Soruya cevap bu gün Ömer Dağıstani k.s. den geldi.Allah makamını ali eylesin.
HIRKA NEDİR?
SORU :
Sûfiyye ricâlinden bazılarının âdetleri üzere müridlerine hırka giydirmeleri, onlardan söz alarak kendilerine
zikir telkin etmeleri, edep ve tarikatın gereklerini öğretmeleri şer'-i şerife uygun bir hareket midir?
CEVAP :
Meşrû ve oldukça güzel karşılanan bir davranıştır.
Zira bir kimsenin, giyim-kuşam veya diğer güzel
yönleriyle kendisini iyi ve sâlih kimselere benzetmeye
çalışması müstehap olduğu gibi, kendisine şeyhi
tarafından giydirilen hırkayı gören mürid, şeyhinin
hal-Tavır ve hareketlerini hatırlayarak, ona karşı duyduğu
sevgi hissi ve muhabbet rabıtası artar, böylelikle
müridin kazanacağı feyz çoğalır.
SORU :
Sûfîler arasında âdet olan; şeyhlerin giydikleri hırka ve kaftan, kendilerine ve tarikatlarına has özel
şekliyle ucunu sarkıtarak bağlamakta oldukları sarık ve imâme gibi kisveleri müridlerine giydirerek onlardan
söz almaları, zikir telkin etmeleri ve onları terbiye etmek maksadıyla tarikat telkininde bulunmaları gibi konularda yeteri kadar sağlam deliller var mıdır? Mezkûr husûsları ele alan ve genişçe îzâh eden şey nedir?
CEVAP:
Bir kimsenin sâlih ve salim kimseleri benimseyerek
onların kıyâfetine bürünmesi ve onlar gibi giyinip-
kuşanmaya çalışması oldukça güzel karşılanan ve
istenen bir husûstur. Sevenlerin sevdiklerine benzedikleri
ve onların karakterini kazandıkları bilinen bir
gerçektir.
Zamanımızdaki müridlerin hırka giymelerinin genellikle
teberrük için olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Yani müridin kendisinden hırka giydiği şeyhine
karşı duyduğu inanç ve i'timad ile beslediği
hüsn-i zan ve iyi niyetin kazandıracağı güzel hasletler
dolayısıyladır. Giydiği hırka ile şeyhinin davranışlarına
benzemeye, onun hal, tavır ve hareketlerini benimsemeye
çalışmak içindir. İlmin genellikle taklîd ile
başlayan bilgilerle öğrenildiği, hele üstün duygular
beslediğimiz ve benimsediğimiz kişilerin karakter yapılarının
taklid ile kazanıldığı unutulmamalıdır. Mürid
tarafından giyilen hırka veya sarılan sarık ve kuşak
ile, müridin dikkati mürşidine yönelir, onun davranışlarını
devamlı hatırında tutar ki, O'nun hayır
duaları, Allah'a yakın olduğu vakitler, kendisinde de
tecelli etsin. Bunun böyle olması için şeyh, çevresinde
saygı gören, hürmet edilen ve insanlar arasında sözü
sohbeti müessir bir kimse olmalıdır. Mürid ise, dünyâdaki
maddi ve ma'nevî durumunu düzeltmek ve mürşidinin
himâyesine sığınmak için, onun kisvesine bürünür
ve onun gibi olmaya, onun gibi giyinmeye ve
onun gibi ibâdet etmeye çalışır ki, şeyhinin ma'nevi
terakkisine yaklaşabilsin. Sûfiyye ricâlinden bazıları,
konu ile ilgili Hz. Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem'den
gelen şu rivayetleri naklederler:
HIRKA NEDİR
«Bir kavme benzeyen, onları taklid eden ve benimseyen
kimse onlardandır.»
«Kişi kıyamet günü sevdikleriyle birlikte haşrolunacaktır.
»
«Bir topluluğu seven ve benimseyen kimseyi Cenâb-
ı Hakk onlardan sayar.»
Kötü ve ahlâksızlar gibi giyinip-kuşanmak ve onlara
benzemeye çalışmak nasıl çirkin bir şey ise, iyi ve
sâlih kimseler gibi giyinmek ve onları taklid ederek
benimsemeye çalışmak da o kadar güzel, faydalı, müessir
ve istenilen bir husûstur.
Hırka giymenin aslı ve esasi; tasavvufun ideal
hedef olarak seçtiği mâ-sivâdan, hevâ ve hevesten,
nefsin aldatıcı tuzaklarından kurtulmayı gerçekleştirmek,
şeyh ile mürîd arasındaki ma'nevi ilgi. irtibat
ve alâkayı te'min etmek, müridin nefsi üzerinde mürşidin
murâkabe, muhâkeme ve ma'nevi denetimini tesis
etmek içindir. (Fetâvâ-yı Halîlî)Ebû Hüreyre radıyallahü anh'den şöyle dediği rivâyet
edilmiştir:
«Yâ Rasûlâllah! ben sizden oldukça çok hadîs duyuyor
fakat çok çabuk unutuyorum» dedim. Hz. Peygamber
sallâllahü aleyhi ve sellem de bana: «Kaftanını
yere yay» buyurdu. Ben de yaydım. Sonra Rasûlüllah
elini kaftanımın üzerinde gezdirdi ve «Onu al giyin
» buyurdu. Ben de giyindim. Artık hiçbir şeyi unutmadım.
» (Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-ılm)
Hırka Giyme ve Giydirmenin Sünnette Yeri
SORU :
Yukarıda anlatılagelen hırka, giymek ve giydirmek konusunda, sahâbe zamânında seri bir delil var mıdır?
CEVAP:
Vardır.
Nitekim Mi'rac gecesinde, Hz. Peygamber
sallâllahü aleyhi ve sellem Efendimiz'e Cebrail tarafından
bir hırka giydirildi. O da aynı hırkayı hulefâ-i
râşidin'e giydirdi. Ayrıca Kâ'b İbni Züheyr radıyallahü
anh Bânet Suâd kasidesini Hz. Peygamber sallâllahü
aleyhi ve sellem'in huzurunda okuduğu esnada:
«Muhakkak Allah'ın Rasûlü, Cenâb-ı Hakk'ın, kınından
sıyrılmış pırıl pırıl parlayan ve parıltısıyla insanlığı
aydınlatan bir kılıcıdır» mısra'ına gelince, hemen
arkasındaki hırkayı çıkanp Kâ'b İbni Züheyr'e
giydirmiştir.
Hırka giyilmesi konusunda Cenâb-ı Peygamber
sallâllahü aleyhi ve sellem Efendimiz'den şöyle bir rivâyet
nakledilmektedir. Rasûlüllah sallâllahü aleyhi
ve sellem şöyle buyurmuştur:
«İsrâ (mi'rac) gecesi, Cebrail aleyhisselâm beni
aldı ve nûrdan bir kubbenin içerisine götürdü. Orada
bulunan kilitli bir sandığı açarak içerisinden fakr
sâhiplerinin giyimine has bir hırka çıkardı ve bana
giydirdi. Rasûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem o günkü
giydiği hırkayı bilâhare Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer,
Hz. Osman, Hz. Ali ve Enes İbni Mâlik radıyallahü
anhüm'a giydirdi.»Bu hırka giydirilme hâdisesinden itibâren, sûfiy-
ye ricâli de, Rasûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem'in
zaman-ı sa'âdetlerinden beri hırka giymeye devam etmişler,
müridlerine giydirilmesine de ayrı bir önem
vermişlerdir. Bu durum muhâfaza edilerek günümüze
kadar gelmiştir.
Çünkü, halife, vekil, mürid veya öğrenci, hırkayı
kokladığı zaman, kendisini Allah yoluna götüren şeyhini
bulur ve hatırlar. Hırkayı görerek Allah'ın ni'-
metleri aklına gelir. Böylece ma'nevi ahvâli elde etme
arzûsu kendinde iştiyak hâline dönüşür. Bu husûsta
ciddî ve coşkulu bir gayrete girişir. Yüce makamlara
erişmeye çalışır.
Hırka giyme mes'elesi şeyh ile mürid arasında
ma'nevî bir irtibat kurmak, şeyhin mürid üzerindeki
murâkabe, denetim ve hakemliğini te'min etmek içindir.
» (Fetâvâ-yı Halîlî)
Merhûm müellif Ömer Zıyâüddin-i Dağıstâni kaddesallahü
sirrahu verilen bu bilgi ve aktarılan rivâyetlerden
sonra hırka giyme ve giydirme mes'elesi ile
ilgili başkaca bir delile lüzûm yoktur, çünkü bu rivâyetler
tevatür derecesine varmıştır diyor. Nitekim
Kâ'b İbni Züheyr radıyallahü anh, zamanının en değerli
şâir ve edîblerindendi. O küfr içinde bulunduğu
dönemlerde «kasideler yazıyor ve onlarla Hz. Peygamber
sallâllahü aleyhi ve sellem ve ashâbını hicvediyor,
küçük gösterme şe gözden düşürmeye çalışıyordu.
Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm bunu duyunca;
«Kâ'b'ın kanının helâl olduğunu ve nerede bulunursa
öldürülmesini» emretti. Bu emrin verildiği toplulukta
Kâ'b'ın müslüman olan kardeşi de bulunmakta idi.
O, küfr içinde bulunan kardeşi Kâ'b İbni Züheyr'e
şöyle bir mektup yazdı:
«Senin için Rasûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem'in
yüce huzûruna ve müşfik kapısına sığınmaktan
başka çâre yoktur. Buraya iman etmiş ve müslüman
olmuş olarak gelirsen ne âlâ, aksi halde Rasûlüllah'ın
ashâbı tarafından kuduz köpekler gibi öldürüleceksin.
Onlar Hz. Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem'-
in rızasını kazanabilmek için bu görevi kendilerine
büyük bir ni'met biliyor ve onu yerine getirebilmek
için can atıyorlar.»
Bu mektup Kâ'b İbni Züheyr'e ulaşınca, Kâ'b İbni
Züheyr Rasûlüllah'a sığındı ve teslim oldu. Rasûlüllah'ın
da bulunduğu bir sırada Mescid-i Nebevi'ye
girdi. Ashâb-ı kirâm, Efendimizin çevresinde bulunmakta
idi. Efendimiz: «Sen kimsin?» diye sordu. O
da: kelime-i şehâdet getirdikten sonra kendisini: «Ben
Kâ'b İbni Züheyr'im» diye tanıttı. Bunun üzerine Hz.
Ali kerremallahü vechehu: «Rasûlüllah âmir olduğu
halde O'na me'mûr diye hitâp eden sen değil misin?»
dedi. O da: «Ben. me'mûr değil me'mûn, güvenilen ve
inanılan bir kimsedir» dedim» dedi. Mescid içinde bir
yere oturdu ve meşhûr Bânet Su'âd kasidesini okumaya
başladı.
Bazı beyitler okunurken Rasûlüllah sallâllahü
aleyhi ve sellem hırkasını çıkarıp, Kâ'b'ın sırtına koydu
ve giydirdi. Hırkayı kendisine hediyye etti. Kâ'b
İbni Züheyr vefat edince, Hz. Mu'âviye bu hırkayı mirasçılarından
1000 dinar ya da daha fazlaya satın aldı
ve devlet hazînesine bıraktı. Rasûlüllah'ın Kâ'b'a
hediyye ettiği bu hırka, hâlen İstanbul'da Sultan Fâtih
Câmii yakınlarındaki Hırka-i Şerif Câmii'nde bulunmaktadır.
Ayrıca Rasûlüllah'ın kendisine ait olan
ve bizzat çıkardığı bir hırka da Ayasofya yakınların-
daki Topkapı Sarayı'nda Hırka-i Sa'âdet Dâiresi'nde
bulunmaktadır.
Nakledilen bu rivayetlerden güzel ses ve nağmelerle
camilerde kaside okumanın, karşılıklı hediyelesme
ve bağış yapmanın câiz olduğunu düşündüm.
SORU :
Hırka giymek erkekler için meşrû olduğu gibi kadınlar için de caiz midir? Bununla ilgili asr-ı sa'âdette vukû bulmuş bir misâl var mıdır?
CEVAP :
Meşrû ve vâkidir. Nitekim Nebiyy-i Ekrem Efendimiz
sallâllahü aleyhi ve sellem Ümmü Hâlide radıyallahü
anhâ'ya bir hırka giydirmiş ve hediyye etmiştir.
Bu konuda netice olarak şunları söyleyebiliriz :
Erkek ve kadınların kâmil bir şeyhe intisâb etmeleri,
belirli ma'nevî bir seviyeye erdikten sonra
mürşidleri elinden hırka giymeleri, sûfiyye ricâli arasında
âdet olduğu gibi, onların şeyhlerinin hüküm ve
tasarruflarına teslim ve tefvîz-i umûr etmelerinin, dolayısıyla
da Allahü Te'âlâ'nın ve Rasûlüllah'ın hükmü
altına girmelerinin bir alâmeti, ayrıca. Rasûlüllah sallâllahü
aleyhi ve sellem'e bi'at edip söz verme medâsiminin
sünnet-i seniyye olarak ihyâsı ve devam ettirilmesidir.
Nitekim Nebiyy-i Ekrem Efendimiz: Ümmü
Hâlide radıyallahü anhâ'ya kendi mübarek elleriyle
dört köşeli ve desenli bir hırka hediyye etmiş
«Bunu sırtına giy ve eskit» diye iki def'a tekrar ettikten
sonra «Bu hırka senâ ve övgü alâmetidir» buyurmuştur.
(Rûhü'l-beyân) Geniş bilgi için bkz. Yakup
ÇİÇEK, Hariri-zâde Mehmet Kemâleddin Hayatı,
eserleri ve Tibyânü vesâili'l-hakâyık fi beyâni selâsi-
li't-tarâik, muhtevâsı ve kaynakları, 88-93; Hariri-zâde,
Tibyân, I, 7 b - 9 a
Evliyaullah'a Ait Eşyaya Hürmet
SORU :
Peygamberlerle velîlerin kendilerine has bir kisve olarak seçtikleri hırka, pabuç, tâc ve kavuk gibi eşyâlara, giyeni düşünerek ve sâhibine saygı ve hürmet hissi besleyerek ziyâret etmek, teberrüken ve teyemmünen ta'zîm etmek şer'an câiz midir?
CEVAP:
İbâdet ve kulluk niyyetiyle olmaksızın, feyz ve bereket
almak gâyesiyle yapılan ziyâretler câiz ve güzel
bir davranıştır. Zira yapılan bu ziyâret ve gösterilen
bu hürmet, hissiz, duygusuz ve cansız olan eşyaya
değil, onların şahsında giyenlere yöneliktir. Ancak
gerek giyene, gerekse giyilen eşyaya, ibâdet ve
kulluk kasdıyla yapılan ziyâret ve hürmet hem küfür,
hem de büyük bir hatâdır. Halbuki bu tür ziyâret ve
hürmetten maksad, bereket, himmet, feyz ve şefâ'at
ummaktan başka bir şey değildir. Ayrıca peygamberlerin
ve velilerin elbiselerinden kerâmetlerin zuhûr
ettiği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Nitekim Ca'-
fer el-Hâlidî: «Başıma geçirdiğim derviş başlığı ile ormanlarda
bana yırtıcı ve yabanî aslanlar tevâzû gösterdi.
Bana itâ'at etti» diyerek buna işâret etmiştir.
Hz. Yûsuf'un kanlı gömleği, Hz. Ya'kub aleyhisselâmın
gözlerine sürüldüğü zaman âmâ olan gözleri aniden
açılmıştır.
Ca'fer el-Hâlidi'den nakledilen bu hâdise bir başka
şekilde şöyle anlatılmaktadır:
«Bir gün şeyhlerden birinin huzûruna girdim. Bana
bir başlık hediyye etti ve onu giydim. Sonra o bölgeden
uzaklaştım. Yolum ormanlık ve ağaçlık bir yerden
geçerken yırtıcı hayvanlarla karşılaştım. Onlar
bana yaklaşıyor ve itâ'at gösterisinde bulunuyorlardı.
Hayretler içinde kaldım. Başlığı çıkardım. Bir de
ne göreyim. Onlar aynı davranışlarını başlığa yapıyor
ve bereketinden istifâde etmeye çalışıyordu. Dervişlerin
elbiseleri, en güzel ve en temiz giyim-kuşam, en
şerefli kisve, sevab ve ecir yönünden de Allah indinde
en makbûl olanıdır. Başa konulmaya değer olan
taç o taç, giyildiğinde her türlü belâyı defetmek için
gerekli olan başlık yine o başlıktır. Bu sebeple sûfi
ve dervişler, taç, hırka ve benzeri kıyafetleri giydirecekleri
kimselerde bazı şartların bulunmasını istemiş,
şeyhlerimiz de halifelerine ve ma'nevi mirasçılarına
bunları intikal ettirerek günümüze kadar gelmesini
te'min etmişlerdir. (Fetâvâ-yı Halîlî)
Hırka Giymenin Tarihçesi
SORU :
Hırka giydirme hâdisesinin mevcûdiyeti diğer peygamberler döneminde de var mıydı? Böyle bir rivâyet ve delil mevcût mudur?
CEVAP:
Evet, mevcuttur.
Enes İbni Mâlik radıyallahü anh'den rivâyet edildiğine
göre; Rasûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem :
«Şimdi benim şu gömleğimi götürün. Babamın yüzüne
sürün de gözü açılsın. Ve bütün ailenizle birlikte
gelin» (Yûsuf (12), 93) âyet-i kerimesi hakkında konuşurken
şöyle buyurmuştur:
Zâlim Nemrût, İbrahim aleyhisselâm'ı ateşe attığı
zaman. Cenâb-ı Hakk cennetten bir gömlek ve sandalye
ile Cebrail aleyhisselâm'ı O'na gönderdi. Hz.
Cebrail gömleği İbrahim'e giydirdi ve sandalye üzerine
oturttu. Kendisi de O'nunla beraber oturdu ve konuşmaya
başladılar. İbrahim aleyhisselâm bu gömleği
İshâk'a, o, Ya'kub'a, Ya'kub da Yûsuf aleyhisselâm'a
giydirdi. Hz. Yûsuf bu gömleği çürüme ve benzeri
tehlikelerden korumak için bir sandığın içine koydu
ve kilitledi. Bilâhare kardeşleri onu götürüp kuyuya
atarken üzerinde bulunan kanlı gömlek bu gömlekti.
Üzerinde cennet kokusu bulunduğu için. ona
dokunan ve onu koklayan her hasta ve her dertli devâ
buluyor, şifâya kavuşuyordu.
Te'vilât-ı Necmiyye'de buna işâret edilerek şöyle
denmektedir: Yûsuf alevhisselâmm sırtındaki gömlek.
Cenâb-ı Hakk'ın peygamberlerine giydirdiği cennet
elbiselerinden bir elbisedir. Bu kisveler O'nun cemâl
nûrunu taşımakta idi. Hz. Ya'kub aleyhisselâm onu
koklayarak yüzüne-gözüne sürdüğü zaman, âmâ olan
gözleri aniden açılıvermiştir.
Bu esrardan dolayı sâlih kimselerin kisvelerinin
de kendine has te'sirinin var olabileceğini düşünmüşler
ve müridlerine hırkalarını giydirmişler ki, onların
gönül dünyâsına ârız olan ma'nevi körlük giderilebilsin.
Gönüller, içerisine dolan dünyâ sevgisi ve dünyevi
şeylerle aşırı ilgiden körelir.Bâzı hadis hâfızları: Hz. Âli kerremallahü vechenin
Hasan-ı Basri rahmetullah ileyhi'ye hırka giydir
diği şeklindeki rivâyeti imkânsız addederler. Hadis
imamları, Hasan-ı Basri'nin Hz. Ali kerremallahü vec-
he'den değil hırka giymek, Ondan hadis bile işitmediğini
ileri sürmüşlerdir.
İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri: «Hırka giyme ve
giydirme mes'elesi, mezkûr hâdiselerden dolayı sûfiyye
ricâli arasında bir âdet olmuştur. Hem kendileri teberrüken
hırka giymiş, hem de giydirmişlerdir. Hiç
kimsenin böyle bir âdete karşı çıkmaya hakkı yoktur.
Ben Konya'da titiz bir şekilde korunan ve cennet
elbiselerinden olduğu söylenen, bir ucu içi su dolu
tasta bulunan hırkayı ziyâret ettim. Suyu ile yüzümü
yıkadım. Zâhiri ve bâtını hastalıklardan kurtulmak
için o sudan içtim. el-Hamdü lillâh» buyurmaktadır.
(Geniş bilgi için bkz. Ya'kûp ÇİÇEK, Age., 90 -
92; Hariri-zâde, Tibyân, I 9 a - 9 b.)
Hırka Giymenin Niyyeti
SORU :
Hırka giyebilmek için husûsi bir şart ve bununla ilgili yapılması gereken bir niyyet var mıdır?
CEVAP :
Vardır.
Hırkayı giyerken, güzel her türlü ahlâka
bürünmek, kendi elbiselerinden soyunurken de bütün
kötü ahlâktan, çirkin âdet ve alışkanlıklardan kurtulmaya
niyyet etmek esastır.
Sûfiyye ricâlinden bazıları hırka giymenin şartlarını
şöyle açıklamaktadır: Yalancılık elbisesini doğrulukla,
hiyânet elbisesini emânetle örtmek ve bu inanç
ve şu'ûr içinde hırka giymek gereklidir. Sonra da lüzumsuz
ve faydasız yere konuşmaktan sakınmak, gözü
haramlara bakmaktan korumak, verâ, hüsn-i zan,
kanaat, tevâzû, cömertlik, namaz, oruç, zikir gibi gü-zel ahlâk ve ibâdetierle donanmak, bütün mü'minlere
merhamet nazarı ile bakmak, gereksiz yere âvâre -
âvâre çarşı-pazarlarda dolaşmak, cemiyet içerisinde
fazla bulunmak gibi insanı zihnen ve ma'nen meşgul
edici kötü alışkanlıklardan uzaklaşmak ileri sürülen
şartlar arasındadır.