Şeyh M. Nazım el-Haqqanî'nin Tasavvufî Yetkisi (24Mayıs2010)24 Mayıs 2010 günü Dağıstan'dan gelen Kumuk Türklerinden 40 kişilik bir müslüman grup ile görüşen Şeyh M. Nazım el-Haqqanî (k.s.) çok önemli noktaları aydınlığa kavuşturuyor:
* Tasavvufî Silsilesi
* Erbain türleri ve erbain yaptırma izni olan kişiler.
* Bağdat'ta Abdulkadir Geylanî Hz. makamındaki erbain halveti hakkında açıklamalar (20-30.dakikalar)
* Dağıstan'daki Halifeleri
* Şeyh Muhammed Adil el-Haqqanî'ye Abdullah Dağıstanî Hz.nin himmeti ve Şeyh Muhammed Adil'in manevi görevleri.
* Şeyh Adnan Kabbanî'nin manevi görevleri.
* Dağıstan'dan Muhammed Resul isimli imamın biatı; tarikata intisab ve sohbet için kendisine izin verilmesi.http://vimeo.com/12838750***
Şeyh M. Nazım el-Haqqanî (k.s.)'un Papa ile görüşmesi hakkında "çeşitli" beyan sahiplerinin şu videoyu mutlaka izlemeleri ve sonra bir nefs murakabesi yapmaları tavsiye edilir.***
Bu videoda Şeyh M. Nazım el-Haqqanî'nin hayat hikayesine aşağıdaki alınıtdaki şekliyle girmiş olan Irak-Bağdat'taki Abdülkadir Geylani türbesinde girdiği halvet ile ilgili önemli bilgiler yer almaktadır. Aşağıdaki bilgileri teyid eden bu hususların da değerlendirilerek Bağdat halveti anlatımındaki eksikliklerinin giderilmesi lazımdır.
Bilhassa kendisine halveti süresince hizmet eden "gizemli şahıs"ın veda ederken Şeyh M. Nazım el-Haqqanî'den Şam işi olan abasını istemesi ve üç adımda kayboluşu zamanımızda nadir görülebilecek hallerdendir.
Videonun 20-30 dakikaları arasını dikkatle izlemek gerek.
Alıntı:
Henüz ilk iki çocuğu var iken, Abdullah Dağıstani Hazretleri onu çağırmış ve şöyle demiştir: “Bağdat’ta Abdülkadir Geylani Dergahı'nda halvet yapman için Peygamber Efendimizden emir aldım. Oraya git ve halvete gir”.
Bu olayı Şeyh Nazım şöyle anlatıyor: “Şeyhime hiçbir soru sormadım. Eve bile uğramadan şehir merkezine doğru yürümeye başladım. ‘Elbiseye, paraya veya erzağa ihtiyacım var’ diye hiç düşünmedim. Bana ‘Git’ deyince ben de gittim. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin huzurunda halvet yapmayı çok istiyordum. Şehir merkezine ulaşınca bana bakan bir adam gördüm. Beni tanıyıp ‘Şeyh Nazım, nereye gidiyorsun?’ dedi. ‘Bağdat’a’ dedim. Bu kişi Büyük Şeyh Abdullah Dağıstani Efendinin müridi idi. Bana ‘Ben de Bağdat’a gidiyorum’ dedi. Bağdat’a bir tır dolusu eşya götürüyordu. Beni de beraberinde götürdü.
“Abdülkadir Geylani Hazretlerinin türbesine ulaştığımda, külliyenin kapısını kapatan heybetli bir adam vardı. Bana ‘Şeyh Nazım sen misin?’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Sen buradayken sana hizmet edecek olan kişi benim, benimle gel’ dedi.
Bu karşılamaya şaşırmıştım ama kalbimde hayret diye bir şey yoktu çünkü tasavvufta her şeyin Allah tarafından tanzim edildiğini biliyordum. Onu takip ederek Gavs-ul Azam Abdülkadir Geylani’nin kabrine yaklaştık ve ben büyük büyük dedem olan Abdülkadir Geylani Hazretlerine selam verdim.
Sonra beni bir odaya götürdü ve ‘Sana her gün bir tas mercimek çorbası ve bir parça ekmek getireceğim’ dedi. Odamdan sadece beş vakit namaz için çıkıyordum. Öyle bir duruma gelmiştim ki bütün Kur’an-ı Kerimi dokuz saatte okuyabiliyordum. Dahası, 124 000 kelime-i tevhid, 124 000 salavat ve bütün Delail-i Hayrat’ı okuyordum. Buna ek olarak, günde 313 000 ‘Allah' - 'Allah’ çekiyor ve bana vazife verilen diğer nafile namazları kılıyordum. Her gün zuhurat üzerine zuhurat oluyordu. Bunlar, beni ta ki İlahi Huzurda yok olana kadar bir makamdan diğerine taşımışlardı.
“Bir gün Abdülkadir Geylani Hazretlerini gördüğüm bir zuhurat oldu. Beni kabrine çağırıyor ve bana ‘Oğlum, seni türbemde bekliyorum, gel’ diyordu. Hemen gusül abdesti alıp iki rekat namaz kıldım ve halvet odama sadece birkaç metre mesafede olan kabrine gittim. Oraya varınca, ‘Selamün aleyküm, dede’ dedim. Hemen kabrinden kalkıp yanıma geldiğini gördüm. Arkasında nadir taşlarla süslü bir büyük taht vardı. Bana ‘Benimle gel ve tahta otur’ dedi.
“Dede-torun olarak tahta oturduk. Bana gülümsüyor ve şöyle diyordu: ‘Senden memnunum. Senin Şeyhin Abdullah el-Faiz ed-Dağıstani’nin Nakşibendi tarikatında yeri çok yüksektir. Ben senin büyük dedenim, Gavs-ul Azam olarak taşıdığım gücü doğrudan kendimden sana aktarıyorum ve seni Kadiri tarikatında süluk ettiriyorum.’
Şeyh Nazım halvetini bitirip ayrılacağı vakit vedalaşmak için Abdülkadir Geylani Hazretlerinin türbesine uğradı. Hazret, etten ve kemikten müteşekkil olarak temessül edip görünüp şöyle dedi: ‘Oğlum, Nakşibendi tarikatında eriştiğin makamlardan çok razıyım. Kadiri tarikatında bana olan biatını yeniliyorum. Ziyaretin için sana bir hediye vereceğim.’
Abdülkadir Geylani Şeyh Nazım’a sarılır ve ona on madeni para verir. Bu paralar, günümüzdekiler değil, Abdülkadir Geylani Hazretlerinin kendi zamanının paraları idi. Şeyh Nazım bu paraları bugüne kadar muhafaza etmiştir.