Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: FG, Kürt Meselesi ve propaganda!
MesajGönderilme zamanı: 21.11.11, 10:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Hocaefendi, Kürt Meselesi ve propaganda!

Hüseyin YILMAZ

hyilmaz@bugun.com.tr

20 Kasım 2011

Hocaefendi (Fethullah Gülen) ile hiç karşılaşmadım, musâfaha ve sohbetinde bulunma mazhariyetim hiç olmadı.

Lâkin hep yakından tâkib ettim, ruh ve düşünce dünyamda takdire şâyân bir yeri hep oldu. Ne var ki, şâkirdi değilim; o cenâhtan gelmiyorum... Nur Talebesi olma cehd ve gayretimi hiç saklamadım. Ama Nur Talebeliği bir başka mazhariyettir, İlâhî bir ihsandır. Oradaki nasibimin de kuvvetli olduğunu düşünmüyorum, sadece bütün gönlümle tâlibim...

Yazıya esas teşkil edecek mevzua gelecek olursak!..

Kurban Bayramı vesilesi ile Adıyaman’a, doğduğum topraklara dönmüştüm. Bir yakınımın hastalığı ve bayramın tevafuku ziyaretçi akınına sebep olmuştu. Bütün vaktim gelip gidenlerle hasbihal etmekle geçiyordu.

Yakın bir köyden gelen bir kafileden îtibarı yerinde ve tanıdığım bir zât, Kürt-Türk çatışmalarının medar-ı bahs edildiği bir ânda sözü birden Hocaefendi’ye getirerek:

“Seninkisi bütün Kürtlere beddualar okuyup imhâ edilmesi gerektiklerini yana yakıla anlatıyordu. Gerçek mahiyetini çok güzel ortaya koydu!” dedi.


Birkaç günden beri ne televizyon seyretme imkânım olmuş, ne de doğru dürüst internete girebilmiştim. Anlamak istedim, anlattı:

Meğerse Roj TV’nin yayınına göre, Hocaefendi bütün Kürtlere beddualar okuyarak devletin kahredici gücü ile imhâ edilmelerini telkin ediyormuş... Söz konusu videoyu bir kaç sefer dinlemiş, yanındakileri de şahid gösteriyordu.

Hocaefendi’nin bütün Kürtlere asla beddua okuyamayacağını, imhâ edilmelerini kat’iyen isteyemeyeceğini; değil onun makamındaki mümtaz bir insana, bunun herhangi bir mü’mine, hattâ aklı başında hiçbir insana yakışmayacağını ifâde ile reddettikten sonra seyrettiği videonun montaj olabileceğini, bugünün teknolojisi ile bu tarz montajların çok sıradanlaştığını anlatmaya çalıştım ama iknaya muvaffak olamadım. Ya cidden inanmadığından, ya da ırkçılık hastalığıyla muzdarib olduğundan tarafgirlik saikiyle öyle olmasını arzu ediyordu...

Meselenin esasına bayram seyahatini bitirip İstanbul’a döndüğümde muttali oldum. Sanırım 15 Ekim günüydü, Twitter’de bir ahbabım Hocaefendi’ye âid bir linki nazarıma vermişti. Linkte hem video kayıtları hem de metin vardı. Önce okudum, sonra seyrettim. Zirâ metindeki çarpıcı tesbit ve ifâdelerin video kayıtlarında aynıyla mevcud olduğundan emin olmak istemiştim.

Hocaefendi, hem çok yerinde ve köklü tesbitlerde bulunuyor, hem de kuvvetli çözüm teklifleri tavsiye ediyordu. Üstelik Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve düşüncelerini de doğrudan sahiplenişle nazara veriyor, devlet ricâline Üstad’ı telkin ediyordu. Duyduğum takdir hissiyatımı sonuna bahis mevzuu linki de ilâve ederek Twitter’de şu şekilde paylaşmıştım:

“oncekelam Hüseyin Yılmaz

“Dostlar, buradaki metnin videosunu dikkatle dinlemenizi rica ediyorum. Gülen, muhteşem değerlendirmeler yapıyor. http://www.herkul.org/bamteli/index.php?article_id=9020

Yanılmıyorsam Roj TV’inin yayını linkini verdiğim videodan montajlanmış…

Bu satırları iki sebeple kaleme aldım: Birincisi, Hocaefendi’nin muhteşem konuşmasını bu vesile ile dikkatlerinize bir daha takdim etmek. İkincisi, bu montaj hâdisesinin sebebiyet verdiği tahribkârlığın önünü almak için daha doyurucu izah, bilgi ve belgelendirmelere ihtiyaç olduğunu mevzuun sahiplerine hatırlatmış olmak.

Kürt meselesi ve ırkçılık illetinin yegâne şifası İslâmiyeti ve Müslümanları töhmet altında bırakmaya yönelik bu kabil tezgâhlara daha kuvvetli karşı koyamazsak zararı büyük olur, diye endişe duyuyorum. Çünkü maksad, Müslüman Kürtlere: “İşte görüyorsunuz ki, Müslüman Türkler de sizi düşman ve tehlikeli görüyorlar!” diyerek dirençlerini kırmak ve saflarına çekmektir… Türklerle Kürtleri bir arada tutan bu son hisar da düşerse iki taraf da bütünüyle kaybeder ve elim neticelere düçâr olur. Endişem bu!..

Bugün


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: FG, Kürt Meselesi ve propaganda!
MesajGönderilme zamanı: 21.11.11, 11:04 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Alıntı:
FG
24.10.2011

Terör ve Izdırap

Soru: 1) Milletimiz bir kere daha yürek dağlayan şehit haberleriyle sarsıldı. Terör hadisesini ve arkasından ülkemizde hakim olan genel havayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

-İnsanların pek çoğunun yitirdiği değerlerden biri de, ızdırap duyulması gereken meseleler karşısında ızdırapsız olmalarıdır. Yürek dağlayan hadiseler karşısında yüreği yanmayan kimselerin problemlere çareler bulmaları mümkün olmadığı gibi, birilerini teselliye matuf “âh u vâh”ları da yalandır. İhmal, ayrı bir günah; kâmetinin çok üstünde bir tavır sergilemek de ayrı bir yalan ve günahtır. (01:00)

-Herkesin kendini yeterli gördüğü, her şeyin hakkından geleceğine inandığı ve hayatını ona göre planladığı bir dünyada siz en doğruları bile kimseye duyuramaz ve o zihniyetteki vazifelilere, sorumlulara hiçbir şey kabul ettiremezsiniz. Bu da önemli bir handikaptır; çok ciddi stratejiler ve çareler üretsek de maalesef bugün kimse dinlemez. Hatta -artık mümkün değil, o peygamberlere nasip olmuştur ama- vahiy ve ilhama müstenid bir kısım mesajlar getirseniz, onu bile dinletemezsiniz. (04:11)

-Çoklarının dediği gibi, mensup olduğumuz Birleşmiş Milletler ve NATO içinde önemli güce, kuvvete ve mekanize birliklere sahip sayılı devletlerden biriyiz. Bir espriye bağlı ifade edersek, o güç, kuvvet ve mekanize birliklerin neler yapabileceğini görmek istiyorsanız, 27 Mayıs ihtilaline bakabilirsiniz. O güç, gelip kendi milletinin başına binmiş ve 25-30 milyon insanı teslim almıştır. Daha sonra da her on senede bir binlerce insanı ezmiş, zindanlara atmış, sürgünlere yollamıştır. Şimdi, sen orada kuvvetini sonuna kadar kullanmışsın, sokağa hükmetmişsin; fakat, ayıptır bu, ârdır, otuz senedir dağdaki bir avuç şakînin hakkından gelemiyorsun. (05:48)

-Böyle bir dönemde, senelerin ihmalinden dolayı bir kısım müesseseleri tenkid manasına gelecek sözler sarfetmek ve onları suçlamak doğru değil. Ne var ki, bu mübarek vatanın parçalanması tehlikesi karşısında, Gandi’nin Hindistan hakkındaki sözlerini hatırlıyorum ve gözlerim doluyor. Hindistan’ın bölündüğü, Pakistan’ın ayrıldığı günlerde Gandi, Muhammed Ali Cinnah’a der ki; “Beni testere ile ortadan biç, ikiye böl; fakat, Hindistan’ı bölme!” İşte, o ölçüde bir ızdırap olmayınca, gerekli stratejiler üretilemez ve o gâilenin hakkından gelinemez. (08:42)

-Ümitsizliğe kapılmamalı; ama bugüne kadar ihmal edilmiş tedbirler var: Keşke, o bölgeye gönderilen muallimler, bugün dünyanın dört bir tarafına ciddi fedakârlıklarla hicret eden gönüllüler gibi, dönmemek, orada ölmek ve oraya gömülmek üzere gitselerdi. Keşke o halkın karakterini çok iyi bilen, çok ciddi bir empati mülahazasıyla onları doğru okuyan ve ona göre muamelede bulunan vaizler gönderebilseydik. Keşke her köye olmasa bile birkaç tanesine bir sağlık memuru, pratisyen hekim gönderebilseydik de okullardaki sağlık derslerini onlar verseler; hem mesleklerini icra etme yoluyla hem de okuttukları çocuklar vesilesiyle ailelerin içine girseler ve kendilerini ifade etselerdi. Keşke halkı öyle kucaklayabilecek adliyeden insanlar ve mülkiye memurları gönderebilseydik. Keşke evleri teker teker gezip toplumun dertlerini dinleyen ve güvenin teminatı olan emniyet memurları gönderebilseydik. Böylece başkalarının halkı idlal etmesine fırsat vermeyecek şekilde bütün sızma kanallarını kapatsaydık. Otuz sene değil, on sene evvel bile ülkeyi idare edenlerin aklı bu işe erseydi ve bunlar bugüne kadar gerektiği ölçüde yapılabilseydi, bugün o problemler kökünden kurutulamasa da en aza indirilmiş olacaktı. (10:20)

-İnsan öldürerek bir yere varmak ve bir hedefe ulaşmak hiçbir peygamberin, hiçbir Hak dostunun defterinde yoktur. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) on üç sene Mekke-yi Mükerreme’de presleniyor gibi bir baskı altında yaşamış ama bir karıncaya bile ayağını basmamıştır; o mütemerrid, o mütegallip, o mütehakkim insanlara karşı her zaman insanca davranmıştır. İşte, bu ruhun o insanlara anlatılması lazımdır ki dağa çıkmanın önü kesilebilsin. Evet, kim yaparsa yapsın, insan öldürerek ve kan dökerek bir hedefe varmaya çalışmaya ancak vahşet denir, cinayet denir, zulüm denir ve bunlarla da insanlık adına hiçbir hayır elde edilemez. (15:45)

-Bediüzzaman Hazretleri o bölgenin insanıdır. Bir dönemde Ermeni Taşnaksiyonu’na karşı talebelerini arkasına alıp gönüllü savaşan, Rus işgaline karşı alay komutanı olarak mücahede eden, bacağı kırılan, esir düşen, Kosturma’da hapis kalan ve harikulade bir şekilde oradan kaçıp Türkiye’ye dönen, İstiklal Mücadelesi’ni destekleyen, kendisine meclise girme yolu açılan, fakat siyasetle hizmet edemeyeceğine inanınca Erek Dağı’nda inzivaya çekilen Üstad Hazretleri, çeşitli bahanelerle senelerce zulüm görmüştür. “Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilattan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.” diyecek kadar acı ve ızdırap yudumlamıştır. Fakat, kat’iyen olumsuz bir tavır sergilememiş ve milletin huzurunu kaçıracak hiçbir harekete izin vermemiştir. (17:12)

-Ben O’nun çırağı, kapıkulu, kölesi sayılmam ama ben de onca senedir burada kendi vatanımdan cüdâyım. Mevcudiyetim oradaki genel ahenge zarar verir diye burada gönüllü duruyorum. Peki siz neden o canavarlığa tevessül ediyorsunuz?!. Öyle bir hak aramanın misali yoktur geçmişte. Ne peygamberlerin nurânî hayatında, ne bir kısım toplum liderlerinin, Zerdüştlerin, Hermeslerin, Budaların, Brahmanların hayatında yoktur öyle bir şey. O ancak şeytan çizgisinde olabilecek bir şeydir. (19:49)

-Bizim en büyük problemimiz, bizi birbirimize bağlayacak tutkal mahiyetindeki çok önemli bir dinamik olan dini değerlendiremeyişimiz olmuştur. (21:13)

-Hazreti Bediüzzaman ta Meşrutiyet yıllarında Medresetü’z-Zehra adıyla Van’da bir üniversite kurulmasını teklif ederken orada Arapça’nın farz, Türkçe’nin vacip ve Kürtçe’nin caiz gibi kabul edilerek hepsinin beraberce okutulması gerektiğini söylemiştir. Neden okullarda Kürtçe’nin de öğretilmesine fırsat verilmedi? Yurtdışındaki okullarımızda, hatta Amerika’da bile Türkçe seçmeli ders olarak okutuluyor ve kimse buna mani olmuyor. Büyük devlet olmanın hususiyeti budur. (21:35)

-Bediüzzaman Hazretleri, maruz kaldığı zulümlere rağmen hiç kimseyi zerre kadar incitmemiş, “intikamımı alın” dememiş; hatta kendisine o teklifte bulunanlara şöyle cevap vermiştir: “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç, haricî düşmana karşı çekilir. Dâhilde kılıç kullanılmaz.” İşte bu sâlim düşünce herkese mal edilmeliydi ama maalesef bu hususta muvaffak olunamadı. (24:30)

-Bugüne kadar pek çok fırsat kaçırılmıştır ama bu her şey bitmiş demek değildir. Belki bir kısım mütemerridleri kuvvetle sindirme ve baskı altına alma da düşünülebilir; fakat, esas o toplumun ruhuna girme yolları açılmalı, kardeşlik ruhu yeniden canlandırılmalı, vifak ve ittifak stratejileri oluşturulmalı ve onlarla tevfik-i ilahiye davetiyede bulunulmalıdır. (27:14)

Soru: 2) Çeyrek asırdır tekrar edip duran terör hadiseleri ve herbiri arkasından yapılan benzer açıklamalar milletimizde bir güven bunalımı da hasıl etti ve bazı kimseleri provokasyonlara açık hale getirdi. Bu zaviyeden, sağduyu çağrıları nasıl anlaşılmalı ve hem teröre hem de görevini hakkıyla yapmayan sorumlulara karşı tepkiler hangi suretle seslendirilmelidir? (29:30)

-Türkiye’nin, uluslararası arenada denge unsuru olan ve bölgede gözünün içine baktıran büyük bir devlet olmasını istemeyen hasımların varlığı görmezlikten gelinmemelidir. Böyle bir hasımlık önceden bir kısım müstemlekeci Avrupa ülkelerine mahsustu. Günümüzde, çevremizde ve Ortadoğuda bölünmüş, parçalanmış, kendi felsefelerine bağlı sistemlerini kurmuş devletler de sizin büyümenizi çekemiyorlar. O dağın şu anda kimler tarafından desteklendiğini bilmiyoruz. Yoksa, nereden alacaklar onca silahı.. nereden bulacaklar onca imkanı.. dağ doğurmuyor ki onları... Mutlaka birileri onlara yardım ediyor sizi dize getirmek ve pazarlığa çekmek için. Böyle çepeçevre kuşatılma karşısında bulunan bir millet çok tedbirli ve temkinli hareket etmelidir. (30:00)

-Dünden bugüne şer güçler, bir tarafta bazılarını tahrik edip sokaklara salarken beri tarafta da onlara karşı çıkarılabilecek başkalarını kışkırtmış, diğerlerine saldırtmış ve insanları karşı karşıya getirip vuruşturmuş; böylece kendi menfaatlerini elde etmeye çalışmışlardır. Nitekim, 27 Mayıs öncesinden başlayıp 80 darbesi ve hatta sonrasına kadar devam eden benzer provokasyonlarda aynı eller, insanları sağ sol gibi sınıflarla ikiye bölmüş, onların damarlarına basmış ve vatan evladını birbirine kırdırtmış; sonra da akan kanın üzerine kendi saltanatlarını kurmaya çalışmışlardır. İçinde bulunduğumuz şartlarda da aynı senaryoların sahneye konması, bir Kürt-Türk çatışması çıkarılması ve hatta sonunda meselenin Birleşmiş Milletler’in hakemliğine kadar vardırılması muhtemeldir. (32:48)

-Her köşesi, rengi, deseni, çeşidi ve şivesiyle ülkemizi ve insanımızı seven herkesin çok dikkatli ve temkinli olması, kışkırtmalara gelmemesi ve hele “mukabele-i bilmisil” kaide-i zalimânesine girmemesi lazımdır. Bağırıp çağırmalarla, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganlarıyla problem çözülmez. O fitne ve fesadın önüne geçilmesini isteyenler, tenkit ve tekliflerini başkalarına yol göstermek üzere, yetkililere verecekleri sağlam metinler halindeki raporlarla ve bildirilerle masumca ifade edebilirler. (37:11)

-Meselenin üzerine bağırıp çağırarak, yakıp yıkarak ve öldürerek değil, akıl, firaset ve şefkatle gidilmelidir. Az önce işaret ettiğim “hakkı, kötek olanlar” istisna edilirse, o toplumun yüzde doksan beşi şefkatle ve re’fetle kucaklanmalı, onlara karşı mülayemetle hareket edilmelidir. (40:03)

-Herkes bu meselenin halli için duanın gücüne de sığınmalı; her fırsatta gönüllerini Yüce Dergâh’a açıp “Allahım, birliğimizi sağla, aramızı te’lif buyur, bizi vifak ve ittifaka muvaffak kıl. Hidayet ve ıslahını murat buyurduğun insanları ıslah eyle, kalb ve kafalarına salah ver. Şayet düşmanlık yapanlar arasında ıslahını murat buyurmadığın ve kendileri hesabına ıslah istemeyen kimseler varsa, onların da altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir.” diye niyaz etmelidir. (40:32)


FG, Kürt Meselesi hakkında konuştu.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye