Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 32 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3, 4  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Mevlânâ Perspektifinden:

Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Necmettin BARDAKÇI

Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


“Âdemoğlunun eğer edebden nasibi yoksa Âdem değildir. Âdemoğluyla hayvan arasındaki fark edebdir. Gözünü aç da bak cümle Kelâmullaha. Kuran’ın bütün âyetlerinin manası edebden ibarettir.”
Mevlânâ


Özet

[Mehmet Necmettin Bardakçı,

“Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri Ve Çözüm Yolları”,

Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, Y. 6, S. 14, ss. 267-283]

Bu çalışmada insanın gençlik döneminde yaşadığı bazı problemlerle
bunların sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu dönemde gençlerin ana babalarıyla
olan ilişkileri ile arkadaş seçimi benlik oluşturmalarında ve problemli bir kişiliğe
sahip olup olmamalarında önem kazanmaktadır. Gençlerin taşıdıkları değerin
farkına varıp, kendilerine güven duymaları bu problemlerin aşılmasında etkilidir.
Mevlânâ, gençlere hoşgörüyle yaklaşıp, toplumdan dışlamadan onları kazanma
yolunda bazı tavsiyelerde bulunmaktadır ki bunlar, günümüzde de hâlâ
geçerliliğini korumaktadır.

Anahtar Kelimeler: Gençlik Problemleri, benlik, kendine güven,hoşgörü, edeb.

Giriş

Gençlik dönemi, fizyolojik gelişme ve değişmelerle birlikte psikolojik
değişikliklerin, duygusal iniş çıkışların yaşandığı bir devredir. Maddî refahın her şeyin
üstünde tutulduğu bir anlayışın hâkim olduğu bir çağda yaşayan gençler, öz
değerlerinden habersiz, amaçsız bir kitle halinde ahlâkî ve felsefî bir boşluğa
sürüklenmektedirler. Sosyal bir varlık olan insan, yaratılışındaki fizikî ve ruhî özellikleri gereği bir arada yaşamak zorundadır. Bununla birlikte iç ve dış dünyasındaki çeşitli sebepler yüzünden hem kendine hem de topluma yabancılaşanlar da bulunmaktadır.
İçinde bulunduğu şartlar gereği adeta toplumdan tecrit edilmiş bir hayat yaşayan
günümüz insanı, diğer insanlar hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip olamamaktadır.

İnsanı tanıma oranında problemlerine çözüm bulunabileceği düşünülünce insanların
birbirlerini yakından tanımaları ve anlayabilmelerinin önemi kolayca anlaşılabilir.
İnsan hayatını çocukluk, ergenlik, gençlik ve erişkinlik olmak üzere çeşitli
dönemlere ayırmak mümkündür. Bu çalışmada Mevlânâ’nın gençlik döneminde
yaşanan problemlere getirdiği çözümler bağlamında konu ele alınacaktır. İlk yıllarını
geçirdiği hayat şartlarından pek kurtulamayan insanın davranışları çocukluk döneminde
yaşadığı çevrede şekillenir. Ruhî hayatı da aynı yönde şekillenir. Davranışlarını
etkileyen en önemli faktörlerden biri, çocukluktan getirdiği duyuş ve davranış
alışkanlıklarıdır. Toplumu oluşturan fertlerin davranışlarını anlayabilmek için onların
hangi tür bir aile ortamında, ne gibi bir çocukluk hayatı geçirdikleri bilinmelidir. İster
eğitim görmüş, isterse görmemiş olsun, her şahıs için geçirmiş olduğu çocukluk hayatı
önemlidir. İnsanın hayatın kalıplaşmış biçimini ortadan kaldırarak, sahip olduğu yanlış
hayat perspektifinin yerine, daha mutlu olabileceği ve hayatının anlamını
kavrayabileceği bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bu konuda ona en faydalı olacak şey,
hatalarını ve kusurlarını bilip düzeltmeye çalışmasıdır.
Türk toplumunun sosyal ve kültürel hayatında insan terbiyesine büyük önem
verilmiştir. Geleneksel Türk-İslâm kültürünü esas alan ahlâk anlayışı ile sosyal ve
kültürel hayat, Kur’anî ifadeyle “en güzel örnek”1 olan Hz. Muhammed (sav)’in model
hayatı etrafında şekillenmiştir. İnsanın şahsiyetini oluşturma çabası olan terbiye, bir
anlamda yarınki toplumun temellerini oluşturma gayretidir. Çocuklarını erdemli birer
fert olarak topluma kazandıran ana babalar, hem Hz. Peygamber’in ifadesiyle “öldükten
sonra geride en hayırlı mirası bırakmış,”2 hem de yarınlarını güvenle teslim edebilecekleri bir nesil yetiştirmiş olurlar.

1. Çocukluk Dönemi

İnsanın hayata merhaba dediği çocukluk döneminde (3-12 yaş arası), yetiştiği aile
ortamında bir model arayan her çocuk, kendini özdeşleştirmek istediği bir babaya bir
anaya ihtiyaç duyar. Eğer ana baba yoksa yakın akrabadan biri onların yerini alır. İnsan
sevmeyi ana kucağındaki sıcaklıkta, en yakınları tarafından kendisine gösterilen sevgiyle
korunmada öğrenir. Bundan yoksunluk ya da ölçüsüz sevgi ve korunma ileride aksine
bir takım psikolojik bozukluklar, ruhî bunalımlar, sinirlilikler ve sapıklıklar yaratır. Bu
bakımdan çocuğun en önemli ruhî ihtiyacı sevgidir.3 Çocuğun özdeşim kurduğu kişi
utanç duygusuna boğulmuş bir kimse ise çocuk bu utanç duygusunu, farkında
olmadan benimser ve kendi kişiliğinin temeli yapar.4 Bu dönemde bütün problemler
birer soru olarak ortaya çıkar. Bu sorular genellikle; Nereden geldik? Biz nasıl olduk?
İnsan ölünce nereye gidiyor? Allah’ın evi var mı? Allah şimdi nerede ve ne yapıyor?
şeklindeki metafizik ağırlıklı sorulardır.5 Mahiyeti bilinmeyen fakat inanç sahasıyla ilgili bu sorulara tam cevap vermek oldukça zordur, hatta imkansızdır. Onun için çocuklar
doğru bilgilerle ikna edilmelidir. Çocuğun algılama düzeyine uygun, onun kavrayabileceği kavramlar içinde beden, zihin, evren ve Allah konularındaki sorular
cevaplandırılarak zaman içinde dengeli bir dünya görüşü geliştirmesi sağlanmalıdır.
Çocuğun zihninde yanlış imajlar oluşturulmamalıdır. Eğer “böyle şeyler yoktur”
diyerek çocuğun soruları inkarla geçiştirilirse, gençlik çağında bunalıma girebilir.6

-----------------
1 Ahzâb suresi, 33/21.
2 Ebu Davûd, Sünen, Vesâyâ, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 269; Mâlik b. Enes, Muvatta,I, 169.
3 Rasim Adasal, Normal ve Anormal Açıdan Psiko Sosyal Yönleriyle Kişilik ve Karakter Portreleri, 2. Baskı İstanbul 1980, 119.
4 Doğan Cüceloğlu, Yetişkin Çocuklar, 4. Baskı İstanbul 1995, 103.
5 Beyza Bilgin, İslâm ve Çocuk, Ankara 1991, 153-154.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Çocuk dinî inancın bir ifadesi olarak aradığı ve hayal ettiği Allah’ı aklını kullanıp
düşünme, kalbe doğan bir sezgi ya da eğitim ve öğretim yoluyla bulabilir. Çocuğun dinî
anlayış sahibi olmasında ve geliştirmesinde çevrenin etkisi büyüktür.7 Dıştan gelen
etkiler çocuğun iç dünyasıyla birleşince anlamlı bir dinî yaşayış oluşmaktadır. Allah’ı
sosyal ve kültürel çevrenin kendisine kazandırdığı biçimde, kendi iç dünyasında
tasavvur edip idealleştiren çocuk, Allah kendisine nasıl tanıtılırsa hayalinde öyle
canlandırmaktadır. Ruh ve zihin gelişimi ilerleyip eğitim yoluyla aldığı bilgiler arttıkça
Allah tasavvuru değişmektedir.8
Çocukluk dönemindeki davranış bozuklukları genellikle bir başarısızlıktan kaçma
ya da dikkati çekme yollarıdır.9 Çocuğun kendine özgü bir benlik geliştirmesine izin
verilmeyen sağlıksız bir ailede, herkesin boyun eğmesi ve itaat etmesi istenir.
Otoritenin istediği yönde davranışlarını düzeltmeyenler, değişik yollardan
cezalandırılır. Aile ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama fırsatı verirse çocuk
sağlıklı bir şekilde olgunlaşma yolunda gelişir. Bu imkan verilmezse psikolojik ve sosyal
olgunlaşması dumura uğrar. Kendine saygı ve kendini değerli bulmanın çekirdeği aile
içinde atılır. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip cesaretlendiren aileler,
çocuğun benlik değerinin tohumlarını eker
.10
Kişilik ya da ruhsal yapı psikanalizcilere göre altbenlik, benlik ve üstbenlik olmak
üzere üç bölümden oluşur. Altbenlik, doğuştan gelen ve bedende var olan ilkel ruhsal
yapıdır. Organizmadaki açlık, susuzluk gibi temel ihtiyaçların, dürtülerin kaynaklandığı
bölümdür. Benlik, çocukta doğumdan sonra eğitim yoluyla gelişen kişilik bölümüdür.
Altbenlik ile dış dünya arasında düzenleyici rol oynar. Üstbenlik ise, uyulması gereken
emir ve yasakları, toplumsal kuralları ve değer yargılarını, kendi iç denetim
mekanizmasını simgeler.11
Kendilerini ifade etmeye çalışan çocukların aşırılıklardan kaçınmaları sağlanmalıdır.
Çocuklar ne öfkelerini içine atıp kin ve nefretle büyümeli, ne de kırıp dökerek çevreye
zarar vermelidir. Duygularını kontrol etmesini öğrenmeli, irade gücü kazanmalıdır.
Çocukların istek ve arzularını sınırsız bir şekilde yerine getirip zayıf iradeli
yetişmelerine zemin hazırlamamalıdır. Onların doğru olanı öğrenip yapmaları ve bu
davranışları hiçbir etki altında kalmadan yalnız başına olduğu zamanlarda da
tekrarlamaları iradelerini güçlendirip kendine güvenini sağlayacaktır. Olgun insan kendi
başına düşünüp karar verip öfkesini yenebilen, sevgisini ve hırsını iyiye ve doğruya
yönlendirebilen, sorumluluk bilincine sahip erdemli ve güzel ahlaklı olan insandır.12

----------------
6 İsmail Yakıt, “Çağdaş Problemler ve İnanç Buhranına Karşı Dinî Yayınlar”, SDÜİF Dergisi, Sayı: 2,Isparta 1995, 16.
7 Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Ankara 1983, 126-130.
8 Yavuz, 168-182; Mualla Selçuk, Çocuğun Dinî Eğitiminde Dinî Motifler, Ankara 1990,96-104.
9 Cezmi Tahir Berktin, Çocuklarda ve Gençlerde Davranış Bozuklukları, 1. Baskı Ankara 1978, 8.
10 Cüceloğlu, Yetişkin Çocuklar, 134.
11 Atalay Yörükoğlu, Gençlik Çağı, ruh sağlığı, eğitimi ve ruhsal sorunları, Ankara 1985, 72-74.
12 Bilgin, İslâm ve Çocuk, 133-135.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:50 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Çocuk ruhunun içgüdüleriyle içinde yaşadığı çevre arasındaki ilişkileri bilmeden ve
buna göre terbiyesine bir yön vermeden yalnız ideal değerler veya dinî inançlar vaizliği
insana gerçek moral kişilik kazandırmadığı bilinmektedir. Manevî yönden sağlıklı bir
çocuk yetiştirebilmek için ana babanın çocuklarına iyi örnek olmaları gerekir. Onlara
niçin İslâm dinini seçtiğini, ibadetleri hayatının bir parçası haline getirişini anlatır.
Çocuklarına namaz kılmasının sebeplerini açıklamaya çalışır ve onlara namazın nasıl
kılınacağını öğretir. Çocuklar namaz kılmak istemezlerse niçin kılmak istemediklerini
öğrenir. Eğer tembellik gibi yüzeysel sebeplerden gelen bir durumla karşılaşırsa yeni
metotlar geliştirir. Bu dönemde çocuklarla kurulan sağlıklı ve güzel ilişkiler onların
daha sonraki hayat aşamalarında başarılı ve mutlu olmalarının temelini oluşturur. Aile
bağları kopuk, sağlıksız bir çevrede yetişen çocuklar ise ergenlik ve gençlik
dönemlerinde karşılaştıkları problemlerin etkisinden çabuk kurtulamazlar.


2. Ergenlik Dönemi


Gençlik dönemi kendi içerisinde ergenlik ve uzamış gençlik dönemleri olmak üzere
iki safhada incelenebilir. Ergenlik çağı (12 ile 18 yaş arasıdır), çocuklukla gençlik
dönemleri arasında yer alan, gelişme, ruhsal olgunlaşma ve hayata hazırlık dönemidir.
Hem bedensel hem de psikolojik açıdan bir çok temel değişiklikler bu dönemde
oluşur.13 Zihin ve kişilik yapısında gelişmeler, ahlâk anlayışında, değer yargılarında,
sosyal ilişkilerinde ve kendini algılayışında değişiklikler görülür. Çocuk yüzeysel ahlâk
anlayışından daha soyut ve derin bir ahlâk anlayışına ulaşır.14 Fert tarafından
yapılandırılan dinamik bir benlik söz konusu olduğundan çocuğun kendi benliğini
bulması için özdeşleşme ve arkadaşlık bu devrede sosyal ve duygusal gelişimin önemli
yönünü oluşturur. Kişinin yeteneklerini, inançlarını ve her alandaki faaliyetlerini
kapsar. Çocuk daha ziyade arkadaşlarının etkisindedir. Bu etki, bazen ailenin etkisinin
üzerine çıkabilir. Bu bakımdan ergenlik çağı kimlik oluşumuna ve kişiliğin
gelişmesindeki muhtemel aşamalara bir zemin teşkil eder.15
Çocuklar 9 yaşından itibaren gençliğe hazırlık diyebileceğimiz ön ergenlik çağına
girerler. 13-14 yaşına kadar süren bu çağın belirgin özellikleri bilgiye düşkünlük ile
fizikî gücün doruğa çıkmasıdır. Bilgi ve gücün her ikisine sahip olan çocuk bencilleşir
ve ele avuca sığmaz. Yetişkinlere baş kaldırma, onlarla boy ölçüşme, engel tanımama
ve söz dinlememe bu çağda sık görülen davranış biçimleridir.16 Bu çağ, kabına
sığmayan bir beden gücünün, cesaretin, kaynayan kanın ve uyanan cinsel isteklerin
davranışa hakim olduğu, coşkulu, atılgan ve çalkantılı bir çağdır. Yanılgıların,
bencilliğin, başkaldırmanın sık görüldüğü, bocalama, çelişkiler ve kararsızlıklar
dönemidir. Kendi kendisiyle ve çevresiyle sürtüşme ve savaşma dönemidir. Kısacası
çocukluk çağının getirdiği olumlu ve olumsuz tüm duygu ve birikimlerin yoğun, bütün
tepkilerin aşırı olduğu dönemdir.17 Kendilerinden yetişkin davranışı beklememekle
birlikte, sahip oldukları enerjiyi başta kendisine ve ailesine olmak üzere çevresine ve
insanlara yararlı bir şekilde kullanması için yönlendirilmelidir. Olgun insan, hayatın en
önemli enerjisini bir kapsül gibi içlerinde tutan heyecan ve duyguları bildiği için
çocuğun tabiî gelişimini kösteklemez, onları çocuğun gerçekçi bir şekilde ifade
etmesine imkan tanır. Her ailenin kendine göre bir kişiliği vardır. Bu çağın çalkantılı ve
çetin bir dönem olduğunu bilen ana baba önemli yanlış yapmaktan sakınmalı, gencin
tepkileri ve çelişkili davranışları karşısında soğukkanlı kalabilmelidir. Çocuklukta ana
baba arasında saygı ve sevgi kurulmuşsa, gençlik çağının çalkantısı durulduktan sonra
aynı sağlıklı ilişkinin yeniden kurulması sağlanabilir.18


---------------
13 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Psikolojinin Temel Kavramları, 7. Baskı, İstanbul 1997, 345.
14 Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, 352-353.
15 Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, 359-360; Abdülkerim Bahadır, “Ergenlik Dönemi Kişilik Gelişiminde Temel Kavramlar”, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı:8, Konya 2002, 60-61.
16 Beyza Bilgin-Mualla Selçuk, Din Öğretimi, Özel Öğretim Yöntemleri, 3. baskı Ankara 1997, 81-82.
17 Yörükoğlu, 6-9; Bahadır, 61-63.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:51 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
İnsanın doğduğu kültür çevresindeki değer ölçülerini benimseyip kendisini onun
bir parçası olarak görmesi gençlik devresinin uzamasını sağlayacaktır. Gençler, çeşitli
oyunlarla hem yaratılıştaki canlılık, hareketlilik ve tabiî gelişme hırsını uzun süre
koruyup kendilerini ifade imkanı bulurlar, hem de sosyal ve ahlakî duygularını
geliştirirler. Bunları yaparken dengeyi koruyup bedenî duyguların ruhî duygulara hâkim
olmasına ve onları köreltmesine izin vermemelidirler. Sahip oldukları güç ve enerjiyi
doğru yerde ve zamanında kullanmasını öğrenmeli, yaptıkları işleri bir ibadet vecdi ile
yaparak zevk almalıdırlar.19


Çocuğun ve gencin ruh sağlığını ya da ruh sağlıksızlığını belirleyici en temel etken
yetiştiği ilk ve en küçük çevre olan ailedir. Çocukluk döneminde sevgi ruhsal ihtiyacı
karşılarken, gençlik çağında yetmez olur. Gencin ailesinden beklediği anlayış, güven ve
özgürlüktür. Güvensizliğin en çok hissedildiği ergenlik döneminde özgürlük ve güven
dengesinin sınırlarını iyi belirlemek gerekir. Gençlere ne felaketle sonuçlanabilecek
kadar çok özgürlük verilmeli, ne de onların büyümesini engelleyecek derecede
koruyuculuk yapılmalıdır.20 Çocuk olarak değil, kendi başlarına bir kişi olarak değer
verilmeli, kendi kanatlarıyla uçmalarına imkan tanınmalı, bağımsızlık çabaları
desteklenmelidir.21 Ana babanın tutumu otoriter olsa bile, eğer gence neyin niçin
yasaklandığı, hoş görülmeyeceği anlatılırsa, gençler ana babalarını baskıcı ve katı
tutumlu olarak görmezler. Kendilerine güvenleri artar, davranışlarında daha serbest
olurlar.

Bir çocuğun ileride suça yönelip yönelmeyeceği, özellikle ana baba ile çocuk
arasındaki sevgi ve disiplin anlayışı, çocuğun denetimi ve ailenin düzeninin iyi
değerlendirilmesi neticesinde önceden bilinebilir. Aile içi ilişkiler çocuk suçluluğunda
temel sebepler arasında sayılır. Gencin benlik yapısı, yetiştiği aile çevresi, kendisinin ve
ailesinin içinde yaşadığı toplumsal ortam ve hayat şartları bu gençleri suça iten başlıca
nedenler olarak sıralanabilir. Bunlar birbiriyle sıkı sıkıya ilişkili olarak sonucu belirler.
Gencin suç işlemesi, ruhsal, zihinsel, ailevî ve toplumsal tüm olumsuz etkenlerin bir
sonucudur.22

Gençler aileleriyle sağlıklı bir iletişim kuramayınca da bazı kötü davranışlara
yönelebilirler. Sigara, içki ve uyuşturucularla ilk tanışma ergenlik çağında başlar.
Haylazlık, serserilik, kavgacılık, şiddet ve terör sık görüldüğünden bu döneme
“bunalımlı çağ” da denilebilir. Gençler arasında karşı cinse ilgi duyma, onlarla gezip
eğlenme düşüncesi gün geçtikçe biraz daha artar. Kuranî ifadeyle “nefs-i emmâre”
denilen kötü duygular ve dürtüler bu dönemde faaliyet alanına çıkma eğilimindedir.23
Gençlerin patlamak için hazır halde bekleyen duyguları doğru bir şekilde
yönlendirilmezse kötü sonuçlar verebilir. Anne baba çocuğunun kötü yollara
düşmemesi için, yanlış arkadaş seçmemesi gerektiği üzerinde ısrarla durur. Aile bazı
hareketlerinin yanlış olduğunu, düzeltmesi gerektiğini belirtmekle birlikte ergenlik
dönemindeki çocuğunun duygu ve düşüncelerini paylaşmalı, kendi kontrolü altında
bazı alanlarda vaktini geçirmesine zemin hazırlamalıdır.


--------
18 Yörükoğlu, 147, 155.
19 Bilgin, İslâm ve Çocuk, 146-151.
20 Bilgin-Selçuk, Din Öğretimi, 85.
21 Yörükoğlu, 120.
22 Yörükoğlu, 292, 297.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:51 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Kişilik bozukluklarında benlik ve dış çevre arasında uyumsuzluk söz konusudur.
Kişinin benliği alt benlikten gelen dürtüleri dizginleyemez. Kendini çevreye uydurarak
değil, çevreyi kendine uydurarak doyum sağlamaya çalışır
. Örneğin çalan bir insan,
çalmayı iyi bir şey olduğu için değil, kendine heyecan ve haz verdiği için yapar.
Çevreyle çatışmaya girmek pahasına dürtülerini doyurmaya uğraşır. Bunun üst benliği
zayıf, davranışı haz ilkesine göre belirlenmiştir. Yaptığından pişmanlık duymaz,
suçluluk duygusu çekmez. Yaptığının kötü olduğunu bilse de elde edeceği doyuma
karşı koyamaz. Bu yüzden kurallara ve yasaklara aldırmaz, gördüğü cezadan ders
almaz.24 Başkalarına değer vermeyen, onlara inanmayan, onların da az çok başarı
paylarına yer vermeyen bir insan –mevkî ve gücü ne olursa olsun- vahşi bir ormanda
yapayalnız kalan insana döner.25
Sinirlilik, birden tepki gösterme, öfke patlamaları, atak ve düşüncesiz davranışlar,
çabuk sevinip çabuk üzüntüye kapılma, içe kapanma ile coşku arasında gidip geliş,
bencillik, sayısız kaygılar, güvensizlik ve kararsızlık gibi özellikler bu çağın karmaşık
ruhsal özellikleridir. Alt benlikten ve çevreden gelen baskılar nedeniyle bocalayan genç,
kendisine bir çıkış yolu arar. Gençte görünen duygusal bocalamalar ve aykırı
davranışlar, bu yolunu aramaların bir sonucudur. Bu nedenle gençlikteki çelişkileri,
dengesizlikleri ve duygusal çalkantıları bir hastalık olarak değil, sağlıklı bir çılgınlık
olarak nitelemek daha yerinde olur.26
Gençlik bunalımı bir hastalık değil, gencin çocukluktan yetişkinliğe geçiş
döneminde kendi kimliğini aradığı olağan bir bocalamadır.
Kimlik bunalımı, bazı
gençlerde belli belirsiz geçerken, bazılarında ağır belirtilerle kendini gösterir. Çağın
sonuna doğru genç durulur, benlik kavramı netleşir ve kendi benliğine saygısı artmaya
başlar. Kimlik bunalımını ağır geçiren gençler gençlik çağının çalkantısını, belirsizliğini
ve bocalamasını çabuk atlatamaz. Bunalımları gittikçe artan boyutlara varır ve uzamış
gençlik döneminde de devam eder. Böyle gençler ne istediklerini, nereye yöneldiklerini
bilmedikleri için karar veremezler, kalıcı seçim yapamazlar, aşırı davranışlarda bulunma
modellerini meslek edinirler. Çalışanlara, yuva kurup düzenli bir hayatı olanlara
küçümseyerek bakarlar.27
Kimlik karmaşasından bir çıkış yolu da ters, olumsuz kimlik geliştirmektir. Toplum
içinde bir yer edinemeyen, kök salamayan ve geleceğinden de umudu kesen genç,
topluma sırt çevirebilir. Kurtuluşu alkol ve uyuşturucuda aramaya başlar, ruhî
bunalıma düşerek dinini bile değiştirebilir. Bazı gençler de topluma sırt çevirmek
yerine topluma meydan okuyarak olumsuz kimliğini ispatlamaya, benimsetmeye çalışır.
Örf ve âdetlere, toplum kurallarına uymayan, kanun dışı bazı kötü yollara da sapabilir.
Şiddet eylemcileri, teröristler bunlara örnek gösterilebilir.28
Gençleri düzensiz davranışlara iten gözle görülmeyen bazı sebepler vardır ki bunlar
ortadan kaldırılmadan onlara bir ferahlık sağlamanın imkanı yoktur. Bu tür gençler ya
psikolojik, ya sosyolojik ya da fizyolojik uyumsuzluk içindedir. Karşılaştıkları bu üç
yönlü problemi halledemediklerinden hileli ve anormal yollardan içlerindeki gerginliği
hafifletmeye çalışırlar
.29 Bu problemlerle baş etmeye çalışan gençlerin bir kısmı
ergenlik dönemini hasarsız atlatırken, bir kısmı yeni bunalımların ve çıkmazların içinde
bocalamaya devam ederler.


--------------
23 Yakıt, 17.
24 Yörükoğlu, 74-75.
25 Adasal, 199.
26 Yörükoğlu, 113-114.
27 Yörükoğlu, 100, 102-103.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
3. Gençlik Dönemi
Uzamış gençlik dönemi (18-25 yaş arasıdır), gençlerin çok fazla idealist olduğu, her
şeyi toz pembe gördüğü, hayatın oldukça uzun, ruh dünyalarının farklı olduğu bir
dönemdir. Gençler, çocukluk döneminde idealize ettikleri dünyanın hayal ettikleri
mükemmel dünya olmadığını fark edince bunu gerçekleştirme çabası içine girerler.
Onların ruh dünyalarıyla gerçek hayat arasında çelişkiler vardır. Her şeyin kendi ideal
dünyalarındaki gibi olmasını isteyen gençler, istediklerini elde edemeyip
gerçekleştiremeyince çeşitli davranış biçimleriyle tepki gösterip taşkınlık yapabilirler.
Bu dönemde gençler zaman perspektifinden yoksundurlar. Günlerin akıp giden
girdabında kaybettiklerini fark edemezler. Kendilerine yol gösterici nasihatlere karşı
duyarsız, eleştirilere karşı olağanüstü duyguludurlar. Bu sebeple bazı gençler yalancı
teşviklere çabuk kanarlar. Kendi hüviyetlerinin önemini ve değerini tayin ve tespit için
başlarında otorite olan kişilerin “yapma” dediklerini yapmak ve yasaklanan şeyleri
denemek eğilimindedirler. Sık sık bir işi tamamlayamamak, bazen de bir işe sahip
olamamak beceriksizliği içindedirler. Otorite kelimesine karşı alerjileri vardır. Peşin
hükümlerinde ısrarlıdırlar. Üyesi olduğu grubun veya kliğin değer hükümlerine ve
fikirlerine olağanüstü bir şekilde bağlıdırlar.30 Bu sebeple zihnî, ahlâkî ve kendi
benliğini bulma aşamalarının birbiriyle ilişkili olarak geliştiği bu dönemde tam
anlamıyla bir özdeşleşme gerçekleşmektedir.31
Genç yeterli, doğru ve faydalı bir dinî kültür elde edemezse, kendisinde ruhî
çöküntü baş gösterebilir. Dindarların alay konusu edildiği, dinî konuların hafife alınıp
karikatürize edildiği bir grup içinde sürekli kalan genç onlara uymak zorunda kalabilir.
Bu durum onda ruhî ve ahlâkî bir çöküntü meydana getirebilir. Genç ekonomik
problemlerden dolayı fakirliğinden şikayet ederek isyana ve inkâra gidebilir
. Bu çağda
her çeşit menfaat tasavvuru gençliğin ruhuna karşı kurulmuş bir tuzaktır. Zengin olan
arkadaşlarının hayat standardına bakıp ilâhî bir adaletsizlikten yakınabilir. Bunu telafi
edebilmek için ya inançsızlığı bir kurtuluş yolu olarak seçer, yada onlara özenerek yüz
kızartıcı suçları işler. Bir taraftan kendi çarpık düşüncelerinin ve yargılarının kurbanı
olan gençler, diğer taraftan ateizm32, pozitivizm33, materyalizm34 ve satanizm35 gibi
felsefî doktrinleri bir dinî inanç gibi savunabilirler. Gençlik nefsin arzularını
kamçılayan, insanın akıl ve düşünce melekelerini dumura uğratıp çalışmaz hale getiren
müstehcen yayınlarla kendisinden başka her şeye hayran, sadece kendisinden olana
düşman bir duruma getirilebilir. İmanı kin ile değiştirilen, şahsiyet hastalığına
yakalanan ve kendisinden kaçan genç, tarihine, kendi öz değerlerine saldırmaya
başlar.36 Bu tür maddeyi tanrılaştıran felsefî doktrinler ve olumsuz yayınlar karşısında
gençlerin bocalamalarının kısa sürede atlatılabilmesi ve kalıcı etkilerinin önlenmesi için
bazı tedbirler alınmalıdır.




--------------
28 Yörükoğlu, 104.
29 Berkin, 56.
30 Berkin, 47-49.
31 Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, 360.
32 Ateizm; Tanrı’nın hissî ve ahlâki gerekçelerden dolayı reddedilmesi fikrini savunur ve Neizsche, Sartre ve Camus gibi ateist varoluşçu filozoflar tarafından geliştirilmiştir. Onların düşüncesine göre eğer Tanrı varsa özgürlük yok demektir. İnsan kendi özünü oluşturma imkanından yoksundur. Bu imkan vegücün olabilmesi için Tanrı’nın olmaması gerekir. Neizsche’ye göre, eğer insanın gücünün bir değeri
olacaksa, sonsuz bir güce sahip olan bir varlığın olmaması gerekir. Çünkü bu ikisi aynı dünyada barınamaz.
“Tanrı yoktur” demekten çok “Tanrı var olmamalıdır” diyerek bize iki uçtan birini seçmemizi söyleyen bu tür bir başkaldırış, bunalım felsefesinden başka bir şey değildir. Oysa böyle bir zorunluluk yoktur. Ya aşırı ve katı bir rasyonalizmi, ya da irrasyonalizmi seçmek zorunda değiliz. Köle gibi boyun eğme ile şiddete başvurarak sürekli bir direniş içinde bulunma arasında kalınabilecek orta nokta pekala bulunabilir. Sokrates,
görüşleriyle içinde yaşadığı toplumun temellerini sarsmış bir insandı; ama aynı insan ölüm cezasından kurtulma imkanı bulduğu halde, toplum yasalarına uymayı bir görev bilmiştir. Gençler bu aşırılıklardan birini ya da ötekini seçmek zorunda olmadığına göre; “Tanrı’yı öldürmeye gerek yoktur.” Ahlâkî yücelişin dinin özü olduğunu söyleyen ve onu hayatın nirengi noktası haline getiren bir varlığı, ahlâk adına, insanlık adına öldürmek istemek, gerçekten büyük bir bunalım içinde olmanın belirtisi olsa gerektir.32 Düşünce ufkunun
alabildiğine geniş tutularak Allah’ın varlığı ile ilgili tartışmalarda inanç, problemleri anlamaya engel değildir.Tersine problemi çözmeyi kolaylaştırır. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, İzmir 1987, 22, 176-178.
33 Pozitivizm; insan zihnini tabiatın mahiyetini ve eşyanın gerçek sebeplerini tanımak için yeterli bulmayan bir doktrindir. Zihnin hiçbir kurucu ve yapıcı rolü olmadığını, deneyle elde edilmeyen her bilginin hayal ürünü olduğunu savunur. Pozitivizmin temel özelliği, bilimi tek geçerli bilgi türü olarak görmesi ve olguları bilinebilen ve üzerinde inceleme yapılabilecek bir obje olarak kabul etmesidir. Bilimin günümüzde teknolojik gelişmeye ve çeşitli uygulama alanlarına olan katkısı, bilime olan güvenin ve ihtiyacın en açık göstergesidir. Ancak bu, her şeyin bilim olduğu sonucunu vermez. Bilimin bu özelliğini, onun teorik yapısı içinde mevcut problemlerden ayrı düşünmek gerekir. Metafiziği inkar eden bu doktrin, kendisine yeni bir din ve ilah bulmakta gecikmemiştir. Bu yeni dinin Tanrısı insanlık ve bilginlerdir, mu’cizeleri ise ilmî keşiflerdir. Ancak görüldüğü gibi bu, materyalist bir metafiziktir. S. Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü, İstanbul 1979, 208-209; Şafak Ural, Pozitifist Felsefe, İstanbul 1986, 18, 123.
34 Materyalizm; ontolojide maddeyi değişmez, aktif ve dinamik bir prensip ve cevher olarak kabul eden,ruh ve düşünce gibi manevî cevherlerin bu maddenin bir tezahürü olduğunu iddia eden yahut bunları inkar eden mesleklerdir. Bu görüşe göre insanın, karşısına geçip kendi sınırına vardığı asıl gerçeklik maddedir.
Değerleri bilgi kaynağı kabul etmediği için dine karşıdır. Halbuki materyalizm, kısmî bir takım olayların eksik ve sübjektif bir yorumudur. Maddeyi bize tanıtan düşüncedir, aşağı olanı açıklayan üstün olandır, üstün olanı da meydana getiren ruhtur. Materyalizm, insanın sahip olduğu manevî güçleri izah edememekte, bu sebeple inkâr yolunu seçmektedir. Bazı bilimsel buluşları da kendi yararına kullanarak kendine müntesip bulabilmiş bir sistemdir. Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü, 153-158.
35 Satanizm; geleneksel Hıristiyan dinî inanç ve prensiplerine muhalefet ederek bir kişi ve gruba bağlanmayı temel alan hayatın amacını zevkle sınırlandıran hedonizmin pratiklerini, geleneklere karşı çıkmayı, sınır tanımayan serbest cinsel ilişkiyi ve bu ilişkide acı ve eziyeti esas alan sadizm ve mazoşizm gibi sapkınlıkları kullanarak toplumun sosyal hayatını protesto eden bir dinî birliktelik ve sosyal tecrübedir.
Toplumun hukukî ve ahlakî kurallarından kaçarak satanizme giren gençler, kendilerinin şeytanla aynîleştiklerini düşünürler ve bu tür sapkınlıklara yönelirler. Gençlerin satanizme yönelmesinde yalnızlık,mutsuzluk, kişilik bozukluğu, gurur ve kendini beğenmişlik ile aile içindeki aşırı baskı veya aşırı ilgisizlik, dinî inanç ve pratiklerin öğretilmeyişi ya da bu konuda zorlama önemli ölçüde etkili olan faktörlerdir. Nasuh
Günay, “Şeytana Tapmada Modern Yol Satanizm”, Arayışlar, Yıl.2, Sayı:2, 1999/2, Isparta, 112-113, 126-128. ayrıca bkz: Ahmet Güç, “Gençlik ve Satanizm”, Gençlik Dönemi ve Eğitimi –II, Editör: Hayati Hökelekli, İstanbul 2003, 63-102.
36 Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, 4. Baskı, İstanbul 1997, 244.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
4. Mevlânâ’nın Gençlik Problemlerine Yaklaşımı

İslâm kültüründe gençler yetişkin olarak kabul edildiğinden yetişkinlerin bütün
haklarına sahiptir. Bu durum gençlerin topluma karşı sorumluluklarını kazanmasında
motivasyon sağlamaktadır
. Hayat yolunda yürüyen her yolcunun karşılaştığı düşman ve
tehlikeli geçitlerle yetişkinliğe doğru giden gençler de karşılaşmaktadır. Bu tehlikeler
tecrübesiz gençleri daha kolay yoldan çıkarabilmektedir. Bunlarla mücadele edecek
gücü olmakla birlikte, tembellik, kötü arkadaş ve kötü örnekler yüzünden mücadele
azimlerini bir kere kaybeden gençlerin kendilerini düzeltmeleri oldukça
zorlaşmaktadır.37

İnsanda var olan kabiliyetlerin meydana çıkarılıp geliştirilmesi çabası olan eğitim,
hayatın bütün aşamalarında önemli olmakla birlikte çocukluk ve gençlik döneminde
daha anlamlıdır. Ailede ve okulda verilen bilgilerin davranış halini alıp kişinin bilgili,
ahlaklı, dürüst ve erdemli olması bilgilerin iç duygularla bütünleşmesine bağlıdır.
Tasavvufun insan terbiyesinde mürşid ile mürid (eğitimci ile öğrenci) ilişkisi
önemlidir. Mürşid müridinin yetişmesi için sürekli kontrol altında tutarak durumuna
göre davranışlarını yönlendirir. Tasavvufî eğitimin gayesi insanı cahillikten kurtarıp
ilmin aydınlık yoluna ulaştırmak, kötü ve çirkin huylardan temizleyip güzel ahlâk sahibi
yapmaktır. Sorumluluk bilincini yerleştirerek ilim-amel bütünlüğü içinde Allah rızasına
uygun davranışlar yapmasını sağlayıp insan-ı kâmil olmasına yardımcı olmaktır.
Gönüllerin tabibi olan Mevlâna da kendisine gelenleri bu amaca uygun olarak terbiye
ederek topluma yararlı insanlar olarak yetiştirmiştir.
Mevlânâ sevgiyi insanı hayata bağlayan ve yaratıcısına ulaştıran bir yol olarak görür.
Mumun bile kendini feda edip çevresine ışık saçarak faydalı olduğu bir yerde, halife
olarak âlemin imarına görevlendirilen insanın, Allah’ın emrinin ve yaratılışının aksine
insanlara yararlı olmaması düşünülemez. Hele bir mürşidin bu görevden azade olması
hiç mümkün değildir.
Bu ilahî görevin şuurunda hareket eden Mevlânâ, içinde
bulunduğu topluma sevgi ve hoşgörüyle yaklaşarak toplumsal statülerin
değişebileceğini vurgulamış ve insana insanlığını hatırlatmıştır. Sultanlarla ve aristokrat
tabaka ile olan yakın diyalogu, toplumun alt tabakasıyla, fakir ve yoksullarla dostluk
kurmasına engel olmamış, hatta farklı mezhep, inanç ve kültür çevrelerine mensup
insanlara aynı mesafede durarak gönüller sultanı olmuştur.38
Yediden yetmişe Batı taklitçiliğinin kazdığı hüsran çukuruna yuvarlanan, ahlâkî
değerlerini yitiren insanımızı, kendisinde Müslüman Türk dünyasının bütün ruhunu
taşıyan Mevlâna gibi gönül sultanları kurtarabilir
.39 İnsan-ı kâmil, sahip olduğu bilgi ve
hikmetle içinde bulundukları toplumu terbiye etmek için onları gayret ve çaba sarf
etmeye teşvik eder. Nitekim Mevlâna da her seviyedeki insanla ilgilenmiş, çocuklara ve
dul kadınlara alçak gönüllülük göstermiş ve onlara hayır dua etmiştir. Kendisine saygı
gösterip yol verenlere aynı şekilde karşılık vererek gönüllerini kazanmıştır.40
İnsan iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, yüce duygularla aşağılık arzuların kısaca
zıtların birleştiği nâmütenâhî bir varlıktır. Zıtları tanımadan herhangi birine
yönelmenin ve sevmenin tabulara sarılmaktan farkı olmadığını ifade eden Mevlâna,41
fizik âlemle metafizik âlem arasında bulunan insanın gıda alması, arzular ve şehvet gibi
hayvanî özelliklerinin onun fizik âlemle, bilgi, hikmet ve aşk gibi kavramlarla ifadesini
bulan manevî yönünün de metafizik âlemle irtibatını sağladığını belirtmektedir.
Mevlâna’ya göre insanın asıl önem vermesi gereken yönü metafizik yönüdür.42



------------
37 Ali Fuad Başgil, Gençlerle Başbaşa, 30. baskı, İstanbul 1997, 17-23.
38 Bediuzzaman Fürüzanfer, Mevlânâ Celâleddin, çeviren: Feridun Nafiz Uzluk, MEB Yayınları, 2. baskı, İstanbul 1997, 349-362.
39 Nurettin Topçu, İslâm ve İnsan, Mevlâna ve Tasavvuf, Dergah Yayınları, 2. baskı, İstanbul 1998, 113.
40 Ahmed Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, çeviren: Tahsin Yazıcı, İstanbul 1995, I,330-331.
41 Yaşar Nuri Öztürk, Mevlâna ve İnsan, Yeni Boyut yayınları, İstanbul 1997, 59-60.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Mevlâna’ya göre insanın asıl önem vermesi gereken yönü metafizik yönüdür.42
Mevlâna’nın terbiye ve eğitim anlayışında gençlerin de içinde bulunduğu toplumun
bütün fertlerinin karşılaştıkları bunalım ve çıkmazları aşmalarında en büyük görev
eğitimciye düşmektedir. Onların psikolojik ve sosyal durumlarını araştırarak uygun
metodu seçip uygulaması beklenen bu mürşidlerin, bilgi ve hikmet pınarlarından
beslenmiş, irfan sahibi, gönül ehli insan-ı kâmil olması gerekir.43


Tasavvufun eğitim sisteminde edeb ilkesine uymak temel şarttır. Edebi terk eden
bir kimse sorumluluk bilinciyle ibadet etme şuurundan uzaklaşır. Sosyal hayatta
müsamaha ve hoşgörüyü terk eder. Neseple övünmeye, mal, mülk ve şöhret peşinde
koşmaya başlar. Bu tür psikolojik problemlerin önüne geçmenin yolu edepli olmaktan
geçer. Mevlâna da edebi insan olma şuurunun temeline yerleştirir:
Kendimizi kontrol ederek, Cenâb-ı Hakk’tan, edebli bir insan olmak hususunda bizi
başarıya ulaştırmasını niyaz edelim. Çünkü edebi olmayan Allah’ın lûtfundan mahrum
kalır.
Edebi olmayan, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz, belki edebsizliği yüzünden bütün
dünyayı ateşe vermiş olur.”44
Varlık ağacının meyvesi olan insan, melek olmadığı için her an hata yapabilir.
İnsanı hatasıyla kabul edebilmek büyük bir erdemdir
. Mevlâna eşyanın esiri olan insanı
benlik bağlarından kurtarıp eşyaya hâkim olan bir yapıya kavuşturmak ister. İnsan
kendini tanıyıp yaratıcı gücün farkına vardığında esere değil müessire bakmayı
öğrenir.45 Eğer maddeye bağlanır, dünyevî arzu ve isteklerin peşinde hırsla koşarsa asıl
gayesi olan Allah’ı tanıma ve O’na karşı sorumluluk bilinciyle ibadet etme görevini
unutur. Mevlâna’ya göre ham tamahla hırs lokmasına düşen kişinin ne İsa’nın soluğu
ile, ne de Lokman’ın hikmeti ile bir işi vardır.46

Mevlâna gençlere arkadaş seçiminde dikkatli olmalarını, kaypak, sözünde
durmayan, insanlarla dostluk kurmaktan uzak durmalarını tavsiye etmektedir. Bu tip
insanlar tıpkı sarhoşlar gibi yalnızken kahramanlık taslarlar, fakat mücadele ve
mücahede sırasında kaçacak delik ararlar.47 Edep ve terbiyeden kaçanlarla arkadaşlık
kurmakla; arkadaş sayısı çoğalmış olmaz. Bunlar insanla diğer dostlarının arasını açmak
için fırsat kollarlar. Bu bakımdan bu tür kimselere uymamak gerekir:
“Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onlardan yaprağını!
Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hâle düşerler.
Size uymuş görünürler, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar,
perişan ederler.”48




---------
42 İsmail Yakıt, Batı Düşüncesi ve Mevlâna, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1993, 34-35.
43 Mustafa Usta, Divan-ı Kebir’de Mevlâna’nın Eğitim Görüşü, İstanbul 1995, 53 vd.

44 Mevlâna Celâleddin, Mesnevî, çeviren: Veled İzbudak, gözden geçiren: Abdülbâkî Gölpınarlı, MEB Yayınları, 2. baskı, İstanbul 1990; çeviren: Şefik Can, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1997, I, 78-79.
45 Mevlâna Celâleddin, Dîvân-ı Kebîr, hazırlayan: Abdülbâkî Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992, VII, 345. Mevlâna’nın eserlerinde verilen rakamlardan birincisi cilt numarasını, ikincisi ise beyit numarasını göstermektedir.
46 Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr, VII, 4141.
47 Mevlâna, Mesnevî, III-IV, 4000-4006.
48 Mevlâna, Mesnevî, III, 4022-4024.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Mevlâna üstlendiği misyon gereği ümitsizliğe düşmüş çaresizlere, derman olduğunu
şöyle ifade etmektedir:
“Kıtlığa düşmüş susuzlarız, pek çok yemekler yemişiz, çaresiz değiliz amma, dertlere
dermanız, çaresizliğe çare.
Mecliste şaraba benzeriz, savaşta Zülfükâra, şükretmede kaynağız sanki, dayanmada
mermer kaya.
Rüşvet alan para-pul padişâhı değiliz; paramparça gönül hırkalarını diker, yamarız biz.”49
“Hekimiz, hikmet sahibiyiz, önümüze ön olmayan doktorlarız biz. Şarabız, kebabız,
Süheyl yıldızıyız, yeryüzüyüz biz.
Beden hastası gelince ona şifalar veren macuna döneriz, gönül hastası gelince güzel bir sevgili,
güzel bir dost oluruz.”50
Mevlâna kendisine müracaat edenlere, bir sığınak arayanlara ebeveyninden daha
yakın, daha merhametli ve müsamahalı bir yaklaşım sergilemektedir.
Bazen de onların
durumunu anlamak için sınamaktadır. Bu durum bir bakıma Mevlânâ’nın dilinde
Hakk’ın tecellîsidir:
“Esirgemede, okşamada anadan, babadan daha ileriyim, onlardan fazla acırım sana; fakat
pişmen, olgunlaşman için sınarım seni; sana bağ-bahçe, cennet kurarım, derdine devâlar
veririm, şundan, şu duman gökyüzünden daha güzel yepyeni bir gökyüzü hazırlarım
sana.”51
Mevlâna çarpık düşünceli materyalist ve inkârcı filozofları, kendi kıt akılları ile
düşüncelere dalıp varsayımlarla hareket ettikleri ve bunun neticesinde de çıkmaza girip
inkâr bataklığına saplandıkları için tenkit eder. İnsanın benliğinde gizli olan nice
sonsuz âlemler olduğunu, bunlardan bir kısmının tevhide aykırı düşünmeye, Allah’ı
inkâra götürebilecek mahiyetler olduğunu belirtir. Gönlündeki şüpheleri gideremeden
kıvranıp duran kişilerin her an nefsin ve şeytanın tuzaklarına düşebileceğine dikkat
çeker. İnsanın yaptığı ibadet ve iyiliklere güvenip de kurtuluşa erdiğini düşünmemesini
isteyen Mevlâna, İblis’in yüz binlerce yıllık ibadetine ve bilgisine güvenmesinin
neticesinde Hakk’ın rahmetinden kovulup uzaklaştırılmasını hatırlatır.52
Mevlâna şekil ve sûrete değer verip takılıp kalanların, şekillerin içinde gizli
güzellikleri göremedikleri için görüş açılarının, ufuklarının dar olduğunu ifade ederek,
onları akıldan yoksun, hiçbir şeyden haberi olmayan taşa benzetir
. Bir şekil ve kalıptan
ibaret olan bu tip insanları akıldan payı bulunmayan binek hayvanlarına teşbih eder.53

Günümüzde ateist, satanist ve materyalist eserlerin yanı sıra müstehcen yayınlarla
kalpleri zehirlenen gençleri kurtarmak için çareler aramak gerekir. Dünyada iyi ile kötü,
zehir ile panzehir, dert ile deva, doğru ile yanlış arasında sürekli bir mücadele vardır.
Önemli olan bu savaşta cepheyi iyi seçebilmektir. Pazar yerinde hem kan ve leşin, hem
de bal ve şekerin alıcısı bulunur. Bize göre pis ve iğrenç olan, nefsinin esiri olanlar için
hoş ve tatlıdır. Mevlâna bu durumu şöyle dile getirir:

“Bu “Tanrı dilediğini yapar” pazarında her ikisi için de ayrı alıcı var.
Dikenliğin gıdası ateştir; sarhoş dimağın gıdası da gül kokusu.
Bir leş, bizce kötüdür, pistir; ama domuzla köpeğe şekerdir, helvadır.
Pisler, şu pislikleri yapadursunlar, sular da pisleri arıtmaya savaşır.
Yılanlar zehir saçar, acılar bizi perişan eder ama
Bal arıları, dağlarda, kovanlarda, ağaçlarda baldan şeker ambarları doldurur.
Zehirler tesirlerini yapıp dururlar ama panzehirler de hemen o tesirleri gideriverirler.”54



---------------
49 Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr, II, 3182-3184.
50 Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr, III, 303-304.
51 Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr, III, 146-147.
52 Mevlâna, Mesnevî, III, 3278-3298.
53 Mevlâna, Mesnevî, II, 1021-1044.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mevlânâ Perspektifinden Gençlik Problemleri ve Çözüm Yolları
MesajGönderilme zamanı: 12.04.10, 16:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Mevlâna’ya göre yol kesici, hedeften uzaklaştırıcı şeylere aldanıp yolunu ve
rehberini kaybeden kişiye yardımcı olmak gerekir. Bunu yapacak kişi ise, kendisi
yoldan çıkmış ve benlik bukağılarına esir olmuş biri asla değildir. Nefsinin oyuncağı
olmuş böyle kişilerin kendisine faydası yoktur ki başkasına yararı dokunsun.55

Mevlâna ahlâken çökmüş bir toplumda yaşayan gençlerin, Allah’ın istediği gibi
sorumluluk bilinciyle yaşamak istemelerine rağmen, çevrelerinin onlara bu fırsatı pek
vermediğini ifade eder. Her türlü kötülüğü ve ahlâkî kokuşmuşluğu meşru sayan
düşüncelerin tesirinde kalan gençleri bunların zararlarından korumak, şehvetlerin
kurbanı olmalarına engel olmak oldukça zordur. Gençler bir ümit kapısı arayıp güvenli
bir liman beklentisiyle sığındıkları kişilerin ve grupların da kendilerini sömürmek, kötü
emellerine alet etmek istediklerini anlayınca ümidini kaybetmiş bir halde dolaşmaya
başlamaktadırlar. Erkeğin ve kadının kendini güvende hissetmesi gerekirken, değer
ölçülerinin kaybolup ahlâksızlığın çeşitli isimlerle gençlere bulaştırılmasından şikayet
eden Mevlâna’ya göre, bir iffet ve namus sembolü olan Hz. Yusuf’un kadınların tuzağı
sebebiyle zindana düşmesi yanında, zamane gençlerinin kendilerini şehvet tutkusundan
kurtarmaları büyük bir başarıdır.56

İnsanın özellikle gençlik çağında yaşadığı bilinçaltı mücadeleler bazen kişilik
bulmasına zemin hazırlar, bazen de onun kişilik gelişimini engeller. Sosyal ve kültürel
çevrenin olumsuz etkileri ile yanlış bir değerler sistemi geliştiren genç insan, gerçek
benliğinden uzaklaşarak yanlışları doğru, hayalleri hakikat gibi görmeye başlar.
Nefsinin esaret zincirleriyle bağlanarak egonun peşinde sürüklenen gençleri içine
düştükleri bu durumdan kurtarmak için akıl ve tefekkür gücünü kullanmaları
sağlanmalıdır.

Mevlânâ’ya göre benliklerinin farkına varan gençler, dış dünyada
aradıkları şeyin aslında kendi içlerinde gizlendiğini idrâk ederler
.57 İnsanın yeniden
inşası, sahip olduğu bazı kötü değer yargılarını değiştirmesiyle mümkündür.
Mevlânâ’nın kendi sûfî tecrübesinde gerçekleştirdiği gibi, insan toplumla olan
ilişkilerini geleneklere ve âdetlere bağlı dinî anlayışını gözden geçirmelidir. Kendinin
yeni bir benlik kazanmasına engel olan zihniyet yapısı ve arkadaş çevresini
değiştirmelidir. Kendisiyle aynîleşip özdeşleşebileceği bir insan-ı kâmil arayıp bularak
onun güzel niteliklerini özümseyip karakter özelliklerini sergilemeye başlamalıdır.
İnsanın eski alışkanlıklarını bırakırken karşılaştığı sorunların üstesinden gelmede en
büyük yardımcısı sevgidir. Kalbinde sevgi bulunan kişi çarpık kutsalları unutarak yeni
ufuklara yelken açabilir.58
Mevlâna’ya göre insanın benliğin sınırlarını aşıp mükemmelliğe ulaşmasında aklını
kullanıp nefsin bağından kurtulma, kendinin farkına varıp insan olma şuuru önemli bir
aşamadır. Yeni bir benlik kazanmanın eşiğinde olan insan, bunu sevgi ile
gerçekleştirebilir. Seven sevdiğini elde etmek için birçok sıkıntı ve zorluğu göze alır.


------------------
54 Mevlâna, Mesnevî, VI, 29-35.
55 Mevlâna, Mesnevî, VI, 52.
56 Mevlâna, Mesnevî, VI, 3843-3865.
57 Bağdat’tan Mısır’a hazine aramaya giden bir çobanın Mısır’a vardığında asıl aradığının kendi içinde
gizli olduğunu öğrenmesi, bu anlayışı sembolize etmektedir. Mevlâna, Mesnevî, VI,
58 Ali Rıza Aresteh, Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş, çeviren: Bekir Demirkol-İbrahim Özdemir,
Ankara 2000, 45-61.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 32 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3, 4  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye