Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yesevî Yurdu: Sayram ve Yesi / Prof. Dr. Enver Konukçu
MesajGönderilme zamanı: 13.10.10, 14:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
SAYRAM VE YESİ

Prof. Dr. Enver KONUKÇU *


* Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Ortaçağ Türk dünyasının tarihe geçmiş, kaynaklarda iz bırakmış bir çok şehri, kasabası ve mevkii mevcudtur. Yer isimleri gibi tarihler de fevkalade zamanların belirlenmesinde rol oynamıştır. 1040 Dandanakan meydan savaşı 1048, Hasankale/Kapetru Savaşı, 1071 Malazgirt Meydan Savaşı,1176 Myriokephalon, 1402 Ankara, 1453 İstanbul'un fethini örnek verebiliriz.

Zaman gibi yer isimleri de, tarihin unutulmazlığından kurtulmuştur. Tabii, bunda gelişen psiko-fizik hareketlerin tezahürü ön plândadır. Ötügen (Ötügen-yış) Türklerin ilk başkentleri arasındadır. Balasagun, Gazne, Dehli, Rey, Konya, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul, Kahire, Kabil ve daha bir çok şehir payitaht olduklarından tarih kaynaklarında sık sık zikredilmiştir. Bazı bölgeler veya yerlerde gelişen hadiseler sonunda orduların karşılaştıkları, birbirlerine karşı üstünlük sağladıkları mevkiler olarak tarihlerde akis bulmuştur. Hindistan’da Tarain, Türk ülkelerindeki İduk-Başı, Katvan, Talaş, Anadolu'da Malazgirt, Yassıçimen, Köse Dağ, Avnik savaşlar veya kuşatmalar yolu ile tarihin malı olmuştur. Yukarıdaki unsurlar dışında, bazı şehirler de büyük insanları yetiştiren veya bunları bağnndaki kültür hazineleri ile besleyen özelliğe sahiptir. Şâşî, Balasaguni, Kaşgârî, Semerkandî, Buharî, Tihranî, Esterâbâdi, Dihlevi, Kabili, Tiflisi, Gencevi, Gaznevî, Bağdadî, Vâni, Erzurûmi, Belhi, Şirvani, Kütahycvi, Buruscvi, Bolevi daha bir çok şehir yetiştirdiği insanlar ile şöhret kazanmışür. Unesco tarafından örnek insan olarak anılması kararlaştırılan ve dünya çapında ilgi gören Ahmed Yesevî de şimdi Türkiye'nin bir çok kültür merkezlerinde anılmaktadır. Kayseri de bu tarihî görevi üzerine almıştır. Ahmed Yesevî, Türkistan'da Yesi ve Sayram'da yaşamış böylece bu iki tarihî şehir, büyük velisinin sayesinde tarihteki yerini almıştır.

Maverâ-ün-Nehr Ceyhun ile Seyhun Nehirleri arasında kalan ilk çağdan günümüze kadar hemen hemen bir çok tarihi hadiseye sahne olmuş bölgedir. Bozkır ile Med, Pers, Part ve Sasâni kültürünün beşiği İran arasındaki geçiş noktasıdır. Guy Le Strange ve W.Barthold İslâm kaynaklarına dayanarak bu havalinin tafsilâtlı geçmişini kaleme almışlardır. H.A.R. Gibb ve Şaban da İslâm ordularının Mavera ün-Nehre girişlerini ele almışlar, fetihlere dâir mühim kaynakları kullanmışlardır. Maverâ-ün-Nehr'in kuzey sınırını teşkil etmekte olan düzlükler de Seyhun Nehri ve kolları tarafından sulanmaktadır. Sir Suyu, Sir-Derya, Seyhun gibi isimler altında göze çarpan, bozkıra hayat veren nehir, batı kaynaklarında Iaxartes imlâsı ile göze çarpmaktadır. Sung Yun, Fa-Hian, Hsuan Tsang gibi Çinli seyyahlar da bu nehri doğu âlemine tanıtarak, o asırdaki önemini tasvir etmeye çalışmışlardır. Istahri, Ibn Havkal, Ibn Hurdâd Bîh, Kazvinî Yakut, Ebû'I-Fida gibi İslâm coğrafyacıları yanında müellifi meçhul Hudûd el Â'lâm Seyhun ve çevresindeki sakinlerin tanıtımını yaparak, Darü'1-Harb veya Dar-ı Harb özelliğine dikkati çekmişlerdir.
249

Seyhun Nehrinin kuzey ve doğu taraflarının genel adı Türkistan’dır. Hunlar ve Göktürkler, bunlara bağlı kabileler, yöreyi ‘Türk Yurdu’ anlamına gelen Türkistan/ Türkili yapmışlardır. Hemen bütün göç hareketlerinde Türkistan aynı hususiyetini korumuştur. Karahanlılar, Kıpçaklar, Oğuzlar ve bu câmi'aya giren kabileler tarihin seyrini değiştirecek hadiselere karışmışlardır. Bizans tarihçilerinin Uzları/İslâm kaynaklarının Oğuzlarının hareketi de bu mıntıkada cereyan etmiş, çeşidi sebeplerle Seyhun'u aşarak göç dalgalanmasını meydana getirmişlerdir. M. Altay Köymen ve F.Sümer, adeta birer abide olan eserlerinde Selçuklularla ilgili olarak Oğuz hareketini incelemişlerdir.

lX-X.yy'larda, Türkistan denilen Seyhun'un sağ bozkırlarında, Yesi ve Sayram gibi şehirler de yavaş yavaş belirmeye başladı. Sayram, Mahmûd el-Kaşgarî'ye göre Türkçe bir kelimedir. Kitâb Divânü Lûgâti't-Türk'de, Sayramlanmak; sığ bir hâl almak, suyun çekilmesi, suyun azalması manâsındadır. Bununla ilgili ikinci bir kelime de Sayram Suw'dur. Topuktan yukarı çıkmayan su demektir.

Sayram, Seyhun Nehri’nin sağ düzlüklerindedir. Türk tarihinde sık sık ismi geçen Tarım Havzasındaki Şâhyâr Nehrine dökülen Karasu üzerinde küçük bir kasaba idi. İslâm coğrafyacılarına göre Sayram aynı zamanda İsbicâb/İsficâb adını taşıyordu. Z.V. Togan, kelimenin aslının Sefid-Âb olduğunu, bunun da Aksu, manâsına geldiğini yazmaktadır. Makdisî, bu madde altında Sayram hakkında geniş bilgi vererek, kendi asrındaki şehri şöyle tanıtmaktadır: İsbîcâb, büyük bir merkezdir. Mamurdur. Elbiseciler çarşısı vardır. Dört kapılı camisi bulunmaktadır. Her kapının önünde birer ribât mevcudtur. Kapıları; Nücâket, Farruhan, Şâkirâne ve Buhara isimlerini taşımaktadır. Ribâtlar ise; Nahşâblılar, Buharalılar, Semerkandlılar ve Karatekinliler isimlerini taşımaktadır. Fakirlere hergün katık ve ekmek verilir. 7000 dirhemlik çarşı geliri buraya tahsis edilmiştir. Bir rivayete göre de, 1700 ribât sayılmıştır. İsbîcâb, sınıra yakındır. Cihâd merkezidir Surları şu anda harab vaziyettedir. Kıtlıkla pek karşılaşılmaz. Meyve ağaçlan boldur. Halkı karışıktır. Kalpleri katı ve mezheplerini beğenmişlerdir. Kötülükte edilse, iyilik de edilse aynıdır.

İbn Havkal da, benzer ifâdeleri kullanmakta ve şunları yazmaktadır: Bunkes'in üçte biri kadardır. Kûhendiz ve ribâtı vardır. Şehrin olduğu gibi ribâtin de çevresi sur ile kaplıdır. Düz bir alanda kurulmuştur. Dört kapısı vardır. Neveckes, Ferhâd, Serâkirâse ve Buhara isimlerini taşımakladır. Darel-İmâresi, hapishanesi ve camisi iç kalededir. Verimli ve zengin bir şehirdir. Horasan ve Maveraün-Nehr'e haraç konulduğu halde, İsbîcâb bundan hariç tutulmuştur. Civarında Bezâhkes, Sûbânikes, Taraz, Otlûh, Şilcî, Küdür, Sütkend, Şavgan, Sabran ve Vesiç bulunmaktadır. XI. yy'da Argu ile Oğuz ili arasındaki sınır, Türk ordu şehri Sayram'dan geçiyordu. İslâm kaynakları, Harezm'den İsbîcâb/Sayram'a kadarki yerlerde Oğuzların yaşadığını belirtmekte, buradan Fergana'nın ucuna uzanan mıntıkada da Karluklardan bahsetmektedir. Taraz yolu üzerindeki Kûlân'da Türkmenler (Oğuzlar) sakin olup, İsbicâb sahibine hediye göndermekle idiler. Taşkent/Şaş'a kadar uzanan bozkırda da Kılas denilen otlaklar göze çarpmaktaydı. Üç fersah mesafede Tell-i Hâki yanında Keles Suyu da Türkmenlerin hayatlarını sürdürdükleri havali olmaktaydı. Sayram ile Balasagun arasında ise Argu kavmi oturmakta ise de, dilleri pek akıcı değildi. Kazgurt, Sayram yanında yüksek bir dağ olup, bu adı taşıyan ahâli vâdilerinde, çay başlarında yaşıyordu. Türkistan'daki Oğuzların hayatlarını, Oğuz Han ve haleflerinin faaliyetlerini anlatan Oğuzname'de de, Sayram hakkında bilgiler mevcudtur:
Olcay Han'ın yaylak ve kışlakları Türkistan idi. Kışlarını Karakumdaki Borsuk’de geçiriyordu. Burada iki şehir vardı. Birisi Talas, Birisi Karı (eski) Sayramdır ki bu son şehrin çok büyük kırk kapısı vardır. Bugün, orada müslüman Türkler yaşıyorlar Qunçi'nın memleketine yakın olup, Qaydû'ya aittir... Talas ve Sayram, O tarafın askerleri, Oğuz'un ülkesinde dikbaşlılık gösterdiler. Oğuz onların üzerine yürüyüp, yendi. Talas ve Sayram'dan başlayıp, Maveraün-Nehr'e, Buhara ve Harezm'e kadar ele geçirip, idaresine aldı... Oğuz'un cihangirlik devrinde, biz cihanı fethetmek gayesi ile dünyanın her tarafına gideceğiz. Hucâvur(a) yâni asıl vatan ve yurdumuz olan Talas ve Sayram geride kaldı. Eğer düşmanlar bizim yokluğumuzda buraları alırlarsa bizim için talihsizlik, düşmanlar için de bir şöhret vesilesi olacaktır, diye düşündü. Ve Oğuz kavmini Talas ile yöresinde görevlendirdi... Sağ kol olan Bozoklar Sayram sınırlarında yaylasınlar… Sayram demircileri ile ünlü olup, on bin etüdçü, on bin sabunhanesi vardı.
Hunlar ve halefleri zamanında Sayram'ın tarihi karanlıktır. Batı Göktürkleri devrinde ise önemli şehirler arasında Sayram da göze çarpmaktaydı. Tung Yabgu (610-620) zamanında, Türklerin hükümet merkezi Talas (Evliya Ata) ile Sayram arasındaki Min Bulak idi.
İslâmiyetin Maveraün-Nehr'de yayılması ile Sayram ön plâna geçti. Nizam el-Mülk'ün yazdığına göre, Harun er-Reşîd zamanında Sayram'da, bir ribât inşâ ettirilmiş ve şehrin ticari hayatına canlılık kazandırılmıştı. Müslüman Türklüğün en camilerinden biri de Sayram'da idi. Hz.Ali evlâdından Şeyh İbrahim en çok hürmet gören evliyalar arasındaydı. Türgiş Karlıkları bir ara Sayram ile Taşkent arasındaki sahalarda sakindi. B. Ögel'e göre de, muhtelif çağların kültürlerini kendinde toplayan bu şehir, Göktürkler zamanında büyümüş ve Sâmânilerin eline geçmişti. X. yüzyıl'da, Sayram'da müslüman fakat Türk menşeli hanedan hüküm sürdü. Mansur B. Karatekin, ailenin son temsilcisi olup, Samanlı Nuh zamanında Horasan valiliğine gönderilmişti. Bu devirde Sayram tarım bakımında ileri seviyede olup, Nuh'un emri ile etrafı surla çevrilmeye başlamıştı. Ebû Mansur Muhammed b.Hüseyin b. Mut, İsficâbî lâkabı ile tanınmış ve son Sâmâni hükümdarları zamanında yaşamıştır. XI. yüzyıl'ın ilk yarısında, Karahanlı nüfuzu iyice yayılmış, Yığan Tekin Süleyman/Buğra Han Talas ile Sayram'da ikâmet etmişti. Harezmşahlardan sonra Cengizliler Sayram'da göründüler. Taoist Ç'ang-Ç'un bu sıralarda (1221) Sayram'a geldi. Onun tasvirine göre şehirdeki binalar arasında küçük bir kule dikkati çekmekte idi. 18 Kasım 1221, dinî bayramlardan birine rastladığı için Çinli gezgin halkın davranışlarını ve geleneklerini yakından görmek fırsatını bulabilmiştir. Nizâmeddin Şâmi de, Timurleng'in Emir Hüseyin’le ilgili hâdiseler sırasında Kütel'i geçerek Sayram'ı şereflendirdiğini bildirmektedir. Bu aileden Ömer Şeyh Mirza da bir müddet Sayram taraflarında saltanat sürmüştü. Zahired-Dîn Babür de, 1502 yılına ait kaydında, Taşkent ile Sayram arasında Yağa/Yağman köyünün bulunduğunu, İbrahim Ata ile İshak Ata'nın kabirlerinin de orada göze çarptığını yazmaktadır. Ayrıca, Baba Sayramî isimli biri de maiyette idi.
Ahmed Yesevî'nin hayatında rol oynayan ikinci merkez de Yesi'dir. Zaten hemen anlaşılacağı gibi, lâkabını bu şehirden almış ve böylece Yesi adı Türk âleminin unutulmaz unsuru olmuştur. Yesevi, bu büyük İslâm Türk Mutasavvıfının lâkabıdır. Yeseviye de onun ilkelerinin adıdır. Şehir, Sir Deryanın kuzey sınırları boyunca uzanan bozkırdadır diye tanıtılmaktadır. Buranın az kuzeyinde gayr-ı müslim yarı göçebe Kıpçak Hanları merkezi Sığnak bulunuyordu. Doğusunda da Türk hakanlarının ikâmetgâhı Balasagun mevcudtu. Karaçuk Dağlarının eteğinde ve Yesi'ye bir günlük uzaklıkta, müslümanların Oğuzlara karşı sınır şehri niteliğindeki Savran/Sabran göze çarpmaktadır. Arslan Baba, Türk inanışına göre, Hazret-i Peygamber ashabındandı. Xl. yüzyıl'da, İbrahim Ata, Kara Can Ana, Lâtif Ata ve Mustafa Kulu Ata Türbeleri, Yesi'ye manevi bir güzellik kazandırmaktaydı. Emîr Timur, seferleri sırasında Yesi'den geçmiş ve bazı mübarek makamları ziyaret etmişti. Altınorda Hanı Toktamış tarafından tahrip edilen Yesevî Türbesine sancak hediye ettiği gibi, Hace Tac es-Selmani de üzerine şiir yazmakla görevlendirilmişti. Türbeye de gereken tamiratı yaptıran Emîr Timur, böylece, hem otoritesini güçlendirmiş, hem de gücünün yenilmezliğini, bunların yanı sıra Bozkırdaki nüfuz alanının güvenliğini de sağlamış oluyordu. Tanzim edilen vakıfname ile Türbe'nin işlerliği, görevlilerin masrafları ve zaruri tamirat gibi hususlar karşılanmıştı. Vakıfnâme'den sorumlu şahsiyet de Ahmed Yesevî'nin kardeşinin torunlarından Mir Ali Hoca Şeyh idi. XIV. yüzyıl'da Yesi, aynı ismi taşıyan vilâyetin merkezi olup, sonraları da ahâlinin ziyaret yeri olarak şöhret kazanmıştı. Türkmen, Özbek, Kazak ve Kırgız gibi rakip Türk zümreleri, Kâbe örneğindeki gibi, Ahmed Yesevî'nin huzurunda, bütün düşmanlık veya rekabet hislerini unutmaktaydı. Bir hafta süren ibâdet ile Yesi, manevi dünyasının en güzel günlerini yaşamıştır.

Şimdi ise çok uzaklardan, Türkiye'den de gönül vermiş insanlar, bu mübarek makama kavuşmanın huzuru içindedirler. Ahmed Yesevî'nin, Anadolu'daki haleflerinden feyz almış, onlara sahip olmanın zevkine ulaşmış bizler de, Ahmed Yesevî'nin Hikmetlerini benimsemeli, ilham almalıyız.

Kaynaklar
Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet; Seçmeler, hzl.: K.Eraslan, Ankara 1991 s.94,95.
Babür, Vekâyi, Babür'ün Hatıratı, çvr: Reşit Rahmeti Arat, Ankara 1943, s.7,108,123. W.W.Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, hzl. H.D. Yıldız, Ankara 1990, s.266,284,314,475,476.
E. Esin, İslâmiyetten önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, İstanbul 1978, s.179,268.
Kâşgarlı Mahmûd, Kitab Dîvân ü Lûgât it-Türk, Çvr. B. Atalay, Ankara 1986, III. , s.176,205.
F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1976, s.7,33.
M.E. Mason, Mavzeley Hoca Ahmede Yasevî, Taşkent 1930.
Naim Beg, Hoca Ahmed Yesevî, Ankara 1991, s.6 vd.
Nizâmed-din Sami, Zafernâme, çvr: N. Lugal, Ankara, 1949 s.57,83.
Nizam el Mülk, Siyâsetnâme, hzl. M.A. Köymen, Ankara, 1990, s.185.
B. Ögel, İslâmiyetten önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1984 s.341.
Reşîded-Din, Oğuznâmesi; Tercüme ve Tahlili, çvr. Z.V. Togan, İstanbul 1972, s.17.
R. Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1985, s.26.
Tacü’s-Selmanî, Tarihnâme, çvr. İ. Aka, Ankara 1988, s.6,7,78,78.
Z.V. Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, İstanbul 1974, s.49,80,96.

Prof. Dr. Enver Konukçu, Sayram ve Yesi, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri, Kayseri, 1993, s.249-253.

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye