Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 031 - LOKMAN SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:28 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
031 - LOKMAN SURESİ


Lokman Sûresi Mekke'de ve Sâffât Sûresinden sonra nazil olmuştur.

İbn Abbâs'tan rivayete göre "Eğer yeryüzündeki ağaçların hepsi kalem olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek mürekkep olsa yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir. Şüphesiz ki Allah Semî'dir, Basîr'dir.Görmez misin ki Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar. Güneşi ve ayı buyruğu altında tutar. Her birisi belirli bir süreye kadar akıp gitmektedir. Muhakkak ki Allah yapmakta olduklarınıza Habîr'dir." (âyet, 27-29) âyetleri olmak üzere üç âyetinin; Atâ'dan rivayetle ed-Dânî ve Katâde'den rivayetle Ebu Hayyân ise 27-28. âyetleri olmak üzere iki âyetinin medenî olduğunu söylemişlerdir.

"Onlar ki namaz kılarlar, zekât verirler ve onlar âhirete de yakînen iman ederler." (âyet, 4) âyet-i kerimesi olmak üzere sadece bir âyetinin medenî olduğu, Sûrenin geri kalan bütün âyetlerinin mekkî, yani Mekke'de nazil olduğu da söylenmiştir.[1]

Sûrenin nüzul sebebi olarak Alûsî, Kureyşlilerin Hz. Lokman, Lokman'ın oğlu ile olan durumu ve ana-babasına iyilikleri hususunda soru sormalarını göstermiştir.[2] Bu, Sûrenin tamamının bu soru üzerine nazil olduğu izlenimini vermekle birlikte çoğu kastedilmiş olmalıdır.[3]

Âyetlerinin adedi, otuz dörttür. [4]



6. "İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alan­lar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Kelbî ve Mukatil şöyle demiştir:

"Bu âyet Nadr b. el-Haris hakkında inmiştir. O, İran'a ticaret için giderdi ve oradan Acemler'in haberlerini alır, onları Kureyş'e anlatırdı ve onlara derdi ki:

"Muhammed size Âd ve Semûd kavmini anlatıyor. Ben de size Rüstem, İsfendiyar ve Kisralar'ın haberlerini anlatıyorum." Bunun üzerine onun sözlerini güzel buluyorlar ve Kur'an dinlemeyi terkediyorlardı. İşte bu âyet bu hususta indi.[5]

2- Mücahid şöyle dedi:

"Bu âyet sanatkâr ve Muganniye (şarkıcıya) satın alınması hususunda inmiştir."[6]

3- Süveyr b. Ebî Fahite, babasından, o da İbn Abbas'tan rivayet ederek dedi ki:

"Bu âyet, gece ve gündüz boyunca şarkı söyleyen bir cariyeyi satın alan bir adam hak­kında inmiştir."[7]

4- Bu kişinin İbn Hatal olduğu söylenmiştir.[8]

5- İbnu Cerîr Avfî tarikından İbnu Abbas'tan (r.a.) rivayetle şöyle demiştir:

“Allahü Teâlâ'nın, Lokman: 31/6 ayeti, şarkıcı bir köleyi satın alan, Kureyş'ten birisi hakkında indirildi.” [9]

6- Cüveybir’in İbnu Abbas'tan (r.a.) rivayetine göre şöyle demiştir:

“Ayet, Nadr Îbni Haris hakkında indirildi. O, şarkıcı cariyeler satın alır; birisinin Hz. Peygamber (sa)'i dinlemeye gittiğini görürse hemen bir şarkıcı cariyesini çağırır, o kişiyi de çağırır ve cariyesinin ona çalıp söylemesini emrederek: "Bak, bu, Muhammed'in kendisine çağırdığı namazdan, oruçtan ve onunla birlikte mücadeleden daha hayırlıdır." dermiş. İşte onun bu davranışı üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[10]

7- Ahmed b. Muhammed b. İbrahim el-Mukri, Muhammed b. el-Fadl b. Muhammed b. İshak b. Huzeyme'den, o dedesinden, o Ali b. Hucr'dan, o Mişmeil b. Milhan et-Tai'den, o Muttarih b. Yezid'den, o Ubeydullah b. Zahr'dan, o Ali b. Yezid'den, o Kasım'dan, o da Ebî Ümame'den bize şöyle haber verdi:

"Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Çalgı aletlerini kullanmasını öğrenmek ve on­ların alım-satımını yapmak helâl olmaz." Bu âyet de işte bu hususta indi, Rasulullah (s.a.v.) devamla:

"Hiçbir kimse yoktur ki sesini bir şarkı ile yükseltsin de Allah ona iki tane şeytan göndermesin. Onların birisi sağ omuzuna, diğeri de diğer omuzuna oturur. Şarkı söyleyen, sükût edinceye kadar ayaklarını sallar dururlar" buyurdu."[11]

8- Tirmizî'nin Ebu Ümâme'den onun da Rasûlullah (sa)'tan rivayetinde o şöyle buyurmuştur:

“Çalgıcı (çalıp söyleyen) cariyeleri satmayın, satın almayın, onlara çalgıcılığı öğretmeyin. Onların alıp satılması ile yapılan ticarette hayır yoktur. Onların satılmasından alınan bedel de haramdır.” İşte bunun gibisi hak­kında "İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır..." âyeti nazil oldu.[12]

İbn Kesîr bu hadisin ravileri arasında bulunan Ali ibn Yezîd'in, onun şey­hinin ve ondan rivayette bulunan ravinin de hep zayıf raviler olduğunu kaydet­miştir.[13]



13. Hani Lokman da oğluna demişti, ona öğüt veriyordu: Oğulcuğum, Allah 'a şirk koşma. Hiç kuşkusuz Allah 'a şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.



Daha önce (En'âm Sûresi, 82 âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Ebu Davud et-Tayâlisî'nin kendi isnadıyla Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayetinde o şöyle anlatıyor:

"İman edenler ve imanlarını zulümle bulaştırmayanlar var ya, işte onlarındır emniyet..." (En'âm, 6/82) âyeti nazil olunca sahabe:

"Hangimiz imanını zulümle karıştırmaz ki!?" diye sızlandılar da: "Oğulcuğum, Al­lah'a şirk koşma. Hiç kuşkusuz Allah'a şirk koşmak çok büyük bir zulümdür." âyet-i kerimesi nâzîl oldu.[14]

Ve buradaki zulmün herhangi bir zulüm, bir haksızlık olmayıp bu zulümle Allah'a şirk koşmanın kastedildiği beyan edildi de sahabe rahatladı.[15]



14. Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zorluk üstüne zorlukla taşımıştı. Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana ve ana-babana şükret. Dönüş ancak Bana'dır.

15. Eğer o ikisi (anan-baban) seni, hakkında bilgin olmıyan bir şeyi bana ortak koşmaya zorlıyacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dünyada ma'rûf üzere birlikte ol. Bana dönenlerin yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yine Bana'dır ve o zaman Ben, size, yaptıklarınızı bildireceğim.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet-i kerimelerin nüzul sebebinde meşhur olan, Sa'd ibn Ebî Vakkâs hakkında ve annesi Hamne bint Ebî Süfyân ibn Ümeyye onu dininden döndürmeye çalıştığı zaman nazil olduğudur. Şöyle ki:

Ebu Davud ibn Ebî Hind'in Sa'd ibn Ebî Vakkâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor:

"Eğer seni, hakkında bilgin olmıyan bir şeyi bana ortak koşmaya zorlıyacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dünyada ma'rûf üzere birlikte ol..." âyet-i kerimesi benim hakkımda indi. Ben, anneme karşı iyi davranan birisiydim. Müslüman olunca annem bana:

"Ey Sa'd, bu sonradan ihdas ettiğin din de nedir? Ya bu dini bırakacaksın ya da ölünceye kadar yemiyeceğim, içmeyeceğim de insanlar "Annesinin ölümüne sebep oldu." diye seni ayıplıyacaklar." dedi. Ben:

"Ey anneciğim, yapma; çünkü ben asla dinimi bırakacak değilim." dedimse de yemeden içmeden bir gün ve gece geçirdi. Sabaha çıktığında açlıktan iyice bunalmıştı. Ben:

"Allah'a yemin olsun; bin tane canın olsa, hepsi de birer birer çıksa ben yine bu dinimi hiçbir şey için bırakacak değilim." dedim. Benim bu kesin tavrımı görünce yedi, içti ve işte Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[16]

2- Daha önce (Mâide, 5/91 ve Enfâl, 8/1 âyetlerinin nüzul sebebinde) de geçtiği üzere Müslim'in, Sahih'inde Sa'd ibn Ebî Vakkas'm oğlu Mus'ab'dan rivayetinde o şöyle demiştir: Onun (Sa'd ibn Ebî Vakkas) hakkında Kur'ân'dan âyetler nazil oldu.

Bir keresinde Sa'd'ın annesi "O dininden dönünceye kadar onunla konuşmamaya, yememeye, içmemeye yemin etmiş ve:

"Sen, Allah'ın sana ana-babanı tavsiye ettiğini iddia ediyorsun. İşte ben annenim ve sana bunu (girmiş olduğun Muhammed'in dinine küfretmeni, ondan dönmeni) emrediyorum." demiş. Üç gün yemeden içmeden durmuş ve nihayet açlık ve susuzluktan bayılmış. Umara adındaki oğlu kalkmış ve annesine su içirmiş. Ayılınca Sa'd'a beddua etmeye başlamış da bunun üzerine Allah Tealâ: "Biz, insana ana-babasına güzel davranmasını tavsiye ettik. Eğer seni Allah'a ortak koşmaya zorlarlarsa..." âyet-i kerimesini indirmiş.

Sa'd der ki:

"Allah'ın Rasûlü (sa) (Bedr günü) büyük bir ganimet elde etmişti. Ganimetlerin içinde bir kılıç gördüm, aldım ve Allah'ın Rasûlü (sa)'ne götürüp:

"Bu kılıcı bana ver. Benim savaştaki halimi ve buna liyakatimi biliyorsun" dedim.

"Onu aldığın yere geri koy." buyurdular. Efendimizin yanından ayrıldım ve ganimetlerin toplandığı yere gittim. Kılıcı ganimetlerin içine atacakken nefsim beni kınadı ve atmamı söyledi de geri döndüm ve Rasûlullah (sa)'ın yanına gelerek tekrar

"Bu kılıcı bana ver." dedim. Sesini biraz daha yükselterek:

"Onu aldığın yere geri koy." buyurdular da akabinde Allah Tealâ: "Sana ganimetleri sorarlar..." (Enfâl, 1) âyet-i kerimesini indirdi.

Bir keresinde hastalanmıştım, Allah'ın Rasûlü (sa)'ne haber gönderdim, yanıma geldi,

"Bırak malımı dilediğim gibi bölüştüreyim." dedim. Kabul etmedi.

"Yarısını dilediğim gibi bölüştüreyim." dedim, onu da kabul etmedi.

"Hiç olmazsa üçte birini istediğim gibi taksim edeyim." dedi, sustu. Daha sonra üçte bir caiz oldu.

Bir gün ensar ve muhacirlerden bir grup gördüm. Bana:

"Gel sana yedirelim, içirelim." dediler. Bu, içki haram kılınmazdan önceydi. Bir bahçede idiler. Yanlarına gelip oturdum. Kızarmış bir deve başı ve bir tulum içki vardı. Onlarla birlikte yedik, içtik. O mecliste muhacirler ve ensar anıldılar. Ben:

"Muhacirler ensardan daha hayırlıdır." dedim. Adamın birisi kalktı etini yediğimiz deve başının iki çene kemiğinden birini alarak bana vurdu ve burnumu yardı. Rasûlullah (sa)'a geldim ve olanları haber verdim de Allah Tealâ benim hakkımda ve içki konusunda "Hiç şüphesiz içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın işinden birer murdardırlar..." (Mâide, 5/90) âyet-i kerimesini indirdi.

Hadisin başka bir rivayetinde Sa'd'ın: "Benim hakkımda dört âyet nazil oldu." dediği ilâvesiyle onunla konuşmamaya, yeme ve içmemeye yemin eden annesi ile ilgili kısımda şu fazlalık vardır: "Ümmü Sa'd'a bir şey yedirmek ve içirmek istediklerinde ağzını bir sopa ile zorla açık tutup yiyecek ve içeceği ağzına döküyorlarmiş."[17]



15. "... Ve Bana yönelenlerin yolunu tut."



Bu âyet Ebû Bekr (r.a.) hakkında inmiştir. Ata, İbn Abbas'tan rivayet ederek şöyle dedi:

"Hz, Ebû Bekr müslüman olduğu vakit, ona Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas, Osman, Talha ve Zübeyr geldiler ve dediler ki:

"Sen Muhammed'e iman edip ve O'nu tasdik mi ettin?" Ebû Bekr de:

"Evet" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)'a gittiler, iman ettiler ve O'nu tasdik ettiler. Allah Teala da bu âyeti indirdi.[18]



20. Görmez misiniz ki Allah göklerde olanları da yerde olanları da sizin buyruğunuza vermiştir. Gizli ve açık olarak nimetlerini size bolca vermiştir, insanlar arasında hiçbir bilgisi olmadan, hiçbir rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken Allah hakkında mücadele edenler vardır.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Mücâhid der ki: Bir yahudi Hz. Peygamber (sa)e geldi ve:

"Ey Muhammed, bana Rabbından haber ver, nedendir o?" dedi de bir yıldırım düştü ve onu yakıp öldürdü. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Bu nüzul sebebi daha önce Ra'd Sûresinde de geçmişti.[19]

2- İbn Abbâs'tan rivayete göre ise "Melekler Allah'ın kızlarıdır." diyen en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında inen âyetlerdendir.[20]



27. "Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa ve yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa yine de Allah'ın söz­leri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, Hakim'dir."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Müfessirler demişlerdir ki:

"Yahudiler, Rasulullah (s.a.v.)'a ruhtan sual ettiler. Allah Teala Mekke'de şu âyeti indirdi:

"Sana ruhtan sorarlar. De ki: "o, Rabbimiz'in emrindendîr. Bu hususta size ilimden az birşey verilmiştir." (İsra: 17/85)

Rasulullah (s.a.v.), Medine’ye hicret ettiğinde Yahudiler'in alimleri O'na gelip şöyle dedi­ler:

"Ey Muhammed, senden bize ulaşan habere göre diyormuşsun ki:

"Size ilimden az birşey verilmiştir." Bu sözden bizi mi kasdediyorsun, yoksa kendi kavmini mi?" Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Herkesi kastettim." Onlar da dediler ki:

"Sana gelen şeyde bize Tevrat verildi diye okumalı değil miydin? Onda her şeyin ilmi vardır." Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Her şeyden münezzeh olan Allah'ın az bir ilmidir. Allah onu size gönderdi, eğer onunla amel ederseniz, ondan faydalanmış olursunuz." Dediler ki:

"Ey Muhammed, "Kime hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiş demektir" deyip durduğun halde sen nasıl böyle zannedersin? Yani az bir ilimle çok hayrı nasıl cem eder­sin?" Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[21]

2- İbn İshak, İbn Abbâs'tan rivayet ediyor ki o şöyle anlatıyor:

Allah'ın Rasûlü (sa) Medine-i Münevvere'ye geldiğinde yahudi hahamları:

"Ey Muhammed, "Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." sözünle bizi mi yoksa kavmini mi kastediyorsun?" diye sordular.

"Hepinizi kastediyorum." buyurdu­lar.

"Sana gelenler içinde okuyorsun ki bize, içinde herşeyin açıklaması olan Tevrat verildi." dediler, Efendimiz (sa):

"O, Allah'ın ilmine göre pek az bir şeydir. Yerine getirdiğiniz takdirde sizde olan size yetecek kadardır." buyurdu da onların bu konuşmaları üzerine Allah Tealâ:

"Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasında yedi deniz daha ona yardım ederek mürekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez. Hiç şüphesiz Allah Azîz'dir, Ha­kîm'dir." âyetini indirdi.[22]

3- Bu lafızla İbnu Ebî Hatim, İbnu Abbas'tan (r.a.) Ikrime veya Saîd tarikından anlattı. [23]

4- İkrime'den İbnu Cerîr anlattı:

“Ehli Kitap Rasûlullah'a, Ruh'tan sordu. Allahü teala İsra: 17/85 âyetini indirdi, Onlar:

“Muhammed bize ilimden az şey verildiğini zannediyor. Bize Tevrat verildi, o hikmettir. Kime Hikmet verilirse, hayırdan çok verilmiştir.” dediler. Lokman: 31/27 ayeti indirildi.”[24]

5- Bu rivayetlere göre âyet-i kerimenin medenî olması, yani Medine-i Münevvere'de inmiş olması gerekir. Ancak âyet-i kerimenin Mekke'de nazil oldu­ğu iddiaları vardır. Şimdi bununla ilgili rivayetleri verelim:

İkrime'den gelen bir rivayette de yahudilerin, kendilerine Tevrat verilmek­le çok ilim verildiği iddiaları, İsrâ Sûresinin 85. âyetinin nüzulü ile ilişkilendirilmektedir. Bilindiği üzere yahudiler, veya onların akıl vermesiyle Mekke müşrikleri Hz. Peygamber (sa)'e ruhu sormuşlar; bu soru üzerine inen İsrâ 85 âyetinin sonunda "Size ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir." buyrulmuştu.

İşte bunun üzerine bazı rivayetlerde[25] "De ki: Rabbımın kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da imdad olmak üzere ona ilâve etsek daha Rabbının ke­limeleri bitmeden denizler biter tükenirdi." (Kehf, 18/109 âyeti; bazı rivayet­lerde de bunun yerine bu "Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisinden sonra yardım ederek mürekkep olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." âyet-i kerimesinin nazil olduğu[26] kaydedilmiştir

6- Ebu'ş-Şeyh İbni Hayyan el-Ensarî Kitabu'l-Azame'de ve İbn Cerîr'in Katâde'den rivayetlerine göre Mekke müşrikleri:

"Bu söz (Muhammed'in getirdikleri) yakında sona erer, tükenir." dediler de bunun üzerine "Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasından yedi deniz daha ona yardım ederek mürekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[27]



28. Sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir.Şiiphesiz ki Allah Semî'dir, Basîr'dir.



Bu âyet-i kerime Übeyy ibn Halef, Ebu'l-Esedeyn (veya Ebu'l-Esved) ile Haccâc'ın oğulları Münebbih ve Nebîh hakkında nazil olmuştur. Bunlar Hz. Peygamber (sa)'e: Allah bizi tavırdan tavıra geçirerek yarattı; Nutfe, sonra aleka, sonra mudğa, sonra kemikler olarak. Sonra da sen: "Allah bizi bir anda yeni bir yaratışla toptan bir anda diriltecek." diyorsun, bu nasıl olacak?!" dediler de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[28]



34. "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde bulunanı O bilir, kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şey­den haberdardır."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet, Haris b. Amr b. Harise b. Muharrib b. Hafsa hakkında indi. Kendisi badiye ehlindendi. Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve O'na Kıyameti ve vaktini sordu. Ve yine dedi ki:

"Toprağımız kurudu, yağmur ne zaman yağar? Hamile hanımımı terkettim, ne doğurur? Ben nerede doğduğumu bildim. Acaba nerede ölürüm?" Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[29]

2- Ebû Osman Said b. Muhammed el-Müezzin, Muhammed b. Hamdun b. el-Fadl'dan, o Ahmed b. el-Hasan el-Hafız'dan, o Hamdan es-Sülemî'den, o Nadr b. Muhammed'den, o İkrime'den, o da İyas b. Seleme'den bize şöyle haber verdi:

"Bana babam şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.v.)'a bir adam geldi. Yanında bir at. vardı. Yular ile bağlamıştı. Atla beraber adama ait, bir de tay vardı. Adam Rasulullah (s.a.v.)'a dedi ki:

"Sen kimsin?" O da:

"Ben Allah'ın Nebisi'yim" buyurdu. Adam:

"Allah'ın Nebisi kim?" diye sordu, Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Allah'ın Rasulü." Adam sordu ki:

"Kıyamet ne zaman olacak?" Rasulullah (s.a.v.) da:

"Gaybı, Allah'tan başka kimse bilmez." buyurdu. Sordu ki:

"Yağmur ne zaman yağar?" O da:

"Bilinmez. Yalnız Allah bilir." buyurdu. Adam sordu ki:

"Bu atımın karnındaki nedir?" Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Bilinmez. Onu da yalnız Allah bilir." Adam:

"Kılıcını bana göster" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da kılıcını ona verdi. O da kılıcı aldı, kılıcı hareket ettirdi. Sonra Rasulullah'a geri verdi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Sen, istesen de istediğine güç yetiremezsin."

Ravi devamla diyor ki:

"Adam şöyle demiş:

"Peygamber'e gideceğim, O'na bu sualleri soracağım, sonra da O'nun boynunu vuracağım."[30]

3- Ebû Abdullah b. İshak, Ebû Amr Muhammed b. Cafer b. Mutırr'dan, o Muhammed b. Osman b. Ebî Süveyd'den, o Ebû Huzeyfe'den, o Süfyan es-Sevrî'den, o Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den bize şunu rivayet etti:

"Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Gaybın anahtarları beştir. Onları Allah'tan baş­kası bilemez. Allah'tan başka Kıyamet'in vaktini kimse bilemez. Rahimlerin neyi eksik ettiğini Allah'tan başka kimse bilemez. Yarın ne olacağını da kimse bilemez. Ancak Allah bilir. Allah'tan başka kimin nerede öleceğini hiç kimse bilemez. Yağmurun ne zaman yağacağını da Allah'tan başka kimse bilemez."[31]

Bu hadisi Buhari, Muhammed b. Yusuf tan, o da Ebû Süfya'dan rivayet etmiştir.[32]

4- Mücâhid'den (r.a.) İbnu Ebî Hatim ve İbnu Cerîr anlattı:

“Badiye (çöl) halkından biri geldi ve:

“Benim karım hâmiledir, ne doğuracağını bana bildir? Bizim memleketimiz kuraktır, ne zaman yağmur yağacak?. Ben ne zaman doğduğumu biliyorum, ne zaman öleceğimi bana bildir?” dedi. Allahü Teâlâ, Lokman: 31/34 âyetini indirdi.”[33]

Mukâtil'den ri­vayetle hadiseyi zikreden Kurtubî bu bedevînin adını el-Hâris ibn Amr ibn Ha­rise olarak vermiştir.[34]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Râzî, Mefâtîhu'l-Ğayb, XXV,139; Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'1-Kur'ân, XIV,35; Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XXI,64. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.

[2] Alûsî, age. XXI,65. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.

[3] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.

[4] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/517.

[5] Mürsel hadistir. Kelbi yalancılıkla itham olunmuştur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 287; Muhammed Ali Es Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 5/13. Vahidî, Esbâbu'n-Nüzûi, s. 244. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/139.

[6] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 287. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.

[7] Süveyr b. el-Fahite zayıf bir ravidir. Takrib: 1/121. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 287. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699.

[8] Alûsî, age. XXI,67. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.

[9] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/518. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.

[10] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/518. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698-699. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/138.

[11] İsnadı cidden çok zayıftır. Sennedde ismi geçen şahıslar için bakılabilecek eser: Hafız; et-Takrib: 2/253, 1/533. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 287. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699.

[12] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Lokman, 31/1, hadis no: 3195. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699.

[13] İbn Kesîr, Tefsîru'1-Kur'âni'l-Azîm, VI,334. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699.

[14] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, 11,18. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699.

[15] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699-700.

[16] Ibnu'i-Esîr, Usdu'i-Ğâbe, II,368. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/700.

[17] Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 43-44. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/700-701.

[18] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 288. Vahidî, age. s. 245. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/701-702.

[19] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/702.

[20] Kurtubî, age. XIV,50. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/702.

[21] İbn Cerir: 12/15, ed-Dürr: 5/165. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 288.

[22] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,308. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/702. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/519-520. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/174.

[23] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/520.

[24] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/519. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/173.

[25] Meselâ bak: Tirmizî, Tefsîru'i-Kur'ân, 17/10, hadis no: 3140.

[26] Taberî, Câmiu'l-Beyân, XV,104. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/703.

[27] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,58; Râzî, age. XXV, 157. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/703. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/520. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/174.

[28] Kunubî, age. xiv,52-53; aiûsî. age. XXI, 101. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/704. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/175.

[29] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 289.

[30] Hakim; Müstedrek: 1/7, Taberani; el-Kebir: 7/218, Heysemi; Mecmau’z-Zevaid: 8/227. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/704.

[31] Buhari; Salatu'l-İstiska 1039, Suyuti; ed-Dürr: 5/169.

[32] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 289.

[33] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/520-521. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/704.

[34] Kurtubî, age. XIV,55-56. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/704. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/183.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye