sufiforum.com https://sufiforum.com/ |
|
Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=25&t=3899 |
2. sayfa (Toplam 2 sayfa) |
Yazar: | Ebu Hamza [ 16.03.10, 12:49 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
breh breh... |
Yazar: | talib [ 16.03.10, 12:56 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
Esip, gürlemek diye buna denir. Sanki meşayiha meydan okuyor bazıları. Siz kabul etseniz de etmesiniz de böyledir. Hatta İmam Mehdi, hazrettir, değil diyen varsa çıksın ortaya gibi. Kırkıncı grubu da Mehdi biliyor olabilirler. Akgündüz de o gruptan. Keza Sungur, Yeni Asya grupları ve diğerleri.. Biri de çıkmış diyor ki, hayır Mehdi değildir. Üstat Mimar'dır, Mehdi de inşaat işçisi. Gelip risaleyi program edip hizmet edecek Al birini vur ötekinee.. Böyle abuk sabuk laflardan dolayı risaleler bir cemaatin tekelinde kalmıştır. Bu durumdan çok da şikayetçi değillerdir. İmam Mehdi gelmedi ve belki daha gelmeyecek. O zaman hazretin bazı sözleri, kendisinin öncüsü olması gibi lafları ortada kalacak. Bu sebepten bunların önüne geçmek için hazreti Mehdi ilan etmekten başka çıkar yol yoktur. e 100 yıla kıyamet kopmadı, artık tevil tevil üstüne gider. |
Yazar: | Kudsî [ 16.03.10, 14:12 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
talib yazdı: Kudsî yazdı: güya tarikatı reddetmiyoruz ama düşük ve tehtâni olarak isbat ediyoruz (!)... Ahmet Akgündüz'den: Şahsî araştırma ve tesbitlerime göre, asrımızın ferîd ve müceddid makamını ihrâz eden zat, Risâle-i Nurun şahs-ı ma‘nevîsidir ve o şahs-ı ma‘nevî adına onun tercümanı olan Bediüzzaman Said Nursi’dir. Bu zatın, daha evvelki veya olsa dahi şu zamandaki bir kutb-ı a‘zamın tasarrufu altına girmeye mecburiyeti yoktur. Zira kendisi kutb-ı a‘zamlık makamının da üzerinde olan ferdiyyet makamını ihrâz eylemiştir. Vefâtından sonra onun bu manevî tasarrufunu, şahs-ı ma‘nevîyi temsil eden talebeleri devam ettirmektedirler. Mustafa Sungur, Fethullah Gülen Hoca Efendi ve Mehmed Kırkıncı Hoca Efendi gibi Nur Talebeleri, en az bir kutub kadar hizmet ettikleri halde, ferîd makamını ihrâz eden Bediüzzaman ve Risâle-i Nur şahs-ı ma‘nevîsinin tasarrufu altındadırlar. Bahsettiğimiz zatlar da, asrımızda yaşayan maneviyât reislerinin başlarında gelen şahsiyetlerdir. Bediüzzaman’ın ferîd ve müceddidlik vazifesini ihrâz etmesi, asrımızda başka kutubların ve imâmların olmasına mani değildir. Ancak bilinse de, bilinmese de, kutb-ı a‘zamın ve ferîd makamını ihrâz eden zatın manevî tasarrufundan manevî yardım almaktadırlar. Bu çeşit kutubların ve imamların başında Süleyman Hilmi Tunahan Efendi, Muhammed Zâhid Kotku ve Abdülhakîm Arvâsî gibi manevîyât erenleri gelmektedir. Ancak bu zatlar, günümüze kadar manevî tasarrufları devam eden Kutb-ı A‘zam Abdülkâdir-i Geylânî yahut Şah-ı Nakşibend ve İmâm-ı Rabbânî gibi maneviyât reislerinin manevî tasarrufları altında hizmete devam etmektedirler. Biz Nur Talebeleri olarak Bediüzzaman’ın şu tesbitine de aynen katılıyoruz: "Bu dürûs-u Kur'aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Nurlar’ın şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa; soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklidcilik hükmüne geçer. Çünkü çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki: Risale-i Nur eczaları, Kur'anın tereşşuhatıdır; bizler, taksim-ül a'mal kaidesiyle, her birimiz bir vazife deruhte edip, o âb-ı hayat tereşşuhatını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz!.." Allah Allah daha neler görecez!.. demek ki ben ahmet akgündüz hocayı yalnızca tarihçi yönüyle tanımışım; aklı başında alim birisi olarak bildiğim/tanıdığım şu insanın artık gözümde kör bir fanatikten farkı kalmamıştır!.. yahu senin şahsi araştırman nedir ki (acep arşiv tarih vesika mı sandın bu işleri!..) Allah böyle düşünenlere akıl iz'an versin.. vallahi ben bu çıldırık yazıları daha yeni görüyorum demek ki bin defa da desek onbin defa da desek yüzbin defa da desek yine yeridir ve hakkıdır... mihraba imam bile tayin ederken ilimde eşit iki alimden sakallı olanı sakalsıza takdim ederler.. kutb-i azam ve ferid makamı bir takım kaleme kelama ilim ve hikeme inhiras etmez.. bir tek sünnetin bile zayi' edilmiş olması veli olduğu hüsn-i zan edilen bu kişiyi bahsi geçen zatlardan ayırır.. alaşağı eder.. acep kim kimden manevi yardım alıyordu?.. vüruduyla tefahur ettiğin, yere göğe sığdıramadığın o kelimeler kimin yüzü suyu hürmetine geliyordu?.. terecinin şahından sana tere geliyor sen de ondan geleni ona satmaya çalışıyorsun.. "gel hele bak bende neleer neler var.." deyu.. (öyle gösteriyorlar).. |
Yazar: | erbainer [ 16.03.10, 20:38 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
Kudsî yazdı: Said-i Nursi'nin (rh.a) velayeti üzerine... ihtimal ki bediüzzaman'ın gitmek isteyip de gidemediği o yol (yani: şeyh tevassutuna hacet bırakmayan yol) mahza cezbe yoluydu (diyelim).. üstad (rh.a) eğer bu yoldan güzer edip o manevi dağın zirvesine tırmananlardan olsa idi aynı rahda güzeran edenlere berzahî yakıştırması yapmazdı... nitekim (daha önce) o konu hakkında bir şeyler yazmıştım şurdan buyrun: http://www.kudsharemi.com/makaleler/105 ... oldur.html *** diyelim ki üstad (rh.a) tarikat ve mürşid ve velayet makamları hakkında o sözlerin hiç birini risaleye almadı.. şu halde dahi: bizim onun velayeti hususunda ki görüşümüz yine değişmezdi.. zira bu konunun gaybi (gizli) olmaklığı yoktur.. *** hemen şunu da ifade edelim -ki: [üstad'ı (rh.a) sevmediğimizi tanımadığımızı zannetmesinler] biz müşarünileyhin gönül ehli ve ilham sahibi bir zat olduğunu bilmez/görmez değiliz.. anlatmak istediğimiz şey: onun, büyüklerin (Rüsuhi zatların) devleti ile ne ortaklığının ne de yakınlığının bulunmadığını belirtmektir.. fakirin bu hususda ki sözleri ilmel-yakin ve aynel-yakin ve hakkal-yakin'den rivayettir.. ki onun tafsilli "aşikaresi" Rabbani mektublara dayanıyor.. sözlerimin bir de "gizlisi" vardır ki o burada denilmez.. tanhu kardeş diyor ya "niye bu kadar eminsin?" diye.. emin olan haber sahiblerine itimadım (ve ifşa edilmemeye dair sözüm) vardır o yüzden eminim: dahasını sorma!... *** said efendi'nin (rh.a) velayet makamları hakkında yürüttüğü mütalaa galattır.. halttır.. hatalıdır.. onun tahayyül ettiği şey mübtedi (henüz yolun başında olan) bir salikin kendisini (keşf-i hayal ve galebe-i hal saikasıyla) şeyhinin ve pirlerin üzerinde görmesine benzer.. üstad bediüzzaman (rh.a) Muhammedi meşreb üzere seyr-i sülukunu sırasıyla ikmal etmiş, makam-ı tekmili görmüş, irşad mansıbı ve davet devleti ile ittisaf etmiş bir Mürşid değildir ki böyle olan zatların güzeran eyledikleri menazır ve makamat hakkında söz sahibi olabilsin....?! *** said efendi (rh.a) fetha kadir olmamış (cezbe ve süluku hatm etmemiştir ki) neticesi (hali ve eseri) hakkında ne diyelim?.. mesela Tarikat hakkında (istisna bile gözetmeden) topyekün "Berzah" hükmü veriyor.. (bunu düşünebilen bir zata hakiki veli rasih alim demek Kıyamet alametlerindendir!..) eğer bir şeyh-i ekmel ile tevassut (sohbet ve muamele) berzaha düşmekdiyse ve bundan daha özel (karib ve kavi) bir yol var idiyse bu şeyi hz.imam-ı Rabbani niye görememiştir?.. *** molla said efendi'nin (rh.a) süluksuz cezbe (ile ferdiyet) yoluna girdiğini var saysak bile o yoldan da hatme erdiği fetih gördüğü söylenemez.. çünki muasırı olan zatlar arasında onun o makamı ihraz ettiğinin bir tane şahidi ve musaddıkı yoktur.. (bu arada Abdulhakim-i Arvâsi-i Nakşî hz.ni açıkca kızdırmış olması da unutulmasın..) 2.si mütabaatta nakısdır.. (malum) sünnete ittiba eksik olduğu zaman zılldan (vehim kuşatmasından.. gölgeler berzahından) öteye gidemezsiniz... böyle olan zatlara kalb ehli derler.. vaktin oğlu derler.. hal sahibi derler.. (bir vakit bulup diğer vakit kaybeden.. hatta öyle hayal ve tevehhüm eden)... buna rağmen üstad (rh.a) kendi revişini velayet-i Kübra'ya nisbet ediyor.. keza şakirtlerini cadde-i kübraya revan olmuş Ashabâsa kahramanlar olarak takdim ediyor fil-mesel gavs-ı azam şah-ı geylani gelse tarafına bakmayacaklar fesubhanallah ya-Rabbi !.. bunlar eğer fikir ve nazar değil de keşifdense birer keşf-i hayalî'dir.. ve durmadan boyuna "risale, nur, risale, nur, risale, nur" diye.. bu yolu (okuma işini) hararetle tervic etmek tarikatı inkar ve cerh u ta'dil değilse en hafif tabiriyle kendini takdim ve tafdildir.. güya tarikatı reddetmiyoruz ama düşük ve tehtâni olarak isbat ediyoruz (!)... arkadaş hakiki (vuslata ermiş) bir veli şu mütalaaları yürütmezdir.. daha evvel velayet-i Kübra'ya müntehi olan hiç bir Rasih veli şeyhler ve tarikatlar hakkında böyle sözler etmemiştir... ves'Selam... Ömrüne ve gönlüne bereket Usta... |
Yazar: | tanhu [ 16.03.10, 21:10 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
muhteremler, bu yazım başta Kudsî kardeşime ve diğerlerinedir: söz dolanıyor, Üstad'a gelip duruyor. 1. bi kere Üstad, zaten söylemiş, şeyh değilim, mürid değilim diye, risalei nur'un ben de bir talebesiyim diye. şimdi, niye sürekli Üstad'ın durumunu tarikat dairesinde değerlendirip duruyorsunuz, tabiki o zaman bir sonuca ulaşamayacaksınız, ulaşamamışsınız da! 2. yani, şu zamanda belki kaç tane tarikat var ve sizler tüm tarikatlar namına konuşursunuz; cennete gitmenin ve hakikate ulaşmanın yegane yolu tarikat dairesiymişçesine ısrarlısınız , anlayamıyorum. Allah'a giden pek çok tariklerden biri de bilinen ve kesin olan tarikat berzahıdır, amma yegane olanı değildir. 3. söze değil, pratiğe bakmak lazım, seyrü sülük için gerekli riyazet, uzlet, terk-i dünya'yı bugünkü tarikat dairesinde tamamiyle yapmak mümkün müdür ki, hala ısrarla seyrü sülük olmadan bu işler olmaz dersiniz ve sözü yine Üstad'a çevirirsiniz. Üstadın (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.) tarikatların faydaları hakkında zaten gerekli bilgileri de vermiş amma zaman bu faydaları sağlar mı, işte herşey orda başlıyor. ör: eski dervişler hiç bir bineğe binmemişken, bugün bir araca binmek, şirket sahibi olmak, araç sahiplenmek seyrü sülük yolunda nasıl açıklanabilir?* Açıklanamaz tabi... Üstad da demiş ki, (uzun lafın kısası) Risale i Nurlar hakikate ulaşmak için gayet kısa bir yoldur! ben bunu kabul etmişim, benim dünya ve uhrevi hayata bakışımı değiştirmiş, sağlamlaştırmıştır. benim gibi de milyon kadar insan vardır. sizler uzun yolu tercih edebilirsiniz, kimse bişey demiyor, ama ille de en doğru yol benim yolum diğerleri yanlış yolda, ben biliyorum diyerek de hodgâmlık etmeye lüzüm yoktur kanaatimce. vesselam... |
Yazar: | talib [ 16.03.10, 23:26 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
Sözler olması gereken yerde dolanıyor da siz maalesef eksik ve yanlış anlıyorsunuz. Terki dünyadan kastı tüm malı, mülkü, dünyalığı terketmek olarak anlar iseniz, varacağınız hüküm de böyle tuhaf olacaktır. Zengin olan şeyh efendiler de vardır. Hep yolların uzunluğu, kısalığı sözündesiniz. Nakşibendi hz.leri yolumuz aynen sahabe yoludur buyurmuşlar. Ve en kısa yoldur buyurmuşlar. Şimdi şu kadar yüzyıl sonra bu sözü kendinize mâl etmeye çalışıyorsunuz. Hemen hemen tüm Allah Dostları tarikatın lüzumunu bildirmişlerdir. Bir tek Saidi Nursi hz.leri kendi yolunu çokca övmüş. Onun sözünü, vahiy gibi kati ve kesin anlar, sonra o sözle konuşursanız, söylediğiniz sizin inandığınızla kalacaktır. Buyrun, irşadla meşgul, büyük Allah dostları ortada, varın sözlerini oralara taşıyın. İş bazı abilerinizin anladığı, inandığı ile kalsa idi, korkarım kemalistlerin yapamadığını, yapmak istediklerini bu nurcular yapmak gayretinde olacaklardı. Gel gör ki, ne abilerin, ne de Saidi Nursi hz.lerinin zaman tarikat zamanı değildir, çok uzun yoldur gibi sözlerinin bir tesiri olmadı. Pek çok veli, en kısa yoldan buralarda yetişti. Buralarda yetişmeyen Ladikli Ahmet Ağa gibi zatlar da tarikata yönlendirdi insanları. Şimdi Türkiye'de aklı başında çok kıymetli, herkesin sevdiği, takdir ettiği zatları sayın deseniz, sayacaklarınız çoğu ehli tarik olan zatlar olacaktır. Kimse kimseye de yanlış yoldasın demiyor. Nurcuların tarikata galebe çalma gayretlerinden olsa gerek risaleler cemaat eserleri olarak ortada kalakaldılar. Bir uzunlık, kısalık muhabbetidir gidedurur. Bu muhabbeti şimdi yapanlar ne bilir, hiç. |
Yazar: | tanhu [ 17.03.10, 07:57 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
talib yazdı: .......... ..................... Bu muhabbeti şimdi yapanlar ne bilir, hiç. be mübarekler o zaman tarikat eğitiminize; Üstad'ı karıştırmadan, onu ve eseleri olan ve talebesi hükmünde olduğu Risalei Nurları yadsımadan devam ediniz...! konunun başlığına bakıyorum, yazılanlara bakıyorum, birden konu Üstad'a gelip, onu yargılıyorsunuz!! yeter! (bu Kudsi kardeşime) 6000 sayfadan fazla bir külliyattaki tek bir cümle, o da tarikata değil, zamana söylenmiş tek bir cümle için niçin bu kadar küsüp, yargılıyorsunuz. niye alınıyor ve savunma ihtiyacı duyuyorsunuz?? sizler kendi yolunuza, seyrü sülük için gayretlerinize devam eder iken, bu yolu en güzel şekilde tarif edeceğinize, nerdeyse her cümlenin sonu Üstad'a dayanacak! bundan 50 küsür yıl önce Üstad da söylemiş, yukarıdaki ehl-i tariğin risalelere karşı ,herşeyi ben bilirim, en iyi yol benim yolum duruşu ile yazılmış yazılara karşı savunma yapacak değilim. not: ben sadece bir risalei nur talebesiyim. ne abilerim var, ne de içinde olduğum bir cemaat. abi ve cemaat işlerini onlara söyleyiniz, bana değil. |
Yazar: | Ebu Hamza [ 17.03.10, 08:21 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
tanhu yazdı: not: ben sadece bir risalei nur talebesiyim. ne abilerim var, ne de içinde olduğum bir cemaat. abi ve cemaat işlerini onlara söyleyiniz, bana değil. kardeşim derim ki sen bu abi ve cemaat işlerini anlamaya gayret et ki işlerin nasıl yürütüldüğünü daha iyi anlarsın.. |
Yazar: | talib [ 17.03.10, 09:17 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
tanhu yazdı: talib yazdı: .......... ..................... Bu muhabbeti şimdi yapanlar ne bilir, hiç. be mübarekler o zaman tarikat eğitiminize; Üstad'ı karıştırmadan, onu ve eseleri olan ve talebesi hükmünde olduğu Risalei Nurları yadsımadan devam ediniz...! konunun başlığına bakıyorum, yazılanlara bakıyorum, birden konu Üstad'a gelip, onu yargılıyorsunuz!! yeter! (bu Kudsi kardeşime) 6000 sayfadan fazla bir külliyattaki tek bir cümle, o da tarikata değil, zamana söylenmiş tek bir cümle için niçin bu kadar küsüp, yargılıyorsunuz. niye alınıyor ve savunma ihtiyacı duyuyorsunuz?? sizler kendi yolunuza, seyrü sülük için gayretlerinize devam eder iken, bu yolu en güzel şekilde tarif edeceğinize, nerdeyse her cümlenin sonu Üstad'a dayanacak! bundan 50 küsür yıl önce Üstad da söylemiş, yukarıdaki ehl-i tariğin risalelere karşı ,herşeyi ben bilirim, en iyi yol benim yolum duruşu ile yazılmış yazılara karşı savunma yapacak değilim. not: ben sadece bir risalei nur talebesiyim. ne abilerim var, ne de içinde olduğum bir cemaat. abi ve cemaat işlerini onlara söyleyiniz, bana değil. Herşeyi ben bilirim diyenler yok ortada. Olanı söyleyen Allah Dostları ve irşadla meşgul zatlar var. Saidi Nursi hz.leri zaman tarikat zamanı değildir dedi diye ya da tarikat yolu uzundur dedi diye hakikatin hilafına söz mü etsinler? Allah Dostları en iyi Saidi Nursi hz.leri bilir dememişler. Ne demişler, alim, mücahid, veli bir zattır. İfrat sizlere ait. O yüzden nurculara ne dense boştur. Çünkü en büyük bilmişler ve ne dese ilhamdır deyip (belki vahiy kıymeti verip) kabul etmişler. Yani ehli tarik için söylenen sözlerin cümlesi nurcular için geçerlidir. Fakat ev sahibini bastırmak isterler çok konuşarak. Acaba anlaşılmayan nedir merak eder durururum. Basiretler mi bağlanmış! Madem hazretin yolundayız, öyle ise, tarikatları bu zaman için nakıs görüp, kendi yolumuzu yüceltip, adam toplamalıyız diyenler var. Bunlar bilmeli ki, Sami Efendi hz.leri icazetini bizzat Peygamber Efendimiz'den almıştır. Ve Saidi Nursi hz.lerinin eserlerinden istifade edip, kendisini Üstad bildiği Abdülkadir Geylani hz.leri Sami Efendi'ye Kadiri yolunu ihya et demiştir. Nurcular Geylani hz.lerini çok severler ve onun tasarrufunda olduklarını beyan ederler. O ise Sami Efendi'ye tarikatını devam ettirmesini istemiştir. Tabi yalanlamak bedava. Eğer nurcular Efendimiz'den, Geylani hz.lerinden daha iyi bildiklerini, Üstadlarının sözlerinin hepsinin önde olduğunu zannediyorlarsa hata ediyorlar. Tarikatların kıyamete kadar açık olacağını yüzyıllardır evliyaullah söyler durur. Ve hakikate uzanan yollardır. Uzunluk, kısalık muhabbetini bir tek Saidi Nursi hz.leri kendi yolunu övmek için demiştir. O da anlayışla karşılanır. Tarikate rağmen çıktı iseniz tabi ki o yol hakkında bir şeyler deyip kendi yolunuzu öveceksiniz. Saidi Nursi hz.lerinin kendisine talebe olduğu Es'ad Erbili hz.leri tarikatın lüzumunu anlatırken bakın neler der: - "Ey kullarım! Sizin her birinize iki şey vâcib ettim. Evvelâ şeriat, sâniyen tarikat" (Mâide sûresi: 48) buyurulmuştur. Burada minhac, münevver bir yol demektir. Hak Teâlâ Hazretleri yevm-i âhirette kullarına suâl buyuracak, diyecek ki: - Ey kulum! Benim böyle bir emrim var idi. Sen aradın mı? - Aradım amma bulamadım, derse ve mürşid de o zaman bulunmamış ise Allah Zü'l-celâl Hazretlerinin cevâbtan mülzem olması lâzım gelir. Halbuki Allah Teâlâ Hazretleri mülzem olur mu? Her zamanda irşâd-ı halk için bir kulunu âleme ibrâz buyurmuştur. Çünkü öyle olsa kulun vüs'atı dışında bir teklîf olmuş olacaktır. Eğer o kimse derse ki: - Buldum amma kalbim sevmedi, teslim olamadım. Cenâb-ı Hak -azze ve celle- Hazretleri buyurur ki: - O kuluma başka kullarım tâbi olmamış mı idi? Tevâtüren onun mürşid olduğu ma'lûm değil miydi? Mâdem ki hakkında tevâtür var idi, senin de şer'an kabulün lâzım gelirdi, diyecek ve o kul azâbtan kurtulamıyacaktır. Ayet-i kerîmede: "Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanların arasında yürüyeceği bir nûr verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacak bir halde karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç." (En'am sûresi: 122) buyurulmaktadır. Meyyit gibi olan insanların kalbine Cenâb-ı Hak bir nûr ihsân edip ihyâ ediyor. Artık o kalbin sahibi doğru yoldan ayrılmaz oluyor. (R. M. Sâmi, Musahâbe 6 . s. 12, 132-135.) Bu Sami Efendi hz.lerinin Es'ad Efendi'nin sohbetlerinde tuttuğu notlardandır. |
Yazar: | erbainer [ 17.03.10, 12:31 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Süleyman Uludağ: "Tasavvuf tarikat ve tekkeden ibaret değil" |
tanhu yazdı: konunun başlığına bakıyorum, yazılanlara bakıyorum, birden konu Üstad'a gelip, onu yargılıyorsunuz!! yeter!... Tanhu kardaş bu konuda haklı... Konu kitap tanıtımı olarak açılmış. Tanıtımdaki bir sözden hareket ile konu Risaleci-Sufi tartışmasına kaymış... |
2. sayfa (Toplam 2 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |