Engelleri aşarak ona kavuşur. Mevlânâ bu durumu susayan bir adamın pınara kavuşması metaforuyla anlatır.59 Mevlâna’ya göre “Silahla bilgisizlik bir kişide toplanırsa, o kişi zulümle dünyayı yakar, bir Firavun kesilir.”60 Bu bakımdan gençleri bilgi ile donatıp neyi niçin yaptığı şuurunu beyinlerine yerleştirerek silahlı çatışmalardan uzak tutmak gerekir.
Mevlâna Allah’ın rahmetinin geniş olduğunu belirterek hata yapanların hemen cezalandırılmamasını, af ve kolaylık yolunun tercih edilmesini öğütler. Bunalıma düşen gençleri yalnızlığa itip içine düştükleri bataklıkta bırakmamak gerekir. Gençlik dönemi insanın en fazla bocalayıp yanlış yaptığı bir devredir. Önemli olan bu hataların farkına varıp hatada ısrar etmemek, Allah’a ve topluma karşı işledikleri suçlardan ötürü özür dilemek, tövbe istiğfar edebilmektir. Düştüğü günah çukurlarında ümitsizliğe kapılmadan Allah’ın engin rahmet denizine dalabilmektir. Ancak günaha dalıp edepsizlikleri alışkanlık haline getirerek nasıl olsa Allah’ın rahmeti geniştir, Allah affeder düşüncesiyle azgınlıkları dizginlememezlik etmemelidir. Tövbe kapısı her zaman açık olmakla birlikte bazıları tövbe imkânı bulamaz ve her şeyi kuşatan rahmetten istifade edemez. Mevlâna bu durumu şöyle açıklar: “Fakat tövbe ve istiğfar etmek elde değildir. Tövbe zevki, her sarhoşun mezesi olmaz. Yapılan işlerin çirkinliği, küfür ve inkârın şomluğu insanın gönlüne giden tövbe yolunu kapatır.”61 “Her gönle secde için izin yok, her çalışanın ücreti rahmet değil. Aklını başına al da “Tövbe ederim, Allah’ın lütuf ve keremine sığınırım.” düşüncesine kapılarak nefsin isteklerine uyma, günah işleme.”62
Mevlâna bir ideal için yola çıkan kişinin karşılaştığı zorluklardan şikayet etmeye hakkı olmadığını belirtir. Bu yolda zayıflık göstererek ortalığı velveleye vermek hoş değildir. Erlik ve erdem kolay elde edilmez.63 Başkalarının verdiği sıkıntı ve eziyetlere katlanan insanın Allah’a karşı sorumluluklarını ve mükellefiyetlerini yerine getirmede gevşeklik göstermeye hakkı yoktur. Mevlâna bu durumu şöyle dile getirir: “Huyu hırstan ibaret nekes, mala mülke, dedi-koduya âşık nefis, rahmet definenle iki dünyaya da aldırış etmez oldu. A padişahım, seni ziyarete gelmeyiş, eşekliktendir, eşeksizlikten değil; çünkü haccın, boyuna bedavadır, hem de orada aşılacak yol bile yok. Kendine gel a gönül, zahmet çekmeye gücüm-kuvvetim yok deme; kendi saçma sapanlığından geç; güce-kuvvete lüzum yok. Herkesin zahmetini bol-bol çekiyordun da defineye, hazineye gelince gücüm-kuvvetim yok diyorsun, bu nedir? Nekeslik, aşağılık ancak.”64
Mevlâna’ya göre gençlerin kendilerine yol gösterenleri dinlemeyip başına buyruk hareket etmeleri doğru bir davranış değildir. Gençler bilgili ve erdemli kişilerin tecrübelerinden faydalanmalı, onların tavsiyelerine değer vermelidir. İnsan-ı kâmil gençleri önce kendilerinin farkına vardırır, sonra da topluma kazandırır. Onların daha iyi yetişmelerini sağlamak gayesiyle bazen azarlayıp paylayabilir. Bu bir ziraatçının daha iyi ve bol ürün alabilmek için meyvelerin dallarını budamasına benzer. Bilge kişiler,gençleri eğitip olgunlaştırıp topluma faydalı birer fert haline getirebilmek için çeşitli metotları uygulayarak rehberlik ederler. Mevlâna bu durumu şöyle açıklar: “Neşede, sevişmede, görüşte, oynaşmada her üstün kişinin gönlüne girmek, yetmek, yedilmek farzdır. Başına buyruk gidiş, gidiş değildir; bir gökyüzüne bak; yıldızların hepsi de aramada, yelip yortmada, fakat hepsi de buyruğa râm olmuş.”65 “A gönül, azarlayışı, sarılışı, seni gamlara boğuşu, sevgisine işarettir; azarı bıraktı mı bil ki senden uzaklaştı o.”66
---------- 59 Mevlâna, Mesnevî, I-II, 1192,1214. 60 Mevlâna, Mesnevî, VI, 4723. 61 Mevlâna, Mesnevî, II, 1643-1644. 62 Mevlâna, Mesnevî, II, 1651-1652. 63 Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr, VII, 1720-1725. 64 Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr, VII, 1926-1929.
|