sufiforum.com https://sufiforum.com/ |
|
Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=153&t=3574 |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) |
Yazar: | arsiv [ 28.12.09, 17:47 ] |
Mesaj Başlığı: | Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." 8 KASIM 2007 Alıntı: Risale-i Nur’u Okumanın Zamanı Geçti!.. 28. Şevval 1428 / 8. Kasım 2007 Mevlana Şeyh M. Nazım el-Hakkani Lefke, KKTC Bismillahir-Rahmanir-Rahim İlim talebi, yani ilim öğrenmek kadın ve erkeğe farzdır. İlimden murad; öğrenilecek şey nedir? İlmihaldir, yani ferd olarak kendi halimizi, cemaat ve cemiyet olarak bu insanımızın hal ve şanını öğrenmek… "Ben doğru yolda mıyım? Benim cemaatim doğru yolda mı değil mi? Doğru yol bugünkü günde nedir? Başlangıcı nedir? Sonu nedir?” Yani bu Risale okumanın zamanı geçti. Risaleden hiç bir fayda yok şimdi, kimseye fayda yoktur! Yukarıdan gelen talimat.. talimat geliyor bana şiddetli.. bu risaleler bu bizim gençlerimizi bir miktar yaklaştırdı, lakin ondan öteye götüremiyor. Azıcık bir uyanıklık verdi lakin ondan öteye kuvveti yok. Risale-i Nur'u ne için okur bunlar? Niye okuyor? Okuduklarından ne yapıyor, ne fayda buluyorlar? İlim, amel içindir. Okudukları ilmi biliyorlar mı? Okudukları onlara ne gösteriyor? Yani mecliste oturup sabahtan akşama, akşamdan sabaha risale okuyup uyuklayıp durmak… Bu mu Risale-i Nurun size verdiği gösterdiği ışık, işaret veya beşaret? Bu ise olamaz! İçinde bulunduğumuz hali bilmemiz mühimdir. İçinde bulunduğumuz hal iyi midir değil midir? Bunu bilecek. Bilmeyecek kimseler çok var şimdi. Uyanan bir gençlik var. Uyanan bir okumuş sınıfı var. Uyanan düşünen insanlarımız var. Bunların yazıları var; bunların söyledikleri var. Bunların sözleri ve yazıları bir yere toplanıp okunması lazımdır... Nasıl düştük bu vartaya? Veya nasıl düşürüldük? Bu milletimiz aldatıldı mı aldatılmadı mı? Risale-i Nur söylüyor mu bunu? Kütüphanede kitapları var, Risale-i Nur var; isterse bin tane Risale-i Nur olsun, bu benim sorduğum sualin cevabını bulamazsan o okuduğunun on para kıymeti yoktur. Götür, efendim, kabrinin başına koy Said-i Nursi Hazretlerinin, "Sen oku burada" de kendine, yahut bize yol gösterecek adam gönder. Bu millet bir vartanın içine düştü mü? Düştük mü yoksa dışarda mıyız? Vartanın içinde yani bir kuyuya düşmüş insana benzedi. Nasıl düşürüldük? ... Bu millet düştü mü umumi olarak bu vartanın içerisine? Mesela laiklik var. Laiklik bir vartadır. Laiklik milli töremizde olan bir şey değildir. Neye boyuna bize bunu veriyorlar? Bu Risale-i Nur bunu söylüyor mu? Söylemiyor. Laiklik kelimesi geçiyor mu Risalede? E ne anladık Risale-i Nurdan?!! Risale-i Nurdan ne anladık laikliği izah edemedikten sonra, efendim, laiklik kuyusuna.. o da kör kuyudur; içerisinde su olsa insan içer ve yaşar... kör kuyu da değil içerisine kanalizasyon suyu akan kuyu… Bu vartaya biz nasıl düştük? Düştük mü düşmedik mi? Yukarıdan bana da şiddet geldi bu konuda dün akşam, bu nedir yukardan büyük zatlardan işaret geldi.. “Nedir bu; ben ne yapayım?” dedim.. Bir sürü gençler gidip geliyor, onlar Risale-i Nur talebesi, Amerika’da Gülen var, onun talebeleri onlardan bize bir şey gelmiyor.. Bu gençliğimizde bir hareketlilik yoktur, bir aksul-amel yoktur… Bu hareketlere karşı; karşı hareket! Bu Risale-i Nurdan bu gençler hislenip kendi hallerini biliyorlar mı, yoksa o Risale-i Nur talebesi veyahut Gülen Beyin talebesi birinci geliyormuş.. Bana ne; birinciymiş? Düştüğü vartalardan haberi olmayan adam nedir o? Bu başka bir tuzak. Söylendi. “Risale-i Nur başka tuzaktır.” Risale-i Nur başta tuzaktır. Ses çıkarmadı 80 senedir T.C. ona; bıraktı. Uyutur mu uyandırır mı? Uyuttu. Mühim olan nokta... bu vartanın içine düşdük mü düşmedik mi? Düşüren kim? Bu vartanın içine bizi itenler, ne gibi sebeblerle nasıl bizi ittiler? Bunu Risale-i Nur söylüyor mu? Bize lüzum eden budur: “Vartanın içine düşdük mü düşmedik mi?” Düşdüysek, nasıl düşdük? Bunu yazan şeyler var... uyanan gençlik var, uyanan kalem sahipleri var; güzel yazılar var.. takip ettik. VAKİT gazetesinden acaib makaleler geliyorki; bundan kitap yapıp bunlara okutmak lazım... Bir makale okudum dün gece, ondan yukarıdan emir geldi. Türkiye’de din Hükümetin kontrolunda diyor. Ne demek? Hükümetin başka bir işi yok mu; Milletin dininle uğraşmaktan başka? Bunu yap, bunu yapmama.. Milletin kılığıyla kıyafetiyle; inancıyla yaptığı ibadetiyle, zikriyle fikriyle uğraşmaya memur mudur bu devlet yahu?! Türkiye’de din devletin kontrolundadır.. 85 senedir Türkiye’de Islam ismi yasaktır.. bir Islam mühesesi söyle.. yok.. Islam üniversitesi de.. Islam topluluğu de.. Islam cemiyeti de.. Islam medresesi de.. Islam hastanesi de.. Islam ticarethanesi de.. hepsi birden yeşil sermaye diyerekden topa tutuyorlar.. ne hakları vardır?? Risale-i Nurda bunlar varmı? Ne okursun be sen? Gazete deki yazı ondan mühüm oldu şimdi.. bu insanların yazılarını... okudumda.. 3 makaledir o.. ikisini buldum bir tanesini bulamadim ... Bunların üzerine yürüyecek hiçbir kelime yok risalede. 1. lema 2. lema… Bunlardan bize bir fayda yok şimdi. Hiç fayda yok. Hiç. Hastanın ihtiyacı olan basit bir hapdır. Onu vermıyor en ağırlarını veriyor, hastanın eli ayağı bağlanıp kalıyor. Risale-i Nur bu milleti uyutuyor demektir. Başka bir şey yok. Kaç milyon Risale var. Milyonları istemem. Anlayan insan isterim ben. Biri bu vartaya düşürüldüğümüzü göstersin Risaleden. “Sözler”dir, bilmem “hutbe”dir.. Bunlar beni doyurmuyor. Benim istediğim beni doyuracak ilimdir. Şimdi gideceğim yolu bana aşikâre edecek ilimdir benim istediğim. Fiildir. Risale-i Nur’da bu yoktur. Yok, hiç yok. Çocuklar oturur ;orada toplanıp birisi okuyacak dinleyeceksiniz diyor. İster anla ister anlama. Ben de diyorum ki Hıristiyanlar da öyle söyler. Hıristiyanlar da bir araya toplandığında bir kimse sorarsa Papaza bu nasıl olur? “Sormayacaksın, inanacaksın!” Bu Hıristiyanların adeti. Sormadan nasıl? İlmin yarısı soru sormaktır. Cahil soru soramaz... Sende Nurcusun? E ne faydası var? Bu vartadan kurtulmamız lazımdır. Nasıl kurtulacağız? Risale-i Nurdan göstersinler yerini bana... yok yok.. Risale-i Nur’u 1940’tan beri bilirim. 70 sene oluyor. Eskisi de aynı; yenisini de bilirim. Said Nursi Hazretleri hayattaydı o zaman. Hasıl-ı kelam, şimdi ilimden bahsediyoruz; farz olan ilim. Cenab-ı Peygamber buyuruyor. İlim talebi, yani insanın kurtuluşunu ve saadetini kefalet altına alıp, ona kurtuluşuna ve istikbaline dair yol gösterecek ilim manasınadır o. E şimdi bakıyoruzki Risale-i Nurdaki ibareler, yazılar bu gençlerin hiçbirisi hiç birisini anlamazlar. Koyu Osmanlıca. Koyu Osmanlıca’yı çoktan kaldırdı köprüyü yıktı. Geçemiyor şimdi o tarafa. Ancak kayıklarla.. bir parça ordan buraya burdan oraya belki ipin üstünde geçen çocuklarda var şimdi okuturlar ya... demirin üstünden yol yok sokak yok.. ne okutacan be? Neyi okutuyorsun sen? Okuma değil mühim olan. Ama bunu yapan kimse kolay okuma yazma.. be kolay okuma yazmayı çingene de yapar. Kolay öğrenip anlamayı sen bu harflerle yapabiliyor musun? Yapamazsın. Niye değistirdin bu harfleri? Kolay okumakla insan alim mi olur? Gazete okumakla insan alim mi olur... Gazete okumaylan insan alim mi olur. Şimdi bir köylüde versen oda okur.. şimdi ne oldu? Hiç bir şeyden anlamaz.. okur ama anlamaz. Okur-anlamaz sınıfı yetiştirdik biz. Boyunla uğraşıyorlar.. Kıbrıste bir üniversite açmadan yani maksat bir şey yoktur erişilecek bir gayemiz yoktur. Bir şey öğreteceksin öğretemiyorsun. Kalitesiz bir sürü üniversiteler açtık. Kalitesiz hesapsız mezun verdik biz. Peki bu adamlar ne halt edecek be? “Ne halt ederse etsin…” 3 makale vardı. Sonunu bitti dediğinden anladım. Aklı başında bir kimse.. aman ne hoş tahliller yapmış; ne güzel anlatmış. Diline sağlık, ömrüne bereket o adamın. Bunları kitap yapıp onlara okutmak lazım. Risale-i Nur’u müzehaneye… Müzehaneye... Serbest hayat.. şimdi bu mektebleri kiz erkek ayırsan kimse gelmez.. kiz mektebleri ayrı erkek mektebleri ayrı yapsın bakalım kaç kişi gelecek? ... böyle okumamı olur.. milletin ırzını namusunu berbat ettiler.. Böyle bir muhitte yaşıyoruz.. Bunları ne ile terbiye edeceğiz? Kolay okullar.. ABC.. elif be olmiyacak.. sağdan sola olmiyacak.. sağı bıraktık sola taptık manasına o.. soldan başlar ya.. sağdan elif be.. Ya neler, neler.. Bunların hiç birisi Risale-i Nur’da var mı? Ben haşa, minel huzur, Allah benliğimize bırakmasın, lakin söyleyecek olursak Said-i Nursi’nin yazdığı kitapların beş defasını yazdırırım; hem de vakien, yani içinde bulunduğumuz hali göstererekten, kurtuluş yollarını göstererekten. Bunlarda şimdi yok. Çocuklar bize gelir, efendim “Nurcu talebeleri geldi deyince tepem atar zaten, Cumartesi ya da Pazar gelirler, “efendim görüşek”, ne görüşecekler. “Siz fikr-i Sabit sahibi kimselersiniz. Din-i sabittesiniz. Binaenaleyh, yani size ne söylesek “Yok”, “Risale’de böyle şey yok” “Onun için biz Şeyh Efendi ile görüşürüz” Şudur budur. Bundan ibaret. Niye sizinle olayım? Otursunlar bir çay içirin, çorba da içirin, “selamet” deyin hayırlan beraber olsun. Başka ne yapacaksın? Hasıl-ı kelam yani ilim dediğimiz vakitte ferdi ve cemaati kurtaracak ilimdir, dünyada ve ahirette. Ara sıra latife kabilinden söylüyorum lakin hakikatin ifadesidir... “Onun için bana şiddet geldi. Bu Risale-i Nur, çocukları ki müsaittir ve istikbalimizi yükleyeceğimiz insanlar bunlardır, bilemiyorlar, vakitlerini öldürüyorlar.. Zayi ediyorlar, en azından malayani sayılır, öğrenemiyorlar, bu cahilliği, bu vartanın içerisine nasıl düşürüldüler.. Ve hala ısrarla bu vartanın çıkmamızı ısrarla istemiyorlar.. Gayet büyük ısrar var.. İstemeyiz diyor.. Bu vartanın içinde kalacaksınız. Teklif bile edemeyeceksiniz bu laiklik meselesinin kalkmasını.. Bizim kaç bin senelik töremizde laiklik var mı? Allahümme, La havle vela kuvvete illa billah... Ve minallahi tevfik… Tövbe Estağfirullah Ya Rabbi… Estağfirullah el azim… El-Fatiha. http://www.naksibendi.net/sohbetler/Ris ... gecti.html |
Yazar: | tanhu [ 01.01.10, 00:02 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
selamün aleyküm, ilaç vardır, her adama her bedene şifa vermez. kimine şifa verir, kimine su gibi gelir, kimine de allerji verir. Önce hastalığı tesbit etmek, sonra ilacı tatbik etmek gerek. Risale de öyledir. Her adama şifa vermez. Vermesi de beklenmez. Kalpler Yaratıcı'sının elinde. saygılar.. |
Yazar: | Kudsî [ 09.02.10, 02:46 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
harika bir hutbe: uyarıcı, isabetli, yerinde sözler.. ne diyor mesela şeyh Nazım efendi hz. "..Kütüphanede kitapları var, Risale-i Nur var; isterse bin tane Risale-i Nur olsun, bu benim sorduğum sualin cevabını bulamazsan o okuduğunun on para kıymeti yoktur. Götür, efendim, kabrinin başına koy Said-i Nursi Hazretlerinin, "Sen oku burada" de kendine, yahut bize yol gösterecek adam gönder.." acaib azarlama var ha!.. mübarek dürmüş tepelemiş toparlamış resmen.. hiç boşuna değil yani.. korkunç bir aşırılık var saplantı var çünki.. şu vaziyet ehlullaha (ks.hum) giran geliyor artık.. bu sözler onun kanıtı.. |
Yazar: | erbainer [ 09.02.10, 15:36 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
TûTî yazdı: acaib azarlama var ha!.. mübarek dürmüş tepelemiş toparlamış resmen.. hiç boşuna değil yani.. korkunç bir aşırılık var saplantı var çünki.. şu vaziyet ehlullaha (ks.hum) giran geliyor artık.. bu sözler onun kanıtı.. Şu sohbet kayda gireli 2 yıldan fazla zaman gecti. Risaleci taifesinin baştan ayak itirazları da bilgi dahilinde... Hayret verici bir husus: Risaleci taifesinin istisnasız tamamı (son örneği epeyce kitap-arşiv belgesi tetkik etmiş birisi olarak ilim yönünden en önde gelenlerinden olan Prof. Dr. Ahmed Akgündüz oldu) alem-i mânâda rütbeli bir kişinin bir başka rütbeli kişiye vazife verebileceğine; Hz. Şeyh'in ibaresi ile "şiddetle talimat" göndereceğine İNANAMIYORLAR... Oysa şurada tevafuken birkaç gün içerisinde Muzaffer OZAK Hz. ve Ramazanoğlu Mahmud Sami Hz.den yapılan nakiller "evliyaullah için PERDE OLMADIĞInın iki kanıtı... Tasavvuf ehli olup da böylesi bir muhatab oluşa aynelyakîn şahid olmayan var mıdır bilmem... Aslında gerçekten üzüntü verici olan bugün Risaleci taifesinin alem-i mânâ ile ilişkilerinde RNK'nın araya bir PERDE hatta DUVAR olarak konulduğunun farkına varamayışları... Varamadıkları gibi hergün bu perdeyi biraz daha kalınlaştırıp duvarı yükseltme azmü cehdinde sayü gayret göstermeleri... Hakikaten hayret veriyor... Alıntı: Din zaruri bir faktördür
Kıbrıs/Lefke Hüseyin Bey! Tasavvuf hakkında bilhassa Nakşibendilik hakkında soruyorsunuz. Halkın bu hususta hiçbir bilgisi ve malumatı yoktur. Ve oradan buradan işitme yoluyla veyahut birkaç satırlık yazılar yolu ile Tasavvuf hakkında bilhassa Nakşibendilik hakkında birşeyler öğrenmek isteyenler oluyor. Tabii, umumi kitlesi itibari ile İnsanlık bugün dinden uzaktır. Müslümanlarda gafil olduklarından müslümanlıktan uzaktır. Hem dinden uzak hem de müslümanlıktan uzak olan kimselere tasavvufu söylemek, anlatmak adeta boşuna iş yapmak, boşuna nefes tüketmek, boşuna emek sarfetmek ve de bitmeyecek yere tohum atmaya benzer. Maalesef, bugünkü dünyamızda din reformu sapıttırılmış, saptırılmış ve yanlış anlatılmıştır. Onun için insanlar dinin lüzumuna kail değildir. Dinin insan hayatında en zaruri faktör olduğunu kabul etmiyorlar. En basitinden bir bakışla; „Din zaruri bir faktördür“ diye bakacak olsalardı, Din Reformu insanlık arasında bir kiymet taşıyacaktı. Maalesef bu yoktur. Din bu zamanda bir kiymet taşımamaktır insanların nazarında. 20. Asır insanında dine karşı bir alaka yoktur. Batıl olarak bir sürü din var. Hak olarak bir din var, Müslümanlık. Batıl dinlerin çoğu kendini bugün insanlara kendisini kabul ettiremiyor. Bir kuru arayış ve merasimden ileri insanlara bir tesiri olmuyor. Dinin maksadı insanların maneviyatı üzerinde işlemesidir. İnsanların maneviyatı üzerinde bir tesiri olmayan bir merasimin malayaniden öteye bir hükmü olamaz Kiymet hükmü olamaz. Hak yönlü din olan İslam´da disiplin vardır. İnsan batıl yönlü bir dine belki pek kolay intisab eder. Çünkü batıl yönlü dinde bir disiplin yoktur. Hak yönlü dinde disiplin vardır. Batıl yönlü dinde bir disiplin olmadığı halde o batıl dine intisab etmeyen kimsenin hak dine teslim olması zordur. Sağlam disiplini olan hak dine insanın kendisini teslim etmesi bugünkü hayat şartlarında çok zordur. Ondan sonra hak olan İslam dinidir. İslam dininde disiplin vardır. Haram-Helal hududu vardır. Onu yapacaksın ama bunu yapmayacaksın. Hak olan İslam dinindeki disiplininde yine daha sıkı olan bir tatbikatı vardır. Ki, O ´Tasavvuf´ tur. Tasavvuf´un disiplini Şeriat´ın disiplininden sıkıdır. Şimdi temsil ile; teyyarenin pranga üzerinde yürüyüşündeki disiplini başkadır. Havalandığı vakitteki disiplini başkadır. O havalandığı vakit yerdeki disiplini havada kullanamaz. Yerde kullandığı disiplin kuvveti havada geçmez. Binaenaleyh İslam yeryüzünde bir disiplindir. Tasavvuf; manevi mertebelere talip olan kimseleri yükseltecek disiplindir. Tasavvuf; Manevi makam , manevi rütbe, dinin manevi zevklerini isteyen, manevi mertebelerine yükselmek isteyenlere ait olan bir disiplindir. Ve İslam´ın içindedir. Ötekisi tasavvuf ile alakası olmadan; ´Yeryüzünde biz dolaşmak ile iktifa edelim. Meleküt Alemi şimdilik bize gerekmez. Zaten Meleküt Alemine öldüğümüz vakit bizi çekip çıkaracaklar.´ diyenlerdir. O kimselerin yeryüzündeki tasarrufları Şeriat üzerinedir. Meleküt Alemini isteyenler için olan yol ise Tarikattır, Marifettir, Hakikattır. Ki, bunlar tasavvuf yollarıdır. Hulasası budur. Bundan daha hulasasını tarif edecek adam zannetmem mevcut olsun. Başka türlü tarifi yoktur. Yanlış tarif yapacaktır. Bir kimse tasavvufu isterse,(erbabına sorsun), onun açıklamasını onun tatbikatını elbetteki erbabından soracaksın. Tasavvufa talip olan gelsin. Talip olmazsa, ne yapacaksın? Şeriatı öğrensin! Şeriat yolunda yürüsün! “Yeryüzünde dolaşın!” dedi Cenab-ı Allah. “Dolaşsın! Şeriat´ın kendisine verdiği selahiyetle dünyanın mağribini maşrıkını fethetsin! Durmasın!” diyor. “Seyr ediniz!” Seyr-ü Sefer! Sefer etsin! Bu bir emirdir. Yerinde durma! Yürüyeceksin, açılacaksın. Mağrıbı Maşrıkı aşacaksın. Hak için aşacaksın. Mülk verilmiştir. Meleküt Alemini istedi Ebülfeth(Fatih Sultan Mehmed Han). Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed Han Şeyhinden halvet istedi Meleküt Alemi ile meşgul olmak için, oraya çıkmak için. Dedi ki Şeyhi; „Sana Mülk verilmiştir. Senin hizmetin Mülktedir. Seni şimdi alıpta derviş yapmam. Sen Sultansın. Sultan olarak tayin edilmişsin. Senin işin o. Senin işin dervişlik değil. Sen ümmetin üzerinde Sultan tayin edilmişsin. Varacağın rütbenin hakikatını o yoldan bulacaksın. Başka yoldan bulamazsın.” Onun gibi yeryüzünde mümin kimse dolaşması lazım. Enerjisini hak yolunda sarfetmesi lazım. Şimdi enerjiyi sarfedecek yer yok. Çoluk çocuk tüfek oyunu oynar. Bilmem ne oyunu oynar. Boşu boşuna. Eskiden derlerdi; “Seyrül fil ard- yeryüzünde dolaşınız.” Yürüyünüz.(diyerekten emir var Cenab-ı Allah´tan) Yürüdüğünüz vakit size açılır; Bilmediğiniz ufuklar ve bilmediğiniz ülkeler açılır. Herşey açılır. Millet miskinleşmiş. Oturduğu yerde yozlaşmış. Uyuzlaşmış. Bir yere yaramaz hale gelmiş. Enerjilerini oldukları yerde tüketiyorlar. Batarya ile çalışan oyuncaklar var. Bataryasını koyup elinde tutuyor. Elinde çalıştırıyor.Yere koymuyor ki yürüsün. Elinde o batarya tükeniyor. Onun gibi şimdi bu müslüman gençler yürümüyor. Sefer edemiyor. Oldukları yerde kalıyorlar. Kahvehane köşelerinde tembelhanelerde oturuyorlar. Enerjilerini tüketiyorlar. Deşarj mı derler? Boşalma mı derler? Boşalma lazımdır. Çünkü geliyor enerji ve boşalacak yer arar. Boşaltamıyor. Baştakilerinde işine gelmiyor onlara ön versin. Jetler çalışır olduğu yerde ve kumandaya bakar. Kumanda elini çektiği vakit yürümeye başlar. O jetler olduğu yerde fıldır fıldır çalışıyor en son kuvveti ile. Lakin kumanda elini çekinceye kadar jet olduğu yerde kükrer ama kaldırmaz(pilot onu havaya). İş yapamaz (pilot, bekler komutu). Gençlikte öyle bir kuvvet mevcuttur. Lakin hepsi bağlıdır. Yerinde kımıldayıp duruyor. Çünkü kumanda makamında ki kimseler ön vermiyor gençlere. Misafir soruyor; Tasavvufun haricinde de bu hedefe(İslamı yaymayı kastediyor) doğru gidilebileceğini sanıyorum. Bu şeylerin yaptığı gibi; yani bu Fethullah Hoca´nın talebelerinin yaptığı gibi sadece eğitim şekli ile gidilemez mi? Şeyh Nazım Hakkani hazretleri; Şimdi aslında Fethullah Efendi, işin farkında değil değildir. İşin farkındadır. Manevi esas olmaksızın işin yürümeyeceğinin farkındadır. Manevi kök olmaksızın hiçbir hareketin bir netice vermeyeceğini pek iyi biliyor O. Nitekim onların da intisabları (evliyaya manevi bağlılıkları) vardır, (yalnız) şartlar onların kendilerini aşikare etmelerine fırsat vermiyor. Aslında Said-i Nursi hazretleri tarikat sahibi idi. Çünkü tarikatsız bir kimsenin yetişmesi mümkün değildir. Çünkü Tarikat durmadan insanın ruhaniyetini besler, büyültür ve ona göre bir şahsiyet kazandırır. Şahsiyeti parladıktan sonra görülmeye başlar. Tasavvufsuz şahsiyetler nuruna kavuşmayan meşale gibidir. Nurunu bulamayan kabir gibidir. Nurunu bulamayan mum gibidir. İnsanı manen uyandıran tarikattır. Ki Kur´an da; ´Biz Habibimize Kur´an ve Nur indirdik.´diyor. Hem Kur´an inmiştir hem de nur inmiştir. Nur ve Kur´an indirilmiştir. Binaenaleyh! Nurda tevahüs yoluyla kalblere geliyor. Nitekim Kuran-ı Kerim´de; ´Herkese nasibi veriliyor´ diyor. Maneviyattan alan kimse nurdan da alıyor. Nurlandığı vakit parlıyor. Bütün evliyaların İslam semasında görülmelerinin sebebi , sahip oldukları vilayet nurunun nübüvvet nurundan tecelli etmesiyledir. O vilayet nurundan evliyalara aşılanıyor. Onun için İslam semasında hepsi görülüyor. Onun için insana şahsiyet kazandıran nurdur. Doğru tabir ile insanın şahsiyetini gösteren nurdur. (Misal;) Karanlıkta ben size ışık verdiğimde sizin kim olduğunuz meydana çıkacak. O nuru ben size vermezsem, siz görünmezsiniz. Nur olmadan şahsiyetin tanınması bir parça düşüktür (biraz zordur). Şahsiyeti verilmiştirde ama o şahsiyetin görülmesi için nur lazımdır. Eee! O nur şahsiyetin çevresinde döndürülmezse, o şahsiyetin kim olduğu belli olmaz. Said-i Nursi İslam semasında parlayan bir yıldızdır. Üzerinde nur olmazsa nasıl parlayacak, nerede görülecek? Ne görülecek ve ne de bilinecek? Gökyüzünde nice nurunu kaybetmiş olan eski yıldızlar var. Nursuz kalmıştır onlar. Onlar görünmez, belli olmaz. Nuru olanlar görülür. Şahsiyetleride bilinir; Bu budur, bu da budur diyerekten (bilinirler onlar). Onun için Fethullah Hocaefendi´nin elbetteki manevi yönü vardır ki, etrafındaki halka ona bağlanıyor ve onu dinliyor. O´nu takip edebiliyor. Onda bir cezbe olmasa, onun kendi şahsında cazibesi bulunmasa, söylediği sözde cezbedici kuvvet bulunmasa, O´na kimse itibar etmez, kimse kulak vermez. Onbinler yüzbinler belki milyondan sayılan bağlıları vardır. Ve Onun emrine munkattırlar. Emrine itaat eden cemaat. İtaat etmez değil. Onun için onlar orada muvaffak oluyor. Kupkuru olan hükümetin açtığı mektepler ki, tasavvufi bir köke bağlı değildir. Onlarda tasavvufu kabul eden zihniyette yok. Onun için onlarda birşeye muvaffak olamıyor. İmam Hatip mektepleri İlahiyet fakülteleri ve emsali olan kuruluşlar ki, onlar tasavvuftan uzaktırlar. Onun için cezbeden taraflarıda yoktur. Oraya gidenler ya zoraki gidiyor ya da maaş veya bir istikbal için veyahutta geçim vasıtası elde etmek için gidiyor. Başka gayeleri yoktur. Dediğiniz nokta elbetteki doğrudur. Ancak Tasavvufi nokta olduğu takdirde o memleketlerin İslamı tanımaları daha kolay olur. Avrupa´nın İslama giriş kapıları tasavvuf kapılarıdır. Şeriat kapıları değildir. Mankafa vehhabiler ve suudiler milyarlar sarfediyorlar davet için İslama. Center diyerekten bir sürü merkezler açıyorlar. Dolar, Sterlin, Mark sarfediyorlar. Tek adamı Şeriat kapısı yoluyla İslama girdiremiyorlar. Bizim onlardan(insanlardan) on para aldığımız yok. Bizim elimizden tasavvuf yoluyla senede binlerce kişi İslama girer. Tasavvuf kapısından gösteriyoruz biz İslamı. Tasavvuf kapısından; ´Çıkar pabucunu, gir içeriye!´ diyoruz. Onlarda atlayıp giriyor. Tasavvufta bir deniz gösteriyoruz. İnsanı sevindirecek bir deniz(gösteriyoruz) İnsanı ürkütecek değil. Korkutacak değil. Hoş bir yer gösteriliyor. ´Buraya giriniz! Yalnız girmek ile mükellefsiniz. Başka bir mükellefiyetiniz yoktur´diyoruz biz onlara. Hemen giriyorlar. O tarafta çok teklifler koyuyorlar; ´Böyle yapacaksın, Şöyle yapacaksın´diyerekten. Onlarda kapıdan bakıyorlar ve ´Kalk! Gidelim!´diyorlar. Tasavvuf kapıları açıktır. ´Ne istersiniz bizden içeriye girmek için?´ diyorlar. Bizde; ´Hiçbirşey istemeyiz. Girin içeriye!´diyoruz. “Ne teklifiniz var?” Teklifimiz yok. İçeri girin! Girin bakın! Beğenirseniz durun! Beğenmezseniz çıkıp gidin! Bizim teklifimiz bu. Yahu! Buradaki bu ağaçcık; küçük bir fidandır. Bunun üstüne basarsan, kırarsın. Ama öbür tarafta sahabenin üstüne ancak 23 senede indirilmiş olanın tümünü yapmalarını teklif ediyorlar o bizim kabakçılar (vehhabileri kastediyor). Daha yeni diktikleri fidana hemen tırmanmak istiyorlar. İnşaallah! Allah bizi ümmete hizmette muvaffak etsin! Amin El-Fatiha |
Yazar: | Kudsî [ 09.02.10, 22:24 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
zuhuratta said efendi (rh.a) müceddid, risale'si de asrın yeganesi olarak belirtilirse bunu derhal makbul addedip naklini de muazzam tutacaklardır.. diye düşünüyorum.. Allah su-i zandan muhafaza eylesin.. |
Yazar: | erbainer [ 22.09.10, 21:56 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
Kudsî yazdı: Allah su-i zandan muhafaza eylesin.. . Amiinn.. |
Yazar: | yakuti [ 14.02.11, 15:33 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
Hüküm Risaleleler hakkında olduğu için, tuhaf kaçmıştır. Ancak, Risalecilerin ve "Biz Risaleleri yazanın yolundayız" diyenlerin milleti ve müslümanları her zaman uyuttukları hususunda bendeniz her ortamda şehadete hazırım. |
Yazar: | tarihci [ 24.01.21, 00:49 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..." |
13 yıl geçmiş. arsiv yazdı: Şeyh M. Nazım el-Hakkani: "Risale Okuma Devri Geçti..."
8 KASIM 2007 Alıntı: Risale-i Nur’u Okumanın Zamanı Geçti!.. 28. Şevval 1428 / 8. Kasım 2007 Mevlana Şeyh M. Nazım el-Hakkani Lefke, KKTC Bismillahir-Rahmanir-Rahim İlim talebi, yani ilim öğrenmek kadın ve erkeğe farzdır. İlimden murad; öğrenilecek şey nedir? İlmihaldir, yani ferd olarak kendi halimizi, cemaat ve cemiyet olarak bu insanımızın hal ve şanını öğrenmek… "Ben doğru yolda mıyım? Benim cemaatim doğru yolda mı değil mi? Doğru yol bugünkü günde nedir? Başlangıcı nedir? Sonu nedir?” Yani bu Risale okumanın zamanı geçti. Risaleden hiç bir fayda yok şimdi, kimseye fayda yoktur! Yukarıdan gelen talimat.. talimat geliyor bana şiddetli.. bu risaleler bu bizim gençlerimizi bir miktar yaklaştırdı, lakin ondan öteye götüremiyor. Azıcık bir uyanıklık verdi lakin ondan öteye kuvveti yok. Risale-i Nur'u ne için okur bunlar? Niye okuyor? Okuduklarından ne yapıyor, ne fayda buluyorlar? İlim, amel içindir. Okudukları ilmi biliyorlar mı? Okudukları onlara ne gösteriyor? Yani mecliste oturup sabahtan akşama, akşamdan sabaha risale okuyup uyuklayıp durmak… Bu mu Risale-i Nurun size verdiği gösterdiği ışık, işaret veya beşaret? Bu ise olamaz! İçinde bulunduğumuz hali bilmemiz mühimdir. İçinde bulunduğumuz hal iyi midir değil midir? Bunu bilecek. Bilmeyecek kimseler çok var şimdi. Uyanan bir gençlik var. Uyanan bir okumuş sınıfı var. Uyanan düşünen insanlarımız var. Bunların yazıları var; bunların söyledikleri var. Bunların sözleri ve yazıları bir yere toplanıp okunması lazımdır... Nasıl düştük bu vartaya? Veya nasıl düşürüldük? Bu milletimiz aldatıldı mı aldatılmadı mı? Risale-i Nur söylüyor mu bunu? Kütüphanede kitapları var, Risale-i Nur var; isterse bin tane Risale-i Nur olsun, bu benim sorduğum sualin cevabını bulamazsan o okuduğunun on para kıymeti yoktur. Götür, efendim, kabrinin başına koy Said-i Nursi Hazretlerinin, "Sen oku burada" de kendine, yahut bize yol gösterecek adam gönder. Bu millet bir vartanın içine düştü mü? Düştük mü yoksa dışarda mıyız? Vartanın içinde yani bir kuyuya düşmüş insana benzedi. Nasıl düşürüldük? ... Bu millet düştü mü umumi olarak bu vartanın içerisine? Mesela laiklik var. Laiklik bir vartadır. Laiklik milli töremizde olan bir şey değildir. Neye boyuna bize bunu veriyorlar? Bu Risale-i Nur bunu söylüyor mu? Söylemiyor. Laiklik kelimesi geçiyor mu Risalede? E ne anladık Risale-i Nurdan?!! Risale-i Nurdan ne anladık laikliği izah edemedikten sonra, efendim, laiklik kuyusuna.. o da kör kuyudur; içerisinde su olsa insan içer ve yaşar... kör kuyu da değil içerisine kanalizasyon suyu akan kuyu… Bu vartaya biz nasıl düştük? Düştük mü düşmedik mi? Yukarıdan bana da şiddet geldi bu konuda dün akşam, bu nedir yukardan büyük zatlardan işaret geldi.. “Nedir bu; ben ne yapayım?” dedim.. Bir sürü gençler gidip geliyor, onlar Risale-i Nur talebesi, Amerika’da Gülen var, onun talebeleri onlardan bize bir şey gelmiyor.. Bu gençliğimizde bir hareketlilik yoktur, bir aksul-amel yoktur… Bu hareketlere karşı; karşı hareket! Bu Risale-i Nurdan bu gençler hislenip kendi hallerini biliyorlar mı, yoksa o Risale-i Nur talebesi veyahut Gülen Beyin talebesi birinci geliyormuş.. Bana ne; birinciymiş? Düştüğü vartalardan haberi olmayan adam nedir o? Bu başka bir tuzak. Söylendi. “Risale-i Nur başka tuzaktır.” Risale-i Nur başta tuzaktır. Ses çıkarmadı 80 senedir T.C. ona; bıraktı. Uyutur mu uyandırır mı? Uyuttu. Mühim olan nokta... bu vartanın içine düşdük mü düşmedik mi? Düşüren kim? Bu vartanın içine bizi itenler, ne gibi sebeblerle nasıl bizi ittiler? Bunu Risale-i Nur söylüyor mu? Bize lüzum eden budur: “Vartanın içine düşdük mü düşmedik mi?” Düşdüysek, nasıl düşdük? Bunu yazan şeyler var... uyanan gençlik var, uyanan kalem sahipleri var; güzel yazılar var.. takip ettik. VAKİT gazetesinden acaib makaleler geliyorki; bundan kitap yapıp bunlara okutmak lazım... Bir makale okudum dün gece, ondan yukarıdan emir geldi. Türkiye’de din Hükümetin kontrolunda diyor. Ne demek? Hükümetin başka bir işi yok mu; Milletin dininle uğraşmaktan başka? Bunu yap, bunu yapmama.. Milletin kılığıyla kıyafetiyle; inancıyla yaptığı ibadetiyle, zikriyle fikriyle uğraşmaya memur mudur bu devlet yahu?! Türkiye’de din devletin kontrolundadır.. 85 senedir Türkiye’de Islam ismi yasaktır.. bir Islam mühesesi söyle.. yok.. Islam üniversitesi de.. Islam topluluğu de.. Islam cemiyeti de.. Islam medresesi de.. Islam hastanesi de.. Islam ticarethanesi de.. hepsi birden yeşil sermaye diyerekden topa tutuyorlar.. ne hakları vardır?? Risale-i Nurda bunlar varmı? Ne okursun be sen? Gazete deki yazı ondan mühüm oldu şimdi.. bu insanların yazılarını... okudumda.. 3 makaledir o.. ikisini buldum bir tanesini bulamadim ... Bunların üzerine yürüyecek hiçbir kelime yok risalede. 1. lema 2. lema… Bunlardan bize bir fayda yok şimdi. Hiç fayda yok. Hiç. Hastanın ihtiyacı olan basit bir hapdır. Onu vermıyor en ağırlarını veriyor, hastanın eli ayağı bağlanıp kalıyor. Risale-i Nur bu milleti uyutuyor demektir. Başka bir şey yok. Kaç milyon Risale var. Milyonları istemem. Anlayan insan isterim ben. Biri bu vartaya düşürüldüğümüzü göstersin Risaleden. “Sözler”dir, bilmem “hutbe”dir.. Bunlar beni doyurmuyor. Benim istediğim beni doyuracak ilimdir. Şimdi gideceğim yolu bana aşikâre edecek ilimdir benim istediğim. Fiildir. Risale-i Nur’da bu yoktur. Yok, hiç yok. Çocuklar oturur ;orada toplanıp birisi okuyacak dinleyeceksiniz diyor. İster anla ister anlama. Ben de diyorum ki Hıristiyanlar da öyle söyler. Hıristiyanlar da bir araya toplandığında bir kimse sorarsa Papaza bu nasıl olur? “Sormayacaksın, inanacaksın!” Bu Hıristiyanların adeti. Sormadan nasıl? İlmin yarısı soru sormaktır. Cahil soru soramaz... Sende Nurcusun? E ne faydası var? Bu vartadan kurtulmamız lazımdır. Nasıl kurtulacağız? Risale-i Nurdan göstersinler yerini bana... yok yok.. Risale-i Nur’u 1940’tan beri bilirim. 70 sene oluyor. Eskisi de aynı; yenisini de bilirim. Said Nursi Hazretleri hayattaydı o zaman. Hasıl-ı kelam, şimdi ilimden bahsediyoruz; farz olan ilim. Cenab-ı Peygamber buyuruyor. İlim talebi, yani insanın kurtuluşunu ve saadetini kefalet altına alıp, ona kurtuluşuna ve istikbaline dair yol gösterecek ilim manasınadır o. E şimdi bakıyoruzki Risale-i Nurdaki ibareler, yazılar bu gençlerin hiçbirisi hiç birisini anlamazlar. Koyu Osmanlıca. Koyu Osmanlıca’yı çoktan kaldırdı köprüyü yıktı. Geçemiyor şimdi o tarafa. Ancak kayıklarla.. bir parça ordan buraya burdan oraya belki ipin üstünde geçen çocuklarda var şimdi okuturlar ya... demirin üstünden yol yok sokak yok.. ne okutacan be? Neyi okutuyorsun sen? Okuma değil mühim olan. Ama bunu yapan kimse kolay okuma yazma.. be kolay okuma yazmayı çingene de yapar. Kolay öğrenip anlamayı sen bu harflerle yapabiliyor musun? Yapamazsın. Niye değistirdin bu harfleri? Kolay okumakla insan alim mi olur? Gazete okumakla insan alim mi olur... Gazete okumaylan insan alim mi olur. Şimdi bir köylüde versen oda okur.. şimdi ne oldu? Hiç bir şeyden anlamaz.. okur ama anlamaz. Okur-anlamaz sınıfı yetiştirdik biz. Boyunla uğraşıyorlar.. Kıbrıste bir üniversite açmadan yani maksat bir şey yoktur erişilecek bir gayemiz yoktur. Bir şey öğreteceksin öğretemiyorsun. Kalitesiz bir sürü üniversiteler açtık. Kalitesiz hesapsız mezun verdik biz. Peki bu adamlar ne halt edecek be? “Ne halt ederse etsin…” 3 makale vardı. Sonunu bitti dediğinden anladım. Aklı başında bir kimse.. aman ne hoş tahliller yapmış; ne güzel anlatmış. Diline sağlık, ömrüne bereket o adamın. Bunları kitap yapıp onlara okutmak lazım. Risale-i Nur’u müzehaneye… Müzehaneye... Serbest hayat.. şimdi bu mektebleri kiz erkek ayırsan kimse gelmez.. kiz mektebleri ayrı erkek mektebleri ayrı yapsın bakalım kaç kişi gelecek? ... böyle okumamı olur.. milletin ırzını namusunu berbat ettiler.. Böyle bir muhitte yaşıyoruz.. Bunları ne ile terbiye edeceğiz? Kolay okullar.. ABC.. elif be olmiyacak.. sağdan sola olmiyacak.. sağı bıraktık sola taptık manasına o.. soldan başlar ya.. sağdan elif be.. Ya neler, neler.. Bunların hiç birisi Risale-i Nur’da var mı? Ben haşa, minel huzur, Allah benliğimize bırakmasın, lakin söyleyecek olursak Said-i Nursi’nin yazdığı kitapların beş defasını yazdırırım; hem de vakien, yani içinde bulunduğumuz hali göstererekten, kurtuluş yollarını göstererekten. Bunlarda şimdi yok. Çocuklar bize gelir, efendim “Nurcu talebeleri geldi deyince tepem atar zaten, Cumartesi ya da Pazar gelirler, “efendim görüşek”, ne görüşecekler. “Siz fikr-i Sabit sahibi kimselersiniz. Din-i sabittesiniz. Binaenaleyh, yani size ne söylesek “Yok”, “Risale’de böyle şey yok” “Onun için biz Şeyh Efendi ile görüşürüz” Şudur budur. Bundan ibaret. Niye sizinle olayım? Otursunlar bir çay içirin, çorba da içirin, “selamet” deyin hayırlan beraber olsun. Başka ne yapacaksın? Hasıl-ı kelam yani ilim dediğimiz vakitte ferdi ve cemaati kurtaracak ilimdir, dünyada ve ahirette. Ara sıra latife kabilinden söylüyorum lakin hakikatin ifadesidir... “Onun için bana şiddet geldi. Bu Risale-i Nur, çocukları ki müsaittir ve istikbalimizi yükleyeceğimiz insanlar bunlardır, bilemiyorlar, vakitlerini öldürüyorlar.. Zayi ediyorlar, en azından malayani sayılır, öğrenemiyorlar, bu cahilliği, bu vartanın içerisine nasıl düşürüldüler.. Ve hala ısrarla bu vartanın çıkmamızı ısrarla istemiyorlar.. Gayet büyük ısrar var.. İstemeyiz diyor.. Bu vartanın içinde kalacaksınız. Teklif bile edemeyeceksiniz bu laiklik meselesinin kalkmasını.. Bizim kaç bin senelik töremizde laiklik var mı? Allahümme, La havle vela kuvvete illa billah... Ve minallahi tevfik… Tövbe Estağfirullah Ya Rabbi… Estağfirullah el azim… El-Fatiha. http://www.naksibendi.net/sohbetler/Ris ... gecti.html |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |