Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Risale-i Nur: İlmî Mürşid
MesajGönderilme zamanı: 24.07.09, 07:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 238
Risale-i Nur: İlmî Mürşid

Dr. Said YARGICI


24 Temmuz 2009

Risale-i Nurların Bediüzzaman tarafından bir çok tariflerleri yapılmıştır. Bugün bunlardan “ilmi mürşid” üzerinde durmak istiyorum. Bediüzzaman neden, tasavvuf-tarikat geleneğini devam ettirip, kendisini bir şeyh, bir mürşid olarak ilan etmiyor da, eserleri mürşid olarak gösteriyor? Adresin kendisi değil, yazılan, ilham edilen nur risaleleri olduğunu söylüyor?

Önce Kastamonu lahikasındaki ifadelere bir bakalım:
“Evet, bu asrın ehemmiyetli ve mânevî ve ilmî bir mürşidi olan Risaletü'n-Nur'un heyet-i mecmuası, sair şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvafık ve hakikat-i ilmiyeye münasip olarak, birkaç nevide ve bilhassa hakaik-i imaniyenin izharında, intişarında azîm kerametleri olduğu gibi, üç keramet-i zâhiresi bulunan Mucizât-ı Ahmediye, Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Söz ve Âyetü'l-Kübrâ gibi çok risaleleri dahi herbiri kendine mahsus kerametleri bulunduğunu çok emâreler ve vâkıalar bana kat'î bir kanaat vermiş. Hattâ sekeratta bulunan talebelerine imanını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğine, müteaddit vâkıalar şüphe bırakmıyor.”

İçinde yaşadığımız asır, önceki asırlara benzemiyor. Tasavvuf ve tarikatlar ve bunların başındaki şeyhler, mürşidler, imanı kuvvetli insanlara mertebeler kat ettirmek, daha ahlaklı bir insan olmalarını sağlamak için rehberlik ediyorlardı. Çünkü o zamanlarda ilimden ve felsefeden gelen şüpheler, insanların imanlarını sarsmamıştı, imanları kavi idi. Bu yüzden Bediüzzaman Tasavvufu bir meyveye benzetir. İman hakikatlerini ise gıdaya, ekmeğe, suya benzetir. Bu asırda, imanın esaslarına cemaatli, yani organize saldırılar olmaktadır. Bugün darvinizmin etkilemediği bilim yok gibidir. Bilimin pozitivisit yorumu ilmi bir “inanç”, bir put haline getirmiştir.

Şimdi kafasında seyrettiği filimlerden, okuduğu kitaplardan, dinlediği öğretmenlerinden kalan şüphelerle hayata atılan bir insanın yarasına geleneksel mürşid, şeyh-mürit ilişkisinin merhem olması mümkün değildir. Said Nursi, çağa uygun bu değişimin köşe taşıdır. Bu yüzden geçmiş asırlardaki mürşitler gibi insanları şahsına değil, Risale-i Nurlara bağlamak için çaba sarfetmiştir. Kendisiyle görüşmek isteyenlere Risale okumalarını tavsiye etmiştir. Neden?

Çünkü şahıslar fanidir. Onun ifadesiyle “baki hakikatler, fani şahıslar üzerine bina edilmez.” Şahıslar çürütülürse, insanlar hakikatlerden uzaklaştırılabilir. Ama eserler, sağlam Kur’an ve sünnet ölçüleriyle yazdırılmış eserler çürütülemez ve dolayısıyla insanların hakikatlerden uzaklaştırılması da mümkün değildir. Bu yüzden Bediüzzaman Hazretleri, bir şahsın değil, eserlerin, nur risalelerinin mürşid olduğunu dile getirmektedir.

“Ehemmiyetli, manevi ilmi mürşid” ifadesinde üç önemli kelime ön plana çıkmaktadır.. Bu üç kelimenin vurgusu, insanın iman ilimlerine ne kadar çok muhtaç olduğunu gösteriyor. 29. mektupta, “çok emarelerle anlamışız ki, bu ulum-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz” ifadesinden anlaşılmaktadır ki, Risale-i Nur, iman hakikatleri noktasında mürşitlik yapmaktadır. Said Nursi, 23. Söz’ün dördüncü noktasında , “Mahiyet ve istidad itibâriyle her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esâsı ve mâdeni ve nuru ve ruhu, mârifetullahtır. Ve onun üssü'l-esâsı da imân-ı billâhtır” der.

Bunlardan anlaşılmaktadır, Risale-i Nur’un ilmi mürşitliği birinci derecede marifetullah ve iman konusundadır. Ehemmiyetli ve manevi olması da bu yüzdendir. Neden, iman ve marifetullah konusunda mürşiddir Risale-i Nur? Çünkü imansız cennete gitmek, imansız Cemalullah’a nail olmak mümkün değildir. Risale-i Nur’un diğer eserlerden farklılığı anlatılırken, Kastamonu lahikasında şöyle ifade ediliyor:

“Eski mübarek zatların ekseri divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri imanın ve marifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında imanın esasatına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı İmân sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu has müminlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu defedemiyorlar.

“Risaletü'n-Nur ise, Kur'an'ın bir manevi mucizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcut imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlarla imanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilaç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.”

Görüldüğü gibi Risale-i Nur’un irşadı “imanın ispatına, tahkikike, muhafazasına, şüphelerden kurtarmasına hizmet ediyor.”

O halde bu ilmi mürşid, iman ile ilgili konuları aklî ve naklî delillerle ispat ediyor, imanı tahkiki hale getiriyor, imanı muhafaza ediyor ve şüphelerden kurtarıyor.

İmanı bu hale gelen bir insanın imanla kabre gireceğini bildiren Bediüzzaman Hazretleri, bu ilmî mürşidin birçok kerametleri olduğunu, sekarattaki talebelerinin imanlarını kurtarmak için yardıma koştuğunu bildiriyor. Kastamonu lahikasının ilerleyen sayfalarında buna örnek olarak da, Bir Risale-i Nur talebesinin lailahe illllah kelimesini yazarken vefat etmesi gösteriliyor. Hafız Ali Abi örneği de buna ilave edilebilir.

Sekaratta talebelerinin imdadına koşan ilmî mürşid olan Risale-i Nur, imanın tahkiki hale gelmesinden dolayı, sekarat vaktinde şeytanın insanın imanını almasına karşı da tam bir engel oluyor. Şeytan ancak akla şüpheler verebilir. Ama tahkiki olan iman, sadece akılda kalmıyor, kalbe, sırra ve insanın sinirlerine, latifelerine duygularına sirayet ediyor. Bu yüzden iman mahfuz kalıyor.

İlmî Mürşid Risale-i Nur. Kur’an ve hadislerin bir aynası. Bu yüzden Said Nursi, kendisini bütün Risale-i Nur talebeleriyle birlikte bir “ders arkadaşı” olarak görür bu ilmi mürşidin önünde. Bu yüzden kendisine yazdırılan eserleri binlerce defa okumuştur ve hergün okunmasını tavsiye eder bizlere. Bizler de birbirimizin ders arkadaşıyız. Ders arkadaşı olmalıyız. Risale-i Nur’u okuyanlar, mürid değil, talebe ünvanını kazanır. Bu da önemli bir ayrıntıdır.

Bu yüzden Risale okuyanlar, şahıslarını, şahsi malumatlarını, bilgilerini değil, Risale-i Nur mürşidini ön plana çıkarmalı, nazarları ona çevirmelidir. Kur’an ve sünneti anlamımız, hayatımızı anlamlı kılmamız, varlığın sırrını çözmemiz, Allah’a hakkıyla kul olmamız, nazarımızı ve nazarları bu ilmi mürşide çevirmekle mümkün.

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=5684


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur: İlmî Mürşid
MesajGönderilme zamanı: 04.09.09, 03:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Kitaptan, eserden, melekden, cinden, Hızırdan, satır aliminden Mürşid-i Kamil olmaz. Bunlar bir yere kadar götürebilirler ama Maksuda erdirici değillerdir. Daha da açığı, hiç bir ilmi eser, hiç bir başka şahıs son nefese yetişici değildir.

Mürşid-i Kamiller, icazetli selahiyetli Kamil ve Mükemmil Evliyaullahdan olan Zatlardır ancak. Peygamber varisleri...

Kamil demek yetişmiş, ulaşmış demek.

Mükemmil ise yetiştirebilir, erdirici..

Farkı kaçırıp mahrumlardan olmayalım inşallah.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur: İlmî Mürşid
MesajGönderilme zamanı: 04.09.09, 04:41 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Mürşid-i Kamil Nedir? Kimdir? Ne İş Görür?

Şer kuvvetler olan nefis, şeytan ve dünya vazifesini yaparken, bu tür düşmanlara karşı kullanacağımız silahları, strateji ve taktiği, ilâhî iradeye uzanan gönül erlerinden, yani gerçek Mürşid-i Kamillerden Öğrenmeliyiz. Mürşid: "İnsan-ı Kâmil" olan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vekalet etmektedir. Yaratılışındaki ferasetin ve sahip olduğu ilmin derecesine göre müridin kalbindeki ve mizacındaki sertliği, fesadı yavaş yavaş gidermeye çalışır.

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Yarattığımız ümmetten öyle erler de vardır ki onlar Hakk'a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler." (A'raf; 181)

Ayet-i kerimede işaret edilen erler; insanı irşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran ve insanı Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiyleri doğrultusunda terbiye ederek Allah'a ve Resulüne götürecek olan mürşidlerdir.

Allah-u Zülcelal nasıl ki zahiri ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmiyorsa, batini ilimlerin öğrenilmesi ve insanların manevi olarak kendilerini temizleyip doğru yola çevirecek olan, daima güzel ahlakla davranan, şefkat ve merhametle muamele eden mürşid-i kamilleri eksik etmemiştir.

Şimdi bazı kimseler: "Muhakkak bir mürşid bulmak şart mıdır? " diyebilirler.

İnsan, yüzlerce kitabı ezberlerse ve gece-gündüz ibadetle meşgul olsa bile bir mürşidin terbiyesine girmeden, üzerinde bulunan hasletlerden kurtulamaz.

Tedavi yolunu bilmeyen bir hasta, nasıl doktora gitmeye muhtaçsa, nefsine mağlup olan ve bir türlü doğru yolda yürüyemeyen her insanın kendine bir mürşid bulması lazımdır. Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"İşte onlar, Allah'ın hidayetine ulaştırdığı kimselerdir; öyleyse sen de onların yoluna uy." (Enam; 90)

Mürşid, gerçek manada Allah-u Zülcelal'i kullarına, kulları da Allah-u Zülcelal'e sevdirmektedir. Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:

"Muhammed'in nefsini elinde bulunduran Allah 'a yemin olsun ki, hiç şüphesiz, Allah-u Zülcelal'in en sevgili kulları; Allah 'ı kullarına, kulları da Allah 'a sevdiren, yeryüzünde hayır ve nasihat için dolaşanlardır." (Beyhaki)

Mürşid-i kamillerin insanları Allah-u Zülcelal'e sevdirmesi şöyle olmaktadır. Mürşid-i kamil, kişiyi Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine uymaya sevkeder. Her kim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ve onun yoluna uymak için gayret sarfederse Allah-u Zülcelal onu sever. Çünkü bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"De ki; 'Eğer siz (gerçekten) Allah 'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da Sizi sevsin. " (Al-iİmran; 31)

Mürşid-i kamilin Allah-u Zülcelal'i kullarına sevdirmesi ise şöyle olur: Mürşid, kişiyi manevi kirlerden temizleme yoluna sevkeder. Nefis, çirkin sıfat ve huylardan temizlenince, kalp aynası parlar ve hakikati görür. Hakikati gördüğü zaman da Rabbini sever. İşte bu nefsi temizlemenin ve terbiye etmenin bir sonucudur. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz nefsini temizleyen kurtulmuştur. "(Şems; 9)

Nefsin kurtulması, Allah-u Zülcelal'i tanıması ve hakikati görmesiyledir. İnsanın kalp aynası parlayınca, dünyanın ne kadar çirkin ve boş olduğunu, ahiretin ise ne kadar güzel ve devamlı olduğunu görür. Bu durumda da baki olanı sever ve ona yönelir; boş ve geçici olandan yüz çevirir. Böylece mürşidin insana vermiş olduğu menfaatte ortaya çıkmış olur.

Mürşid-i kamiller, dünyada Allah-u Zülcelal'in dininin tebliğ edicileri, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in varisleridirler. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:

"Alimler, peygamberlerin varisleridir." (Beyhaki)

Madem ki peygamberlerin varisleridirler, öyle ise onlara uymak, onların gösterdiği yoldan gitmek, söyledikleri tavsiyeleri yerine getirmek lazımdır.

İnsan ne kadar çok ibadet ederse etsin, bir mürşid-i kamilin terbiyesine girerse, yapmış olduğu bu ibadetini az görür ve daha fazla ibadet etmeye gayret gösterir. Ama mürşidsiz olursa, nefis ve şeytan insanı çok kolay aldatır. Az olan ibadetini bile dağlar gibi gösterir.

Mürşid-i kamiller, Allah-u Zülcelal'in dosdoğru olan yolundan zerre kadar ayrılmamaya gayret gösterirler. Daima Allah-u Zülcelal'in razı olacağı işlerin üzerinde bulunurlar. Bir kişinin hem Allah-u Zülcelal'in rızasını aradığını iddia etmesi, hem de bu gibi zatlardan kendisini uzak tutması çok yanlıştır. Oysa Allah-u Zülcelal bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

"Bana yüz tutanın yolunu tut." (Lokman; 15)

Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığı gibi, peygamberlerin varisleri olan mürşid-i kamillerin göstermiş olduğu yoldan ayrılmamak lazımdır. Çünkü ashab-ı kiramlar da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e tabi olmuşlar, onun manevi terbiyesine girerek, göstermiş olduğu yoldan yürümüşlerdir. Günümüzde de onun varislerine uyan kimseler nefsin çirkin sıfatlarından kurtulup güzel sıfatların sahibi olurlar.

Netice olarak, mü'min olan kişi şuurlu bir şekilde düşündüğü zaman, Allah-u Zülcelal'in dostları ile beraber olmanın ve bir mürşid-i kamilin manevi terbiyesi altına girmenin bilhassa günümüzde şart olduğunu görecektir. Çünkü bugün günahlar bir deniz gibi olmuştur. İnsanın kendisini böyle bir ortamda muhafaza etmesi çok zordur. Kendisini muhafaza edebilmesinin çaresi mürşid-i kamilin terbiyesine girip, onun vermiş olduğu reçeteyi uygulamakla mümkündür. Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

"Kişi kendi arkadaşının dini üzerinedir. Öyle ise kişi kiminle arkadaşlık yaptığına baksın." (EbuDavud)

Onun için insan Allah-u Zülcelal'in yolunda sapmadan doğru bir şekilde yürüyebilmek için daima iyi kişilerle birlikte olmalıdır. Böyle kimselerle beraber olmak hem Allah-u Zülcelal'i, hem Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i hem de Allah dostlarını razı eder.

Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi K.S

Hanefi ve Şafi Mezhebine Göre Asrımız Meselelerine Fetvalar


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur: İlmî Mürşid
MesajGönderilme zamanı: 04.09.09, 04:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Yukarıda bir yazısını verdiğimiz muhterem Seyda Muhammed Konyevi, zamanımızın önde gelen, ilim sahibi isimlerinden birsidir. Ehli zikirdir. E ne emir buyrulmuş: "Bilmiyorsanız Ehli Zikirden sorunuz" "Alimlerinize tabi olunuz" ;)

Atalarımız da tecrübe etmişler: Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış. :)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur: İlmî Mürşid
MesajGönderilme zamanı: 04.09.09, 05:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Bu da muhterem, merhum Esad Coşan Efendiden, kısaltarak naklediyorum:

Mürşid'le İlgili Sorular ve Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi'nin Cevapları

Soru: Bazıları silsilenin kesildiğini ve bu zamanda silsileden birisinin olamayacağını ileri sürüyorlar; ne diyelim?

Onlara cevap olarak, hadis-i şerifte:

(Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî yukàtilûne alel hakk, zàhirîne ilâ yevmil kıyâmeh) "Kıyamete kadar dâimâ hakkı tutan, destekleyen bir tâife-i mardıyye ümmet arasında mevcut olacak!" diye bildirilmiştir; onu söylersiniz. Sonra, ayet-i kerimede:

(Ve in min ümmetin illâ halâ fîhâ nezîr) "Hiç topluluk yoktur ki, Allah oraya bir haberci, tehlikelerden haber veren bir vazifeli şahıs göndermiş olmasın!" buyruluyor; onu söylersiniz.

Soru: Bulunduğumuz yerde bazı insanlar tasavvuf dersi veriyorlar. "Tasavvufta mürşid-i kâmile gerek yoktur. Mürşidsiz yapabiliyoruz." diyorlar. Mürşidsiz olabilir mi?.. Bunların yaptığı doğru mudur?

Hayır! Doğru değildir, veballidir, yanlıştır. Çünkü Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor ki:

(Ve in min ümmetin illâ halâ fîhâ nezîr) "Hiç bir ümmet, topluluk yoktur ki, Allah oraya bir haberci, bir nezîr, tehlikelerden haber veren bir vazifeli şahıs göndermiş olmasın!"

Vazifeli şahıs demek, mürşid demek... Mürşidsiz olsaydı, o zaman Allah böyle demezdi. "Bazı yerler olmayabilir." derdi. Demek ki ihtiyaç var ki bir mürşide, bir yol göstericiye, bir vazifeli kimseye; onun için gönderiyor. O halde mürşidsiz olmaz!..

Mürşidsiz, üstadsız, hocasız tıp da olmaz, mühendislik de olmaz!.. Marangozluk da olmaz, terzilik de olmaz, berberlik de olmaz!.. Allah insaf versin bu zavallılara... Bu dünyevî basit meslekler hocasız olmuyor da, ahiretin yolunu gösteren, bin bir türlü tehlikesi olan, binbir türlü aldatmacası olan bir yolun mürşidi olması lâzım değil mi?.. Tehlikesi var... Yalanı var, yanlışı var, sahtesi var, istismarcısı var, sömürücüsü var... Mürşidsiz olur mu?..

Hocasız, mürşidsiz hiç bir iş olmaz, hiç bir meslek olmaz! Tasavvuf da mürşid-i kâmilsiz olmaz!... Mürşid-i kâmiller ayrıca mânevî bakımdan vazifeli insanlardır. Olur demekle, olmaz demekle onların keyfine de kalmış bir şey değildir.

Yaptıkları veballi bir iştir. Bir insanı saptırırlarsa ne olacak?.. Hastalanırsa ne olacak, problemini nasıl çözecekler?.. Böyle saçma heveslerle, düşmanlıklarla, cahilliklerle milleti şaşırtıyorlar. Nedir alıp veremedikleri?.. Hürriyet var, millet her şeyi yapıyor. Plaja gidiyor, açık geziyor, içki içiyor, kumar oynuyor, meyhane açıyor... Cemiyyetteki iltimas, rüşvet ve sâire... Onları tenkid yok... Tam insanların doğru yola gelmesini sağlayacak mekanizmaya hücum ediyorlar. Kötü niyet var o zaman...

Soru: Bir mürşide bağlanmanın ahirette ne gibi kazancı olur?

Hadis-i şerifte var: Şehidler cennete girecekler. Amma, alimler cennetin kapısındayken, Allah onlara diyecek ki: "Durun, bekleyin! İstediklerinize şefaat edin, içeri girsinler!"

Hadis-i şerifte alim denilen, ilmiyle amil olan alim, yâni mürşid-i kâmil demektir. Onlar şefaat edeceklerdir.

Soru: Beyazid-i Bestâmî Hazretleri'nin "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır." sözünü açıklar mısınız?

Muhterem kardeşlerim! Biliyorsunuz, çocuklarımızı ilkokula veriyoruz, ortaokula veriyoruz, liseye veriyoruz, üniversiteye veriyoruz... Tarlalarımızı satıyoruz, evlerimizi satıyoruz, çocuklarımızı okutmağa çalışıyoruz. Eğitim, insanın eğitilmesi önemli... Eğitilen insan iyi insan oluyor, eğitilmeyen insan kötü insan oluyor.

Eğitimin en güzeli tasavvuf eğitimi... Tekke terbiyesi aldı mı bir insan, takvâ terbiyesi aldı mı, --ayet-i kerimenin şehâdetiyle-- felah bulacak o insan... Takvâ terbiyesi almadığı zaman da felâkete uğruyor, pişman ve perişan oluyor.

Binâen aleyh, takvâ terbiyesini herkesin alması gerekir; almadığı zaman da insan, şeytanın maskarası olur. Bir alime teslim olmadığı zaman, şeytan onu aldatır, burnuna halkayı takar, istediği yere götürür.

Soru: Uykusunda veya üveysî olarak bir kimseye şeyhlik vazifesi verilebilir mi?..

Bir sahih el alması şartı vardır. Allah'ın hükmüne, lütfuna kimse karışamaz ama, bir çok kimse buna dayanarak palavradan ortaya çıkıyor. Ondan sonra yalan yanlış işler yapıyor.

Soru: Şu anda herhangi bir kimseye bey'at ve intisab etmek gerekir mi?

Gerekir; çünkü, insan bey'atsiz kalmaz. Üç kişi de yola gitse, bir tanesi emir olacak. Ama, bey'at edilecek kimsenin Allah ehli olması lâzım!.. Allah'ın emirlerini, yasaklarını bilmesi lâzım ki günahla emretmesin.

Soru: Bazı kimseler, "Bizim şeyhimiz son kâmil mürşiddir. Ondan sonra mürşid gelmeyecek. Zira, nasıl Peygamberimiz son peygamberse, o da son evliyadır." diyorlar. Ne dersiniz?

Bu saçmadır ve yalandır, aslı esası yoktur.

Kaynak: (Güncel Meseleler 1 , 2)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye