sufiforum.com
https://sufiforum.com/

074 - MÜDDESSİR SURESİ
https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=76&t=382
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  arsiv [ 03.01.09, 17:10 ]
Mesaj Başlığı:  074 - MÜDDESSİR SURESİ

074 - MÜDDESSİR SURESİ


Sûre Mekke'de ve Müzzemmil Sûresinden sonra nazil olmuştur. Mukatil "Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden kıldık. Onların sayıları­nı da ancak küfretmiş olanlar için bir fitne yaptık..." (âyet: 31) âyetinin Medenî olduğunu söylemiştir.[1]

Âyetlerinin adedi, elli altıdır. [2]



1. "Ey (örtüsüne) bürünen!"



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Buhârî'de ve Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Müsned'inde tahric olunan bir ha­berde Yahya ibn Kesîr diyor ki: Ebu Seleme ibn Abdurrahmân'a sordum:

"Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?",

"Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi.

"Bana ulaştığına göre ikra' bismi Rabbike'llezî halaka, ilk nazil olan imiş." dedim. Seleme dedi ki:

Cabir ibn Abdullah'a

"Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?" diye sordum da

"Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi. Ben de (senin gibi):

"Bana ulaş­tığına göre ilk nazil olan ikra' bismi Rabbikellezî halaka, imiş" dedim. Cabir dedi ki:

"Ben ancak Allah'ın Rasûlü (sa)'nün bana söylediğini haber veriyo­rum. Bana şöyle buyurdu:

"Hırâ'da bir süre (bir ay) kaldım. Oradaki ikametimi bitirince oradan ayrıl­dım. Vadiye inince bana seslenildi. Önüme, sağıma, soluma, arkama baktım, hiçbir şey göremedim. Bana tekrar seslenildi; yine önüme, ardıma, sağıma, so­luma baktım kimseyi göremedim. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda bir de ne göreyim o (bana seslenen) gökle yer arasında bir taht üzerinde, yere çökekaldım (Ebu Davud der ki: yani yere yıkıldım). Beni bir titreme tuttu, (eve) geldim ve:

"Beni örtün, beni örtün ve üzerime soğuk su serpin." diyebildim bana:

"Yâ eyyuhe'l-müddessir... ="Ey bürünen kalk inzâr et, Rabbını ulula, urbanı temiz­le." nazil oldu "[3]

2- Yine Câbir'den ge­len bir rivayette Hz. Peygamber (sa), Cibril'in kendisine:

"Ey Muhammed, sen Allah'ın elçisisin." diye seslendiğini söylemiştir.[4]

3- Ebû İshak Ahmed b. İbrahim el-Mukri’, Abdulmelik b. el-Velid'den, o babasın­dan, o el-Evzaî'den, o Yahya b. Ebî Kesir'den, o Ebû Seleme'den, o da Cabir'den haber vererek dedi ki:

"Rasulullah (s.a.v.) bize şöyle anlattı:

"Bir ay kadar Hira dağında kaldım. Sonra bir ayı tamamlayınca aşağı indim. Vadiyi ortalamıştım ki, bana nida edildi (seslenildi). Bunun üzerine önüme, arkama, sağıma ve soluma baktım hiç kimseyi göremedim. Sonra tekrar bana nida edildi. Başımı yukarı kaldırdım bir de ne göreyim. O -Cebrail (a.s.)- semada arş üzerinde duruyor. Eve geldim ve dedim ki:

"Beni örtün beni örtün." Üzerime su döktüler. Allah Teala da bu âyeti indirdi."[5]

4- Bu hadisi, Müslim, Züheyr b. Harb'dan, o el-Velid b. Müslim'den, o da el-Evzaî'den rivayet etmiştir.[6]

5- Buhârî'nin Yahya ibn Bükeyr kanalıyla, Tirmizî'nin de Abdullah ibn Humeyd kanalıyla Câbir ibn Abdullah'tan; yine Buhârî'nin Yahya ibn Bükeyr kanalıyla Hz. Aişe'den rivayetle zikrettiği bir hadiste bu olayın "fetretu'l-vahy"den sonra meydana geldiği ve Müddessir Sûresinin inmesinden sonra artık vahyin peşpeşe gelmeye devam ettiği kaydı vardır.[7]

Buna göre Müddessir Sûresi ilk nazil olan sûre değildir. Hz. Pey­gamber (sa)'e ilk gelen vahyin Alak Sûresi (veya onun ilk beş âyeti) olduğu, Müddessir'in ise fetretu'l-vahy'den sonra nazil olduğuna dair uzun Buhârî hadi­sini ilgisi sebebiyle inşaallah Alak Sûresinin nüzul sebebinde vereceğiz.[8]

6- Câbir'den (r.a.) Şeyhân anlattı. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Hira’da bir ay kaldım. Kalmamı tamamladım, Hira'dan indim, Vâdîyi ortaladım, bana nida edildi. Ben kimseyi görmedim. Başımı kaldırdım bir de baktım ki, Hira’da bana gelen melek. Evime döndüm ve:

“Beni örtün.” dedim. Allahü Teâlâ, Müddessir: 74/1-2 âyetlerini in­dirdi.” [9]

7- Taberânî'nin Muhammed ibn Ali ibn Şuayb kanalıyla İbn Abbâs'tan riva­yetle tahric ettiği bir haberde o şöyle anlatıyor: el-Velîd ibnu'l-Muğîra Kureyşliler için bir ziyafet hazırladı, yeyip içtikten sonra

"Bu adam (Muhammed) hakkında ne diyorsunuz?" dedi. Bir kısmı:

"O büyücüdür." der­ken bir kısmı:

"Hayır, büyücü değildir." dedi. Bir kısmı

"O kâhindir." derken bazıları:

"O kâhin değildir." dediler. Bazıları:

"O bir şairdir." dedi. Diğerleri:

"Şair değildir." dediler. Bir kısmı:

"Eskilerden nakledilen bir büyüdür." dediler, sonra da onun eskilerden (geçmişlerden) nakledilen bir büyü olduğunda görüş birliğine vardılar. Bu durum Hz. Peygamber (sa)'e bildirilince çok üzüldü başını göğe çevirip örtüsüne büründü. Bunun üzerine Allah Tealâ: "Ey örtüye bürünen, kalk ve uyar. Rabbını da tekbir et. Elbiselerini temiz tut. Kötü şeylerdense sa­kın. Çok görerek başa kakma. Rabbın için sabret." âyetlerini indirdi.[10]

Suyûtî bu rivayetin senedinin zayıf olduğunu kaydeder.[11]

8- Râzî bu olayı biraz daha geniş ve farklı olarak zikrediyor: Rasûlullah (sa)'a eziyet eden Ebu Cehl, Ebu Leheb, Ebu Süfyan, el-Velîd ibnu'l-Muğîra, en-Nadr ibnu'l-Hâris, Ümeyye ibn Halef ve el-As ibn Vâil bir gün toplanmışlar ve:

"Arap hey'etleri hacc günlerinde burada toplanacaklar ve Muhammed'in durumu­nu soracaklardır. Herkes farklı farklı cevaplar verir; kimi deli, kimi kâhin, kimi şair derse bundan verilen cevapların batıl olduğunu anlıyacaklardır. Gelin, Muhammed'i bir tek isimle isimlendirmede birleşelim." demişler. Birisi:

"O şairdir." demiş. el-Velîd:

"Ben, Ubeyd ibnu'l-Abraş'in, Ümeyye ibn Ebi's-Salt'ın sözlerini işittim. Bunun sözleri o ikisinin de sözlerine benzemiyor." de­miş. Bir diğeri:

"O kâhindir." demiş. Velîd:

"Kâhin nedir?" diye sormuş,

"Bazan doğru, bazan da yalan söyleyendir." demişler. Velîd:

"Muhammed asla (hiçbir zaman) yalan söylemedi." demiş. Bir diğeri:

"O delidir." demiş. Velîd:

"Kim deli olur?" diye sormuş,

"O, insanları korkutandır." demişler. Velîd:

"Muhammed'le hiçbir zaman hiç kimse korkutulmadı." demiş.,

Sonra Velîd kalkmış, evine gitmiş. İnsanlar:

"el-Velîd ibnu'l-Muğîra sâbiî oldu (Muhammed'in dinine girdi)." diye bir söylenti çıkarmışlar. Bunun üzerine Ebu Cehl onun yanına gitmiş ve:

"Ey Ebu Abdi Şems. sana ne oldu? Şu Kureyşliler sana vermek için mal topluyorlar, senin (Muhammed'in yanındaki mala) muhtaç olduğunu ve bu sebeple de sâbiî olduğunu sanıyorlar." demiş. Velîd:

"Benim o mala ihtiyacım yok, fakat ben, Muhammed'in durumunu dü­şündüm ve kendi kendime onun bir büyücü olduğuna karar verdim. Çünkü bü­yücü babayla oğulun, iki kardeşin, karı kocanın arasını ayırandır." demiş ve böylece Hz. Peygamber (sa)'e büyücü lâkabını takmakta ittifak etmişler. Sonra çıkıp insanların toplu olduğu yerlerde bunu yüksek sesle ilân etmiş;

"Muhakakk ki Muhammed bir büyücüdür." demişler. Mekke-i Mükerreme işte bu: "Muhammed büyücüdür." sözüyle çalkalanmış.

Hz. Peygamber (sa) bunu duyunca kendisine çok ağır gelmiş, üzgün bir şe­kilde evine dönmüş, elbisesine (veya bir kadifeye) bürünüp yatmış. İşte bunun üzerine Cibril gelmiş, onu uyandırmış ve Allah Tealâ bu "Ey bürünen kalk inzâr et." âyetlerini indirmiş.[12]

9- Bu Ebu Seleme ibn Abdurrahman hadisi, ilk bakışta ilk nazil olanın Müddessir Sûresi olduğuna delâlet ediyor gibi görünürse de buna muhtelif yön­lerden cevap verilerek Müddessir'in ilk nazil olan olmadığı söylenmiştir. Bunla­rı beş yönden ele alıp özetleyen Suyûtî der ki:

1- Öncelikle Câbir ibn Abdullah'a sorulan "tam olarak hangi sûre ilk nazil oldu?" şeklindedir. Gerçekten de tam sûre olarak ilk nazil olanın Müddessir ol­masına kimsenin itirazı yoktur. Çünkü Alak Sûresinin ilk beş âyeti ilk nazil ol­makla birlikte kalan kısmı Müddessir’den sonra nazil olmuş olabilir. Biraz sonra geleceği üzere yine Câbir'den rivayet edilen ve Buhârî'nin de yer verdiği başka bir hadiste "Fetretti'1-Vahy"den sonra ilk nazil olan Sûrenin Müddessir olduğu tasrih olunmuştur. Bu rivayette Hz. Peygamber (sa)'in: "Bana Hırâ'da gelen melek" buyurması da Hırâ'da gelen vahyin ilk olduğunu dolayısıyla bu sefer verilen Müddessir'in ise ondan sonra geldiğini gösterir.

2- Câbir'in "İlk nazil olan" ifadesinden kastı "Fetretu'l-vahy"den sonra ilk nazil olan olmalıdır.

3- "İlk nazil olma"dan kastedilenin "Uyarma emri"nde ilk olması muhte­meldir ki bazıları bunu açıkça belirtmiş ve "Nübüvvetle ilgili olarak ilk nazil olan "Rabbının ismiyle oku"; risaletle ilgili olarak ilk nazil olan da "Ey O örtü­ye bürünen."dir." demişlerdir.

4- "İlk nazil olan"dan maksadın bir sebebe dayalı olarak ilk nazil olan ol­ması mümkündür. Bu Müddessir Sûresi, Hz. Peygamber (sa)'in korkuyla evine gelip örtünmesi üzerine nazil olmuştur. Alak Sûresinin ilk âyetleri ise herhangi bir sebebe dayalı olmaksızın kendiliğinden nazil olmuşlardır.

5- "İlk nazil olma" ifadesi Câbir'in kendi içtihadı olup Hz. Peygamber (sa)'den rivayet etmiş değildir. O halde Hz. Aişe'den gelen rivayet ona tercih olunur.[13]



11. "Tek başına yarattığımı bana bırak."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebu'l-Kasım el-Huzamî, Muhammed b. Abdillah b. Nuaym'dan, o Muhammed b. Ali es-Sağanî'den, o İshak b. İbrahim ed-Dıberî'den, o Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Eyyub es-Sahtiyanî’den, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan bize şu riva­yette bulundu:

"Velid b. Muğire Rasulullah (s.a.v.)'a geldi. Rasulullah (s.a.v.) da ona Kur'an okudu ve o sanki yumuşadı. Bu durumdan Ebû Cehil haberdar oldu. Velid'e dedi ki:

"Amca kavmin senin için mal toplayıp sana vermek için seni istiyor. Sen ise Muhammed'e gidip O'nun tarafıyla temasta bulunuyorsun." Velid:

"Kureyş bilir ki be­nim malım çoktur" dedi, Ebû Cehil de:

"Onu inkâr ettiğine ve ondan hoşlanmadığına dair bir söz söyle, bu söz kavmine ulaşır" dedi. O da dedi ki:

"Ne söyleyeyim? Vallahi bi­lirsiniz ki aranızda benden daha iyi şiir söyleyen yoktur. Recezi (şiir şekli) ve kasideleri de benden daha iyi bilen yoktur. Vallahi O'nun söyledikleri bunlara benzemiyor. Vallahi O'nun sözlerinde bir tatlılık ve bir tazelik var. O'nun sözlerinin üstü bol meyve, altı bol su verir. O yücedir, O'ndan yüce yoktur." Ebû Cehil dedi ki:

"Sen, O'nun hakkında birşey söylemedikçe kavmin senden razı olmayacak." Velid de:

"Beni rahat bırak O'nun hak­kında düşüneyim" dedi. Daha sonra da:

"Bu ancak başkasından öğrenilen bir sihirdir." dedi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyetleri indirdi."[14]

Rivayetin isnadı, Buhârî’nin şartı üzerine sahihtir. [15]

2- Bunun benzerini, îbnu Ebî Hatim ve İbnu Cerîr başka yollardan anlattı. [16]

3- Mücahid şöyle dedi:

"Velid b. Muğire Rasulullah (s.a.v.) ve Ebû Bekr ile bera­ber oluyordu. Kureyş onun müslüman olduğunu zannetti. Bunun üzerine Ebû Cehil Velid'e dedi ki:

"Kureyş, senin Muhammed'e ve İbn Ebî Kuhafe (Ebû Bekr)'ye gittiğini ve onlann da sana yemek yedirdiğini zannediyor." Velid Kureyş'e şöyle dedi:

"Siz, şerefli ve akıllı insanlarsınız. Muhammed'i deli zannediyorsunuz. O'nun hiç deliliğini gördünüz mü?" Onlar da:

"Hayır" dediler. Velid:

"Siz Muhammed'i kâhin zannediyorsunuz. O'nun hiç kehanette bulunduğunu gördünüz mü?" diye sordu. Onlar da:

"Hayır" dediler. Velid:

"Siz O'nu şair zannediyorsunuz. O'nun hiç şiir söylediğini gördünüz mü?" dedi. Onlar:

"Hayır" dediler. Velid bu sefer:

"Siz, O'nu yalancı zannediyorsunuz. O'nun hiç yalanını tecrübe ettiniz mi?" diye sordu. Onlar:

"Hayır" dediler. Bunun üzerine Kureyş Velid'e dedi ki:

"O nedir?" (Velid düşündü, sonra baktı, sonra yüzünü çevirdi) ve dedi ki:

"O an­cak bir sihirbazdır. O'nun söyledikleri de sihirden başka birşey değildir."

Cenab-ı Hak onun bu sözleri karşısında şöyle buyuruyor: "O düşündü ve takdir etti...." "Bu, ancak başkasından öğrenilen bir sihirdir" dedi" [17]

4- Bu el-Velîd ibnu'l-Muğîra kendisinin de babasının da biricik "el-Vahîd" olduğunu, kendisinin de babasının da Araplar içinde bir benzerinin olmadığını söylermiş.[18]

5- Bu rivayet bu sûrenin bir defada toptan nazil olmadığını gösterir.[19]



18. Doğrıısu o, düşündü, ölçüp biçti.

19. Canı çıkasıca, nasıl da ölçüp biçti.

20. Sonra yine canı çıkasıca nasıl da ölçüp biçti.

21. Sonra baktı,

22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

23. Sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı.

24. Ve dedi ki: "Bu, sadece öğretilegelen bir büyüdür. "



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

Bu âyet-i kerimeler de el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında inen âyetler cümlesindendir.

1- Mücâhid der ki:

el-Velîd ibnu'l-Muğîra bazan Hz. Peygamber (sa)'e, bazan da Hz. Ebu Bekr'e gelir ve onların sözlerini dinlerdi. Onun böyle yaptığını gö­ren Kureyşliler de onun müslüman olduğunu zannettiler da Ebu Cehl ona:

"Kureyş senin Muhammed'e ve Ebu Kuhafe'nin oğluna onların yemeklerinden yemek için gittiğini zannediyor." demiş. el-Velîd de Kureyş'e:

"Siz soylu ve akıllı insanlarsınız. Siz onun deli olduğunu iddia ediyorsunuz. Siz onun hiç ke­hanette bulunduğunu gördünüz mü?" diye sormuş, onların hayır cevabından sonra:

"Siz onun yalancı olduğunu söylüyorsunuz, siz onun hiç yalanını gördü­nüz mü?" diye sormuş, onlar yine hayır deyip

"Peki o nedir?" diye sormuşlar. el-Velîd:

"O olsa olsa bir büyücüdür, sözleri de başkalarından öğrenip naklettiği bir büyüdür." demiş. İşte "Bu, sadece öğretilegelen bir büyüdür."e kadar olmak üzere "Doğrusu o düşündü ve ölçüp biçti." kavli budur.[20]

2- İbnu'l-Cevzî de Mücâhid'den naklen hadiseyi şöyle anlatır: el-Velîd, Kureyş'e:

"Sizinle konuşacaklarım var, Dâru'n-Nedve'de toplanın." demiş. Ora­da toplanınca da onlara:

"Siz soylu ve akıllı insanlarsınız. Araplar size gelecek­ler ve sizin yanınızdan ayrılırken de farklı farklı şeyler duymuş olarak ayrıla­caklar. Bir sözde toplanın; bu adam (Muhammed) hakkında ne diyeceksiniz?" demiş. Onlar:

"Şairdir, deriz." deyince yüzünü ekşitmiş ve:

"Biz şiir işittik; onun sözleri şiire benzemiyor." demiş. "

O kâhindir, deriz." demişler.

"O zaman onun yanına gelirler ve onun, kâhinlerin konuştuklarını konuşmadığını görür­ler." demiş.

"O delidir, deriz." demişler.

"O zaman yanına gelirler ve onun deli olmadığını görürler." demiş.

"O büyücüdür, deriz." demişler.

"Peki büyücü ne­dir?" diye sormuş;

"Birbirine buğzeden iki kişiyi birbirlerine sevdiren ve birbi­rini seven iki kişiyi de birbirine buğzettiren kişidir." demişler. Bunun üzerine el-Velîd de:

"O bir büyücüdür." demiş. Böylece oradan çıkıp dağılmışlar. Onlar­dan hangisi Hz. Peygamber (sa)'e rastlasa

"Ey büyücü!" demiş de bu Hz. Pey­gamber (sa)'e ağır gelmiş ve bunun üzerine Allah Tealâ:

"Bu, sadece öğretilegelen bir büyüdür"e kadar olmak üzere "Ey O örtüye bürünen!"i indir­miş[21]

3- Bu hadiseyi Muhyi's-Sünne (el-Beğavî) biraz daha farklı ve Ğâfir, 40/1-2 âyetlerinin nüzulü ile ilişkilendirerek şöyle anlatır:

Allah Tealâ’nın "Hâmîm. Bu kitab, Azîz Alîm olan Allah'tan indirilmedir..." (Ğâfir, 40/1-3) âyetleri nazil olduğunda Hz. Peygamber (sa) Mescid-i Harârn'a gelerek orada kalkmış bu âyetleri okumuş. el-Velîd ibnu'l-Muğîra da orada ve Hz. Peygamber (sa)'in kıraatini duyacak yakınlıkta imiş. Hz. Peygamber (sa), Velîd'in kendi kıraatini dinlediğini anlayınca âyetleri tekrar okumuş. Velîd ora­dan ayrılıp kendi kabilesi olan Mahzûm oğullarının toplu olduğu bir yere gelmiş ve onlara:

"Vallahi ben biraz önce Muhammed'den öyle bir söz işittim ki o ne insan sözüdür, ne de cinn. onun söylediğinde bir tatlılık var, Üstü semereli, altı bol, her sözün üstüne çıkıyor, hiçbir söz onun üstüne çıkamıyor." demiş ve onlardan da ayrılıp evine gitmiş. Onun böyle konuştuğunu duyan Kureyşliler:

"Vallahi Velîd Sâbiî oldu (Muhammed'in dinine girdi). Velîd onun dinine gir­dikten sonra bütün Kureyş onun dinine girecek demektir." demişler. Velîd'e

"Kureyş'in reyhânesi" derlermiş. Ebu Cehl onlara:

Ben, sizin yerinize Velîd'e yeterim, onu bu fikrinden caydırırım." demiş, Velîd'e gelmiş, üzgün bir şekilde yanına oturmuş. Velîd ona:

"Ey kardeşim oğlu seni neden böyle üzgün görüyo­rum?" diye sormuş. Ebu Cehl:

"Nasıl üzgün olmıyayım; baksana Kureyş sen yaşlı olduğun için sana yardım etmek üzere aralarında mal topluyorlar. Senin, Muhammed'in sözünü güzel bulduğunu, yanlarındaki fazla maldan nasiblenmek için İbn Ebî Kebşe (Hz. Muhammed) ve İbn Ebî Kuhâfe (Hz. Ebu Bekr)'in ya­nına gittiğini iddia ediyorlar." demiş. Buna çok öfkelenen Velîd:

"Kureyş be­nim, onların mal ve evlâdca en zenginleri olduğumu bilmiyor mu? Muhammed ve ashabı kendi karınlarını doyurmuşlar mı ki (onların artan yiyeceklerinden ben nasibleneyim)?" demiş, sonra kalkıp kabilesinin oturduğu yere gelmiş ve onlara:

"Muhammed'in deli olduğunu iddia ediyorsunuz? Onu boğulurken hiç gördünüz mü? " demiş;

"Allah hakkı için hayır, görmedik." demişler.

"Onun kâhin olduğunu iddia ediyorsunuz? Hiç onu kehanette bulunurken gördünüz mü?" diye sormuş;

"Allah hakkı için hayır." demişler.

"Onun şair olduğunu ileri sürüyorsunuz. Onu hiç şiir okurken gördünüz mü?" diye sormuş;

"Allah hakkı için hayır." demişler.

"Onun yalancı olduğunu ileri sürüyorsunuz, hiç onun ya­lanını tecrübe ettiniz mi?" dye sormuş;

"Allah hakkı için hayır. O halde o ne­dir?" demişler. Kendi kendine şöyle bir düşünmüş, kaşlarını çatmış, yüzünü ek­şitmiş ve:

"O, olsa olsa bir büyücüdür. Görmüyor musunuz kişi ile ailesinin, çocuklarının ve kölelerinin arasını açıyor. O bir büyücüdür, söylediği de başkalarından öğrenip naklettiği bir büyüdür." demiş işte bunun üzerine bu âyet-i kerimeler nazil olmuş.[22]



30. Onun üzerinde ondokuz vardır.



İbn Ebî Hâtim'in ve eş-Şuab'ında Beyhakî'nin Berâ'dan rivayetle tahric ettikleri bir habere göre bir grup yalıudi Hz. Peygamber (sa)'in ashabından birisine cehennemin korucularını (sayılarını) sormuşlar. O da gelip Hz. Peygamber (sa)'e bunu haber verince hemen o anda "Onun üzerinde ondokuz vardır." âyet-i kerimesi nazil olmuş.[23]

Bu rivayete göre bu âyet-i kerime de Medine-i Münevvere'de nazil olmuştur. Bu görüşte olan âlimler de vardır. Ancak Alûsî, bu rivayete rağmen yine de âyet-i kerimenin Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuş olabileceğini; yahudilerden herhangi birisinin bir sebeple Mekke-i Mükerreme'ye gelmiş ve Hz. Peygamber (sa)'in ashabından herhangi birine rastlıyarak:

"Sizin peygamberiniz cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu acaba?" diye sormuş ve sahâbînin de gelip Hz. Peygamber (sa)'e bunu haber vermiş olması ve âyet-i kerimenin bunun üzerine nazil olmuş olmasının mümkün olduğunu söylemiş ve bu görüşte olanların görüşüne meyletmiştir.[24]



31. Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden kıldık. Onların sayılarını da ancak küfretmiş olanlar için bir fitne kıldık ki kendilerine kitab verilmiş olanlar kesin bilgi sahibi olsunlar, iman edenlerin de imanları artsın. Kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü 'minler kuşkuya düşmesinler. Bir de kalblerinde hastalık bulunanlarla kâfirler "Bununla Allah neyi kastetmiş?" desinler. İşte böylece Allah dilediğini dalâlette bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. Rabbmın ordu­larını ancak kendisi bilir. Bu, ancak insanlara bir öğüttür.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn İshak'tan rivayetle tahric olunduğuna göre bir gün Ebu Cehl:

"Ey Kureyş topluluğu, Muhammed, Allah'ın size ateşte (cehennemde) azâb edecek ordularının ondokuz olduğunu söylüyor. Siz sayıca insanların en çoğusunuz. Sizden yüz kişi onlardan birinin hakkından gelemiyecek mi?" demiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu "Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden kıldık..." âyet-i kerimesini indirmiş.[25]

2- Süddî'den rivayete göre "Onun üzerinde ondokuz vardır." âyet-i kerime­si nazil olunca Kureyş'ten Ebu'l-Eşedd adında biri:

"Ey Kureyş topluluğu, ondokuz sizi korkutmasın. Ben onlardan onunu sağ omıızumla, dokuzunu da sol omuzumla sizden savarım." demiş de bunun üzerine Allah Tealâ: "Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden kıldık..." âyet-i kerimesini indirmiş.[26]

3- Bu, Mukatil'den de rivayet edilmiştir. Bu rivayette Ebu'l-Eşedd (veya Ebu'l-Eşdeyn) Esîd ibn Kelede (veya Kelede ıbn Halef) el-Cumahî:

"Ey Kureyşliler, ben sizin önünüzde yürür ve onlardan onunu sağ omuzuma, doku­zunu da sol omuzuma alırım. Böylece cennete gireriz." demiş ve bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[27]

4- Herhalde Ebu Cehl ile Ebu'l-Eşedd'in bu konuşmaları aynı mecliste olmuş ve her ikisinin de cehennem bekçileri olan meleklerle alay etmesi üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş olmalıdır. Bu durumda rivayetler arasında bir ihtilâf da yoktur.[28]



52. Hayır. onlardan herbiri önüne açüıvermiş sahifeler verilmesini ister.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbnu'l-Münzir'in Süddî'den rivayetinde o şöyle anlatıyor:

(Mekke müşrik­leri):

"Eğer Muhammed söylediklerinde doğru ise bizden her birerimizin başı­nın altında onun cehennemden emin olduğu ve oradan kurtulduğu yazılı birer sayfa olsa ya."[29] veya

"Eğer bizim sana tabi olmamız seni sevindirecekse bunun için her birerimizin başucuna "Allah'tan filân oğlu filâna" diye sana tabi olunmasını emreden bir mektup konulsun." demişler de bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuş. [30]

2- Ferrâ'dan rivayete göre ise Müşrikler, Hz. Peygamber (sa)'e:

"İsrail oğullarından birisi bir günah işlediğinde bu güna­hının keffâretini sabaha çıktığında, başucunda bir mektupta yazılı olarak bulurmuş. Biz neden görmüyoruz?" demişler de âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuş.[31]









--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbnu'l-Cevzî, age. VIII,398. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917.

[2] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/693.

[3] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Müddessir, 74/1, 3; Müslim, İman, 257; Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, el-Mektebetu'l-İslâmiyye, (İkinci baskı) Beyrut 1400, 11,7; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 111,392. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/206.

[4] Râzî, age. XXX,189. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917.

[5] Hadis sahihtir. Buhari; Bedu'1-Vahy: 4, Bcdu'l-Halk: 3238, K. Tefsin 4922-4926 ve 4954, K. Edep : 6214, Müslim; K. İman: 257/161, Tirmizi; Tefsir: 3325.

[6] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 372.

[7] Buhârî, Tefsiru’l-Kur'ân, Müddessir, 74/4, 5; Bed'u'1-Vahy, 3; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Müddessir, 74/1, hadis no: 3325; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, III,325. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 447. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/209.

[8] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917.

[9] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/693.

[10] İbn Kesîr, age VIII.288. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/694.

[11] Suyûıî, Lubabu'n-Nukûl, 11,186. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/918. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/207..

[12] Râzî. age. XXX,189-190; Kurtubî, XIX.41. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/918-919.

[13] Suyûtî, el-ltkan fî Ulûmi'l-Kur'ân, Beydâr 1343, 1,93-94. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/917-918.

[14] Hakim Müstedrek: 2/506, Suyuti; ed-Dürr: 6/282. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 372. Vahidî, age. s. 319-320. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/919-920. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 447-448. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/214.

[15] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/695-696.

[16] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/696.

[17] Hakim Müstedrek: 2/506, Suyuti; ed-Dürr: 6/282. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 373.

[18] Râzî, age. XXX,198; Alûsî, age. XXIX,123. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/919-920.

[19] Alûsî, age. XXIX,121. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/920.

[20] Vahidî, age. s. 320. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/920.

[21] İbnu'l-Cevzî, age. VHI.403-404. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/920-921.

[22] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/920-922.

[23] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,187-188. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/696. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 449. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/215.

[24] Alûsî, age. XXIX,127. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/922.

[25] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,188. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/697. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/922-923. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/222.

[26] İbn Cerir, İbn Merdeveyh, Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl. II,188. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/697-698. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/923. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 449; Tefsîr-i Kebîr; 30/203; Hâzin, 4/177; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/119.. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/222.

[27] İbnul-Cevzî, age. VIII,408. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/923. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/223.

[28] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/923.

[29] Suyûıt Lübâbu'n-Nukûl, II,188-189. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/698. İbnu'l-Cevzî, age. VI1L413. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/923. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 449. Razi, XXX/212; Bahru'l-Muhit, VIII/381. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/231.

[30] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/923. Razi, XXX/212; Bahru'l-Muhit, VIII/381. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/231.

[31] İbnu'l-Cevzî, age. VI1L413. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/923.

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/