sufiforum.com
https://sufiforum.com/

Muhyiddin İbn Arabi’nin dergahında / Mustafa Özcan
https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=15&t=4173
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  mimsin [ 07.05.10, 09:47 ]
Mesaj Başlığı:  Muhyiddin İbn Arabi’nin dergahında / Mustafa Özcan

İbni Arabi’nin dergahında

Mustafa Özcan


Cuma, 07 Mayıs 2010 09:58


İbni Arabi’nin dergahı denilince ‘gerçekten de İbni Arabi’nin dergahı var mı?’ diye sorulabilir. Gerçekten de İbni Arabi’nin dergahı olsa, ancak tefekkür dergahı olurdu. Fikir seyrangahı ve cevelengahı olabilirdi. Çünkü İbni Arabi’nin dergahı bir sülük veya terbiye veya pedagoji ekolü olmaktan ziyade aslında ontolojik düzlemde kainatı temaşa eden ve onu yorumlayan ve tılsımlarını okumaya çalışan tefekküre ve teemmüle dayalı bir okul. Bundan dolayı kimileri onun anlayışını felsefi bulurlar ve felsefi tasavvuf ekolüne sokarlar. Orasını veya ötesini bilemem ama İbni Arabi’nin dergahı, tefekkür ve ekolü de muhabbet üzerine kurulu bir ekol olması gerekir. Genellikle onun ekolünü sürdürenler entelektüel düzeyde sürdürmüşlerdir. Bundan dolayı her meşrepten ve mezhepten ama kesinlikle has daireden sevenleri vardır. Batılılar kısmen severler ve onun dışında İslam’da bütün batini ekoller ve kısmen de Sünniler İbni Arabi’yi makbul sayarlar. Belki heterodoks anlamda Sünniler arasında kimileri İbni Arabi ile İbni Teymiyye’ye eşit mesafede durabilirler. Bununla birlikte, kimi Sünnilerle birlikte sair mezhep mensupları da İbni Teymiyye’ye iltifat etmezler.

Lakin İsmaililerden Şia’nın daha ılımlı kollarına kadar genellikle bütün Şii ekoller İbni Arabi’ye hürmet beslerler. Bununla birlikte mesela Şam’da ziyaret yerleri arasına dergahını dahil etmezler. Entelektüel muhabbetin en son delillerinden birisi Ayetullah Humeyni’nin Fusus şerhleri üzerine talikat yazmasıdır. Bununla da kalmamış ve Sovyetler’in son dönemlerinde Şevardnadze aracılığıyla Gorbaçov’a göndermiş olduğu mektupta hususiyle İbni Arabi’ye temas etmiş ve onu İslam güneşi olarak tanımlamıştır. İbni Arabi kesinlikle sofistike bir isim ve her ekol onun düşüncesinde yer bulunabilir.

2001 yılından itibaren Şam’a bu üçüncü gelişim ve nedense biz de Yavuz gibi yaptık ve ilk soluğumuzu İbni Arabi’nin dergahında aldık. Şam’a oradan daldık. Burası Türk hacılarını kendisine çeken bir cazibe merkezi. Herhalde Yavuz’un geriye bıraktığı bir miras olsa gerek.

***

Ben de her gelişimde bu Muhacirun semtindeki veya Kasyon dağına yaslanmış dergaha mutlaka uğrar, bir göz atar ve feyizyab olurum. Gerçekten de kim ne derse desin ve kınanmaya hazır olarak şunu söylemek isterim; insanın huzur duyduğu ender asude mekanlardan biridir. Aksi takdirde, Abdulkadir Cezairi gibi şöhretin şahikasına tırmanmış şahsiyetler de İbni Arabi’nin ayak başına gömülmek istemezlerdi. Mesleğine meşrebine katılmayabilirsiniz ama mutlaka onda kendinizden bir yön ve parça bulursunuz.

İlk Şam’a gelişimde -ki 1970’lerin son fasılları ve demleriydi- bazen bir manevi iklimi ziyaret etmeyi içimden geçirirdim ve ilk aklıma getirdiğim yer İbni Arabi’nin dergahıydı. O zamanlar Şam bu kadar kalabalık değildi ve geleni gideni de yoktu ve özellikle de bayramlarda tenha olurdu. Ben de bayramlarda içime çekilmek için İbni Arabi’nin dergahına ve sofasına giderdim.

Bir defasında da öyle yapmıştım. Galiba Konyalı olacak bir İbni Arabi muhibbanı vardı ve Mevlana diyarından buraya mücaveret yani İbni Arabi’ye komşu etmek için gelmişti, işte hem ona hem de İbni Arabi’ye uğramak istedim. Ya Ramazan Bayramı ya da Kurban Bayramı olmalıydı. İsmi şimdi aklımda olmayan o mücavir ve serdengeçti adam beni çok etkilemişti. Evet, Şam’da çok sayıda Türk ve Türk mahallesi vardı ama kimse onun gibi yapmıyordu. O ferd-i ferit ve yekta-i bi-misil idi ve bana demlediği çayından ikram etti ve o bayramı onunla sohbet ederek ve ona ortak olarak geçirdim. Civardaki bazı sufilerin gürültülü ve festivale benzer hallerini görünce onları paylamış ve yaptıklarını inkar etmiştim. Hiç oralı olmadı. O kendi iç alemindeydi.

***

İbni Arabi dergahının müdavimleri genelde müteşerri insanlar. İbni Arabi’nin kelamda ve başka alanlardaki düşünceleri tartışılabilir ama şer’i şerife ve fıkhi kurallara daima bağlı kalmıştır. Bu alanda da kendisine has görüşleri olmakla birlikte hiç bir zaman ve zeminde İslam hukukunu bir kenara bırakalım dememiştir.

Yine bir ziyaretimde mekanı kapalı bulmuş ve seyyar kitapçısından durumu istifsar etmiştik. Zira yatsıdan hemen sonra mekan kapanıyor. Seyyar kitapçı Cemal Paşa meftunu çıkmış ve Araplar karşısında Türklerin yanını tutmuştu. Doğrusu beklemiyordum, Ama Lübnan’da da Abdullah Babetti gibi ona benzer isimlerle hep karşılaştım.

Bu defa Vakit’in tertiplemiş olduğu Şam seyahati sırasında Şam’a varır varmaz girdiğimiz mekan; mekansızlık mekanı, İbni Arabi dergahı oldu ve Şazeliyye dervişlerini zikir halkasında bulduk. Onları dünyanın en asude insanları sanırsınız. Biraz sonra dergahta gezinen bir adam herkese şeker ve ekmek dağıttı. Teberrüken aldım ve yedim. Namazın farzını hoş bir avazla Kur’an okuyan ser imamın arkasında kıldım. Lakin sünnetleri terk ederek mekanı temaşaya koyuldum. Bana asude bir iklim geldi. Oradaki halkı temaşaya ve seyretmeye doyulmuyordu. Bu caminin kendisine göre bir iklimi ve müdavimleri olmalıydı. İşte o sırra binaen Konyalı mücavir amca ta buralara gelmişti. Sonraki ziyaretlerimde onu bir daha göremedim. Şam’a her gelişimde gözlerim onu arar.

http://www.dunyabulteni.net/author_arti ... p?id=13390

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/