Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Letâif Anatomisi / Henry Bayman
MesajGönderilme zamanı: 17.04.13, 09:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 23:16
Mesajlar: 123
Letâif Anatomisi / Henry Bayman (Hacı Ahmed Kayhan tilmizi)

***

Ruhun Takip Ettiği Yol

Latîf Beden [Cism-i Misâli] ve Onun Anatomisi

Son bölümde sûfî gelişimin iki yolundan birisini, nefsin takip ettiği yolu ele aldık. Şimdi ikinci yola bakmanın sırası geldi. Bunu yapabilmek için, ruhsal bedeni veya "enerji vücudu" incelememiz gerekir.
Birçok geleneğin de kabul ettiği üzere, "latîf beden" [cism-i misâlî] fiziksel bedenle ruhu birbirine bağlayan maddesiz bir bedendir. Henry Corbin'in, tasavvuftaki âlem-i misâlden hareketle "Imaginal World" [Hayalî Dünya]* şeklindeki hoş benzetmesinden dolayı ona borçluyuz.
(*)Henry Corbin, Spiritual Body and Celestial Earth, Nancy Pearson (İngilizceye Çev.), Bollingen Serisi XCI:2, Princeton, NJ: Princeton Üniversite Matbaası, 1977 [1960], s. 294 ot: 24 ve sonraki yazılar.

Bu ifade, aradaki dünyayı veya madde ve ruh/zihin arasındaki âlemi ifade eder. Bu da ruhsallaştırılmış nesne veya somutlaştırılmış ruh dünyasıdır. Bu dünya fikir-formlarının veya düşünce-imgelerinin hanesidir; çünkü her soyut düşünce bu dünyada somut sembolik bir şekil içinde varlık gösterirler. Mesela süt, bilgiye işarettir ve süt içmek, kişinin bilgisinin artmasının sembolüdür. Bu Descartes'in düşüneni ve onun uzantısı arasında durduğu için -bu, düşüncelerin bir formu ve uzantısı olan bir dünya olduğu için- düşünce/madde ikilemi arasında köprü kurar ve maddî dünya ile aklî dünya arasındaki ikilemin paradoksal yönlerinden bizi kurtarır.

Buna göre gizli beden bu hayalî dünyanın (aslında hayalî olmadığı muhakkak olan âlemin) bizzat bir parçasıdır. Bu, ruhlar âleminden (âlemu'l-ervâh) somutlaşmıştır ve ruhu fiziksel bedenle birleştirmektedir. Normalde onun, kendisiyle birlikte bulunduğu fiziksel bedeninkinden bir formu vardır; fakat bu form, söz konusu olan şahsın içsel gerçekliğine bağlı olarak değişebilir.
Latîf bedenin hem formu hem de uzantısı olduğundan dolayı, onunla bağlantılı olarak latîf fizyoloji veya ruhsal anatomiden bahsetmenin bir anlamı vardır. Bu gerçekliğe bağlı olarak biz, bu ruh-beden ilişkisi çerçevesinde "latifler"den veya gizli merkezlerden (tekili latif, çoğulu letâif) bahsedebilmekteyiz.
İnsanın bir ruha sahip olduğunu bilmekteyiz. Bu ruh, fiziksel bedenle ruhsal beden formu içerisinde birleşmiştir. Şimdi, tıpkı maddî bedenin fiziksel anatomisi olduğu gibi bu gizli bedenin de ruhsal anatomisi veya yapısı bulunmaktadır. Örneğin mutasavvıflar kalpten bahsettiklerinde, zihinlerinde var olan şey, bütün vücuda kan pompalayan fiziksel et parçası değildir. Aksine onlar, insan hayatta olduğu sürece fiziksel bedeni hareket ettiren ruhsal bedenîn kalbine atfen bunu söylerler.
Aynı tarzda, kalp merkezine benzer şekilde ruhsal bedende diğer ruhsal merkezler de vardır. "Latîf [letâif]" terimi de bunu anlatmaktadır.(*)
Beş temel letâif göğüste (sadr) yer alır. Bunlar Kalp, Ruh, Sır, Hafî (Gizli) ve Ahfâ (En Gizli) veya Ihfâ'dır.

(**) Böyle sınıflandırmalar farklılıkları gösterdiğine göre, aşağıda zikredilen taslak, tanımlayıcı değil temsil edici ve tavsiye niteliklidir.

ŞEKİL

Yedi latifeyi oluşturmak için, listenin en başına nefs eklenir ve insanî nefs (nefs-i nâtıka, veya konuşan/akleden nefs) de en sona konulur. Bazı durumlarda nefs kavramı bırakılır ve Bütün (Küll) kelimesi yedi latifeyi oluşturmak için ek yapılır.
Arada bulunan Gizemin Gizemi (Sırru's-Sır veya S2) denilen bir kademe ve insanî nefs dışında iki diğer merkez -Taht (Kürsî) ve En Üst Gök veya Semâ (Arş)- on latifenin listesini tamamlarlar. Bazen bir diğer merkez, Bütünlük {Küll) veya Evrensel Akıl (Akl-ı Küll) Nefs-i Nâtıka ve Kürsî arasına girdirilir. (Bu, Kürsînin bir alt kademesi olarak da kabul edilebilir.)
Bu latifelerle ilgili daha fazla bilgi taslağı aşağıda gösterilmiştir. (Bütün ölçülen mesafeler yaklaşık olarak verilmiştir. Merkezlerin renkleri ve yerleri bazen farklı şekilde listelenmektedir.)

ŞEKİL

Nefs: Hayvani (hareket ettiren) nefsin merkezidir; Japoncada Hara, Hayat Merkezi kavramına denk düşer. Vücutta göbeğin veya göbek deliğinin 1 inç (2,54 cm) aşağısına denk gelir.
Kalp: Buna Fuâd da denilir. Hakikatte (daha merkezi bir yerde bulunan) fiziksel kalbe denk gelmez, onun yeri sol memenin 1 inç altıdır. Bu makam kırmızı renkle ve "Allah'ın temiz kıldığı” peygamber Hz. Adem ile ilişkilendirilir.
Ruh: Sağ memenin 1 inç aşağısıdır. Renk, sarıdır. Peygamber, "Allah'ın kurtardığı" Hz. Nuh'tur.
Sır: Yeri, sol memenin 1 inç üstüdür. Renle, beyazdır, Peygamber, "Allah'ın konukluğu" Hz. Musa'dır.
S2: Yeri, göğsün ortası (Sır ve Hafi arası)'dır. Renk, siyahtır. Peygamber, "Allah'ın sırrı" Hz. İsa'dır.
Hafi: Yeri, sağ memenin 1 İnç üstüdür. Renk, yeşildir. Peygamber, "Allah'ın habibi" Hz. Muhammed'dir.
Ahfâ: Yeri, göğüs kemiğinin üstü (yakanın hemen altı.) Renksizdir; bazı tablolarda buna Sırrın Mihveri (Musteva's-Sır) denir.
Nefs-i Nâtıka: Yeri, iki kaşın arasıdır. Bazı sûfilere göre bu kâbe kavseyn -"iki yay/kavis uzaklığı" (kaşlar) (53:9)- makamıdır. Renk, koyu sandır.
Küll ve/veya Kürsî: Yeri, alnın ortası. Burası belirli gelişimlerin oluştuğu, meşhur "üçüncü gözün" açıldığı yerdir. (Bu arada, lütfen bu üçüncü gözün, Descartes'in iddia ettiği gibi beyin epifizi vb. fiziksel anatomi ile alâkası olmadığın] bir kenara yazın.)
En Üst Semâ (Gök): Başın tepesinde veya en üst noktasında bulunmaktadır. Yogada geçen Sahasrara Çakrası (Bin-taç yapraklı nilüfer çiçeği)'na karşılık gelir. (Diğer geleneklerle yaptığımız bu eşleştirmelerin amacı, sûfi kavramların bunlardan kaynaklanarak alındığını iddia etmek değil, ama ilişkileri belirtilen gerçekliklerin diğer geleneklerde de tanındığının altını çizmektir; çünkü hakikat birdir.) Burası -"en mukaddes feyzin" (feyzu'l-akdes) denilen- ilâhî ışığın ilk başta yıldız şeklinde zuhur ettiği yerdir. Bu yer aynı zamanda kafatası kemiklerinin birleştiği yere denk gelir ve bazı geleneklerde burası ruhun bedene giriş yaptığı noktadır. (Kemikler doğan bir çocukta birleşik olmaz, sonradan bu boşluk kapanır.)

Şimdi, letâifle ilgili olarak bazı fikirleri şekillendirdikleri sonra, bir kişi bu "hayal ağacı"ndan nasıl yararlanabilir? Ana hatlarıyla süreç, ruhsal merkezleri yukarı doğru çalıştırma şekliyledir. Kişi öncelikle göğüs bölgesine (sadr) bir bütün olarak yoğunlaşır. (Şuna dikkat edin ki bunun rengi, yani mavi, aynı zamanda sağlıklı ruh atmosferinin de rengidir.) Ardından kalp latifesine yoğunlaşır. Şekil l'de gösterilen ok işaretlen doğrultusunda bu devam eder. Her bir merkez, söz konusu seviyeye uygun zikri bu merkeze doğru yoğunlaştırma ile uyandırılır, örneğin, kalp merkezine uygun olan zikir (yakarış) Allah'ın. Bir zikir (yakarış) kendi merkezinde yerleşir veya devamlı kalırsa ve o merkeze ait rengin ışığı da (diğer belirli işaretler yanında) kendini gösterirse, o merkez "fethedilmiş" veya "açılmış" olarak kabul edilir. Bu durumda kışı bir sonraki merkezin zikrine yoğunlaşmaya geçer.

Uyarı: Yetkin bir üstadın izni olmaksızın hiçbir merkezi uyandırmaya çalışmamanız gerektiğini unutmayın. Bu çok tehlikelidir. "Kendiniz öğrenmeye" çalışmayın, tecrübe etmeye de kalkmayın. Uygun bir kılavuzluk olmayınca, iç âlemin Allah bilir hangi bölümünde kaybolmaya aday olabilirsiniz.

Bir hadîs-i kutside Allah şöyle buyurur: "Bilin ki her bir bedende [fiziksel] bir kalp bulunur. Her bir kalpte fuâd [manevi kalp] vardır. Her fuâdda bir sır bulunur. Her bir sırda bir hafi vardır. Her bir hafide dc bir ahfa vardır. Ben bu ahfâdayım."
Burada anlatılan "içindelik" fiziksel birliktelikle karşılaştırılmamalı veya karıştırılmamalıdır. Bunun ne bir vasfı ne de sayısı vardır; ayrıca o zihne doğan her şeyden de farklıdır.

İnatçı Nefsi Kuşatmak
Ruhun takip ettiği yol ilginçtir; fakat hakikat arayıcısı, eğer nefs-i emmârenin kurbanı olduysa ilerleme sağlaması çok mümkün olmaz. Ona hâkim olmadıkça, her zaman için ilk noktaya dönmesi, hatta daha kötüsü söz konusu olabilir. Bu ruhsal uzuvların açılması için harcanan bunca çile dolu çalışma bir anda boşa gider. Bu yüzden ruhsal yolculuğa yardım almaksızın çıkılmamalı, nefsin yoluyla amili olarak ilerlemelidir,

Efendi hazretleri, nefse hâkim olmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktan asla bıkmamıştı. Ona göre nefs-i emmâreye hâkimiyet, aydınlanmanın anahtarıydı ve diğer ruhsal ilerlemelerin hepsinin de ön şartıdır. O şöyle derdi:
“En önemli şey, nefsi kontrol altında tutmaktır. İkinci büyük şey, bütün yaratıklara karşı merhametli olmaktır, üçüncü büyük şey ise, İslâmî prensipleri harfiyen yerine getirmektir.”
“Sobaya yaklaşan bir çocuğu uyarırız ve 'Dokunma ona, kendini yakacaksın' deriz, ama çocuk ona yine de dokunur, yaralanmış da olsa daha sonra yine ona dokunmak isteyecektir. Biz de işte böyleyiz.”
"Nefs-i emmâre bize şunu der: 'Bunu yap, şunu işle. Ben severim, ben sevmem.' Büyük ustalar kendi nefslerini kontrol altında tutmuşlardır. Nefs onlara ne derse, onlar bunun zıddını yapmışlar, onu frenlemişlerdir. Nefs-i emmâre, onların en büyüklerinde bile etkisini sürdürür."
"Ben nefsime bir çocukmuş gibi davranırım. Onun istediği her şeye 'hayır' derim, onu susturmak için istediklerinin çok azını [izin verilen ölçüde] veririm. Bu yol ile, 'Sen açsın, hiçbir şey yemedin’ gibi onun dürtülerini sustururum, yoksa bunların ardı hiç kesilmez."
"Nefs sakinleşmeden, yatışmadan önce hiçbir şeyi gerçekleştirmek mümkün değildir. Bir mürid bir defasında hocaya gitmiş ve 'Beni düzelt' demiş. Fakat nefs durmaksızın titrediği, sallandığı ve sağa-sola saldırdığı için hiçbir şeye ulaşılamaz. Hoca bu sarsıntıyı durdurabilir, ama bunu gerçekleştirmek müridin sorumluluğundadır. Aynı mürid nefsini sükûnet haline soktuktan sonra aynı hocaya gitmiş, bu defa o her şeyin gayet yumuşak bir şekilde ilerlediğini görmüş. Nefs yatışmadıkça hiçbir şey yapılamaz; çünkü saldırgan nefs İslâmi prensiplerin yerine getirilmesine hep engel olacaktır. Nefsin her şeyi araya vermesi için en küçük bir fırsat yeterlidir."
"Sizin için gerekli olan şey hizmet değildir. Bundan daha ziyade, nefsinizi kısıtlamak size kalmıştır. Nefsini sükûnete erdiremeyen mürid, kendisini üstadın ahlakıyla örtemez, üstadın seviyesine ulaşamaz ve kendisini onun ahlakıyla ahlâklandıramaz."

Fizik ilminden bir misalle bunu anlatacak olsaydım şöyle derdim: Isı, moleküllerin hareketidir. Çok fazla ısı katıyı sıvı şekline çevirir, sıvıyı da gaza döndürür, başka bir şekle girmesini engeller. Katı halinde bile sürekli bir "çınlama" vardır; çünkü moleküllerin titremek için hâlâ yeterince enerjileri vardır. Sadece mutlak sıfır derecesine varınca bu titreşim tamamen kaybolur. Burada iyi haber şudur ki, madde bu mutlak sıfır derecesine kadar dondurulmak zorunda değildir; o sıfırın, birkaç derece üzerinden başlayarak aşırı-sıvı veya süper-iletken denilen bir duruma girer; orada da yeni ve alışılmamış özellikler göstermeye başlar. Onun, titreşimler sebebiyle dağınık bulunan gizli potansiyelleri birden gerçekleşmiş olur.
* * *
Bu bölümde ruhun temel "latifelerini" ortaya koyduk. Bu temel latifeler Kalp, Ruh, Sır, Hafi (Gizli) ve Ahfâ (En Gizli) şeklinde sayılabilir. Bizim gördüğümüz kadarıyla Üstad, kişisel gelişimin ön şartı olarak sürekli nefsi kısıtlamayı her şeyin önünde tavsiye etmiştir. Altıncı bölümde ise onun sûfî uygulamalarının detaylarını vereceğiz.

KAYNAK: Henry Bayman, La Mekâna Yolculuk, İnsan Yay., İstanbul-2012, s.161-167.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye