Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Terör Olayları ve Güneydoğu'nun Kalkınması (1984)
MesajGönderilme zamanı: 22.06.10, 11:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Tarihi Bir Tesbit

Alıntı:
Terör Olayları ve Güneydoğu'nun Kalkınması vs...

Oğuz KARAÇAY


15 Ağustos 1984 geceyarısı Siirt'in ERUH ve Hakkari'nin ŞEMDİNLİ ilçelerinde vuku bulan ve süregelen terör olayları Türk Kamuoyu'nu Doğu-Güneydoğu üzerine yeniden imâl-i fikretmeğe sevk etmiştir.

Ülkemizin Güneydoğu’sunda meydana çelen olaylar ile ilgili düşünceler genel olarak olaylara yol açan âmiller ve alınacak tedbirler konusunda kesâfet arzetmektedir. İlmî muhitde, Siyasî çevrelerde ve Türk basınında değişik mütalâalar beyan edilmiş ve bu arada TBMM’nin 17 Ekim 1984 günü yapılan özel oturumunda siyasî parti liderleri ile Başbakan Turgut Özal’ın gezi intibaları ve devlet kaynaklarına dayalı görüşleri dile getirilmiştir.
Türk Kamuoyu'ndaki açık-kapalı tartışmalarda olayların sebebi hususunda iki ayrı görüş net olarak ortaya çıkmaktadır. Bu görüşlerden birincisi Güneydoğu’da meydana gelen olayların sebebini sosyoekonomik gelişme geriliğine bağlamaktadır. İkinci görüş ise ortaya çıkan hadiselerin "Türkiye’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü”ne yönelik tarihî saldırıların günümüzdeki tezahürü şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.

İlk grupta ver alan ve olayları sosyoekonomik gelişme geriliğine bağlayanların fikirlerini yakından irdelediğimiz zaman görünen manzara oldukça enterasandır: Bu fikiri savunanların ekseriyeti tarihî olayları sadece ekonomik çıkar çatışmasına -özel deyimleriyle sınıfsal mücadeleye- bağlayan ve her olayı materyalist şablonlara uygun olarak çözümlemeyi adet edinmiş kimselerdir. Ancak bu grubun kendi içinde de belli bir homojenlik mevcut değildir ve grub içinde önemli bir yeri olan daha aşırı bir değerlendirmeye varmış bazı grupçuklara göre sosyoekonomik geriliğin sebebi ise –güya- Doğu ve Güneydoğu'nun özellikle geri bıraktırılmasıdır. Adlarını etnik bölücüler olarak koymamız gereken bu "aşırı sosyoekonomikçiler" bu konudaki fikirlerini açıkça ilan etme cür'etini bugün için gösterememekte iseler de gerek geçmişteki (daha 4-5 yıl önceki) propaganda ve yayın faaliyetleri gerekse TKP’nin Sesi vb. karanlık propaganda vasıflarıyla bu hain fikirleri halen de savunmakta oldukları dikkat sahiplerinin gözlerinden kaçmamaktadır. Hadiselerin vukuunda sosyoekonomik sebeplerin en önemli rolü oynadığını savunan ve bugün çok-çok az sayıdaki iyi niyetli bazı kimiler ise olayları uzaktan ve dışından takip etmeleri yüzünden bilmeyerek etnik ayrılıkçılarla aynı safta görünmektedirler.

Etnik bölücü ve Türklüğün ezelî düşmanlarının işbirlikçisi hainlerin olayın sebeplerini ekonomik âmillere dayandırma yoluyla saptırma çabaları ile başlıca iki büyük fayda sağladıkları görülmektedir. Bunların birincisi olaylara gerçek sebeplerine bağlı olarak teşhis konulmasını önlemek ve dolayısıyla etkili bir tedaviye engel olmak ve ikincisi de devlet kaynaklarının bu bölgeye daha fazla yöneltilmesini sağlayarak bölgenin şimdiye kadar özellikle geri bırakıldığı propagandalarına dayanak sağlamak suretiyle yıkıcı propagandalarına malzeme temin etmektir. İlk hususun anlaşılmasında okuyucu için güçlük yoktur kanaatindeyim Ancak ikinci hususun biraz açılmasının faydalı olacağı bellidir. Basında yer alan en ilginç yorumlardan birini getiren Güneş başyazarı (ve eski SODEP yöneticisi) Sayın Oktay EKŞİ bu konuya kısmen temas ederek “bu olaylara sadece ekonomik ve teknik çözümlemeler getirmekle meselenin hallolacağını sanmanın ve savunmanın iki yönlü bir silah gibi geri tepebileceğini ve neticede düşmana verilecek bir koz olacağını” belirtmektedir. Bu konuda yakın şahidi olduğumuz bir örneği vermeden geçemeyeceğiz:

1983 Kasım'ında Siirt'in bir ilçesinin dağ köylerinden birinde vukua gelen silahlı bir müsademede 3 jandarma erimiz gıyabi mahkûm kanun kaçağı şakilerce şehid edilmişlerdir, ideolojik yönü olmamakla birlikte bu hadise sonrasında bazı gelişmeler olmuştur ki dikkate sayandır; Sarp bir arazi yapısına sahip ve hadise anında yolu mevcut olmayan dağ köyünün yolunun yapımına 1984 baharında başlanmış ve halen devam edilmektedir. Ne yazık ki, bu yol yapımı devam ederken ahali arasında yolu olmayan diğer köylülere: "Köyünüze yol gelmesini istiyorsanız birkaç asker de siz öldürün!” denildiği işitilmiştir. Şimdi bu sözün arzettiği kastın vahameti karşısında saatlerce düşünülse yeri değil midir?.. Buradaki kasıt açıktır ki, vatandaş arasında yapılan yatırımların -devlet hizmeti değil de- ceberrut bir gücün bölgeyi daha iyi şekilde kontrolda tutabilmesi için aldığı tedbirler olduğu yayılmağa çalışılmaktadır. Bu hususta belirtilmesini gerekli gördüğümüz son bir nokta ise bölücülerin sürdürdüğü bölgeye yapılan yardım, yatırım ve hizmetlerin devletin bölge halkını kandırmak için başvurduğu aldatmacalar olarak bilinmesi gerektiği şeklindeki yıkıcı propagandanın bütün şiddetiyle devam ettiğidir.

Üzerinde daha çok şeyler yazılıp söylenebilecek bu önemli meselelerin varlığını nazar-ı dikkate almadan ekonomik tahlil ve çözümler getirmek ve olaylara bölgenin sosyoekonomik geriliğinin yol açtığını savunmak en hafif deyimiyle abesle iştigaldir. Bölgenin bu gibi özellikleri vs. fizikî geriliği olayların meydana gelmesinde değil; sadece ve sadece bastırılmasında tabii engeller oluşturmak suretiyle olaylarda rol almaktadır, diyebiliriz. Doğu ve Güneydoğu gezisini müteakip 8 Ekim 1984'de Ankara'daki bir sohbetinde görüşlerini ve izlenimlerini anlatan Nazlı ILICAK da bölgenin sarp ve yalçın tabiî yapısından kaynaklanan zorluklara temasla İstanbul’un pekçok gecekondu yöresinde sosyoekonomik seviyenin olayların cereyan ettiği yerlerden düşük olduğuna işaret ederek sosyoekonomik bahaneler ardına sığınanlara çok yerinde bir cevap vermiştir.

T.B.M.M.’nde yapılan özel oturumda da yeni ve önemli bilgiler verilmiştir. MDP lideri Turgut SUNALP komünist bölücülerin bölge halkına maddi zarar vermemeğe gayret sarf ettiklerini ve hatta aldıkları yiyecek maddelerine değerlerinin çok üzerinde para ödediklerini belirterek ayrılıkçı hainlerin psikolojik taktiklere de başvurduklarını beyan etmiştir ki gayet önemli bir noktaya temas etmişlerdir. HP lideri Necdet CALP ise yöredeki vatandaşların teröristlerden korkmaları sebebiyle devlet güçlerine yardım hususunda çekimser kaldıklarını belirtmiştir. Başbakan Turgut ÖZAL ise yaptığı açıklamasında resmi nitelikli bilgileri tekrarlarken önemli bir noktayı da açıklamıştır. Buna göre bölgenin yatırım bütçesinden aldığı pay 1983’deki % 17'den 1984 yatırım bütçesinde % 25’e çıkarılmıştır. Ancak kanaatimiz odur ki bölgenin yatırım bütçesinden aldığı pay veya Doğu'ya yapılacak yatırımlara uygulanan teşvikleri düzenleyen kararnamelerin tanzimi ile Türk Devletini bölmeyi amaçlıyan ihanet şebekelerinin harekete geçmesi arasında sebep-sonuç ilişkisi kurmak pek de mümkün değildir. Bu tip yorumlamalar yukarıda da belirttiğimiz hususlara ek olarak bölücü faaliyetin devletin bölgeye daha fazla önem vermesini sağladığı şeklindeki zararlı söylentilere kapı aralamaktadır.

Yazımızın başına dönerek olayların sebep ve hallini açıklayan görüşlerden ikincisi olarak belirttiğimiz ve bizim de katıldığımız fikirleri de anahatlarıyla belirtelim: Güneydoğu'da son olarak vukua gelen olaylar Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik saldırıların son halkasıdır ve bu bölge sosyoekonomik bakımdan Türkiye'nin en ileri kesimleri arasında yer alsa bile uygulanacak senaryonun fiile geçirilmesi olarak başımızı ağrıtacaktır. Bölgenin sosyal özellikleri dikkate alınarak kültürel alandaki farklılıkların ve Türk millî eğitimindeki millîlik vasfının yetersizliğinin giderilmesi tehlikenin bertaraf edilmesi yolunda alınacak en önemli tedbirdir. Bu arada silahlı komünist eşkıyanın fiziki saldırılarına da son verdirilerek yok edilmeleri şarttır. Ayrıca teröristlere karşı düzenlenecek operasyonlar konulunda ülkemize kolaylıklar sağladığını basından öğrendiğimiz Irak’ın İran'a yönelik olarak sürdürdüğü ve ülkemizden de rahatça izlenebilen yöresel dilde, etnik unsurlar kullanılarak gerçekleştirilen etnik kışkırtıcılık muhtevalı televizyon yayınlarının bölge halkına nüfuzuna; teknik vasıtalar kutlanılarak engel olması da küçümsenmemesi gerekli bir gerçek olarak orta yerdedir.

Bölgeyi yakından tanıyan bir görgü tanığı sıfatıyla bu gözlemlerini belirtmeyi bir vatan borcu addeden bu satırların yazarı çok az bir kısmını yansıttığı gözlemlerine dayanan gerçeklerin vakit çok geç olmadan bütün Türk Milleti tarafından anlaşılacağına olan ümidini muhafaza etmektedir.

TÖRE Dergisi; Sayı: 163, s.23-24, Aralık-1984.



YAZIDAKİ İSİMLER: KİM KİMDİR?

Turgut Sunalp (E.Orgeneral; MDP kurucu başkanı)
( 1917-1999)[/b]
1917 yılında İstanbul'da doğdu. 1972 yılında orgeneralliğe yükseldi. Önce Genelkurmay 2. Başkanlığı'na, daha sonra da Harp Akademileri Komutanlığı'na tayin edildi. Emekli olduktan sonra da Kanada'da büyükelçilik görevinde bulundu. 12 Eylül 1980 harekatından sonra siyasi parti çalışmalarına izin verilmesiyle 41 arkadaşıyla Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni (MDP) kurdu. Partinin genel başkanlığına seçildi. 1985 yılında, bu partinin genel başkanlığından istifa etti. Evli ve 2 çocuk babası.
***
Turgut Özal (E.Başbakan, E.Cumhurbaşkanı)
(1927-1993)
Malatya'da doğdu. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 1952 yılında A.B.D'ne giderek ekonomi tahsili gördü. 1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekaleten yürüttü.
12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra kurulan hükûmete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti. 1983 yılında Anavatan Partisi'ni kurdu ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde partisinin başarılı olması üzerine hükûmeti kurmakla görevlendirildi ve böylece Türkiye'nin 19. Başbakanı oldu. 1987 yılında yapılan seçimler sonrasında tekrar hükûmet kurdu ve başbakan olarak görev yaptı.
31 Ekim 1989'da TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve 9 Kasım 1989 tarihinde bu görevine başladı. 17 Nisan 1993 tarihinde geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle görevi sırasında vefat etti.
***
Necdet Calp (HP başkanı)
(1922-1998)
12 Eylül Dönemi sonrasında da günün şartlarının sol kanat partisi Halkçı Parti'nin lideri olarak hatırlarda kalmış bir devlet ve siyaset adamıdır. Necdet Calp, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. London School of Economics'te ihtisas yapan Calp, kaymakamlık, mülkiye müfettişliği ve valilik görevlerinde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti'nin 2.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Başbakanlığı döneminde Özel Kalem Müdürlüğü'nü yapan Calp, 12 Eylül 1980 sonrasında 23 Ekim 1980 - 11 Nisan 1983 tarihleri arasında Başbakanlık Müsteşarlığı görevini yürüttü. Necdet Calp, 6 Kasım 1983'te yapılan milletvekili genel seçimlerinde HP Ankara Milletvekili seçildi ve Anavatan Partisi'nin iktidar olmasıyla anamuhalefet lideri sıfatıyla siyasi hayatta yerini aldı.
13 Eylül 1998 günü kalp krizinden vefat etti.
***

Oktay Ekşi (Hürriyet gazetesi başyazarı)
7 Aralık 1932 tarihinde Ordu'nun Mesudiye ilçesinde doğdu. 8 Ocak 1952 tarihinde, 19 yaşında özel bir haber ajansında gazeteciliğe başladı. Daha sonra Dünya gazetesinde muhabir olarak göreve başladı. 22 yaşından sonra da, bu gazetenin 1960 yılına kadar Ankara Temsilcisi olarak görevini sürdürdü.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra, "1961 Anayasası"nı hazırlamak için kurulmuş olan Kurucu Meclis'te ''Basın Temsilcisi'' olarak görev aldı. Kurucu Meclis üyeliğinden sonra CHP'nin yarı resmi organı olan Ulus gazetesi'nde bir yıl kadar istihbarat şefi olarak çalıştı. 1966 yılında Londra'dan yurda dönüşünde bir taraftan Yeni Gazete’nin Ankara Temsilciliğini yürütürken, diğer taraftan da mesleği dolayısı ile geciktirmiş olduğu üniversite öğrenimini tamamladı. 1967 tarihinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezuniyet diplomasını aldı.
***
Nazlı Ilıcak (Sabah gazetesi yazarı)
1944 yılında Ankara’da doğdu. Liseyi Fransız Kız Lisesi’nde (Notre Dame de Sion) tamamladı. Lozan Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi’nden mezun oldu. 1974 yılında Tercüman Gazetesi’nde köşe yazılarına başladı.Tercüman, Meydan, Akşam, Yeni şafak ve Bugün gazetelerinde çalıştı. Refah Partisi’nden İstanbul milletvekili seçildi. Şu anda Sabah gazetesinde günlük yazılarına devam ediyor. Fransızca ve İngilizce biliyor. Kemal Ilıcak ve Emin Şirin’le evlilik yaptı, 2 çocuk annesi.
***


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Tarihi Bir Tesbit:Terör Olayları ve Güneydoğu'nun Kalkınması
MesajGönderilme zamanı: 27.06.10, 21:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Doğu'da görev yapan bir doktorun mektubu

Yalçın BAYER
ybayer@hurriyet.com.tr

(S. Hakyemez, elektronik postayla gönderdiği yazısında bir gerçeği ifade ediyor.)
13 Haziran 2010
Alıntı:
BURAYA ilk gelince insan önce bir şeyler başarmak istiyor ve bütün olanaklarını zorluyor. Ancak bir süre sonra bütün isteğini kaybedip “Ben burada ne arıyorum?” diye sorgulamaya başlıyor. Malzeme temini yerel firmaların kontrolünde (ki hepsi siyasilerin). Hastane yönetimlerine baskı had safhada. Siyasiler hastane üzerinden resmen devleti soyuyorlar. 1'e mal olanı 4'e satıyorlar.
İnsanlar doktorlara karşı büyük bir öfkeye sahip. Geldiğimden beri darp edilmeyen arkadaşım kalmadı.
Burada halk aşırı şımartılmış. İnsanların işini halletmeyince ya kaymakama gidiyor, ya da “Ben PKK'lıyım, seni vururum” diye tehdit ediliyoruz. Can ve mal güvenliğimiz sıfır. Kimse vergi vermiyor, elektrik-su vb. faturalar ödenmiyor.
Herkese ayda 150 TL çocuk parası (ki çocuk başına), çocuk ultrasonda görüldüğü andan itibaren de mama ve bez parası ödeniyor.
Okula giden her çocuğa devlet harçlık veriyor, harçlık gecikince anneler okulu basıp çocukları okuldan almakla tehdit ediyor.
O çocuklar ne yapıyor peki? Üzerlerinde üniformaları, ellerinde PKK bayrakları ile DTP mitingine gidiyor. Herkese, eksin ya da ekmesin, toprak yardımı yapılıyor (ki zaten kimse ekmiyor ya).
Bu yardımda sadece beyana
bakıyorlar. Adam 5'i 50 yazdırabiliyor. Van'da dağıtılan paraya bakınca, göl bile tarım arazisine sayılsa
az gelir. Her cuma kaymakamlık elden nakdi para dağıtıyor.
Buralarda tek vergi verenler devlet memurları... İnsan içinden ve de dışından lanetler okuyor.
(Bu yazıyı herkese dağıtın, bilinsin. Neden terör de bitmiyor daha iyi anlaşılır sanırım. Terör biterse bu insanlar çalışmak zorunda kalabilir, devlet denetimini daha iyi yapabilir... İsterler mi bu rantın bitmesini!)
Sevgiyle kalın!

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ ... 2010-06-13


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Tarihi Bir Tesbit:Terör Olayları ve Güneydoğu'nun Kalkınması
MesajGönderilme zamanı: 04.07.10, 11:37 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 06.01.10, 09:39
Mesajlar: 92
'Kürt devleti'

Mümtazer TÜRKÖNE

Murat Başesgioğlu, AK Parti'den istifasını "demokratik açılım"a dayandırıyor. "Açılım"ın, "dış güçlerin oyunu" olduğunu iddia ediyor ve "gerçek amacı Kürt devleti" sözüyle, açılımın mimarlarını ve savunucularını suçluyor. Ağır bir itham. Peki bu ağır suçlamanın anlamı ne?
"Kürt devleti" sorunu birilerinin kafasını, birilerinin de midesini sancılar içinde bırakan, yine de bütün tarafların uzlaşmış gibi doğrudan telaffuz etmekten çekindiği bir konu. Telaffuz etmiyoruz, tartışmıyoruz, sadece Başesgioğlu'nun yaptığı gibi duruma gerekçe ararken bir suçlama olarak gündeme getiriyoruz; ama gerçekte hep bu konu ile meşgulüz. "Bölücülük" diye sürekli tekrarladığımız tehlike, bu devletin sınırları içinde başka bir devlet, yani "Kürt devleti" kurmak anlamına gelmiyor mu?

O zaman şu soruya açık bir cevap bulmamız lâzım. Bu tehlike, yani devletin ülkesinin bölünmesi ve bu topraklarda bir Kürt devleti kurulması ihtimali ne kadar gerçekçi?

Bu ihtimal teorik olarak mümkün. Kürtler Türkiye başta olmak üzere, Irak, İran ve Suriye'de yaklaşık 20-25 milyonluk bir nüfusa sahipler. Dünya üzerinde bir milyonun altında nüfusu olup da bağımsız devlete sahip toplumlar var. Ancak teorik olarak mümkün görünen bu ihtimal, bu topraklara özgü tarih ve yaşanmış tecrübeler karşısında tel tel dökülüyor. Sebep çok: Kürt devleti idealini besleyen Kürt milliyetçiliği, geç kalmış olmanın yanında birçok hastalıkla malûl. Türkiye Kürtlerinin yarıdan fazlası, Fırat'ın batısında yaşıyor. Coğrafya Kürtleri Türklerle o kadar kaynaştırmış ki, ayrılık iki taraf için de felaket. Yaşadığımız ülkenin çok güçlü entegrasyon dinamikleri var. En önemlisi ise devlet adını verdiğimiz birlikte yaşama formu, ne kadar hata yapmış olursa olsun alternatiflere göre hâlâ cazibesini koruyor. Öyle ya, adalet dağıtan, temel haklara saygılı ve barışı kurup sürdüren bir devlet kurmak da yaşatmak da kolay değil. Kuzey Irak'ta bütün dünya bir araya gelse böyle bir devleti tesis edemez. PKK'nın kuracağı devlet, Kürtler için ilk fırsatta kaçacakları bir cehennem olur.

Kürt sorununun çözümünde neden daha çok hukuka ve demokrasiye ihtiyacımız olduğunu, "Kürt devleti" ihtimalinin kendisi gösteriyor. Bir Kürt için "Kürt devleti ideali", ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde asgari temel haklara sahip bir vatandaş olarak yaşama umudu bütünüyle tükendiği zaman anlam kazanabilir. Peki bu umut ne durumda? Kürt devleti tehlikesinden bahsedenlerin bu soruya cevap vermesi lâzım. Kürt sorunu ile Kürt devleti sorunu arasındaki ilişkiyi doğru kurmak lâzım. Kürt sorunu, Kürt devleti kurmak isteyenlerin yarattığı bir sorun değil. Kürt sorunu çözülemediği için Kürt devleti tehlikesi büyüyor.

"Kürt devleti tehdidi" Kürt sorununun çözümünü kilitleyen iki tarafın, etrafa korku salmak için kullandıkları basit bir kozdan ibaret. Bu taraf, "Açılım yaparsanız Kürt devleti kurulur" diyerek ortalığa korku salıyor ve bu korku üzerinden siyaset satıyor; PKK ise zor duruma düştüğü zaman bu korkuyu kışkırtıp bağımsızlık tehdidinde bulunuyor. Gerçekte iki taraf birbirine hizmet edip taktik sonuçlar devşirmeye çalışıyor.

PKK, 1999 yılında "bağımsız devlet" hedefinden vazgeçti. Kandil'den geçtiğimiz hafta Cemil Bayık'ın açıkladığı şekilde bir aydır süren terörü, "demokratik özerklik" amacına bağlamak Kürtlerden gelen tepkiyi bastırmak için. Öcalan çıtayı indiriyor, çıkartıyor. Daha önce talep ettiği demokratik özerkliği, "savunma, ekonomi, diplomasi ve hukuk alanlarında özerklik" olarak tanımlarken, yani düpedüz bağımsız devletten bahsederken, bu hafta "TMK'nın kaldırılması, taş atan çocuklar, seçim barajının kaldırılması" gibi demokratik istekler sıralıyor. Pratik olarak PKK ve Öcalan bu çıkışlarla demokratik reformları engelleyen "Kürt devleti paranoyası"nı azdırmaktan başka bir şey yapmıyor. Demek ki maksatları demokrasi değil. Demokratik özerklik de, demokratik konfederalizm de ve hatta bağımsız Kürt devleti de süren savaşın taktik araçlarından, daha doğrusu cephaneliğinden ibaret.

"Kürt devleti"ni Kürtler istiyor mu? Akıl dışı tartışmalardan uzaklaşmanın yolu bu soruya cevap aramak. Bu sorunun cevabı ise demokratik açılıma bağlı. Kürtler kendilerini, eşit ve onurlu vatandaşlar olarak bu devletin gönüllü ortakları olarak hissederlerse neden bağımsız bir devletin peşine düşsünler? Cehennemi kim ister?

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino ... rt-devleti


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Terör Olayları ve Güneydoğu'nun Kalkınması (1984)
MesajGönderilme zamanı: 17.08.11, 15:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 06.01.10, 09:39
Mesajlar: 92
Hâlâ anlayamadılar...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye