Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 6 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hz. Hatice, çöldeki deniz... / Sibel Eraslan
MesajGönderilme zamanı: 10.09.09, 23:39 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.04.09, 13:19
Mesajlar: 55
Hz. Hatice, çöldeki deniz...

Sibel Eraslan

Vakit
2009-09-11

Dört gayretli sütun gibi... Başları üstünde taşıyorlar onlar varoluş hikayemizi:
“Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Hatice, Hz. Fatıma...”
Efendimiz (sav), onları “dört uzun çizgi” olarak anlattı arkadaşlarına. Bu dört aziz hanımefendiden alınacak ibretli hayat dersleri vardı, kadın erkek hepimize örnek olacak kimselerdi onlar... Arkadaşları, Efendimizin (sav) “dört uzun çizgi” hakkındaki vasiyetini sadakatle tuttular hep. Bahsedilen cennet sultanı kadınları hep aziz bildiler, kızları doğduğunda kulaklarına onların isimlerini söylediler. Bizim gibi ahir zaman ehli de “dört uzun çizgi”yi sevmekte ve hürmet etmekte, öncekilerin yolunda yürümektedir. Biz bu annelerimizi sevmekte ve onlara benzemekte hayati çoğalımlar, maddi manevi bereketler olduğuna inanırız. Kabe’nin dört sütunu gibidir bu mukaddes annelerimiz... Onlar, insanlık evini ayakta tutan “anne sütunlar”dır...

Ne ki tarih, önceleri kılıç şakırtıları ve top-gülle sesleriyle, sonrasındaysa, tanklar ve karnından ölüm yağdıran jetlerin, atom ve hidrojen bombalarının gölgelerinde yazıldığındandır olsa gerek... Kadınlar dünyası, çoğu kez tarihçilerin ışık tutmadığı, arşivcilerin loş bıraktığı bir dünyadır. Çünkü baskın tarih algısına göre, tarihe geçecek işler erkeklerin savaş-barış ve devlet yönetimine has eylemlerinden ibarettir. Kadınlar, bu konuda arka plandadır... Bir de bahsettiğimiz kadınların dini metinler aracılığıyla kutsal kılınmış hanımefendiler olduklarını düşündüğünüzde... Hürmetten, tazimden kaynaklanan ikinci bir uzaklaştırmayı daha yaşarız onların nezdinde... Saygı duyarak yüksek raflara kaldırırız onları, tıpkı dantelalı kundaklara sararak ancak Ramazan mukabelelerinde veya özel günlerde okumak için masaya indirdiğimiz Kur’an’a duyduğumuz saygıya benzer bu iş... Din bize, hem yakın ama aynı anda hem de uzak bir şey olur... Aşırı saygı ve tazim, en az bilgisizlik kadar aktif rol oynar. Adları geçince ağlarız, ama ne yaptıklarını bilmeyiz, hayatın ağır koşullarına nasıl göğüs gerdiklerini, hayata nasıl baktıklarını... Bilmeyiz.

Sevgili Peygamberimiz’in (sav) 63 yıllık hayatında sadece bir ay’a yakın zamanı (33 veya 34 gün) savaşla geçirmiş olduğunu, diğer günlerindeyse savaş dışı bir hayat yaşadığını öğrendiğimde ilkin ben de çok şaşırmıştım. Peki bu 63 yıllık hayat nasıl yaşanmıştı? Öyle ya, Hz. Aişe’nin deyimiyle, O; “yürüyen bir Kur’an’dı”... Onun hayatı, Rabbani Söz’ün bir nevi açıklaması, şerhi, tefsiri gibiydi... Öyleyse peygamberi çok sevmek, aynı zamanda onun hayatını nasıl yaşadığını öğrenmekle ilgilidir diyebilir miyiz? Pek tabii... İlahi düşünce temellerinin kurulduğu, insanlığı tevhide çağrının ve kutsal olanı hatırlayışa davetin yapılandırıldığı Mekke dönemi, İslamiyeti anlayabilmek adına çok önemli işaret ve bilgiler taşır...

Öyleyse, Resul’ün (sav) Mekke günlerini işaret eden, O’nun destekçisi ve tanığı olan Hz. Hatice’ye kulak vermek gerekir. Çünkü Mekke günleri, Risaletin inzal olduğu, ilk hidayet ve uyanış günlerinin yaşandığı, hakkın batıldan sıyrıldığı, muhalefetin en sert anlamda yaşandığı, boykot, tecrit ve işkencenin en ölümcül manada tecrübe edildiği günlerdir...

İşte çöl insanlarının, coğrafyalarına has kuraklığı aynen yaşadıkları kalplerine, rahmet ve hidayet yağmuru yağdıran o davetin öncülerindendi Hz. Hatice... O, çölün içinden okyanusu, denizi çıkaran bir kadındı... Onun anne ellerinde, onun sevgiliye has ruhunda, teskin olacaktı Son Peygamber... Ki o, aynı Efendiler Efendisi; “Beni örtünüz”, “beni örtünüz” diye telaşla indiği Hira Dağı’ndan, “size gelen haktır Efendim” diye yatıştırılacaktı... Teskin olmak, sükun bulmaktır, sekinetin gönle inmesi hali... Hz. Hatice, Son Peygamber’in (sav) göğsüne yağan sekinetiydi... Hatice Annemizin aşk dolu sinesi, Sevgili Efendimize bir liman, bir sığınaktı, iskan ve imkandı o eşine...

“Libas-ı Hatem” gibi sarandı eşini. Eşine giysi olan, ev olan kadındı Hz. Hatice... Onun aşkı, gayreti ve fedakarlığı ile korundu ilk Müslümanlar... “Tüm Kureyş’i tartar” denilen servetini, boykot günlerinde, açlıkla imtihan edilen ilk Müslümanlara infak ederek tüketmişti, vefatından birkaç gün önce giyindiği biricik elbisesi yama üstüne yamalıydı, benzi yorgunluktan ağarmış bir haldeydi... Hayatını aşık olduğu eşine, ve onun kutlu öğretisine, onun arkadaşları olan ilk Müslümanlara adamıştı Hz. Hatice. O muhalefet günlerinin annesiydi, furkan günlerinin kadını, zorlukların, yoksunlukların, yalnızlıkla denenmelerin arkadaşı... Yol arkadaşıydı o...
Son peygamber, gökte Melek Cebrail (as), yerdeyse Hz. Hatice(ra) ile desteklenmiştir. Allah, Hz. Hatice Annemizin gayretli yolundan gidenlerden eylesin...

NOT: Yarın, 12 Eylül 2009 Cumartesi günü: İftar sonrası Sultanahmet Kitap Fuarı’nda Hz. Hatice ile ilgili olarak kaleme aldığım kitabın imza gününde olacağım dostlarımı beklerim... ÇÖL/DENİZ, Hz. Hatice. Timaş Yayınları...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 6 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye