Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Aziz Mahmûd Hüdâyî -Q-
MesajGönderilme zamanı: 15.01.09, 15:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Aziz Mahmûd Hüdâyî

[1543-1628]


Aziz Mahmûd Hüdâyî, 1543 yılında Ankara yakınlarındaki Koçhisar kasabasında doğdu. Babasının adı Fadlullah bin Mahmûd’dur. Çocukluğu Eskişehir’e bağlı Sivrihisar kasabasında geçti. Burada ilk tahsîline başladı. İlmini ilerletmek için İstanbul’a geldi. Küçük Ayasofya Medresesinde tahsîline devâm etti.

Hocalarından Nazırzâde Ramazan Efendi, ona husûsî bir ihtimâm gösterdi. Mahmûd Hüdâyî genç yaşta; tefsîr, hadîs, fıkıh ve zamânın fen ilimlerinde büyük bir ilerleme kaydetti. Hocası Nâzırzâde onu yanına yardımcı olarak aldı.

Mahmûd Hüdâyî, bir taraftan hocası Ramazan Efendi’ye yardım ederken, diğer yandan da Halvetî yolunun şeyhlerinden Muslihuddîn Efendinin sohbetlerine katılarak tasavvuf yolunda ilerlemeye çalıştı. Bu arada hocası Nâzırzâde’nin, Edirne’de bulunan Sultan Selim Medresesine tâyini çıktı. Mahmûd Hüdâyî, yirmi sekiz yaşında iken hocası ile birlikte Edirne’ye gitti. Ramazan Efendi, kısa bir süre Edirne’de müderrislik yaptıktan sonra, Şam ve Mısır’a kâdı tâyin edildi. Talebesi Mahmûd Hüdâyî’yi oraya da götürdü. Mahmûd Hüdâyî Mısır’da Halvetî şeyhlerinden Kerîmüddîn efendiden ders alarak, tasavvuf yolunda yetişmeye çalıştı.

Mahmûd Hüdâyî otuz üç yaşında iken hocası Nâzırzâde ile Bursa’ya geldi. Üç sene Ferhâdiye Medresesinde müderrislik ve Cami-i Atik mahkemesine kadı nâibliği yaptı. Üç sene sonra, hocasının vefâtı ile Bursa kâdılığına getirildi.

Daha sonra kadılığı bırakarak Bursa’da Şeyh Muhammed Muhyiddin Üftade’ye intisab etti.

Üftade’ye intisabı sırasında şeyhi kendisinden üç şey istedi:

1- Elinde avucunda bulunan bütün malını fakirlere dağıtmak

2- Müderrislik ve kadı nâibliği görevlerinden ayrılmak

3- Nefsini terbiye edebilmek için sıkı bir riyazet ve mücahedeye girmek…


Üç yıl gibi kısa bir zamanda seyr-u sülükünü tamamladı. Muhyiddin Üftade tarafından Sivrihisar’a halife tayin edildi. Azîz Mahmûd Hüdâyî, âilesiyle birlikte Sivrihisar’a giderek hizmete başladı. Ancak burada sâdece altı ay kadar kalabildi. Hocasının ayrılığına dayanamayarak tekrar Bursa’ya geldi. Bursa’ya geldiği günlerde, doksan yaşından ziyâde olan hocasının hizmetini görmeye başladı. Bu hizmetlerinden çok memnun olan Muhammed Üftâde; "Oğlum! Pâdişâhlar ardınca yürüsün." diye duâ etti. O sene Muhyiddin Üftade vefât etti. Şeyhi vefat edince Hüdayi, hizmet için Rumeli ve Balkanlar tarafına gitti.

Bir müddet sonra da Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi vâsıtasıyla İstanbul’a geldi. 1598 yılında İstanbul’da önce Küçükayasofya’yı mekan tuttu. Küçük Ayasofya Câmii tekkesinde hocalık yapmaya başladı. Bu arada dört yıl süreyle Fâtih Câmiinde, talebelere, tefsîr, hadîs ve fıkıh dersleri verdi. Burada kaldığı müddet içinde, ilim ve devlet adamlarına kadar uzanan geniş bir muhit edindi. Daha sonra da, Üsküdar tarafında aldığı bir arazide dergahını inşa etti.

Dergâhında yüzlerce talebenin yetişmesi için çok uğraştı. Kısa zamanda nâmı her tarafta duyuldu. Onun feyz ve sohbeti ile talebeleri mârifetullaha kavuştular. Dergâh, en fakirinden en zenginine ve en üst kademedeki devlet ricâline kadar her tabakadan insanlar ile dolup taşıyordu. Devrini idrak ettiği padişahlardan hemen hepsi ile güzel ilişkiler içinde bulundu. Bir asra yakın ömründe başta Üçüncü Murâd Han, Üçüncü Mehmed Han, Birinci Ahmed Han, İkinci Osman Han ve Dördüncü Murâd olmak üzere sekiz pâdişâh devrini idrâk eden Aziz Mahmut Hüdayi, gerek eserleri, gerekse sohbet, irşâd, vaaz ve nasîhatleri ile ümmet de için bir feyiz kaynağı oldu. Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin talebesi olmakla şereflenmek için, herkes birbiriyle yarışıyordu. O zamanda Hüdâyî Dergâhı, İstanbul’un en mühim bir kültür merkezi hâline geldi.

1595 yılında İranlılarla yapılan Tebrîz seferine Ferhat Paşa ile berâber katıldı. Zaman zaman pâdişâhların dâvetlisi olarak saraya gidip, onlarla sohbetlerde bulundu. Azîz Mahmûd Hüdâyi’nin, çeşitli câmilerde vâz vermesi için sevenleri devamlı taleplerde bulundular. O, Üsküdar iskelesindeki Mihrimah Sultan Câmii ile Sultanahmed Câmiinde belli günlerde vâz vererek, insanlara ilim ve mârifet sundu.

İlim, tasavvuf ve edebiyat sahalarında parlak bir hüviyete sahip bulunan Mahmud Hüdâyî, mâneviyat rehberleri arasında da önemli bir mevkii sahiptir.

O, kuruluş yıllarında Şeyh Edebali’nin yapmış olduğu kıymetli irşâd, hizmet ve faâliyeti, Osmanlı’nın olgunluk döneminde aynı aşk, vecd ve heyecanla yürütebilen nâdir bir mânevî şahsiyettir. Allâh rızâsı istikâmetinde ihlâs, samîmiyyet ve gayret üzere hareket eden Aziz Mahmud Hüdâyî, sahip olduğu zâhirî ve bâtınî liyâkat sebebiyle de hem pâdişâhların hem de bütün teb’anın sevdiği bir Hakk dostu olarak tanınmıştır.

Osmanlı’nın yükselişten yavaş yavaş duraklamaya doğru seyir takip eden bir devrinde yaşayan Hüdâyî Hazretleri, bir yandan sultanlarını âdil, gayretli ve mâneviyat bakımından zinde olmaları için büyük çabalar sarfetmiş, bir yandan da birtakım kargaşadan bunalan devlet ricâlinin ve halkın gönül yaralarını âdetâ bir hekim gibi sarmaya çalışmıştır.

Gerçekten onun devri, seâdetle felâketin birbirini takip ettiği çileli bir zamana rastlamaktadır. Zîrâ siyâsî bakımdan gittikçe artan ve ictimâî bünyeyi de son derece sarsan çalkantılar, bu devirde görülmeye başlamıştır. Askerdeki disiplin ve nizamın sarsılıp bozulmasının fecî bir surette Genç Osman’ı katletme derecesine ulaştığı ve IV. Murâd’ın tahtının önünde sadrazamı hâfızlarının tahta bile bulaşmış olduğu düşünülürse, o günlerin siyâsî durumu daha iyi anlaşılır.

Aziz Mahmud Hüdayi, ardından binlerce mürid, 30 kadar eser, zengin vakıflar bırakarak 2 Ekim 1628 Salı günü vefat etti.

Kabri Üsküdar’daki dergahı içindedir.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Aziz Mahmûd Hüdâyî
MesajGönderilme zamanı: 22.01.09, 12:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Hz. Pîr Aziz Mahmud Hudai

http://anonymouse.ws/cgi-bin/anon-www.c ... udayi1.htm

***

AZİZ MAHMUD HÜDAİ TEKKESİ

Üsküdar'da Doğancılar semti, Ahmet Çelebi Mahallesi'nde bulunmaktadır. Celveti tarikatı kurucusu Şeyh Aziz Mahmud Hüdai tarafından 1594-95 yıllan arasında yaptınlmıştır.Tekke külliye şeklinde olup mutfak, mezarlık, türbe, cami, tevhidhane, kütüphane, kadınlar bölümü ve evler bulunmaktadır.

Celveti tarikatı kişinin kendi benliğinden sıyrılarak topluma geri dönmesi gerektiğini, hem halk hem de Hak'la bir olduklarını kabul ederler. Celveti ayinlerine fatiha ve kelime-i tevhid ile başlanır. İlahiler, diğer tarikat ayinlerinden farklı olarak solo okunur, zikr esnasında zikredenler bedenlerini sağa eğerek, başlarını da sağa sola çevirerek hareket ettirirler. Ayin şeyhin duasıyla sona erer.

Aziz Mahmud Hüdai Camii ve Külliyesi

Cami, Üsküdar’a hakim, tatlı bir meyil üzerinde Ahmetçelebi Mahallesi'nde yer almaktadır. Cami, zaviye, imarethane, derviş hücreleri, mektep ve meşruta evlerden oluşan külliyeye sonradan bir hünkar mahfili ile kütüphane de katılmıştır.

Külliyenin çekirdeğini oluşturan tekkenin banisi Celveti tarikatının piri Şeyh Aziz Mahmud Hüdai'dir (ö. 162 . 1589' da tekkenin arsasını satın alıp inşaata başlatmıştır. Zaviye, mescit, imarethane, türbe, mektep, çeşme ve meşrutaları, Aziz Mahmud Hüdai Efendi 1598-99 tarihinde, kendisi yaptırmıştır. Aynı zamanda tevhidhane olarak kullanılan mescidine bir minber koydurarak cami haline getirmiştir. Türbesi, Aziz Mahmud Hüdai'nin vefatına yakın inşa edilmiştir.

Bir tarikat külliyesi olan bu yapı topluluğu 19. yüzyılın ortalarına kadar çeşitli eklerle genişletilmiştir. 1850'de Üsküdar çarşısında çıkan ve külliyenin bulunduğu yamaca doğru yayılan bir yangında, Hüdai Türbesi dışında kalan binalar ortadan kalkmıştı. Sultan Abdülmecid tarafından 1855 tarihinde, türbe de dahil olmak üzere külliye yeni baştan inşa ettirilmiştir. Bu ikinci kuruluşunda, külliyenin yerleşim düzeni aynen korunmuş, fazladan cami-tevhidhaneye bir hünkar mahfili, arsanın güney kesimine bir sıbyan mektebi eklenmiştir.
1899-1900 tarihleri arasında sarayda görevli Lütfi Bey tarafından cami-tevhidhanenin karşısına bağımsız bir kütüphane binası yaptırmıştır.

Evliya Çelebi, Seyahatname’de Aziz Mahmud Hüdai ile ilgili şunları yazmaktadır: “Üsküdari Mahmud Efendi Camii, şehir içindedir. Tekkesi Halvetiyye tekkelerinin biricik tekkesidir. Gece ve gündüz fukarası ilahi zikr etmekle meşguldür. Her birinin birer hücresi vardır. Cuma namazından sonra öyle sultani tevhid olur ki, duyan aşıklar kendinden geçer.”

Avlu kapısından girildiğinde iki tarafta ahşap meşrutaların olduğunu görürüz. Sağdaki Kapıcı Baba’nın meşrutası imiş. Merdivenli bir yokuş olan avlunun biraz ilerisinde, bir hazire ve şeyhler kabristanı vardır. Tekkedeki katipler odası, dergahın çok büyük olan vakıflarının hesaplarının yapıldığı yer olup, semt ileri gelenlerinin kıymetli mücevheratı ve Yahudi mesihi Sabatay Sevi’nin emanetleri korunmaktaydı. Buradaki yevmiye defterleri, 1976 senesinde Hüdai Efendi Türbesi’ne taşınmıştır. Bu daireye hazine dairesi de denirdi.

Şeyhler haziresinin yanında Hüdai Efendi Türbesi ve türbe camekanı karşısında ise imaret kapısı vardır. Hünkar mahfilinin altından geçerek küçük bir meydana gelinir. Burada, Hadika yazarının bahsettiği binalardan eser kalmamıştır. Meydanın sağ tarafında Lütfi Ağa Kütüphanesi ve Camii bulunmaktadır.

Tekke son defa 1894 büyük depreminde zarar gördüğü için, bir sene sonra, Galip Paşa’nın Evkaf Nazırlığı döneminde mükemmelen tamir edilmiştir. Fevkani olan mabet, bu yapım sırasında büyütülmüş ve bu yüzden, kıble tarafındaki mezarlık, cami sahanının altında kalmıştır. Şeyh kapısı üzerinde de tarihsiz şu şiir bulunmaktadır.

“Eğer vasıl olan dersem dila sen sırr-ı maksuda
Gel adab ile yüz sür’asitan-ı Şeyh Mahmud’a”

Aziz Mahmud Hüdai Efendi

Aziz Mahmud Hüdai Efendi, ilk tahsilini Sivrihisar’da, yüksek öğrenimini ise İstanbul’da tamamlamıştır. Mısır’da naiplik görevini yerine getirirken (1573) Halveti olmuştur. Üç yıl kadar şeyhi Üftade Efendi’ye hizmet ettikten sonra, halifelik alıp önce Sivrihisar’a kısa süre sonra da Üsküdar’a gönderilmiştir. 1580 yılında ailesi ile geldiği Üsküdar’da, Küçükçamlıca Tepesi’nde ve şimdiki Musalla Mescidi’nin bulunduğu yerde iki taş oda yaptırarak yerleşmiştir.

Hüdai Efendi, Çilehane mevkiinde ikameti sırasında küçük oğlunu kaybetmiştir. Bir set üzerindeki kabri, Çilehane Camii avlusunun sağ tarafında ve dört yol ağzındadır. Sultan III. Murad’ın gördüğü bir rüyayı tabir etmesiyle şöhreti bir kat daha artmıştır. Ayşe Sultan o tarihlerde, babası Rüstem Paşa’dan intikal eden İmrahor semtinde, Oyma Saray Sokağı’na ismini veren muhteşem sarayında oturuyordu. Naima Tarihi’nde de belirtildiği gibi, tekke ve müştemilatı bu tanışmadan sonra yapılmıştı.

Tekkesinin yapılması sırasında ve Cemaziyelahir 1002 (Mart 1593) tarihinde Mu’id Dede yerine Fatih Camii’ne vaiz olan Hüdai Efendi daha sonra bizzat minber koyduğu kendi camisinde ve Perşembe günleri de Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nde aynı vazifeyi ifa etmiştir. Bu arada 1020 (1611-12) tarihinde tamamlanan Sultanahmet Camii’ne de her ayın ilk Pazartesi günü vaaza giderdi.

Üç defa hacca giden Hüdai Efendi son defa, eşi olduğu söylenen Ayşe Sultan ile bu farizayı yerine getirmiştir.

1580 tarihinden 1628 yılına kadar 48 sene gibi uzun bir süre Üsküdar’da ömür sürdüğünden, Üsküdari sıfatı ile de anılan Aziz Mahmud Hüdai Efendi 1038 Safer ayının 3/4 Pazartesi/Salı gecesi (2/3 Ekim 162 vefat ederek caminin sol tarafındaki türbesine defnedilmiştir. Vefatına bir çok tarihler düşürülmüş olup, bunların içindeki kendi ismi olan ‘Şeyh Mahmud Hüdai’ adının ebcet hesabı ile vefat tarihi olan Hicri 1038 rakamını vermesi son derece manidardır. Müstakimzade’nin söylediği bu tarih cidden çok enteresandır.

***

Aziz Mahmud Hüdai’nin asıl adı Mahmud’dur. Bu aynı zamanda dedesinin adıdır. Şiirlerinde Hüdai mahlasını kullanırdı. Bu; hidayet, doğru yolu gösterme veya doğru yola gitme anlamına gelir. Aziz ismi ise, şeyhi Üftade hazretleri tarafından verilmiştir.

Zamanında büyük bir hürmete mahzar olmuştur. Sultan I. Ahmed’in şeyhin eline su döktüğü ve valide sultanın havlu tuttuğu, padişahın şeyhin arkasından yaya yürüdüğü rivayetleri yaygındır. Sultan Ahmed’in Kösem Sultan ile bir çok kereler asitaneye geldiği görülmüştür.

Mahmud Hüdai, vahdet-i vücudu, şeriat hudutlarını aşmamak üzere kabul eden ve her hususta şeriatın zahidlik yolunu tutan bir Sünni şeyhtir. Hatta o, tasavvufta taşkınlık gösteren yahut biraz serbest fikri olan sofilere bile muarızdır. Simavna kadısı Şeyh Bedreddin ve sofilerinin aleyhine padişaha ariza bile vermiştir.

Celvetilik tamamıyla Sünni bir tarikattır. Kuruluşu çok eski yıllara dayanır. İsmail Hakkı Bursevi Hazreti “Silsilename-i Celvetiye” adlı eserinde: “Celvetiliğin kurucusu İbrahim Zahid Gilani olup, zamanında hilal, Üftade hazreti zamanında yarım ay ve Hüdai hazreti devrinde ise ayın on dördü gibi parlak olmuştur” demektedir.

Yerini yurdunu terk etmek manasına gelen Arapça ‘celvet’ kelimesi, tasavvuf istilahı olarak kulun, Tanrı sıfatları ile halvetten çıkışına ve Tanrı varlığında fani oluşunu ifade eder. Celvetiye ise, celvete mensup olan kimseler için söylenmiş bir sözcüktür.

Bu tarikate giriş Esma (isimler) iledir. Esmai-i seb’a, yani Tanrı’nın yedi adı “Usul-i Esma” adını alır. Celvetilikte bunlardan başka beş ad daha kabul edilmiştir ki bunlara da “Füru-i Esma” denilir. Şeyh tarafından bu adlar, dervişe sıra ile muayyen miktarda verilir.

Derviş rüya gördükçe şeyhine söyler ve şeyhi de bu rüyayı yorarak, dervişin zikir miktarını artırır yahut zikrettiği adı değiştirir. Derviş sabah namazından sonra güneş 1-2 mızrak boyu yükselinceye kadar zikir ile uğraşır, sonra iki yahut dört rekat İşrak (güneşin doğması) namazı, biraz sonra da altı rekat Kuşluk namazı kılar. Akşam namazından sonra altı rekat Evvabin namazı denilen bir namaz vardır. Gecenin son kısmında da Teheccüd (gece namazı) kılması lazımdır. Pazartesi ve Perşembe günleri, Zilhicce ve Muharremin ilk onuncu günü, Recep ve Şaban ayları ile Ramazan bayramından sonra altı gün oruç tutar ve her hususta takva (dinin yasak ettiği şeylerden çekinme) yolunu güder.

Celvetilerin taçları yeşil çuhadır. Ve on üç dilimlidir. Bu on üç dilimin, Allah’ın Kur’an’da zikredilen isimlerinden on iki tanesi ile bu adların birleştiğine delalet ettiği söylenir. Celvetiliğin pir makamı Aziz Mahmud Hüdai Efendi’nin bu tekkesi idi.

Aziz Mahmud Hüdai aynı zamanda bir musikişinastı. Merhum Sadettin Nüzhet Ergun, “Türk Musikisi Antolojisi” adlı eserinde şunları yazmıştır:

“Ezgileri bugün bize kadar intikal edebilen bestekarlarımızdan biri de 17. yüzyılın şöhreti büyük mutasavvıflarından Aziz Mahmud Hüdai’dir. Celvetiliğin intişarından mühim bir amil olan bu değerli şahsiyet ilmi, tasavvufi eserleri ve bilhassa şiirleri ile tanınmıştır. 17. asırda ve daha sonraki zamanlarda yetişen çok mühim musikişinasların da onun vücuda getirdiği ilahilere besteler yaptıklarını görüyoruz. Tesbih ve temcidler, münacaatlar, ilahiler yazmıştır. Hüdai Efendi’nin, 18 Arapça ve 12 Türkçe olmak üzere 30 kadar telif eseri vardır.

Büyük mutasavvıfın şairliği ve musikişinaslığı kadar “lalezarlığı” da meşhurdur. Bu sahada, bir devir açacak kadar derin bilgisi olduğu söylenir. 18. yüzyıl sonralarında yaşamış bulunan Tabib Mehmed Aşki Efendi, “Takvimü’l-Kibar fi Mi’yaru’l-Ezhar” adlı eserinde, başlangıçtan itibaren 1730 yılına kadar yetiştirilen bütün laleleri üç devreye ayırmaktadır. “Mukaddeme-i Esma-i Lale; Esma-i Lale der Vakt-i Hüdai Mahmud Efendi; Hüdai Mahmud Efendi hazretlerinin zamanı şeriflerinden sonra, yani Sultan Mehmed Han hazretlerinin zamanı şeriflerinden, Sultan Ahmed Han-ı Salis hazretlerinin vakitlerine değin bazı malum olunan lalelerin esmaları (isimleri)” demekte ve bu arada Hüdai Mahmud Efendi’nin yetiştirmiş olduğu lalelerin isimlerini vermektedir.

Bunlardan bazıları şunlardır: “Ferah perver, Şur-efgen, Alem-i zib, Ruh-perver, Bala-i turunci, Pertev-efgen, Mihr engiz”

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: BU KIŞ GÜNÜ ÜZÜM OLUR MU?
MesajGönderilme zamanı: 10.02.09, 16:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 17.12.08, 16:48
Mesajlar: 237
BU KIŞ GÜNÜ ÜZÜM OLUR MU?

Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin yükselmesi bâzı talebelerin kıskançlığına yol açtı. Durumu sezen Üftâde hazretleri, Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin büyüklüğünü göstermek istedi. O sırada mevsim kış idi. Dışarıda kar yağıyor ve fırtına esiyordu. Hazret-i Üftâde talebeleri ile yemek yiyorlardı. Sofraya pilav konulunca Üftâde hazretleri; "Şimdi bağdan taze kopmuş üzüm olsa bu yemekle ne güzel giderdi." dedi. Bu söz üzerine talebeler içlerinden;

"Bu kış günü, bu karda tâze üzüm olur mu?" diye düşünürlerken, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendi kendine; "Mâdem ki bu sözü hocam söyledi, mutlaka bunda bir hikmet vardır." diyerek ayağa kalktı ve; "Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim." deyiverdi. Müsâade edilince, sepeti aldığı gibi Bursa'nın Çekirge mevkıindeki bağa gitti.Bağ karlar altında idi. Bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümlerin sarktığını gördü. Bunun, hocası Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anlayıp, üzümleri sepete koymağa başladı. Asmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuş idi. Sepeti omuzuna alarak yola koyuldu. Yolda, hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü. Çukur derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştı fakat başaramadı. Çâresiz kalınca hocası Üftâde'den yardım istemek hatırına geldi ve içinden; "İmdât! Yâ mübârek hocam!" der demez, çukurun başından bir ses geldi. "Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarı çekeyim." diyordu. Başını kaldırdığında birisinin kendisine gülümsediğini gördü. Elini uzattı. Yukarı çıktığında, bir anda o kimseyi göremez oldu. Yine sepeti omuzuna alarak süratle dergâha doğru gitti. Hocasının huzûruna vardığında sohbet devâm ediyordu. Omuzunda üzüm dolu sepeti gören arkadaşları şaşırıp kaldılar. Üftâde, yardım edenin Hızır aleyhisselâm olduğunu söyledi. Talebeler, hocaları Üftâde'nin, Allahü teâlânın katında yüksek bir velî olduğunu ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin hocalarına olan teslîmiyetini bir kere daha anladılar.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Aziz Mahmûd Hüdâyî -Q-
MesajGönderilme zamanı: 10.02.09, 17:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Aziz Mahmud Hüdayi Hz.lerinin kaldığı ev ile Aziz Mahmud Hüdayi Camii:

Resim

Resim


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye