Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 19 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 04:27 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
ketebe: Bediüzzaman (rh.a)

Alıntı:
"..Feyzi kardeşim, Sen Isparta vilayetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. Hapishanede-Allah rahmet eylesin-mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risale-i Nur'un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalnız birtek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nur'un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.

O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur'a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velayet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mümine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velayet ise, müminin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.

İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler. Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velayet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.."

RNK Kastamonu Lâhikası, Sikke-i Tasdik-i Gaybî[/b]


şimdi sormak lazım: o şakirtleri Nakşibendî evliyasından (ks.hum) müstağni (hayal) ettiren şey nedir?.. said efendinin (rh.a) şakirtler üzerinde ki yüksek tasarrufu mu?.. yoksa kendi cehil ve enaniyetleri yüzünden istiğna fikrine kapılmaları mı?..

fakirin görüşüne göre: bu bîganelik tamamıyla nasibsizlik ve istidadsızlıktan kaynaklanan 'fıtrî' firasetsizliğin neticesidir..

bir 'Aziz Hüdai' damenine tutunup teveccühü ile nurul-Envar'a mazhar olmak dururken onun nefesini nazarını kimyasını bırakıp destursuz (irşadsız ve süluksuz) bir cereyana kapılmak, ferdî (ındî) planda kalmayı tercih etmek ve işin daha da garibi tarikat-i aliyyeyi hizmet-i imaniyyeden ayrı ırak ve aşağı bir meslekmiş gibi itikad (hayal) etmek insanı gerçekten hayret ve infiale sevkediyor..

Vallahi ben hayatımda böyle garib bir mütalaa görmedim?!..

yukarıda verilen misal hakikaten tuhaflığın çok çok ötesinde.. bi kere on mü'minin velayet derecesine çıkması ne demektir?..

el-cevap: on güneşin on karanlık iklime tulû etmesine ve bu da o coğrafyada yaşayan ne kadar imansız varsa cümlesinin irşadına ve bin-netice imanı kabil olanların imanlarının kurtarılmasına medar olmak demektir.. (isterse veli olarak yetiştirilen zat ümmî olsun..)

Allah aşkına ya, şimdi bu zat velayeti cennatın vüs'at ve cilasından ibaret mi görüyor acaba?..

bi defa velayet müteaddi bir ma'nadır yani onun tesiri 'geçişlidir' kişiye hatta cemiyete sereyan eder.. (mü'min olacağı düşünülen) sıradan bir âdem ise lazım ma'nada 'geçişsiz' olduğu içün -tesiri- kendine müslümandır (irşad ve delalet cihetinden) gayrılara faydası dokunmaz..

sonraki misal de bir acaib (daha açıkcası galat!) aslında şöyle olması gerekirdi: bir adamı veli olarak yetiştirmek bir adamı sultan etmeye benzer; cemiyet ve tevabi' ondan müstefad olsun içün.. velide ki o müteaddi ma'na öyle muazzam bir iştir ki onun vücudunun gülbangiyle (salâsıyla) on binlerce gavurun tevbe edip imana gelmeleri kuvvetle muhtemeldir.. (ister o velinin irşad yetkisi olmasın, isterse ukala-i meczubinden bir ferd olsun.. nitekim: said-i nursi efendi -rh.a- bu babda kendi cezbedar durumunu bile fehm edememiş..)

alıntı:

Alıntı:
"..İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler. Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velayet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.."


hey mübarek âdem ya!..

acep o evliyalar ve müctehidler ve müceddidlerle yârân (beraber) olmak 'imanları kurtarma' davasını terk etmek, ta'tile uğratmak, iptal etmek demek midir?.. bu nasıl bir fedakarlık cinsidir, tevazu mudur tekebbür müdür?.. neyi neye tercihdir anlamak mümkün değil!...

8 -) acizane, ben de bir Hû'cu olarak Nur'cu kardeşlerime şöyle bir ihtarda bulunayım: eyyühel ahî! bir gavs-ı âzam gelip sana bizzat o daveti yapsa ve sen de ondan i'raz u imtina edüp yanından firar eylesen -gayrın imanını kurtarmak şöyle dursun- bu cürmünün edebsizliğinin ve ahmaklığının bir cezası olarak belki de kendi imanını yele verirsin..

(el-ıyazüBillah!..)

Allah'ın rızası ve Hakk'ın hakkı içün yazdım; ha bu nameyi alın da bir güzel fehm ediverin inşallahu Teala...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: bediüzzaman'a vaveylam!..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 07:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Efendim, daha önce (3 sene kadar oluyor) bu konuyu Ayet-i Kerime ve pek çok muteber tefsirleri ışığında ele almıştık. Sözün garipliğini, hakkında açık Ayet ve Hadisler bulunan bir sınıfın, bariz olarak "Evliyaullahın" küçümsendiğini; Ehli Tasavvuf olduğu bildirilen bir alimin kaleminden bu tarz sözler çıkamayacağını; bu saçma ve garip sözlerin Risaleye sonradan eklenmiş olabileceğini mütalaa ve mülahaza etmiştik. (tabi şiddetli tepkiler almıştık)

Bir kısım nedenlerle sonradan dahi bu fikrimizden vazgeçmiştik. Mesela, Risalenin aslını görmeden, zan ile tahrif vardır demek, hakikaten kolay ve makbul bir yol değildi.

Şeyh Said Zade Şeyh Muhammed Said Fırat'ın naklettiği Said Nursi sözünden sonra yine eski düşüncemize dönmüş bulunuyoruz. Bu tarz üstünlük belirtici ve muhibleri nurculuk dairesinde tutmaya matuf garip ve ucuz sözler, muhtemelen Risaleye karışan kalemlerin eseri olmalı. İnşalllah zannediyorum ki Said Nursi Hz.leri merhum bu sözlerden, bu davalardan uzaktır.

Dede Paşa Hz.lerinin oğlu olan, Bayburt Aşağı Lori köyünden Nureddin efendinin, son demlerinde Urfa'da iken Said Nursi merhumu ziyaret ettiğini; merhumun halen yaşayan Nureddin efendiye "Paşam Hz.lerine çok selam ve hürmetlerimi ilet. Bizi duadan unutmasın" dediğini bize anlatmışlardı. Evliyaullaha ve Mürşid-i Kamillere bu kadar hürmetli, üstelik kendisini Geylani, Rabbani, Tagi, Muhammed Nur vs. Mürşid-i Kamillere nispet eden; dışarıdan pek çok çevrenin de kendisini Ehli Tasavvuf olarak gösterdiği Said Nursi merhum bu tarz sözlerden elbet beridir. Şüphe duymuyorum.

Fakat, bu yaklaşımımızın inanmış nurculara bir faydası yok: Kim ne derse desin, bunlar üstadımızın sözüdür diye sonuna kadar İMAN ediyorlar. Ve Allah korusun, kendilerini hatta Mürşid-i Kamillerden dahi üstün ve zengin görmeye başlıyorlar. Onlar için pek yerinde ve faydalı bir name olmuş azizim. Allah tesirini halk etsin.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 08:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Muhtemelen Risale-i Nur Külliyatı'nın aslî (istinsahî) nüshasında ismi verildiği halde bilahere çıkartılan "mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat" silsile-i aleyye'nin yıldız isimlerinden mürşidimiz Şeyh Şerafeddin Dağıstanî Hz.dir. (Himmetleri hâzır ola...)

Şeyh Şerafeddin Dağıstanî Hz.'nin rejimin ceberrutları tarafından aynen verilen ibare ile "dini siyâsete alet etmek" yaftası ile tutuklandığında konulduğu mahpushanede tuttukları Türkçe-Arabca-Avarca karışık not defteri hikmet-i Hüdâ bir arkadaşımıza iletildi. O da metin üzerinde çalışıyor. İnşaallah çok hususu aydınlatacak olan bu notlar ulaştığında paylaşacağız.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: bediüzzaman'a vaveylam!..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 08:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Ruhan yazdı:

Şeyh Said Zade Şeyh Muhammed Said Fırat'ın naklettiği Said Nursi sözünden sonra yine eski düşüncemize dönmüş bulunuyoruz. Bu tarz üstünlük belirtici ve muhibleri nurculuk dairesinde tutmaya matuf garip ve ucuz sözler, muhtemelen Risaleye karışan kalemlerin eseri olmalı. İnşaallah zannediyorum ki Said Nursi Hz.leri merhum bu sözlerden, bu davalardan uzaktır.



Bahsedilen mülâkat 1959'da olmuş. Bildirdiklerine göre RNK telifi hatta basımı 1950'de hitâma ermiş...
O yüzden eğer ki vefatına yakın bu görüşlerin kâffesinden rücû etmiş olsa idi; bunu 9 yıl boyunca bir şekilde ilan ederdi. (Yanında bulunan ve bugün "saff-ı evvel" rütbesi verilerek yere göğe sığdırılamayan tüm şakirdlerin de ajan veya hain olması düşünülemez herhalde...)

Üstelik 1950-1960 arasından DP iktidarı döneminde Said-i Nursî Hz. nin nisbi bir rahatlık kazandığı da naklediliyor. Hatta Ankara'ya 1959'da geliş nedeninin Başbakan Adnan Menderes ile görüşüp Risale-i Nur Külliyatı'nın okullarda "din dersi" bâbından okutulmasını teklif etmek arzusu olduğunu AKSİYON dergisinden okumuştum. Fakat Adnan Menderes kabul etmediği için bu görüşme olamamış.

Dergiye konuşan önde gelen şakird Adnan Menderes'i aklayarak "görüşememe" olayını Adnan Menderes'in özel kalem müdürü ve rütbeli bir MASON üstad olan Salih Zeki KORUR'un engellemesi olarak anlatıyordu.

Evliyaullaha sırt dönüveren bir camianın "zahiri sebeb"lere bu kadar ehemmiyet verişi de calib-i dikkattir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 19:30 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Hadiseyi aktaran Ali Rıza efendinin çevresinde sözü muteber ve yalan söylemeyecek bir zat olarak tanındığını biliyoruz.

Risalelerin yazımı, Osmanlıca olarak en son 1948-1949'da tamamlanıyor. Yeni harflerle basımı ise 1950 sonrası özellikle 1954'ten sonra... 1959-1960 yıllarında Said Nursi merhumla görüşen Ali Rıza efendi ve Selahaddin efendi, merhuma soruyorlar: "Yazdıklarında aykırı yerler, küfür sözler var?" Küfür sözler dedikleri, Risale 1. Şuada 33 Ayet-i Kerimenin Risale ve şakirdleri için indirildiği iddialarıdır. Yani Abdulhakim Arvasi Hz.lerinin Said Nursi merhumu tenkid ettiği husustur. Bu soru üzerine Said Nursi merhum diyor ki 1950'den sonra yazılanlar, yani yeni harfle basılanlar benim değildir. Talebelerim benden habersiz bu fikirleri yaydılar. Onların iddia ettikleri davada yokum. 6 talebemden başkasına da güvenmiyorum, diyorlar.

Başka bir forumda, Nursi merhumun Eşref Edip'e de aynı sözleri söylediği nakledilmişti: "Hiçbir talebeme güvenmiyorum". Belgesini yayınlayacaklarını söylediler. Yayınlanınca biz de inşallah sizinle paylaşırız.

Efendim, bu durumda ortaya bir karine çıkıyor: Aksi ispat edilinceye kadar Şeyh Said zadelerin verdiği haberi dikkate almak durumundayız. Kanaatim budur. Aksi durumda, kabul edilmiş olacaktır ki hatırayı yaşayanlar ve nakledenlerden biri ya da hepsi YALANCI ya da YANLIŞ HABER VERİCİ olmuş olurlar. Hatırayı aktaranların ve yaşayanların yalancı olduklarını, tahkik etmeden söylemek, buna ihtimal vermek VEBALLİ bir yoldur, sorumluluk isteyen bir seçenektir. Bu sorumluluğu vicdanlı ve insaflı bir arkadaşımın üstlenebileceğini düşünmüyorum.

Acaba biri yalan yanlış haber mi veriyor dediğinizde işin içine başka ihtimaller de girer:

1- Şeyh Said zadeler Ali Rıza ve Selahaddin efendiler yalan yanlış konuşuyor.

2- Ali Riza ve Selahaddin efendiden hatırayı nakleden torun Muhammed Said Fırat yalan yanlış konuşuyor.

3- Said Nursi merhum Ali Rıza ve Selahaddin efendilere yalan yanlış konuşuyor.

Çok hastalıklı/şüpheci düşünce biçimi bunlar. Hiçbiri hoş değil. Hiç kimseye yalan yanlış konuşmayı yakıştıramıyorum. Çünkü Müslüman asla ve kat'a yalan söylemez. Bile bile yanıltmaya aldatmaya kalkmaz.

Ha, yanlış anlaşılma ihtimali var ise; her halukarda yanlış (ya da yalan) iddiası olan bunu ispat etmek zorundadır. Havadan, öyle değildir, böyledir demek makul değil. Vicdanı rahatlatacak bir usül değil.

Kalbime yakın gelen ise: Risalenin pekçok meselede cumhura muhalif bir yol ve yöntem izlediği, bir takım garip, aykırı sözler iddialar davalar ettiği ortadadır. Ehli Sünnet ve Tasavvuf ehli bir alimin kaleminden çıkamayacak denli hem de. Said Nursi Hz.lerini bu sözlerden uzak tutacak ihtimal kalbime yakın geliyor. Yine de en doğrusunu tabii ki Allah Teala bilir.

Yakinen bir bilgisi olan var ise bizimle paylaşmalıdır.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 22:28 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
muhteremler, internetten bir çok yazı bulmak mümkün, Şeyh Said'in torununun beyanatlarını da bulmak mümkün, kaldı ki, Üstad Bediüzzaman, o dönemde Şeyh Said'e destek vermemiştir, Osmanlının torunlarına kılıç çekilmez diyerek reddetmiştir. Şimdi de, bu torunlar Üstad ile kendileri arasında yakınlık ve bağ kurmaya çalışıyorlar gibi görünüyor.

aşağıdaki yazı alıntıdır. gerçi bizler burada, bu alıntı yazılar üzerinde, başkalarının fikirlerini tartışmak yerine, kendi hissiyatlarımızı konuşsak yerinde olurdu ya... (ben de bundan böyle alıntı yazı eklemeyeceğim, bu son olsun.)

kaynak:http://www.timeturk.com/yazardetay.asp?Newsid=20005

Alıntı:
Olmadı şeyhim, olmadı!..
huseyinyilmaz@timeturk.com
Çarşamba, 03.02.2010 - 10:52


Çoğu zaman kasıtlı veya cehâlet eseri olarak karıştırılan iki Said onlar... Biri milyonlara istikamet veren Bediüzzaman Said-i Nursî, diğeri bir tertib ve emr-i vâki karşısında M. Kemal ve ekibinin icraatlarına kıyamla son nefesini darağacında veren merhum Şeyh Said... Aşağı yukarı aynı toprağın çocukları, aynı kavmin mensubları. Soylarının seyyidlerin nurânî şeceresine bağlanması “Kürt” olarak tesmiyelerine mâni teşkil etmez. İkisi de hayata Kürtçe ile başlar, Kürtçe ile düşünür, Kürtçe ile büyürler... Bağrında yetiştikleri irfân, Kürt irfânı.. Müşterek ve mümeyyiz vasıfları: Muhkem îmãnları.

Şeyh Said, Nursi’den on üç – on dört yaş kadar büyük... İyi bir medrese eğitimi alır... Nüfuzlu bir tarikat şeyhi olmasının yanısıra, kuvvetli bir aşiretin de reisidir... Bediüzzaman, adaşının aksine fakir bir ailenin çocuğudur... Küçüklüğünden beri zekâsı ve fevkalhâl oluşu ile şöhret bulmuştur. Bütün tahsili üç ayla sınırlı. Şeyh olmadığı gibi, herhangi bir tarikata da mensub değildir. Çocukluğundan itibaren dik başlı, korkusuz, mücadeleci ve hürriyetçi bir insan olarak göze çarpar. Hayat serencamı bir düzineyi aşkın kalın cild ister, hülâsa edemem...

Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat adlı eseri, kendisi hayatta iken ve onun nezaretinde basılır. Hassasiyetle kitabı tashih ettiği, metinleri tasnif ve tanzim ettiği, hangi resimlerinin konulacağına kadar müdahil olduğu talebelerinin kuvvetle şehâdetiyle sâbittir. Şeyh Said ile tek muhaveresi bu eserde Şeyh Said’in kıyam için destek taleb etmesine mukabil, “Türk milleti asırlardan beri İslamiyete hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir”1 cümlesiyle ifâde edilir.

Şeyh Said’in şehâdetinden sonra da otuz beş yıl yaşıyan Said-i Nursî’nin bu kıyamla ilgili başka bir yazılı kaydı yoktur. Dersim katliamı sebebiyle duyduğu elem ve ızdırabı Şeyh Said kıyamı bahanesiyle gerçekleştirilen katliam karşısında da duyduğu, bilinen hakikattır.

İmam-ı Azam’a göre kıyamın cevaz şartı: Başarmaktır... Başarılmayacak kıyam, caiz değildir... Asla emin olunamayacak bir cevaz şartı...

Fakirin bu mevzudaki tetebbuatı, “Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler”2 adlı eserde uzun uzadıya yer alır. Kanaatım kat’i ve net: Şeyh Said kıyamı, enine boyuna plânlanmış bir harekat değil, bir emr-i vâki ile girilmiş elîm bir yoldur... Şeyh Said’in nokta-i nazarı ve hedefinde asla ve asla Kürtçülük yoktur. İngiliz işbirliği de Şeyh Said’in şahsı itibarıyla adice bir iftiradan ibarettir. Ankara iktidarının hazırlığına başladığı lâdini rejimin emâreleri ve ayak seslerinden her mü’min gibi rahatsızdı ve karşı koymak istiyordu... Onun bu dinî hissiyatını bir kuvvet-i zahr olarakr kullanmak isteyen Cibranli Halit ve Bitlis Meb’usu Yusuf Ziya gibi bâzı ırkçı zâtların bu hareketin içinde yer almaları Ankara’nın elini kuvvetlendirmiş ve Türk amme efkârına Şeyh Said’i Kürtçü olarak takdim ve telkin ile kıyamı da hayasızca “Kürt İsyanı” olarak ilân etmişlerdi.

Üzerinde durmak istediğim husus, Şeyh Said Kıyamı değil, -mevzuun muktezası olarak temas zarureti hâsıl oldu- Şeyh Said’in torunu Şeyh Muhammed Fırat’ın Time Türk’e verdiği bir mülâkatın sebebiyet verdiği tartışmalardır. Önce Şeyh Muhammed’i dinleyelim:

“Said Nursi ‘1950 yılına kadar şuurum yerinde ben düşüncelerimi kaleme almışım, fikrime güvenirdim. 1950 yılından sonra benden habersiz talebelerim bazı hususları söylemiştir. Eğer isterseniz tayin edeceğim bir vekil bu hususları çok güzel anlatır’ demiştir. Çünkü amcam kendilerine demiş ki ‘bazı hususlarınız aykırıdır, bunu sizin adınıza kabul edemem’ o da bunun üzerine, ‘Altı talebem var. Bunlardan birisini vekil seçmem için kuvvetim yerinde değil. Kolhisara geleceğim hangisini beğenirseniz ben onu vekil tayin edeceğim’ dedi. Ne yazık ki bu olmadı kendisi Urfa’ya geliyor orada vefat ediyor. Amcam Şeyh Ali Rıza Efendi de Sivas Kampı’na ailemizden 11 kişi ile sürgün edildi.

“Said Nursi amcama devamla şunları söyledi ‘Ben Van’da iken Şeyh Said’in mektubu bana ulaştı. Beni de bu hizmete davet etti. Ben de mektubuna cevaben dedim ki bana görev ver ki ben de bu hizmete buradan katılayım. Mektubun ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Sonra Şeyh Said tutuklandı. Benim mektubumdan dolayı beni de götürürler dedim ama beni götürmediler. Bunun üzerine ağladım sızladım. Sonra istedim ki, Şeyh Said oğullarını göreyim. Bugün bana nasip oldu beni kardeş kabul etsinler. Ben bu manevi üzüntüden kurtulayım. Beni manevi evlat kabul etsinler. Ben de manevi kardeşiniz olarak huzura çıkayım. Kolhisar’a gelip kalacağım. Altı talebem içinde hangisi uygun görülürse onu vekil tayin edeceğim.’

“Bediüzzaman Said Nursi hadise sonrası yaşadıklarını amcama şöyle anlatıyor; ‘40 gün mağarada feryat figan ettim. Sonra bana ilham geldi dendi ki -Ben küfrü mutlakla mücadele ettim, sen de cehli mutlakla mücadele et.- Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim.’ Selahattin Efendi de kendisini ailemizin manevi evladı olarak kabul etti. Said Nursi, ‘Siz beni kabul ettiniz, ben de rahat ettim’ diyor.”3

Aslında bu ifâdeleri yok sayıp ademe mahkûm etmek mümkün, ama mümtaz bir âilenin teveccühe mazhar bir evlâdından bu kadar hatanın sudur etmesini sükûtla karşılamayı gönlüm el vermiyor.

Mübarek Şeyhim, Bediüzzaman Hazretleri ömrünün en hareketli, en çok göz önündeki bir zaman dilimini de 1950-60 arasındaki on yılda yaşar... Zerre kadar bir şuur sekâmeti tezâhür etseydi a’da-i din olan şedid düşmanları tef çalarak değil, savaş alayları tertip ederek eğleneceklerdi. “1950 yılına kadar şuurum yerinde ben düşüncelerimi kaleme almışım, fikrime güvenirdim. 1950 yılından sonra benden habersiz talebelerim bazı hususları söylemiştir.” gibi hakikatsiz, elim bir ifâdeyi sarfetmekte hiç mi tereddüt yaşamadınız?.. Bunun hiçbir şekilde kabul edilemeyecek, na makul bir hilâf-ı hakikat olduğunu da mı idrak edemediniz? Bir şey hakikatsız olabilir, ama bâri aklın kabulünü imkânsız göreceği ölçüde bir şey söylemeseydiniz...

Bu mevzuda sarfettiğiniz diğer ifâdeler de müdellel değil... İlmen ve mantıken olmasına da imkân yok. Kabul edilebilir hiç bir delili de ortaya koyamazsınız... Hâl böyle iken, bu fütursuzca serd-i kelâmı temenna ile karşılamamızı bekleyebilir misiniz?..

Fakirin ve mü’minlerin nazarında Şeyh Said, zâten yeterince büyük bir zâttır, sizin için de öyle olmalıydı... Niçin bu büyük insanı daha da büyük göstermek için muhayyel bir hikâyenin himmetiyle Said-i Nursî’yi dedenize mânevî evlad, amcalarınıza da mânevî kardeş göstermeye çalışıyorsunuz? Böylesine abes, böylesine yersiz bir rüçhaniyet dâvâsına niçin ihtiyaç duyuyorsunuz?..

Muhterem Şeyhim, Şeyh torunu Şeyhim!.. Sizi daha fazla rencide etmeyi cidden gönlüm kaldırmıyor, susuyorum... Ama sizden samimyetle bir ricada bulunmak istiyorum: Lütfen bu yanlış beyanları tashih ile ilân ediniz ki, şehid dedenizin huzuruna ruz-i mahşerde mahçub olmadan çıkabilesiniz...

Bilmecburiye sükût...


En son tanhu tarafından 07.02.10, 22:36 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 22:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
muhteremler,
ben artık bu ve bunun gibi cedellerin içinde yokum.
internetten bulduğunuz tüm karşıt ve reddiye içerilikli yazıları buraya copy-paste yapıyorsunuz,
ben de 2 defa aynısı yaptım. (bundan sonra yapmayacağım).

Allah'a emanet olunuz, vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 22:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
tanhu yazdı:
muhteremler,
ben artık bu ve bunun gibi cedellerin içinde yokum.
internetten bulduğunuz tüm karşıt ve reddiye içerilikli yazıları buraya copy-paste yapıyorsunuz,
ben de 2 defa aynısı yaptım. (bundan sonra yapmayacağım).

Allah'a emanet olunuz, vesselam...


1. Hüseyin Yılmaz'ın yazısı daha önce foruma eklenmiştir : viewtopic.php?f=153&t=3777

2. Bu forum Said-i Nursi hz.nin eserini muaheze etmek için kurulmamıştır. Maksudumuz ve matlubumuz bellidir. Tasavvuf ehli karşıtı tavırlar ve beyanlar Risale okur-yazarları tarafından kulaktan kulağa anlatılmanın ötesinde bir de yazılı olarak ortalığa dökülünce ister istemez bu konuda tavır koymamız gerekmiştir.(Bu dil uzatma örneklerini forumda delilleri ile görebilirsiniz.) viewtopic.php?f=153&t=3579

3. Said Nursi hz.nin alem-i bekada ardınca gidenlerin deyip-ettiklerinden rahatsız olduğu da 8 Şubat 2008 Cuma günü bizzat Şeyh M. Nazım el-Hakkani tarafından ifade edilmiştir.

4. Bu manevi halete yabancı olanlar bu görüşmeyi de yalanlamış ve inkar cihetine gitmişlerdir. (Bunun olabilirliğini anlamak için Ramazanoğlu M. Sami Efendi hz. konusundaki vakıaya nazar ediniz.) viewtopic.php?f=27&t=3809

5. Bahsettiğimiz kişiler genç ve saf şakirdler değil "cemaatin önüne düşmüş" ünvan itibar paye sahibi takımdır.

6. Bu mütevazi forumun (sadece RNK okurlarıdeğil )belirli çevreler tarafından takip edilmekte olduğu da bilgimiz dahilindedir. Buraya yazan kardeşlerimiz bu işle iştigalden o kadar da hoşnud ve razı değildirler. Fakat bir görevi ifa için (tarihe not düşmek adına) yazmak durumunda kalınmaktadır.

Allah Alimul gaybü veşşehade... c.c.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 22:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Efendi kardeşim, bu cevabi yazıyı daha önce de okumuştum. Zahmet buyurup getirmişsiniz; Hüseyin Yılmaz'ın yazısını bir kez daha dikkatlice okudum.

Yazar, kısaca Muhammed Said Fırat efendiye ve sülalesine hürmet ettiğini bildirmiştir. Bununla beraber DELİLSİZ konuştuğunu, anlattıklarına bir delil göstermediğini; söylediği hususların akla ve mantıka uymadığını vs. ileri sürmüş. Yazının kısası budur.

1- Şahid olunan bir konuşmanın delili ne olabilirdi ki? Teybe mi almaları gerekiyordu? Burada delilden kastedilen aynı konuşmaya şahidlik etmiş başkaları da var mıydı anlamındaysa, zaten söylüyorlar, bu görüşmeyi nurcular yazmadılar diyorlar. Said zadelere bakarsanız, demek ki görüşmeden ve konuşmadan haberdar olanlar var ama yazmamışlar işte. Yazılmayan bir görüşmenin delilini nereden bulacaksınız? Dolayısıyla, kesin olarak DELİLSİZSİNİZ demek akla ve mantığa asıl aykırı olandır. Başka bir açıklama getirmeden, sırf bunu söyleyerek Said zadeleri çürütmek de muhaldir. Bunu kabul etmiyoruz.

2- Yazar, torun Muhammed Said Fırat'ı suçladığı şeye kendisi düşmüş: Olayı aydınlatacak sizin aksine delilleriniz nedir? Varsa niye yazmadınız? Aksini ispat edemedikten sonra bir Müslümanı yalancılıkla, menfaatçilikle suçlamak ayıptır, vebaldir, günahtır. Kabul edilmesi mümkün değildir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman'a Vâveylam !..
MesajGönderilme zamanı: 07.02.10, 23:14 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Ruhan yazdı:
Efendi kardeşim, bu cevabi yazıyı daha önce de okumuştum. Zahmet buyurup getirmişsiniz; Hüseyin Yılmaz'ın yazısını bir kez daha dikkatlice okudum.

Yazar, kısaca Muhammed Said Fırat efendiye ve sülalesine hürmet ettiğini bildirmiştir. Bununla beraber DELİLSİZ konuştuğunu, anlattıklarına bir delil göstermediğini; söylediği hususların akla ve mantıka uymadığını vs. ileri sürmüş. Yazının kısası budur.

1- Şahid olunan bir konuşmanın delili ne olabilirdi ki? Teybe mi almaları gerekiyordu? Burada delilden kastedilen aynı konuşmaya şahidlik etmiş başkaları da var mıydı anlamındaysa, zaten söylüyorlar, bu görüşmeyi nurcular yazmadılar diyorlar. Said zadelere bakarsanız, demek ki görüşmeden ve konuşmadan haberdar olanlar var ama yazmamışlar işte. Yazılmayan bir görüşmenin delilini nereden bulacaksınız? Dolayısıyla, kesin olarak DELİLSİZSİNİZ demek akla ve mantığa asıl aykırı olandır. Başka bir açıklama getirmeden, sırf bunu söyleyerek Said zadeleri çürütmek de muhaldir. Bunu kabul etmiyoruz.

2- Yazar, torun Muhammed Said Fırat'ı suçladığı şeye kendisi düşmüş: Olayı aydınlatacak sizin aksine delilleriniz nedir? Varsa niye yazmadınız? Aksini ispat edemedikten sonra bir Müslümanı yalancılıkla, menfaatçilikle suçlamak ayıptır, vebaldir, günahtır. Kabul edilmesi mümkün değildir.



muhterem,

nerdeyse bu zatın sözleri üzerine, 1950'den sonra hafızam iyi değil lafı üzerine Risalelerde yanlışlık aramak doğru mu?
bu zat ile bir evliyayı aynı kefeye koymak ne derece doğru, bunu en iyi sizler bilirsiniz.
ki bu zatın dedesine destek vermemiş biridir Bediüzzaman ama Bediüzzaman çok destekler bulmuş biridir.

benim gördüğüm odur ki, bu zat zamanında dar ağacında biten davasına o günlerde destek bulamadığından bu günlerde yandaşvari sözler sarfetmekte ama bu sözlerde de tahrip mevcuttur. bunu kör bir göz dahi görür.

vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 19 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye