Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 7 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Muhammed Masûm Sirhindî: MEKTUBÂT-I MASÛMİYYE
MesajGönderilme zamanı: 04.01.09, 01:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Muhammed Masum Sirhindî
MEKTUBÂT-I MASÛMİYYE
(Seçmeler)


Muhammed Masum Hz: "Tarikat, Namazın Abdesti Makamındadır"

Mektubat-ı İmam Masum, 1/104, Yüz Kırkıncı Mektup

Mektubat-ı Masumiyye'den, İmam Rabbani Hz.lerinin oğlu ve halifesi El-‘Urvetu’l-Vüska Şeyh Muhammed Masum Kuddise Sirruhu Hazretlerinden kıymetli oğlu Şeyh Halilullah’a gönderilmiştir:

(بسم الله الرحمن الرحيم و سلام على عباده الذين اصطفى )

Kıymetli oğlum Şeyh Halilullah istikamette (Şeriat ve Tarikatta sapmadan dosdoğru yürümekte) olsunlar ve her zaman yükselsinler…

Kurb-i Feraiz (farzların Allah’a yaklaştırması) ile Kurb-i Nevafil (farz ve vacib olmayan nafile ibadetlerin yaklaştırması) açıklanmış ve Han-ı Hanan’ın bazı şüpheleri birkaç satır ile halledilmiş ve ortaya konup gösterilmiştir. İyi bir dinlemeyle dinlenilsin.

Kudsi bir hadiste (şöyle) gelmiştir:

Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, hiç şüphesiz ben ona harb ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldıklarımdan benim için daha çok sevilmeye değer şeylerle bana yaklaş(a)maz. Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder; nihayet ben onu severim. Ben onu sevince de, onun işiteceği kulağı, göreceği gözü, tutacağı ve vuracağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum. Benden isterse, ona verir, bana sığınırsa onu korurum.

Bunu Buhari, Ebu Hureyre radıyallahu anhu’dan rivayet etmiştir. [1]

Soru: Yüce Sufiyye taifesi “zikirleri”, kendisine verilen “vazifeler” ile meşgul olmayı, “riyazetleri” ve “erbaini” seçip makamlara yükselmenin, Marifet’in, Fena ile Beka’nın hasıl olmasını bu ibadetlere bağlamışlardır.


(Marifet: Allah’a yakın olmak ve onu iyice tanımak, Allah’ı hiç unutmamak. Fena: Allah’ın razı olduğu söz, fiil ve hallerde insanın kendi nefsi ve iradesinin yok olmasıdır. Tarikat seyrinin bir aşamasıdır. Beka: Allah’ın razı olduğu söz, fiil ve hallerde yaşamaya devam etmektir. Tarikat seyrinin sonraki önemli aşamasıdır. Riyazet: Şer’i ölçüler çerçevesinde aç, susuz ve uykusuz kalmak. Erbain: Kırk gün tenha bir yere çekilip kimseyle görüşmeden riyazet ve belli usullerle vazifelerini yerine getirmek)

Ve bu işlerle talibleri/müridleri terbiye ve irşad olmak isteyenleri (tarikat yolunda) yürütüp (kemalin) bunlara bağlı olduğunu düşünürler. Aynı şekilde, irşad olmak isteyenlere “teveccühler” edip, “sohbet” ile “edebleri gözetmeye” teşvik ederler ve karin medarını (Allah’a yakınlaşma vesilesini) bunun üzerine bina ederler.

(Teveccüh: Ruhani güçleriyle muhatabına yönelmek)

Oysa bütün bunlar bir çeşit nafilelerdirler. Hatta deriz ki Sufiyye yolunu seçmek, Şeyh ve Mürşid aramak ki Allah’a yaklaşmak ve varmak Mürşid aramaya bağlıdır, "Mürşid aramak" dahi nafileler çerçevesindedir. O halde, “makamların” hasıl olması ve “marifetin” elde edilmesi nafilelere bağlıdır; farzlara bağlı değildir.

Hiç kimsenin yazılanları yerine getirmeden sadece farzları yerine getirmekle Allah’a yaklaşmaya ve Marifet’e ulaştığı görülmüş değildir. Yoksa farzları yerine getirmeye muvaffak olan sıradan insanların tamamının “Arifler” ve “Mukarreblerden” (Allah’a iyice yaklaştırılanlardan) olması lazım gelirdi. Halbuki yukarıda geçen Hadis-i Kudsi Allah’a yaklaştıran amellerin Allah celle celaluhu tarafından en çok sevilenlerinin “Farzlar” olduğunu bildirmektedir. Onun için “farzlara” terettüb edeb “Kurb” (yakınlık) en tamam ve en kamil olup Sufiyye yoluna girmeye ve zikirlerle meşguliyete ihtiyaç kalmaz, öyle değil mi?

Cevap: Şüphe yoktur ki “Farzların” Allah’a yakınlaştırıcılığı “Nafilelerin” yakınlaştırıcılığından daha tamam ve daha kamildir. Lakin “Farzlar”, yukarda yazılan “Nafileler” de eda edildiği zaman Allah’a yaklaştırıcı ve yükselmelerin meyvesini verici olurlar. Aksi halde, yukarıda yazılanlar da yapılmazsa, “Farzlar”, Mukarreb olmayan salih ve iyi kimselerin (Ebrar’ın) amellerine dahil olup, Allah’a çokça yaklaştırılan ve Ebrar’dan çok ilerilerde olan has adamların (Mukarrebun’un) [2] amellerinden değillerdir. O bakımdan “Nafilelerin” yerine getirilmesi “Farzların” yakınlığının ortaya çıkmasında olmazsa olmaz şartlar olup namazın abdesti makamında olurlar. [3]

“Virdler”, “zikirler”, “yaşayan bir Tarikat Şeyh’i seçmek”, onun “edeblerine” riayet etmek, manevi tarikat yolculuğu demek olan “Süluk” yolunda zaruri olarak lazım olan işleri ve benzerlerini yerine getirmek ve korumak ve o vesile ile batında (gönülde) bir "temizlik" hasıl olmadıkça, kişi “Farzların” [4] yakınlığına layık olamaz ve Velayet-i Hassa (Hususi Velilik) ile şereflenemez.


(Velayet-i Hassa: Her mü’minin sahip olduğu Velayet-i Amme yani Umumi Velilik sınırının çok üstünde ve ötesinde hususi ve kamil Allah dostluğu…)

Eğer derlerse ki Batın Tahareti (iç temizliği) “Fena’ya” bağlıdır ve bu taifeye göre “Nafileler” “Fena’ya” eriştiren bir şey değildir.

Cevabında şöyle deriz: Kamil Taharet (en üstün temizlik ki masivadan tastamam kesilmek ve kopmak) [5] “Fena’ya” bağlıdır. Lakin “Fena’nın” ön hazırlıklarında Allah'tan başkasından bağları koparmak da yazılan “nafilelere” bağlıdır. Allah’tan başkasından gönül bağlarını koparmaya “Süluk” dedikleri gibi, “Seyr İlallah” dahi derler. “Seyr İlallah” son noktaya varıp (kişi) masivanın köleliğinden azad olunca “Fena” hasıl olur ve arkasından “Seyr Fillah” husule gelirse, buna “Cezbe” derler ve bu “Velilik”te ilk adımdır.


(Cezbe: Allah’ın kişiyi manen kendine çekmesi.)

Soru: Yükseklerin Kemalatı, Velilik basamaklarına yükselmek ve “Kurb” (manevi yakınlığın) incelikleri dahi, mesela “Kelime-i Tayyibe” (La İlahe İllallah) ve “Kur’an okumak” ve bunlar gibi nafile salih amellerin işlenmesine bağlıdır. Bu, kemali tamamlamanın zirvesi “Seyr İlallah” ile sınırlı olamaz. Bir de, bu “Kelime-i Tayyibe” vasıtası ile Asıl’lar aşılıp bir Asıldan diğerine ve ondan yukarıya yükselme olur. Velayet-i Suğra’dan (has dairede olan en küçük velilikten) Velayet-i Kübra’ya (en büyük veliliğe) ondan da Velayet-i ‘Ulya’ya (en yüce veliliğe) çıkılır. Buna ne dersiniz?

Cevap: Zikirler ve yukarıda yazılan nafile ameller “Veliliğin” derecelerinin hazırlayıcıları ve mukaddimeleridir. O yüzden, bu zikirler “Veliliğin” kendinin hazırlayıcıları olduğu gibi “Veliliğin” derecelerinin (Suğra, Kübra ve Ulya’nın) da mukaddimeleri ve hazırlayıcılarıdır.

Soru: “Velilik” katıksız ve süzme bir mevhibe’dir (bedelsiz bir lütuf ve ihsandır) Onun ön hazırlayıcıları da “Kisbi” yani kazanılarak elde edilen şeylerdir ki bu yolun büyükleri böylece açıklamışlardır. O halde, “Veliliğin” onlardan ibaret olduğu “Fena” ve “Beka” birer mevhibe olur. Buna binaen, “Farzlar” ve “Nafilelerin” her biri ön hazırlayıcılara dahil olmuş olurlar ki bunlar kazanılarak elde edilen şeylerdirler. Bu takdirde, “Kurb-i Feraiz’e” “Fena’ya Erdiren” demek ne bakımdan olur? Eğer, bu, “mevhibe meyvesini” verici olması bakımındandır derlerse, o halde iki yakınlığın yani Kurb-i Feraiz ve Kurb-i Nevafil’in arasındaki fark ne olur? Kaldı ki Kurb-i Nevafil (nafilelerin yaklaştırıcılığı) dahi “mevhibe meyvesini” vericidir ve mukaddimelerdendir; buna ne dersiniz?

Cevap: “Nafileler”, uzak mukaddimelerden, “farzlar” da yakın mukaddimelerdendir. [*] Bu da manilerin kaldırılması gibidir ki masiva ile olan bağları koparmaktır. Bu dahi “Velilikle” hasıl olan şeydir ki mevhibedir; müstakıbdır. Mesela, o nafileler, istitaat kable’l-fi’l (işten önceki güç ve kudret) farzlar da istitaat mea’l-fi’l (işle beraber olan güç ve kudret) [6] gibidir.


[*] “Mukaddime”, bugünkü uydurma dilde “öncül” kelimesi ile ifade edilmektedir. Bir şeyin meydana gelmesinin bir bakıma hazırlayıcısı olan sebeb demektir. Bir şeyin dibindeki mukaddimesi, öncülü o şeyin “yakın mukaddimesi”, mukaddimesinin mukaddimesi, öncülünün öncülü ise onun “uzak mukaddimesi” olur. Bu açıklamayı bizim meselemize tatbik edecek olursak: “Velilik” dediğimiz bir mevhibe, hibedir; o hibeyi hazırlayan mukaddime, öncül “Farzlar”; Farzların semere vermesinin ve gereği gibi var olmasının öncülü de “Nafilelerdir”. Böylece “Farzlar” Hibenin “yakın mukaddimesi” olurken, “Nafileler” de Farzların “yakın mukaddimesi”, Hibenin ise “uzak mukaddimesi”, öncülü oluyor. Ancak bu Mukaddime, öncül dediğimiz bazı yanlarıyla “Kıyas Mukaddimesine” benzese ve uysa da her bakımdan kıyastaki manada değildir.

Yayınlandığı yer: http://www.gurabamecmuasi.com Müstakimzade Tercümesinden latin harflerine nakleden: Ubeydullah Ademoğlu. Manasına dokunmadan tarafımdan yeniden düzenlenmiştir. Ruhan

[1] Buhari, Rikak: 38, Ahmed İbnu Hanbel (6/256) Ahmed İbnu Hanbel’in rivayetinde, “ben onu sevince de onun işiten kulağı olurum…” kısmı yoktur.

[2] Allah celle celaluhu onları Sabikun: Başkalarını geride koyanlar ve önde gidenler diye isimlendirmektedir. Nitekim şöyle buyurmaktadır: “Ve siz üç sınıf oldunuz; Ashab-ı Meymene (amel defteri sağ yanlarından verilenler).. Ashab-ı Meşeme (amel defterleri sol yanlarından verilenler)… Ve Sabikun, öne geçirilenler… Onlardır Mukarrebun (Allah’a iyice yaklaştırılanlar)…” Vakı’a: 7-11

[3] Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: “Kıyamet Günü’nde, insanların, Amellerinden ilk hesaba çekilecekleri şey namazdır. Rabbimiz azze ve celle -en iyi O bildiği halde- (şöyle) diyecektir: ‘Kulumun namazına bakın; onu tamam mı yaptı, noksan mı yaptı?’ Eğer tam ise, tam olarak yazılacak. Eğer ondan bir şey noksan olduysa, Allah Teala ‘Bakın, kulumun herhangi bir tatavvu’u (nafilesi) var mıdır? Eğer tatavvu’u varsa, kuluma farizasını tamamlayın’ buyuracak. Sonra ameller işte böyle alınacak.” Ahmed, Ebu Davud, Nesai ve Hakim, Ebu Hureyre radıyallahu anhu’dan, El-Fethu’l-Kebir: 1/433, H: 4686 Ayrıca bkn: Ahmed, Ebu Davud, İbnu Mace ve Hakim, Temimu’d-Dari radıyallahu anhu’dan, El-Fethu’l-Kebir:1/433, H:4689

Buradaki farzların noksanlarının tamamlanması ile murad edilen, her birinde bulunan, (-Allahu alem- farkına varılmadan yapılan ve) onları bozmayacak olan eksikliklerin tamamlanmasıdır. Yoksa sahih olmayan farzın tamamlanıp sahih hale getirilmesi veya hiç işlenmeyen farzların veya bile bile yapılan vacib ve sünnet noksanlıklarının nafilelerle tamamlanması değildir. Açıktır ki işlenmeyen bir farz binlerce nafile ile telafi edilemez. Bu hususta daha başka görüşler de varsa da, meselenin her yanıyla işlenmesinin yeri burası değildir; ayrı bir makaledir.

[4] Burada elimizdeki tek Osmanlıca nüshada fedail yazmaktadır ki makama ve bahsimize münasip olan bu kelime değil de Feraiz olduğu için Latin harflerine farzlar şeklinde çevrilmiştir.

[5] “Rabbinin ismini zikret ve O’na tebettül et/kesil (O’nun dışındaki varlıklardan kesil ve hep O’nunla ol.)” Müzzemmil: 8

[6] Bir işin meydana gelmesi için iki güce ihtiyaç var: Birincisi, sebeb ve aletlerin selameti, arızasız olması gibi o iş olmadan ve olmaya başlayacakkenden önceki güç, İkincisi de işi yaparkenki güç. İlkine İstitaat kable'l fiil, işten önceki, diğerine de İstitaat mea’l-fi’l, işle beraber bulunan güç olur.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhammed Mazum Hz: Tarikat, Namazın Abdesti Makamındadır
MesajGönderilme zamanı: 04.01.09, 07:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
Allah razı olsun


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhammed Masum Hz: "Tarikat, Namazın Abdesti Makamındadır"
MesajGönderilme zamanı: 04.01.09, 10:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
İmam Muhammed Masum el Müceddidi -Q- Mektubatı da babası İmam-ı Rabbani'nin eserinin şerhi gibi alınsa yeridir.

Hatta büyük oğlu Şeyh Muhammed Said el-Müceddidi eserleri dahi...

Pakistan-Hindistan bölgesi sufilerinin tamamına sahip oldukları bu RABBANÎYYUN külliyatını Arabça-Farsca'dan çevirip Türkçe'ye kazandıracak ehl-i gayret=ehl-i himmet nerede ?

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhammed Masum Hz: "Tarikat, Namazın Abdesti Makamındadır"
MesajGönderilme zamanı: 10.01.09, 13:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Allah razı olsun...

Gerekli ve kıymetli cevaplar.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhammed Masum Hz: "Tarikat, Namazın Abdesti Makamındadır"
MesajGönderilme zamanı: 22.06.11, 14:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 22.06.11, 14:12
Mesajlar: 2
MEKTUBAT-I MASUMİYYE
(Seçmeler)

Muhammed Masum Sirhindî (K.S.)

BİRİNCİ CİLD, 10. cu MEKTÛB

En büyük saâdet, iki cihânın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmakdır.

Cehennem azâbından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçdiği, sevdiği insanların reîsine uymak lâzımdır. Cennet ni’metlerine kavuşmak, Ona tâbi’ olanlara mahsûsdur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi’ olmak şartdır. Ona uymıyanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duâları, ibâdetleri kabûl olmaz. Onun yolunda olmıyanların zikrleri, fikrleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir.

Peygamberler, Onun hayât veren deryâsından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliyâ, Onun sonsuz bahrinden bir yudum içmekle murâdlarına ermişlerdir. Yer yüzündeki melekler, Onun hizmetcileri, göklerdekiler, âşıklarıdır. Herşey, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun mübârek rûhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, herşeyin yaratanı, Onun rızâsını almak istemişdir.

Ona ve Onun Âline ve Ashâbına bizden duâlar olsun.

O yüce Peygamber, hepimizden râzı olsun!


En son masum tarafından 22.06.11, 14:37 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhammed Masûm Sirhindî: MEKTUBÂT-I MASÛMİYYE
MesajGönderilme zamanı: 22.06.11, 14:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 22.06.11, 14:12
Mesajlar: 2
MEKTUBAT-I MASUMİYYE
(Seçmeler)

Muhammed Masum Sirhindî (K.S.)

BİRİNCİ CİLD, 14. cü MEKTÛB

Allahü teâlânın emrlerine yapışmağı, namazın ehemmiyyetini bildirmekdedir:

Bu bir köşede unutulmuşu hâtırlıyarak, kardeşim mevlânâ Muhammed Hanîf Kâbilî ile gönderdiğiniz mektûb geldi. Okuyunca, çok sevindirdi. Ortağı, benzeri olmıyan cenâb-ı Hakka bağlılığınızı ve Onun muhabbetinin ateşi ile yandığınızı anlayınca, sevincimiz kat kat artdı.

Bu âhır zaman fitne ve zulmeti içinde, Allahü teâlâ, bir kulunun kalbine, kendi sevgisini yerleşdirir ve kendi hicrânı, ayrılığı ile onu yakarsa ne büyük ni’metdir! Bu ni’metin kıymetini bilip şükrünü yapmak lâzımdır. Durmayıp, bunun artmasına çalışarak, aşk-ı ilâhînin, en son derecesine yükselmesini beklemelidir. Hakîkî matlûbdan başka, hiçbir şeye gönül bağlamamalı, fâidesi olmıyan şeylerle uğraşmamalıdır. Muhabbet ateşi, nefs-i emmârenin azgınlığından meydâna gelen, benlik, izzet-i nefs perdesini yakarak, ezelî ve ebedî kemâlâtın nûrları, kalbi aydınlatmalıdır. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Ni’metlerime şükr ederseniz, onları artdırırım) buyurulmakdadır.

Ey mes’ûd ve bahtiyâr kardeşim!

Madem ki, Allahü teâlânın sevdiği kullarının yolunda yürümek arzûsundasın, bu yolun şartlarını ve edeblerini gözetmelisin! En önce, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid’atlerden sakınmak lâzımdır. Çünki, Allahü teâlânın sevgisine ulaşdıran yolun esâsı, bu ikisidir. İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlâkınızı, dînini bilen ve seven, dindâr âlimlerin sözlerine ve kitâblarına uydurmalısınız. Sâlih kullar gibi olmalısınız ve onları sevmelisiniz. Uykuda, yemekde ve söylemekde aşırı gitmeyip orta derecede olmalısınız. Seher vakti, [ya’nî gecelerin sonunda] kalkmağa gayret etmelisiniz. Bu vaktlerde istigfâr etmeği, ağlamağı, Allahü teâlâya yalvarmağı ganîmet bilmelisiniz. Sâlihlerle düşüp kalkmağı aramalısınız. (İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir) hadîs-i şerîfini unutmayınız! Şunu, iyi biliniz ki, âhıreti istiyenlerin dünyâ lezzetlerine düşkün olmaması lâzımdır.

Mubâh olan lezzetleri bırakamazsanız, hiç olmazsa, harâmlardan ve şübhelilerden kaçınınız ki, âhıretde kurtulmak umulsun. Fakat, her dürlü altın ve gümüş eşyânın ve çayırda otlıyan hayvanların ve ticâret eşyâsının zekâtını ve toprakdan, tarladan, ağaçdan alınan mahsûllerin uşrunu da herhâlde vermek lâzımdır. Bunların verilecek mikdârları, fıkh kitâblarında bildirilmişdir.

Zekâtı ve fıtraları, islâmiyyetin emr etdiği kimselere seve seve vermelidir. Akrabâyı ziyâret etmeli, mektûbla gönüllerini almalıdır. Komşuların haklarını gözetmelidir. Fakîrlere ve borc istiyenlere merhamet etmelidir. Malı, parayı, islâmiyyetin izn vermediği yerlere harc etmemeli, izn verilen yere de, isrâf etmemelidir. Parayı oyunlara, harâmlara, çalgılara, süslenmeğe, gösteriş yapmağa, öğünmeğe, mal toplamağa kullanmamalıdır. Bunlara dikkat edince, mal, zarardan kurtulur ve dünyâlıklar, âhıretlik hâlini alır. Belki de bunlara dünyâ denmez.

İyi biliniz ki, namaz, dînin direğidir. Namaz kılan bir insan, dînini doğrultmuş olur. Namaz kılmayanın, dîni yıkılır. Namazları, müstehab zamanlarında ve şartlarına ve edeblerine uygun olarak kılmalıdır.

Bunlar, fıkh kitâblarında bildirilmişdir. Namazları cemâ’at ile kılmalı ve birinci tekbîri imâm ile birlikde almağa çalışmalıdır ve birinci safda yer bulmalıdır. Bunlardan biri yapılmazsa, mâtem tutmalıdır. Kâmil bir müslüman, namaza durunca, sanki dünyâdan çıkıp âhırete girer. Çünki, dünyâda Allahü teâlâya yaklaşmak, çok az nasîb olur. Eğer nasîb olursa, o da zılle, gölgeye, sûrete yakınlıkdır. Âhıret ise, asla yakınlık yeridir. İşte namazda, âhırete girerek, burada nasîb olan devletden hisse alır. Bu dünyâda hasret ve firâk ateşi ile yanan susuzlar, ancak namaz çeşmesinin hayât suyu ile serinleyip râhat bulur. Büyüklük ve ma’bûdluk sahrâsında şaşırmış kalmış olanlar, namaz gelininin çadır etekleri altında vuslatın kokusunu duyarak hayrân olurlar. Allahü teâlânın Peygamberi “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Bir mü’min namaz kılmağa başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile onun arasında bulunan perdeler kalkar. Cennetde olan hûru’în onu karşılar. Bu hâl, namaz bitinceye kadar devâm eder).

Bu yolun büyüklerinden birini buluncaya kadar, Kur’ân-ı kerîm okuyarak, ibâdetleri yaparak ve kıymetli kitâblarda ve hadîs-i şerîflerde bildirilen duâları, tesbîhleri okuyarak vaktlerinizi ma’mûr ediniz! Bu duâ ve tesbîhlerden ve ibâdetlerden bir kısmını, bu fakîr toplamışdım. Mevlânâ Muhammed Hanîf almışdı.

Zamanınızın çoğunu, (Lâ ilâhe illallah) kelimesini söylemekle geçiriniz. Kalbi temizlemekde çok te’sîrlidir. Hergün, belli mikdâr okursanız iyi olur. Abdestli ve abdestsiz söylenebilir.

Bu yolun büyüklerini sevmeği saâdetin sermâyesi biliniz. Bu yolda ilerleten en kuvvetli vâsıtanın, bu muhabbet olduğunu biliniz!

Fârisî nazm tercemesi:
Aradığın hazînenin nişânını verdim sana!
Belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da!


Allahü teâlâ size ve doğru yolda gidenlere selâmet ve râhatlıklar versin!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhammed Masûm Sirhindî: MEKTUBÂT-I MASÛMİYYE
MesajGönderilme zamanı: 23.06.11, 13:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Bu eserin tam bir tercümesi yok mudur halen?


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 7 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye