sufiforum.com
https://sufiforum.com/

Alındaki Güneş Gölgesi!
https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=15&t=5636
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  deha [ 06.04.11, 14:07 ]
Mesaj Başlığı:  Alındaki Güneş Gölgesi!

Alındaki Güneş Gölgesi


“Evladım, eğer heyecanını yitirirsen erirsin mum gibi. Her anında emeklilik olmasın aklında. Oturmayı, yatmayı, bir nimet sanma! Ölene kadar çalış ve bir yerlere tutun…”

Hastanede yanında yatan emekli bir amcanın öğütleriydi bunlar. Gözlerinin önünde eriyip, ölmüştü. Böbreğindeki taşın verdiği dayanılmaz acıları unutmuş, o sese odaklanmıştı. Sanki her feryadında üzerine başka bir çığ düşüyor, mezarı oluyordu yaşadığı o anlar.

Yine başlamıştı sancısı. Bir yere sığamıyordu. O yana bu yana dönse, yürüse nafile. Ağrı kesici alıyor kesmiyordu. Hemşireyi çağırdı, hıçkırıklarla. İğne tenine girdikten kısa bir süre sonra rahatlamıştı. Sadece iğnenin acısını hissediyordu artık.

Odası amca öldükten sonra boşalmıştı. Yalnızlığı ayrı bir acı veriyordu. Duldu, kimsesizdi. Ne çok ölümler görmüş, sevdiklerini kaybederken ağlamaya alışmıştı. Sanki hep nisandı doğum sancıları, gözlerinden düşen yağmurlarıyla!

“Evladım, sahip oldukların seni utandırmasın. Onları güzel kullan ve israf etme! Baktığında çok pencere arama bulunduğun yerde. Her pencere ayrı bir dünya sunar. Hepsine uzun süre bakayım derken hiçbirini tanımadan, ömrün geçer gider. Her biri, kendine bakacak gerçek birini bekler durur. Her fıtrata uygun, görülebilecek sunumları vardır. Göremeyene boş gibi görünür, değersiz ve bıkkınlık vericidir. Görene kadar ışığını son pencerende ara! Bıkma ve üzülme. Gördüğünde de şanslı hissetme. Ona geciktiğini düşün ve içtenlikle yakamozlarından seyret hayat yolunu. O sana emanetinden nasıl çıkacağını, bedenini terk etmenin güzelliğini sunacaktır, sonsuz çayırlara doğru! O pencere yaşamın makberidir. Işığın oradan uçacaktır.”

Bunu anlatırken ağlamıştı. Elinde bir mektup vardı ve kokladı onu uzun süre. Yüzü aydınlanmış, güneşten bir gölge düşmüştü alnına! Sanki biriyle konuşur gibiydi. Ne kadar seslense duyuramıyordu sesini amcaya. Kalp atışları anormaldi ama atıyordu. Gözleri kapalı, arasından küçük bir dere akıyordu. Alnındaki güneş çok sevdiği penceresine yöneldi. Gidiyordu sonsuza doğru... Birden döndü tekrar amcaya. Dere kurumuş, kalp durmuş, donuk bir karanlık çökmüştü yüzüne, humuslu toprak gibi. Hemşireyi çağırdı telaşla. Korktuğu olmuştu, ölmüş, ömürlük hamalın tefesi kalmıştı yatakta!

Daldığı yerden sıyrıldı. Amcayla keşfettiği penceresine bir güvercin gelmişti. Ara sıra bulduğu yeri kakalıyor, rızkını arıyor, ara sıra hastaya bakıyordu, öylesine içtence! Sanki o güvercin hayatındaki neşelerin tümüydü. Kakalarında aradığı ve bulduğunu sandığı kısa mutluluklar vardı. Bakışları hastalığa, hep meşgul olduğu yanlışlara bakıyordu. Beş dakika kalmıştı penceresinde, sanki elli yıllık ömrüne denk bir beş dakika. Acıyla gülümsedi.

Amcanın yatağına baktı o an… Hala izlerini saklıyordu, kokusu gitmemişti. O yatağa kimlerin uzanacağını düşündü. Bütün insanlık dedi birden! Kuş gibi uçamayan dünyalığı, ışığıyla birden uçmayı öğrenecekti dünyadan… İlk ve son kapıdan, kuş tüyü kapının perdesini kaldırarak, uçacaktı.

Hani şu sancılarına aldanarak, baktı aynasına. Alnında ışık aradı durdu uzun süre. Bulamadı. Göremedi. Acıyı hissedecekti. Beklide o pencereyi hala keşfedememişti. Üzüldü mü sevindi mi anlayan olmadı…


Saffet Kuramaz.

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/