38. Bölüm: Bâtın İlminin Fazîleti ve Şeyhin Âdâbına Riâyet: Bir bilginin değeri ve fazileti, o bilginin konusunun değeri nisbetindedir. Bilginin konusu ne tadar üstün ise onun bilgisi de o kadar üstündür.
O halde sûfîlerin ayrıcalıklarından olan bâtın (mâneviyât) ilmi, zâhir âlimlerinin nasibi olan zâhirî ilimlerden daha üstündür.
Zâhirî ilimler de hacamatçılık (kan alma) ve dokumacılıktan daha üstündür.
Bu sebeple insanlar, bâtın ilmini aldıkları şeyhe, zâhir ilimlerini aldıkları hocalarından daha çok hürmet ederler. Aynı şekilde zâhir ilimleri aldıkları hocalarıyla olan âdâba, kan alma ve dokuma ustasıyla olan âdâbtan daha çok riâyet ederler.
Bu farklılık zâhirî ilimlerin kendi içinde de geçerlidir. Kelâm ve fıkıh hocası, sarf ve nahv (dil grameri) hocasından daha öndedir. Sarf ve nahv hocası felsefî ilimler hocasından daha üstündür. Felsefe ilimleri mûteber ilimlerden değildir. Konularının çoğu faydasız ve neticesizdir. Konularının az bir kısmını da, ki bunları İslâmî kitaplardan almışlardır, değiştirmişlerdir. Cehl-i mürekkeb içindedirler yani bilmezler, bilmediklerinin de farkında değildirler. Çünkü bu konularda aklın yeri ve gücü yoktur. Nübüvvet (peygamberlik) tavrı, felsefî akıl tavrının ötesindedir.
Bilmek gerekir ki, şeyhin hakkı, diğer hak sâhiplerinin üzerindedir. Hattâ şeyhin hakkı diğerlerinin hakkıyla kıyaslanamaz. Hak Teâlâ’nın nîmetleri ve Rasûlü’nün ihsânlarından sonra, herkesin gerçek şeyhi ve rehberi Rasûlullah’tır (a.s).
Maddî (tabiî) doğum her ne kadar anne babadan ise de, mânevî doğum şeyhtendir. Maddî doğum için hayat birkaç gündür, mânevî doğumda ise ebedî hayat vardır. Mürîdin mânevî kirleri için şeyh kalbi ve rûhu ile çöpçülük ve süpürücülük yapar, onun midesini temizler. Şeyh bazı mürîdlere mânen nazar ve teveccüh ettiğinde hissedilmektedir ki, onların bâtınî (kalbî) kirlerini temizlerken teveccüh eden şeyhe de biraz kir gelir ve bir süre bulanık kalır.
Mürîdlerin kendisi vâsıtasıyla Hak Teâlâ’ya ulaştıkları zât, şeyhtir. Bu ulaşma ve vuslat dünyevî ve uhrevî bütün mutlulukların üzerindedir. Bizzat kirli olan nefs-i emmâre, şeyh vâsıtası ile arınır ve temizlenir. Kötülüğü emredici hâlden kurtulup itmi’nân ve huzûra kavuşur. Karakterindeki küfürden hakîkî İslâm’a erişir.
Mısrâ: “Bunun açıklamasını yaparsam sonu gelmez”.
Öyleyse, mürîd kendi mutluluk ve saâdetini şeyhi kabûl ve tasdik etmekte, bahtsızlığını da şeyhi reddetmekte bilmelidir. Bundan Allah’a sığınırız.
Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını, şeyhin rızâ perdesinin ardına koymuşlardır. Mürîd şeyhin rızâsında kendini kaybetmedikçe Hak Teâlâ’nın rızâsına ulaşamaz. Mürîdin âfeti, şeyhin incinmesindedir. Bunun dışındaki bütün hataları telâfî etmek mümkündür. Ama şeyhi incitmek telâfî edilemez. Mürîd için şeyhi incitmek esas bahtsızlıktır. Bundan Allah’a sığınırız.
İslâmî inançlarda kusur ve dînî hükümleri yerine getirmede eksiklik, bunun (şeyhi incitmenin) neticelerindendir.
Bâtınla ilgili olan hâller ve vecdler hakkında ne söyleyeyim. Şeyhi incitmekle berâber mânevî hâllerden bir iz ve eser kalmışsa bunu istidrâc (hîle ve aldatmaca) saymak gerekir. Çünkü sonuçta mürîdi harap ve perişanlığa çekecek, zarardan başka netice vermeyecektir.
Hidâyete tâbî olanlara selâm olsun.
***
MEBDE’ VE ME‘ÂD (RABBÂNÎ İLHAMLAR)
İMÂM-I RABBÂNÎ
Doç Dr. Necdet TOSUN
SUFİ Kitap
|