İSTİFA EDİYORUM
(Yarın gazetesi müdüriyet-i aliyesine;
Ankara hükümetinin Lozan antlaşmasıyla vatanları dışında yaşamaya mecbur bıraktığı 150 Türk hakkında son olarak vatandaşlıktan çıkarma kararı vererek icra ettiği yeni taarruz münasebetiyle kaleme aldığım yazılı cevab namemin muhterem gazetenizde yayımlanmasını rica ederim, efendim.
(Şeyhul islam Mustafa Sabrî Efendi)
Bir zaman dehre şan veren Türkler
Neydi evvel, ne oldu şimdi de bak:
Müteezzi olur, ebâ eyler (uzak eyler)
Görmeden göz, işitmeden de kulak;
Darbedir fikri, akla;...zikri elem!
Deli mazurdur, delirdi desem!
Yapamaz hem kıyıp da dîvane,
Türk'ün endişesizce yaptığını;
Din-i İslam'dan mühînane(alçakca haince)
Hareketlerle küfre saptığını;
Hele zilletle zulme taptığını,
Akıl almaz cihanda bir kavmin...
Tapar insan olur ki hayvana!
O dalâlette bir samimiyet
Hissi icra-i hükm eder; lâkin:
Zulme kulluk eden bizim millet,
Tapınır ölmeyip sürünmek için!
Memleket sanki bir dev aynasıdır:
Kocaman gösterir çocuklarını;
Hokkabazlarla dalkavuklarını
Arz eden bir tiyatro sahnesidir...
Hareket, hem hayat: Oyuncuların;
Çalkanır bin çeşit göbek ve karın...
Ekseriyet, adetçe en a'zam
Ekseriyet, seyirci; Lâkin hem
Bakıyor, hem de titriyor, tir tir;
Çünkü onlardan intihab edilir (seçilir)
Kanlı rollerde harcanan eşhas;
Hep ölen kurtulur, kalanlar için:
Daha müşkildir(zor) ihtimalhalâs,(Kurtuluş)
Daha müşkilder(zor) ah can sağ iken
Ölüden besbeter olanlar için:
Dünyevî, uhrevî reha bulmak;
Bu hakikat acıklıdır cidden:
Çıkamaz Türk kolay kolay yüzü ak!...
Suflörün(oyuncu) bazı kere bir emri,
Atlayıp sahneden: Seyircileri
Oynatır, sulta durdurur saf saf;
Coşturur, koşturur mutaf mutaf!
Türk'ün artık bugün işittiği ses,
Yeni rehberlerinden aldığı ders;
An'anat(Gelenekler) ve mukaddesat(kutsal), ahlâk,
Din ve iman, azab-ı vicdan, hak,
Ma'delet(adalet) merhamet, haram ve helâl,
Belki bir devre-i hesap ve suâl,
Akıl ve mantık, ayıp, günah, tarih,
Irz ve namus, edeb, şeref gibi her,
Kayd,(Yazı) mülga'.. (kaldırılmış) ve meydan işte fasîn:(açık)
Eski zincirler kırılsın hep;
Kursun erkek kadınla bezm-i tarap(İçkili ve eğlenceli meclis)
Hele şer'î Muhammedi denilen,
On asırdır önünde Türk eğilen
Eski kanun ki gökten inmiş imiş
Onu yıkmaktır en mukaddes iş;
Kalmasın memlekette doğru, dürüst
Hiç bir varlık olmadan alt-üst!
Çünkü mana-i inkılâp budur!
Türk'e çıldır, kudur! De, tek deme: Dur!
Bir avuç eşkiyaya ait hal,
Olamaz bil-umum (tüm)millete mal
Diyerek i'tizar eden(özür dileyen)hala,
Ya tarafgirlik yapar, yada riya...
Bir avuç eşkiyaya, on milyon
Şu kadar hür adam esir olmaz!.
Memleketin dahilinde mekruh farz
Etseniz Türkü: Hariç ez kanun!
Gösterir hep: o dâr-ı ikraha(zorlanma tiksinme yurdu) .
Müteveccih muhacirin akını,
Türkün aklında zahmet olduğunu!..
İşi kalmış o kavmin Allah'a!
Gitme ey yolcu! Dön yolundan, eğer
İzzet-i nefse malik insansan, (Şerefli nefse sahip insansan)
Siyyema doğru bir müslümansan:
Sana olmaz o memleket mehcer!..(Uzak)
Oradan gel de ibret al benden;
Yol yakınken nasihat al benden!
Beni hain tanıttılarsa sana,
Sen de hain, de! Dikkat et ama:
Yeni Türklerce, doğru söyleyenin,
En (modern) ism-i hassıdır: "Hain"!
Olduğun memlekette tercîhan
Otur... İmkânı yoksa, tur'den
Başka yer bul... Ya ölmeden akdem
Gömül ecdadının mezarlığına!
Gitme tev'an kaza belâ ağına!
Yektir: Akl-ı selim mantığına,
Dâr-ı idamdan diyar-ı adem!..
Galiba eski isme aldandık,
Orada din kardeşin mi var sandın
Yaşıyor varsa son nefeslerini;
Hiç işittin mi dünkü nefeslerini?
Şimdi görsen tanır mısın Türk'ü?
Git de bir kere gör!.. O gün belki,.
Ürkeceksin geçip de kendinden:
Ailen, ailen değil; sen, sen!..
Bulamam Türk'ü, ben de nalânım.
Ararım: Nerde milletim, vatanım?
İnanılmazdı girse rü'yaya
Dönmeler şaştı "dönme tur"ye!
Bu fenalıkların vukuuna hep,
Milletin cehli gösterilse sebeb;
Ya münevver denen erazil-i nas:
Cehlinden ziyade yüz karası;
Vatanın en onulmayan yarası;
Onların ilmi varsa: İlim, iflas
Ediyor Asya-i suğrâda:
Daha bin yıl kalırsa razıdır,
Eski cehliyle şimdi halk, orada
Aranan her devirde mazidir!...
Hani: Sünnet düğünlerinde çocuk
Kesilirken; gürültü, maskaralık
Yaparak, bastıran adamlar olur
Çocuğun canhıraş nalesini;
İşte bunlar da milletin sesini
Boğarak, zulüm içinde sûr-i sürür
Tıbl-ı nakkaresi ile ortalığı
Doldururlar. Ve muttasıl çalgı
Na'ra, alkış, kasîde, ta'zimât!..
Ne hazin mahşer-i hayat ve memat:
Halk, rahat döşeklerinde ölüm
Bekleşirken zelîl, dört büklüm:
Kaplamış cevvi bir alay baykuş!
Handeden asmanı çınlatıyor!
Ölüler aleminde: Tafra-furûş
Bir hayasız hayat, keyf çatıyor!
Bitme bilmez bu bahis, uzundur çok;
Varılan bir netice var şöyle:
Zîr ü balâsı, has ve artımıyla,
Türk'ü mazur görmenin yolu yok!
Mel'anet, meskenetle anlaşmış,
Kalıplar, sanki müncemit taşmış!
Öyle şeyler yapıldı tur'de,
Ki tahammül getirmeyip de hemen
Ölüler kalkmalıydı kabrinden,
Hareket hissi yoksa ihyada!
Şuna en çok hayıflanır, yanarım,
Ne felâkettir ey büyük "Rabbim!
Ki, demek mümkün olmuyor:
Bana ne? "Bakınız Türk'lerin rezaletine"
Denilirken, içinde ben de varım!..
Âh insanda fikr-i milliyet,
Ne kadar cahilane bir illet!
Hep o humma-i cehli coşturarak
Sevk ederler avamı her tarafa;
Gah olur, bir paçavradan bayrak
Yapılır, taçlar kalır turfa!..
Ne zamandır bu karha, bizde de pek
Had bir devreye girdi işleyerek;
Şahlanır Türk ocaklarında duman,
Bu dumandan kurum alan ve satan
Yosma beyler, hin oğlu hin paşalar,
O ocaklarda çöp-çatan maşalar;
Bir düzendir ki deme keyfine sen;
İyi dursun bu destgahî düzen!
Ayıran fikridir, her insanı
Asıl insanca: yoksa cinsi değil:
Var mı, milliyeti...
Diğerin hak sayılma imkânı?
Sen Arapsan, falan da Çerkestir!
Kendi şahsınla iftihara yüzün
Tutmasın, sonra milletinle öğün!
İş bu hodgâmlıkta hasta şuur,
Medeniyette irtica ediyor!
Eskilerden alır azca moda!..
Hem bu hodgâmlık: Mukaddesmis
Sanki mantık: Hava imiş, esmiş!
Bence: Milliyet iddiasıyla
Yapılan her nev' hafiflikler,
Görmemişlikten inbias eyler...
Öyle eblehfirib ahvale,
Fıtratım iktizası zatan ben
Müncezip bir nazarla bakmazken
Hele milletiyle birlikte
Bozkurt'a kaptıran, maymun
Gibi oynattıran, tutup bir gün
Şark'tan Garb'a attıran, hem de;
Türklük ve inkılâp adlı
Mütenakız, feci kurt-masalı:
Büsbütün oldu mucib-i nefret!
"Kendi cinsim de olsa bin lanet Ona!"
Dersem, değil miyim haklı?
Bu kadar iddia-i hürriyet
Eden asrilerin esîr aklı,
Almıyor yoksa, alsa ben çoktan
Atacaktım zavallı boynumdan:
Türk'e nisbet vebal ve töhmetini!..
Alsın Allah için hacaletini!
Hal-ü hüzn-ı istimal böyle iken,
Yeni bir na'me, bir acîb haber:
Karakuşlar karar vermişler
Beni İskata tabiiyetten!
İşitip kahkaha ile güldüm ben!
Ve teşekkürler ettim işte ben, fakat,
Beni iskat edenler, etmiş halt!..
Haydi oradan şaşkın izam!
Sizi çok bildiğim için tanımam!
Ne ki bir lahza diyetinizden; adam,
Hak boğan, susturan (sehpa-ipi)niz
Çıksa: İpsiz kalırsınız hepiniz!..
Müslüman Türk'ü, öldürüp, ne kadar
Mal-ı mevrûsu varsa hep kapışan,
Bir de, ıskatı arkasından koşan
Muhtelis, muhteris haramiler!
Ne kadar aklınız sizin kıttır,
Asıl ıskattır ki: Sakıttır!
Çabuk geç kaldınız! Ve beyhude1"
Zahmet etmişsiniz şu meselede.
Sizin olsun karanlık Ankara'nız;
Bana metbu' olur mu hiç dinsiz
Bir hükümet, ne haddi var zaten?
Ona tabi değildim evvelden!
Tabiiyet telâşi zaittir!
Ben asıl isterim ki: Türklükten
Çıkayım, ah! Kabil olsun da;
Sökeyim, işte derdi ta kökten,
Beşeriyet ilaç bulsun da!..
Biraz evvel de söyledim: İnsan,
Çıkamaz yoksa her bataklıktan;
Yenilikler satar da hep geridir;
Denemez: Hür değil misin?
Çık, gir! Kimi hemşehrilik alır fahri!
Şu benim Türklüğüme:
Pek cebrî! Evet, Allah'a itimadım çok;
Ona hiç bir cihetçe güçlük yok;
O benim ilticamı red etmez;
Şu yürekten bir hami ret etmez:
Türk eğer... her gelenle tur'de
Uyuşan;... İnönü'nde, Çankaya'da
Kaynaşan;...üstelikle tedricen
Güzelim inbisar-ı aileyi
Bozarak, herkes aherinkinden
Müşterek istifade etmeyi
Düşünüp; zencinin firaşi için
Hazır olmuş birer dekolte kelebek
Kadar oynak kadınlı, erkekli
Muhtelif ailâttan mali
Muhtelit bezm-i vuslat akt ederek;
Medenî bir nev'i Kızılbaşlık
Olması için de, mum söndürmek
Şöyle dursun, latîf, rengarenk
Nurlar altında: Aşikâre, açık
Ağuş ağuşa, çift çift yapışık,
Birbirinden hayat alıp vererek,
Kalbten kalbe sevgi sızdırarak
Raks eden;... ciddi olsa, geçmişine
Küfr edip, daima İlah-ı cedid
Bârgâhında dest bir sîne
Yaşayan hergünde bir yeni iyd;...
Dün: Hilafetçi, Müslümancı; bugün
Bolşevik, Türkçü, diktatör, halkçı,
Kırışık, zü'l-vücûh bir müncî
Aşkının sekr ve cinnetiyle mecnun
Eski sermaye-i mefahirine,
Ölmüş insanların kemiklerine
Tükürüp, levs atıp...
....Demekse, artık ben:
Ba'dema-şahit olsun işte cihan
Yalnız müslüman ve bir insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa ettim
Allah'ımın huzurunda!..
Oh, hürriyetim tamam işte!..
Ne, derûnunda gayret-i iman
Ne, urukunda mevce-i heyecan,
Ve ne ecdanının kanından kan
Kalmayan hanedan-ı Saltanata;
Ne de bir aslı nesli na-ma'lüm,
Düşman-ı ırz ü din, cehûl ve zlüm,
Şımarık, züppe, sonradan görme,
Kahpe, namert, kâfiru'n-ni'me,
Üste hırsız, reis-i ubaşan, ?
Yaman arsız, harîs-ı servet ü şan,
Rehnûma-i seffah, seffahe,
Mütecasir, laîm, küstâhe,
Nisbetim var, Hükümetu'l-lah'a
Tabiim! Milletim de, İbrahim
Milletinden, bunanla fahr ederim!
En büyük millet, en büyük devlet!
Eski Osmanlı Türk'ünün zaten
—Hani İslam dini üzere iken-
İlm-i halinde yer bulan memat,
Buydu... Lâkin sonuncu nesl-i deni
O Nebiyyi Celîle nisbeti
Zayi etmekle kalmayıp, bir de:
Türk'e, hatta o eski Peygamber,
Bilâkis kendi müntesiblerde
Diye bir başka yave söylediler:
Hezeyan hududu yok, ne diyeyim?
-İşte bizzat ruh-i İbrahim; ;
Söyle tımarhane harcı deli;
Böyle hep akıl ve nakli baltalayan,
Çoğu makhur ve münderis, ehli;
Azı kahir ve müfteris hayvan
Denecek kavme intisabı nasıl
Red ve inkar ederse, elhasıl
Ben de aynıyla red edip Türkü,
Attım üstümden en elîm yükü...'
Tevbe ya Rabbi tevbe Türklüğüme!...
Beni Türk milletinden addetme!.
(İskeçe- 1 Temmuz 1927
(Yarın,Sayı 2,29/7/1927)
***
Alıntı:
Yalnız müslüman kalarak, Türklükten istifa edenin, vatan sevgisi olmadığından imanının da şüpheli olacağını söyleyerek bilmediği bahislere karışan mu'teriz, "Vatan sevgisi imandandır." fıkrasına telmîh etmek istemiş, lakin bu fıkra, çoklarının sandığı gibi hadis değildir.
Bununla beraber, Türklüğe güvenmek vatana muhabbetsizliği de istilzam etmez. Dinini ayaklar altına alan millete karşı nefret izhâr etmenin imana zarar vermesi şöyle dursun, şer-î ahkâmı ilga ederek İsviçre kanununa tâbi olan dinsiz hükümetin partisine; son mebus seçiminde görüldüğü ve dünyanın hiç bir memleket ve milletinde görülmediği ve görülmeyeceği veçhile on milyonu aşkın toplam nüfustan bir tane hâriç kalmamak üzere müttefikan re'y vererek müzaheretini izhâr eden bir millete buğzetmek belki iman ve İslam borcudur.
Bu noktada mu'teriz, milliyeti İslâmiyet'e tercih eden dinsizlerin görüşüne meylediyor. Halbuki Cenabı Hak Berâe Sûresi'nde şöyle buyurmuştur:
"Eğer sizin babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, haremleriniz, kavim ve kabileniz, üzerine titrediğiniz ticaretiniz, eviniz, barkınız, yani vatanınız, nazarınızda Allah'tan ve Peygamber'den ve Allah ve Peygamber yolunda mücâhededen daha sevgili ise ilahî mücâzâta hazır olunuz." (Tevbe/24)
Mücâdele Sûresi'nin sonunda ise:
"Allah'a ve âhiret gününe iman eden hiç bir milletin efrâdi Allah ve Rasûlü ile zıtlaşanlar hakkında babaları olsa da, evlâtları olsa da, kardeşleri olsa da, millettaşları olsa da muhabbet besleyemez. Cenabı Hakk imanı ancak böyleIerden yakınlık ve münasebetini kesenlerin kalbinde tesbît etti." (Mücadele/22) buyuruluyor.
Bu âyet-i kerîme, Uhud Muharebesinde babasını katleden, Aşere-i Mübeşşere'den Ebû Ubeyde bin el-Cerrah ve kardeşini katleden Ubeyd bin Ömer, yahut Bedir Günü'nde dayısını öldüren Ömer bin el-Hattab ile, oğlunu mübârezeye davet eden Ebu Bekir-i Sıddîk Hazerâtı hakkında nazil olmuştur.
İslâmiyet'i ayağının altına alan Türk milletine karşı benim istifa hareketim, ashâb-ı kiramın Kur'ân-ı Kerîm'de meth ve takdir buyurulan hareketlerine nisbetle çok hafif kalır.
Türk halkının baskı altında bulunmalarının ise, "irtidat inkılâbına" boyun bükmeleri ile kabule şayan bir mazeret olacağını sanmıyorum.
Evvelâ, bu zorba gücü, önüne durulmaz bir hale getirmek derecesinde başına çıkaran, milletin kendisidir.
M- Kemal millete bugünkü kadar kadir ve kahir bir ye's belâsı olmadan çok evvel, yani bundan altı-yedi sene (1920-1921) önce bunun, din ve devlet ve millet hakkında ne azîm bir âfet olacağını en acı bir dille İstanbul gazetelerinde yazarak Türk milletini uyarmaya çalışan bu abd-i âciz olduğu için şimdi onların zorunlu mazeretlerini kabul etmemek benim hakkımdır.
İkinci olarak, baskı uygulayanlar ile baskıya mâruz kalanların sayısı arasındaki fark o kadar mühimdir ki bu derece kalabalık bir koyun sürüsü bile olsa, o ölçüde azlık bir çoban teşkilâtının cebren itaati altına alınamaz.
Koyun sürüsünün korkudan anlamaması ve bunların korku ve ümidi idrâk eden hayvan-ı nâtık türüne mensup olması cihetiyle mazereti te'yîte gelince; bu da beşerin, hürriyet ve hâkimiyete saik olan akıl ve idrâkini esaret ve mahkûmiyet sebebi saymak gibi makûs bir düşünce olur.
Binaenaleyh bugün Türk milletini ya ölü farzetmek veyahut Mike hükümeti ile kalben ve vicdanen beraber farzetmek lazım gelir ki ben ise ne ölümü ve ne de o hükümetle iştiraki kabul ederim.
"Ümmetim, zalimin zulmünü yüzüne vurmaktan çekinir bir hale gelirse Allah Teâlâ onları artık kendi hallerine terkederek medet ve inayetini haklarında çabasız bırakır." hadîs-i şerifi de bu sözümü teyit eder.
İtirazcının sözüne bakılırsa, bundan sonra hiç bir Türk'ün bana ne bir selam ve ne bir dilim ekmek vermemesi iktiza edermiş. Hareket rehberi âyet ve hadisler olması icap eden Müslüman, dinine hayrı olmayan Türk'ün ne selâmını alır, ne ekmeğine minnet eder. "Soframızı paylaşamıyorlar" diyerek hep sofradan, paylaşmadan bahseden öteki gazeteci gibi, bu itirazcının gözünün de ekmek diliminde olduğu anlaşılıyor.
Şeyhulislam Mustafa Sabrî Efendi
(Yarın, sayı: S, 2 Eylül 1927 sh: 2-6)
Son Şeyh'ul-İslâm Mustafa Sabri Efendi
Mustafa Sabri Efendi son devir Islâm âlimlerindendir.
Yüzyirmiyedinci Osmanlı Şeyh-ül‘İslâm‘i olan Mustafa Sabri Efendi 1869 yılında senesinde Tokat‘ta dogdu.
1954‘te Mısır‘da vefat etti.
Ilk tahsilini memleketinden yaptiktan sonra Kayseri‘ye gidip, Kayseri Medresesi‘nde Divrikli Haci Emin Efendi‘den ilim ögrendi. Daha sonra Istanbul‘a gelerek huzur dersleri mukarriri (padisahin huzurunda bir konuyu etraflica anlatan) Ahmed Asim Efendi‘den ilim ögrenip icâzet (diploma) aldi.
1890 senesinde yapilan ruüs (dini ilimlerde bir derece) imtihanini kazanarak, yirmi iki yasinda Fatih Camii‘nde ders vermeye basladi. Eliiden fazla talebeye icâzet verdi.
Beşiktas Asariye Camii imâmligi da yapan Mustafa Sabri Efendi, dördüncü rütbeden Osmâni ve Mecidi ilim nisânlarini aldi.
1900 yilinda II.Abdülhâmid Han‘in kitapçiligina getirildi, bir adet altin liyâkat madalyasi ve dördüncü rütbeden Osmâni nisani verildi. 1908‘de Tokat meb‘usu seçildi. Bu arada Fatih Camii müderrisligi görevini de yürüttü.
Ittihat ve Terâkki Partisine karsi çikip, o zaman yayinlanan Beyân-ül Hâk dergisinde bas yazar olarak yazilar yazdi. Ittihat ve Terâkki Partisine mensub olanlarin kendisini öldürme tesebbüsleri üzerine Romanya‘ya giderek bir müddet orada kaldi. Daha sonra Istanbul‘a dönüp Süleymaniye Medresesi‘nde hâdis-i serif müderrisligi yapti. 4 Mart 1919 tarihinde Şeyh-ül‘İslâm oldu.
Yedi ay süren bu vazifesinden sonra görevden alindi.
1920‘de yeniden Seyh-ül‘Islâm olup iki ay daha bu vazifede kaldi.
1922 yilinda Istanbul‘dan Kahire‘ye giderek orada yerlesti ve Ezher Üniversitesi‘nde müderrislik yapti. Türkçe ve Arapça çesitli eserler yazmistir.
Ilimde çok kuvvetli bir derecede olan Mustafa Sabri Efendi, Misir‘da Ezher Medresesinde bulundugu sirada verdigi derslerde son derece faydali oldu.
Dogru yoldan ayrilarak kendi görüsüne göre sapik bir yol tutan Abduh ve ona aldananlarla yaptigi ilmi münazâralarda, onlarin bozuk fikirlerini çürüterek sapikliklarini ortaya koydu. Böylece birçok kimsenin bunlardan etkilenmesini önledi. Ehl-i Sünnet itikadina saldiranlarin maskelerini indirdi. Mezhepsizlere karsi sagladigi basariyi söyle ifâde etmistir. "Benim bu basarim Hakk‘i müdafa etmis olmamdandir."
Mustafa Sabri Efendi Mevkif-ul Akli vel Ilmi adli eserinde Abduh için söyle demektedir:
"Abduh‘un tuttugu bozuk yolun hülasâsi sudur : Ehl-i Sünnet itikâdi üzere tedrisât yapmasiyla taninmis olan Ezher Üniversitesi‘ni karistirip Ezherlilerin çogunu adim adim dinsizlere yaklastirmis, ama dinsizlerin bir adim bile dine, yaklasmamistir. Hocasi Cemâleddin Efgâni vâsitasiyla Ezher‘e masonluğu sokan odur. Nitekim birtakim yanlis islerin revaç bulmasi hususunda Kasim Emini‘yi tesvik eden de odur..."
Seyhulislam Mustafa Sabri Efendi
ESERLERI:
1-Yeni Islam Müctehidlerinin Kiymet-i Ilmiyesi, Istanbul, 1335/1337 (1919) 164+4 s.
2-Dini Müctehidler yahud Türkiye Icin Necat ve I´tila Yollarinda Rehber, Istanbul, 1338/1340
(1922) 373 s. Ikinci baski "Dini Müceddidler (Reformcular)" adiyla sadelestirilerek 1969´da
Istanbul´da yapildi.
3-Islamda Imamet-i Kübra (Yarin gazetesinde tefrika edilmistir).
4-Savm-i Ramazan (Yarin gazetesinde tefrika edilmistir).
5-Din ve Milliyet (Yarin gazetesinde tefrika edilmistir).
6-Türkün Basina Gelen Sapka Mes´elesi (Yarin gazetesinde tefrika edilmistir).
7-Mes´eletu Tercümeti´l-Kur´an, Kahire, 1932 (Arabca).
8-El-Kavlu´l-Fasl, Kahire, ? (Arabca).
9-Kavl Fi´l-Mer´et, Kahire, ? (Arabca).
10-Mevkifu`l-Akl ve´l-Ilm ve`l-Alim min Rabbi´l-Alemin ve Ibadihi´l-Murselin,
4 C., Kahire, 1950 (Arabca).
11-Mevkifu´l-Beser Tahte Sultani´l-Kader, Kahire, 1933 (Arabca);
Türkceye tercümesi: Dr. Isa Dogan, Insan ve Kader, Istanbul, 1989.
12.En-Nekir ala Munkiri´n-Ni´met mine´d-Din ve´l-Hilafet ve´l-Ummet, Beyrut, ? (Arabca);
Türkce tercümesi: Oktay Yilmaz, Hilafetin Ilgasinin Arkaplani, Istanbul, 1996.
13-Mes´eleler Hakkinda Cevablar, Istanbul, 1974.
(Ilmiyye Salnamesi.Sf.526-528/Heyet)
Kaynak : Yeni Rehber Ansiklopedisi