Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yeseviliğe Dair Bazı Kaynak Eserler Hakkında/ Nâdirhan Hasan
MesajGönderilme zamanı: 13.09.10, 14:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
YESEVİLİĞE DAİR BAZI KAYNAK ESERLER HAKKINDA

Nâdirhan HASAN

(Nodirkhon KHASANOV)*

* Öğr. Gör. Dr. Fatih Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdas Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü

ÖZET
F. Köprülü’nün meşhur “Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar” eserinden sonra Hoca Ahmet Yesevî ve Yesevîlik konusunda kaynaklara dayanarak geniş ve kapsamlı bir araştırma yapılmamıştı. Son yıllarda bulunan bazı kaynak eserler Yesevîlik konusunda yeni çalışmalar yapmayı gerektirmektedir. Bu yazıda Yesevîlikle ilgili bazı eserler kısaca tanıtılacak ve onların ilim dünyasındaki, özellikle Yesevîlik çalışmalarındaki önemi arz edilecektir.

Anahtar Kelimeler: Hoca Ahmed Yesevî, Yesevîlik, Tasavvuf, Hikmet, Kaynaklar, Araştırma, Kütüphane, Menkıbe, Eser, Keramet, Zikr-i Erre.

ABOUT SOME SOURCES WHİCH ARE DEVOTED YASSAWIYYA

ABSTRACT
After edition of the book F.Koprulu “Turk edebiyatında ilk mutasavvıflar”, had not been published extensive and serious scientific papers, on the basis of old sources theme Ahmet Yassawi and Yassawism. Found in recently new sources allow the possibility of new research in this area. In this paper briefly describes some general information on those sources.

Key Words: Hoja Ahmad Yassawi, Yassawism, Tasavvuf, Hikmat, Sources, Research, Library, Agiography, Work, Karamat, Zikr-i arra.

Son dönemlerde ecdadımızın bize bırakmış olduğu zengin, manevi, medeni ve edebi-tasavvufi mirasa merak oldukça artmaktadır. Özellikle milletimizin maneviyatında silinmez iz bırakan büyük mutasavvıf ediplerin eserlerini okuyup-öğrenmek, eserlerini asıl manasıyla telkin etmek gerekmektedir. Dolayısıyla asırlardır Türk milletlerinin maneviyatında yüksek makam elde edegelen ulu mutasavvıf Hoca Ahmed Yesevî’nin hayatı, eserleri ve düşüncesini tetkik etmek geçmiş mirasımızı ihya etmede ehemmiyet göstermektedir.

Bilindiği üzere, F. Köprülü’nün çalışmasından sonra Ahmed Yesevî ve Yesevîlik konusunda yazma ve matbu kaynaklara dayanarak ciddi ve kapsamlı bir inceleme yapılmamış, yayınlanan kitap ve makalelerin çoğu da Köprülü’nün eserine dayandırılmıştı.
Son dönemlerde bulunan Yesevîlikle ilgili bazı kaynaklar ise Ahmed Yesevî ve Yesevîlik konusunu tekrar gündeme getirdi. Çünkü bu eserler Ahmed Yesevî’nin hayatı, fikirleri, muakkipleri ve Yesevîlik adabına dair geniş bilgiler içermektedir.

Sufi Muhammed Danişmend Zernuki’nin "Miratu’l-kulup" (XII yy.), Mevlana Safiyuddin Orung Koylaki’nin “Nesep-name” (XII yy.),
İmam Hüsâmeddin Hüseyin Sığnâki’nin “Risâle der tercüme-i Ahmed Yesevî” (XIII-XIV yy.),
Hoca İshak’ın "Hadikatu’l-arifin" (XIV yy.),
Hazini’nin "Camiu’l-mürşidîn", "Menbau’l-ebhar", "Hüccetu’l-ebrar", "Cevahiru’l-ebrar" (XVI yy.),
Alim Şeyh’in "Lemehat min nefehati’l-kuds",
Muhammed Şerif Hüseyni el-Buhari’nin “Hüccetu’z-zakirin”,
Şeyh Zinde Ali’nin “Semeratu’l meşayıh” (XVII yy.)
ve yazarları henüz belli olmayan “Risale-i Cehriyye”, “Risale-i Sultan Hoca Ahmed Yesevî”
gibi ilmi, tasavvufi, menkıbevi ve tarihi birçok kaynak eserlerde Ahmed Yesevî ve Yesevîlik hakkında geniş bilgiler mevcuttur.
Aynı zamanda
Feridüddin Attar’ın “Mantıku’t-tayr” (XII yy.),
Ali Sir Nevai’nin “Nesâyimu’l-muhabbet” (XV yy.),
Fahreddin Ali Safi’nin “Resehât ayne’l-hayat” (XVI yy.),
Fazlullah İbn Ruzbihan İsfahanî’nin “Mihman name-i Buhara” (XVI yy.), Hasan Hoca Nisari’nin “Müzekkir-i ahbab” (XVI yy.),
Kemaleddin Haririzade’nin “Tibyan-u vesaili’l-hakayık” (XVII yy.),
Ali’nin “Kunhu’l-ahbar” (XVII yy.),
Gulam Server Lahuri’nin “Hazinetu’l-esfiya” (XVIII yy),
Seyyid Ahmed Marğınânî’nin “Silsile-i nisbet-i meşayıh” (XIX yy.),
Hüseyin Vassaf’ın “Sefine-i evliya” (XIX yy.),
müellifleri belli olmayan “Miratu’s-salikin”, “Miratu’l-esrar”
gibi birçok eserlerde yer alan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik hakkındaki malumat da konuyla ilgili bilgilerimizi genişletmektedir.

Biz burada şimdiye kadar yeterince dikkat edilmeyen, Yesevîlik araştırmaları için mühim kaynak sayılan, yukarıda isimleri geçen eserlerden bazılarını tanıtmaya çalışacağız. Son senelerde bu eserler hakkında bazı çalışmalar yapılmış olsa da, bizim burada sözü geçen eserler üzerinde durmamızın sebebi, bu kaynakları geniş kapsamda ve bir bütünlükte ele almak ve Yesevîlik çalışmalarındaki önemini belirtmek olacaktır.

“Miratu’l-kulub”
Ahmed-i Yesevî’nin ilk halifelerinden Sufi Muhammed Danişmend Zernuki’ye isnat edilen “Miratu’l-kulub” eseri Ahmed-i Yesevî dönemine yakın olduğu nedeniyle birincil eski kaynak özelliği taşımaktadır. Çağatay Türkçesiyle yazılan bu eserin bir nüshası İsveç’teki Uppsala kütüphanesinde (1), yine bir nüshası ise Özbekistan Fenler Akademisi, Birûni Sarkiyat Enstitüsü Yazmalar
hazinesinde bulunuyor (2).
“Miratu’l-kulub” Ahmed-i Yesevî’nin tasavvufi görüşlerini derlemek maksadıyla telif edilen bir kitaptır. Yesevîyye tarikatına mensup saliklerin Ahmed-i Yesevî’den “Sizden tarikatımız adabına dair bir eser hatıra kalsın” diye rica etmeleri üzerine bu risale “hazret-ı sultan ul-arifin”, yani Hoca Ahmed-i Yesevî’nin kendi sözleriyle başlıyor. Onda ulu mutasavvıfın Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat meseleleriyle ilgili birçok fikir ve düşünceleri beyan edilmiştir. Nitekim “Şeriat zahiren amel etmek, tarikat kalple amel etmek,
hakikat ise sır (kalpteki cevher) ile amel etmektir”.

Eser üç bölümden oluşur: Şeriat, Tarikat ve Hakikat. Birinci bölümde İslami ve tasavvufi ahlak, ikinci bölümde tarikat adabı, üçüncü bölümde de marifetullah konuları hakkında bahsedilmiştir.

Eserin üçe bölünmesinin sebebini müellifi söyle izah eder: Bu risaleyi Muhabbet, yakıcı ateş ve şevk adlı üç bölüm üzerine bina ettiler. Zira Hak Teala “kullarım bana yaklaşsınlar (beni tanısınlar)” diye din-ı İslam yolunu bahsetti. O yola üç isim verdi: Şeriat, Tarikat, Hakikat.

Bu sebeple bu risale üç bölüm üzerine bina edildi.

Hak Teâlâ’nın vuslatına ermek için salikler Mevla c.c.’ın buyurduğu mezkur üç yoldan geçmeleri gerektiğini: “İslam dini Allah’a giden yoldur. Baslangıcı Şeriat, sonu Hakikat ve ortasında Tarikat (vardır)” seklinde açıklar. Buna dair söyle bir hadis-i serifi nakleder: “Şeriat benim sözlerim, Tarikat fiillerim, Hakikat ise halimdir”. Tasavvufun esasını teşkil eden bu üç ana prensiple ilgili
Ahmed-i Yesevî’nin fikirleri de risalede yer almıştır: “Sultan-ul arifin der ki: Şeriat zahiren uzuvlarla amel etmek, Tarikat kalp ile amel etmek, Hakikat ise sır (kalbdeki cevher, gönül) ile amel etmektir”.

Eserin ilk bölümü Ahmed-i Yesevî’nin isbu sözleriyle başlıyor: “Muktedâ üç kısımdır: Şeriat muktedası âlim ve padişahlar, Tarikat muktedası şeyh ve sufiler, Hakikat muktedası arif ve mukarreb meşayıhlar durur”. Bundan sonra risalede Ahmed-i Yesevî, Sufi Muhammed Danişmend, Hasan Basri, Cüneyt Bağdadi gibi meşhur sufilerin şeriatla ilgili fikirleri, ayet ve hadislerin şerhleri yer almaktadır.

Şeriat bölümü Ahmed-i Yesevî’nin Sufi Danişmend tarafından nakledilen su sözleriyle bitiyor: “(Bir kimsenin) Şeriatı tam olmadan tarikat yoluna girmesi
(doğru) değildir. (Kisi) benlikten geçip yokluğa (fenaya) erişirse, dünyayı terk ederse, sonra tarikata girerse (caiz) olur. Nitekim Hazreti peygamber a.s. buyurmuşlar ki: “ölmeden önce ölünüz!”.

Eserin ikinci bölümü de Ahmed-i Yesevî’nin sözüyle başlıyor. Ona göre, tarikat yolu Allah Teala tarafından önce İbrahim peygambere gönderildiğinden, tasavvuf ve tarikatın atası İbrahim a.s., ruhların atası Muhammed a.s., cesetlerin atası da Adem a.s.dir. Çünkü İbrahim a.s.den önce tarikat nazil olmadı, Muhammed a.s. den önce can-ruh yaratılmadı, Adem a.s. dan evvel ceset yaratılmadı.

Bununla birlikte, müellif tasavvufta mühim yer tutan kalb
meselesi hakkında Ahmed-i Yesevî’nin değerli sözlerini nakleder:
“Kalb-ı selim olmayınca tarikata adım atılmaz, her kimse dört
deryadan geçerse, kalb-ı selim olur. Bunlar: dünya, halk, seytan ve
nefis deryalarıdır. Bu deryalardan geçmek için gemi gerek. Dünya
nehrinin gemisi zühd, azığı kanaat, göreceği zillet, lengeri sabırdır.
Halk nehrinin gemisi ümitsizlik ve uzlet, lengeri firak, oturuşu
halvettir. Şeytan nehrinin gemisi zikir, gıdası tesbih, lengeri havf-u recâ, oturusu muhabbettir. Nefis deryasının gemisi açlık ve susuzluk, yemeği aşk, oturuşu şevktir. Pes, mezkûr deryalardan geçen kişi tarikat yoluna erişir ve kalb-ı selim olur”.

Risalede Ahmed-i Yesevî’nin müritlerinden olan Sadr Ata’nın risalesinden iktibas getirilmesi yeniliktir. Müellif bu eserden gönül âlemine dair nakiller getirir. Sonra Sufı Danişmend hem kendinin, hem de Ahmed-i Yesevî’den başlayarak Hasan Basri, Bayezid Bistami, Hızır, İlyas, Davud, İbrahim, Muzaffer Deryaî, Hekim Ata Süleyman, Mahmud Hoca, Zengı Ata, Baba Maçın gibi tasavvuf büyüklerinin âlem-ı kübrâ ve suğrâ, seyhlik, müridlik, riyazet, mükaşefe, “üç yüz altmış damar” gibi tasavvuf terimleriyle ilgili görüşlerden, ayet ve hadislerden numuneler vermektedir.

“Miratu’l kulub”un hakikat konusundaki bölümü de yukarıdaki tertibe göre Ahmed-i Yesevî’nin konuyla ilgili sözleriyle baslar. Eserde miraç, yetmiş bin perde, yetmiş makam, yakin mertebesine götüren yedi makam, basiretin açılması, sabır, dava ve mana, hakiki ve sahte şeyh, nur-i ilahî gibi ilgili ayet ve hadisler, meşayıh-ı kiramın sözleri hem de Ahmed-i Yesevî’nin düşünceleri
nakledilmiştir. Bunlar aynı zamanda Yesevî hikmetlerinde de telkin edilmiştir. Eserin 175 a varağında ise Ahmed-i Yesevî’nin “Fakrname” risalesinden iktibas getirilmiştir. Bu aynı zamanda “Fakrname”nin Ahmed-i Yesevî’ye ait olduğunu ispat etmektedir.

Hakikat bölümünün mühim ciheti, onda miraç meselesinin manevi taraflarıyla ilgili yeni telkinlere yer verilmiştir. Mesela, hz. Peygamber a.s. miraçta Rabb ul-İzzet huzuruna varana kadar geçen elli mertebeden bahsedilmiştir.

Eserde irşat ehli olmayan kimselerin şeyhlik iddiasında bulunuşu eleştirilmiştir. Yesevîliğin ilk dönemine ait olması ve Sadr Ata risalesi gibi eski döneme ait bazı Yesevîyye eserlerinden bahis etmesi sebebiyle eser mühim ehemmiyet arz eder.

“Nesep-name” 1146 yıl Ahmed-i Yesevî’nin kardeşi Mevlana Örung Koylakî tarafından Arapçadan Türkçeye çevrilen “Nesep-name” Ahmed-i Yesevî’nin hayatının olduğu döneme ait olduğu cihetiyle önemlidir (3).

Onda yazıldığına göre, bu eser gelecekte “zürriyetimizden çıkacak bazı çocuklarımızın neslimiz konusunda şüpheye düşmemesi için kaleme alınmıştır” sözleriyle başlıyor. Kitapta Hz. Ali’nin oğlu İmam Muhammed Hanefi’den İshak Baba ve kardeşi Abdulcelil Baba’ya kadar devam eden Yesevî şeceresi sunulmuş, onların hayatlarına dair bilgiler verilmiştir. Nitekim onların Orta Asya’ya gelip İslamiyeti tebliğ etmeleri, hangi şehirlerde ve kaç sene
yasadıkları anlatılmış. İshak Baba’dan gelen şecere sayılmış. Ona
göre, İshak Baba, Harun şeyh, Mümin şeyh, Musa şeyh, İsmail şeyh,
Hasan şeyh, Ömer şeyh, Osman şeyh, Muhammed şeyh, İftihar şeyh,
Mahmud şeyh, İlyas şeyh, İbrahim şeyh. İbrahim şeyh’ın iki oğlu vardı, biri Hoca Ahmed-i Yesevî, ikincisi Sadr Hoca şeyh. Sadr Hoca’nın iki oğlu vardı: Abdulmelik ve Danişmend Hoca. Danişmend Hoca’nın lakabı Zahid Örung Koylaki idi. Onun oğlu Mevlana Safiyuddin, lakabı Örung Koylaki idi (eser müellifi).

Ahmed Yesevî’nin nesebine dair geniş bilgi veren bu eserde, onun hayatı ve faaliyetiyle ilgili mühim malumat da bulunmaktadır.
Eserde yazıldığına göre, Ahmed-i Yesevî Sayram kentinde doğmuş, sonra Yesi’ye taşınmıştır. Yirmi yasında yanına Hızır a.s. gelmiş ve onun elini tutarak: “Ömrünüz yüz yirmi yıl olsun ve dahi çok müride sahip ulu şeyh olun” diye müjde vermis. Gerçekten de Hoca Ahmed’in on iki bin seyyid müridi olmuş, yüz yirmi yıl ömür sürmüştür.

Eserde Ahmed-i Yesevî’nin tasavvuf meselelerine ait düşünceleri yer almıştır. Nitekim şeyhlik şartları hakkında ulu şeyh şöyle demiş: “Şeyh ol turur kim, kırk sene halvetle mürit yetiştirse, kendi yazuk (günah)larına baksa, başkasının (günahına) bakmasa, dahi onun yoldaşı Hızır ve İlyas a.s. olsa… Ol şeyh kim sünneti burada kılsa, farzları Kabetullah’ta eda etse, böyle kişiye şeyhlik helaldir”.

Eserin bir özelliği, Ahmed-i Yesevî’nin hayatı ve tasavvufi görüşlerinin hem de diğer sufilerle ilgili vakaların çoğu zaman Hızır a.s.ın katılımıyla beyan edildiğidir.

“Nesep-name”de gayri tabii vaka ve kerametlerin bol miktarda nakledilmesi, eserin daha çok menkıbevi karakter taşıdığını gösteriyor.

“Nesep-name”nin malum nüshalarında (4) Ahmed-i Yesevî’nin Arslan Baba ve Yusuf Hemedânî’lerle alakaları, Buhara-i serifte eğitim görmesi hakkında hiçbir kayıt bulunmuyor. Ama risalenin Taşkent’te basılmış nesrinde Yesevî’nin Arslan Baba ile görüşmesi, Yusuf Hemedânî’den ilim öğrenmesi, hum-ı ask kıssası,
oğlu İbrahim’in Suyri kavmi tarafından katledilmesi, Ulu Şeyh’in altmış üç yasta halvete girip, yüz yirmi yasında halvette vefat ettiği kayıtlıdır (5).

Ayrıca, Nesep-name’de hz. Ali’nin evlatları hakkında da geniş bilgi verilmiş, Hoca Ahmed’in Hâkim Hâce Süleyman, Sufi Danişmend ve Suksuk Hâce gibi ileri gelen müridleriyle ilişkilerinden bahsedilmiştir. Eserde müellif Mevlana Safiyuddin’in doksan yıl yasadığı, Hızır ve İlyas a.s.lerle sohbet ettiği anlatılmıştır. Nesepname’de Ahmed-i Yesevî’ye ait nakledilen bazı fikirlerin Hazînî’nin “Cevâhiru’l-ebrâr” eserinde de yer alması, Hazînî’nin Nesepname’den
haberdar olduğunu gösteriyor (6).

Bazı çeliskili söz ve rakamların bulunmasına rağmen Nesepname’de bir kaç tarihi vakanın beyan edilmesi, meşhur sufilerle ilgili bilgilerin verilmesi, Yesevî şeceresinin takdim edilmesi, eserin XII yy.da telif edilmesi ve hususen Yesevîlerden olan Mevlana Safiyuddin tarafından Türkçeye tercüme edilmesi, eserin tarihi, ilmi, edebi ve menkıbevi değere sahip olduğunu göstermektedir.
“Risale der tercüme-i Ahmed-i Yesevî” İmam Hüsameddin Sığnâkî (7) (vef. M.1311)’nin “Risale der tercüme-i Ahmed-i Yesevî” de itibara layık bir eserdir.

Çünkü eser Ahmed-i Yesevî devrine yakın bir zamanda kaleme alınmıştır.
Yazması Taşkent’teki Birûni Sarkiyat Enstitüsü Yazmalar hazinesinde bulunan bu eserin hacmi o kadar büyük olmasa bile, o kendinden sonra yazılan Yesevîlikle ilgili bazı eserlere kaynaklık vazifesi yapmıştır (8). Nitekim Alim Şeyh Azizan’ın “Lemehât” (XVII y.y) ve Muhammed Serif Hüseyni el-Buhari’nin “Hüccet uzzâkirin” (XVII asır) adlı eserlerinde Sığnâkî Risalesi’nden nakiller
yapılmıştır.

Sığnâkî Risalesi Ahmed-i Yesevî hayatı ve şahsiyetine dair mühim bilgiler bulunması cihetiyle menkıbevi ve tarihî ehemmiyete haizdir. Ahmed-i Yesevî hakkındaki sifahi haberlerin ilk defa bu kitapta nakledildiği tahmin ediliyor. Meselâ, risalede Ahmed-i Yesevî’nin Yusuf Hemedânî huzurunda kemala kavuştuğu, Hızır, İlyas ve Hoca Abdulhalık Gicduvanî’lerle dostluğu, Baba Maçın
Muhammed Hotanî, Hakim Ata, Sufi Muhammed Dânişmend, Hâce
Dûgî gibi olgun müridler yetiştirdiği, sultan ul-arifinin sohbetlerinde
hükümdarlar, ülemâ-i kirâm, müftü, imam ve abdal-u sufilerin
katıldığı, Hoca Ahmed’in 126 veya 130 yıl yasadığı beyan edilmiştir.

Bilindiği üzere, tasavvuf mesleğinde velilerin kerametine büyük önem verilir. Meselâ, Ali Sir Nevâi “Nesayim ul-muhabbet” eserinde yedi yüz yetmiş meşayıh ve evliyanın hayatı hakkında bilgi verirken, onların her birinde zahir olan keramet ve havarık-ı âdetları ayrı ayrı zikreder. İmam Sığnâkî de risalesinde Ahmed-i Yesevî’nin keşf-ü kerametleri beyanına geniş yer ayırmıştır. Nitekim Hoca Ahmed’in yüz yetmiş seyhe hizmet edip, onlardan icazet alması, kırk
yıl kalenderlerle seyahat edip, cihar zarb vurması (zikretmesi), Türk meşayıhıyla beraber Bağ-ı Evliya denen bahçedeki mecliste bağı raks
ettirmesi, bunların cümlesindendir.

Risalede sadece Ahmed-i Yesevî değil, onun yakın dostu ve pirdaşı Abdulhalık Gicduvanî, onun halifesi Hoca Arif Mah-ı Taban er-Rivgeri’nin kerametleri de Ahmed-i Yesevî’yle bağlı şekilde nakledilmiştir. Rivayet edildiğine göre, Hoca Ahmed müridleriyle hac seferine çıkmışlar. Yolda Gicduvana uğrayan yolcuları yol meşakkatinden fariğ etmek (kurtulmak) niyetiyle Abdulhalık Gicduvanî keramet göstererek Kabetullah’ı Gicduvan’a getirmis. Yine eserde nakledildiğine göre, Hoca Ahmed Abdulhalık Gicduvanî’den onun talebesi Hoca Arif’in manevî hâline vakıf olmayı isteyip bir keramet göstermesini taleb etmiş, Hoca Arif Mah-ı Taban hocası Abdulhalık Gicduvanî’nin işaretiyle kendisinin güçlü bir ruhaniyet sahibi olduğunu zahir eylemiştir.

Ahmed-i Yesevî’le ilgili diğer menkıbelerle Sığnaki Risalesi arasında benzerlikler bulunduğu gibi bazı farklar da mevcuttur.
Meselâ, risalede Ahmed-i Yesevî’nin ilk hocası Arslan Baba şahsiyeti, Hoca Ahmed’in çile (halvetteki) hayatı ve “hum-ı ask” hakkında herhangi bir bahis geçmemiştir. Yesevî’nin Arif Rivgeriyle görüşmesi ise risaledeki yeni malumattır. Onda nakledildiğine göre, bir gün Hoca Ahmed yemek pişirirken müridi Hâce Dugi’yi Gicduvana gönderip, Hâce Abdulhalıktan yoğurt getirmesini söyler. Dugi Gicduvana gider gitmez Hâce Arif Yesevî’nin huzuruna yoğurt getirir. Bu durumu gören Hâce Dugi: “Arif’in hâli benden üstün geldi” diye Hâce Arif’in manevi tasarrufunu itiraf eder.

Bilindiği üzere, tasavvufî eserlerde çeşitli mecaz ve timsaller çok kullanılmıştır. Meselâ, Ahmed-i Yesevî hikmetlerinde hurma, mey-sarap, hum, can kusu, toprak gibi timsallere sık sık rastlamak mümkündür. Mezkûr rivayette ise yoğurt timsaline başvurulmuştur.

Menkıbevi karakterdeki işbu vakayı Yesevî’nin hayatını tetkik etmede Hoca Ahmed ve Hâce Arif ilişkilerine dair yeni bir malumat olarak kabul etmek mümkündür.
Sığnâkî Risalesi’nde Ahmed-i Yesevî’nin keşf-u kerametleri beyanına geniş yer verilmiştir. Yesevîlik edebiyatında çok bahsedilen hokka (kutu) hadisesinin ilk defa Sığnâkî Risalesi’nde nakil edildiği de dikkat çekicidir (9). Hoca Ahmed’in 30 sene Kabetullah’ta yasayıp ilim öğrenmesi, talebelerine 73 ilimden ders vermesi, av kartalı-şahini ve av köpekleri beslediğine dair nakiller de yeni malumatlardandır.

“Divân-ı Hikmet”te mezkûr nakilleri tasdik eden birçok hikmetler bulunmaktadır. Meselâ:
Ayе dostlar, sunqеr qusum uçurdum man,
Qanеt qеqıb qaysı taraf ravån boldı.
Gahi-gahi еrqasıdın unday qåldım,
Davr еlıbån közlarimdin nihån boldı.

Qеra lеçın qayrılıbån qanåt qåqar,
Asık uldur tan-cånını otqa yåqar.
Pir-ı muğån nazar qılıb anga båqar,
Sunqеr yanglığ qanеt qaqıb uçar dostlar.

Davlat yanglığ sunqеr qusu kimga qonar,
Lеçın yanglığ halqa içra ozın urar.
Cеnnı qusu parvåz qılıb håzır turar,
Hеzır bolıb tavba qılıb yurung dostlar.

Eya dostlar, akdoğanım uçurdum ben,
Kanat çırpıp hangi taraf uçup gitti.
Bazen arkasıdan çağırır idim,
Dönüp gitti gözlerimden nihan oldu.

Kara doğan dönerek kanat çırpar,
Asık oldur ten-canını otta yakar.
Pir-i muğan nazar edip ona bakar,
Akdoğan gibi kanat çırpıp uçar dostlar.

Devlet gibi akdoğan kuşu kime konar,
Doğan gibi halka içinde özün vurur.
Can kuşu pervaz edip hazır olur,
Hazır olup tövbe edip yürüyün dostlar.

Ahmed Yesevî’nin ikinci halifesi Hakim Ata da Hoca Ahmed’in maharetli avcı olduğuna işaret etmektedir:

Qarçığaynı quslağån, sunqår låçın uslağån,
Sеnsız mürid båslağån sayhım Ahmad Yassavî.

Sığnâkî eserinde: “On iki yasında halife Ahmed (Ahmed-i Yesevî)’in isi nihayetine yetti (kemala erdi)” diye yazıyor. Bu fikir “Divân-ı Hikmet”teki isbu beyite uygundur:
Hеy-u havas, mеumanlık turmay koçtı,
On ikkimda bu sırlarnı kördım manå.
Bunlar Ahmed-i Yesevî hayatı ve eserlerini araştırırken Sığnâkî Risalesi’ni de nazar-ı itibardan kaçırmamak gerektiğini belirtiyor. Zirâ, Sığnâkî “Divân-ı Hikmet’in eski nüshalarını yakinen mütalaa ettiği ihtimal dışında değil.

Bu kaynaklar arasında F.Köprülü’nün çok değer verdiği eser –Hazînî’nin “Cevâhiru’l-ebrar” ve aynı müellifin sonradan bulunan “Menbau’l-ebhar”, “Camie’l-mürsidin” adlı diğer eserleri de ayrı bir kıymete sahiptir.

Hazini’nin eserleri
Tek yazma nüshası Berlin Doğu yazmaları kütüphanesinde bulunan “Camie’l-mürşidin” Yesevîyye ve Nakşibendiyye meşayıhı tarif ve tavsif edilen eser olup, müellif eserinde Ahmed Yesevî’yi nazımda ve nesirde methetmekte, onun hayatı, faaliyeti ve tasavvufa ait görüşlerini geniş bir şekilde açıklamaktadır. Kendisi de Yesevî mensubu olan Hazini, Ahmed Yesevî’nin makamı ve silsilesine önem veriyor. Eserde birçok Yesevîyye şeyhleri ve onların meslekleriyle
ilgili malumatlara rastlamak mümkündür. Müellifin yazdığına göre, Ahmed Yesevî Türkistan’da irşat ederken, onun feyzinden ve irfan sohbetlerinden nasibdâr olmak için dört iklimden halk akın akın gelir, ondan dolayı Yesevî tekkesine “Acem Kâbesi” denilmiştir (10).

İstanbul’daki Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan “Menbau’l-ebhar fi riyazi’l-ebrar” eserinde de Ahmed Yesevî’nin şahsiyeti, fikir ve düşünceleri, onunla ilgili hadiseler beyan edilmiştir.

Müellif eserinde Yesevîliğin mühim dört esası: zaman, mekân, ihvan ve rabt-ı sultan hakkında söz ederken, Yesevî’nin bu esaslara dair fikirlerini nakletmektedir. Ahmed Yesevî’ye göre, gizli şeylerin tam manada zuhur etmesi ve manevi nispetin ortaya çıkması için fakirler ve arifler mezkûr dört esasa bağlı olmaları lazımdır ki, bunlardan biri olmasa, gaye edinilen saadete erismek mümkün değildir… (11)
Tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan “Cevahiru’l-ebrar min emvac il-bihar” Yesevîliğin tarihi, âdâb ve erkânı hakkında geniş malumat içeren en mühim kaynaklardan biridir (12).
Bu değerli eseri ilim âlemine ilk olarak duyuran F. Köprülü “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”da bu kitaptan geniş bir şekilde yararlanmıştır. Ona göre, Yesevîlik mevzusundaki fevkalâde mühim bir kaynak olan “bu eserin Yesevîlik adab ve erkanı hususunda verdiği tafsilât, baska kaynaklarda bulunmadığından, genel tasavvuf tarihi bakımından da çok kıymetlidir” (13).

“Cevahir ul-ebrar” nesir ve nazımdan ibaret olan irfânî bir kitaptır. Onda ayetler, hadisler, büyük mutasavvıfların hikmetli görüşleri ve sufi sâirlerin eserlerinden oldukca istifade edilmıştır. Her sayfada çeşitli atasözleri, menkıbe ve rivayetlere rastlanır.
Eserin en mühim ve kıymetli cihetlerinden biri, müellifin Ahmed Yesevî‘nin hayatı, kerametleri, manevi rütbesi, tasavvufa dair fikirlerine geniş yer vermiş olmasıdır. Meselâ, kalbin nurlanması hakkında eserde Yesevî dilinden şu sözleri okumak mümkündür:
“Hoca Ahmed el-Yesevî kuddise sirruh ul-aziz eytur ki: Vuzû-i tam ve taharet-i tamam olursa, kongül ve batın sarayında nûrullah girer ve müsâhadetullah-ı hazarât-ı hamse ru’yetine kâbil ve müstehak olur”.

Bununla birlikte, “Cevahiru’l-ebrar”da Yesevîyye mesâyıhının hayatı, muridleriyle münasebetleri, onların Şeriat, Tarîkat, Marifet ve Hakîkat sırlarıyla ilgili görüşleri detaylı ifade edilmıştır. “Cevahiru’l-ebrar”daki Pir ve Şeyhlik hakikatlerine dair mezkur fikirler bir taraftan Ahmed Yesevî hikmetlerindeki manaları net anlamaya hizmet etmekte, diğer yandan bu fikirlerle “Divan-ı
Hikmet”teki birçok dörtlükler arasında mana benzerliği bulunmaktadır
ki, bu “Divan-ı Hikmet”in olusması tarihine dair her türlü şüpheleri
gidermede yardım eder. Demek ki, Yesevî hikmetlerinin tahlilinde
“Cevâhiru’l-ebrâr”a dayanmak tabii bir zarurettir.

Burada bir konu üzerinde durmak istiyoruz. Hiç şüphe yok ki, Ahmed Yesevî konusunu öğrenmek, bilmek ve onun ileri sürdüğü değerleri halka yakinen tanıtmakta Yesevîlikle ilgili çalışmaların önemi essizdir. Ama nazarımıza göre bu yolda yüksek neticelere erişebilmek için “Cevâhiru’l-ebrâr”ı teferruatıyla incelememiz gerekir. Çünkü onda Yesevîliğin adab-u erkânı ve kaidelerinin telkiniyle beraber Ahmed Yesevî’ye mensup eski hikmetlerden numuneler de
verilmiştir. Bununla ilgili Hazini yazıyor: “Şeyh ul-meşayıh (Ahmed Yesevî) kendi süluklerini ve ulvî makamlarındaki ziyade bereketlerini aşağıdaki nazmî hikmetlerinde hasb-i hal olarak muhtasar şekilde ahvallerine muvafık beyan etmişler ki, onun mânâsını derin anlayan ve aklını kullanan ondan çok menfaat bulur, çünkü onun zamirinde çok hikmet vardır”.

Bu sözlerden sonra müellif Ahmed Yesevî’ye ait:
Hеlıqımnı istaram tun-kun cahån içinda,
Tort yanımdın yolandum kavn-u makån içinda -
mısralarıyla baslayan hikmeti nakleder.

“Cevahirul-ebrar”da mezkur hikmetin yer alması “Divân-ı Hikmet”teki şiirlerin çoğu Ahmed Yesevî’ye ait olduğunu tasdik etmektedir. Bununla beraber, eserin Yesevîlik âdâb-u erkânıyla ilgili olduğu, onda diğer eserlerde yer almayan Ahmed Yesevî’ye ait görüşlerin nakledildiği de fikrimizin delilidir.

Netice olarak, sadece Ahmed Yesevî'nin hayatı ve yolunu değil, bu ulu zatın essiz şahsiyeti ve hikmetlerini tetkik etmede de “Cevâhiru’l-ebrâr” mühim ilmî değere haizdir.

“Lemehat min nefehat al-kuds”
Daha önemli kaynak - Semerkantlı Yesevî şeyhi Muhammed alim Şeyh Azizan Sıddıki Ali Abadi tarafından 1624 senesinde Semerkant’ta Hoca Ahmed Yesevî’nin manevi işaretiyle yazılan “Lemehât min nefehat al-kuds” (mukaddes esintilerden parıltılar) eseridir (14).
Çeşitli kütüphanelerde yazma ve matbu nüshaları bulunan «Lemehât» Taşkent’te (15) ve H.1251 yılında istinsah edilen yazma bir nüshadan esas alınarak Pakistanda Muhammed Nezir Rancha tarafından bir önsözle faksimilye neşri basılmıştır (16). Z.V.Toğan, A. Fıtrat, A. Borovkov, A. Muminov, B. Babacanov, N. Tosun, D. DeWeese, R. Ayvallı gibi bilim adamları «Lemehat»ın Yesevîlikle ilgili mühim bir kaynak eser olduğunu söylemişlerdir (17).

Eser müellifi Alim Şeyh Azizan 16 yy.ın sonu ve 17 y.y.ın ilk yarısında yasayan Yesevî şeyhi olup, h. 972/m.1564 yılında Taşkent’te Yesevî şeyhi Kasım Şeyh’in halifesi Muhammed Mümin Şeyh ailesinde doğdu. Alim Şeyhin baba tarafından nesebi Şihabuddin Sühreverdi vasıtasıyla Ebu Bekir-i Sıddık’a ulaşır. Annesinin da nesebi meşhur müfessir ve âlim Mevlana Hafız Kuheki Sultan Muhammed Taşkendi ve Yesevî’nin halifesi Sufi Muhammed Danişmend vasıtasıyla Ebu Bekir-i Sıddık hz.ne ulaşır.

"Lemehat" giriş ve iki bölümden müteşekkildir. İlk bölümde müellif Yesevîlikte câri edilen cehri zikrin müdafaâsı, onun meşru cevazati, sünnetteki yeri, manevi faziletleri ve tasavvuf kültüründeki önemini, ikinci bölümde ise Yesevîyye silsilesi meşayıhının menkıbeleri ve keşf-u keramatlerini anlatır. Onların tasavvufla ilgili sözleri - «kelimat-ı kudsiyye»lerinden bol bol nakiller yapar.

Alim Şeyh "Lemehât"ta Ahmed Yesevî ile ilgili birçok menkıbeler naklediyor ki, onların bazıları bugüne kadar bilinmemişti… Müellif eserinde Yesevî hakkındaki bilgileri naklederken, daha çok Ahmed Yesevî’ye yakin dönemlerde yasayan
müelliflerin eserlerinden istifade ettiğini, bu nakillere kendisinden ilave eklememeye özen gösterdiğini fark ederiz.

Mesela, Ahmed Yesevî’nin ilk halifelerinden Sufi Muhammed Danişmend’in
«Miratu’l-kulup», Ahmed Yesevî menkıbesi ve Ahmed Yesevî’den bir
buçuk asır sonra yaşayan İmam Hüsameddin Sığnaki’ (vef.h.711/ m.1311-12) nin «Risale der tercüme-i Ahmed Yesevî» (Risale-i Hüsameddin Sığnaki) eserlerinde yer alan Yesevî menkıbelerinden yararlanmıştır. Hatta dikkatle inceleyecek olursak, "Lemehat"ta diğer tasavvufi kaynaklarda pek bulunmayan, ama Hazini’nin “Cevahiru’lebrar” eserinde yer alan bazı hadis-i şerif ve nakillere de rastlarız.

Bu özellikler Alim Şeyh’in getirdiği bilgilere itimat etmemizi gerektirmektedir.

«Lemehat»ı menkıbevi yönden Araştıran D. De Weese de Alim Şeyh’in eserine esas kaynak olarak itimat etmenin mümkün olduğunu söylemiştir (18).

“Lemehat”ın Yesevîlik Araştırmalarında önemli bir değere sahip olduğunu gösteren bir cihette, eserde Yesevî’nin hikmetleri ve fikirlerinden parçaların verilmesidir. Ezcümle, ariflik ve aşıklık konusunda söz ederken, Ulu Şeyh’in:
Arif asıq cån mülküda alam tårtsa,
On sakkiz ming qamuğ ålam ğulğul bolur -
mısralarını hulasa olarak getiren müellif, Yesevî dervişlerinin zikir halkalarında:
İçgånlar isq saråbın nafs-havådın otarlar,
Yoq-yoq hatå püsaymån ming cån nisår etårlar -
gibi Yesevî mısralarının okunduğunu söyler.

"Lemehat" diğer menkıbelerden farklı olarak edebi yönden sade, dil, ifade ve anlatım üslubu hafif ve kolay bir dille yazılmıştır.
Bu hususu da Yesevî hikmetlerinin dili sade ve anlaşılması kolay olduğu, hem de, Yesevîliğin ilk önce göçebe Türkler arasında yayıldığı ile bağlamak mümkündür. De Weese de “Lemehat”ın dili sâde ve akıcı olduğunu “Divân-ı Hikmet” dilinin sade ve halkcıl olduğuyla bağlıyor (19). Genel olarak söylediğimizde, "Lemehat"ta Ahmed Yesevî şiirlerine benzeyen fikirlere, özellikle, hikmetlerde geçen tasavvufi-irfani deyimlere çok rastlamak mümkündür.

Özellikle, “dört enhar”, “hum-ı ask”, “sekiz cennet”, “üç yüz altmış nazar”, “üç yüz altmış damar” gibi ibareler meraklı bir tarzda açıklanmıştır. Fikr-i acizanemize göre, Ahmed Yesevî’nin tevhit ve marifet hakkındaki hikmetlerini anlayabilmek ve telkin edebilmek için elbette “Lemehat”a başvurmak gerekir.

“Lemehat”ta şeyh ve hükümdar, sah ve derviş münasebetlerine dair parçalar mevcut bulunuyor ki, onlar hem Orta Asya hem de Yesevîlik tarihini tetkik etmede değerlidir. Hususen, Şeybânî Hân’ın Mâverâünnehir’e sultan olmasında Ahmed Yesevî’nin manevi tasarrufu, bunun neticesinde Şeybânî Han’ın Ahmed
Yesevî’ye sevgi ve hürmetinin kuvvetlenmesi, birçok Şeybânî hükümdarlarının Yesevîyye şeyhleriyle olan yakın ilişkileri bunlar neticesindedir.

Eserde Yesevîlerin diğer tarikat erbablarıyla, özellikle, Nakşibendilerle olan alakalarına dair birçok bilgiler mevcuttur. Bu yönden eser Yesevîlik ve Nakşibendilik ilişkilerini tetkik etmede mühim öneme sahiptir. Onun için “Lemehat” hiç şüphesiz Yesevîlik geleneğini aksettiren en değerli menkıbevi kaynaklardan biridir.

Aynı zamanda Ahmed Yesevî ve Yesevîlikle ilgili mezkur eserlerin telif coğrafyası da geniştir. Yani bu eserler çeşitli şehirlerde kaleme alınmıştır. Sufi Danişmend, Koylakî ve Hoca İshak’ın risâleleri Türkistan ve civarında yazılmış ise, Hazîni’nin eserleri Osmanlı Devleti’nde, Alim Şeyh’in kitabı da Semerkant’ta
yazılmıştır. Bu ise Yesevîliğin geniş bir alanda yayıldığını göstermektedir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Ahmed Yesevî ve Yesevîlikle ilgili bu eserler sadece Ahmed Yesevî dönemine ve ona yakın zamanlarda yazıldığından değil, belki “Divân-ı Hikmet”teki bir çok hikmetlerin ve “Fakrname” risalesinin Hoca Ahmed Yesevî’ye ait olduğunu tasdik etmesi konusuna açıklık getireceğinden ve Yesevîlik Araştırmalarında bazı yeni bilgilere sahip olduğundan dolayı mühim
kaynaklardır.

KAYNAKÇA
Sufi Muhammed Danişmend. “Miratu’l-kulub”. Uppsala, Universitatsbibliothek, no: 472 (158 a-177 a).
Birûni Sarkiyat Enst. Ktp. Yazma, no: 3004. Bu eserden yakın yıllara kadar Yesevîlik araştırmaları amacında geniş bir şekilde istifade eden olmamış, ancak Necdet Tosun tarafından ilk defa ilim âlemine duyurulmuş, tanıtılmış ve yayınlanmıştır (bkz: Tosun, Necdet. Yesevîliğin ilk dönemine ait bir risâle: Mir’atu’l-kulub // İLAM Araştırma Dergisi, sy. 2. 1997, s.41-85;)
Mevlana Safiyud’din. Nesep-name tercümesi, haz. Prof. Dr. Eraslan
K. İstanbul 1996.
K.Eraslan’ın hazırladığı nüsha.

Ahmed Yesevî ecdadları, Ahmed-ı Yesevî ve Emir Timur (3-
risaleden yay.haz.R.Asurbayoğlu) Taşkent,1996,s.17-20.

Hazini ve eserleri hakkında ileride söz edeceğiz.
N.Tosun’un haber verdiğine göre, İmam Hüsameddin Sığnâkî, Hafizuddin el-Buharı, Fahreddin el-Maymergi gibi âlimlerden ders almıs, Bağdat medreselerinden birinde müderrislik yapmıştır. Fıkıh, kelam, nahiv ilimlerine dair eserler telif ve serh etmistir. Hüsameddin Ahsıkatî’nın “Münteheb fi usul ıl-mezhep” eserine serh yazmıs. Burhaneddin Marğinani’nin “Hidaye”sini serhedip
“Nihaye”, Pezdevi’nin “Usul”unu serhedip “Kâfi”, Ömer Nesefi’nin kelama dair “Temhid”ını şerhedip “Tesdid”, İmam Zamahseri’nin nahv ilmine dair “Mufessel”ını şerhedip “Muvessel” adlı kitaplar yazmıştır. Yesevî menkıbesi olan “Risale der tercüme-i Ahmed-ı Yesevî”den baska yine o “en-Necah fit-tasrif” eserinin müellifidir (Necdet Tosun. Ahmed Yesevî’nin menakibi, İLAM
Araştırma Dergisi, c.III, sy. 1, 1998, s. 74-81).

İmam Hüsameddin Sığnâkî. Risale der tercüme-i Ahmed-ı Yesevî.
Uzbekistan Fenler Akademisi, Birûni Sarkiyat Enstitüsü
Yazmalar hazinesi, no: 11084 (11 a - 14 a).
Nakledildiğine göre, Ahmed-ı Yesevî dergâhında yapılan zikir meclislerine erkek-kadın karışık katıldığına dair söylenti her tarafa yayılır. Bundan rahatsız olan Horasan (bir rivayette Mısır) ülemâsı bir grup teftiş heyetini Türkistan’a gönderir. Bunu keşif yoluyla öğrenen hazret-ı Yesevî içine ateş ve pamuk konulan bir kutuyu müridi Celâl Ata’nın eliyle teftişçilere gönderir. Onlar kutuyu açtıklarında ateşin sönmediğini, pamuğun da yanmamış olduğunu görürler. Bu
kerametle sultan ul-arifin: “Sayet bizim sohbetimizde erkek ve kadın cem olup zikir etseler bile onların gönüllerini Hak Teâlâ ilâhî askı ve cezbe-i rububiyetiyle tasarruf eyleyip, onları her türlü günahtan esirgeyeceği muhakkaktır” der olmuştur. Bundan sonra ulema heyeti Ahmed-ı Yesevî’nin büyüklüğünü itiraf ederek, ona mürit olurlar.

Bu eser hakkında geniş bilgi için bkz: S.Seyfullah. N.Hasan. Hazini'nin “Cami el-mürsidin” eseri hakkında / Tasavvuf dergisi, C.12, Aralık 2004, S.159-166.

Bu eser hakkında geniş bilgi için bkz: S.Mahmudova. Hazini'nin “Menbau’l ebhar fi riyazi’l ebrar” eseri… M.Ü. SBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000; N.Hasan. Hazini'nin “Menbau’l ebhar fi riyazi’l ebrar” eseri hakkında, Tasavvuf dergisi, sy.7, 2001, S.243-248; C.Okuyucu, "Hazini ve Yeni
Bulunan Eserleri", Journal of Turkısh Studies, Günay Kut Armağanı III, No. 28/1, Jan. 2004, pp. 205-223;
Hazînî, Cevahir ul-ebrar min emvacil-bihar, İstanbul Üniversitesi
ktp., TY bölümü, 3893. Bu eser C.Okuyucu tarafından neşredilmiştir (bk: Hazînî, Cevâhiru’l-ebrâr min emvâci’lbihâr. Yay. Haz. Doç. Dr. C.Okuyucu. Kayseri 1995).
F.Köprülü. Türk Edebiyatında ilk mutasavvıflar, s. 98, 369.
Muhammed Alim Siddiki. Lemehat min nefehat il-kuds, Taşkent Birûni Sarkiyat Enstitüsü Yazmalar hazinesi, no: 495.
Muhammed Alim Siddiki. Lemehat min nefehati’l-kuds, Taşkent, 1909.
Muhammed Alim Siddiki. Lemehat min nefehati’l-kuds, haz. M.N.Rancha. Islamabad-Tahran, 1986.
Z.Validov (Z.V.Toğan), Vostocniyi rukopisi Ferganskoy oblasti//
Zapiski vostocnogo otdeleniya Russkogo arheologiceskogo obsestvo. T. XXII, 1915, s. 303-320;
Z.V.Toğan. Yesevîliğe dair bazı yeni malumat // 60 doğum yılı münasebetiyle
F.Köprülü armağanı, İstanbul, 1953, s. 523-529;
Fıtrat, Yesevî kim idi? Taşkent, 1994;
A.K. Borovkov, Opredeleniye yazika hikmatov Ahmeda Yasevi //
Sovetskoye vostokovedeniye, 1948, sy. 5, s. 229-250;
A.Muminov, Yesevîyye: mensei ve kaynakları // Fen ve turmus, 1993, sy. 9-10. S. 18-19;
B.Babacanov, XVI yy. ilk yarısında Maveraünnehir’deki Nakşibendiyye şeyhlerinin siyasi faaliyeti, Doktora tezi, Taşkent, 1996, s. 116-121;
Necdet Tosun, Yesevîliğin ilk dönemine ait bir risale: Mir’atu’l-kulub. S.43-44; Devin De Weese. The Yasavi Order and Persian Hagiography in Seventeenth-Century Central Asia: Alim Shaykh of Aliyabad and his “Lamahat min nafahat al-quds” // The Heritage of Sufism, Vol. III. Oxford, 1999;
Dr. R. Ayvallı. Pakistanda neşredilen bir esere göre Ahmed Yesevî // Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sy. 3, Konya, 1997, S.5-10.
D. De Weese, a.g.m. S. 407.
De Weese, a.g. m. S. 406.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009 s. 618-633

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye