HOCA AHMET YESEVİ İLE BAĞLANTILI VE
LİTERATÜRDE AZ BİLİNEN ALEVİ-BEKTAŞÎ ERENLERİ
Ali YAMAN1
ÖZET
Günümüzde Türk dünyasının çeşitli bölgelerinde Ahmet Yesevi’nin etkilerinin çeşitli şekiller altında
yaşadığı görülmektedir. Bu makalede Ahmet Yesevi ile bağlantılı literatürde fazla bir bilgi bulunmayan
Alevi-Bektaşi Erenleri ele alınmaktadır. Sözlü geleneğe dayalı sosyal yapılanma nedeniyle hakları
ndaki bilgilerin daha çok sözlü gelenek kaynaklı olduğu görülmektedir. Bu bilgiler gerek yayınlanmış
eserler gerekse yerinde yapılan alan araştırmalarına dayanılarak sunulmaktadır. Anadolu ve Balkanlarda
gerçekleştirilecek alan araştırmaları ile, Ahmet Yesevi geleneğine mensup çok daha fazla şahsiyetle
ilgili verilere ulaşılacağı da muhakkaktır.
ABSTRACT
In this article, some Alevi-Bektasi saints which are related with Ahmad Yasavi is analyzed. There
are not much information in literature about them and that’s why they are chosen. Information about
them is collected from some written sources and Şeld works. In the future there must be more Şeld
Works..
Anahtar Kelimeler: Ahmet Yesevi, Yesevilik, Alevilik, Bektaşilik, Erenler.
Key Words: Ahmet Yesevi, Yesevism, Alevism, Bektashism, Saints.
Kaynaklarda ve halk arasında, Pir-i Türkistan, Hazret-i Sultan gibi isimlerle de
anılan büyük Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevi’nin ve Yesevi Yolu’nun Orta
Asya merkez olmak üzere Türk topluluklarının manevi hayatlarında asırlardır süren
etkisinin değişik yönleriyle incelenmesi, ayrıntılarıyla ortaya konulması Yesevilik
araştırmaları bakımından büyük önem taşımaktadır. Biz bu amaca yönelik
kendi alanımızla ilgili dağınık bilgileri sistemleştirmeye ve sunmaya yönelik çalışmaları
mızı sürdürmekteyiz. Genelde Yesevi kültürü olarak adlandırdığımız, kültürel
dokular, Ahmet Yesevi ve onun harika şahsiyeti sonucunda ortaya çıkmış ve zaman
içerisinde değişik şekiller altında olsa da çeşitli unsurlarıyla bugün hâlâ yaşamaya
devam etmektedir. Ahmet Yesevi’nin tarihimizdeki özel yerinin hiç şüphesiz,
Türk toplulukların İslâmlaşma döneminde harika bir zamanlama ile eski Türk
inançlarını yeni dinsel değerler ile uyumlu hâle getirmesindeki üstün başarısı ile
bağlantılı olduğu bilinmelidir.
Son dört yıldır çalışmalarımızı gerek Yesevilik araştırmalarının sorunları ve günümüzdeki
durumu, gerekse Yeseviliğin nitelikleri ve etkileri konusunda yoğunlaştı
rdık. Bu bağlamda Türkiye ve Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerinde kaynak ve
alan araştırmaları yürüttük. Böylece gördük ki, Anadolu ve Orta Asya arasında
dinsel, kültürel bakımlardan büyük yakınlıklar bulunmaktadır. Bu konuları ele alan
makalelerimiz, daha önce gerek bu dergide, gerekse Kazakistan’daki çeşitli süreli
akademik yayınlarda yayınlandı.2 Burada konunun daha çok Anadolu boyutu üzerinde
durulacaktır.
Onun etkileri sadece Yesevi Yoluna özgü çeşitli dinî kültürel değerler ile sürmekle
kalmamış, aynı zamanda yetiştirdiği ve/veya onun izinden giden birçok şahsiyetle
de devam etmiştir. Çeşitli kaynaklarda Ahmet Yesevi ile ilişkilendirilen gerek
tarikat gerekse soy bağlantısı bulunan pek çok şahsiyet bulunmaktadır. Ahmet
Yesevi kadar olmasa da bu şahsiyetlerin birçoğu da tarihte iz bırakan tanınmış şahsiyetler
olagelmişlerdir. Bu zamana kadar yapılan çalışmalarda Ahmet Yesevi ve
Yesevilikle bağlantılı tarihi veya menkıbevî şahsiyetlerin derli toplu dökümünün
yapıldığı bir araştırma bulunmamaktadır. Biz burada kaynaklarda sıkça geçen tanı
nmış olanları Evliya Çelebi Seyahatnamesi ve Künhü’l Ahbar bağlamında belirtmekle
yetinerek, esas olarak literatürde az bilinen ve daha çok sözlü gelenek yoluyla
günümüze ulaşmış Alevi-Bektaşi erenleri üzerinde durmak istiyoruz. Yer yer
bu erenlere ait ziyaretgâhlardaki not ve gözlemlerimize de başvurulacaktır.
Ocak’ın da çok yerinde belirttiği üzere “…Anadolu için temel problemimiz,
Yeseviliğin Anadolu sufiliği için nerede ve ne ölçüde yer aldığı, ne gibi bir akıbete
uğramış olduğudur.
Yeseviliğin XIII. yy. da,
1) Kimlerin, hangi şeyhler tarafından temsil edildiğini,
2) Bunların Anadolu’nun nerelerinde faaliyet gösterdiklerini,
3) Hangi tekke ve zaviyeleri nerelerde kurduklarını,
4) Yeseviliği nasıl bir muhteva ile sunduklarını,
5) Yazılı bir edebiyat meydana getirip getirmediklerini bilebilmek, bu problemin
cevap verilmesi gereken temel sorularıdır. Oysa şimdilik bu cevapları tam olarak
bilemiyoruz. Çünkü bu mühim soruları kesintisiz cevaplamaya yarayacak, bu
devirden kalma hiçbir yazılı metin elimizde mevcut değildir… (Ocak, 1998: 327)”
Varolan bu kaynak sorunu nedeniyle olsa gerek, Köprülü de “...Yeseviyye’nin
ilk teşekkülüne ait bilgimizin yetersiz oluşu yüzünden, onu iyi anlamak için menkabelere
başvurmak zorundayız...” diyordu (Köprülü, 1972: 144).
Daha sonraki devirlere ait kaynaklarda ise Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltuk, Emirci
Sultan/Şeyh Çin Osman, Piri Baba, Geyikli Baba, Horoz Dede, Gajgaj Dede,
Abdal Musa, Avşar Baba, Akyazılı Aziz, Şeyh Nusret, Şeyh Pir Dede, Kademli Baba,
Baba Sultan gibi erenlerin Ahmet Yesevi ile bağlantılı oldukları yönünde yarı
menkıbevî verilerin yer aldığı kaynakların bulunduğu görülmektedir. Bu menkıbevî
verilerin altında tarihî gerçeklerin de yer aldığını kabul etmek gerekir. Şöyle ki
Anadolu’da bugün yaşayan toplulukların Orta Asya’dan Balkanlara kadar uzanan
yerleşme süreci göz önüne alındığında bu verilerin tarihsel gerçekleri de içerdiği
görülecektir. Anadolu’ya göçlerin başladığı dönemlerden başlayarak pek çok tasavvuf
ekolüne mensup dervişin de buralara geldiğini biliyoruz. Mesela Gordlevski’ye
göre Küçük Asya’da Ahmet Yesevi’nin kalıtçıları ve ardılları Bektaşilerin de
bulunduğu açıktır (Gordlevski, 1988: 322). Çeşitli araştırmacıların verdiği bilgilere
göre Anadolu’ya Yesevi dervişleri gelmiş olup onların tarihi veya menkıbevî izleri
bugün hâlâ mevcut durumdadır. Mesela Hasluck’a göre Hacı Bektaş Veli ve
aynı ekole mensup dervişler Hoca Ahmet Yesevi ile ilişkilidirler (Hasluck,1929:
53, 135).3 Aynı şekilde Babinger de şu bilgileri vermektedir: “...Daha Selçuklular
zamanında birçok sufi insanlar Evliya merkezi olan Buhara’dan gelip, Anadolu’ya
toplulukla girmişler ve orada gerek saray gerek ahali tarafından istekle kabul edilmişlerdi.
Maveraünnehir’in çok yüksek tutulan halk velisi Ahmed Yesevi (Öl.
1166, Yesi) bunların hepsinin üstat ve sevgilisi idi. Bu bakımdan özellikle Horasan
bu yabancı konukların kaynağı bulunuyordu (Babinger, 1996: 21).”4
Kaynaklarda5 Ahmet Yesevi’nin Anadolu’daki halifelerinin daha çok Vilayetname-
i Hacı Bektaş-ı Veli, Evliya Çelebi Seyahatnamesi ve Künhü’l-Ahbar adlı eserlere
dayanılarak sunulduğu görülmektedir. Bu veriler Anadolu ve Balkanlar’daki
Yesevi halifelerini açıklamak bakımından yeterli değildir. Biz, bu konuda kısa zamanda
kaynak tarama ve Anadolu’da yaptığımız sınırlı bir alan araştırmasıyla bile
çok daha fazla veri elde edilebileceğini gördük. İşte bu makalemizde bu araştırmaları
mız sırasında elde ettiğimiz verilerle tespit ettiğimiz Ahmet Yesevi ile bağlantılı
Alevi-Bektaşi erenleri hakkında bilgiler verilecektir.
Vilayetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da yazılmış olup Ahmet Yesevi ve
onunla ilişkili erenler hakkında bilgi veren en eski ve en değerli eserdir. XV. yy.ın
sonlarında Uzun Firdevsi diye tanınan Hızır b. İlyas tarafından yazılmıştır. On ciltlik
Evliya Çelebi Seyahatnamesi ise XVII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş
hakimiyet alanı altında bulunan yerlerdeki gezi bilgilerini içeren bir eser olup Ahmet
Yesevi ile bağlantılı erenler hakkında yararlı bilgiler vermektedir.6 Buna Evliya
Çelebi’nin Ahmet Yesevi soyundan geldiğini söylemesi de eklenince verdiği bilgiler
daha ilginç bir boyut kazanmaktadır. Bu duygusal bağı ile olsa gerek o, gidebildiğ
i yerlerde nerede Yesevilikle bağlantılı türbe, tekke veya kişiye rastlarsa bunu
belirtmektedir. Evliya Çelebi, Seyahatname’de Ahmed Yesevi’nin manevi nüfuzunun
bütün Rumeli, Anadolu ve Azerbaycan’da yaşadığını gözlemleriyle ortaya
koymaktadır. Evliya Çelebi bu bağlamda Sarı Saltık, Avşar Baba, Abdal Musa, Akyazı
lı Aziz, Geyikli Baba, Gajgaj Dede, Horoz Dede, Şeyh Çin Osman, Şeyh Nusret,
Şeyh Pir Dede ve Kademli Baba hakkında da bilgi vermektedir. Gelibolulu
Mustafa b. Ahmet adlı ancak daha çok Alî kısa adıyla bilinen tarihçi, Künhü’l-Ahbar
adlı genel dünya tarihini konu alan eserini ise 1593-1599 yılları arasında kaleme
almıştır. Bu eserde de menkıbevî/yarı menkıbevî olmakla birlikte Ahmet Yesevi
ve onun halifeleri hakkında bilgi bulunmaktadır. Buradaki bilgiler Vilayetname
ile de benzeşmektedir. Tarihçi Ali bu bağlamda Hacı Bektaş Veli ve Emir Çin
Osman hakkında bilgi vermektedir.
Bu çok bilinen kaynakların dışında da Anadolu’nun değişik bölgelerinde Yesevi
halifelerinin ve soyundan gelenlerin varlığına ilişkin veriler bulunmaktadır. Bizim
burada vereceğimiz üç örnek, Rumi Hoca, Bozgeyikli Dede ve Hacı Mahmut
Hoca’dır. Orta Anadolu’da bir Dolaşma adlı eserinde Dr. Şükrü Akkaya, Rumi Hoca’nı
n, nakledildiğine göre, Horasan’dan gelen Ahmed Yesevi halifelerinden oldu-
ğunu, Keçikalesi savaşında bu kaleyi aldığını ve sonra bu tepede şehit düştüğünü
yazmaktadır (Cunbur, 1998: 376). Yine Yalman’ın verdiği bilgiler ve Birdoğan’ın
naklettiğine göre Bozgeyikli Dede adlı Türkmen ereni de, Ahmet Yesevi soyundandır.
Birdoğan, Türkmen söylencelerinde Bozgeyikli Dede’nin Hoca Ahmet Yesevi
ardalarından ve torunlarından olduğu ve Hacı Bektaş’la ilişkide bulunduğunu söylemektedir
(Yalman, 1993: 124; Birdoğan, 1992: 91). Sevgen’in verdiği bilgiler de
Yesevi halifelerinden Hacı Mahmut Hoca hakkındadır: “Bor’da elimize geçen, Yesevi
halifelerinden Borlu Hacı Mahmut Hoca’nın eseri olan 1286-1869 tabı tarihli
Nesayih-i Amme isimli risalede Sarı Saltuk’tan, malum olan kerametlerinden
bahsedildikten sonra ‘Kasaba-i Bor’da’ olan Sarı Saltuk ziyaretgahı kabr-i şerifi
değildir, fakat makam-ı şerişeridir (Sevgen, 1967: 3019).”
Zamanla yerini yerel kültlere bırakmasına karşın, Anadolu Alevi-Bektaşi toplulukları
arasında Ahmet Yesevi kültü unutulmadan günümüze kadar ulaşmıştır.
Halk arasında Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya geldiğine dair rivayetler bulunmaktadır.
Şöyle ki Özkök’e göre; Esasen Dersimliler de asıllarını şu suretle anlatmaktadı
rlar: Bundan 1200 sene kadar evvel Horasan’dan kalkan (Ahmet Yesevi) Malatya
civarındaki bir yere gelmiş ve burada kendi adını verdiği bir köy kurmuştur. Bunun
oğulları (Şeyh Hasan ve Seyit Ali aileleri) adını almışlar ve Dersim’in yüksek
yaylalarına dağılmışlardır. Nesilleri çoğalarak Şeyh Hasan’ın Karabal, Abbas, Ferhat
adında üç oğlu olmuş ve bunlardan da Karaballı, Abbas ve Ferhat uşakları ve
Seyit Ali’nin oğullarından da Koç, Şamresik uşakları türemiştir (Özkök, 1937: 4).
Yine Önder’e göre, eskiden Dersim diye anılan bu bölgede aşiretler iki büyük
zümreye ayrılmaktadır:
1. Şeyh Ahmet Yesevi’ye bağlı olanlar
2. Dersimliler.
Birinci gruptakiler ise iki aşiretten ibarettir:
a) Şiranlı Aşireti,
b) Şeyh Hasanlı Aşireti (Önder, 1953: 757).
Bir diğer önemli nokta Anadolu’daki Türkmen boyları ile Ahmet Yesevi arasındaki
gerek tarikat gerekse soy silsilesi şeklindeki bağlantıdır. Bektaşi icazetnamelerinde
tarikat silsileleri verilirken Ahmet Yesevi de yer almaktadır (Şapolyo, 1964:
452; Akkuş, 1999: 34; Çıblak, 2000: 293). Bu arada çeşitli ocakzâde dede ailelerinin
neseben Ahmet Yesevi’ye bağlılık iddialarında bulundukları da görülmektedir.
Mesela Orhan, bu konuda şöyle der: “Türkiyemizde Şah Ahmed Dede’nin soyundan
gelen evlâtları vardır. Bunları elindeki silsilenamelerden (soyağacı) tespit
mümkündür (Orhan, 1993: 14).” Bu iddiaların kanıtlanmasında önemli yararlar
sağlayacak olan belgeler şüphesiz şecerelerdir. Ancak ocakzâde dede aileleri arası
nda sıkı şekilde saklanan ve en yakın akrabalara fotokopisi dahi verilmeyen bu
önemli belgelerin pek çoğundan ne yazık ki araştırmacılar da yararlanamamaktadır.
Değişik Alevi ocakları ile ilgili şecerelerin incelenebilmesi hâlinde Ahmet Yesevi’nin
Anadolu’daki gerek soy gerekse yol bakımından söz konusu ilişkilerinin
çok daha iyi bir şekilde anlaşılabileceği muhakkaktır.
Ayrıca Orta ve Doğu Anadolu’daki bazı Alevi boyları arasında bugün bile yaşayan
Ahmet Yesevi’ye mensubiyet iddiası geçmişte onun hatırasının ve izlerinin
ne derece güçlü olduğunu göstermektedir. Zamanla yerel kültler ön plana geçmiş
olmasına karşın Ahmet Yesevi adının unutulmaması oldukça anlamlıdır. Ahmet
Yesevi, Orta ve Doğu Anadolu’daki Aleviler arasında Şah Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmet
Yesevi ve Hoca Ahmet Yesevi adlarıyla anılmaktadır. Anadolu’daki Türkler
arasında, Şah ve Şeyh sözcüklerinin dinsel ve sosyal önderlik vasıflarını gösteren
unvanlar olduğunun bilinmesine karşın, hoca sözcüğünün Orta Asya ve Doğu Türkistan’daki
anlamı yani Ahmet Yesevi’nin soy zincirini gösteren bir unvan olduğu
pek bilinmemektedir.
Eskiden Dersim olarak adlandırılan ve bugünkü Tunceli, Elazığ, Erzincan, Sivas
illerini kısmen içine alan bölgede etkin boyların önemli bir bölümü ve bazı ocaklar
yani dede aileleri kendilerini Ahmet Yesevi’ye bağlı saymaktadırlar. Buna bu illerde
1999-2002 yılları arasında gerçekleştirdiğim araştırmalarımda da şahit oldum.
Sözlü kültürün hâkim olduğu bu boyların nesilden nesle aktardıkları Ahmet
Yesevi ile olan bağlarını ve boyların Ahmet Yesevi soyundan gelişlerini açıklayan
bilgilere sahip oldukları da görülmektedir.7
Burada Yesevilikle ilgili literatürde pek bilinmeyen Alevi Bektaşi erenleri Hubyar
Sultan, Şeyh Hasan Onar, Teslim Abdal, Hamza Baba, Haydari Sultan, Baba
Mansur, Hacı Murad-ı Veli ve oğlu Hasan Dede ve Seyyid Baba hakkında bilgiler
sunulacaktır.
Hubyar Sultan
Hubyar Sultan adlı erenin türbesi daha önce Sivas’a bağlı olan ancak günümüzde
Tokat’ın Almus ilçesi sınırları içerisinde bulunan Hubyar Tekke Köyü’ndedir.
8 Gerek bu ocak soyundan dedelere göre ve gerekse de talipler arasında Hubyar
Sultan’ın Ahmet Yesevi soyundan olduğu kuşaktan kuşağa söylenegelmektedir.
Ocak talipleri Sıraç toplulukları olarak da bilinmektedir. Bu ocağın Tokat ve çevresindeki
en nüfuzlu Alevi ocağı olduğunu söylemek mümkündür. Bu ocak mensupları
nın en önemli özellikleri ata geleneklerinin titiz bir şekilde günümüze kadar
yaşatılması olmuştur. Eski Türkmen âdet ve geleneklerinin ibadet, cenaze vb.
uygulamalarının birçoğu daha yakın zamana kadar aynen uygulanmaktaydı. Ancak
âdet ve geleneklerde kentlere doğru yaşanan göç olgusu nedeniyle zayışama
olduğu da bilinmektedir. Eski Türklerdeki Gök Tanrı İnancı, Atalar kültü, doğa
kültleri gibi unsurlardan oluşan inanç sisteminin yaşamasının bir sonucu olarak
Hubyar Sultan’ın bulunduğu köyün içi ve yakınlarında birçok kutsal ziyaret
bulunmaktadır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Kenanoğlu-Onarlı, 2003).
Hubyarlılar arasında Ahmet Yesevi ile ilgili menkıbeler, bugün olmuş gibi canlı
lığını korumaktadır. Ahmet Yesevi, Hubyar Sultan ve Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin
çeşitli menkıbeler yüzyıllardan beri halk arasında yaşamaktadır. Ayrıca Hubyarlı-
ların deyişlerinde Ahmet Yesevi’nin de anıldığı birçok deyiş bulunmaktadır. Bunlardan
Abdal Dede’nin bir deyişinden alınmış iki kıta şu şekildedir:
Hoca Ahmet tercüman elma alınca
Sevgi ile ol ceme Selman gelince
Bektaş-ı Veli de niyaz kılınca
Budur has bahçesinin gülü dediler
...
Hak Muhammed Ali ismi anıldı
Erler hep solukta gayet bir idi
Hoca Ahmedim sağ soluğa bağladı
Soluk bilen yolu bulur dediler
Şeyh Hasan Onar
Türbesi Malatya’nın Arapgir ilçesine bağlı Onar Köyü’ndedir.9 Köyün Türkmenlerin
yerleşmesi öncesinde önemli bir Hristiyan yerleşim birimi olduğunu söyleyebiliriz.
Köyde bulunan mağaralarda oldukça eski ve önemli arkeolojik tarihî
değere sahip duvar işleme resimleri bulunmaktadır. Sonradan köye Türkmenlerin
yerleştiği, kendi inanç ve kültürlerini taşıdıkları anlaşılmaktadır. Öyle ki burada yapı
lan arkeolojik araştırmalar sonucunda Türk boylarının damgalarının bulunduğu
taşlar başta olmak üzere birçok tarihî eser bulunmuştur. Yüzyıllardır âyin-i cemlerin
gerçekleştirildiği Büyük Ocak ve Küçük Ocak olarak adlandırılan ve bugün de
korunan iki eski yapı bulunmaktadır. Gerek bu ocak soyundan dedelere göre ve
gerekse de talipler arasında Şeyh Hasan Onar Dede’nin Bayat Boyu’nun On-er kolundan
ve Ahmet Yesevi’nin akrabası olduğu anlatılmaktadır. Akrabası olmanın
yanı sıra onun yanında eğitim aldığı ve daha sonradan boyuyla birlikte 12.-13.
yüzyıllarda Anadolu’ya göç ettiği söylenmektedir. Bu ocak soyundan İsmail Onarlı’
nın elinde çeşitli vakfiye ve fermanlar bulunmaktadır. Bir başka söylenceye göre
ise Şeyh Hasan, Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin yanında yetişmiş ve Oner
adını da ona hocası Yesevi vermiştir. Şeyh Hasan Onar adına da bir Alevi Oca-
ğı ve bu soydan dedeler bulunmaktadır. Onar Köyü ile bağlantılı bir diğer yerleşim
birimi ise Elazığ’ın Baskil ilçesinde bulunan Şeyh Hasan Köyü’dür. Şıh Ahmet
Dede (Ahmet Yesevi) Ocağı da denilen buradaki ocağın Tabanbükü (Şeyh Hasan)
köyüdür. Bu köydeki ocakzâdeler Şeyh Ahmet Yesevi soyundan geldiklerini söylemektedirler.
10 (Şahhüseyinoğlu, 1991: 84) İfade ettiğimiz üzere bu Ocak, aynı
zamanda Şeyh Hasan Onar Ocağı ile de bağlantılıdır. Bu Ocak mensuplarından
alınan bilgilere göre Şeyh Hasan ve kardeşi Şeyh Ahmet, Elazığ’ın Baskil ilçesine
bağlı Şeyh Hasan (Tabanbükü) Köyü’nde bir Dergâh kurarlar ve amcazâdeleri olan
hocaları Ahmed Yesevi’nin de adını bu dergâha verirler. Bu nedenle bu ocağa Ahmet
Yesevi Ocağı da denilmektedir ki tüm ocakların başı sayılır. Yine bu bölgede
önemli araştırmalarda bulunmuş olan Ali Kemali de Alevi Ocakları hakkında bilgi
verirken, Şeyh Ahmet Dede Ocağı’nın Şeyh Ahmed Yesevi evlâdından olup, bütün
seyyid ve ocakların serçeşmesi olduğunu ifade etmektedir. Tunceli ve çevresindeki
bazı aşiretlerin onun soyundan geldiklerini ifade etmektedir (Ali Kemali,
1932: 192). Daha sonraları ise Şeyh Ahmed’in çocukları Zaviyenin adını Şeyh Ahmet Tavil
olarak değiştirerek babalarının adını verirler. Vakfa dönüşen tekke; Selçuklu
ve Osmanlı Sultanlarınca da onaylanır ve Şeyh Ahmet dede soylularına verilir.
Halk arasında her iki ad da kullanılmaktadır.
Ayrıca bölgede hem Kaygusuz hem de Onarlı tarafından derlenen ve tanınmış
Alevi-Bektaşi ozanlarından Derviş Muhammed’e11 ait Onar Dede Destanı adlı 37
kıtalık uzun şiirde yer alan şu ifadeler de dikkat çekicidir (Onarlı, 2001b: 76):
Kalkıp Horasan’dan sökün eyleyen
Şam’da Kul Yusuf’u ziyaret eden
Yesevi’den düstur alıp getiren
İn ziyaret eyle Sultan Onar’ı!...
Teslim Abdal
Ahmet Yesevi ile rivayetlerin bugün dahi canlı olarak yaşadığı Tabanbükü
(Şeyh Hasan) Köyü’nde büyük Alevi-Bektaşi ozanlarından Teslim Abdal’ın türbesi
de bulunmaktadır. Genellikle Alevi-Bektaşi edebiyatına ilişkin antolojilerde
derlenmiş deyişleri bulunan Teslim Abdal’ın hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler
bulunmamaktadır. Aşan’ın verdiği bilgilere göre Teslim Abdal, 18. yüzyılın başında
(1719) vefat etmiştir (Aşan, 1987). Tabanbükü yöresinde elde edilen bilgilere göre
Teslim Abdal’ın da Ahmed Yesevi soyundan geldiği ifade edilmektedir. Bu tezi
desteklemek üzere kullanılan bir bilgi olması bakımından bir deyiş söylenmektedir.
Teslim Abdal bir deyişinin son kıtasında şöyle demektedir (Orhan, 1993:14):
Teslim Abdal, şal şalının kumaşı
Deryadan denizden artıktır coşu
Doksan bin Horasan pirinin başı
Fırat kenarında Şah Ahmed Dedem
Bir başka araştırmacı Onarlı da Teslim Abdal’ın Ahmet Yesevi’nin soyundan
gelen Şeyh Ahmet’in torunlarından olduğunu ifade ederek, başka bir deyişini
sunmaktadır ki bunda da Şeyh Ahmed Dede, Ahmet Yesevi soyundan bir eren olarak
ifade edilmektedir (Onarlı, 2001b: 139):
Şeyh Ahmet adındır, Tavil-i Tubi mahlasın
Şah-ı Merdan Musa Kazım Abbas neslisin
Hâce Ahmed Yesevi Rum halifesisin
İn ziyaret eyle Şeyh Ahmed Dede’yi…
Yesevilik araştırmaları bakımından Teslim Abdal ve soyu hakkında da araştırma
yapılmasıyla daha başka bilgilere ulaşılması da mümkündür diye düşünülmektedir.
Haydari Sultan
Orta Anadolu’da Ankara yakınlarında türbesi bulunan Türkmen babalarından
Haydari Sultan hakkında da Ahmet Yesevi ile ilişkilendirildiği menkıbeler bulunmaktadır.12
Örneğin 1900 yılı yazında Anadolu’da alan çalışmaları yapan İngiliz
antropolog J. W. Crowfoot, Haydari Sultan ile Ahmet Yesevi’yi ilişkilendiren bir
bilgiyi nakletmektedir: “Bu köyde, ilk gittiğim köyde topladığım geleneksel tarihî
bilgileri düzeltme ve detaylandırma olanağı buldum. Haydar Sultan’daki Şeyh,
Haydar’ın İran kralının oğlu olduğunu ve Horasan’ın Yesevi13 adlı bir kasabasından
geldiğini, onun Hoca Ahmet olarak da çağrıldığını ve ünlü Hacı Bektaş’ın müridi
olduğunu söylemişti... Hasan Dede’de ise, Haydar’la Hacı Bektaş’ın 670 veya
650 yıl evvel oraya geldikleri söylendi (Crowfoot, 1900: 309).”
Şapolyo’nun naklettiği bir rivayete göre Haydar Sultan, Ahmet Yesevi’nin oğludur.
Babası oğlu Haydar’ı Horasan’dan Rum diyarına gönderdiğinde Ankara, Keskin
yakınlarındaki Berek dağı eteklerine geldiği zaman, kaŞrler Haydar’ı esir ederek
bir yere hapsederler. Ahmet Yesevi Haydar’ı kurtarmak üzere Hacı Bektaş Veli’yi
Horasan’dan Rum diyarına gönderir. Hacı Bektaş Veli Haydar Sultan’ı bularak
onu Rumların elinden kurtarır ve ona babası Ahmet Yesevi’nin onu istediğini
söyler. Fakat Haydar Sultan: “Ben burada çok çile çektim, gidemem!” der, ancak
Hacı Bektaş’ın ısrarı üzerine babasını ziyarete gider. Bir süre sonra bu köye tekrar
gelerek, kendisine bir çilehâne yaptırır (Şapolyo, 1964: 278). Burası bir kuyudur.
Ziyaretçiler bu kuyuyu günümüzde de akıl hastalıklarının tedavisi amacıyla ziyaret
etmektedirler. Tanyu da Haydar Sultan Köyü’nde gerçekleştirdiği görüşmelere
dayanarak, bu menkıbenin benzerini naklediyor ve Haydar Dede’yi buralarda en
önceki erenlerden tanıyorlar. Hoca Ahmet Yesevi’nin oğlu olduğuna inanıyorlar.
Diyarı Rum’a ilk gelenlerdendir. Hacı Bektaşı Veli Türkistan taraşarında iken Haydar
Dede ondan çok önce buraya gelmiştir demektedirler, diyor. Ayrıca Haydar
Sultan türbesinin yanında bulunan kuyunun ise Haydar Sultan’ın çile çektiği kuyu
olarak adlandırıldığını da ekliyor (Tanyu, 1967: 127). Bu çile çekme konusu bilindiğ
i üzere tasavvuf ekolunun önemli sembollerinden olup Ahmet Yesevi’nin de çile
çektiği bir mekân Türkistan’da (Yesi) onun dergâhının yakınında bulunmaktadır.
Aynı şekilde Ahmet Yesevi geleneğinin Anadolu’daki önemli temsilcisi Hacı
Bektaş-ı Veli’nin adıyla özdeşleşmiş Hacıbektaş ilçesinde da çilehâne ve aynı zamanda
ziyaretgah olan bir mekân bulunmaktadır.
Hamza Baba
Hamza Baba’nın türbesi ve dergâhı İzmir, Kemalpaşa’da bulunmaktadır. Onarlı’
nın verdiği bilgilere göre Hamza Baba’nın Türkistan (Yesi) yakınlarında doğdu-
ğu ve Muhammed HaneŞ soyundan geldiği ifade edilmektedir. Ahmet Yesevi Dergâhı’
nda eğitim görmüş ve Moğol istilasıyla birlikte Hacı Bektaş Dergâhı’na gelerek
Hacı Bektaş’ın halifeleri arasına katılmıştır. Hacı Bektaş Veli’nin onu Ege bölgesini
irşad ile görevlendirdiği söylenmektedir. Moğol istilası sonrasında Anadolu
Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla ortaya çıkan beylikler devrinde Saruhanoğulları
beyliği tarafından zamanında da Nif, bugünkü adıyla Kemalpaşa, Hamza Baba’ya
vakıf olarak arazi verilmiştir. Hamza Baba soyundan Dedeler Kemalpaşa’da bulunurlar.
Hamza Baba Dergâhı’nın mezarlığında bu soydan önemli dedelerin bulunduğ
u bilinmektedir. Hamza Baba Ocağı talipleri ise Manisa, Kemalpaşa, Balıkesir,
İzmir, Çanakkale, Akhisar, Demirci, Menemen, Turgutlu, Aydın, Dikili, Bergama,
Edremit yörelerinde bulunmaktadır (Onarlı, 2001a: 27 vd.). Hamza Baba soyundan
Dedeler hizmetlerini Hacı Bektaş çelebilerinden aldıkları icazetnâmeler ile
sürdürmüşlerdir. Elimde bu icazetnâme örneklerinden bulunmaktadır.
Baba Mansur
Baba Mansur adlı evliyanın da Horasan’dan geldiğine inanılmaktadır.14 Ayrıca
Baba Mansur’un büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevi’nin piri Arslan Baba’nın
oğlu ve aynı zamanda halifesi Mansur Ata olduğu da söylenmektedir ki, bu konuda
da tarihsel verilerden çok menkıbevî verilere sahibiz. Yörede araştırma yapanlardan
Polat’a göre; Baba Mansur, Hz. Muhammed’in torunlarından İmam Muhammed
el-Bakır b. Ali Zeynelabidin’in yirminci kuşak evlâdıdır. Büyük Türk mutasavvı
fı Hoca Ahmet Yesevi’nin talebesidir. Baba Mansur Miladi 1197 tarihinde
Düzgün Efendi’nin köyü Şöbek’te ölmüştür. Baba Mansur ölünce, oğlu Seyit Veli
kaldı. Silsilenâme buraya kadar devam etmiştir. Seyit Cafer, Seyit Veyis Ahmed ve
Seyit Abbas’ın, Seyit Veli’nin oğulları oldukları rivayet edilmektedir. Bu dört kardeşin
çocukları çoğalır (Polat, 1989: 61, 64, 65). Birdoğan’a göre de Baba Mansur,
Muhammed Bakır’ın yirminci kuşaktan oğullarından olup, Hoca Ahmet Yesevi’nin
öğrencisidir. Türkistan’ın Yesi kentinden olan Hoca Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya
gönderdiği halifelerinden birisi Baba Mansur’dur. 1170 yılında Şöbek Köyü’ne
yerleşmiştir. Alaeddin Keykubat’tan sonra Diyarbakır Dülkadirli devletinden bir secere
almış, torunları bunu daha sonra Sultan II. Mahmut döneminde yeniden onaylatmı
şlardır. Baba Mansur, 1197’de Şöbek’te ölmüştür (Birdoğan, 1992: 192).
Tunceli ili Mazgirt ilçesinin doğusunda Darıkent (Muhundi) Bucağı’nda bu tanı
nmış evliyanın yürüttüğüne inanılan bir duvar bulunur.15 Muhundi orada bulunan
bu ziyaretin anısı nedeniyle Tunceli ve çevresinin en ünlü ziyaretgâhlarındandır.
Baba Mansur’un adı etrafında ve onun soyundan gelenlerce oluşturulan, Baba
Mansur Ocağı dedeleri ve talipleri daha çok Erzincan, Tunceli ve Sivas bölgelerinde
yoğunlaşmaktadır (Ayrıca bkz. Ali Kemali, 1932: 184; 193; Clarke, 1998: 205).
Yüzyıllardır Doğu Anadolu’daki taliplerinin hizmetlerini gören bu ocak da yaşanan
sosyo-ekonomik dönüşümden etkilenerek, kentleşen Aleviliğin yeni ihtiyaçları
doğrultusunda fonksiyonlar yerine getirmeye başlamıştır.
Seyyid Baba
Anadolu’daki Alevi-Bektaşi erenlerinden olan Seyyid Baba’nın türbesi, Sivas,
Divriği Akmeşe (Ziniski) köyündedir. Yörede yaygın birinci rivayete göre Seyyid
Baba’nın atalarının da Ahmet Yesevi’nin halifelerinden olduğu ifade edilmektedir.
“Seyyid Baba’nın asıl adı Seyyit Saadettin’dir. Seyyit Baba’nın dedeleri Hoca Ahmet
Yesevi’den nasip aldıktan sonra Hacı Bektaş Veli ile birlikte Horasan’dan yola
çıkıyorlar. Vilayetname, Ahmet Yesevi’nin 99 bin halifesi olduğunu yazar. Hoca
Ahmet Yesevi’den nasip alan dervişlere Horasan erenleri denilmektedir (Özen,
1999: 279).” Bana Akmeşe Köyü’nde Seyyid Baba’nın türbedârı da olan Dede ile
görüşmemde de onun Ahmet Yesevi’nin halifelerinden olduğu ifade edilmiştir.
İkinci bir rivayete göre ise Seyyid Baba Horasan erenlerinden olup bir alp erendir.
Bu yörenin Müslümanlaştırılmasında önemli bir yeri vardır. Çevre halkı arasında
yaygın olan bir söylentiye göre Seyyid Baba Mengücekler döneminde şahların
sancaktarı olup buradaki bir savaşta şehit düştüğü için ona büyük saygı gösterilmektedir
(Ergün, 2001: 11). Bu köyde ve yakın köylerde Seyyid Baba Ocağı dedeleri
bulunur. Talipleri de yine Sivas’ın Divriği yöresindedir.16
Hacı Murad-ı Veli ve Oğlu Hasan Dede
Ahmet Yesevi ile bağlantılı bir diğer evliya ise Bursa’nın İnegöl İlçesi, Şehitler
Köyü’nde türbesi bulunan Hasan Dede’nin de babası olan ve Çankırı’nın Eldivan
İlçesi, Seydi köyünde türbesi bulunan Hacı Murad-ı Veli’dir. Bu Alevi-Bektaşi ereninin
de Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya gönderdiği halifelerinden olduğu ifade
edilmektedir.17 1999 yılının son gününde ziyaret ettiğim Bursa, İnegöl, Şehitler köyünde
Hasan Dede Türbesi’nde gördüğüm ve türbenin girişinde bulunan kitâbede
şu bilgiler bulunmaktaydı: “Miladi 733 yılında Medine’de dünyaya gelen 7. İmam
Musayı Kazım’ı, Abbasi Halifesi Harun-i Reşid Bağdat’a çağırmak suretiyle zehirleterek
şehit etmiştir. Miladi 788 yılında Musayi Kazım’ın 18 oğlundan biri olan
İmam Rıza, babasının yerine geçerek imamlık görevini sürdürmüştür. Diğer 17 oğ-
lundan gelen seyitler kendilerine inanan ehlibeyt taraftarlarını ilim ve irfan yönünden
eğiterek fikirlerini yaymaya çaba sarfetmişlerdir. Hiçbir politika ve siyasete karı
şmayan, sadece Tanrı ve insan sevgisini kitlelere aşılayan, şahsi menfaatlerinden
ziyade toplum menfaatini düşünen bu seyitlerden birisi Bağdat’ta rahat ve huzur
bulamayınca Horasan’a göç edip oraya yerleşmiştir. Aliyul Buka adındaki bu seyit
(M. 1046) yılında dünyaya gelip 1166 yılında ölen Muhammet HaneŞ neslinden
Hoca Ahmet Yesevi’ye intisap etmiştir. Horasan, Türkistan, Nişabur, Buhara, Belh,
Yesi ve Sayram şehirleri havalisindeki binlerce halifeleri tasavvuf yönünden yetiştirerek,
1071 Malazgirt Savaşı’nda Bizans’ı ağır bir yenilgiye uğratan büyük komutan
Alpaslan’ın, ilk açtığı geçitten yararlanan Hoca Ahmet Yesevi’nin halifeleri,
Anadolu’ya akın akın geçerek, belirli bölgelerde görev almışlardır. Selçuklu Türklerinin
bu galibiyetleri neticesi Anadolu’da şu Türkmen Beylikleri kurulmuştur: 1-
Saltuklular (1092-1201), 2-İzmir Beyliği (1081-1092) 3-Arkutlular (1101-1409) 4-
Mengüçlüler (1118-1250) 5-Danişmentler (1092-1178). Niksar, Tokat, Çorum,
Kastamonu ve Çankırı dolaylarında Türk ve İslâmlaştırma görevini üstlenen Danişmendliler
grubu içinde Hoca Ahmet Yesevi halifelerinden Horasan Erenlerinden
Hacı Muradi Veli’de vardı. Türbesi Çankırı ilinin Eldivan ilçesinin Seydi köyünde
olan Hacı Muradı Veli, çağın tanınmış evliyalarındandır. Büyük bir ihtimalle bu
bölgedeki harekata, Hacı Muradı Veli evlatlarından Hasan Dede’nin de katıldığı
kuvvetle muhtemeldir.” Kitabede yazılan bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere Hacı
Murad-ı Veli ve dolayısıyla onun oğlu Hasan Dede de Anadolu’da Ahmet Yesevi
geleneğine bağlı erenlerden görülmektedir.
Sonuç
Anadolu ve Balkanlar’da aradan geçen yüzyıllara karşın Ahmet Yesevi’nin etkisi
onun halifeleri veya soyundan geldiği iddia edilen şahsiyetler aracılığıyla da
olsa tarihî veya menkıbevî şekillerde yaşamaya devam etmektedir. Anadolu ve
Balkanlar’da özellikle yaşlı kuşak arasında yapılacak alan çalışmaları ile literatürde
pek bilinmeyen daha pek çok Yesevi halifesine ilişkin bilgilerin elde edileceği
muhakkaktır. Bu nedenle Anadolu ve Balkanlarda konuya yönelik alan araştırmaları
na zaman kaybetmeden başlanması gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Ali Kemali, 1932: Erzincan Tarihi, CoğraŞ, İçtimai EtnograŞ, İdari, İhsai Tetkikat Tecrübesi, İstanbul,y.b.
AKTAN, Ali, 1993: “Künhü’l-Ahbar’a göre Hoca Ahmed Yesevi ve Anadolu’daki Halifeleri”, Milletlerarası
Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, s. 13-22.
AŞAN, Muhammed Beşir, 1987: “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları”, Fırat Havzası Yazma
Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs 1986, Elazığ) Bildirileri, Elazığ, Fırat Üniversitesi, s. 147-169.
BABİNGER, Franz, 1996: “Anadolu’da İslamiyet, İslam Araştırmalarının Yeni Yolları”, Çev. Ragıb Hulusi,
Cem, (Ocak 1996), s. 19-24.
BİRDO⁄AN, Nejat, 1992: Anadolu Ve Balkanlar’da Alevi Yerleşmesi Ocaklar-Dedeler-Soyağaçları, İstanbul,
Alev Yayınları.
CROWFOOT, J. W., 1900: “Survivals Among the Kappadokian Kizilbash (Bektash)”, Journal Of The Royal
Anthropological Institute, vol. XXX, s. 305-320.
CUNBUR, Müjgan, 1998: “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Ahmed Yesevi”, Yesevilik Bilgisi, Ankara,
Ahmet Yesevi Vakfı Yayınları, s. 350-378.
DERSİMİ, Nuri, 1997: Hatıratım, İstanbul, Doz Yayınları.
EKİNCİKLİ, Mustafa, 1993: “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Yesevilik”, Milletlerarası Hoca Ahmet
Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, s. 115-118.
ERGÜN, Hüseyin - Erol Çakır (2001): “Köylerimiz, Akmeşe Köyü (Ziniski)”, Dört Mevsim Divriği, Sayı:
6, Mart, Nisan, Mayıs 2001, s. 11.
Evliya Çelebi, 1986: Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul, Üçdal Neşriyat.
GORDLEVSKİ, V. A., 1962: “Hoca Ahmed Yesevi”, İzbrannie Soçineniya, c. III, İstoriya i Kultura,
Moskva, İzdatelstvo Vostoçnoy Literaturi, s. 361-368.
GORDLEVSKİ, V., 1988: Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. Azer Yaran, Onur Yayınları.
HASLUCK, F. W., 1929: Christianity And Islam Under The Sultans, 2 vols., (Ed. By Margaret M. Hasluck),
London, Clarendon Press.
İNAN, Abdülkadir, 1952: “Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, sayı: 4, s. 19-30
KENANOĞLU, Ali-İsmail Onarlı, 2003: Hubyar Sultan Ocağı Ve Beydili Sıraç Toplulukları, İstanbul,
Hubyar Sultan Derneği.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad, 1972: “İslam-SuŞ Tarikatlerine Türk Moğol Şamanlığının Tesiri”, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 18, s. 141-152.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad, 1993: “Ahmed Yesevi md.”, İslam Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, Milli Eğitim Bası
mevi, s. 210-215.
OCAK, Ahmet Yaşar, 1998: “Anadolu SuŞliğinde Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi, Ankara,
Ahmet Yesevi Vakfı Yayınları, s. 325-331.
ONARLI, İsmail, 2001a: Saruhanoğulları Beyliği’nin Ulu Evliyası: Hamza Baba, İstanbul, Can Yayınları.
ONARLI, İsmail, 2001b: Şeyh Hasan Aşireti, Anayurt’tan Anadolu’ya, İstanbul, Aydüşü Yayınları.
ORHAN, M. Naci, 1993: “Şah Ahmed-i Yesevi”, Cem, yıl:3, sayı:27, (Ağustos 1993), s. 13-15.
ÖNDER, Ali Rıza, 1953: “Tunceli Bölgesi’ndeki Aşiretler ve Kabile Adları”, Türk Folklor Araştırmaları,
sayı: 48, (Temmuz 1953), s. 757.
ÖZKÖK, Burhan, 1937: Osmanlı Devrinde Dersim İsyanları, İstanbul, Askeri Matbaa.
ÖZEN, Kutlu, 1999: “Sivas-Divriği Yöresindeki Bektaşi Tekkeleri (16. yy. – 20. yy.),” I. Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri, (22-24 Ekim 1998), Ankara, Gazi Ün. Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları, s. 273-284.
POLAT, Mustafa, 1989: Mazgirt Ve Yöresi Tarihi (İdari, Kültürel Ve Sosyal Yönleriyle), Fırat Üniversitesi
Tarih Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
SEVGEN, Nazmi, 1967: “Sarı Saltuk ve Aiyos Spiridon (4)”, Tarih Konuşuyor, cilt: 6, (Ocak 1967), s.
3015-3020.
ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Hasan Nedim, 1991: Malatya Balıyan Aşireti, Malatya, ABC Kitabevi.
ŞAPOLYO, Enver Behnan, 1964: Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul, Türkiye Yayınevi.
TAŞ, Hülya, 2000: “Bursa Şehitler Köyü Halk Kültüründe “Hasan Dede ve Çevresinde Oluşan İnanç ve
Gelenekler”, Uluslararası Anadolu İnançları Kongresi, 23-28 Ekim 2000, Ürgüp, Nevşehir, Ankara,
ERVAK Yayınları.
ULUĞ, Naşit, 1939: Tunceli Medeniyete Açılıyor, İstanbul, y.b..
YALMAN (YALGIN), Ali Rıza, 1993: Cenupta Türkmen Oymakları, cilt:II, Haz. S. Emir, Ankara, Kültür
Bakanlığı Yayınları.
YAMAN, Ali, 2002: “Yesevilik Araştırmaları’nın Sorunları Üzerine Bir Deneme”, Turkologya, Türkistan,
(Kırküyek-Kazan 2002), no: 1, s. 107-118.
YAMAN, Ali, 2003: “Yesevi Jolının Negizgi Erekşelikteri Jayında”, Turkologya, Türkistan, (Navrız-Sevir
2003), no: 4, s. 99-108.
YAMAN, Ali, 2004a: “Neizvestnie Posledovatel Yasavi v Kırgızistane: Lahçidi, Allahçidi”, Ahmet Yesevi
Üniversitetinin Habarşısı, Türkistan, No: 1 (43), (Kantar – Akpan 2004), s.152-158.
YAMAN, Ali, 2004b: “Kırgızistan’da Bilinmeyen Yesevi İzbasarları: Laçiler”, Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Merkezi, (Bahar 2004), sayı: 29, s.
33-47.
YAMAN, Ali, 2004c: “Yasavi Medeniyetinin Turik DünyesindeAlatın Ornı men Manızı”, Yasavi Jolı,
Turkistan, No: 1, (Kazan, Karaşa, Jeltoksan), s. 60-82.
YAMAN, Ali, 2005a: “Türk Dünyasında Süreklilik Unsurları: Orta Asya’da Hikmet Geleneği, Divanı
Hikmet ve Deste-i Gül”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Gazi Üniversitesi, (Bahar 2005), sayı:
33, s. 231-252.
YAMAN, Ali, 2005b: “Fergana Vadisi’nde Saçlı İşanlar Hareketi ve Yesevilikle Bağlantısına Dair”, Hacı
Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Merkezi, (Yaz
2005), sayı: 34, s. 191-199.
DİPNOTLAR
1 Yard. Doç. Dr., Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi.
2 Bu konularda yayımlanmış makalelerim için Kaynaklar bölümüne bakınız.
3 Ayrıca bu erenlerin Anadolu’da da eski İslâm öncesi inançlarını sürdürdükleri de görülmektedir.
Bu konuda İnan’ın ifadesiyle Barak Baba, Sarı Saltuk, Geyikli Baba, Bektaş Veli menkabeleri bugünkü
Altay kamlarının menkıbelerinden farksızdır (İnan, 1952: 28).
4 Hasluck ve Babinger’in verdiği bilgilere benzer şekilde Ahmet Yesevi halifeleri veya soyunun Anadolu’ya
geldiğine ilişkin bir bilgi Dersimi’de de bulunmaktadır (Dersimi, 1997: 29).
5 Bu konuda bkz. Ekincikli, 1993; Aktan, 1993.
6 Her ne kadar Seyahatname’de yer alan verilerde abartılı ifadeler de bulunmaktaysa da dikkatli bir
analiz ile birçok konuda yararlı bilgiler elde edileceği muhakkaktır.
7 Bu konuda bkz. Önder, 1953: 757; Sevgen, 1951; 882-883; Uluğ, 1939; 48-49
8 2001 ve 2002 yaz aylarında Hubyar Tekke Köyü’ne giderek burada görüşmeler yaptım.
9 Onar Köyü’nü 2003 Ağustos’unda ziyaret ederek görüşmeler yaptım.
10 Bu ocağa ait ve şimdi İstanbul’da bulunan Ütebay ailesinde bulunan şecere ne yazık ki kimseye
verilmeyerek gizlenmekte olduğundan, içindeki bilgilerden yararlanmak şimdilik mümkün görünmemektedir.
11 1999’da ziyaret ettiğim, Sivas, Divriği’nin Anzahar Köyü’nde türbesi bulunan Derviş Muhammed’in
Şahkulu Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Vakfı tarafından Divan’ı yayınlanmıştır.
12 Haydari Sultan’ın Ahmet Yesevi ile ilişkilendirilmesi konusunda ayrıca bkz. (Hasluck, 1929: 53).
13 Burada, bugün Kazakistan Cumhuriyeti’nde küçük bir şehir olan Türkistan (eski adı Yesi) kastedilmektedir.
14 Bilindiği gibi Horasan, Türkistan gibi deyimler genel anlamda olup, halk arasında daha çok Türklerin
Anadolu öncesinde yaşadıkları yerleri tanımlamak üzere kullanılmaktadır.
15 2 Kasım 1999’da Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Darıkent (Muhundi) bucağında bu duvarın
bulunduğu yeri ziyaret ettim. Duvar bir oda şeklinde Cemevi içine alınmış, yeniden yapılan bu
cem odasının içinde bulunan bazı ağaç sütunlar ve ziyaret niteliğinde bazı eşyalar var.
16 Seyyid Baba’nın türbesinin bulunduğu Divriği’nin Akmeşe Köyü’nü 22 Ekim 1999’da ziyaret ettim
ve görüşmeler yaptım.
17 Şehitler Köyü’nde 31 Aralık 1999 tarihinde gerçekleştirdiğim alan araştırması notları (Ayrıca aynı
yönde bkz: Taş, 2000: 712).
http://www.hbektas.gazi.edu.tr/dergi_do ... 45-159.pdf