Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Lemezât-ı Hulviyye
MesajGönderilme zamanı: 20.09.11, 10:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 20.05.09, 11:50
Mesajlar: 69
Lemezât-ı Hulviyye (ez Lemezat-ı Ulviyye)

Büyük velilerin tatlı halleri

Resim
Yazarı : MAHMUD CELALEDDİN EL-HULVİ
Sayfa Sayısı : 656

Şâir, edib, devlet adamı, hattâ hükümdarlar gibi pek muhtelif marifet ve meslek erbabını sinesinde toplayan, 40 küsur şubesi, binleri aşan halife, onbinleri bulan muakkib ve muhibleriyle geniş Osmanlı coğrafyasına yayılan, Tîcâniyye kolu ile Sudan, Hartum, Tunus, Cezayir ve Fas'a, Gülşeniyye, Rûşeniyye ve Demirtâşiyye kolları ile Mısır, Habeşistan ve Yemen'e, Rûşeniyye kolu ile Azerbaycan, İran, Türkistan, Afganistan ve Hindistan'a, diğer sayısız kol ve şubeleri ile bütün Anadolu ve Rumeli'ye yayılan Halvetîliğin meşhur şeyhlerinin menkıbelerini derleyip toplaması bakımından bu eser, gerçekten mühimdir ve temel eser itibârına layıktır. Hulvî Efendi, hâl tercümelerine dair 50'ye yakın muteber kitabı tarayarak, Lemezâtı vücuda getirdiğini zikr ile, faydalandığı eserlerin adlarına da işaret etmektedir.

***

Lemezât-ı Hulviyye

Lemazat’ın telifine 1018h. (1609) da başlanmış ve eser 1030h. (1621) de tamamlanmıştır.
Tertib bakımından da bir “Mukaddime”, 23 “Lemza” ve her lemza üçer “Zaika”ya ayrılmıştır. Bir de “hatime”den terekküb eden eserin “Mukaddimesi”sinde ilk dört halife ve dört mezheb imamları, oniki imam; lemzalarda ise, Halvetiliğin isnad halkasını teşkil eden büyük şeyhleri; zaikalarda ise bunların halifelerinin menkıbeleri, doğup vefat ettikleri yerler, yaşadıkları devrin hükümdarları ve bazı siyasi olaylar da kaydedilmiştir.

Mü’minlerin Emiri Hz. Ebu Bekri’s Sıddık (ra)’ı Beyan Eder.
Sultan-ı Resül “-Gayb aleminin askerleri bizimledir ve bizi gözlemektedirler” buyuruyor. Hz. Sıddik; “Ey Allah’ın Resulü ben de onları görebilseydim” diye niyazda bulunurlar. Hazret de; “- Onun görülmesi zikre devam ile olur” demesi üzerine “Ey Allah’ın Resulü, ben Allah zikrinden uzak değilim” der. Hazret “- Doğru söylüyorsun ya Ebu Bekir.... ama, bu ancak zikir telkini ile olur” diyerek “ahfa” (gizlilikle, gizlice) ile “hafi zikir”i kendisine verip öğretir ki bu tarz zikir, “Nakşibendiyye” azizlerinin ve “Hacegan” taifesi ve azizan taifesinin zikirleridir.
“- Ya Ebu Bekir, sizi, sık oruç ve namazınızla değilse, daimi zikrinizle diğerlerinden faziletli kılar ve o hal sende yerleşmiştir. “- Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddık’ın İslamla şereflenmesi de vahiy emrine benzer.
Diğer bir kerameti ise vefatında Hz. Ebu Bekir (RA) “- Benim tabutumu Resulullah’ın ravzasına arzeyleyin ve; - Ya Resulullah, Ebu Bekir huzuruna geldi, deyin. İzin verilirse, hücreye defin edin” dedi. Defin esnasında hücrenin kapısı açılıp, “- Dostu dost’a ulaştırın” diye bir nida geldi.
Ashabı toplayarak halkın ve Hakkın rızasını kazanmış birisini halife bırakayım deyince, ashab “ O zat kimdir?” diye sordular. O, “Ömeru’l- Hattab’dır” dedi. Abdurrahman İbn Avf: “- Güzel düşünmüşsün, ama Ömer asabi mizaçlı bir kişidir” diye cevap verince; Hz. Ebu Bekir “- Ömer benim yavaşlıkla işleri hallettiğimi gördükçe ızdırap çekerdi. Ama iş kendi başına gelince, o halinden vaz geçer”dedi.
Bazı güzel sözleri şöyledir:
“- Mülkün sahibine baş kaldırılmasın ve O kişi o yere hakim tayin edilmesin. İdareci, halkın makbülü olmazsa zayi olmuş eşyadan sayılır”
“- Sözünü yakıcı eyleme bağış ve ceza’da sana güveneni ümitsizliğe düşürme, senden o çekinsin fakat sen onu korkutma”

Mü’minlerin Emiri Hz. Ömer b. El Hattab (ra)’ı Beyan Eder.
Sahabenin süsü, hakkın ve hukukun koruyucusu, Resulullah (SAVS) Efendimizin can dostu olan Hz. Ömer’e Efendimiz “Kelime-i Tevhidi” cehrile (Açıkça, seslice) Hz. Ömer (ra) na ayakta iken telkin buyurdu. Hz. Ömer (ra) ayakta duramayıp düşerek oturdu. “Kübreviyye” azizleri otururlarken tevhid ve zikr ederler. Resulullah Efendimiz “- Şeytan, senin gölgenden kaçtı ya Ömer”dedi. Onun devrinde Medine-i münevvere’de, deprem meydana gelir hak korkuya düşer. Onları teskin için Hz. Ömer (ra) hemen o anda hilafet asasını eline alarak arza bir kere vurup; “Ey! arz! hareket etme” der ve deprem o anda durur.
Naklolunur ki; vefat ettiği gün, hava aniden karardı, güneş görünmez oldu. Hak kıyamet kopacağını sandı.
“Kendinden küçüklerden çekinen, büyüklerden bağış görür”

Mü’minlerin Emiri Hazret-i Osman b. Affan (ra)’ı Beyan Eder.
Resulullah’ın dostu ve ashab’ın ulusudur. “el-Haya ü Minel-İman vel-Osman mine’l- haya” (Haya imandandır ve haya Osman’dandır) diye kendisini Efendimiz (sav) hazretleri överlerdi.
Efendimiz “Batının tahliyesi” emr olunarak karşılıklı olarak yüz yüze sessizce oturup, harfsiz ve sözsüz, kalbi bir ifade ‘tarzı ile “Kelime-i Tevhid”i Hz. Osman’a talim ettirdiler. “Nurbahşiyye” tarikatı bu yolu izler.
Şehit edilince “fesilefikunum” ayet-i kerimesi üzerine mübarek kanı aktı.
Bazı güzel sözleri şöyledir:
“- İbadetin halavetinin vecdine dört şey sebep olur; 1) Farzların edası 2) Haramlardan kaçınma,3) Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker (Allah’ın emrini yerine getirip, yasaklarından kaçınma) 4) Sevabları Hakka ulaştırıcı ve Hakk’ın gazabından korkmaktır”
“- İman ve yakinin işareti beş şeydir; 1) Dinde, ihlas sahibi olmak, 2) Galip olmak 3) Lisanını kötülüklerden korumak 4) Dünyayla ilgili bir murad nail olsa, o şeyi vebal görüp olmasa nimet bilmek, 5) Karnını helal lokma ile dahi doyurmamak, içine haram karışmış olacağından kuşku duymak ve halkı dahi doyurmamak, içine haram karışmış olacağından kuşku duymak ve halkı kurtuluşta, kendini helakta görmektir” .

Mü’minlerin Emiri Ali b. Ebi Talib Kerremallahu Vechehu Hazretlerini Beyan Eder.
O safa esrarının ve Mustafa’nın varisi, bağış ehlinin yücesi fena ikliminin seçkini, “Allah’ın galip arslanı” (Esedullahü’l-galip) Ali b. Ebi Talib “Kerremallahü l-veche” diye bilinir. Zikir’de “Cehri” yolunun kurucusu, batın şeyhlerinin nur ışığıdır. Hiç putlara tapmadığı için kendisine “Kerremallahu veche” denirdi.
Hz. İmam Ali Efendimiz, çocukluğundan erginliğe kadar Hz. Resul (sav) un yanında ve sohbetlerinde bulundu. Onun terbiyesinde yetişti.
Nakledilir ki, manevi hilafet ihsanına sebep bu gaza’nın fethidir.(Hendek gazası)
Kerametlerinden biri şöyle naklolunur: “- Birgün Hz. Resul ü Ekrem (sav) Hz. Ali (ra) ın evinde otururken, Hz. İmam’ın dizleri üzerinde yatıp uyudu. İkindi namazı vakti geçip akşam namazı vakit geldi. Hazret uyanınca: “- Ya Ali, ikindi namazı geçti mi?” diye sorunca, Hz. Ali (ra)” Evet, ey Allah’ın Resulü, ama ben ima ile namazı eda ettim” dedi. O zaman Hz. Resülü Ekrem (sav); “- Ya Ali sen dua et ben amin diyeyim. Allah Teala güneşi geri döndürsün ki, ikindi namazı eda edebilelim diye buyurdu.
“- Akıl sahiblerine bir günah bin ibadetten çoktur. Zira günah ihmalle büyür taat ise gururla heba olur.”
“- Kişinin lisanı kalbindeki kavl ve fiilindekilerin aynasıdır. Ve onun niyetine delil olur.”

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra)’yi Beyan Eder.
İnsanların faziletlisi, keremli sıfatlarla mevsuf, abid ve asrının seçkini sır ehlinden bir kişidir.
Münşi ve yüksek seviyede bir alimdir.
İmam-ı Azam “Benim ilmimin yükselmesine sebep, İmam-ı Ali (ra) hazretlerinin hayır duasıdır”dedi. On yaşlarında iken babasıyla birlikte Hacc’a gitti. Geri kalan zamanında ise geceleri bin rek’at namaz kılarak ihya ederdi. Yeni bir elbise giyse ona eşdeğerde birini mutlaka alimlerden fakih birisine verirdi.

Hz. İmam Şafi’i (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O ulemanın seçkini hadisçilerin müceddidi Şafi mezhebinin kurucusudur. İsmi “İmam Muhammed b. İdrisü’ş- Şafi’i dir.
İmam Şafi’i’nin geceyi üç kısma ayırdığı nakledilir. Bir kısmını ilme, diğeri ibadete öbürünü uyku ve istirahate ayrılırdı. Her gün Kur’anı hatm ederek okurlardı. 16 yaşından sonra karnı doyuncaya kadar yemek yemedi ve nefsinin arzularına uymadı. Bütün ömrü boyunca gerçek için dahi yemin etmedi. Her hangi bir şeyi elde etmediği için üzülmez ve bunun için konuşmazdı.
Bir keresinde İmam hayattayken onu sınamak için bir zat kasden biri zayıf biri kuvvetli iki ferace dikmiş, götürüp İmam Şafi’ye giydirmişdi. Buna karşılık imam ne kadar iyi bir terziymişsin ki birini kitap okurken, diğerini de kitaplarımı yerine yerleştirirken giyerim” dedi. O sırada halifeden gelen on bin akçeyi de bu zata hediye edince terzi İmam Şafi’ye intisab etti .
“Oğul adaba riayet eyle ki, seri’at sahibi seni korusun”
Yine “Riya” hakkında soranlara; “- Nefsin neyi isterse ondan kaç senden kaçan şeyin peşinden git. Zira nefsine muhalif olduğun her an riyadan uzaksın demektir.” diye buyurdu.

Hz. İmam Malik (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O hak yoluna bağlıların seçkinlerinden dinin sünnetinin koruyucularındandır.
Zamanın en yüksek alimi, fakihi, akli, ve nakli ilimlerin üstadı, hadis ilimlerinde devrinin en seçkini idi. “Muvatta” adlı bir hadis kitabı te’lif etmişti. Bu kitab, mücahid ve müctehidlerin yegane sığınağıdır.

Hz. İmam-ı Ahmed Hanbel (ra)’ ı Beyan Eder.
“- İmam Ahmed’in meclisi, ahiret meclisi idi. Dünyaya dair kelimeler olmazdı. Ticaret ehli ve nakliyatçılarla sohbet etmezdi. Zühdü ve takvası o derece ileri idi ki, kendi oğlu “Salih,” Isfahan velayetine kadı olduğundan pişirdiği ekmeği yemezdi.
Nakledilir ki: Hiç bir zaman Bağdad havalisinde ekilip biçilen buğdaydan yapılan ekmekten yemezlerdi. Bu şehirde küfür ve haram çoktur, ihtimal ki birbirine karışmıştır” dedi.
“- İhlas odur ki yaptığın hayırlı işden bir karşılık beklemeyesin ; Rıza odur ki, kendi karını, Allah’a adayasın ve Zühd odur ki, seni Allah’tan uzaklaştıran her şeyden uzaklaşasın.”

Hz. İmam Ali’nin İkinci Halifesi Olan Kümeyl b. Ziyad (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
Hz. İmam’ın ikinci halifeleri, Hz. Ali’den tarikatlara intikal eden batın sırlarının ve velayet ışığının kaynağıdır.

Hz. İmam Ali’nin Üçüncü Halifesi Cabir-i Ensari (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, fakir haline sabırlı, Hakk’a şükürde seçkinlerden bir kişiydi. Kendisi “Ensar” dandır. Hz. Resulü Ekrem (sav) ile yakın sohbetleri vardı.

İkinci İmam Hz. İmam Hasan (ra)’ı Beyan Eder.
Nur çeşmesinin sakisi Peygamber (sav) in sevgilisi, cennet ehlinin seçkini, beşer neslinin en hayırlısının torunudur.
Nakledildiğine göre; İmam-ı Hasan Hazretlerinin bedenlerinin yukarısı Hz. Resul ü Ekrem (sav)’e bilhassa yüzü ona çok benzerdi. Hz. İmam Ali (kv)’nin vefatından sonra İmam Hasan’a biat edilmiş ve kendileri 6 ay halifelik yapmışlardır. Vefatında 46 yaşında idi. Cesedi yeşil renkteydi.

Üçüncü İmam Hz. Hüseyin (ra)’ı Beyan Eder.
O Allah’ın tebcil ettiği Resulünün canından çok sevdiği torunu ve yolunun rehberidir. Akıl sahibi, reşid vefa ehlinin İmamıdır. “- Cibril-i Emin gelerek bunun da ikinci oğul gibi Musa’ya Harun ne ise İmama ve Resule bu çocuğun da o olduğunu müjdelemiş ve yücelikler Sultanının selamını iletmiş lisanında “Hüseyin’in (Hüseyn) manasının bu olduğunu”bildirmişti.

Dördüncü İmam Zeynelabidin (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, imamların seçkini Murtaza’nın gözünün ışığı, Mustafa (sav)’nın torunu, imamların dördüncüsü, cihad hazinesinin gerçek eridir. Abdest almaya kalksa çehrelerinin rengi hemen değişir, va’z etmeye kalksa vücuduna huşudan doğan bir titreme gelirdi.
“- Nasıl korkmayayım salat (namaz) mü’minin mi’racıdır. Kimin huzuruna çıktığınızı biliyor musunuz? Herkesin korkusu ve saygısı Hakkı bildiği ve anladığı ölçüdedir” derdi .
Nakledilir ki vefat ettiği gece Ehl-i Beyt’den yüz kişi daha vefat ettiler.

İmam Muhammed Bakır Hazretlerini Beyan Eder.
O, temiz kişilerin kutbiyyetinin delili, temiz soyu herkesçe bilinen, Murtaza’nın vasiyetini yerine getirmeye muktedir, bütün ilimlerde kudret sahibi olan beşinci imam Muhammed Bakır adıyla tanınan kişidir. İlk ve sonraki ilimlerin tek temsilcisi olduğundan, kendisine “Bakır” ismi verildi.
İmam; “- Allah’a hamd olsun bana öyle bir ilim verildi ki, bir derya kenarına varsam deryanın içindekileri isimleri ve şekilleriyle soy ve soplarını bilip söyleyebilirim” derdi.

Altıncı İmam Ca’fer Sadık (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O şeriate ve tarikata sözüyle ve yaşayışıyla tam manasıyla uyan imamların seçkini, velayet bağının çiçeği cefr ve hakikat ilminin imamı, gizli gerçeklerin ulaştırıcısıdır. Nakledilir ki, tarikatlerin ekseriyeti bu zata muntehi olur.
Yedinci İmam-ı Musa Kazım (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, cezbedici imamların seçkini Hak yoluna yönelenlerin rehberi Hakk’a tapanların faziletlisi, Mustafa (sav)’nın esrarının varisi, Murtaza’nın velayetinin eli, ilim ve hikmet sahibi imamların yücesidir. “Hacı Bektaş Veli’nin kurduğu “Bektaşi Tarikatı” bu İmam’da müntehi olur. Keza soyu da “İbrahim Mücab”dan buna ulaşır.

Sekizinci İmam Ali Musa Er-Rıza (ra) Hazretlerin Beyan Eder.
O, doğru imamların seçkini vefa ehlinin önderi gönüllerin sevinci, yücelik ikliminin habercisi, seyyidlerin ve gariplerin bayraktarı idi.
“Cehri silsile”nin serçeşmesi olan Ma’rüf Kerhi, İman’ın kemer bestesi (kemer kuşanmış) dir. Nice yıllar, İmam’ın mutfak hizmetini yapmıştır. Biatı da İmam’dan olmuştur.

Dokuzuncu İmam Muhammed Cevad (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, ilm-i Ahmedi’nin varisi, Muhammedi soyunun seçkini, Ahmed’in gözünün nuru, aba ve ecdadının esrarının kaşifi ve aşıkların şifa dağıtıcısıdır. Kendisine “Reyhane” de denirdi.
Hazret-i İmam Muhammed Cevad, küçük yaşta iken zahir ve batın ilimlerde seçkin bir yere sahipti. “Cemaleddin Mücerred-i Kalenderi tarikatı” imam Muhammed Cevad’a bağlanır.

Onuncu İmam Aliyyü’l- Hadi (ra) Hazretlerine Beyan Eder.
O, seçkin soyun evladı, şeri’atın koruyucusu tarikat ehlinin yol göstericisi, Hakk dostlarının şefaatçısı idi.

Onbirinci İmam Hasan Askeri (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, biat ehlinin rehberi aşk erbabının serdefteri, Peygamber ilimlerinin varisi, Hazret-i Haydar’ı soyunun seçkini, cefr (cifir) ilminin senedi, Ca’feri soyunun sonuncusudur.

Onikinci İmam Muhammed Mehdi (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, nurun tecellisi hayrın zuhuru, İmam’ların seçkini, halkın hidayet rehberi ve hidayet sanatının Mehdi’sidir.

Tabi’nin Seçkini Şeyhü’ş-Şüyuh Hasan Basri (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, nübüvvet makamının hizmetkarı fütuvvet ehlinin yakını, şeriatin efendisi ve tarikatın rehberidir. “Şeyh Hasan Basri” hazretleri, “Basra” şehrinde, Hz. Ömer (ra) nın halifeliği zamanında Ümmü seleme (rah.) hazretleri onu kendi oğulları gibi bakıp gözetmişlerdi. Hatta bir gün annesi ortalıkta yokken Hasan ağlayıp feryad edince; Hz. Ümmü seleme buna dayanamayarak, bebeği bağırlarına basarak, susması için memesini ağzına vermesi üzerine kurmuş memeden bir iki damla süt gelerek, Hasan’ın ağzına akmıştı. Bu sebeple Hasan Basri Hazretleri, gizli ve güç ilimlerle, şeri’at ve tarikatte yed-i tula sahibi olmuştur.
Hasan Basri Hazretleri inabe etmezden önce ticaretle uğraşıyordu ve ticaretin zevkine kapılmıştı. Kendisine “Hasan Lu’lu” veya “Süslü, şatafatlı Hasan” denilmekteydi. Rivayet edilir ki, bu hikaye Şeyh Hasan Basri’ye çok tesir edip, onun tevbe ve hidayetine sebeb oldu. Dönüşünde şehre girer girmez, biat ehlinden olup, bundan böyle mal karı yerine ahiret karı için ibadetle uğraşmaya kara verdi. Basra hakimi olan Muhsin Ali’den el alarak, tarikat ve tasavvuf vadisine yöneldi. Tarikatı tamamlayıp esmanın esrarına yol bulunca, mücahede ile o derece çalışıp seçkin hale geldi ki, zamanında onun mertebesine ulaşabilen bir başka kişi görülmedi. Öyle ki yetmiş yıl abdestsiz yere basmadı. Hiç bir zaman halkdan bir şey kabul etmedi.
Kendisi dervişliği irşad’ı ve kendinden geçişi beş kişiden aldım der. Biri bir oğlancık, biri bir kadın, biri hennes, biri sarhoş, biride bir zenci araptır. Bunlar dervişliği almama ve öğrenmeme sebeb ve vesile oldular.
Dört halifesi vardır: Bunlar sırasıyla: “Malik b. Dinar, Utbe-i Gulam, Ebu Haşim Mekki ve postnişini olan Habib Acemi’dir.

Malik b. Dinar (ra) Hazretlerini Beyan Eder.
O, itikat sahibi şeyhlerin ve doğruluk ehli mürşidlerin seçkini, Hakkın dostu, gayrinin düşmanıdır.
Rivayete göre, gençliğinde mal mülk sahibi, zengin ve yiğit bir kişiydi. Şeyh Hasan Basri’ye intisabdan sonra, bütün mallarını ve parasını vecde gelerek, şeyhine ve dervişlere harcamış, gönlünde Allah aşkından gayri bir şey bırakmamıştı. Bu zühd, ibadet ve niyaz hali tam bir yıl aralıksız sürdü. Bu olay ona Malik-i Dinar denilmesine sebeb oldu .
Halil Kürdi, Abdullah Kudsi, Habib Rai ve postnişin’i ve kaim-i makamı Davud Tai’dir.

Şeyh Halil Kürdi Hazretlerini Beyan Eder.
O tevhid bağının virdi ve derd ehlinin bülbülü idi. Halil Kürdi hazretleri asrının arifi, kürt taifesinin Hüseyni (seyyid) lerindendir.
Şeyh Halil Kürdi’ye Alevi olduğu için düşmanlık göstermeye başladılar. Üstündeki tek elbisesi arslan postlarındandı. Kabrini halen arslanlar bekler.

Şeyh Abdullah Kudsi Hazretlerini Beyan Eder.
O, Hakk ile ünsiyet eden, ehl-i hakkın seçkini zamanın kutbu ve halkın hadi’sidir.
“Allah Teala hazretlerinin lütfü şu kimselere müyesser ve deruni sıfatlarına uygun olur ki, o kişinin fena-yi vücudla gerçek mevcudu anlayıp, gayretullahi afak ve enfüsde ma’düm ve mevküd bilmesi gerekir. Zira bir saat fikr, zikr erbabı yanında daha hayırlıdır. Dünya ve mafihada, çalışma ve çabalaması ukbaya dönük olmalıdır. Zira sülukün önü zikr ve şükr sonu tahayyur ve tefekkürdür. Açlık ve tecerrütle fazla meşgul olan zikr ve şükür de tereddüt etmez. Şükür zikri olduğu gibi tahayyürde mevcuttur.”

Şeyh Davud Tai Hazretlerini Beyan Eder.
O, ilim erbabının danişmendi, yegane kaynağı nur güneşinin ışığı şeri’atın bayraktarı, tarikatın rehberi, hakikatin önderi, fenn-i fetvada zahir ve batın ilimlerinin kamili, alim, fakih, nur yüzlü ve devrinin kutbu olan bir şeyhdir.
“Sana ibadetinde ihtimam gereklidir; İbadette bayraktarlık ve evladiyet fayda vermez. Halktan uzlet eyle ve arzularını terk et. Halvete sıkı sarıl” Kendisi o derece riyazet ve takva üzere idi ki kırk yıl dünya nimetlerini ağzına almadı ve evinden dışarı çıkmadı. Güzel ve yeni elbiseler giymedi. Halkın getirdiği yemekleri fukaraya bağışlayıp, orucunu kimseye söylemedi. Annesi dahi onun oruçlu olduğunu bilmez, gelen yemekleri yediğini zannederdi.
Halifelerinin seçkinleri dört tanedir: Bunlar; “Haris-i Muhasibi” “Ahmed el-Antaki” “Sa’dün-ı Mecnun” ve kaim-i makamı “Ma’ruf-i Kerhi”dir.

Ebu Abdullah Muhasibi Hazretlerini Beyan Eder.
Bir salik kendi nefsinde riyazet üzere olmaksızın, ahlakını güzelleştirmeye çalışsa ona makamatın seyri nasip olmaz.
Ahmed b. Asem El-Antaki Hazretlerini Beyan Eder.
Fadıl b. Iyaz ile ekseri birlikte olup sohbet etmişlerdir. İmam Musa Kazım (ra) ile görüşüp, ondan sayısız mana inceliklerini öğrenmiş İmam Ahmed Hanbel (ra)’dan fıkıh okumuştur. Bişr-i Hafi’nin dostları arasına girmiştir.
Her işini Allah için işleyip karşılığını beklemeyesin ki, o işinden dolayı azab olunmayasın. İşlediğin işte, halkın seni iyiliklerinle anmasını ummayasın. İşte ihlas budur”

Şeyh Ma’ruf Kerhi (ks) Hazretlerini Beyan Eder.
O, ulaştırıcı ve diriltici meltem rüzgarı misilli nefesin ve gizli olgunlukların sahibi ve mahremi, cemal makamlarının varisi, tarikat yolunun muktedası, hakikat yolunun rehberi ve ulaştırıcı şeyhlerin seçkini, kutbü’l-arifin Şeyh Ma’rüf Kerhi hazretleridir. İranlı ateşperest iken, İslamla şereflenmişti. Ana-babası Ma’rufu biraz büyüdüğünde mecusi ayini için “Tersa”ya verdi. Ona hocalığa gelen her öğretmen, “Allah üçtür” demesi için ısrar ettikçe ‘Ma’ruf ezeli neşvesiyle “Allah birdir derdi. Bir gece şafak sökerken evden kaçan Ma’ruf adını ve namını önceden duyduğu imam-ı Ali Musa er-Rıza’nın yanına gelerek elini öpüp, iman ve islamla şereflendi. Kendisi musikide üstaddı.
“Şeyh Cemal Yunus hırka-ı şerifeyi Mekke’de Şeyh Abdülkadir Geylaniden giydi. Geylani ise Saidü’l-Mübarek’den giydi. O da Ebi Bekri’ş-Şibli’den O da Cüneyd-i Bağdadi’den hırka giydiler, Cüneyd, Seriyyis-Sakati’den hırka giydi. O Ma’ruf u Kerhi’den o da Aliyyü’l- Rıza’dan, o atası Musa Kazımdan o atası Ca’fer’den, Ca’fer ise Muhammed el- Bakır’dan, o babası Zeyne’l-Abidin’den o babası Hüseyin’den o babaları Aliyyü’l Murtaza’dan ve o da Resul u Ekrem (sav) den alıp hırka giymişlerdir” der.
“Civanmertliğin işareti üçtür ve hadis ile sabittir. Bunlar ahde vefa etmek, kendisi hazır değilken bir kişiyi medh etmek, istemediği bir şeyi bağışlamak, vermektir. Bedbahtlığın işareti ise şaka, Hüda’nın hısmını çekecek işler azap ve cefa gibi üç şeydir ki, kendi nefsini lüzumsuz meşguliyetlerden dinini ve dünyasını yaramaz işlerden temizlememek şer-i şerifin emirlerine sarılmakta tereddüt etmek veya kaçınmaktır.”
“Tasavvufun alameti şudur ki; halkın elindekinden ümidi kesmek, masiva ve havatır’ın ihracı ile muhabbeti sağlamaktır”.
Kendisinin dört halifesi: “Hayrü’n- Nessac, Şeyh Tüsteri, Ebu İshak, kaim-i makamı ve baş halifesi Sırriyyü’s Sakati”dir.

Şeyh Hayrü’n-Nessac Hazretlerini Beyan Eder.
O, mücahede de halkın üstazıdır. Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer (Sançar)’in akrabasından ve evladlarındandır.
İmam Ahmed el-Hanbel (ra)’in fıkıhda herhangi bir müşkülü olsa buna sorardı. Kendisini dövseler, arkasından tutup hakaret etseler yüzüne söyleseler elini öpmüş gibi davranırdı.
“Allahu ve ardu ani’l-cahilin” buyurmasının hikmeti nefsin arzularından kaçınmaktır. Zira nefs cahillerin en cahilidir. Doymaz oburların en oburudur. Nefsiyle uğraşmaktan ve onun isteğiyle konuşmak ve yaşmaktan dikkatle kaçınmak şiddetle sakınmak gerekir. Zira nefis mücadelesi cihad-i ekber (büyük cihad) dir.
Dinliyenlerde o derece vecd ve istiğrak hali zuhur etti ki bir çokları canlarını Hakk’a teslim ettiler. Kendi de bu coşkun vecd hali içinde minberden düşüp ruhunu Hakk’a teslim eyledi.

Şeyh Ebu İshak İbrahim Hazretlerini Beyan Eder.
Aşk hastalığının yegane hekimidir.

Şeyh Abdullah-i Tüsteri Hazretlerini Beyan Eder.
Şeytan vesvesesinden emin olmayı dileyen kişi gönlünü zikrullah’dan hali komasın.
Bir kimse Hak ile halkın arasında geçen olayları iyi anlamalıdır. Keşf-i zemair’e inanmaz ise gafildir ve o daire içinde kalırsa atıldır.

Şeyh Sırriddin Es-Sakati Hazretlerini Beyan Eder.
O, nefsini mücahede ile öldürmüş, gönlünü müşahede ile diriltilmiş, hazret-i melekte yol bulmuş, izzet-i ceberut’a şahid olmuş, arif-i billah ve mürşid-i ebedi olan şeyhlerin seçkinlerindendir.
Şeyh Sakati: “Muradım halkla oturup, halka olmak, şehirde gezinip şer’i ikamet ile Hakkın rızasını kazanmaktır. Yoksa tenhaya çekilip mağarada havassın tutmak kuvvesini can ve gönüle bağlamak kolaydır” derdi.
Gönlü 40 yıl hurma istedi. Nefsine karşı çıkıp istediğini vermedi. Halkın gönlünde olan gam, benim gönlümde olaydı da halk kurtulsaydı diye Hakk’a niyaz eylerdi.
Kıymetli sözlerinden biri şöyledir: “Ademoğlu üç kısma ayrılır; Biri dağ mesabesindendir. İkinci ağaç mesabesindedir. Üçüncüsü ise ot mesabesindedir. Birincisi: şiddetli rüzgar ve demir gibi şeylerin vuruşları onun birliğini bozamaz. İkincisi: En şiddetli rüzgarlardan dahi müteessir olmaz. Ama kaza ve kader okunun değmesinden korkup, titremekten uzak duramaz. Üçüncüsü ise ot mesabesinde olup her hava ile etkilenir. Savrulup dağılır, bazen da kopup rüzgarın önünde sürüklenir ve rüzgara hükmedemez.”
Kendisinin dört seçkin halifesi vardır. Bunlar: “Hasan Mesuhi”, “Nuri”, “Şeyh İbrahim ve postnişini Şeyh Cüneyd-i Bağdadi dir.

Şeyh Hasan Mesuhi Hazretlerini Beyan Eder.
O, Keşf aleminin fatihi cisimler aleminin ruhu aşıkları mesteden aşk iksirinin sunucusu Şeyh Hasan Mesuhi Hazretleridir.

Şeyh Ebu’l-Hasan En-Nuri Hazretlerini Beyan Eder.
O, insanlık aleminin serveri ve gönül köşkünün bülbülüdür. Cüneyd-i Bağdadi ile aralarında ve fikirleri arasında ihtilaf vardı.

Şeyh Ahmed B. İbrahim El-Mesuhi Hazretlerini Beyan Eder.
O velayet ehlinin hayırlı halefi Hak yoluna canını feda eyleyip, yüksek sırlara ulaştıranların üstadlarındandır. Kuvvetli hal sahibidir.
Menfaat karşılığı olmaksızın verileni reddedeni Allah Teala o şeye muhtaç eder. O şeyin bir bilini rica etmemelidir. Aksi halde dervişe Allah indinde sual ve vebal vardır.

Şeyh Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerini Beyan Eder.
O, şeyhlerin seçkini, kutbiyyet makamının sahibi, afakı saran nurun kaynağı aşk sırlanın mazharı ve sufi taifesinin seyyidi ve efendisidir. Kendisi “Seyyidü’t-taife” diye anılırdı. Şeyh Sırriddin-ı Sakati nin kız kardeşinin oğludur.
Kendisi erbab-ı selefçe önder kabul edildiğinden “Tavusü’l-ulema” diye anılırdı. Bütün ilimlerdeki yüksek mertebesi yanında işaret ilimler de bu zattan yayılmıştır. Bir gün şeyh Sırriyyü’s-Sakati’den sordular. “Ey şeyh hiç mürid kendi şeyhinden ileri gidebilir mi?” Evet gider. Buna misal bizim Cüneyd’dir. Kendisi müridimiz iken makamı bizden yüce mertebeler ulaşmıştır. dedi.
Şükür meselesi tartışma konusuydu. Bütün ümmetin alimleri bu mesele üzerinde farklı görüşlerle çekişmekte idi ve ortada şüphe ve kararsızlık vardı. Dört yüzden fazla alim toplanmış her biri ayrı bir mana vermekteydi. Şeyhi Cüneyd-i Bağdadi’ ye seslenerek “Sende söyle, istidadını göster” deyince O da cevap verdi.
Şeyhin dört halifesi sırasıyla şunlardır: “Ebu Bekri’ş-Şibli, Ebu Ali er-Rudbarı, Rüyem-i Bağdadi ve kaim-i makamı Mümşad ed-Dinevere’dir.

Şeyh Ebu Bekri’ş-Şibli Hazretlerini Beyan Eder.
O, alevi yolunun üstazı velayetinin piri hafi ve celi sırların kaşifidir.
Cüneyd, yakınlarına “- Ey dervişler birbirinize baktığınız gibi Şıbli’ye bakmayın. Zira Şibli, yeryüzünde Hüda’nin esrarının yakini, evliyanın ve seçkinlerin has dostudur.”dedi.

Şeyh Ebu Ali Rudbari Hazretlerini Beyan Eder.
Kendisinden; Kemalin noktası sorulduğunda: O, “Kemal’in Kavli fiilinden çok olan kişinin davasının noksanlığındandır. Allah Teala bir kulundan uzaklaşırsa bunun işareti kişinin kendine faydalı olmayan eşyaya bağlanması ile tezahür eder.

Şeyh Ebu Muhammed Rü’yem-i Bağdadi Hazretleri Beyan Eder.
O, sıddık ehlinin serdarı, gönül ehlinin yolbaşı idi.
“- İflas kişinin iyi işlerinin sevabının karşılığını görmemesidir.” Fakr’ın hürmeti vardır O hürme “setr” (örtü) ve ahfa (gizlilik) dır. Halini keşfedip, halka gösteren ehl-i fakr değildir. Öyle kimselerin fakr’ın kerametinden nasibi yoktur.

Şeyh Mümşad Ed-Dineveri Hazretlerini Beyan Eder.
Kendisi ulema arasında “Miftahü’l-mezheb” diye tanınmıştır. Fıkıhda fetva sahibidir. Cüneyd-i Bağdadi’ye “Vahdet-i vücud” esnad ve iddiasında idi. Bu sebeple İlhad akidesi üzere olup mülhedler (dinsizler) tayfasındandır, derdi. Bir ara kendisi sıkıntıya düşünce Hızır ona: “Senin çaren Cüneyd-i Bağdadi dendir” deyince ona intisab etti .
Riya ehlinin zararı kendinedir. Ama talibin onu inkar ve küçümsemesi kendi hüsran ve helakine sebep olur.
Kendisinin dört halifesi: “Ebi Ahmed, Hafıf-i Şirazı, Ebu Amir ve kaim-i makamı olan Şeyh Muhammed Dineveri dir.

Şeyh Ebu Ahmed Hazretleri Beyan Eder.
Şafi’i mezhebinden olduğu için kendisine “Şafi’i’l-asgar” adı verilmiştir. Kendisi bütün hayatınca hücresinde oturup dışarı bir zenbil sarkıtıp halkın sorunlarını ve dileklerini fetva tarzında alır ve onları cevaplayarak yine onlara zenbil içinde verirdi. Kendisine gelen nezir ve sadakaları ne kendisi yer, ne de ailesine yedirirdi.

Şeyh Hafif Şirazi Hazretlerini Beyan Eder.
Tasavvuf gaflet anında Hakkı bulmaktır. Herkes gafletle ağlaşırken, yari müşahede edip onunla hemhal olmaktır derdi.

Şeyh Ebu Amir El-Mekki Hazretlerini Beyan Eder.
Kendisi o günlerdeki şüpheyi gidererek, ruhları şevki getiren şeyhlerin seçkinlerindendir. Künyesi “Ebu Amir”dir.

Şeyh Muhammed Dineveri Hazretleri Beyan Eder.
Devrin Şeyhü’l-İslamı tarikat ehlinin de imamı idi. “Bu tac hırka kemer ve asa neden tarikatlara konulmuştur? Bundan ne maksat umulmuştur? Diye sorulunca ; Bir çoğunuz bilirsiniz ki, şeri’ati bilip aynı zamanda tarikat ehli olan kişi vaktin sultanına erişip ab-ı hayatı içerek kalbi hayat bulmuş cahilce ölümden kurtulmuştur. O, Ölmeden önce ölünüz sırrına ulaşmış olan azizlerin sembolleri, remizleridir ” diye buyurmuştur. Şeyh hazretleri; Bazı iddiacılar tac ve hırka giymekle halkın kendilerini sufi sanacaklarını izzet ve ikram edeceklerini düşünmek küstahlığını göstermezlerse hırka ve tac kaydından uzaklaşarak hakkın emirlerin duyar, her fiili hakkın emri ve tecellisi telakki ederlerse bu kişiler gerçek hak dostlarından olurlar diye buyurmuştur.
Meşayih bir arıtıcı mesabesindedir. Ona layık olmayan sohbet ettiklerin de layık olmaz. Onların kendileri temiz olduğu gibi çevreleri de temiz kılınır.
İnsanın gıdası onun karakterini oluşturan şeydir. O, eğer helal lokmada karar kılarsa o helal lokma onun azasına kadar uzanır. Ondan ibadet etmesine vesile olacak kuvvet ve irade doğar.
Dört halifesi şunlardır: Şeyh Bilal Mağribi Şeyh Abdü’l-Mu’ti, Şeyh Muhammed Bekri ve postnişini şeyh Vecidüdin Kabi’dir.

Şeyh Bilal Mağribi Hazretlerini Beyan Eder.
Kendisi Abbasi Halifesi olan Harunü’r-Reşid’in haciblerinden biri iken ilahi cezbeye yakalanıp akl-ı maaşını kaybetmiş ve bu halde nice zaman meczub bir kişi olarak gezip dolaşmıştı. Sonradan Şeyh Muhammed’le karşılaşıp ona biat edip, inabe almış bu halden kurtularak Hak dostları arasına girmiştir.

Şeyh Abdü’l-Mu’ti Hazretlerini Beyan Eder.
Kendisi Şafi’i fakihlerindendi ve dört mezhep üzere fetva vermeye muktedir bir zattı.

Şeyh Muhammed Bekri Hazretlerini Beyan Eder.
O, Hakkı aşk ve sevk ile zikredenlerin piri Hüda’yı fikredenlerin üstazıdır. Ana tarafından Hz. Ebu Bekri’s-Sıddık (ra) neslindendi.

Şeyh Kadı Ömer Vecihüddin Hazretlerini Beyan Eder.
O, alemin emini Resul-i Kibriya’nın şeri’atinin kadısı hal ve temkin ehlinin sultanıdır. Ebu Bekri’s-Sıddık (ra)’ın neslindendir. Bazı kollardan bi’atı onda son bulur.
Kendisi önceleri ; Bir saat adalet yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır. Ben hükmümde adalet etmiş isem bu benim gufranım için kafidir derdi. Şeyh Muhammed Dineveri’de kendi nefsini ıslah için ibadet etmen daha uygun olur dedi.
Kendisinin dört halifesi sırasıyla; Ömerü’l- Bekri, Osmanü’l-Harraz, Macid-i Şirvani ve Kaim-i makamı olan Ebu’n- Necib hazretleridir.

Şeyh Osman Harraz Hazretlerini Beyan Eder.
O, temiz itikat sahibi şeylerin seçkini san’at ehlinin üstazı idi.

Şeyh Ebu’n- Necib Es-Sühreverdi Hazretlerini Beyan Eder.
O, ibadet ehlinin gönüllerinin nur, tarikat bahçesinin çiçeği velayet ehlinin ve Hak bahçesinin gülü inabet ehlinin sırlarının kaşifi icabet sahiplerinin rehberidir.
Lakabı “Ziyaüddin” dir. Adabü’l-Müridin adlı kitabı ehli arasında çok meşhurdur. Kısaca şeyh hazretleri akli ve nakli ilim ve fenlerde eser sahibi alim ve arif bir zattır.
Nasıl ki ilme talib olan kişi divit ve cerağ tutmayı iyi yazı yazmayı öğrenmeden ilme nüfüz edemezse, bir derviş’de Zikrullah nurunu “Haps-i nefs”le yutup bu hali kaybetmeksizin havf üzere olarak halkdan kendini tecrid etmeden zühd ve vera ehli olamaz diye buyurmuşlardır.
Kendisinin dört halifesi şunlardır. Şeyh Ömerü’s-Sühreverdi, Şeyh Ammar Vaiz Şeyh Ruzbehan-i Mısri ve postnişin’i aynı zamanda baş halifesi olan şeyh Kutbüddini’l-Ebheri’dir.

Şeyh Ammar Yaser Hazretlerini Beyan Eder.
Run’da Şeyh Ali es-Semerkandi’nin tarikatı bu yoldan gelir.

Şeyh Kutbüddin Ebheri Hazretlerini Beyan Eder.
O, tahkik ehli şeyhlerin üstazı tedkik ehli pirlerin seçkini tarikat ve şeri’at yolunu öğretenlerin rehberidir. Tarikat erbabı içinde de “Ebheriyye Tarikatı” nın kurucusu ve piri olarak seçkin bir yere sahiptir.
“İki fırka dünyada gönül hoşluğuyla ömür geçirirler. Biri daima ukba özlemi ve gammı ile olup dünya ile ilişkisi olmayandır. Diğeri ise bildiği ilmi ile amel eden kişidir ki bunun bir ameli ahiret kaygısını düşünen kişinin bir amelinden üstündür. Bin sözden bir amel üstündür. Amelsiz kişinin sözü kıymetsiz bir boncuğa benzer. İlmiyle amil alimin sözü ise, paha biçilmez mücevhere benzer. Mücevher devenin ayağında bile olsa yine cevherdir. Boncuk ise asil bir atın ve bir katırın başında olsa yine boncuktur.”
“Zakir her şeyden fena bulunca dille zikir ona gına hali verir. Böylece o artık gına ile fena’dan baka iklimini müşahede eder. Hayat-ı tayyibe ile hayat bulur. Böylece “Seyr-i li-Maallah Seyr-i Billah ile seyr-i Fillah’ı müşahede eder. Hatta neyi müşahede etmek istese o nasib olur diye buyurdu. Sonra devamla; Gafil odur ki dili ile zikr edip kalbi dünya ve nefs ile beraberdir. Ne zikri bilir, ne zakiri ve nede mezkur’u diye buyurdu.”
Kendisinin dört halifesi sırasıyla şunlardır; “Mahmud Fakih, Muhammed Mübarek-Şah, Rüknüddin-i Kirmani ve kaim-i makamı ve postnişini olan “Rüknüddin-i Sincasi’dir.

Şeyh Rükneddin-i Kirmani Hazretlerini Beyan Eder.
O, şeylerin seçkini eman ehlinin kurtarıcısı nurlu yolun rehberidir.
“Ben efendisinden başka dünya ve ahiret arzu ve isteği bulunan gönülden Allah’a sığınırım. Zira o Hazret’e aşık olanın gönlünde muhabbetten gayri her şey, kalbi karartan bir yüktür. Dehr alakası seyr ehli olana küfürdür. Küfürden gayrisi ise mağfirettir. Çünkü onlar gerçek şükür ehlidirler” diye buyurmuştur.

Şeyh Rüknüddin Sincasi Hazretlerini Beyan Eder.
O, alem bağının hoş kokulu gülü tevhid bahçesinin bülbülü aşıkların ve sadıkların hamisi olan şeyhlerin büyüklerindendir.
Bir kimse eğer halk içinde istenen ve ehlullah katında hisse sahibi olmayı diliyorsa şu üç şeyden kendilerini korumalıdırlar:
1- Kendisi gibi mahluk olan bir şeyin meydana gelmesine sözüyle ve davranışıyla mani olmamalıdır. Zira hakikatte o mani ve Allah’a itaat edendir.
2- Bedenini iç ve dış azalarını ahlakını temiz ve yüksek tutan kişi hakkında dedikodu yapıp kötü sözler söylemekten kaçınmalıdır. Hatta ona eziyet dahi etseler ihsan sahibi kişiler gibi davranıp bu hareketini sözüyle yüzüne vurup hatırlatmamalıdırlar.
3- Davetsiz kimsenin evine misafir olunmamalıdır. Belki o fakir olup yoksul halini gizlemek ister ve misafiri yeterince ağırlamaya kudreti olmayacağından mahcub ve rencide olur. diye buyurmuşlardır.
Kendisinin değerli sözlerinden:
“Salik üç kısma ayrılır. Birincisi Mübtediler. İkincisi Mutavassıtlar, Üçüncüsü Müntehalardır. Mübtedi’ye gerekli olan teslimiyet ve rızadır. Mutavassıt’a ilm-i kaza ve Müntehi’ye ise Allah’la seyr ila’llah ve sefa etmektir” diye buyurdu.
Kendisine Muhyiddin ibn Arabi hazretleri ile çağdaştı. Dört meşhur halifesi şunlardır. Birincisi Şeyh Evhadüddin ikincisi Şeyh Şahabüddin el Maktül; üçüncüsü Şeyh Şemsüddin-i Tebrizi, dördüncüsü ve postnişini Şeyh Şahabüddin-i Tebrizi hazretleridir.

Şeyh Şahabüddin Maktül Hazretlerini Beyan Eder.
O, hakkın dergahında makbul velayet erbabı arasında usul sahibi olmakla meşhurdur. Şeyh hazretleri daima seyahat ederdi. Bilmediği ilim yok gibi idi. Dostları pek çoktu. İşrakıyyun mesleğinin ve Işrak ilminin büyüklerinden olup asrında bu ilimle tekti. Kemal sahibi bir şeyhdi. Büyük islam alimi ve hekimi Ebu Ali Sina bu işrak ilmini ondan tahsil etmişti.

Şeyh Şemsüddin-i Tebrizi Hazretlerini Beyan Eder.
O, tahkik erbanın müşküllerin halledici temyiz ehli olan ulemanın rehberi velayet ehlinin aşk sultanıdır. Kendisi Kutbü’l-arifin ve aşıkların imamı Mevlana Muhammed Celalüddini’r-Rumi hazretlerinin irşadına sebep olmuştur.
Şeyh Rüknüddin’in vefatından sonra Şeyh Kemal hazretlerinden Meratib seyrini tamamladı. Erbain’de bir şişe ile çeşitli manalar ona açılıp Mevlana’nın irşad edileceği kendisine müjdelendi.
Şeyhin vasiyeti üzerine kendilerine sağrak sunduğu kaseyi Mevlana’ya teslim ettiler. Mevlana o sağraktan bir yudum alınca hemen kendinden geçti ve Şems’i kendi eline kesin başını almış evinin önünde latif bir şekilde sema ederken gördü. Kendisi de sema ile şems’in yakınlığını bulurdu.

Şeyh Şahabüddin-i Tebrizi Hazretlerini Beyan Eder.
O, tarikatte ve şeri’atte devrinin üstazı hafız-ı Kur’an, Cehri tarikatlerin sırlarına vakıf şeyhlerin büyüklerindendir. Babası Şeyh Sühreverdi hazretleridir. Kendisi Kur’an esrarının tefsirinde devrinin seçkinlerindendi. İki rek’at namazda bir hatm-i şerif’i tamamlardı. Kendisi ayrıca Kur’an ilimlerinden mütehassıs olup bu cümleden olarak Kıraat-i seba ve Rivayet-i aşariyye ilimlerinde de kendi asrında bir benzeri yoktu.
Tevekkül ehlinin rızkı muhassıldır. Takva erbabının ise kanaati ona kafidir. Bu halde onlar diğer halkdan kişilerden daha faziletli ve mükemmeldirler.
Sadık rüyası olmayan kişi mevta hükmündedir. Zira tebşir edilen kişinin rüyası zahiri alemde enbiyanın rüyası gibidir. Bunlar vahdetin aynasıdır. Sadık rüya ise nübüvettin bir cüz’üdir. Sadık rüyası olmayan kişilerle birlikte oturmamak gerekir. Zira mevtaya tecelli olmaz hükmünce salih kişinin amil olması gerekir diye buyurmuştur.
Kendisine Bağdad halkından o kadar çok kişi biat etmişti ki, şeyh bu kalabalıktan bunalıp, Tebriz’e dönmeye karar verdi. Kalabalık müridleri de şeyle; Hepimiz seninle birlikte geliriz dediler. Şeyh Sadık dervişi Cemalüddin’e Hazır ol sabahleyin erkenden yola çıkacağız dedi. Vakti gelince hemen namaza durdu. Arkasına beş-altı yüz mürid toplanıp namaza durdular. Şeyh adeti üzere hatimle namaza başlayınca ekserisi buna dayanamayıp namazı terkederek savuşup gittiler. Şeyh sabah namazını tamamlayıp da selam verdikten sonra ardına baktığında Cemalüddin’den başkasını göremeyince İlhamdülillah nazarımız ve sınamamız sona erdi.
Şeyhin dört halifesi şunlardır. Şeyh İbrahim-i Hemedani Şeyh Hüseyin-i Sa’dad Şeyh Muhamedü’l Yemeni postnişini Şeyh Cemalüddin dir.

Şeyh Muhammed El Kesire Hazretlerini Beyan Eder
O, fakir ve zenginleri lutf üzere eşit tutan, ibadet ehli olan şeyhlerin seçkinlerindendir.

Şeyh Seyyid Ali Hazretlerini Beyan Eder
O, velayet ve keramet ilimlerinde kadri yüce celi(cehri) ve hafi zikir yollarının esrarının sahibi ve “Sırrı Ali’nin” üstazıdır. Soyu baba tarafından “İmam Muhammed Cevad’a “çıkar.
Seyyid Ali Hazretleri gördüğü rüyanın etkisiyle kadılıktan istifa ederek seyahat etmeye başladı. Potesta köyüne geldiğinde karşılaştığı şeyh ona rüyasından bahsedince elini öpüp biat etti. Ondan seyr-i esmayı tamamlayıp “On iki esma” ve “Seyr-i tis’a” ile müsemma, nefs’i esma makamlarını tamamlayıp, “Hilafet” le kendisini Horasan’da görevlendirdiler.

Şeyh Ebu’l Kasım Hazretlerini Beyan Eder
O, hidayet yolunun büyük şeyhlerindendir.
Şeyh siyah imame ve siyah sarık sarar ve giyinirdi. Kendisinden bunun sebebi ve manası sorulduğunda, şeyh:”-Mü’min dünyaya sığamaz. O’na dünya dar gelir. O sebeple dünyada mesud ve bahtiyar olamaz. Zira burada mesud ve neşeli olan kişinin ahirette gamlı ve üzüntülü olacağı kesin bir gerçektir. O ahiret yurdunda safalı olabilmek için bu süfli dünyada matem tuttuğumuzdan, siyahlara bürünüyoruz.”diye cevap verdi.

Şeyh İbrahim Zahid-i Gilani Hazretlerini Beyan Eder
O, alem ve Ademin sultanı şeriat ve tarikat ilimlerinin rehberi, Hak yolunun abid ve zahit hizmetkarı olan şeyhlerin kutuplarındandır.
Bir gün şeyh dervişleriyle birlikte çiftçiler arasından geçmekte iken çiftçiler geçenleri görüp alay ederek birbirlerine seslenip;”- Pilav düşmanları geçiyor. Kim bilir nereye yağlı pilav yemeye gidiyorlar. Allah bilir ama tenhada ne işler yapıyorlardır” deyince şeyhe ilahi kudret gelip,”-Eğer biz öyle olmayıp, Allah yolunda davete memur ve hidayete mazhar olup, nefsinin arzularını hakir görüp, Hakka şükredenlerden isek, ayaklarınız dökülsün mü?” der demez, o çiftçiler hemen kötürüm olup, elem ve üzüntüler içinde can verdiler. Bu kerameti bütün halk görüp öğrendi.
Şeyh İbrahim Zahid’in sayısız halife ve dervişleri içinde en seçkin dört halifesi ve postnişinleri şunlardır.”Şeyh Safi, Şeyh Ahi Yusuf, Şeyh Pir Hikmet ve postnişini Şeyh Ahi Muhammed Hazretleri’dir.

Şeyh Safiyuddin El-Erdebili Hazretlerini Beyan Eder
O, Hakk’ın zikriyle celi ve hafi, halkla muamelelerinde vefa ehli şeyhlerin seçkinlerindendir.
“İbn İsa risalesi”nde kaydedildiğine göre:”Yeşil imame ve Kisve giymekte iken seyyidlik nesebinde şüpheye düşüp beyaz kisve giydiler. Soranlara da:”- Bizde siyadet var gibi, amma babamı aslı üzere bilemedim, onun için terk eyledim” derdi. nitekim oğulları da yeşil imame sarınmamışlardır. Torunu olan Şeyh Alaeddin Ali el Erdebili ise siyah kisbe giyip siyaha sarınırdı. Torunları ise uzun zaman sonra siyadet davasına kalkışıp “Hayderi kızıl Tac” giyip ona tabi olan dervişleri iki fırkaya ayrılarak, bir kısmı “Kızıl kisbe” giymeleri sebebiyle “Kızılbaş”, bir kısmı da “Siyah kisbe”giymeleri sebebiyle “Karabaş” dendi. Sonraları “Karabaş” sünni olanlarına,”kızılbaş” da “Haydar”ın şakilerine tabi olanlara verilen bir ünvan, bir ıstılah oldu.

Şeyh Ahi Yusuf El-Halveti Hazretlerini Beyan Eder
O, Hakk katında Hakkın izzetine talip, celvet ve halvet ehlinin mürşidi muhterem bir şeyhtir. Kendisi sahih nesebli “Seyyid” bir kimse idi.

Şeyh Pir Hikmet-i Şirvani Hazretlerini Beyan Eder
O, nurani alemin merdi, derd ehlinin dermanıdır.
Hoca Hikmet gençliğinde Şeyh Zahit hazretlerinin pirinç tarlaları ve bağlarında hizmet etmekte idi. Hatta gece yarısı kalkar gider bağda çalışırdı. Bir dervişi gece tarlaya giderken görse, hemen kalkar teheccüd namazı kılardı. O zaman toprak namazın ve zikrin etkisiyle hemen rutubetlenip, sulanır ibadet ve zikrin son bulmasıyla eski haline dönerdi. Bu hali o derviş görüp şeyhine anlatınca şeyh”-Bu keşif ve esrar onun manevi hilafetine delildir “diyerek onu hilafetle memleketine gönderdi.

Şeyh Muhammed Harezmi Hazretlerini Beyan Eder
O, evliyanın delili, ulemanın seçkini, salihlerin merhametlisi, Nebilerin sultanı ve Pir’in ışığı, tarikat ve hakikatte asrın seçkini eşyanın hakikatinden haberdar olan şeylerin büyüklerindendir.
Kendisinin yetişkin dört halifesi şunlardır:”Şeyh Muhammed Karsi, Şeyh Kutbüddin-i Tebrizi, Şeyh Osman-ı Şirvani, vekili ve kaim-i makamı Şeyh Pir Ömerü’l Halveti” hazretleridir.

Şeyh Muhammed El-Karsi Hazretlerini Beyan Eder
O, ilahi hikmetlerin talibi, Rabbani nurların tecelligahı, izzet ve irfan sahibi azizlerdendi.

Kütbü’d-Din-i Tebrizi Hazretlerini Beyan Eder
O, meşayihin temyiz ehlinden olup, aslen “Alaşar’lı” dır.
Bu zatın halveti olmadığını iddia edenler, Şeyh’in Halveti meşayihinin kisvesi olan “Dal kisve” yerine “Sahtiyan kisve” giymesinden dolayı yanılmaktadırlar. Kendisinin Halveti olduğunda Halvetiye silsilenameleri ittifak etmektedir.

Şeyh Osman-ı Şirvani Hazretlerini Beyan Eder
O, halkı keşf ve kerametlerle Hakk’a ulaştıranların seçkini, taliplere irfan yolunu gösteren azizlerin büyüklerindendir.

Şeyh Pir Ömerü’l-Halveti Hazretlerini Beyan Eder
O, fena fi’llah ehlinin seçkini, beka bi’llah erbabının rehberi, İlahi esrarın sahibi, sonsuzluklar şeri’atinin hikmeti, izzet ehlinin baştacıdır.
Necmettin Hasan Efendi’nin nakline göre Pir Ömer Efendi kırk erba’hini ardı ardınca çıkarıp, sırr-ı Resulullah(sav) tarafından “kırk adet dal işaretli bir Tac-ı Şerif” kendisine ihsan olundu. Bu tacın kırk dal olması ve dört terk üzerine dikilmesi “ihlas Suresi”nin dört ayet olup, beş dal olmağa işarettir.
Şeyh Pir Ömer Hazretleri, hayvani gıdaları ağzına koymazdı. Daima tevhid ve zikr üzerine olur, tevhide kalktığında, dağlardaki hoş sesli kuşlar ve diğer hayvanlar, ağaç kovuğu içindeki savmasının içinde oturan Pir Ömer’in etrafını sarıp, halka oluşturarak, tevhidi sonuna kadar dinlerlerdi. Geceleri savma sabaha dek, mum gibi etrafa nurlu ışıklar saçardı.
Kendisinin inci değerindeki sözlerinden:”-Derviş olanın dört türlü ölümü vardır. Salik, ölümü görüp ondan ders almazsa, dervişlik ona haramdır.”derdi. Nakledildiğine göre: “Kızıl ölüm(Mevti Ahmer ) şudur;-Salik daima nefsine karşı çıkmalı ve bu hale devam üzere olup, arzularını gemlemelidir.” “Siyah ölüm(Mevt-i Esved) ise;-Gizli ve açık ta olsa her türlü eza ve cefaya sabr edip, tahammül göstermektir.” “Yeşil Ölüm(Mevt-i ahdar) ise;-Eski ve yamalı giysilerle iktifa edip “bu eskidir dememelidir”” “Beyaz Ölüm(Mevt-i Ebyaz) ise açlığa ve riyazete devam etmesidir.” Eğer Salik, bu dört ölümü nefsinde yaşatamaz, aşamazsa asla Hüda-yı Lemyezel’e yol bulamaz. Sırrı fukaraya ulaşamaz” derdi.

Şeyh Seyfeddin El-Halveti Hazretlerini Beyan Eder
O, ilim ehlinin piri, kalem ehlinin mürşidi Hakk’ın izzetine talip olan saliklerin rehberidir. Şeyh seyfeddin El-Halveti hazretleri, Pir Ömer’ül Halveti hazretlerinin halifesidir. Tarikatte önce Şeyh Muhammed el-Harezmiye hizmetten sonra tekmil-i esmayı tamamlamış, fakat Zat-ı Müsemma tekmiline muvaffak olamadığından, sülukunu tamamlayamadan şeyhi vefat ettiği için yarım kalmış, sülukunun kalan kısmını Pir Ömer hazretlerinden tamamlamıştır.

Şeyh Ebu Yezid-i Pürani Hazretlerini Beyan Eder
O, dervişlerin sultanı, şeyhlerin burhanı ve hikmet ehlidir.

Şeyh Zahireddin El-Halveti Hazretlerini Beyan Eder
O, zahiri ve batini ilimlerden izzet sahibi, halkın mürşidi ve rehberi olan şeyhlerin azizlerindendir.
Kendilerinin naklettiğine göre “-Allah Sübhanehu ve Te’ala bu naçize kıra’at-ı seb’a ile Kur’an-ı Azim’i ve müteaddit rivayetleriyle Kur’an’ı hıfz etmeyi bana nasip kıldı. İsti’dadımı kavi kılıp, Şeyh’ül Kurra eyledi. O gece manevi mecliste bana icazet verildi. Alem’in sultanı Resülullah(sav) bana görünerek”-Ey Zahir, gel kelam-ı izzetin(Kur’an’ın) kıraati nasıl olur benden öğren” deyip, zarif bir üslupla kıraat buyurdu. Sonra bana bazı harflerin mahreçleri ve esrarını telkin eyledi ki, onları hiçbir kurra şeyhinden duymamıştım” diye buyurdu.

Şeyh Ahi Mirem El-Halveti Hazretlerini Beyan Eder
O, insanların ve cinlerin kutbu, beşerin Mürşid-i Kamili, fikre ve zikre yol gösteren “Rabbi zidni tehayyera” ayetinin mazharı, mücadele ve riyaz ehlinin seçkinidir. Timur istilası sırasında Her’den göçmüş ve Kırşehir’e yerleşmiştir.
Kendisinin inci tanesi değerindeki sözlerinden:”-Derviş eğer tarikat yolu ve meleğinin saliki ise, dünya işlerine gönlünün meylini önlemelidir” derdi. Yine buyurdular ki “-Bir domuz otlağın köklerini söküp atarak, otlarken berbat eder. Koyun ise, otlağın taze sürgünlerini yiyerek, otlağı biçmiş gibi daha gür çıkmasına sebep olur. Bu yüzden koyunun eti hoştur, yiyen kişiyi kamil kılar. Domuzu ise, kalender tabiatlı, şaraba düşkün bir millet olan Hıristiyanlar kebap edip yerler.” diye buyurmuştur.
Şeyh hazretlerinin meşhur dört halifesi şunlardır: “Ebu Talib, Pir Tevekkül; Amr-i Rabbani ve postnişini İzzeddin hazretleridir.

Şeyh Ebu Talib El-Mekki Hazretlerini Beyan Eder
O, akranına galip, Hak yoluna talip, kamil bir şeyh idi. Şeyh Ebu Talib hazretleri “Mekke-i Mükerreme”de doğmuştur. Babası Kabe’ye hacc seferleri tertip ederdi. Şeyh Ahi Mirem hazretlerinin hizmetinde bulundu. Şeyh hazretleri kısa zamanda onu, hilafete layık bulup, onu Mısır’a hilafetle görevlendirdi. Daha sonra geri dönüp şeyhinin yerine oturdu.
Kendisinin inci değerindeki sözleri ve nasihatleri: “-Müptadi salikin arkadaşlarına hürmeti ve riayeti olmalıdır. Onlara saygıda kusur etmemelidir.” diye buyurmuştu.

Şeyh Pir Tevekkül Hazretlerini Beyan Eder
O, gönül ehlinin piri, hidayet yolunun rehberi, hilkat sırlarının kaşifi, büyük şeyhlerden biridir.

Şeyh Amr-ı Rabbani Hazretlerini Beyan Eder
O, kudretli şeyhlerin ve Hakk’ın veli kullarının seçkinlerindendir.”-Akli ve nakli ilimleri bildiğim halde, tasavvuf ilimlerinden haberim yoktur. Bu hal benim gibi bir kişi için züldür” diyerek Şeyh Ahi Mirem hazretlerine gitti.
Kalbi hakikatleri keşfle, kabirlerden sırları açıklayıp bildirirdi. Kendisi daima keşf alemi ile meşgul idi. Şeyhinden haber istediklerinde “Amrı çağırın” derdi ve onların hallerini sorardı. Oda murakabeye varıp, sonra başını kaldırarak, o sualin karşılığını mazide, halde ve istikbalde her ne ise söylerdi. Söyledikleri aynen gerçekleşirdi.

Şeyh İzzüddin Türkmani Hazretlerini Beyan Eder
O, yakin ehlinin mürşidi, şer’i metinlerin müfessiri, Kelam-ı Kadimin hafızı, Tarikat ehlinin delili ve ulaştırıcı şeyhlerin kutbudur.
Şeyh hazretlerinin vefatı yaklaştığında, kendisi.”-Ben, filan gün vefat edeceğim, beni musallaya koyunuz. Tam o esnada bir arabi gelecek, cenaze namazımı o kıldıracak. Ona ittiba ediniz” diyerek, vasiyetde ve sıkı tembihde bulundu. Aynen dediği gibi oldu. Namazdan sonra o arabi ortadan kayboldu. Etrafı aradıksa da onu hiç bir yerde bulamadık.
Kendisinin dört halifesi “ Şeyh Ömer-i Şirvani, Şeyh İbrahim-i Kubadi, Şeyh Baba Resul-i Rumi ve kendisinin vekili ve postnişini olan Şeyh Sadruddin-i Hıyavi” hazretleridir.

Şeyh Ömer-i Şirvani Hazretlerini Beyan Eder
O, ruhani şeyhlerin seçkini, Rabbani nurların merkezidir.

Şeyh İbrahim El-Kubadi Hazretlerini Beyan Eder
O, halka kurtuluş yollarını gösteren, azizan taifesinin rehberidir.
Şeyh İbrahim-i Kubadi’nin kıymetli sözlerinden: “-Salih kişinin malı da salihdir”hadis-i şerifinin ifadesi olan; Mal, helalden kazanıp Allah ehli için sarf olunandır. Elhamdülillah bize miras kalan malda öyledir. Allah kapısı olan tekkeler ve mescitlerde dervişlere ve fukaraya fi sebilillah sarf olunmaktadır.”diye buyurmuştur.

Şeyh Baba Rasul-i Rumi Hazretlerini Beyan Eder
O, usul sahibi şeyhlerin büyüklerinden, Resulullah’ın yolunun rehberlerindendir. Kabri Niğde’dedir.

Mürşid-i Kamil “Şeyh Sadrüddin-i Hıyavi Hazretlerini Beyan Eder
O, ilahi vecd sırlarının kaşifi, Hakk dergahının ve sonsuzluk ikliminin rehberi ve Resulü Ekrem (sav) hazretlerinin ilim ve hikmetinin varisi idi. Kendisi zahirde “ümmi”ise de, hakikat ilimlerinde devrinin “Kutbu” idi.
Şeyh İzzeddin Hazretlerinin huzurunda ne zaman adı geçse Şeyh Sadreddin’i hürmet ve ta’zimle anardı. Şeyh onun bulunduğu diyara davet edilse: “-Orada Şeyh Sadreddin vardır. Bize ihtiyaç yoktur.”derdi. Nefesi tesirli bir kimse idi.
Kendisinin dört halifesi sırasıyle: “Şeyh Pir-Zade, Şeyh İbrahim, Şeyh Pir İlyas El-Amasi ve postnişini ve vekili Şeyh Seyyid Yahya Eş-şirvani haretleridir.

Şeyh Pir-Zade Hazretlerini Beyan Eder
O, azizanın seçkini, aşıkların rehberidir. Şeyh İzzeddin Halveti hazretlerinin evladıdır.
Pirzade gençliğinde mecazi aşka düşer ve meyhanelere düşer. Şeyh İzzüddin va’z etiği camiden bu hali görür ve dervişlerinden birini gönderir. Dervişde pirzadeye uyar ve ikisi beraber içmeye başlarlar. Bunun üzerine şeyh kendisi meyhaneye gelir ve bu durum karşısında herkes tevbe eder. Meyhane camiye çevrilir.

Şeyh İbrahim-i Şirvani Hazretlerini Beyan Eder
O, müctehidlerin faziletlisi, muvahhidin ve vera ehlinin nuru olan azizanın yolunun rehberidir.

Pir İlyas El-Amasi Hazretlerini Beyan Eder
O, halkın ve insanların muktedası, şeyhlerin azizanı, ariflerin gönül tacı ve sultanıdır. Pir İlyas hazretleri Amasyalı’dır.
Kendisinin nasihat verici sözlerinden: “-Evliyaullah olan kişinin üç alameti vardır. Biri: Bir söz söylese, o söz mutlaka nasihat verici olur. Boş yere konuşmaz. İkincisi, dünya nimetlerine meyletmez ve dünya işleriyle ilgili işlerden sakınır. Onun bu halini gören halkın ona sevgi ve saygısı artar. Üçüncüsü, kur’an-ı hakim okunduğunda veya huzurunda Kur’an okunduğunda dinleyenlerin kalbinde rik’at ve merhamet duyguları uyandırır” diye buyurmuştur.

Seyyid Yahya Eş-Şirvani Hazretlerini Beyan Eder
O, nakiblerin nakibi, neciblerin necibi, şeyhlerin şeyhi, seyyidlerin seçkinlerindendir.

Şeyh Pir Şükrullah Halife Hazretlerini Beyan Eder
Buradan itibaren Halveti tarikati şubelenmeye başlar. Bunlardan biri Sünbüliyye Kolu diğeri de Gülşeniyye koludur.

Şeyh Alauddin Er-Rumi Hazretlerini Beyan Eder
O, alimlerin ve velayet ehlinin tahkik ve tedkik edicisi, ledünni sırların ulaştırıcısı, hak yolunun rehberi azizanın seçkinidir. Kendisi cezbe ehlinden ve tevbesi kuvvetli bir zat idi. Her kim onun meclisinde bulunsa onun va’z ve nasihatini dinlese hemen tevbe edip ona biat ederdi.
Cezbe-i aşk-ı Hüda mazharı kim ola gönül
Menzili dergah-ı Hakk’da olur etse rıhlet
Şeyh-i Kamil ki alaüddin denilir namına
Vasıl-ı cezbe idi nola ki bulsa izzet

Şeyh Habib-i Karamani Hazretlerini Beyan Eder
O, dertli gönüllerin tabibi, nesebi ve soyu pak olan azizlerin seçkinidir. Şeyh Habib-i Karamani hazretlerinin soyu babası tarafından Hazret-i Ömer(ra)’a ve annesi tarafından Hazret-i Ebu bekr-i Sıddık (ra)’a çıkar. Akşemseddin Hazretleri’nin hizmetinde bulunmuştur.

Şeyh Pir Muhammed El-Erzincani Hazretlerini Beyan Eder
O, şeyhlerin kamili aşk ehlinin rehberi ve maneviyat ehlinin piridir.
Uzun Hasan, Fatih Sultan Mehmet Han ile harbe karar vermişti. Şeyh Uzun Hasan’a: “-Onların üzerlerine varmaman senin için daha iyi olur. Çünkü o ve onun askerleri İslam gazileridir ve Ni’mel-ceyş (fetih askeri ) dirler. Olaylar Şeyh hazretlerinin dediği gibi çıkıp, Uzun Hasan’ın ordusu dağılıp perişan olmuş, atları yorulup yaralanmıştı. Ayrıca oğullarından biri de harp meydanında kalmıştır.
Kendisinin dört seçkin halifesi: Pir Ahmet el-Erzincani, Pir Fethullah, İbrahim Mükemmel, postnişini Çelebi Halife (Şeyh Pir Cemali-i Halveti) hazretleridir.

Şeyh Pir Ahmed El-Erzincani Hazretlerini Beyan Eder
O, velayet ehlinin ruhu ve semedani şeyhlerin seçkinidir. Pir Ahmet el-Erzincani hazretleri önce hafız oldu. Sonra henüz küçük bir çocukken esma zikri ve sülukunu tamamlayıp hilafet aldı. O diyarlarda irşadla görevlendirilerek Erzincan’a gelmişti. Pir Ahmet Efendi zahir ve batın ilimlerinde kamil, mükemmel ve fazıl biri idi.

Şeyh Pir Fethullah Hazretlerini Beyan Eder
O, Hakk dergahının makbulü, vuslat ve Hakk ikliminin mücahididir. Şeyh Muhammed’in hizmetindeki alimlerin en seçkini idi. Şeyhinin vefatında irşad seccadesine o oturdu.
Kerametlerinden birisi şöyle nakl edilir: Vefatı yaklaştığında şeyh dervişlerini etrafına toplayıp nasihat etti. Dervişleri: “ Vefatınızda hangi dervişinizin seccadenize oturup irşat hizmetinize hayrul halefiniz olarak devam eder ?” diye sorunca Şeyh hazretleri “Vefatımızdan sonra cenazemizi musallaya koyduklarında dikkat ediniz. Dağ yönünden bir zat gelip postumuza oturarak halimize varis olacaktır. Ona tereddüt etmeden tabi olup her emrine itaat ediniz” dediler.

Şeyh Tacuddin İbrahim El-Halveti Hazretlerini Beyan Eder
O, kemal sahibi pirlerin seçkini, Hakk yolunun nurani delili velayat bahçesinin seçkin gülüdür. “Seyyid” neseblidir.
Nakl edildiğine göre bir gece rüyada ecdadı Hazret-i Ali’yi görüp, İmam-ı Ali nazarlarını İbrahime çevirip O’nun başına siyah şemleli bir Halveti tacı giydirdi. Sonra:” Bu izzeti ve tarikatimizi bulmak istersen Murtazavi ve Mustafavi nurumuza mazhar olan Halveti taifesidir. Onlardan birine biat edersen bize biat etmiş olursun “ dediler.

Şeyh Çelebi Halife Hazretlerini Beyan Eder
O, yakin nurlarının ulaştırıcısı, mürşidlerin mert ve emini, hidayet ehlinin seçkini, akıl sahiplerinin imamı ve nefs yolunun mücahididir.
Bu arada Şeyh Alaeddin-i Rumi halifelerinden “ Şeyh Abdullah-i Kurbani” ile uzun süre sohbet etti. Ondan “Keşful Kubur” ilmini ve manevi sırları talim etti.
Çelebi efendi ile birlikte kırk adet sufi ile erbaine girdi. Riyazet çok sertti diğerleri riyazet ve halveti terk ederek yarım bırakmak zorunda kaldılar. Bitkin ve perişan bir halde tekkeyi terk ettiler. Halvet’de sadece Çelebi Halife kaldı ve erba’ini tamamladı. Hatta bazı yakınları çelebinin riyazetini hafifletmesi için niyazda bulundular. “Çelebi nede olsa bir insandır, ölmek ihtimali vardır” dediler. Şeyh:”-Hakk’ı talepte ölmek noksan olarak yaşamaktan yeğdir” diye cevap verdi.
Kendisinin dört seçkin halifesi sırasıyla:”Kasım Çelebi, Şeyh Sinan- Erdebili, Şeyh Üveys Dede ve postnişinleri Sünbül Efendi”dir.

Şeyh Kasım Çelebi Hazretlerini Beyan Eder
O, revende ve ayende olan şeyhlerin hamisi, hakikat erlerinin ruhudur.

Şeyh Sinan Erdebili Hazretlerini Beyan Eder
O, cavidani ilmlerin arifi, alem ve ademin canıdır.

Şeyh Üveysi Mudurni Hazretlerin Beyan Eder
O, keşif ehli şeylerin ve irfan mürşitlerin seçkini ve asrının kutbudur.
Müderrislerinden “Mevlana Davud”, şeyhin keramet gösterdiğini işitip onu mat etmek üzere onun va’z etmekte olduğu yere gitti. Müfti efendinin aklına her zaman şöyle bir soru gelirdi: “- Tesbih sırasında Sübhanallah demek, hamd ve Tekbir’den, Tekbir’de hamd ve tesbih etmekten daha önce gelmesi gerekmez miydi ? Bunun hikmeti ne idi ?”diye düşünürdü. O bu düşüncesini Şeyh Üveys Hazretleri’ne nakletmeden önce Şeyh bunu keşfederek:”- İslam mülkünün Resulu(sav)’nün bu husustaki haberi şöyledir:-Masiva’llah’dan abidlerin kalplerini temizledikleri gibi temizlemeyenler Hakk’ı kemaliyle anlayamazlar ve Hakk’a layıkıyle şükredemezler. Onun için böyledir” dedi.

Sünbül Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, Resulün varisi olan tarikat ehlinin mürşidi şeriatin müftisi, şeriat ve tarikat bahçesinin misilsiz gülü ve bülbülü, zikir ve tevhid ehlinin seçkinidir.
Zamanın müftisi İbn Kemal, Kemalpaşazade Ahmet Şemseddin efendiden devrinin seçkinlerinden biri tarafından acaip bir mesele hakkında fetva istenmişti. Müfti efendi bu konuda birçok kitapları tetkik ettiği halde hiçbir bilgiye rastlamadı. Müfti efendi bu sıkıntı ve ıstırap içinde bir taraftan o konuyu araştırırken birden o konuyu keşfediverdi. O kadar sevindi ki aşka gelip üç kere semah etti. fakat o halini hiç kimseye söylememişti. Sümbül Efendi şeyhülislama Meşihat makamına vararak müftiye: ”- Sema haram mı yoksa helal mi? diye açıkça sordu. Müfti efendi: ”- Halal değildir, şüphelidir” deyince, Sümbül Efendi; ”- Dünya işlerine ait bir mesele üzerine tereddütsüz sema etmeyi caiz görüp kendinizi buna mecbur kılıp, dervişanın Allah kapısı olan uhrevi mertebelerin keşfi ve fethine tahammül edememeleri sebebiyle sema ve deveran etmelerini mazur görmemek insaf ehline yaraşmaz “deyip, kerametini izhar etti.
Meşhur dört halifesi sırasıyla Şeyh Cemaleddin-i Akşehri, Şeyh Maksut Dede, Şeyh Çavdarlı Ahmet Dede ve postnişini Şeyh Merkez Muslihiddin Musa Efendi’dir.

Şeyh Cemalüddin-i Akşehri Hazretlerini. Beyan Eder
O, ukba yolunun mürşidi, dünya saltanatını terk eden azizanın seçkinidir.
Hilafetle Akşehir’e görevlendirildi. Kendisine gelen sadaka nezir ve hacet erbabının yardımlarıyla bir zaviye bina etmeye kalkmış fakat çatının yapımı için gerekli kalas bulunamamış, bunun üzerine ustalardan birine kısa bir kalasın ucunu tutturarak kendisiyle beraber çekmiş ve sırık uzamış. Bunu gören halk ve hrıstiyan ustalar şeyhe ittiba etmişler.

Şeyh Maksud Dede Hazretlerini Beyan Eder
O, halkı Hakk’ irşad eyleyen ve batın sırlarını halka apaçık gösteren, feleğe hükmeden Hakk dostlarının seçkini Allah’ın Vedud isminin mazharı olan Şeyh Maksut Dede hazretleridir.

Şeyh Ahmet Çavdarlu Hazretlerini Beyan Eder
O, gönül ikliminin sultanı Hakk’a giden yolların mihmandarı ve irşad ehlinin seçkin mürşididir.
Kerametlerinden biri şöyle nakledilir: “- bir gün bir yerde dervişleriyle sohbetler ederken aniden dağdan büyük bir kaya parçası çığ gibi kopup şeyhin ve dervişlerinin üzerine gelirken dervişler feryad edip, şeyhe gösterdiler. Şeyh hemen kayaya dönüp: “- Ey dağ Allah’ın emriyle şu kayayı tut, onu durdur.” Dedi. Allah’ın kudretiyle birhayli yer inip, hızlanmış olan o kaya parçası yerinde donup kaldı. Halen o kaya orada durmaktadır

Şeyh Merkez Muslihüddin Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, vücut dairesinin merkezi olup şahadet ve kayıtlar aleminden daima uzak kalan azizan taifesinin kutbudur.
Dervişleri, Sümbül Efendiye “-Beka alemine göçtüğünüzde, yerinize kimi layık görürsünüz?”
dediklerinde, Şeyh hazretleri, “ Kim olursa olsun, taşradan hangi halifemiz daha önce zaviyemize girerse seccademiz onundur” dedi. Hüda’nın hikmetiyle o gece vefat etti. Vefatının sabahı erkenden Merkez Efendi zaviye avlusunda göründü.
Bir gün Ebu-l Feth Mehmet Han Camiinde bir hintliye rastlar. Kulağına birşeyler söyler ve o kişiyi kendisine halife yapar ve hindistana irşad için gönderir.
Kendisinin dört halifesi vardır:
“Oğlu Merkezzade Şeyh Ahmet Efendi, Köse Muhyiddin Efendi, damadı Müslihüddin Efendi, postnişini ve Kaim-i makamı Şeyh Yakub Efendi Hazretleridir.

Merkezzade Şeyh Ahmet Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, Ahmed(sav)’in nuru, sırlar aleminin ve vecd ikliminin sultanıdır.

Şeyh Köse Muhyiddin Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, yakin ehlinin gözünün nuru, din erbabının sevinci idi. Merkez Efendi: “-Bunca zamandır dörtyüz halife yetiştirdim, amma Köse Muhyiddin Efendi gibi kamil olanını görmedim” dedi.

Şeyh Muslihuddin Hazretlerini Beyan Eder

O, hayırlı ulaştırıcı şeyhlerin temiz soyundan ve Şeyh hazretlerinin damad-ı muhteremleridir zahiri ilimlerde akranına üstün olduğu gibi, tarikat ve hakikatte de seçkinlerdendir. Tarikati tamamladığı sırada Merkez Efendi Hazretleri kendisini damat edinip, onu taşradaki bir zaviyeye şeyh olarak görevlendirmiştir.

Şeyh Yakub Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, rağbet ehlinin sultanı, burhan ehlinin matlubu, saliklerin kalplerinin nuru ve hak yolunun gerçek rehberidir.
Sülukunun ilk yıllarında idi. Bir kere ikindi namazının sünnetini ihmal etmiştim. O gece şuhul haline girdiğimde, karşıma çıplak bir zat geldi. Ben: “-Edep yerini ört, niçin böyle çıplak dolaşıyorsun,?” diye sordum. O zat bana: ”- Beni sen çıplak bıraktın. Üzerimdeki elbiseleri aldın, birde bana çatıyorsun” dedi. Ben: “-Allah saklasın ben bir şey yapmadım” dedim. O zat: “- Ben ikindi namazının sıfatıyım. Sünnet benim elbisemdir, sünneti kılmadın ve bende böyle çıplak kaldım. Bu halimin sebebi sensin” dedi. Ben bu halden sonra beş vaktin sünnetlerinden hiç birini terk etmedim” diye buyurmuştur.

Şeyh Sinan Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, devrinin müfessir ve alimlerinin mürşidi ve tevhid ehlinin ve yakin ehlinin rehberidir.

Şeyh Mehmed Şuhudi Efendi Hazretlerini Beyan Eder
O, ahlak ilminin tabibi ve piri merd-i Habibin Sultanı, Şeyh Şuhudi Efendi’dir.

Şeyh Mahmud Dede Hazretlerini Beyan Eder
O, pirlerin piri nasihat ehlinin ve tarikat yolunun rehberi, aşık şeyhlerin seçkinidir.


En son sahhaf tarafından 20.09.11, 10:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Lemezât-ı Hulviyye
MesajGönderilme zamanı: 20.09.11, 10:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 20.05.09, 11:50
Mesajlar: 69
CEMÂLEDDÎN MAHMÛD HULVÎ

İstanbul'da yetişen meşhûr velîlerden. İsmi Mahmûd bin Ahmed, lakabı Cemâleddîn, mahlası Hulvî'dir. 1574 (H. 982) senesinde İstanbul'da doğdu. 1654 (H. 1064) de vefât etti. Kabri, İstanbul'da Şehremini semtinde Hulvî adıyla anılan Şirvânî Dergâhının bahçesindedir. Sünbülî ve Gülşenî tarîkatlarında yetişmiş ve rehberlik yapmış, talebe yetiştirmiştir.

Babası saray Helvacıbaşısı idi. On dört yaşında babası ile birlikte hacca gitti. Hac dönüşü sırasında Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Hasan Zarîfî Efendi ile birlikte yolculuk yaptı. Yolda onun sohbetlerinden istifâde etti. Böylece tasavvufta ilk sohbetleri dinleyip bu yolun kıymetini anlayıp, lezzetini tattı. İstanbul'a dönünce, baba mesleği olan helvacılığa devâm etti. Daha sonra gençlik arzusuyla süvâriliğe heves etti ve emsâllerinin teşvîkiyle, Divân-ı Hümâyûn çavuşu oldu. Fakat gözü dünyâ mevkıi ve nîmetlerinde olmadığından, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için uğraşıyor, kendisine yol gösterecek bir rehber arıyordu. Bir süre sonra, Halvetiyye yolunun, Sünbüliyye koluna mensub olan Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Zarîfî Hasan Çelebi'nin sohbetlerine devâm etti.

Mahmûd Hulvî Efendi, tasavvuf yoluna girişini şöyle anlatır: "Bir gün bir yeniçeri kâtibinin yaptırdığı Yenikapı Mevlevîhânesinde dervişlerin Mesnevî okuduklarını görünce, tasavvuf yoluna karşı kalbim meyl etti. Bu sırada sıtma hastalığından muzdarip idim. Yolda giderken sıtma nöbeti tuttu ve biraz dinlenmek için Merkez Efendi Dergâhına girdim. İstirâhat için uzandığım zaman uyuyakalmışım. Rüyâmda Merkez Efendi bana; "Oğul bize gel!" dedi. Heyecanla uyandım. Sıhhate kavuştuğumu hissettim. O hafta Salı günü vâz vermek üzere Merkez Efendi Dergâhına gelen daha önce berâber hacca gittiğimiz Zarîfî Hasan Çelebi'den, gördüğüm rüyâyı tâbir etmesini istedim. O zaman bana; "Sana şeyhlik hîbe etmişler." dedi. Gerçekten o hafta hocama bîat ederek tam mânâsıyla teslim oldum. Hocam; "Siz bizim hac yolunda yol arkadaşımız ve dostumuz olmuştunuz. Şimdi biz size tasavvufta yol arkadaşı olamaz mıyız?" dedi."

Mahmûd Hulvî Efendi, Şeyh Zarîfî'nin sohbetlerine devâm edip tasavvufta yetişti. 1619 senesinde ikinci defâ hacca gitti. Bu hac seferinde hocası Hasan Zarîfî'nin emriyle Kahire'ye uğrayıp orada bulunan Gülşenî tarîkatı şeyhi Necmeddîn Hasan Efendinin sohbetlerinde bulunup, ondan istifâde etti. Gülşenî yolunda îcazet alıp İstanbul'a döndü. Hocası Hasan Zarîfî Efendi de ona tasavvufta talebeleri yetiştirmek için icâzet verdi.

Önceleri bir müddet Dâvûdpaşa Câmiinde Cumâ günleri, haftanın diğer günleri de Sultanahmet, Şehzâde ve Sultan Mehmed Han (Fâtih) Câmiinde vâizlik vazîfesi yaparak halkı irşâd edip doğru yolu gösterdi. Sonra da hocasının emri üzerine şeyhlik, rehberlik yaptı. Kendi adı ile anılan Şehremini'ndeki Şirvânî Tekkesinde diğer meşhûr ismiyle Hulviyye Tekkesinde insanlara rehberlik yaptı, tasavvufda talebe yetiştirdi. Bu dergâhta talebelerin yiyeceklerini kendisi karşılardı. Ayrıca herbir talebeye beş-on akçe harçlık verirdi. Bu kadar masrafı karşılamak için lâzım olan parayı nereden temin ettiğini kimse bilemezdi. Ancak onun bir bereketi ve kerâmeti olduğunu farkedenler de vardı.

Şiirde "Hulvî" mahlasını kullanırdı bu hususda şu menkıbe anlatılır: Bir gün Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin dîvânını hocası Hasan Zarîfî Efendiye götürüp hediye etti.

Hocası; "Gel Helvacızâde, sana Mevlânâ hazretlerinden bir mahlas ricâ edelim." diyerek üç İhlâs bir Fâtiha okuyup Dîvân'ı açınca, yüksekliklere mensub olan tatlı olur." mânâsında şu rubâî çıkar: "Menkâne ulviyyen kad câe hulviyyen" Bu rubâî işâret sayılarak Mahmûd Efendi, bu olaydan sonra "Hulvî" mahlasını kullandı.

Evliyânın meşhurlarından olan âlimlerden naklederek buyurdu ki: "Dünyâda oruç tut. Ölüm geldiğinde bayram sevinci içinde ol. Dilini tut, koru. Lüzumsuz şeylerden sakın. Dünyâya meyletme. Âhirete götüreceğin şeyler ölçüsünde dünyâ ile ilgilen."

"Her işin başı ilimdir. İlmin başı ise Allahü teâlânın inâyetidir."

"Allahü teâlâya, dünyâ mertebesi ve halkın îtibâr ve sevgisini kazanmak için ibâdet edenler, Allahü teâlânın gazâbına uğrayan kişilerdir."

"Allahü teâlâ bir kuluna iyilik murâd ederse, ona hayırlı amel kapısı açar, söz kapısını kapar. Kötülük murâd ettiğinde bunların aksini yapar. Kişinin yaramaz söz konuşması bedbahtlıktır."

"İhlâs, her şeyin Allahü teâlânın rızâsı için yapılması, amelin kabûlüne vesîle olan güzel düşünce (niyet) dir."

Mahmûd Hulvî Efendinin eserlerinden bâzıları şunlardır: 1) Câm-ı Dil-Nevâz: Gülşen-i Râz şerhinin tercümesidir. 2) Taşlıcalı Yahyâ Beyin "Hamse"sine bir nazîre, 3) El-Lemezât-ı Hulviyye El-Lemehât-ı Ulviyye: İsmi, "Ulvî parıltıların ağızdaki tadı" mânâsına gelen bu eseri, 1609 senesinde yazmağa başlayıp, 1621 senesinde tamamladı. Eser bir mukaddime ve değişik bölümlerden meydana gelmiştir. Mukaddimede ilk dört halîfe, dört mezhebin imâmları ve oniki imâm, lemzalarda ise, Halvetîlik yolundaki büyük velîlerin hayâtı ve menkıbeleri anlatılmaktadır. Lemza ve mukaddimesinde 140 zâtın hâl tercümesi anlatılan bu esere, hâtime, son kısmında ise ayrıca, bizzât kendisinin görüştüğü 52 velînin hayâtını ilâve etmiştir. Mahmûd Hulvî Efendi, tasavvufu ve evliyânın hâl tercümesini anlatan elliye yakın mûteber kitabı tarayarak bu eseri meydana getirdiğini kaydedip faydalandığı eserlerin isimlerini bildirmektedir.

1) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.61
2) Sicilli Osmânî; c.4, s.320
3) Ziyâret-i Evliyâ; s.99
4) Vakâyi-ül-Fudalâ; c.1, s.551
5) Lemezât


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye