3. Gençlik Dönemi Uzamış gençlik dönemi (18-25 yaş arasıdır), gençlerin çok fazla idealist olduğu, her şeyi toz pembe gördüğü, hayatın oldukça uzun, ruh dünyalarının farklı olduğu bir dönemdir. Gençler, çocukluk döneminde idealize ettikleri dünyanın hayal ettikleri mükemmel dünya olmadığını fark edince bunu gerçekleştirme çabası içine girerler. Onların ruh dünyalarıyla gerçek hayat arasında çelişkiler vardır. Her şeyin kendi ideal dünyalarındaki gibi olmasını isteyen gençler, istediklerini elde edemeyip gerçekleştiremeyince çeşitli davranış biçimleriyle tepki gösterip taşkınlık yapabilirler. Bu dönemde gençler zaman perspektifinden yoksundurlar. Günlerin akıp giden girdabında kaybettiklerini fark edemezler. Kendilerine yol gösterici nasihatlere karşı duyarsız, eleştirilere karşı olağanüstü duyguludurlar. Bu sebeple bazı gençler yalancı teşviklere çabuk kanarlar. Kendi hüviyetlerinin önemini ve değerini tayin ve tespit için başlarında otorite olan kişilerin “yapma” dediklerini yapmak ve yasaklanan şeyleri denemek eğilimindedirler. Sık sık bir işi tamamlayamamak, bazen de bir işe sahip olamamak beceriksizliği içindedirler. Otorite kelimesine karşı alerjileri vardır. Peşin hükümlerinde ısrarlıdırlar. Üyesi olduğu grubun veya kliğin değer hükümlerine ve fikirlerine olağanüstü bir şekilde bağlıdırlar.30 Bu sebeple zihnî, ahlâkî ve kendi benliğini bulma aşamalarının birbiriyle ilişkili olarak geliştiği bu dönemde tam anlamıyla bir özdeşleşme gerçekleşmektedir.31Genç yeterli, doğru ve faydalı bir dinî kültür elde edemezse, kendisinde ruhî çöküntü baş gösterebilir. Dindarların alay konusu edildiği, dinî konuların hafife alınıp karikatürize edildiği bir grup içinde sürekli kalan genç onlara uymak zorunda kalabilir. Bu durum onda ruhî ve ahlâkî bir çöküntü meydana getirebilir. Genç ekonomik problemlerden dolayı fakirliğinden şikayet ederek isyana ve inkâra gidebilir. Bu çağda her çeşit menfaat tasavvuru gençliğin ruhuna karşı kurulmuş bir tuzaktır. Zengin olan arkadaşlarının hayat standardına bakıp ilâhî bir adaletsizlikten yakınabilir. Bunu telafi edebilmek için ya inançsızlığı bir kurtuluş yolu olarak seçer, yada onlara özenerek yüz kızartıcı suçları işler. Bir taraftan kendi çarpık düşüncelerinin ve yargılarının kurbanı olan gençler, diğer taraftan ateizm32, pozitivizm33, materyalizm34 ve satanizm35 gibi felsefî doktrinleri bir dinî inanç gibi savunabilirler. Gençlik nefsin arzularını kamçılayan, insanın akıl ve düşünce melekelerini dumura uğratıp çalışmaz hale getiren müstehcen yayınlarla kendisinden başka her şeye hayran, sadece kendisinden olana düşman bir duruma getirilebilir. İmanı kin ile değiştirilen, şahsiyet hastalığına yakalanan ve kendisinden kaçan genç, tarihine, kendi öz değerlerine saldırmaya başlar.36 Bu tür maddeyi tanrılaştıran felsefî doktrinler ve olumsuz yayınlar karşısında gençlerin bocalamalarının kısa sürede atlatılabilmesi ve kalıcı etkilerinin önlenmesi için bazı tedbirler alınmalıdır.
-------------- 28 Yörükoğlu, 104. 29 Berkin, 56. 30 Berkin, 47-49. 31 Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, 360. 32 Ateizm; Tanrı’nın hissî ve ahlâki gerekçelerden dolayı reddedilmesi fikrini savunur ve Neizsche, Sartre ve Camus gibi ateist varoluşçu filozoflar tarafından geliştirilmiştir. Onların düşüncesine göre eğer Tanrı varsa özgürlük yok demektir. İnsan kendi özünü oluşturma imkanından yoksundur. Bu imkan vegücün olabilmesi için Tanrı’nın olmaması gerekir. Neizsche’ye göre, eğer insanın gücünün bir değeri olacaksa, sonsuz bir güce sahip olan bir varlığın olmaması gerekir. Çünkü bu ikisi aynı dünyada barınamaz. “Tanrı yoktur” demekten çok “Tanrı var olmamalıdır” diyerek bize iki uçtan birini seçmemizi söyleyen bu tür bir başkaldırış, bunalım felsefesinden başka bir şey değildir. Oysa böyle bir zorunluluk yoktur. Ya aşırı ve katı bir rasyonalizmi, ya da irrasyonalizmi seçmek zorunda değiliz. Köle gibi boyun eğme ile şiddete başvurarak sürekli bir direniş içinde bulunma arasında kalınabilecek orta nokta pekala bulunabilir. Sokrates, görüşleriyle içinde yaşadığı toplumun temellerini sarsmış bir insandı; ama aynı insan ölüm cezasından kurtulma imkanı bulduğu halde, toplum yasalarına uymayı bir görev bilmiştir. Gençler bu aşırılıklardan birini ya da ötekini seçmek zorunda olmadığına göre; “Tanrı’yı öldürmeye gerek yoktur.” Ahlâkî yücelişin dinin özü olduğunu söyleyen ve onu hayatın nirengi noktası haline getiren bir varlığı, ahlâk adına, insanlık adına öldürmek istemek, gerçekten büyük bir bunalım içinde olmanın belirtisi olsa gerektir.32 Düşünce ufkunun alabildiğine geniş tutularak Allah’ın varlığı ile ilgili tartışmalarda inanç, problemleri anlamaya engel değildir.Tersine problemi çözmeyi kolaylaştırır. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, İzmir 1987, 22, 176-178. 33 Pozitivizm; insan zihnini tabiatın mahiyetini ve eşyanın gerçek sebeplerini tanımak için yeterli bulmayan bir doktrindir. Zihnin hiçbir kurucu ve yapıcı rolü olmadığını, deneyle elde edilmeyen her bilginin hayal ürünü olduğunu savunur. Pozitivizmin temel özelliği, bilimi tek geçerli bilgi türü olarak görmesi ve olguları bilinebilen ve üzerinde inceleme yapılabilecek bir obje olarak kabul etmesidir. Bilimin günümüzde teknolojik gelişmeye ve çeşitli uygulama alanlarına olan katkısı, bilime olan güvenin ve ihtiyacın en açık göstergesidir. Ancak bu, her şeyin bilim olduğu sonucunu vermez. Bilimin bu özelliğini, onun teorik yapısı içinde mevcut problemlerden ayrı düşünmek gerekir. Metafiziği inkar eden bu doktrin, kendisine yeni bir din ve ilah bulmakta gecikmemiştir. Bu yeni dinin Tanrısı insanlık ve bilginlerdir, mu’cizeleri ise ilmî keşiflerdir. Ancak görüldüğü gibi bu, materyalist bir metafiziktir. S. Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü, İstanbul 1979, 208-209; Şafak Ural, Pozitifist Felsefe, İstanbul 1986, 18, 123. 34 Materyalizm; ontolojide maddeyi değişmez, aktif ve dinamik bir prensip ve cevher olarak kabul eden,ruh ve düşünce gibi manevî cevherlerin bu maddenin bir tezahürü olduğunu iddia eden yahut bunları inkar eden mesleklerdir. Bu görüşe göre insanın, karşısına geçip kendi sınırına vardığı asıl gerçeklik maddedir. Değerleri bilgi kaynağı kabul etmediği için dine karşıdır. Halbuki materyalizm, kısmî bir takım olayların eksik ve sübjektif bir yorumudur. Maddeyi bize tanıtan düşüncedir, aşağı olanı açıklayan üstün olandır, üstün olanı da meydana getiren ruhtur. Materyalizm, insanın sahip olduğu manevî güçleri izah edememekte, bu sebeple inkâr yolunu seçmektedir. Bazı bilimsel buluşları da kendi yararına kullanarak kendine müntesip bulabilmiş bir sistemdir. Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü, 153-158. 35 Satanizm; geleneksel Hıristiyan dinî inanç ve prensiplerine muhalefet ederek bir kişi ve gruba bağlanmayı temel alan hayatın amacını zevkle sınırlandıran hedonizmin pratiklerini, geleneklere karşı çıkmayı, sınır tanımayan serbest cinsel ilişkiyi ve bu ilişkide acı ve eziyeti esas alan sadizm ve mazoşizm gibi sapkınlıkları kullanarak toplumun sosyal hayatını protesto eden bir dinî birliktelik ve sosyal tecrübedir. Toplumun hukukî ve ahlakî kurallarından kaçarak satanizme giren gençler, kendilerinin şeytanla aynîleştiklerini düşünürler ve bu tür sapkınlıklara yönelirler. Gençlerin satanizme yönelmesinde yalnızlık,mutsuzluk, kişilik bozukluğu, gurur ve kendini beğenmişlik ile aile içindeki aşırı baskı veya aşırı ilgisizlik, dinî inanç ve pratiklerin öğretilmeyişi ya da bu konuda zorlama önemli ölçüde etkili olan faktörlerdir. Nasuh Günay, “Şeytana Tapmada Modern Yol Satanizm”, Arayışlar, Yıl.2, Sayı:2, 1999/2, Isparta, 112-113, 126-128. ayrıca bkz: Ahmet Güç, “Gençlik ve Satanizm”, Gençlik Dönemi ve Eğitimi –II, Editör: Hayati Hökelekli, İstanbul 2003, 63-102. 36 Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, 4. Baskı, İstanbul 1997, 244.
|