Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yavuz Bülent Bakiler: "Emredildiği gibi dosdoğru olan" Atsız
MesajGönderilme zamanı: 01.03.12, 15:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 28.09.10, 13:01
Mesajlar: 166
Atsız'ı yeniden hatırlayarak

Yavuz Bülent Bakiler


SIRRI Yüksel Cebeci dostum, bana bir elektronik mektup göndererek ricada bulunuyor:

- Atsız ile ilgili hatıralarınızı lütfen yazınız!

1950 yılında, bütün ölçüleri parçalayacak ölçüde Turancı olduğumu ve o yıl yeniden çıkan Orkun dergilerini okuyarak Nihal Atsız'ı çok sevdiğimi daha önce de yazmıştım. Ömrümün bir devresine, tamamen Atsız'ın hakim olduğu doğru. Atsız fikriyatıyla ilgili olarak çeşitli yerlerde konuştuğum ve yazdığım için, başıma türlü belaların geldiği de doğru. Mesela ben, TRT'de çalıştığım yıllarda, noksansız bir Atsız düşüncesiyle hareket ederek: Anadolu'da, Eski Türk Başkentleri isimli sekiz bölümlük bir TV programı hazırladığım için idarecilerin büyük hışmına uğradım. Kurumun misafirhanesinin tozlu topraklı, rutubetli o pis bodrum katında, ikibuçuk yıl sürgün hayatı yaşadım.

Kültür Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı iken Atatürk'ün yanında, Milli Mücadelemizin diğer kahramanlarına da sahip çıkmak istedim. Bu şuuru bana Atsız kazandırmıştı. Bu bakımdan 80 yıllık Cumhuriyet devrinde, Kültür Bakanlığı tamamen benim gayretimle Milli Mücadele kahramanlarımızdan Ali Fuat Cebesoy Paşa'nın Moskova Hatıraları isimli kitabını devlet yayınları arasına aldı. Paşa'nın Milli Mücadele Hatıraları isimli ikinci kitabının tamamlanmasına ramak kala 12 Eylül darbesi oldu.

Askeri idare, hem diğer Milli Mücadele komutanlarımızın hatıralarının Kültür Bakanlığı yayınları arasında yer almasını durdurdu. Beni de hakkım olan birinci dereceden beşinci dereceye indirerek bakanlık müşavirliğine çekti. Vazifede kalsaydım, Milli Mücadelemizde hizmeti geçen ve savaş hatıralarını yazan bütün kahramanlarımızın eserlerini bakanlık yayınları arasına katacaktım. Bu şuuru bana, çeşitli yazıları ve konuşmalarıyla Atsız vermişti. Ama devlet hayatında gördüm ki, birtakım ham kafalar kahramanlarımızı teke indirmek gafletinde ve ihanetindedirler. Halbuki milletler, kahramanlarıyla yaşarlar. Biz, bir tek kahramanı olan bir millet değiliz, birçok kahramanı olan bir milletiz.

Dün olduğu gibi bugün de Atsız yüzünden çeşitli haksızlıklara uğradığım için kat'iyyen pişman değilim. Aksine başım daha dik. Çünkü Atsız bana, Türk olmanın, insan olmanın şuurunu kazandıran kutup yıldızlarımızdan biridir.

Söyledikleri aklımda

KAYINPEDERİM İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Atsız'ın çok yakın dostlarındandı. 1975 yılında Necdet Sançar Ağabeğimiz (Atsız'ın kardeşi) vefat edince, birlikte başsağlığına gittik. Orada Atsız'ın söyledikleri bütünüyle aklımda. Sanki bugünleri de görerek konuşmuş:

- CHP, 1950 yılına kadar, vatanperverliği tamamen kendi inhisarında tuttu. Kim ki CHP'lidir vatanperverdir. Kim ki CHP'li değildir, vatan hainidir dedi. 1944 yılında, komünist Sabahattin Âli ve arkadaşlarının ihanetini devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na açık bir mektupla bildirdiğim için CHP, beni, Necdet'i, Türkeş'i, Orhan Şaik'i, Fethi Tevetoğlu'nu, Sait Bilgiç'i, Zeki Sofuoğlu'nu, Hikmet Tanyu'yu, Prof. Zeki Velidi Togan'ı, Reha Oğuz'u, Prof. Hüseyin Namık'ı... Vatan haini ithamıyla örfi idare mahkemelerine sürdü. Ne zulümler çektik... 1950 yılında halkın çok büyük bir çoğunluğu CHP'yi pestil gibi yere yapıştırdı. CHP iktidara gelebilmek için o halkın oyuna muhtaç. Artı, CHP'li olmayanlar vatan hainidir diyebilir mi? Diyemez! CHP 1950 hezimetinden sonra, yeni ve tehlikeli bir silah kullanmaya başladı. Bu yeni silah Atatürk düşmanlığı silahıdır.

Menderes 1950 yılında Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkarmak isteyince endişeye düştüm. Seyhan Milletvekili Arif Nihat Asya ve Sinan Tekelioğlu ile konuştum. "Yapmayın" dedim. "Böyle bir kanun çıkarsanız Türkiye'yi bölmek parçalamak isteyen bütün ihanet şebekeleri Atatürk'ün arkasına saklanacaklardır. Söyletmen vurun kabilinden büyük bir taassup meydana gelecektir. Bu kanun faydadan çok zarar doğuracaktır." dedim, dinletemedim. 1960 yılında, DP ileri gelenlerini Atatürk Düşmanı silahıyla vurdular. Atatürk'ün son Başbakanı Celal Bayar'ı bile Atatürk düşmanı ilan ettiler. Yarın aynı silahla nice doğrular yok edilecektir. Göreceksiniz.

***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 02 Ağustos 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.

http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... tirlayarak

------------------------------

Yine Atsız üzerine

Yavuz Bülent Bakiler


ATSIZ'IN Edirne'de çıkardığı Türkçü derginin adı: ORHUN'dur. ORHUN ancak dokuz sayı çıkabildi ve kapatıldı. ORHUN 1950 yılında İstanbul'da ORKUN ismiyle yeniden çıktı ve mâli imkânsızlıklar yüzünden, 68. sayısında, okuyucularına veda etti. O son sayıda, Atsız'ın Veda başlıklı önemli bir yazısı var. Atsız, Veda yazısının bir bölümünde aynen şöyle söylüyor:

"... Milleti yapan unsurlardan birisi de din olduğuna göre, Türkler'in dini üzerinde de durmaya mecburuz.

Hiç şüphe yok ki, Türkler'in dini Müslümanlık'tır. Eski dinimiz olan Şamanlık'tan da bazı unsurlar alarak, bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on asırdan beri, bizim milli dinimiz olmuştur.

Bununla beraber, Türk olmak için, mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bugünkü Türkler arasında birkaç yüzbin Şamani, birkaç yüzbin Hıristiyan ve hatta birkaç bin Musevi Türk (Karayımlar) de vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklük'ten çıkarmaya hakkımız yoktur. Zaten Hıristiyan Türkler olan Gagavuzlar'ın, Türkiye'de yerleşenleri, ekseriyetle Müslüman olmuşlardır. Onlar bunu, Türklüğün bir lazımesi saydıkları için yapmışlardır.

Öyle gözüküyor ki, bir Türk Birliği gerçekleştiği takdirde, bütün bu Şamani ve Hıristiyan Türkler, Müslüman olacaklardır.
Onun için, onları zorlamaya bir mecburiyet yoktur.


Atsız, bir ayet-i kerime'de belirtildiği veçhile "Emredildiği gibi dosdoğru olan" bir dâvâ adamıdır. Kimse bize, Atsız'ın, şu veya bu baskı altında kalarak inandıkları dışında yazdığını ve konuştuğunu söyleyemez. Atsız, bir elif gibi, bir kalem gibi, dosdoğru olan bir yürekli er kişidir. Veda yazısında da, samimiyetle inandıklarını yazmıştır.

Atsız, Şamanizm'in İslâm'dan daha güzel, daha doğru, daha faydalı milli bir din olduğuna inansaydı, bunu 200 milyonluk Müslüman Türk topluluğu önünde bile çekinmeden yazar, söylerdi.

Türkeş, Atsız'ın vefatından sonra, Sabah Gazetesi'ne yaptığı bir açıklamada, Atsız'ın Şamanist olduğunu iddia etmişmiş. Bana göre bu, ummanları dolduracak derecede yanlış bir iddia. Atsız sağ olsaydı, Türkeş böyle bir iddiada bulunamazdı.

Atsız ile Türkeş arasının, zamanla gerildiğini, hatta kopma noktasına geldiğini biliyorum. Bu gerginlik, kat'iyyen İslâm-Şamanizm konusundan doğmadı. Türkeş'in takip ettiği siyasetten kaynaklandı.

Türkeş, Atsız'ın çıkarmış olduğu ÖTÜKEN dergisinin ülkücü gençler arasında okunmasını yasaklamıştı. Atsız, bu uygulama karşısında öfkeliydi. Bu yasaklama kararından yıllarca sonra, Atsız'ın küçük kardeşi Nejdet Sançar vefat etti. Ben, başsağlığı için Ankara'dan kalkıp İstanbul'a gittim.

Atsız'ın Maltepe'deki evinde Prof. Dr. Muharrem Ergin vardı. Atsız'ın yüzü bembeyazdı. Acısı gözlerini büzmüştü. Sanki kırk günden beri uyumamış gibiydi. Muharrem Ergin ile Kürtçülük ve komünizm üzerine konuşuyorlardı. Daha doğrusu Atsız soruyor, Ergin anlatıyordu. Konuşma esnasında telefon çaldı.

Arayan Mehmet Çavuşoğlu idi. Atsız, Çavuşoğlu'nu bir süre dinledi. Sonra birden bire öfkelendi:

- Çavuşoğlu dedi, Türkçülük davasının çileli komutanlarından Nejdet Sançar öldü! Sen de kalkmış bana 27 Mayıs'ın kudretli albayından bahsediyorsun! Ne kudretli albayı be? Bu kudretli albayın 27 Mayıs darbesini önceden haber vermemesi yüzünden, başta Sait Bilgiç arkadaşımız olmak üzere kaç milliyetçi arkadaşımız Yassıada zindanında çile çekti biliyor musun? 27 Mayıs'ın kudretli albayı 13 Kasım tasfiyesine mi mâni oldu? Yassıada'daki hukuk faciasının önüne mi geçti? Ordudaki arkadaşlarını harekete geçirerek idamların yapılmasını mı durdurdu? Milletimizin yarısından fazlasının kuyruklar diye ezilmesini mi bertaraf etti? Ne yaptı? Gücü Türkçülüğün yeni sesi olan ÖTÜKEN'i yasaklamaya yetti. Benim karşımda, şeyhini uçuranlardan olma!

Telefonu öfkeyle kapadı. Odadakilerden hiç kimse bu konu üzerinde durmadı. Atsız ile Ergin sohbeti, kaldığı yerden devam etti.

1975 yılında, 150 milyonluk büyük Türk Dünyası'nda 150 bin Şamanist ya vardı ya yoktu. Atsız gibi akıllı, bilgili, tecrübeli bir kişi, 150 bin kişinin inacıyla, 150 milyonluk Müslüman Türk Milleti'nin karşısına nasıl çıkabilir. Eski dinimizin Şamanizm olduğunu söylemek başka, İslam'ı reddetmek başkadır.

***

Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 14 Haziran 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.

http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... iz-uzerine

***
Atsız şamanist miydi?
Yavuz Bülent Bakiler
Yavuz Bülent Bakiler tüm makaleleri
H.O. Tercüman Gazetesi'ndeki tüm makaleleri
SIRRI Yüksel Cebeci'nin bir yazısı, bazı kafaları karıştırdı. Cebeci'ye göre Nihal Atsız ile Alparslan Türkeş'in arasının açılması, Atsız'ın, Türk'ün milli dini olarak şamanizmi kabul etmesinden doğdu. Atsız'ın şamanizmi karşısında Türkeş İslam'ı benimsiyordu.


Bana telefon açanlar ve "Atsız şamanist miydi, Müslüman mıydı" diye soranlar da oldu.

Bir yazımda da belirttiğim gibi ben Turancı'yım. 1950 yılında Turancı oldum. O zaman ortaokulun son sınıfındaydım. Biz Türkiye'de 25 milyonduk. Babamın söylediğine göre, milli sınırlarımızın dışında da 75 milyon Türk vardı. Birleştik mi 100 milyon nüfuslu bir büyük ülke olurduk. Önümüzde kimseler duramazdı. O yıllarda, içerideki Türkler ile dışardaki Türkler'i birleştirmek, bana göre bir bakraçtaki yarım suyu kaldırıp öteki bakraçtaki beş on avuç suyun üstüne boşaltmak gibi kolay bir işti. Fakat, devletimizi sevk ve idare edenler, bunu neden yapmıyorlardı? Her gece, başımı yastığa bu düşüncelerle koyuyordum. Babam, hemen hemen bütün Türkçü ve İslamcı dergilerin abonesiydi. Evimize, Büyükdoğu, Ehli Sünnet, Sebilürreşat, İslam dergileri de giriyordu. Orkun, Tanrı Dağı, Kızılelma, Serdengeçti dergileri de.

Orkun'un ilk sayısı 1950 yılının 6 Ekim'inde çıktı.


Haftalık Orkun'un fiyatı 25 kuruştu. Başyazarı Atsız'dı. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: İsmet Tümtürk! Ben Orkun'u, dolayısiyle Atsız'ı, 1950 yılından itibaren okumaya başladım. Atsız'ın ilk yazısı, Türkçülük başlığını taşıyordu.


Ülküsüz millet devrilir


ATSIZ diyordu ki:


- Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi, nihayet silik ve sönük kalmaya mahkumdur. Mazisi olmayan, yahut olup da unutan, milli ülküsü bulunmayan milletler devriliyor.


Atsız'ı, 1950 yılından beri okuyorum. Benim fikir ve gönül gergefimde, ondan kalan silinmez nakışlar var. Atsız'a bağlılığım, sevgim ve saygım kat'iyen eksilmez. Tecelliye bakınız, Orhun ilk defa Edirne'de çıktı. Orkun İstanbul'da 1950 yılında doğdu ve 68 sayı devam etti. Orkun üçüncü defa Ankara'da basıldı. Şimdi İstanbul'da Altan Deliorman'ın başkanlığında çıkıyor. Orkun'u Ankara'da kayınpederim İsmail Hakkı Yılanlıoğlu hayata geçirdi. Yılanlıoğlu, Atsız'ın çok yakın arkadaşlarındandı. Derginin yazı işleri müdürü Atsız'ın kardeşi Necdet Sancar'dı. Sonra bu görevi Zekeriya Kürşad üzerine aldı. Sonra da Galib Erdem. 1963 yılında Atsız, Ankara'ya gelmişti. Dergi için Necdet Sançar beyin evinde bir toplantı yapıldı. Orada Atsız bana dedi ki:


- Orkun'un yazıişleri müdürü sen olmalısın!


Başüstüne dedim ve kendisine sordum:


- Efendim dergiye dini konularda yazılmış yazılar da koyacak mıyız?


Bir saniye bile beklemeden cevap verdi:


- Elbette koyacağız! Dinsiz millet olur mu? Yalnız bu konuda dikkat etmemiz gereken çok önemli bir husus var. Orkun mızraklı ilmihal kitabına girecek türden yazılarla çıkmamalı. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, abdest nasıl alınır gibi yazılar, Orkun'da yer almamalı. O tür yazıları yayınlayan pekçok dergi var. Biz İslam'ın dinamizmini, ilme, âlime, aileye, düşünceye, vatan sevgisine verdiği önemi anlatan yazılara ağırlık vermeliyiz. İslam'ı güzel, Müslüman Türk'ü örnek göstermeliyiz...

Bana geçenlerde Refet Körüklü, anlattı:


Şamanizm din değil!


- PROF. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nun Eski Türk Dini isimli bir kitabı çıkmıştı. Atsız'a sordum. Kitap size geldi mi diye...


Cevap vermişti:


- Gelmedi ama eli kulağındadır, bugün yarın gelir. Yahu, Şamanizm nasıl bir din olur? Her dinin bir kitabı, bir de peygamberi vardır. Var mı Şamanizm'in kitabı, var mı Şamanizm'in bir peygamberi? Yok! Şamanizm bir din değildir!


Yine Refet Körüklü anlattı:


- Atsız hastaydı. Kalbinden rahatsızdı. Muzaffer Eriş ile yanındaydık, kendisine Yasin okumaya başladım! Yasin Suresi'ni okudukça Oku amca oku! dedi iyi geliyor. Atsız Şamanist olsa böyle der miydi...


Kayınpederim Yılanlıoğlu, İslam konusunda çok titiz bir adamdı. Atsız'ın din dışı bir davranışını görse mutlaka itiraz eder, bana da söylerdi. Atsız da, karakter bakımından kalem gibi dosdoğru ve çok cesur bir dava adamıydı. Kimsenin Atatürk'e ağız açamadığı yıllarda Atatürk'ün hazırlattığı 4 ciltlik Tarih kitabını tenkit eden bir korkusuz yürekti. Atsız Şamanist olsa, bunu önce kendisi söyler, Sırrı Yüksel Cebeci'ye söz bırakmazdı.

***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 07 Haziran 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... nist-miydi


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yavuz Bülent Bakiler: "Emredildiği gibi dosdoğru olan" Atsız
MesajGönderilme zamanı: 01.03.12, 15:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 28.09.10, 13:01
Mesajlar: 166
Büyük Atsız

Yavuz Bülent Bakiler

TÜRK Edebiyatı Vakfı ile Orkun Vakfı, Büyük Atsız'ın doğumunun 100. yılı dolayısıyle bir anma toplantısı düzenlediler. Prof. Turan Yazgan, Prof. Osman Sertkaya, Prof. Abdülkadir Donuk, Sakin Öner ve Yakan Cumalıoğlu, Büyük Atsız'ı, çeşitli yönleriyle anlatmaya çalıştılar. Gerçi, Türk Edebiyatı Vakfı konferans salonunda, ayakta bile durulacak yer yoktu ama ben, Atsız'ın çok daha büyük salonlarda anılmasını, hatta milyonlara hitab eden radyolarımızdan, televizyonlarımızdan gençlerimize anlatılmasını, sevdirilmesini isterdim.

Atsız toplantısında Prof. Turan Yazgan'ın bir teklifi oldu. Prof. Yazgan dedi ki:
- Atsız'a yeni bir isim, yeni bir sıfat bulmalıyız ve ona, bulacağımız o yeni sıfatla hitap etmeliyiz

Atsız'ın Kadıköy Osman Ağa Camii'nde kıldırılan cenaze namazına, Ankara'dan yola çıkarak ben de katılmıştım. İmam efendinin, 'Merhumu nasıl bilirsiniz' sorusuna, benim çok aziz ağabeylerimden Fethi Gemuhluoğlu'nun yüksek sesle verdiği cevap hala kulaklarımdadır:
- Bu musalla taşı, onun gibi er kişileri çok az tanımıştır!


Necip Fazıl'dan sonra

ATSIZ, bizim Türkçülük davamızın gerçekten de en yiğit, en yılmaz, en dönmez, en eğilmez, en şaşmaz, en unutulmaz büyüklerinden biridir. Noksansız bir eroğlu er kişidir. Bence ona, Büyük Atsız diye hitap etmeliyiz. Çünkü O, büyüklük sıfatının bütün özelliklerine sahip olan ve gördüğü bütün zulümlere rağmen, ömrü boyunca büyük davasının hep en ön saflarında yer alan bir büyük fikir adamımızdır. Büyük Atsız, büyüklük sıfatına güzellikler kazandıran er kişilerimizdendir. Ben onu, ilk defa 1950 yılında, Orkun dergilerindeki yazılarıyla tanıdım. Zamanla o ateşli yazılarının karasevdalılarından biri oldum. Benim fikir ve sanat dünyam önce Necip Fazıl'dan sonra Büyük Atsız'dan gelen ışıklarla, renklerle, heyecanlarla şekillendi. 1950 yılında, ortaokulun son sınıfındaydım. Demek ki, bundan tam 55 yıl önce, beni büyük Turan davasına Büyük Atsız, mecnunlar gibi bağladı. Bütün mukaddeslerime yeminle söylüyorum Büyük Atsız beni çekip çevirmeseydi bugün ellibin tiraja ulaşan Üsküp'ten Kosova'ya kitabım yazılmazdı, Türkistan Türkistan isimli kitabım olmazdı.

Büyük Atsız'ı okumasaydım, sevmeseydim, bilmeseydim Ankara Televizyonu'nda yayınlanan ve çok sevilen Avrupa'da Türk İzleri isimli o dizi program ortaya çıkmazdı. Anadolu'da Eski Türk Başkentleri aklımdan geçmezdi. Ve ben Büyük Atsız'ı okumasaydım yeni Türk Cumhuriyetlerine tam on defa taşınmazdım, Türkistan Türklüğü'nü tam 101 TV programı halinde ekranlarımıza yansıtamazdım. Bir yanımla kupkuru bir ot gibi kalırdım.

O olmasaydı...

AHMET Kabaklı Türk Edebiyatı Tarihi'nde diyor ki:

- Cumhuriyet devri edebiyatımızın üç Turancı şairinden biri Yıldırım Niyazı Gençosmanoğlu'dur; Diğerleri de Dilaver Cebeci ile Yavuz Bülent Bakiler'dir.

Benim Turan şiirlerimin kaynağı Büyük Atsız'dır. Atsız'ın o müstesna, o som altından kalbi, bana soyumu-sopumu sevdirmeseydi ben ne Turan'ı
bilecektim, ne o şiirleri yazacaktım.

Bana sorarsanız size derim ki, bizim binlerce yıllık edebiyatımızın en büyük, ama en büyük destan şairi merhum arkadaşım Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'dur. Ve hiçbir abartıya kapılmadan yazıyorum: Niyazi Yıldırım'ı çekip çeviren de, ona o güzelim destan şiirlerini yazdıran da Büyük Atsız'dır. Şair dostum Dilaver Cebeci'nin de yüreğini yazdığı eserlerle Büyük Atsız nakışlamıştır.

Açın okuyun Tanıdığım Atsız isimli güzelim eseriyle aziz dostum Altan Deliorman'ı. Edebiyatımızın bu pırıl pırıl, bu arı duru kaleminin Büyük Atsız'dan nasıl nakışlandığını göreceksiniz. Saymakla bitmez. Ama bilmelisiniz ki bugünkü ve yarınki siyaset ve edebiyat dünyamızda, binlerce yürekli, vatansever ve medeni kişi, Büyük Atsız'dan aldıkları ışıklarla güzelleşmişlerdir.

***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 25 Ocak 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.

http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... uyuk-atsiz

--------------------------------
Büyük Atsız'a büyük zulüm

Yavuz Bülent Bakiler


BÜYÜK Atsız, Kuran'da da emredildiği gibi, dosdoğru bir adamdı. Ömrünün hiçbir devresinde eğri büğrü olmadı. İki yüzlü yaşamadı. Neye inandıysa onu söyledi. Bu bakımdan, başına gelmedik kalmadı. Belâ yağmurundan kurtulamadı. Zulüm, âdeta gölgesi gibiydi.

İstanbul'da Askeri Tıbbiye'nin 3. sınıfında okurken, Bağdat'lı bir teğmenin, Türkle'e hakaret ettiğine şahit oldu. O küstah adama selâm vermek içinden gelmedi. Teğmen'in şikâyeti üzerine Askeri Tıbbiye'den kovuldu. (1925) Ona askerliğini er olarak yaptırdılar.

İstanbul Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'nden mezun olunca Prof. Fuat Köprülü tarafından, aynı fakülteye asistan alındı. (1930) Aksiliğe bakın, Birinci Tarih Kurultayı'nda, ilmi olmayan bir teze itirazda bulunduğu için, Maarif Vekili Dr. Reşit Galib, onu üniversitedeki kürsüsünden alarak Malatya ortaokulunun Türkçe öğretmenliğine sürdü.

İnanmayacaksınız ama gerçek... 1923-1950 yılları arasında, devrin iktidar partisi, CHP'ye muhalif olmayı vatana ihanet şeklinde anlıyordu. Devletin, herhangi biri yanlış görüşüne bin belge ortaya koyarak itiraz etmek, en affedilmez suçlar arasındaydı. Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanarak liselerde okutulan o meşhur dört ciltlik tarih kitaplarındaki yanlışları, Orhun dergisinde yazınca derhal bakanlık emrine alındı ve Orhun kapatıldı. (1983) Bir süre işsiz kaldı. Sonra özel bir lisede Türkçe öğretmenliği yapmasına göz yumdular. (1939-1944)

CHP çılgına döndü

BÜYÜK Atsız, dağları bile yerinden hoplatacak nispetteki büyük suçunu, 1944 yılında işledi. Hem geçmişte kapatılan Türkçü dergi Orkun'u çıkarmaya başladı; hem de bu dergide zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na iki açık mektup yayımladı. O mektuplarında, devletin önemli mevkilerine sızan komünistlerden bahsetti. Bunlar arasında, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel'in koruyup kolladığı Sabahattin Ali'den, CHP milletvekili seçilen Leninist Ahmet Cevat Emre'ye kadar meşhur Marksistler vardı. CHP iktidarı, böyle bir muhalif karşısında çılgına döndü; Büyük Atsız'ı ve yakın arkadaşlarını en ahmak gerekçelerle İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'ne sevketti.

Ben o 1944 yılında görülen mel'un ve malum Irkçılık- Turancılık Davası'nın dosyasını, büyük bir dikkatle okumak fırsatını buldum. O dava, bizim tarihimizin Genç Osman vak'ası gibi, Yassıada Mahkemeleri gibi en utanç yüklü rezaletlerimizden biridir. Askeri Savcı Kazım Alöç'ün iddianamesine göre, Nihal Atsız vatan hainidir. Dünyaca meşhur tarih profesörümüz Zeki Velidi Togan vatan hainidir. Alparslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Necdet Sançar, Reha Oğuz Türkkan, Hikmet Tanyu, Zeki Sofuoğlu, Sait Bilgiç, Hüseyin Namık Orkun, Dr. Fethi Tevetoğlu, Dr. Hasan Ferit Cansever vatan hainidir! Niçin diye sormayınız. Çünkü bunlar 1944 yılının genç Türkçüleridir. CHP'ye muhalifilerdir. Üstelik zaman zaman iktidara kafa tutan Nihal Atsız'ın görüştüğü ve konuştuğu, hatta mektuplaştığı kimselerdir. O zaman: "Atın bu adamları tabutluklara, başlarının üzerinde 1.500 mumluk lambalar yakarak, döverek, söverek, aç susuz bırakarak hakaretlerde bulunun" denildi.

Hapis cezası yağdı

BÜYÜK Atsız'ın 9 Nisan 1945 tarihinde, tutuklu bulunduğu Tophane Askeri Cezaevi'nden mahkeme başkanlığına gönderdiği bir dilekçe var. Diyor ki:

- Askeri Cezaevine gelinceye kadar, Emniyet Müdürlüğü'nde geçen yedibuçuk aylık müddet içinde, toprağın beş metre altında, duvarlarından lağım suları sızan rutubetten kibrit bile yanmayan güneşsiz, havasız, dar, pis, gayriinsani hücrelerde yaşayarak sıhhatimi kaybettim. Bu hal, ne adaletle, ne vatandaşlıkla, ne de insanlıkla bağdaşır. Şerefli bir Türk olmam dolayısiyle, bana güvenilerek tahliyeme karar verilmesini dilerim!

Peki yüksek mahkeme, Büyük Atsız'ın tahliyesine karar verdi mi?

Verir mi hiç?

Eline geçen bir büyük vatan hainini (!) bırakır mı hiç. Duruşmalar sonunda Prof. Zeki Velidi Togan 10 yıl ağır hapse mahkum edildi. Nihal Atsız 6.5 yıl, Necdet Sançar 1 yıl 2 ay, üsteğmen Alparslan Türkeş 9 ay 10 gün hüküm giydiler. Gerçi, daha sonra yine askeri temyiz mahkemesi, bütün sanıkları beraatle tahliye etti amma neden sonra!

Büyük Atsız'ın büyük çilesi bitmedi. Aziz devletimiz, öyle bir değeri, Süleymaniye Kütüphanesi'ne memur olarak tâyin etti. Büyük Atsız, 1967 yılında, içteki ve dıştaki bazı kişi ve kuruluşların Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerinde büyük oyunlar oynadıklarını, Türkiye'nin iç ayaklanmalara gebe olduğunu ÖTÜKEN dergisinde yazdığı için, Mustafa Kayabek ile birlikte 15 aya mahkum oldu ve hapsedildi.

Yaşasaydı, daha ne zulümler görecekti.

***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 01 Şubat 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... uyuk-zulum


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye