Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Prof. Dr. Şakir Gözütok: ‘Tasavvufta Şahsiyet Eğitimi’
MesajGönderilme zamanı: 31.07.14, 13:35 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Yönetici
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 01:33
Mesajlar: 63
ŞAKİR GÖZÜTOK: "Tasavvuf, Efendimiz’e benzeyen insan yetiştirmeyi hedefliyor."

KEVSER KULAKSIZ
18 Temmuz 2014, Cuma
ZAMAN

Prof. Dr. Şakir Gözütok, tasavvufî eğitimi İslam’ın psikolojik eğitimi olarak tanımlıyor. İslamî eğitimi belli dereceye kadar öğrendikten sonra bu eğitime intisap edilebileceğini söylüyor.

***
Prof. Dr. Şakir Gözütok, din eğitimi alanında çalışıyor. Nesil Yayınları’ndan çıkan kitabı Sufi Pedagojisi, ‘Tasavvufta Şahsiyet Eğitimi’ üst başlığıyla tasavvuf tecrübesinin insanların anlam arayışına, boşluk hissine, hatta kişilik bozukluklarına nasıl cevap verebildiğini aydınlatmaya çalışıyor. Kitap, bu konuları enine boyuna öğrenmek isteyenler için bir nevi ‘tasavvufa giriş’ formatında. Din Eğitimi Profesörü Gözütok ile tasavvufi eğitimi konuştuk.

Tasavvuf nedir?

Mutasavvıf sayısınca tasavvufun değişik tanımları var. Herkes bulunduğu makam ve bakış açısına göre tasavvufu farklı şekilde tanımlıyor. Bence tasavvuf, İslam’ın aradığı ideal eğitimi gerçekleştiren bir kurum.

Mahiyeti bu kadar engin mi?

Mahiyetine göre bir tanım söylemek istersek, mesela namaz, oruç ibadetleri zamana bağlı olan farzlardır. Namaz belli vakitlere bağlı, oruç Ramazan ayında bize farz olan ibadetler arasında yer alır. Bir de 24 saat yalan konuşmamak, dürüst ve adaletli olmak, kimseyi aldatmamak gerekir. Bu tür zamana bağlı olmayan ahlaki kuralları öğreten bir kurum olarak görüyorum tasavvufu.

Tasavvuf ilim olarak nasıl ortaya çıkmış?

Efendimiz’den sonra ilim adına tefsir, fıkıh, hadis anlamında ilimlerin hiçbiri yoktu. Fakat hayatın içinde hepsi vardı. Daha sonra müstakil ilim oldular. Bu ilimlerin sonrasında tasavvuf müstakil bir ilim olarak hicri 2. yılın ortalarında ortaya çıkmış. Tekkeler kurulmuş. Hicri 3. yılın başlarında da sistem olmuş.

Efendimiz’den (sas) sonra ortaya çıkmış olsa da O’ndan öğrendiği zühd hayatını devam ettirenler vardı ama...

Zahidane bir hayat yaşayan insanlar vardı. Bunlar Efendimiz’den öğrendikleri hayatı devam ettirdi. Hicri 2. yılın sonlarına doğru da zühd hayatı yaşayan insanlara sufi, mutasavvıf denmeye başlanmış. Hicri 160 yılında vefat eden Kufeli Ebu Haşim ilk defa sufi lakabıyla anılan kişi.

Tasavvuf, dış kaynaklardan ne kadar etkilendi?

Tasavvuf, dış kaynaklardan etkilenmiş ama bu özüyle alakalı değil. Yani metot ve teknikler başkalarından alınmış ve kullanılmış. Bu açıdan bazı etkiler var. Fakat tasavvufun özünü değiştiren bir anlayışın gelmesini kabul etmiyorum.

Nasıl yani?

Dış tesirler, tasavvufun özüne etki eden tesirler değil. Efendimiz de Hendek Savaşı’nda şehrin etrafına hendek kazarak savunmuş. Oysa bu Selman-ı Farisi’nin önerisi üzerine yapılmış Farslılara ait bir örnek. Efendimiz’in bunu kullanmasıyla başka bir tesirin İslam’a etki ettiğini söylemek mümkün değil. Tasavvufta da böyledir.

İnsan-ı kâmil, dinin aradığı ideal insandır

Kitabınızda tasavvufi eğitimin genelde ergenleri ve yetişkinleri hedef aldığını belirtiyorsunuz. Nasıl bir eğitim bu?

Tasavvufi eğitim, ferdi yani yüz yüze bir eğitimi esas alıyor. Kişiyle şeyh arasında özel bir ilişkiye dayanıyor. İmam Gazzali Hazretleri, ‘Sufilik kesinlikle cahilin işi değildir.’ der. İmam Rabbani Hazretleri de, ‘Nerede bir tasavvufi sohbet yapılıyorsa mutlaka orada bir fıkhi mesele de okunmalıdır.’ der. Bu yüzden tasavvufi eğitim genelde ergenlerle yetişkinlere hitap eden bir eğitimdir. İslami eğitimi belli dereceye kadar öğrendikten sonra ancak tasavvufi eğitime intisap edilir.

Tasavvufi hayatı benimseyen insanların yaşantıları nasıl oluyor?

Gününü Allah’ın rızası doğrultusunda nasıl geçireceğini düşünür. İdeal anlamda dinî hayatı yaşatmaya çalışır. Bu yüzden tasavvufi eğitimlerini tamamlayanlara insan-ı kâmil derler.

Kamil insan tasavvufun yetiştirmek istediği insan tipi midir?

Evet, tasavvufi eğitimin yetiştirmek istediği insan tipi İslam’ın aradığı ideal insan tipidir. Model şahsiyet Resulullah’tır.

Kimdir bu kâmil insan, ne yapar?

İnsan-ı kamil, dinin aradığı ideal kişi demektir. Bütün hususiyetleriyle kemale ermiştir. Artık insanların dünyadakilerin eline göz dikmeyen tüm dikkatini Allah’a ve O’nun rızasına harcayan insan demektir. Allah’ın emrettiği bütün emirleri büyük bir itinayla yerine getiren ve yasaklarından ciddiyetle kaçınan insandır.

Ama her eğitim sisteminin yetiştirmek istediği ideal insan tipi var...

Aslında İslam eğitim tarihinin de yegâne avantajı budur. Diğer eğitim sistemlerinin yetiştirmek istediği insan tipinin çoğu teorikte kalır. Oysa İslam’da, nasıl bir insan dediğinizde önünüzde Resulullah vardır. Tasavvuf, Efendimiz’e benzeyen bir insan yetiştirmek ister.

İnsan-ı kâmil vasfına ulaşan bir kişi bunu karakteri haline nasıl getirir?

Sufiler nefislerine derler ki, ‘Gönlüm hoş olmayan bir şeyi arzu ettiğinde önümdeki yanan muma parmağımı uzatırdım. Yandığı zaman hemen elimi çekerdim. Derdim ki bak sen mumun alevine bile dayanamıyorsun benden nasıl cehennemin ateşini getirecek bir amel istersin ki?’ Burada bilinçli bir şekilde tutuklama ve bastırma var. Psikolojideki motor öğrenme dediğimiz öğrenmeyi sağladıklarından mürşid-i kâmil, kâmil insandır.

Şu an tasavvufi eğitim mümkün mü, hâlihazırda bunu veren yerler var mı?

Tabii ki var. Nakşibendiler biz sünneti en iyi yaşayan tasavvuf ekolüyüz derler. Bana göre doğru söylerler.

Günümüzdeki tasavvuf ekolleri bu anlayışı devam ettirebiliyor mu?

Tasavvufi ekollerin doğru ve yanlışlığını öğrenmek için onları Kur’an ve sünnet ölçüsüne kadar götürmeye gerek yok. Tasavvufta makbul kabul edilen eserleri karşılaştırdığınızda patır patır döküldüğünü görürsünüz. Çoğu bizim anladığımız tasavvufi anlayışı devam ettirmiyor. Devam ettirenler var ama çoğu ekolün bunlardan ayrıldığını görüyoruz.

Nasıl yani?

Hz. Ali, ‘Siz kişilere bakıp hakikati aramayın, hakikati öğrenin ehlini kendiniz seçersiniz.’ diyor. Tasavvufun hakikatini öğrendiğiniz zaman günümüzdeki tasavvuf ekollerinin çoğunun onlarla bağdaşmadığını hemen görebilirsiniz.

Ebeveyn çocuğunu tasavvufi eğitimden geçirmek istese ne gibi yöntem izlemeli, yalnızca tarikatlara mı göndermeli?

Bu şart değil. İki türlü mürşit vardır. Manevi mürşit, ilmi eserleri okuyarak belli merhaleye ulaşır. Bu da günümüzdeki uzaktan ders almayla hocanın eşliğinde ders almaya benzer. Bir insan farzları yerine getirip büyük günahlardan sakınsa dilini, kalbini, zihnini kontrol etse bir ay sonra mutasavvıfların keşif dedikleri olay onlarda başlayacaktır. Elbette bir şeyhe gidilse daha verimli bir sonuç elde edilebilir. Fakat Allah’ın emrettiği Peygamber’in uyguladığı sonuçları da çok rahatlıkla alabilirler.

Şeyh ile mürit arasındaki ilişki nasıl oluyor?

Şeyh, gelen insanlara talip der. Gözlemlerle eğitmeye çalışır. Bu işte istidatlı olanları müritliğe kabul eder. Mürit, irade sahibi kimse demektir. Şeyh, gelen herkesi çoğu kez kabul etmez. Kendilerine göre belli bir eğitimden geçirir. Mürit, ‘Benim şeyhim Resulullah’ın hayatına benzer bir hayat yaşıyor. Ben onu taklit ettiğim zaman Resulullah’ın hayatına benzer bir hayat yaşamış olurum.’ şeklinde düşünür.

Çocukken tasavvufi eğitimi almayan kişiler yetişkinken aldıklarında zorlanırlar mı?

Mutasavvıflar, ileri yaşta tasavvuf eğitimi almak isteyenlerle karşılaştıklarından zorlanır. Çünkü kendilerine gelen insanlar o vakte kadar çok değişik eğitimden geçmiş, bazı davranış kalıplarına alışmışlardır. Onları önce bu alışkanlıklarından uzaklaştırmak istenir. Sonra yeni şeyler öğretilir.

40 günlük inziva hayatı bunun için mi?

Bu, insanları eskiden alışkanlık kazandıkları hayattan koparmak içindir. Günümüz psikolojisinde de davranışlar pekiştirilince tekrarlanır. Pekiştirmekten uzaklaşınca kendiliğinden söner. Bu uzlet hayatını mutasavvıflar onun için tavsiye eder. Kendilerine gelen, insanlar çoğu yerde çok farklı alışkanlıklar kazanmışlardır. Onları yok etmek kolay değildir.

Günümüz psikologları insanları dışarıdan bir gözle gözlemliyor, onlara denek gibi bakıyor. Tasavvuftaki şeyh-mürit arasındaki ilişkiden biraz uzak sanki...

Psikoloji, ‘bir şeyin bilim olabilmesi için tekrarlanabilir olması, gözlenebilir olması gerekir’ diyor. Oysa insanın sahip olduğu bazı duyguları, heyecanı bir laboratuvarda gözlemleyemezsin. Bu pozitivist etkiyle ortaya çıkmış bir durum. Psikolojide yeni yeni söz konusu edilen rüya olayı İslam tasavvufunda ilk başlardan beri kullanılagelir. Müridin gördüğü rüyayı mutlaka şeyhiyle paylaşması istenir. Tasavvufi eğitim İslam’ın psikolojik eğitimini ihtiva eder.

Efendimiz’den sonra kadınlar fitne bahanesiyle camilerden uzaklaştırıldı

Çalışmanızda tasavvufi kurumlarda kadınlara ayrılan zamanın incelendiği bir bölüm var. Tasavvufi kurumlarda kadınların da imkânlardan yararlandığını, eğitim aldığını söylüyorsunuz...

İslam’da kadın-erkek fark etmez, ilim herkese farz. Resulullah zamanında eğitim birimleri mescitlerdi. Erkekler kadar kadınlar da dinî bilgilerini alırlardı. Mescidi Nebevi’nin o zamanlar üç kapısı vardı. Efendimiz bunlardan bir tanesini işaret buyurarak, keşke şunu kadınlara ayırsak demiş ve Resulullah’ın zamanında burası sadece kadınlara tahsis edilmiş. Erkeklerin girişi yasaklanmış. O günden bugüne Bab-ı Nisa denilen kapı sadece kadınların girişine tahsis edilmiş.

Oysa bugün kadınlar camiden dahi uzaklaştırılıyor.

Hind adlı kadın sahabi, “Ben Resulullah’ın hutbelerini dinleyerek Kaff Sûresi’ni ezberledim,” der. Efendimiz de kadınlara, ‘Sizler özel günlerinizde olsanız bile gelin hutbeleri dinleyin.’ demiştir. Maalesef Efendimiz’den sonra fitne bahanesiyle kadınlar en önemli eğitim yerleri olan mescitlerden uzaklaştırılmış. Eğitimden de mahrum bırakılmışlar.

Kitabınızda bu konuda en çok tutucu gördüğümüz mutasavvıfların fıkıhçı ve hadisçilerden çok daha olumlu bir tavır takındıklarını görüyoruz...

Sufilerin tekke ve zaviye dediğimiz eğitim kurumlarından bazılarının özel olarak kadınlara tahsis edildiğini görürüz. Mesela zaviyetü’n-nisa yani kadınlar zaviyesi adıyla her şehirde hemen hemen zaviyeler buluruz. Şam’ın merkezinde yirmiden fazla kadınlara tahsis edilmiş zaviyeden söz edilir. Halbuki, bizim fıkıh ve hadis eğitim ve öğretiminin yapıldığı medreselerde kadınlara ait bir tek medrese bulmayı bırakın medreselere kadınların girmesi bile yasaklanmış.

Tasavvufu inşa eden kadınlar arasında sayabileceğimiz kimler var?

Rabiatü’l-Adeviye, Binti Cübrani, Fatma binti Abdulkadir hepsi alanında meşhurdur. Binti Cübrani bir ribatta şeyhtir. Abdullah bin Kureyşi’nin kızına ve daha birçok kişiye eğitim ve icazet veren kişidir. Binti Kureynizan dediğimiz hanım da iki tane hangâhın şeyhliğini yürütmüş. Kitap çoğaltma işinde de görev almış. Selahattin Eyyubi’nin torunu da bunlardan biri.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye