Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: "Ey İman Edenler! Cihada Hazırlıklı Olun!"
MesajGönderilme zamanı: 12.09.11, 15:36 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 04.06.11, 14:53
Mesajlar: 26
"Ey İman Edenler! Cihada Hazırlıklı Olun!"

Aydın Çakırtaş

aydincakirtas@hotmail.com

12 Eylül 2011

İçinde yaşadığımız dünya ve 21. yüzyıl fevkalâde önemli gelişmelere sahne oluyor.

Özellikle Ortadoğu’da, on yıllardır devam eden baskıcı ve totaliter Arap rejimlerinin meşruiyeti halk tarafından sorgulanıyor ve zalim hükümdarlar alaşağı ediliyor.

Ülkemiz de bir takım haklı gerekçelerden dolayı mevcut değişimleri yakından takip ediyor ve zaman zaman da bu gelişmelere müdahil oluyor.

Zira büyüyen bir Türkiye’nin, tarihi ve kültürel dinamikleri de hesaba katılınca Ortadoğu’daki gelişmeleri görmezden gelmesi düşünülebilir mi?

"Düşünülebilir” diyen akılların, zihinlerini Amerikanvari komplo teorileri ile meşgul ettiklerini söylemek hiç de zor değil. Bu çevrelere göre, “Arap Baharı” olarak taltif edilen demokratikleşme adımları aslında Amerika’nın bir oyunu!

Varsa yoksa Amerika!

Bu gereksiz paranoyadan hızla uzaklaşmamız lâzım…

Elbette dünyadaki pek çok küresel olayın arkasında Amerikan politikalarının etkisi yadsınamaz. Zira kapitali yönlendiren konumdaki gelişmiş dünya ülkelerinin uluslar arası arenadaki hareket kabiliyeti diğer ülkelere göre daha etkin olacaktır.

Ancak öyle ya da böyle Ortadoğu’daki gelişmeleri sadece Amerikan politikalarına indirgemek ortaya çıkan sonuçlar açısından pek akıllıca değil.

Peki neler oluyor Ortadoğu’da?

Asker kökenli Mısırlı devlet adamı Hüsnü Na Mübarek, Ocak 2011’de başlayan halk ayaklanmasının akabinde 30 yıllık iktidarının sonuna geliyor.

Kuzey Afrika’nın Akdeniz’e kıyısı olan bir başka Arap ülkesi Tunus’un kaderi de aynı çizgide yer aldı.

Halk ekonomik istikrarsızlıkdan dolayı 23 yıllık lider Zeynel Abidin Bin Ali’yi Ocak 2011’de devirdi.

Ve 22 Ağustos 2011’de Libya halkı da Muammer Kaddafi’yi devirmeye başladı. 42 yıllık iktidar da pek çok kanlı olayla yıkılıverdi.

Suriye’de hızla aynı sona doğru gidiyor. Baascı ve baskıcı Beşşar Esad halkına karşı zulme devam ediyor, kendi halkını “terörist” diyerek katlediyor.

Tarih bize aslında ipucu veriyor. “Zulüm ile abâd olanın ahiri berbâd olur” diyor. Hangi zalim hükümdar ilelebet tahtını muhafaza etmiştir?



Yazımızın başında belirttiğim gibi Türkiye, tarihi ve kültürel bağlarından dolayı olaylara kayıtsız kalmıyor.

Özellikle Suriye’deki etkinliğimizin fazla olması tarihi ve kültürel bağlarımızın yanında Suriye’ye olan kara sınırımızın 910 km olmasıdır.

Dolayısıyla bu ülkede meydana gelen siyasi ve toplumsal olaylara da Türkiye’nin taraf olması meşru bir haktır, gereklidir.

Aksi halde bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek her olay Türkiye için menfi bir gelişme demektir.

Yıllardır terörle mücadele eden bir ülke olarak bölgeden elimizi eteğimizi çekmek demek meydanı aç kurtların eline teslim etmekle eşdeğerdir.

“Ortadoğu’da neler oluyor?” sorusunun cevabı aslında çok tafsilatlıdır. Ancak yazımın bundan sonrasını Türkiye-İsrail gerginliğine ayırmak istiyorum.

Malûmunuz siyonist İsrail, gasbettiği topraklarda kurduğu gayri meşru terör devletinin zalim ve hunhar yüzünü eline geçen her fırsatta göstermektedir.

Bu bir devlet geleneğinin dışında dünya ölçeğindeki ezilmişlik hissiyatı aslında…

İsrailoğulları kendileri dışındaki insanları onların hizmetkârı olarak görürler ve kendilerini üstün ırk olarak kabul ederler. Hatta kendileri dışındakilerin af buyrun köpek kadar değeri yoktur!

Yüce Allah onların bu gülünç durumunu şöyle yalanlar:

“Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti. (Bakara,124)

Tarih boyunca Kur’ân ve sünnet, bizim bakış açımızı belirleyen yegâne unsur olmuştur.

Kur’ân-ı Kerim’de, kendilerine gönderilen Peygamberlere itaat eden ve kurtuluşa erenler olduğu gibi kendilerine gönderilen Peygamberlere karşı çıkan ve Allah’a isyan edenler de olduğu da vurgulanmıştır.

Öyle ki içlerinden kimileri kendilerine gelen Peygamberleri katlederek “Peygamber Katili” ünvanını da almışlardır. Ancak sahip olduğumuz değerler bu örnekleri bir ırkçı propagandaya dönüştürmeye müsaade etmemiştir.

İsrailoğulları’nın peygamberlerine isyan ettikleri, onları 400 sene süren Mısır köleliğinden kurtaran Hz. Musa’ya karşı gelerek köleliği hidayete ve özgürlüğe tercih ettikleri sadece Kur’an tarafından değil; Tevrat tarafından da teyîd edilmektedir.

Ne acıdır ki bugün İsrailoğulları geçmişlerini ne çabuk unuttular ki mazlum Filistin halkına adeta köle muamelesi yapıyorlar?

Yaptıkları şey geçmişte içinde bulundukları kölelik ruhunun bir dışavurumu mu acaba?

Elbette ırkçı söylemler üretmemeliyiz lâkin bugün İsrail’in yaptığı terörü de onaylayamayız. İşte bu noktada, 2002’den bu yana Türk devletinin ortaya koyduğu tavır önemsenmelidir.

Bundan evvelki kimi iktidarlar da siyonist İsrail’e zaman zaman tavır almışlar ancak hiçbirinden sonuç alamamışlardır ve İsrail zulmü artarak devam etmiştir.

Ta ki Türkiye’de halkın % 50’sinin desteğini alan, tarih ve medeniyet tasavvuruna sahip bir başbakan gelene kadar!

Evvelâ Türkiye’nin perişan ekonomisine el atılmış, ardından Türkiye’yi bir sülük gibi emen çetelere darbe indirilmiş, ülkemizin gelişmesini her 20 yılda bir darbe süreciyle engelleyen askeri vesayet te zaptu rapt altına alınmıştır.

AB’ye karşı gösterilen irade de tamamen ülkemizin normalleşmesi adına gösterilmiştir. AB’nin kara kaşı kara gözü için bunca emek verilmemiştir. Akıllı bir kimse AB uyum yasaları çerçevesinde Türkiye’nin nasıl şeffaflaştığını ve normalleştiğini kavrar, analiz eder…

Ve şimdi, gelişen ve büyüyen Türkiye dış politikada oynanan oyunlara müdahale edebilecek siyâsî ve askerî güce, daha da önemlisi iradeye sahip olmaya başlamıştır.

“One minute!” çıkışıyla başlayan ve bebek katillerini hizaya getirmeyi amaçlayan bu yaklaşım tarzı Recep Tayyip Erdoğan’ın Arap toplumları için de örnek bir lider profili çizmesinde belirleyici olmuştur.

Erdoğan’ın bu dirayetli duruşu, bir nevi Arap halklarının Ortadoğu’da rol oynadığı toplumsal gelişmeleri de tetiklemiştir. Keza bugüne kadar Amerikan mandası gibi hareket eden diktatör liderler artık meşruiyetlerini kaybetmişlerdir. Artık Ortadoğu halkları, zalim terör devletlerine kafa tutabilecek kendi özgün liderlerini arama yarışına girişmeye başlamışlardır…

...

Davos’taki “One Minute” hadisesinden sonra adeta bu Osmanlı tokadını içine sindiremeyen terörist İsrail tuzak ve desiselerine devam etmiş, dış politikada bu olayın karşılığı gibi algılanan Mavi Marmara baskınıyla karşılık vermiştir.

Tarih 31 Mayıs 2010. Terör devleti İsrail bir kez daha sahnede. Bu kez kanlı ellerini uluslar arası sularda seyreden ve amacı Gazze halkına insani yardım ulaştırmak olan İHH gönüllülerine bulaştırmış ve 9 Türk vatandaşını acımasızca katletmiştir.

Eğer bugün ki Genelkurmay iradesi o gün de olsaydı bunu savaş nedeni sayıp bir kaşık suda İsrail’i boğabilirdik. Buna Türkiye’nin gücü ve kudreti vardır…

Geçenlerde Başbakan’ın açıklamalarında, yapılanların uluslar arası sularda olduğu ve bunun savaş nedeni sayılacağını ancak bunu sabır ve metanetle karşıladıklarını belirtmesi manidardır.

ABD’nin gerektiğinde bir vatandaşı için dünyayı nasıl ayağa kaldırdığının sayısız örnekleri vardır… Ancak bizim medeniyetimiz dünyaya daima adalet ve hukuk dağıtmış, yakıp yıkmayı, tarumar etmeyi yasaklamıştır.

Bu kanlı terör olayı kuru bir özür ve tazminatla telafi edilemeyecek kadar alçakçadır!

Bu katliama adeta onay veren BM raporu da alçakçadır!

Nerede insan hakları? Nerede uluslar arası haklar, hukuklar? Bunların alayı aynı zihniyetin ürünü değil midir?

İşte küfür tek millettir!

İsrail’i şamar oğlanına çeviren, onu hizaya getiren, yalnızlığa mahkum eden, onu “şımarık çocuk” ilan eden sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’nun kaderini çizen tavır ve davranışları tarihin gidişatını da değiştirecektir.

İsrail’in eli ayağı tutuşmaya başlamıştır. Gerçek yüzlerini ve emellerini her fırsatta dile getiriyorlar.

İsrail Dışişleri Bakanı Liberma’nın Türkiye’nin yaptırımlarına karşı önce PKK’ya destek verme plânını açıklaması ve Türkiye’den aldığı tepki neticesinde çark etmesi içine düştükleri melankolik halin bir tezahürüdür.

Onların bu melankolik ruh haline eşlik eden Türkiye’deki uzantıları da en az onlar kadar tehlikelidir. Geçenlerde gazeteci arkadaşımız Özlem Albayrak’ın Yeni Şafak’ta dile getirdiği “İsrail Muhibleri Cemiyeti” İsrail’in çıkarları ekseninde zaten çalışmaktadırlar. Bu sebeple İsrail’in ziyâde bir çaba harcamasına gerek yok; Türkiye’deki İsrail muhibanları zaten gerekli fitne fesadı bu topraklarda başarıyla ekiyorlar.

Daha geçenlerde Sözcü Gazetesi’nden bir yöneticinin İsrail Büyükelçisi ile birlikte fotoğraflanması hangi mantıklı gerekçe ile izah edilebilir. Tavsiyem odur ki, Sözcü Gazetesi’nin yayınlandığı günden bugüne kadar ki attığı manşetleri bile okusanız bunun mantık kurgusunu hemen yakalarsınız!



Ortadoğu’da sıcak gelişmeler bizleri bekliyor. Akdeniz’de artık Türk donanması sık sık görülebilecek.

Olası bir Gazze yardımına artık Türk donanması eşlik edecek.

Bu sıcak gelişmelerde güç dengeleri değişebilir. Türkiye’nin takındığı tavır geç kalınmış, zorunlu ve anlamlı bir tavırdır.

Salı günü Başbakan Mısır’a tarihi bir ziyaret gerçekleştirecek ve Tahrir Meyda’nında milyonlara hitab edecek.

Arap dünyasındaki bu coşkuyu sayın Başbakan yarım bırakmamalı ve Gazze’de doruğa ulaştırmalıdır. Böylelikle zalim, gaddar, siyonist, terörist İsrail’e ve onun gayri meşru devletine gerçek bir Osmanlı tokadı atarak bir anlamda cihad ilân etmelidir!

Kimileri bunu beyhude bir söylem sayabilirler! Ama unutulmamalıdır ki cihad, kıyamete kadar ilelebet devam edecek olan bir ibadettir; farzdır.

Ancak bunun ötesinde imamesi kopmuş tesbih taneleri görünümünden İslâm aleminin kurtulması şarttır. Bu da gerçek bir ümmet bilinci içinde hareket etmekten geçer. Herkesin ayrı telden çaldığı bir parçanın notası da kuru gürültüden ibaret kalacaktır.

Bunun için cihadı önce yürek devletinden başlatmalıyız.

Allah daima mazlumların ve haklı olanların yanında yer almıştır. Haklı olmamızın yanında iman gücümüzü de haklı davamıza katmalı her türlü önlemi askerî ve siyasi ölçekte almalıyız!

Fırsat bulduğunda tepemize çökmek isteyen düşmanlarla dolu çevremiz. Bu çevrelere karşı her an teyakkuzda olmamız şart!

Zira Allahütealâ Kur’ân-ı Kerimde, “Ey iman edenler! Sabredin! Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin! Cihad için daima hazırlıklı ve uyanık bulunun! Ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki felâh bulup başarıya eresiniz” buyurur. (Al-i İmran, 200)

Merhûm Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi 16.04.1999 tarihli bir Cuma Sohbeti’nde cihad konusuna şu cümlelerle yer veriyor:

“Fırtınalı bir devirde yaşıyoruz. Herkes bir şeyler söylüyor. Bilen söylüyor, bilmeyen söylüyor. Unvanlısı söylüyor, unvansızı söylüyor... Ama ben kenardan şöyle bakıyorum, kimseye kastım yok; diyorum ki:

Görüyorsunuz, “Yurtta sulh, cihanda sulh” demişiz; eski kaybettiğimiz toprakların acısını sinemize çekmişiz, bağrımıza basmışız. Gözyaşlarımızı içimize akıtmışız. Zulmü, “Tamam, oldu, bitti” diye kabul etmişiz, ses çıkartmamışız. “Sulh arıyoruz” demişiz, eski düşmanlarımıza el uzatmışız. “Peki tamam, barışalım, bundan sonra sulh, sükûn içerisinde yaşayalım!” demişiz. Ama, adamlar şöyle bir fırsat bulunca, eline bir imkân geçince nasıl ma'sum, yaşlı, cahil, zavallı, ellerinde silâh yok, imkân yok, kasden geri bırakılmış halklara nasıl hunharca saldırıyorlar, nasıl öldürüyorlar!.. Nasıl savaş kurallarını da ihlâl ederek, uluslarası kuralları da çiğneyerek neler yapıyorlar!..

Demek ki cihad lâzım! Cihaddan korkmamak lâzım, cihadı da kesmemek lâzım!.. Cihada hazır olmak lâzım!.. “Cihad artık kalktı, cihad yok!” gibi bir düşünce de çok yanlış, dünyada o noktaya gelinmiş değil. Maalesef, siz ne kadar mazlum olsanız, ne kadar haklı olsanız, ne kadar kibar olsanız; bazıları canavarlık yapıyorlar. Onun için kıyamet kopuncaya kadar dünya üzerinde cihad bir şerefli ibadet olarak mevcud olacak.

Tabii bir bakıma da sözümü şuraya getirmek istiyorum: Aziz ve muhterem kardeşlerim! Yıllardır ben dergilerde yazı yazarken, "Aman harbe hazır olalım, etrafımızda tehlikeler var!" diyordum. Bazıları bunu çarpıtıp, "Bu lider isyan çıkartmak istiyor." filân diyordu.

Halbuki ben, "Atom bombasına bile sahip olmalıyız!" diyordum. Atom bombası demem gösteriyor ki, yurt içinde bir şey düşünmüyorum, "Uluslararası alanda güçlü olmamız lâzım, çünkü düşmanlarımız çok!" diyordum. Seziyordum, görüyordum.”

Kritik analitik düşünce ile yorumlandığında merhûm M. Esad Coşan Hocaefendinin sözleri çok iyi anlaşılacaktır. Böylelikle içi boşaltılmış olan cihad ruhunun bugün nasıl gerekli olduğu da görülecektir.

Tabi Müslümanların maddi ve manevi çok gayret etmesi gerekir. Biz gayret edelim ki Allah tevfikiyle refîk eylesin, zafer ihsan etsin!

Önümüzdeki günler daha pek çok gelişmeye gebedir!

İnşallah Filistin Devleti’nin başkenti Kudüs’e gidip El-Aksa’da özgürce namaz kılacağımız günler de gelecektir.

Yeter ki Kudüs’ün muhkem kalelerini sallayıp mazlumların yanında olan Selahaddin-i Eyyubî edasında, Filistin’in haklı davasını dünyaya duyuran lider Tayyiblerin sayısı çoğalsın!


Hoşça bakın zatınıza!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye