Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 6 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ: Nakşbendîlik Nedir?
MesajGönderilme zamanı: 24.02.11, 15:51 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
NAKŞBENDÎLİK NEDİR?

Hz. Şeyh M. Nazım Kıbrısî el-HAQQANÎ

Bizim kapımız hükümet kapısı değil, kapımız açıktır. Kim gelirse hoş geldi sefa geldi. Muhabbetle gelenler daha ziyade bir karşılık bulur gider. Bir şey arayıp gelen kimse ümit ederiz ki aradığını bulup gider.

Biz kendi örfümüz mucibince Bismillah diyelim, besmelesiz iş temelsiz bir iştir sağlam değildir. Besmeleli iş Allah için olan iştir, Allah için olan iş yıkılmaz.

Nakşibendîlik; İslâmın derûni hayatına âit olan bir yoldur. Aslında insanı insana ulaştırmak içindir. İnsan bugün 21. asra yetişmek üzeredir; lâkin kendileri hakkında pek az bilgi sahibidir. İnsan kendi etrafında olan her şeyi mütalaa etmiş, araştırmış ve aralıksız araştırmalar yapmaktadır. Tabiat içerisinde ne varsa; muhitimizde ve çevremizde ne bulunuyorsa beş hissimizin duygularımızın yetişebildiği yerlerdeki her şeyi araştırmak cehdi ve gayreti içerisindedir insanlık. Belki bu günkü araştırmacılar karıncayı eline alır ve onun hakkında bir malûmat sahibi olur, karıncaların nasıl yaşadıklarını, nasıl çalıştıklarını iyice araştırıp ondan bir bilgi edinirler. Tabii onlardan daha küçük yaratılmış olan mahlûklar vardır meselâ;
* Mikroplar âlemi,
* Bakteriler âlemi,
* Virüsler âlemi gibi…
Onlar hakkında laboratuarlarda sürekli araştırmalar yapılmaktadır…

Tüm bunlar insanların bilgisini artırmak ve üzerinde yaşadıkları bu gezegenin veya seyyarenin hakkında daha çok bilgi sahibi olmak maksadıyla meydana gelen hizmetlerdir ve bunlar elbette insanların bilgisini genişletmekte, ufuklarını daha ziyade yükseltmektedir.

Yalnız bu günün insanı kendisini araştırma mevzu yapmıyor; kendini tanımak hususunda çok sathi, çok basit bilgilerle kendi hakkında bir malûmatı var. İnsanın derinliğine dâir bir araştırma yapılmıyor. Bu araştırma elbette tabiatı araştırma gibi değildir. İnsanın kendini araştırması bambaşka bir mevzu ve konudur. İnsanın kendisinden içeri başka bir şahsiyeti vardır, insanın kendisinden kendisine sefer etmesi ve gizlide duran şahsiyetini bulup kavuşması belki bu hayatın gayesidir. İnsanın kendisinden kendisine olan seferi kolay değildir. Tayyareye, rokete veya ata binilip yetişilecek bir yer değildir. Belki insanın cismani olan varlığından ruhani olan varlığına yürümesi lazımdır.

Bu; dinlerin menşeidir, bu gaye bütün dinlerde değişmeyen gayedir; binaenaleyh, insan kendisini tanımak istediği vakitte, elbette ki bunun yolları dünya üzerinde tabiatı araştırmak gibi değildir.

* Maneviyata,
* Melekûta,
* Göklere,
* Ruhlarımıza...
Ait olan bir hizmettir ve bir konudur.

Onun için gelen bütün dinler ve onu insanlara tebliğ eden bütün peygamberlerin esas gayesi; insanları kendi asli şahsiyetlerine yetiştirebilmek ve hazırlamak içindir.

İlk insan ilk peygamberdir; Âdem a.s. aradan binler hatta onbinlerce peygamber geçmiştir ve son olarak gökyüzünün haberini insanlara yetiştiren Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v) gelmiştir ki bu gökyüzünün haberi tamamlanmıştır.

İnsanları kendi mânevi mertebelerine ulaştıracak her yol, gökyüzünden gelen en son nizamın içerisindedir.

Nakşbendîlik, elbette bir din değildir, belki İslâm’ın içerisinde insanın asıl gayesi olan kendisine ulaştıracak yol ve disiplini bildiren bir ekoldür ki; bunu takip eden kimse kendi şahsiyetini bulabilir, kendi mânevi varlığına ulaşabilir; çünkü insanların bugün kendi mânevi ve ruhani varlıklarıyla aralarında hicap yani perde vardır. Bu örtü insanın cismani olan vücudunun örtüsüdür ki; insan bu fizîki bünyesiyle uğraşmaktan ruhâniyetine yetişemiyor. Kendi fizîki bünyemizin arzusunu tatmin etmek için uğraşıyoruz, ama insandaki hırs insanı bırakmıyor. Yani kendimizden vakit ayırıp kendi ruhi varlığımıza yönelmek için bize sıra vermiyor. Biz 24 saat kendi fizîki bünyemize âit olan hizmetteyiz, onun için ruhâniyetimize bakamıyoruz.

Nakşbendîlik gökyüzünden gelen, İslamiyet’in içerisinde insanları insaniyet mertebesine ve mânevi mertebelere ulaştıracak sıkı bir disiplindir. Buna örnek verecek olursak; buradan İstanbul’a gidecek olan biri elbette yürüyerek gidemez; önümüzde deniz var. Denizi geçsek bile yürümek icap etmez, başka vasıtalar var. Herhangi bir vasıtayı alıp gider. Hiçbir vasıta olmasa yürüyerek mecburen gidecek lâkin vasıta varken vasıtayı kullanması lazımdır. Vasıta olarak,

* İstersen uçakla,
* İstersen vapurla, otobüsle,
* İstersen trenle,
* İstersen küçük arabayla,
* İstersen hayvan sırtında gidersin...

Gideceğin yer bellidir, lakin kullanacağın vasıta başka başkadır. Tayyareye binen adamın dikkat edeceği disiplin vardır ki vapurda o disiplini söylemezler. Arabada da, trende de söylemezler ama tayyareye bindiğin vakitte oturur oturmaz ilk olarak hostes anons yapar:

1. Bel kemerinizi bağlayınız,
2. Sıralarınızı doğrultunuz,
3. Önünüzdeki masalarınızı doğrultunuz,
4. Sigara içilmez,
5. Elektronik eşya kullanılmaz,
6. Telefon edilmez,
7. Ayakta dolaşarak millet rahatsız edilmez,
8. Abdesthaneye girdiğinizde sigara içilmez,
9. Hosteslere bağırıp çağırma olamaz,
10. Kaptan kamarasına girilmez… v.b.

Emir verir ve kontrol eder. Vapura binen yolcuya bu kadar emir yoktur. Bu disiplindir. Tayyare yerde yürüyen veya denizde yüzen vasıtalar gibi değildir.

İslâm’da bir disiplin vardır disiplin olmadan din olmaz; "tin" olur, tin demek, İngilizce teneke demektir, yani çürük iş.

Disiplinsiz İslâm olmaz. İslâm pazarlık kabul etmez; lâkin bu zamanın insanı pazarlıkla Müslüman olmak ister. Olamaz.

Örnek verelim; Üniversiteye gittiğin vakitte: “Beni şu şartla kaydet; ben istediğim vakitte geleceğim, istediğim vakitte ders veren hocaya sual soracağım, bunalırsam fındık-fıstık yiyeceğim, kola içeceğim, dersten çıkacağım…” Böyle şartla üniversite seni kabul eder mi? “Yok, olmaz, burada bu şartlarımız var kabul edersen seni alırız, değilse git işine…”, derler.

Bu zamanın insanı İslâm’ı kendi keyiflerine göre olacak zanneder ki; hayır!
İslâm’da inanılacak meseleler var; yapılacak ve terk edilecek işler var… Değilse senin adın İslâm’da kayıtlıdır, ama orda hazır değilsin. İsmi var cismi yok...

Nakşî tarîkatı; insana melekûtun yollarını açan disiplindir.

Nakşî tarîkatı ne zamandan başladı?
Peygamber zamanından gelmiştir. Nakşibendîlik uydurma bir şey değildir. Nakşibendîlik disiplini peygamberle beraber vahiyle kitapla beraber gelmiştir. Peygamberin bildirmiş olduğu yolu yürüttükçe devam etmiştir.

Misal olarak; bir avuç yer olan Kıbrıs’ta bile beş tane üniversite var; Lefke Avrupa, Girne Amerikan, Lefkoşa Yakındoğu, Magosa Doğu Akdeniz üniversiteleri...
“Nasıl olsa hepsi üniversite! İsmini ne değiştirirsin, isminin değişmesinde ne mânâ var? ”
“İsmi belki ün ve kalitesini bildirmek maksadıyla insanların kullanmış olduğu bir şeydir. ”

Nakşibendî dendiğinde bir isimdir, lâkin aslı peygamberimizin göstermiş olduğu bir disiplin bir yoldur.
Kadîri de var, Mevlevîler de aynı yolun yolcuları, ama onların disiplini yine başkadır.


Bir üniversitede 8–10 branş vardır, hepsi doktorluk veya hepsi mühendislik okutmaz. Hukuk, iktisat ekonomi, işletme, ve işletmeme gibi değişik bölümleri vardır. Talebe üniversiteye geliyor, o şemsiyenin altında çeşitli branşlar vardır. Herkes kendi kabiliyetine göre okur ama hepsi üniversite talebesidir.

Hepimiz Müslüman’ız lâkin İslâm’ın getirmiş olduğu disiplinde biz, Nakşibendî disiplinini kabul edip yürüyoruz.
Bizim de namazımız bütün tarîkatlardaki namaz gibi şeriatın emrettiği namaz üzerinedir; beş vakit kılıyoruz, beş vakit üzerine nâfile namazda kılıyoruz.

Zikir; İslâmın her kolunda; her mezhebinde vardır.
Nakşî kolunda Allahın en güzel 99 ismi zikredilir. Allah c.c.'a yaklaşmak maksadıyla herkes kendisine göre tâyin olunan ismi zikreder.

Bugün hâli hazırda 300 milyondan fazla insan, en yüksek ve en kuvvetli olan Nakşibendî kolu üzerindedir. Yâni İslâmın içerisinde İslâm’ın maneviyatını temsil eden ve mânevi feyzi arayan 300 milyonun üzerinde insan vardır ve hepsi de Nakşî’dir.

Kadirî de olsa, Nakşî de olsa Müslüman’dır. Yalnız dediğimiz gibi herkesin günlük yapacağı hizmet başkadır. Müşterek hizmetimiz de var; ayrı ayrı zikirlerimiz de var:

* Her gün salâvatı şerîfe getiririz,
* Her gün Kurân-ı Kerim okuruz,
* Her gün nâfile namazları kılarız,
* Her gün gece (teheccüd) namazı kılarız,
* Her gün tesbih ederiz...

Hâsılı kelâm, dünya hizmetini ne kadar kısaltabilirsek kısaltıp fazla hizmeti Allah için yapmak isteriz, çünkü bizim kendi prensibimiz:
* Allah için yaşamak,
* Allah için işlemek,
* Allah için dünyadan gitmektir.

İstediğimiz ve maksudumuz Allah c.c.'tır.
Sen dünyayı istersen arkasından koştur, biz ona karışmayız. Dünyanın kimseye kalmayacağını biliyoruz, onun için hakîki Nakşibendî, yolunu tutan kimsenin dünya tamahı yoktur. Varsa noksaniyettir; demek daha hazırlanmamış veya iyi yetiştirilememiş ki, dünyanın peşine düşmüştür. Dünyanın peşine düşen hakîki Nakşî değildir. Allah c.c.' ı arayan Nakşî’dir.

Nakış mânâsı nedir?

İnsanın gönlü Cenâb-ı Hakk'ın tahtıdır, gönül sultanını arar. Sen gönlüne kimi istersen sultan yap; biz gönlümüze Allah c.c.' ı sultan yapmak isteriz. Peygamber a.s.’ın muhabbetiyle O’nu kalbimize sultan yapmak isteriz ki, Cenâb-ı Hakk'ın yeryüzündeki temsilcisidir. Sen gönlüne bir sultan ara; dünyayı bulursan senin olsun. Biz gönlümüze ezelî ebedi olan Allah'ı seçmişiz. Zaten Cenâb-ı Hakk: “Ey insan; vücudunda bütün her şey senindir, ama kalbini benim için sakla gözet oraya başkasını koyma, benim tahtım senin gönlündedir” buyurur.

İşte bunu yapabilen, gönlüne Mevlâ’sının tahtını kurabilen adam; insan-ı kâmildir. Ondan ötesi boş lakırdıdır.

El-Fatihâ...

10 Ekim 1998

KAYNAK: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ; DEM BU DEM kitabı. (Hazırlayan: Bahar Hanika) s.31-38.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ: Nakşbendîlik Nedir?
MesajGönderilme zamanı: 24.02.11, 17:08 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 06.07.10, 17:50
Mesajlar: 280
İslâm bir bütündür ve ne olduğu mufassal olarak Cibril hadisi denilen hadiste açıklanmıştır. Bugün için İslâm Dini ve müslümanlar için en çok büyük tehlikenin, oryantalizm ve bunun bir tür versiyonları olan modernistlik, reformistlik ve mezhepsizlik olduğunda hiç şüphe yoktur. Son yıllarda Genetiği Değiştirilmiş Ilımlı İslâm adında bir başka belâ olan, bir akım daha yürülüğe koyulmuş ve müslümanlar adeta kuşatma altına alınmıştır. Bu zamanda en büyük bahtiyarlık ancak, yegâne kurtuluş yolu olan, Ehl-i Sünnet vel cemaat itikad ve yolunda bulunmakla ve 4 mezhep imamlarının ve bu büyük müçtehidlerin yolundan asla ayrılmamakla mümkün olabilir. Rabbimiz yolundan ve hidâyetinden ayırmaya !..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ: Nakşbendîlik Nedir?
MesajGönderilme zamanı: 28.02.11, 10:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
Nakşibendîlerin Feyzi

İBADET

Hz. Şeyh M. Nazım Kıbrısî el-HAQQANÎ

Medet yâ seyyidi; Yâ sahibel-vakt...
Cenâb-ı Hakk kapı açarken anahtar istemez. Sen anahtarla açmaya muhtaçsın, ama O anahtarsız açar,

Evliyâ-ı kiram: onlar Hayy sıfat sahipleridir. Onlar infakı yani vermeyi ikramı severler. Onların emirlerini yürütenlere ve onların vasiyetini tutanlara onlardan ikram gelir. Bizde onlardan bir ihsan olarak bu itikat üzere «tarîkatun assohbê ve hayru ficcemiyye» diye buyurmuş olan Şah-ı Nakşibendî Hz.lerinin emrine ittiba ediyoruz. Rahmet nasıl ekine hayat bahşederse, sohbet esnasında rahmet iner. O; gayb âleminden inen rahmettir.

Alıntı:

Bir gün Hz. Âişe (r.a.) anamız pencereden dışarıya bakınca gökyüzünden yağmur damlalarının sıkça düştüğünü görmüştü. Bu sırada Efendimiz (s.a.v), hane-i saadete döndü ve kendisine sordu: “Çok yağmur yağıyor acaba ıslandınız mı? ”
“Ya Âişe, yağmur yağdığında üzerinde ne vardı? ”
“Ya Rasûlallah, mübarek başınızın üzerine koyduğunuz ridayı (atkı) koymuştum. ” Hz. Âişe Efendimizin örtüsünü başına koyduğunda, dışarıda yağmur yağıyormuş gibi gördü.
Efendimiz; “O, zahirde olan yağmur değildir, gaybda inen rahmettir”


Zahirde olanı herkes görür de maneviyatta olanı herkes göremez. Efendimizden ne haber geldiyse inandık; görelim veya görmeyelim inanmışız.

*Sohbet meclisi nedir?
Sohbet meclisine rahmet iner, onun için sohbet meclisi kutlu bir meclistir. Burada hesaba gelmeyen faydalar hikmetler vardır. En azından buraya inen rahmetler:

* Seni temize çıkarır ve zulmetten kalbini arıtır,
* Aklında bir ağırlık varsa onu alır, götürür,
* Vücuduna bir atalet geldiyse ve hareketlerin yavaşladıysa insana hareketlilik gelir,
* Ümitsizse ümitlenir, korkudaysa aman gelir,
* Dardaysa genişlik olur, karanlıktaysa aydınlığa çıkmış olur…

Hâsılı bir kimse mecliste hazır oldu mu böyle faydalar vardır, o meclisin bu kadar bereketi vardır. İki davar bağlayacak kadar zamanda iki müminin oturup sohbet etmesi, yalnız başına oturup bunca nâfileye çalışmaktan ziyade, onlara daha çok mânevi mertebeler kazandırır. Sohbette muhakkak mânevi mertebeler bulunur, bunu mümin terakki eder. Şimdiki zamanda sohbete ehil olanlar azalmış, ehil olanlar bulunmadığı için herkes meclisi ilahilerle, kasîdelerle kapatıp bitiriyor. Evet, ilahi de fazilet vardır, kasîde söylemek te şüphesiz fayda ve rahmet iner; lâkin insanı harekete geçirecek bir feyz illa sohbetten alınır.

İnsanların yaptığı sohbet iki çeşittir:
* Hakiki sohbet,
* Oradan buradan konuşulan sohbet.

Her iki mecliste hazır olanların sıfatları neyse, inen feyz ona göredir.

Şâh-ı Nakşibendî Hz.lerinin sohbet meclisinde hazır olan kimse sâir tarîkatların meclisinde hazır olan gibi değildir, çünkü Nakşî tarîkatında kuvvet en üstündür. Ona göre hazır olan kimselere feyz kuvveti iner.

* Feyz kuvveti nedir?
Kimi insan az feyz alır, kimisi çok alır. Benzin istasyonuna giden her araba aynı benzini almaz. Bir varil alan da var 100 galon alan da var, belki iki varil kenara koyup yükleyen de var. Kuvvet; yapacağı hizmete, erişeceği mertebeye göre verilir. Dümdüz ovada giden adama verilen başkadır, gökyüzüne fırlamak isteyen kimseye verilen kuvvet ve takviye başkadır. Buna bir misal verelim: 40 beygir gücü kuvvetindeki bir motor seni ve içindeki 5 kişiyi yeryüzünde koşturur, ama gökyüzünde uçuramaz, çünkü 40 beygir gücü bir motor arabayı havalandıramaz. Tayyarelerde onun motor kuvvetini gösteren mecmualar var, içlerinde 70 bin beygir kuvvetinde olan var; kuvvete bak sen! Bu kuvveti motora koyacaksın ki seni havalandırsın.

* Nakşibendîlerin feyzi başkadır,
* Kadirî tarîkatının feyzi başkadır,
* Mevlevîlerin, Şâzelilerin feyzi başkadır,
* Ticânilerin, Çeştîlerin, Halvetîlerin, Rufâilerin feyzleri başka başkadır …

Vesâir 41 tarîkatın her birerlerinin feyzleri başkadır. Kendilerine bağlanmış olan kimseleri, herkesin kendi makamına göre hareket ettirirler.

40 tarîkatın son makamı Cebrail a.s.'ın durduğu Sidretûl Müntehâ makamıdır. Nakşibendîlerin ise Cibril’in durduğu makamdan ileriye doğrudur. Onun için oraya doğru olan kuvvet başka, 40 tarîkatın motorlarının kuvveti başkadır. Nakşî şeyhinin vereceği sohbet öteki şeyhlerin vereceği sohbetten kuvvetli olması muhakkaktır. Gene Nakşibendîlerin içerisinde de, Nakşî tarîkatlarından mezun olan ve izinli olan şeyhlerin de mertebelerine göre feyz gelir. Altın silsile dediğimiz ana kolda ilerleyen kuvvet başkadır.

Misâl olarak: Dîni büyük bir ırmak hesap et; akıyor. Sağdan ve soldan arklar ayrılmakta. Ana koldan yürüyen Nakşî şeyhlerin kuvveti başkadır. Sağ ve soldan kapakları açıp ta kendi tarlasını sulayan kollar başkadır, ana kola yetişemez.

Şeyhimiz, sultânul evliyâ Abdullah Dağıstanî (Allah sırrını takdis etsin) demiştir ki: “Siz şükrediniz ki; Allah size Nakşibendîliği takdir etti, Meşayıh-ı izamın son halkasına yetiştiniz ve ona bağlandınız. Onun kuvveti geçmişlerinden artıktır, vereceği de geçmiş meşayıhların vereceğinden daha fazladır.”

Aylığı 5 milyon olan bir adamın çocuğuna vereceği belki 5 bin lira veya 20 bin liradır. Aylığı bir milyar olan adam çocuğuna milyon da verse korkmaz, zira bin kere milyon alıyor, çünkü almış olduğu kuvvetin vericiliği vardır. Biz Allah c.c.'a şükretmeliyiz ki; şeyhimiz Abdullah Dağıstanî sultanül evliyâdır ve Nakşibendi silsilesinin son halkasıdır. Feyz ondan geliyor. Allah'a yakınlık o feyzin bize yetişmesiyle olur. İlâhi feyzin gelmesi kolay değildir.

Şimdiki zamanlarda ilâhi feyz nadir ve enderdir, çok az bulunur. Meclislerde sefa kalmamış; güzel sesli hafızlarların okudukları ilahilerle insanları bir parça harekete getirmek istiyorlar. O da tıp-tıp-tıp gibi gidiyor. Kıyas edilemez.

Meclisleri ilim meclisi olmayan tarîkatların müridleri veya onlara mensup olan kimseler zayıf kalır, bazen ekin gibi biraz büyür ve durur, bazıları başağa varır... Hakîki izni olan Nakşî şeyhleri bir taneyi ektiğinde yedi başak vermiş her bir başak ta yüz tane olmuş. Bir taneden yedi yüz tane olmuş. Bu kuvvet şimdi Nakşibendîlerdedir.

Sâhibuzzaman Mehdî a.s. zamanında bütün tarîkatlar durur, toplanır ve Nakşibendîlerin izinden yürümeye başlar.

Allah o günlere yetiştirsin.

Beklenen gelir demişler. Efendimizin valideleri; "Her yaşayan ölür, her yeni eskir" dermiş.

* Ölüm beklenmektedir; er geç gelecektir,
* Âhiret beklenmektedir; elbet gelecektir,
* Kıyâmet gözlenmekte ve beklenmektedir,
* Yeni ne giymiş olursan ol, her yeni eskiyecektir,
* Her canlı ölecektir,
* Her beklenen gelecektir…

Bu değişmeyen kanundur; beklenen gelecektir.

İlk beklenen ölümdür, herkese er veya geç gelecektir lâkin mühim olan “Haydi gel dünyadaki vaden tamam oldu!”dediklerinde, “Hazırım!” diyebilmelisin. Hazırlıksız yola çıkmayasın. Allah bize huzur ile olan ibadeti müyesser kılsın. Huzur ile olan ibadette;

* Sefa vardır,
* Ferâh vardır,
* Kuvvet vardır,
* Zevk ve neşe vardır.

Huzursuz ibadet ise; yemeğe-içmeye iştahı olmayan adama boyuna yemek yedirmeye benzer.
“-Yahu ye! Bu ballı börektir, sütlaçtır, baklavadır ye!”
“-Yiyemiyor, yiyene yedirt sen onu!”

Sen âhirete ait olandan yemeğe bak. Dünyada abdesthaneye dökeceğine bakma, âhirete götüreceğine bak.

Huzurlu hayat ibadetle geçen hayattır. Huzursuz hayat ibadetsiz hayattır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), müminler için;
“Ölümü temenni etmeyin”* diyor, çünkü yaşayan insanın yaptığı hizmet öldükten sonra devam etmez.
Gerçi salih amellerden yazılır, lâkin kişinin dünyada kendisinin yaptığına, kabre dışarıdan gelen yetişmez.

* Uyanık ol,
* Huzurlu ibadet yap…

Allah seni burada da, âhirette de gözetsin, Efendimizin komşuluğuna tayin olasın.


El-Fatihâ...

-------------------------------------------------------------
* Hadis-i Şerif: «Ölümü temenni etmeyin» ; Ravi; Enes r.a.
Buharî, Merdâ 19, Da'avat 30; Müslim, Zikr 10, (2680); Tirmizî, Cenâiz 3, (971); Ebu Davud, Cenâiz 13, (3108, 3109); Nesâî, Cenâiz 1, (4, 3).

(31 Mart 1998 tarihli sohbettir.)

KAYNAK: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ; DEM BU DEM kitabı. (Hazırlayan: Bahar Hanika) s.38-46.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ: Nakşbendîlik Nedir?
MesajGönderilme zamanı: 01.03.11, 10:51 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Alıntı:
İlk beklenen ölümdür, herkese er veya geç gelecektir lâkin mühim olan “Haydi gel dünyadaki vaden tamam oldu!” dediklerinde, “Hazırım!” diyebilmelisin.


Erbakan'ın ölümüne bir de bu sözle bakın...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ: Nakşbendîlik Nedir?
MesajGönderilme zamanı: 02.03.11, 09:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Alıntı:
Nakşbendîlik, elbette bir din değildir, belki İslâm’ın içerisinde insanın asıl gayesi olan kendisine ulaştıracak yol ve disiplini bildiren bir ekoldür ki; bunu takip eden kimse kendi şahsiyetini bulabilir, kendi mânevi varlığına ulaşabilir; çünkü insanların bugün kendi mânevi ve ruhani varlıklarıyla aralarında hicap yani perde vardır. Bu örtü insanın cismani olan vücudunun örtüsüdür ki; insan bu fizîki bünyesiyle uğraşmaktan ruhâniyetine yetişemiyor.

Kendi fizîki bünyemizin arzusunu tatmin etmek için uğraşıyoruz, ama insandaki hırs insanı bırakmıyor. Yani kendimizden vakit ayırıp kendi ruhi varlığımıza yönelmek için bize sıra vermiyor. Biz 24 saat kendi fizîki bünyemize âit olan hizmetteyiz, onun için ruhâniyetimize bakamıyoruz.


Ruhumuza bakım için...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ: Nakşbendîlik Nedir?
MesajGönderilme zamanı: 12.03.11, 22:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
güncel


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 6 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye