26. Bölüm: Dünyevî Bilgilerin Geri Dönmesi Kusur Değildir:
Fenâ mertebesinde ortadan kalkan eşyânın (dünyevî şeylerin) bilgisi, bekâdan sonra tekrar geri dönerse, bu durum ârifin kemâline noksanlık getirmez. Aksine onun kemâli, bu bilgilerin kendisine geri dönmesindedir. Halkı irşâd edebilmesi de bu bilgilerin dönmesine bağlıdır. Çünkü ârif, bekâdan sonra Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmış olur.
Eşyânın bilgisi, Allah Teâlâ’da kemâlin ta kendisidir ve bunun zıddı (Allah’ın eşyâyı bilmemesi) noksanlığı gerektirir.
Allah’ın ahlâkı ile bezenen ârifin durumu da böyledir. Bundaki incelik şudur: İnsandaki bilgi, onun zihninde, bilinen şeyin sûretinin (imajının) oluşmasıyla meydana gelir. Dolayısıyla bilen kişi, bilinen şeyin şeklinin oluşması ile ondan etkilenir. Bilgi arttıkça bilen kişideki etkilenme de artar, (zihninde) değişme ve hâlden hâle geçme daha çok olur. Bu da noksanlıktır. Hakk’ı arayan tâlib bu tür bilgilerin hepsini silmelidir ve eşyânın tümünü unutmalıdır.
Allah Teâlâ’daki bilgi ise böyle değildir. Çünkü Cenâb-ı Hak, bilinen şeylerin sûretlerinin kendisine dâhil olmasından münezzehtir. Aksine sâdece bilginin eşyâya taalluk etmesi ile Hak Teâlâ’da eşyâ (varlıkların bilgisi) görülür.
Evrenin yaratılması ile kendi zât, sıfat ve fiillerinde değişiklik olmayan Allah’ı tesbîh ederim.
Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanan ârifin bilgisi de bu şekilde olur.
Eşyânın bilinen şekilleri ârifin zihnine girmez, onu etkilemez, hâlden hâle sokmaz. Bu sebeple onun için eşyâyı bilmek bir kusur değil, aksine kemâl ve fazîlettir.
Bu incelik ve sır, ilâhî sırların en gizli olanlarındandır.
Cenâb-ı Hak, Habîbi (a.s) hürmetine kullarından dilediği kişiye bu sırrı açar.
Ona ve âilesine en güzel salât ve selâmlar olsun.
***
MEBDE’ VE ME‘ÂD (RABBÂNÎ İLHAMLAR)
İMÂM-I RABBÂNÎ
Doç Dr. Necdet TOSUN
SUFİ Kitap
|