Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Mümtaz'er Türköne: Mankurtlar
MesajGönderilme zamanı: 12.08.10, 15:18 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Mankurtlar (I): Moğollar ve darbeciler

Mümtaz'er Türköne


Zaman
2010-08-10

Sözüm efsaneler üzerine değil, 12 Eylül'de yapılacak referanduma dair. Efsaneler hep saklı kalanı, anlaşılamayanı anlamak içindir. At izi it izine, doğruyla yanlış birbirine karışınca, efsaneler imdada yetişir. Hatırlanması gerekeni hatırlatır. Gidilmesi gereken yolu gösterir.

27 Mayıs 1960'ta, tıpkı Moğol ordusunun çekirge sürüsü gibi Anadolu'yu istila etmesi gibi, darbeciler bu ülkenin üzerine karabasan gibi çöktüler. Moğol zulmüne rahmet okutacak bir pervasızlıkla ortalığa dehşet ve korku saldılar. Herkese gözdağı verdiler. Sonra bu zulmü daim kılacak bir düzen inşa ettiler. Zihnimizi esir almak için uyguladıkları psikolojik harekât teknikleri, Moğolların "mankurtlaştırma" yöntemlerini hiç aratmadı. Bizi bize düşman etmek için ellerindeki her aracı seferber ettiler. Biliyorlardı ki, eğer halk arasında düşmanlık yoksa onlara da gerek olmazdı. Kürt'ü Türk'e, Alevî'yi Sünni'ye karşılıklı olarak düşman etmek için her yolu denediler. Soğuk Savaş'ın ideolojik rekabetini Türkiye'de kardeş kavgasına dönüştürdüler ve sancılı bir değişim süreci yaşayan bu güzel ülkeyi kan gölüne çevirdiler. Yaraları kaşıyıp kanattılar, küllenmiş ateşin etrafına körükler kurup ortalığı yangın yerine çevirdiler. Sonra bir kısmımızı Mankurtlaştırdılar. O zulme maruz kalanlardan bazıları, hâlâ onların istediği gibi düşünüyor. Onların belirlediği hedefe koşuyor.

Moğollarla baş etmek artık kolay. Ya Mankurtlar? Onlar bizim birer parçamız değil mi?

İnsanlık tarihi boyunca insan eseri felaketler arasında, II. Dünya Savaşı'na denk bir kıyım 13. yüzyılda Moğol İstilası'nda vuku bulmuştur. Moğol istilası, tam anlamıyla korku ve dehşete dayalı bir katliamlar zinciridir. Ele geçirdikleri her şehirde, yaşlı, kadın ve çocuk demeden herkesi son ferdine kadar öldürerek, bütün dünyaya dehşet saçtılar. Kan dökme bir istila yöntemi olarak uygulandı. Katliam dehşetini öğrenen diğer şehirlerin bu yöntemle direnmeden teslim olmaları amaçlandı. Moğol İstilası boyunca öldürülen insan sayısının 30 ile 60 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Birçok kavim ve etnik grup bu katliamlarla ortadan kalkmıştır.

Bütün tarih boyunca, İslâm dünyasının başına gelen en büyük felaket de budur. 13. yüzyıl, İslâm medeniyetinin zirvesidir. Ne var ki Moğollar bu ileri medeniyeti yerle bir etmişler, adeta yok etmişlerdir. Göz kamaştıran İslâm medeniyeti, bu istiladan sonra bir daha eski parlak günlerine dönememiştir. Cengiz Han'ın torunu Hülagu'nun Bağdat'ta estirdiği dehşet, bugün Anadolu'da atasözlerinde yaşamaktadır. Karşısındakine haksızlığın, zulmün en yüksek mertebesini ifade etmek için "Hülagu musun bre kâfir?" sözü hâlâ kullanılır.

Moğol istilasının Anadolu'da yol açtığı yılgınlığı, o zamanlarda çok rastlanan şu olay özetler: Tek bir Moğol askeri bir köye giriyor ve bütün erkekleri peşine takıp, köyün dışına çıkartıyor. Sıra ile hepsini tek tek boğazlıyor. Dehşet o kadar büyük ki üç kişinin bir olup hakkından geleceği cellata, hepsi koyun gibi boyunlarını uzatıyor.

Bu manzaranın benzerlerini her darbe döneminde yaşamadık mı? 12 Eylül'den sonra haklarında tutuklama kararı verilen DİSK yöneticilerinin, Sıkıyönetim Komutanlığı önünde oluşturduğu uzun kuyruğun yedi asır öncesine ait manzaradan ne farkı vardı?

Her yanı kana bulayan, ortalığı yakıp yıkan ve taş üstünde taş bırakmayan Moğolların akıbeti ne oldu? Bu sorunun sarsıcı bir cevabı var: Önce Müslüman, sonra Türk oldular. Osmanlı'nın Tatar taifesi dediği Müslümanlar bunlardır. Moğol İstilası, vahşi bir istilacı gücün, ileri medeniyete sahip halklar arasında nasıl eriyip kaybolduğuna örnektir. Güçlü medeniyet ve kültür, kendisine galebe çalan halkları içine alıp asimile etmiştir. Bu örnek, aramızda yaşamaya devam eden Moğolların yani darbecilerin, nasıl hizaya geleceğini de anlatıyor.

Mankurtlaşma, Moğolların o zamanlar işkencelerle uyguladıkları bir "psikolojik harekât" tekniğidir. Sovyet döneminde komünist propaganda teknikleri ile yaratılan "homo sovyeticus"u eleştirmek için, Cengiz Aytmatov'un "Gün Uzar Yüzyıl Olur" romanında bir Kırgız efsanesi nakleder. Bu efsanedeki Mankurtları ve Nayman Ana'nın feryadını bugünün tartışmalarına gelecek yazıda yansıtalım.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mümtaz'er Türköne: Mankurtlar
MesajGönderilme zamanı: 12.08.10, 15:19 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Mankurtlar (II): Nayman Ana'nın feryadı

Mümtaz'er Türköne


Zaman
2010-08-12


Mankurtlaşan oğlunu kurtarıp özüne döndürmeye çalışırken, onu tanımayan öz oğlunun oklarıyla canını veren Nayman Ana'nın feryadına kulak verelim. Nayman Ana biziz; bu millet yolundan sapmış kendi öz evlatlarının gadrine çok uğradı. Cengiz Aytmatov'un aktardığı Mankurt Efsanesi ve Nayman Ana'nın beşerüstü çabası, bizim son elli yılda yaşadıklarımızın adeta bir hülasası.

Önce bir yanlış anlamayı düzeltelim. Son yazıda bahsettiğim Moğolların, bugün Moğolistan'da yaşıyan Moğollar ile yakından uzaktan bir alâkası yok. Avrupa'nın kan dökücü vahşileri olan Vandalların (Vandalizm, buradan geliyor) bugünün Kuzey halkları ile bir benzerliğinin bulunmaması gibi. Bugün Moğolistan'da dünyanın en dayanıklı ve asil toplumlarından biri, üstelik Anadolu'ya akraba bir toplum yaşıyor. Moğolistan'da Türk okullarında görev yapan fedakâr öğretmen arkadaşların 13. asır Moğol istilasına dair yazdıklarıma alınganlık göstermelerini, Moğolistan'a ve Moğol halkına cansiperane sahip çıkmalarını sempati ile karşıladım. Bugün Moğolistan'da yaşayan halk, kendi hukuklarını her şart altında savunan Türkiye'den misafir gelen öğretmenlere sahip oldukları için çok şanslılar.

Nitekim Mankurt Efsanesi'nde geçen işkenceleri yapan Juan Juanlar, yani Avarlar Türk-Moğol karışımı bir topluluktur. Gelelim efsaneye... Avarların yakaladıkları genç ve dayanıklı esirlere yaptıkları işkenceler hafızalarını kaybettirme ve onları adeta her emri yerine getiren bir robota dönüştürme amacı taşırmış. Bunun için önce kafa derilerini yüzüp, taze yüzülmüş bir deve derisi ile başı sıkıca sararlarmış. Sonra elleri bağlı, başına bukağı geçirmiş olarak güneşin altında günlerce bekletirlermiş. Güneşte kuruyan deri, beyne dayanılmaz bir baskı yapar, derinin etkisi ile ters dönen saçlar yine beyne iğne gibi batmaya başlarmış. Bu korkunç işkencenin sonunda hayatta kalan esirler kendi geçmişini tamamıyla unutur, sahiplerinin verdiği emri harfiyen uygulamaya başlayan azat kabul etmez kölelere dönermiş. İşkence sonucu geçmişini, dolayısıyla kimliğini, kişiliğini kaybeden ve kendisine bu işkenceleri yapanların sadık bir kölesi haline gelenlere Mankurt adı verilirmiş.

Bu işkenceler benim neslime uzak değil. 12 Eylül döneminde askerî cezaevlerinde yapılan işkenceler, daha ötesi bütün araçlar kullanılarak yapılan halka yönelik propagandaların tek amacı Mankurtlaştırma idi. Mamak Askerî Cezaevi'ne yolu düşmüş olanlar, mutlaka önce dış kafese sonra iç kafese uğrar, etkili bir Mankurt işkencesinden geçirilir ve sonra koğuşa gönderilirdi. Sabah ve akşam içtimalarında dayakla söyletilen İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe, bu metinlere saygı duymamız için değil sadece Mankurt olduğumuzu kavramamız içindi. Bizden beklenen, bu işkenceleri yapanlara itaat etmemiz, onların koydukları akla zarar kurallara uymamızdı. Darbecilerin biteviye köpürttüğü "dört yanımız düşman" masalları da, herkesi korku ve endişeye sevk etmek ve sonra bu korkularla Mankurtlara çevirdikleri toplumu kolayca yönetmek içindi. Bugün Balyoz ve Kafes Planı'nı, bir Mankurtlaştırma operasyonu olarak neden okumuyoruz?

Nayman Ana, bir Mankurt anası. Hepimizin anası gibi bir ana, evladı için pes etmeyen bir ana. Kaçırılan oğlunun peşine düşüyor ve sonunda onu buluyor. Analık şefkati ile oğluna feryat-figan dil döküyor, onu özüne döndürmeye çalışıyor. Ama artık bir Mankurt olan oğul, bu feryatları dinlemiyor; sonunda oklayarak anasını öldürüyor. Bize ulaşan feryat şöyle: 12 Eylül işkencelerinden geçtikten sonra referandum paketine hayır oyu vereceğini söyleyenlerin, Nayman Ana'nın oğlundan ne farkı var? Hayır dedikleri kendi geçmişleri ve kimlikleri değil mi? "Hayır"ın onlara bu işkenceleri yapanları ve yaptıranları temize çıkartmaktan başka ne anlamı var?

Bu güzel ülkeyi, milletin başına dar eden askerî vesayet düzeni toplumu sistematik olarak Mankurtlaştırma ameliyesine tabi tuttu. Yoksa sağlıklı bir şekilde düşünen ve tepki veren bir halk üzerinde silahın hakimiyetini sağlayamazlardı. İlk mektepten beri ezberleyip, bilinçsizce tekrarladığımız akıl dışı cümleleri, bu sistematik işkencenin bir parçası olarak gözden geçirmemiz lâzım. Ya fiilen işkenceden geçen ve Mankurtlaşanlar. Mamak'ta, Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde geçmişlerini, dolayısıyla geleceklerini bırakanlar.

Bize düşen, Nayman Ana'nın feryadını onlara ulaştırmak. Referandum paketi bu feryadın somut cümlelerinden oluşuyor. Peki onlar kim? Onlar bir başkası değil, bizim yaralı parçalarımız.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye