Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kadir Mısıroğlu: "Şeyh M. Nazım Kıbrısi'nin İslam'a Hizmeti"
MesajGönderilme zamanı: 07.08.12, 16:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
Şeyh M. Nazım Kıbrısi'nin İslam'a Hizmeti

(Kadir Mısıroğlu Anlatıyor)

http://www.youtube.com/watch?v=ddBpTwKQ ... ults_video


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kadir Mısıroğlu: "Şeyh M. Nazım Kıbrısi'nin İslam'a Hizmeti"
MesajGönderilme zamanı: 09.08.12, 08:36 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Sohbette bahsedilen Suzan Hanımefendi (rh.a.)

***

Alıntı:
Hacı Suzan Hanım (Rh. a.)

Aynur Mısıroğlu


Öteden beri Kıbrıslılar’ın küllenmiş bir iman sahibi olduklarını işitirdik. Hatta bir kitapta daha cennetmekân Sultan II. Abdülhamid zamanında, Kıbrıs’tan, İstanbul’daki meşihât (Şeyhülislâmlık) makamına iç paralayan bir mektup gönderildiğini okumuştum. Bunda Kıbrıs’taki bir çok müslüman köyünün Rumlaşmakta olduğu bildiriliyor ve âcilen Rumca bilen din âlimleri talep ediliyordu. Bu hâdise bana çok tesir etmişti.

Bir müddet önce, Kıbrıs’ta bu sûretle otuz üç müslüman köyünün zamanla Rumlaşıp dinlerini ve isimlerini değiştirmiş bulunduğu Köprü Dergisi’nde Rauf Denktaş Bey’le yapılan bir röportajda okumuştum.

20. yüzyılın başlarında Kıbrıs’ın İngiliz idâresi altına geçmesiyle bir çok kimsenin İngiltere’ye göçtüğünü ve bu göçün, 1950’li yıllarda İngilizlerin çekilmesinin ardından artan Rum şekâvet ve zulümleri ile daha da hızlandığını öğrendim. Bütün bunlar, zihnimde Kıbrıs hakkında hep menfî bir imaj oluşmasına sebep olmuştu.

1980 İhtilâli’nden sonra, sevk-i kaderle vatancüdâ olup da Londra’da yaşamak mecburiyetinde kalınca Kıbrıslı Türkleri yakînen tanıma imkânını elde ettim. Gerçekten sırf ekonomik sebeplerle Londra’ya göçmüş bulunan Kıbrıslı Türklerin, “yavruvatan”da kalanlardan daha ziyade olduğunu görünce hayret içinde kaldım. Onların çoğu, mevcut yapıya ayak uydurmuş ve İslâmî hassasiyetten uzaklaşmış bulunuyorlardı. Tâ ki, Kıbrıs’tan bir yaz güneşi gibi lemeân eden Şeyh Nâzım Hazretleri zuhûr edene kadar!.. O mübârek şahsiyet, âlemşümul bir memuriyete mazhar olmuş bulunmakla her çeşit milletten pek çok insanın hidâyetine ve şuurlanmasına vesile olmuştur. Bu meyanda Kıbrıs’ta ve hemşehrileri olan Kıbrıslılar üzerinde de sürur bahşeden hizmetler îfa etmiştir. Ben, Londra’da, dünyanın dört bucağından gelip O’nun elinde hidâyete eren bir çok insan meyânında o feyizli kaynaktan istifade suretiyle şuurlanan bir çok Kıbrıs Türkü ile de yakînen görüşüp tanışma imkânını elde ettim.

İşte bunlar arasında tanıdığım Hacı Suzan Hanım’ın da apayrı bir yeri vardır. O da âile efrâdıyla birlikte, bir çok Kıbrıslı gibi sadece ekonomik sebeplerle Akdeniz’deki vatanını terk etmiş ve Londra’ya yerleşmişti. Yetişme şartları sebebiyle var olan cehâlet, Londra’nın gayr-i İslâmî havası sebebiyle kesif bir gaflet hâline dönmüştü ki, Allah, onu, bir vesileyle kendi yoluna hidâyet etti. Babası amansız bir hastalığa yakalanmış, onun tedâvisi için çalmadık kapı bırakmamışlardı. Tıbbın âciz kaldığı bir noktada, eşin-dostun delâleti ile Manchester’a yerleşmiş Yemenli Babo adındaki bir Allah dostunun kapısına müracaat ettiler.

Yemenli Babo, bilhassa hastaların tedâvisinde Cenâb-ı Hakk’ın hususî bir lutfuna mazhardı. Orada bizzat gördüğü harikulâdelikler, Suzan Hanım’ın İslâmî şuurlanmasının en mühim âmili olmuştu.

Yemenli Babo, sahip olduğu bu emâneti vefatından biraz önce Şeyh Nazım Kıbrisî hazretlerine devretti. İşte Suzan Hanım ve âilesi de, bu sûretle Nazım Efendi’nin etrafında halkalanıp kenetlenmişlerdi.


Şeyh Nazım Hazretleri, her yıl Ramazan-ı Şerif’ten bir ya önce Londra’ya giderler, Ramazan’ı orada geçirirler ve bayramı müteâkiben asgarî bir ay daha orada ikamet ederlerdi. Böylece senenin üç ayını Londra’da geçirmiş olurlardı. Bu esnada dünyanın dört bucağından kopup gelen, her milletten insan, Londra’yı mesken tutar, onun sohbet ve derslerinden istifade ederdi. Londra’ya farklı ülke ve milletlerden gelen bu insanların iâşe ve ibâteleri (yemek ve konaklamaları) çok müşkil bir meseleydi. Lâkin Hacı Suzan hanım ve cefakâr beyi hacı Mustafa, bu ağır işi canla başla icrâ ediyorlardı. Onları bu vazifeye Şeyh Nazım Efendi mi memur etmişti, yoksa kendileri mi bu yükün altına girmişlerdi, bilemem.

Aslı bir kilise olan Peckham Câmii, bu üç ay zarfında âdeta bir Arasat meydanını andırırdı. Her şekil ve surette beyazından siyahına, İngilizinden Endonezyalısına kadar her milletten kaderin sevkettiği insanlar orada toplanır ve Şeyh efendinin İngilizce vaazını dinlerlerdi. Bunların çoğu Ramazan ortalarına kadar sadece seyirci durumundaydılar. Ramazan ortalarına doğru Peckham Câmii’nde bir kelime-i şehâdet getirme heyecanı başlardı. Her gün onlarca insan, İslâm’a dâhil olmanın vecdiyle Peckham Câmii’nin kubbesini çınlatıyordu.

Yemekler, 12 yıl boyunca Suzan Hanım’ın Peckham Câmii’ne yakın olan Elephant Castle’deki evinde pişirilmiş ve oradan Câmi-i şerife naklolunmuştu.

Suzan hanımın evi, beyinin dükkanının üst katıydı. Üstelik o, çok sıhhatli bir kimse değildi. Çünkü kendisi ağır şeker hastasıydı. Zenginse hiç değildi. Buna rağmen o evde gördüğüm bereketi, sabrı, insanların birbirlerine karşı tahammüllerini başka hiçbir yerde görmediğimi söylersem mübâlağa etmiş olmam. Cenâb-ı Hak, onlara şeyhine ve insanlara hizmetin bereketiyle büyük bir ruh ve maîşet genişliği ihsan etmişti.

İşte o hizmet ehli hanım, ömrünün son dakikasına kadar İslâm’a hasret gelen bu insanlara hizmet etme vazifesini gönüllü olarak îfa etmiştir. Bu insanları, Cenâb-ı Hakkın kendisine sevap kazanması için gönderdiğine inanır ve onlara aşk ve şevkle hizmet etmeyi âdeta kendisi için bir varlık sebebi sayardı.

Suzan Hanım, Kıbrıs’ın güneyinden Susuz köyünden fakir bir âlenin kızıydı. Mavi gözlü, süt gibi beyaz melek simalı bir hanımefendi idi. Yüzünden hiç tebessüm eksik olmazdı. Yıllarca, deruhte ettiği bu hizmet esnasında bir kimseye karşı “Üf” bile dediğine şâhid olmuş bir kimse yoktur. Son zamanlarda şekerden dolayı ayağında yaralar hâsıl olmuştu. Yürümede güçlük çekiyordu. Beyi, onu zaman zaman tekerli hasta arabasına bindiriyor ve gideceği yere öyle sevkediyordu.

Bir gün Londra’da bir dost evinde akşam yemeğindeydik. O zaman zâhiren çok zor anlayabileceğim bir hâdise oldu. Şeyh Nazım Efendi, Hacı Suzan Hanım’dan benim elimi öpmesini söyledi. Hacı Suzan Hanım, belki benimle aynı yaşta, belki de birkaç yaş daha büyüktü. Çok şaşırdım, mahcup oldum. O ise büyük bir olgunluk ve tevazu içinde geldi derhal elimi öptü. Daha sonra anladım ki, Nazım Kıbrısî Efendi, bazen böyle bir vesileyle müridlerinin iç dünyalarını yoklarmış. Kimin içinde kibir ve gururun galebesi, kiminde ise tevâzûun saltanatı hüküm sürdüğünü tartarmış.

Belki o, tevazuun imtihanını vermişti. Çünkü bu hareketi gönül rızasıyla güler yüzle yapmıştı. Acaba ben, kendisine bu suretle itibar edilmenin imtihanını verebilmiş miydim?!. Bu hâdise, bana bir emânet tevdî etmek gibi geldi. Ölümünden sonra onu duâlarıma ilâve etmeyi vicdânî bir borç bildim. Hâlâ her vesileyle kendisini rahmetle anarım.

Bu hâdisenin üstünden çok zaman geçmemişti ki, Hacı Suzan Hanım’ın genç yaşında Hakk’a yürüdüğünü işittim.

Allah, gani gani rahmet eylesin.
Âmin.

http://www.sebnemdergisi.com/Dergi.php? ... d028s016m1


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye