Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Doç. Dr. N.Tosun : Yesevî ve Takipçilerinin Temel Görüşleri
MesajGönderilme zamanı: 03.11.10, 10:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
Hoca Ahmed Yesevî ve Takipçilerinin Temel Görüşleri

Doç. Dr. Necdet TOSUN*


• Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İstanbul, Türkiye.

• ARAŞAN Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi,2008,Sayı: 5-6, s. 81-89

Özet:

Hoca Ahmed Yesevî ve tâkipçileri dînin emir ve yasaklarına bağlı, Ehl-i Sünnet ve Cemâat yolunda, diğer Orta Asya Türkleri gibi Hanefî ve Mâtürîdî idiler. Bunun yanı sıra, tasavvuf yolunda melâmet neş’esi (Melâmîlik) denen karaktere sâhiptiler. Gösteriş ve riyâdan kaçınır, sâde yaşar ve kendilerini eleştirirlerdi. Hayatlarında Allah ve peygamber sevgisi önemli bir yer tutmaktaydı. Mahlûkâta, özellikle de fakir ve yetimlere merhamet konusuna sıklıkla vurgu yaparlardı.

Anahtar Kelimeler: İslam, Tasavvuf, Ahmed Yesevî, Ehl-i Sünnet, Melâmet, Sevgi.

Abstract:
Ahmed Yasavi and his followers were devoted to Islamic rules and Ahl-i Sun-nah way, like the other Central Asian Turks. They belonged to Mâturîdî and Hanafî schools. Also they had the character and idea of malâmat. As a result of practising malâmat, they abstained from hypocrasy, criticised themselves and had a very simple life. In addition, the love of Allah and His Messenger, mercy for whole creatures, tak-ing care of poors and orphans occupied very important place in their life.

Key words: Islam, Sufism, Ahmad Yasavi, Ahl-i Sunnah, Malamat, Love.

***

Bu makalede Hoca Ahmed Yesevi ve takipçilerinin İslami kurallara bağlılığı, Ehl-i Sünnet yoluna bağlılığı, melamet çizgisindeki din anlayışı, Allah ve peygamber sevgisi ile mahlukata merhamet gibi konulardaki fikirleri ele alınacaktır. Bu makale hazırlanır-ken Yeseviyye mensuplarının en eski ve muteber eserleri kaynak olarak kullanılmış, böylece Ahmed Yesevi ve takipçilerinin temel dinî görüşleri ortaya konmuştur.

a) Ahmed Yesevî ve Takipçilerinin İslâmî Kurallara Bağlılığı:
Hoca Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet isimli eserinin mukaddimesi mâhiyetinde olan Fakrnâme’ye göre, Ahmed Yesevî âhir zamanda sahte âlim ve şeyhlerin orta¬ya çıkacağını söyledikten sonra bunları şöyle eleştirir: “Ve ilm-i şerîat birlen amel kılmagay”1. Yani: (Sahte âlim ve şeyhler) dînî kurallara uymayacaklar.
Daha sonra nasîhat olarak şöyle devam eder: “Ey tâlib! Eger Hak’nı talep kılıp tapay diseng andag pîrge kol bergil kim şerî‘atda ârif-i billâh bolsa… Eger mürîd şerî‘at ‘ilmini bilmese şerî‘at ilmini anga örgetkey”2. Yani: Ey öğrenci! Eğer Hak Teâlâ’yı isteyip bulayım dersen, dini iyi bilen şeyhe mürîd ol! Eğer mürîd dinî ilimleri bilmiyorsa, bu şeyh ona öğretir.
Aynı eserde dervîşliğin 40 makam olduğu, bunlardan 10 tanesinin şerîatla (dînî kurallarla) ilgili olduğu ifâde edildikten sonra bu on makâm şöyle sıralanır: “Evvel: Îmân keltürmek Hak Teâlâ’nıng birlikige ve barlıkıga ve sıfâtıga ve zâtıga. İkkinçi: Namaz okumak turur. Üçünçü: Rûze tutmak turur. Törtünçü: Zekât bermek turur. Be¬şinçi: Hac tavâf kılmak turur. Altınçı: Mülâyim sözlemek turur. Yetinçi: İlim ögren-mek turur. Sekizinçi: Hazret-i Rasûl sallallâhu aleyhi ve sellemni sünnetlerini becây keltürmek (yerine getirmek) turur. Tokuzunçu: Emr-i ma‘rûfnı becây keltürmek turur. Onunçu: Nehy-i münker kılmak turur3.

Hoca Ahmed Yesevî bir şiirinde de dînî kurallara bağlılık hakkında şöyle der:
Her kim kılsa tarîkatnı da‘vâsını,
Evvel kadem şerî‘atga koymak kerek.
Şerî‘atnıng işlerini edâ kılıp
Andın songra bu da‘vânı kılmak kerek.4
Yani: Tarîkat yolunda olduğunu iddia eden kişinin önce şerîat yoluna girmesi, dînî kurallara uyup ondan sonra sûfîlik iddiâsında bulunması gerekir.

Ahmed Yesevî’nin talebelerinden Sûfî Muhammed Dânişmend’in Mir’âtü’l-kulûb isimli eserinde Ahmed Yesevî’nin şöyle dediği nakledilir:
“Sûfî Muhammed-i Dânişmend, Sultânü’l-‘ârifîndin nakl kılıp tururlar kim, şerî‘atnı tamam kılmagunça tarîkatda kadem koysa bolmas”5. Yani: Sûfî Muhammed Dânişmend, Sultânü’l-ârifîn Ahmed Yesevî’den nakleder ki: (Bir kimsenin) şerîatı ta¬mam olmadan tarîkat yoluna girmesi (doğru) olmaz.

Dîvân-ı Hikmet’teki bir şiirde Hoca Ahmed Yesevî şöyle der:
Cemâatge barmayin terk-i namâz kılganlar,
Şeytân birle bir yerde derk-i esfelde kördüm.1
Yani: Mescide gitmeyen ve namazı terk eden kişileri, Şeytan ile aynı yerde Cehennem çukurunda gördüm.

Bu rivâyetlerden, Hoca Ahmed Yesevî’nin dînî kurallara bağlı bir Müslüman olduğu anlaşılmaktadır. Bazı Dîvân-ı Hikmet nüshalarında şu şiir vardır:

Mürşidlikni da‘vâ kılur şartın bilmes
Helâl haram, sünnet, bid‘at farkın bilmes
Bû-Hanîfe mezhebinde hergiz yürmes
Diger bid‘at mezheplerdin yürürler-e.2

Bu ifâdelerden Ahmed Yesevî’nin Hanefî mezhebinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ahmed Yesevî’nin tâkipçilerinden olup 14. yüzyılda Sayram ile Taşkent arasındaki İspicâb’da yaşamış olan Yesevî şeyhi Hoca İshak b. İsmail Ata’nın Hadîkatü’l-ârifîn isimli eserinde Yesevî dervişlerinin yüksek sesle icrâ ettiği cehrî zikrin meşrû ve câiz olduğunu ispat etmek için el-Hidâye isimli eserin şerhi olan en-Nihâye ve Hulâsatü’l-fetâvâ gibi Hanefî fıkıh kitaplarından deliller nakledilmiş, ayrıca İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe’nin görüşlerine yer verilmiştir3. Bu eserde diğer mezhep imamlarına değil, sadece Ebû Hanîfe’ye ve Hanefî fıkıh kitaplarına referans yapılması, Ahmed Yesevî gibi, onun tâkipçilerinin de Hanefî olduğunu gösterir.

b) Ahmed Yesevî ve Takipçilerinin Ehl-i Sünnet Yoluna Bağlılığı:
Sûfî Muhammed Dânişmend’in Mir’âtü’l-kulûb isimli eserinde şu cümleler yer alır:
“Kutbü’l-aktâb Hâce Ahmed-i Yesevî rahimehu’llâh ve meşâyıh-ı Tabakât andag aytmışlar kim: Âhiru’z-zamânda bizdin songra andag meşâyıhlar kopgay kim, İblîs aleyhi’l-la‘ne alardın ta‘lîm algay ve alar İblîsning işin kılgay ve halklarga muhib bolup irâdetsiz koymagay ve mürîdlerin başkarıp maksadga yetkürelmeyler. Zâhirlerini ârâste kılıp mürîddin köp tama‘ kılıp bâtınların harâb kılgaylar. Ve küfürdin îmânnı fark kılmagaylar ve ‘âlimlerni muhib bilmey iltifât kılmağaylar. Ehl-i Sünnet ve cemâ‘atnı düşmen körüp ve ehl-i bid‘at ve dalâletni süyüp, yamanlıknı pîşe kılıp Tengri ‘azze ve celledin yahşılık ümîd tutgay ve da‘vâ-yı şeyhlık kılgay”.4

Yani:
“Kutbu’l-aktâb Hâce Ahmed Yesevî ve Tabakât meşâyıhı ( Tabakâtu’s-sûfiyye adlı eserdeki ilk dönem sûfîleri) şöyle demişlerdir: Âhir zamanda bizden sonra öyle şeyhler zuhûr edecek ki, Şeytan aleyhi’l-la‘ne onlardan ders alacak ve onlar Şeytan’ın işini yapacaklar. Halka dost olup halk ne isterse onu yapacaklar. Müridlerine yol gösterip onları maksada ulaştıramayacaklar. Dış görünüşlerini süsleyip müridden çok hırs sâhibi olacaklar ve içleri (bâtınları) harâb olacak. Küfür ile îmânı farklı görmeyecekler, âlimleri sevmeyecek ve onlara iltifât etmeyecekler. Ehl-i Sünnet ve cemâatı düşman görüp ehl-i bidat ve dalâleti sevecekler. Kötülüklerini öne çıkarıp Hak Teâlâ’dan iyilik umacak ve şeyhlik iddiâsında bulunacaklar”.

Yukarıda Ahmed Yesevî’den nakledilen sözler Fakrnâme’nin baş tarafında da bulunmaktadır1. Hoca Ahmed Yesevî âhir zamanda ortaya çıkacak olan ve Ehl-i Sünnet mezhebini düşman gibi görecek olan sahte şeyhleri eleştirdiğine göre, kendisi Ehl-i Sünnet ve Cemâat mezhebine bağlı idi. Dîvân-ı Hikmet’te hulefâ-i râşidîn denen ilk dört halîfenin (Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali) hepsi hakkında medhedici şiirlerin bulunması da Yesevî’nin Ehl-i Sünnet’e bağlı olduğunu ispatlamaktadır2. Çünkü Şia mezhebine bağlı kişiler, ilk üç halifeyi övmezler, aksine onları kötü bilirler.

Hoca İshak b. İsmail Ata’nın Hadîkatü’l-ârifîn isimli eserinde de Fahreddîn Râzî ve Ebu’l-Leys Semerkandî gibi Ehl-i Sünnet âlimlerinin görüşlerine yer verilmiş, ayrıca Ehl-i Sünnet içinde Mâtürîdiyye isimli akâid mezhebinin kurucusu olan İmâm Ebû Mansûr Mâtürîdî’nin bir sözü nakledilmiştir3. Bu durum, Hoca Ahmed Yesevî gibi, onun tâkipçilerinin de Ehl-i Sünnet yoluna bağlı olduklarını ve muhtemelen Mâtürîdî olduklarını göstermektedir. Aynı eserde Hz. Ebû Bekir’den övgüyle bahsedilmesi, dört halîfe hakkında çehâr-yâr-ı bâ safâ diye övgü ifâdesi kullanılması bu durumu teyid etmektedir.
Bir başka Yesevî risâlesi olan ve Şeyh Hudâydâd b. Taş Muhammed Buhârî tarafından XVIII. asırda kaleme alınan Bustânü’l-muhibbîn’de mürîdlerin âdâbı ve uyması gereken kurallar sıralanırken dördüncü madde olarak: “İ‘tikâdı, Ehl-i Sünnet ve Cemâatga muvâfık bolgay”4, yani: Mürîdin itikadı, Ehl-i Sünnet ve Cemâat’a uygun olacak, denmektedir. Aynı eserin bir başka yerinde: “Biling ey dostlar! Mürîdning i‘tikâdı, Ehl-i Sünnet ve Cemâatning i‘tikâdlarıga muvâfık bolgay. Ehl-i Sünnetge fukahâ sevâd-ı a‘zam dirler”5, yani: Bilin ey dostlar! Mürîdin itakâdı Ehl-i Sünnet ve Cemâatin itikadına uygun olacak. Ehl-i Sünnet’e fıkıh âlimleri Sevâd-ı A’zam (çoğunluk, ekseriyet) derler, cümlesi yer alır.

Bu rivâyetler, hem Ahmed Yesevî’nin hem de onun tâkipçilerinin Sünnî olduğunu göstermektedir. Ancak son yıllarda, Yesevî şeyhlerinin bu eserlerini ve sözlerini dikkate almayan bazı araştırmacılar mesnedsiz tahminler yürüterek Ahmed Yesevî ve tâkipçilerinin Şiî-İsmâilî ya da Ehl-i Sünnet dışı heterodoks bir düşünceye sahip olabileceğini iddiâ etmişlerdir1. Yukarıda nakledilen cümleler ise, bu konudaki iddiâları ortadan kaldıracak mâhiyettedir.
Ayrıca Anadolu’da yayılan Bektâşîliğin, Yesevîliğin bir kolu olduğu yönündeki faraziye de yeni araştırmalarla çökmüş durumdadır2. Bektâşîlik, Yesevîliğin değil, Irak’ta kurulan Vefâiyye tarîkatının bir koludur. Anlaşılan şu ki, Ahmed Yesevî ile Hacı Bektaş Velî’nin de hiçbir bağlantısı yoktur3.

Fergana Vâdisi’nde XIX. asrın sonlarında görülen Laçiler ve Saçlı Îşânlar’ın da Yesevîlik ile gerçek bir bağlantısı ispatlanamamıştır4. Bu grupların bazen Dîvân-ı Hikmet’ten şiirler okumaları onların Yesevîlik’ten geldiğini kanıtlayamaz. Çünkü o dönemde tasavvuf ile doğrudan bağlantısı olamayan bazı kadınlar da bir araya gelip Dîvân-ı Hikmet’ten şiirler okuyabiliyorlardı5. Ayrıca İstanbul’daki Nakşbendî tarîkatına bağlı Özbek Tekkelerinde de Dîvân-ı Hikmet’ten bazı şiirlerin bestelenerek ilâhi şeklinde okunduğu bilinmektedir6. Bu grupların kadın erkek birlikte zikretmeleri de Yesevîlik ile bağlantılarını kanıtlamaz. Çünkü (Ahmed Yesevî hakkındaki bir menkıbe istisnâ tutulursa), Yesevîlik tarihinde birlikte zikir uygulaması görülmemektedir. Öte yandan Doğu Türkistan’da XIX. yüzyılda “Kübreviyye” tarîkatına bağlı bir grup sûfînin kadın-erkek birlikte zikrettiği bilinmektedir7. Kafkaslar’daki Çeçen “Kâdirî” şeyhi Vis Hacı’nın (ö. 1973) da zikir ve diğer ritüellerde kadın erkek müridlerini ayırmadığı nakledilir1. Demek ki, birlikte zikir, Yesevîlik alameti değildir. Prof. Devin DeWeese de Laçiler ve Saçlı Îşanlar’ın Yesevîlik ile alâkası olmadığı kanâatindedir2. Bu gruplar, Fergana’daki bazı Kalenderî meşreb sûfîlerin kalıntıları olmalıdır.

c) Ahmed Yesevî ve Tâkipçilerinde Melâmet Neş’esi:
Melâmet, kişinin kendisini eleştirmesi, halkın kınamasına ve eleştirmesine aldırış etmemesi, hattâ bundan zevk alması, gösteriş ve riyâdan uzak kalmak için çaba göstermesi şeklinde târif edilebilir. Horasan sûfîleri içinde yaygın olan melâmet düşünce ve karakterini Hoca Ahmed Yesevî ve tâkipçilerinde de görmek mümkündür. Dîvân-ı Hikmet’teki şu ifâdeler, Ahmed Yesevî’nin kendini eleştirmesine bir örnektir:

“Yok menin dek şûm-i belâ âlem ara,
Hiç bolmadı mendin rızâ halk-ı Hudâ”3.
Yani: Dünyada benim gibi belâ uğursuzluğu yoktur,
Allah Teâlâ’nın kulları benden hiç râzı olmadı.

Şu cümleler de melâmet (kendini eleştirme) düşüncesinin ürünüdür:

“Ey köngül kıldıng günâh, hergiz peşîmân bolmadıng,
Sûfî men dep lâf urup tâlib-i cânân bolmadıng,
Hayf ömrüng ötti bir lahza giryân bolmadıng,
Sûfî-nakş boldung velî hergiz müsülmân bolmadıng”4.

Yani:
Ey gönül! Günah işledin, aslâ pişman olmadın,
Ben sûfîyim diye konuştun ama Allah’ı aramadın,
Vah, ömrün geçti, bir an bile ağlamadın,
Görünürde sûfî gibi oldun ama aslâ Müslüman olmadın.

Ahmed Yesevî’nin imam olup mürîdlerine namaz kıldırmadan önce beline bir koyun barsağı (ya da tırnağı) bağladığı ve namazda eğildiğinde bu barsaktan bir ses çıktığını ve mürîdlerin çoğu “hocanın abdesti bozuldu” diye düşünerek mescidi terk ettikleri şeklindeki menkıbe de Ahmed Yesevî’deki melâmet neş’esine bir örnektir5.

Ahmed Yesevî’nin mürîdlerinden Hakîm Ata: “Barça yahşı, biz yaman, barça buğday biz saman” derdi6. Yani: Herkes iyi, biz kötüyüz. Herkes buğday gibi kaliteli, biz saman gibi değersiziz. Sûfî Muhammed Dânişmend’in mürîdi Süksük Ata’ya adı sorulduğunda: “Adım Firavun’dur” diye cevap vermişti1.

Bustânü’l-muhibbîn isimli eserin 15. bölümünde şu ifâdeler yer alır: “Biling ey dostlar, sûfîler ehli melâmet ve ehl-i kalenderlik sıfatlık kerek. Ehl-i melâmetning sıfatı oldur kim, ihlâs şerbeti birlen tamâm-ı a‘zâlarnıng tamarlarını toldurup kandurgan bolgay. Könglini sıdk ve safâ birlen musaffâ kılgan bolgay. Ve bul ahvâl ve a‘mâlleri birlen lezzet tapıp hemîşe bu sırların halâyıkdın pinhân kılgay”2.

Burada şunu ifâde etmek gerekir ki, Orta Asya’da yayılan Yesevîlik ve Nakşbendîlik gibi tarîkatlerde melâmet neş’esi açıkça görülmektedir. Ancak Orta Asya sûfîlerinin melâmet anlayışı, Horasan (Afganistan ve İran) sûfîlerinin melâmet anlayışı gibi değildir. Horasan Melâmîlerinin bir kısmı zaman içinde dînî kuralları ihmâl ederek heterodoks bir yapıya dönüşmüştür. Oysa Orta Asya Melâmîleri her zaman dînî kurallara bağlı kalmışlar ve melâmet ile şerîatı uzlaştırmışlardır.

d) Ahmed Yesevî ve Tâkipçilerinde Allah ve Peygamber Sevgisi:
Hoca Ahmed Yesevî, Allah sevgisini şiirlerinde sıklıkla dile getirmiştir. Bu şiirlerden bazıları şunlardır:

“Aşkıng kıldı şeydâ meni, cümle âlem bildi meni,
Kaygu sensin tüni küni, menge sen ok kereksen”3.

Yani: Aşkın beni çılgına çevirdi, herkes beni bildi, gece gündüz düşüncem sensin, bana sadece sen lazımsız ey Allahım!

Hoca İshak b. İsmail Ata, insanın gönlünde Allah sevgisinin oluşup gelişebilmesi için, o gönülden dünya sevgisinin gitmesi gerektiğini şöyle ifâde etmiştir: “Pes, bilgil, (bende bırle) Mevlâ azze ve cellening arasında muhabbet-i dünyâ ve nefs hicâb turur. Her kim muhabbet-i dünyânı köngül közgüsidin kiterse hicâb aradın kiter. Andın keyin bu bende perverdigârnı körer, inşâallâhü teâlâ”4.

Ahmed Yesevî’de Peygamber sevgisi de ön plandadır. Hz. Peygamber 63 yaşında vefât ettiği için, 63 yaşına gelen Ahmed Yesevî peygambere olan sevgisinden dolayı artık toprağın üzerinde yaşamak istememiş ve yer altında bir ibâdet yeri kazıp kalan ömrünü onun içinde geçirmiştir. Yesevî, peygamber sevgisiyle söylediği şiirlerde şöyle diyor:

“Başımga tüşüp na‘ra-i sevdâ-yı Muhammed, Men anı üçün kuyıda şeydâ-yı Muhammed”5. “On sekiz ming âlemge server bolgan Muhammed, Otuz üç ming ashâbga rehber bolgan Muhammed”6.
Yesevî şeyhlerinden Süksük Ata bir miktar çamaşır alıp çamaşır yıkayıcısına gitmişti. Yıkayıcı: Adınız nedir, yazayım da diğer çamaşırlarla karışmasın, dedi. Süksük Ata: Adım Firavun’dur, diye cevap verdi. Çamaşırcı: Başka isim bulamadınız mı da böyle isim koydunuz, diye sorunca, Süksük Ata: Adım Muhammed’dir. Ama Allah Rasûlü’nün adı olan bu ismi yazıp kazana çer çöp ile birlikte atarsan bu isme hakâret olur diye düşündüm, diye karşılık verdi. O gece Süksük Ata rüyasında Hz. Peygamber’i gördü. Hz. Peygamber ona: Ey Süksük Hoca! Sen madem ki benim ismine hürmet ettin, ben de sana, senin evlâdına ve sana tâbi olanlara ahirette şefâat edeceğim, buyurdu1.

Bu rivâyetlerden, Ahmed Yesevî ve tâkipçilerinin duygu dünyasında Allah ve peygamber sevgisinin önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır.

e) Mahlûkâta Merhamet:
Ahmed Yesevî, şiirlerinde mahlûkâta merhamet, fakir ve yetimlere yardımcı olmak gibi konulara sıkça temas etmiştir. Bu şiirlerden bazıları şunlardır:

Kayda körseng köngli sınuk merhem bolgıl
Andag mazlum yolda kalsa hemdem bolgıl
Ruz-i mahşer dergahıga mahrem bolgıl
Mâ vü menlik halayıkdın kaçtım mena.

Garib, fakir, yetimlerni Resûl sordı
Uşal tüni mi’râc çıkıp dîdâr kördi
Kaytıp tüşüp fakirlerni halin sordı
Gariblerni izin izlep tüştüm mena.2

Yani:
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaş ol
Mahşer günü dergâhına yakın ol
Ben-benlik güden (kibirli) kişilerden kaçtım ben işte.

Garip, fakir, yetimleri Resul sordu
O gece Miraca çıkıp Hakk cemalini gördü
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu
Gariplerin izini arayıp indim ben işte.

Sünnet irmiş kâfir bolsa berme âzâr
Köngli kattıg dil-âzârdın Hudâ bizâr
Allah hakkı andag kulga Siccîn tayyar
Dânâlardın işitip bu söz aydım mena.1

Yani:
Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar (incitme)
Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikâyetçi;
Allah şâhit, öyle kula “Siccîn” (Cehennem) hazır
Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.

Muhammed aydılar her kim yetîmdür
Bilingiz ol meni hâs ümmetimdür
Yetîmni körsengiz agrıtmangızlar
Garibni körsengiz dag etmengizler.2

Yani:
Muhammed (a.s) dediler: “Her kim yetimdir,
Biliniz, o benim has ümmetimdir.”
Yetimi görseniz, incitmeyiniz;
Garibi görseniz, dağ etmeyiniz (incitmeyiniz).

Netîce olarak, yukarıda zikredilen bilgilerden anlaşıldığına göre, Hoca Ahmed Yesevî ve tâkipçileri dînin emir ve yasaklarına bağlı, Ehl-i Sünnet ve Cemâat yolunda, diğer Orta Asya Türkleri gibi Hanefî ve Mâtürîdî idiler. Bunun yanı sıra, tasavvuf yolunda melâmet neş’esi (Melâmîlik) denen karaktere sâhiptiler. Gösteriş ve riyâdan kaçınır, sâde yaşar ve kendilerini eleştirirlerdi. Eserlerinde Allah ve peygamber sevgisi önemli bir yer tutmaktaydı. Mahlûkâta, özellikle de fakir ve yetimlere merhamet konusuna sıklıkla vurgu yaparlardı. Hulâsa, İslâm ve tasavvuf ahlâkıyla donanmış insanlardı.

***

1 Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet (nşr. Kuanışbek Kârî, Galiya Kambarbekova, Rasûl İsmailzâde), Tahran: el-Hüdâ, 2000, s. 1 (Arap harfli bölüm).
2 Hoca Ahmed Yesevî, age, s. 2.
3 Yesevî, ae, s. 6.
4 Yesevî, age, s. 155.
5 Sûfî Muhammed Dânişmend, Mir’âtü’l-kulûb, İsveç, Uppsala Üniversitesi Kütüphânesi, nr. 472, vr. 162b.

1 Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, s. 175.
2 Bk. Mertol Tulum, “Hikmetlere Göre Yesevîlik ve Orta Asya Kültür Tarihi Bakımından Önemi”, İlmî Araştırmalar, sy. 7 (İstanbul 1999), s. 212.
3 Hoca İshak b. İsmail Ata, Hadîkatü’l-ârifîn, Özbekistan Fenler Akademisi Bîrûnî Şarkiyat Enstitüsü Ktp., nr. 11838, vr. 53b-54a.
4 Sûfî Muhammed Dânişmend, Mir’âtü’l-kulûb, vr. 175a-175b.

1 Yesevî, age, s. 1.
2 Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, s. 100-102.
3 Hoca İshâk b. İsmail Ata, Hadîkatü’l-ârifîn, vr. 54a, 88a.
4 Şeyh Hudâydâd b. Taş Muhammed Buhârî, Bustânü’l-muhibbîn (nşr. B. M. Babacanov- M.T. Kadırova), Türkistan 2006, s. 64.
5 Şeyh Hudâydâd, age, s. 87.

1 Örnek olarak bk. Aftandil S. Erkinov, “Ahmad Yasavi: An Ismaili Pir of the Turkestan Region (North)”, The Art and
Material Culture of Iranian Shiism (Universty of Oxford, 7-8 July 2006) isimli konferansta sunulan tebliğ.
2 Fuat Köprülü yaklaşık bir asır önce şöyle yazmıştı: “Bektaşîlikle Yesevîlik arasında hiçbir hakikî bağ mevcud
değildir”. Bk. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1993, s. 112. Bu konuda yapılan son araştırmalar,
Köprülü’yü destekler mâhiyettedir. Bk. Ahmet Yaşar Ocak, “Türkiye Selçukluları Döneminde ve Sonrasında Vefâî
Tarîkatı (Vefâiyye)”, Belleten, LXX/257 (Nisan 2006), s. 119-154.
3 Bazı kaynaklarda Bektâşiyye tarîkatının pîri Hacı Bektâş-ı Velî’nin (ö. 669/1271), Ahmed Yesevî’nin halifelerinden biri olduğu nakledilmiş ise de (bk. Anonim, Vilâyet-nâme (nşr. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1995, s. 16, 19), daha muteber kaynaklar onun Anadolu Selçuklu Devleti aleyhine bir isyan tertipleyen ve 637 (1240) senesinde idam edilen Baba Rasûl nâmıyla meşhur Vefâî şeyhi Baba İlyâs-ı Horasânî’nin halifesi olduğunu ifâde etmektedirler (bk. Ahmed Eflâkî, Menâkıbu’l-ârifîn (Farsça nşr. Tahsin Yazıcı), Ankara 1976, I, 381; Âşıkpaşazâde, Âşıkpaşazâde Târîhi (nşr. Âlî Bey), İstanbul 1332/1914, s. 1, 204-205; Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı, İstanbul 1996, s. 172-174). Baba İlyâs’ın başlattığı Babaîler isyanına katılmayıp inzivâya çekildiği anlaşılan Hacı Bektâş sonraları tarîkat faaliyetine başlamıştır. Ancak görülen o ki, bu dönemde devletin ve toplumun tepkisinden çekinen Bektâşîler, tarîkat silsilelerinin Baba İlyâs yoluyla Vefâiyye tarîkatına bağlandığını söylemekten kaçınıp Hacı Bektâş’ın Ahmed Yesevî’nin halifesi olduğunu iddia etmişler, böylece hem isyan töhmetinden uzak kalmayı hem de Yesevî’nin şöhretinden istifâde etmeyi hedeflemişlerdir. Bu sözlü propaganda zamanla semeresini verip yazılı kaynaklara da intikal etmiştir. Vilâyet-nâme’yi neşre hazırlayan Gölpınarlı’nın eserin sonuna eklediği açıklamalar bölümündeki şu cümleleri, onun da benzer kanaatte olduğunu göstermektedir: “Hâsılı bizce Ahmed-i Yesevî nasıl şöhreti yüzünden Bektâşî geleneğine sokulmuşsa, Lokmân [-ı Perende] da şöhreti yüzünden bu geleneğe sokulmuş ve bu zâta, Hacı Bektaş’a hocalık ettirilmiştir” (s. 103). Netice olarak Bektâşîliğin Yeseviyye ile doğrudan bir alâkasının olmadığı ve Vefâiyye’nin bir kolu durumunda bulunduğu anlaşılmaktadır.
4 Kırgız araştırmacı Satıbaldı Mambetaliyev, 1966’da yayınladığı bir eserinde bu grupların Yeseviliğin bir uzantısı olduğunu ifade etmiştir. (bk. Satıbaldı Mambetaliyev, Kırgızstandagı Musulman Sektaları, Frunze 1966, s. 11-12.) Daha sonra 1972’de yayınladığı bir eserinde ise, bu grupların önceki Yesevî, Kâdirî ve Nakşbendî mensuplarının Sovyet yayılmacılığına karşı ortak hareketi ve direnişinden doğmuş gruplar olduğunu söyleyerek biraz daha farklı bir görüş ileri sürmüştür. (Mambetaliyev, Sufizm Cana Anıng Kırgızstandagı Agımdarı, Frunze 1972, s. 44). Bu konuda daha sonra yeni yayınlar da yapılmıştır.
5 Baymirza Hayit, “Türkistan Kadınlarının Yesevîcilik Ananesi”, Milletlerarası Ahmet Yesevî Sempozyumu Bildirileri (26-27 Eylül 1991), Ankara 1992, s. 45-48.
6 Musahipzade Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul 1946, s. 44.
7 Molla Mûsâ Sayrâmî, Târîh-i Eminiyye, Kazan 1905, s. 117-120.

1 J. I. Meskhidze, “Vis-Haci”, İslam na Territorii Bıvşey Rossiyskoy İmperii, Moskova 1999, fasikül: 2, s. 23-24.
2 Devin DeWeese, “Yasaviya”, İslam na Territorii Bıvşey Rossiyskoy İmperii, Moskova 2003, fasikül: 4, s. 38.
3 Yesevî, age, s. 42.
4 Yesevî, age, s. 165.
5 Anonim olan Hakîm Ata Kitabı’ndan naklen bk. Karl G. Zaleman, “Legenda Pro Hakim-Ata: Hakîm Ata Risâlesi”, Bulletin de l’Académie Impériale des Sciences de St. Pétersbourg (İzvestiya İmperatorskoy Akademii Nauk), cilt: IX, sayı: 2, (Septembre 1898), s. 109; Önal Kaya, Tezkire-i Hakîm Ata: Bir Yesevî Dervişinin Menkabevî Hayatı, Ankara 2007, s. 64.
6 Ali b. Hüseyin Safî, Reşahât-ı Aynü’l-hayât, Taşkent 1329/1911, s. 10.

1 Hoca İshâk, Hadîkatü’l-ârifîn, vr. 74a.
2 Şeyh Hudâydâd Buhârî, Bustânü’l-muhibbîn, s. 127.
3 Ahmed Yesevî, age, s. 186.
4 Hoca İshak, age, vr. 29b.
5 Yesevî, age, s. 53.
6 Yesevî, ae, s. 55.

1 Hoca İshak, age, s. 74a.
2 Yesevî, age, s. 17.

1 Yesevî, ae, s. 20.
2 Yesevî, ae, s. 99.

Araşan
Sosyal Bilimler Enstitüsü
İLMÎ DERGİSİ

BİŞKEK - 2008
KIRGIZİSTAN

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye