İnsan Vardır Melek Üstüdür İnsan Vardır Hayvan Altı
İnsan neden söz verirde yapmaz? Dilinden çıkar da en iyisi der de yaşamaz? Yalan söylemek neden işimize gelir… Eğer mutlu olmak istiyorsak, her şeyde bir son olduğunu düşünüyorsak, günü kurtarmak neden işimize gelir de, her sonda azap çekmeyi göze alırız. Hayal kurmak, rüyalara sığınmak, hatta dua ettiğimiz halde, neden tersi bir yol tutarız.
Ben dâhil, nefsim elinde, azgın bir selle gidiyoruz. Hiç başkasını eleştirmeme gerek yok. Bu söylenenleri bizatihi bende yaşıyorum. Müslümanım. Allah’a ve getirdiği dinin mutlu haberlerine inanıyorum. Yapma denilenlerinde hayırlı olacağını kabul ediyorum. Ama gel gör ki, nasıl oluyorsa oluyor, birden o yapılmayacak işlerin içinde oluyorum kendimi. En sonunda dayanamadım. Kendi kendime araştırdım. Her zaman yemeğe başlarken, besmele çekilip de, elhamdülillah diyerek biteceğini kabullenmişken yapmadığımı görüyorum. Unutuyorum. Yaşadığımız hayatı şöyle bir talan ediyorum ve görüyorum ki, dini ve ahlaki yaşantısında samimi insanlar içinde yaşamadığımı görüyorum. Her aynaya yansıyan insan benim gibi. Ben onlara onlar bana böyle yansıyorlar. Tıpkı nefes almak gibi bu eylemim. Eğer havadaki oksijen oranı azalsa veya artsa, öleceğimiz gibi. Bizde bu samimi nefesi alamadığımız için bu ortamlarda bir nevi ölüyoruz.
Mesela ölü ölmüş bir eve gidiyoruz. Ne ağlayan var ne acı. Miras, evlilik, dedikodu ne varsa konuşuluyor. Ölünün ruhuna bir Fatiha diyoruz, herkesin yüzü ekşiyor…
Mesela camiye giriyoruz. Bir arkadaşı imam seçemiyoruz. Herkes bölük pörçük olmuş… Dağınık haldeyiz. İmam olanlara ise kusur buluyoruz. Neymiş şu kusuru var, neymiş, iyi kur’an okumuyor, neymiş… Eğer arkasında namaz kılarsak namazımız kabul olmazmış… Cami adabı elden gidiveriyor iyi düşüncelerde…
Mesela bir başkanlık seçimi var… İşi bilende bilmeyende aday oluyor. Her ne şartla seçilirse seçilsin biri başkan oluyor. Herkesin gözü onda, onu yemek üzereler. O değil de kendisi başkan olmalıymış. Kimse o seçilmiş başkana tabi olmak ve işleri yapmak istemiyor. Böylece ihlâsı kaybediyor.
Mesela ailede karar alınacak, kadın da erkekte benim dediğim olacak diyor. Erkek en son çare bir vuruyor ki, dediği de oluyor. Bir böyle iki böyle, boşanıyorlar. Çocuklar dağılmış… Anne babanın ne umurunda ki…
Mesela, bir yarışmada ya da spor karşılaşmasında illaki bizim takım galip gelecekmiş gibi bakılıyor. Gelmezse koltuklar paramparça, küfürler havada uçuşuyor. Yaralananlar hastaneye, yaralayanlar hapishaneye. Haklı haksız belli olmuyor. Tuttuğumuz takım hala maçlarına devam ediyor. Yönetimse hala ayakta kalıyor.
Meselalar olurken, bizde yorumlamaktan yorulmuyoruz. Bir dahaki seferde bizi yorumluyorlar. Etme bulma derler ya.
İşin özü bir yaratana teslim olmalıyız. Eğer sevdiğimiz belli ise, eşimizi, annemizi, babamızı kırmaktan onu üzmekten çekindiğimiz gibi çekinmeliyiz yaratımıza karşı. Yapma dediklerini yapmamalıyız. Yap dediklerini yapmalıyız. İlk önce eşimizi tanıdığımız gibi, nasıl bir Allah’a inanıyoruz, onu tanımalıyız. Onu her yerde görüyor gibi hissetmeliyiz. Her yaptığımız eğer görülür ve onu üzeriz kırarız diye hissetmeliyiz ki, onun dediği gibi yaşayalım. Ahmet Mehmet Ayşe için değil, onu sevdiğimiz için yapmalıyız. Kimse yaşamıyor mu ya da eleştiriliyor muyuz, buna kafa yormamalıyız. Eleştirenler gibi yaşarsak, Allah’a ihanet edeceğiz. Birkaç arkadaşımız olacak ya da bir iki çıkarımız da. Fakat sonra bir hatada kusurda onlar bizi terk edecekler. Sonuçta yine yalnız kalacağız. Eğer Mevla’yı sever ve onun dediği gibi yaşarsak, hiçbir zaman yalnız kalmadığımız gibi, dünya sevimli gelmeyecek ve ona kavuşmak için yaşayacağız. Muhakkak dualarımızda yanına al bizi diyeceğiz. Ölümü konuşmaktan zevk alacağız. Ölmeyi isteyeceğiz. Bu dünya sevimli gelmeyecek bize. Gerçi geldiğinde de neyin sahibiyiz ki… Yaşı sekseni aşmış nineye soruyorum. “Ne yaşadın şu kadar ömürde?” Acı acı bana bakıyor. “Arkamda bir şey kalmadı. Önümde de! Yedim içtim baktım ki yaş sekseni geçmiş…”
Gençlere soruyorum “ hangi dindensiniz?” cevap “ İslam”. “Peki” diyorum. “ Sizin diğer dinlerden farklı ne yaşantınız var? İnandığınız Allah’ı nasıl bilirsiniz? “ hep birden susuyorlar. Peki, falanca dizinin falanca futbol takımın falanca artistin falanca mankenin özelliklerini biliyor musunuz? Yine hepsinde konuşacak kelimeler zenginleşiyor. Hepsinde heyecanlar, özentiler dökülüyor. Üzülüyorum. Çocukları kurtarmak ve yetiştirmek için uğraşmıyoruz anlaşılan. Kendimize üzülmediğimiz gibi onlara da üzülmüyoruz. Onlara dini eğitim veremiyoruz.
Lütfen bakalım seçtiğimiz yola. Seçtiğimiz yol bize mutluluk mu veriyor, mutsuzluk mu? Neden hala inat ediyoruz ki… Bir şeyleri değiştirmek gerekmiyor mu? Böylece akıllı olacağız hep birlikte değil mi? Başkalarının dedikleri için değil, Yaratıcı’nın istediği gibi yaşayacağız. Kimse bizi yolumuzdan döndüremeyecek bu şekilde. Biz diyeceğiz ben yerine… Sevgiler dökülecek Mevlana gibi dilimizden. Yunus gibi şairler çıkacak içimizden. Eleştirmediğimiz liderler türeyecek. Bu bir hayal değil, içimizden var olan potansiyel… Doğru değil mi?
Saffet Kuramaz
|