Kur’an-ı Kerim ve Diğer Kutsal Kitaplarda Konuşma Örnekleri
Prof. Dr. Hidayet AYDAR*
* Kırgızistan Oş Devlet Üniversitesi Araşan Sosyal Bilmler Enstitüsü İlahiyat Fakültesi Dekanı ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Özet Konuşmanın ne kadar önemli bir olgu olduğu bilinen bir gerçektir. Ne var ki, insanların nasıl konuştukları; konuşma yeteneğini nasıl kazandıkları gibi hususlar tam bir şekilde bilinmemektedir. İnsanlar gibi diğer varlıklar da kendi durumlarına göre birbirleriyle muhtelif şekillerde haberleşmektedirler. Bunların da bu özelliği nasıl kazandıkları tarafımızdan net bir şekilde bilinmemektedir. Kısacası konuşma olgusu, insanoğlunun sırrını henüz çözemediği bir muammadır. Bununla birlikte insanoğlu onu çok merak etmekte ve üzerinde araştırtmalar yapmaktadır. Biz, daha önceki bir çalışmamızda bu konuyu dilbilimin verileri ve kutsal kitapların serdettiği bilgiler çerçevesinde işlemeye çalışmıştık.2 Bu çalışmamız esnasında Kur’an’da çok değişik konuşma tarzlarına şahit olmuştuk. Diğer kutsal kitaplarda da bir kısmı geçen bu konuşmalar, Allah ile yarattığı varlıklar arasında olabildiği gibi, gözle göremediğimiz bazı varlıkların kendi aralarında veya onlarla insanlar arasında da olabilmektedir. Hatta bazı hayvanların dahi insanlar veya diğer bazı varlıklarla olan konuşmalarına dair örnekler mevcuttur. İşte bütün bunları, bilhassa dil ile ilgili araştırma yapanların ve diğer bilim adamlarının dikkatlerine sunmak üzere burada ilmi bir bakış açısıyla vermeye çalıştık.
Anahtar Kelimeler: Allah, Konuşma, Kur’an, Kitab-ı Mukaddes.
***
Abstract: “Examples of Speech in Noble Koran and Other Divine Books”. Speech occupies a very important place in our life. However, since the creation, speach of human and communication between animals have been a great secret. As it is well known that, all the creatures communicate each other by different ways. Actually, this issue needs to be elaborated deeply. Therefore the linguists paid attention for he communication and speach between the creatures. This article focuses on the speech, conversation between human kind, animal and especialy between the Almighty Allah and creatures. Key words: God, Speech, Kuran, Bible.
Giriş
Kutsal metinlerde pek çok konuşma örneği vardır. Ancak biz bunlardan, ilk insanın konuşması ile Allah’ın diğer varlıklarla yaptığı konuşmaları vereceğiz. Bunun yanında Meleklerin, Şeytan ve cinlerin, hatta bazı hayvanların konuşma örnekleri de vardır. Biz burada bunlardan da bazılarını sunacağız. Bu tür konuşmalar, daha çok Tevrat ve Kur’an’da geçmektedir. İncil’de ise, Hıristiyanların vahiy anlayışından kaynaklanan bir durumdan dolayı olsa gerek, bu tür örneklere fazla rastlayamadık. A - Allah’ın Konuşması Allah’in “kelam” sıfatına sahip olduğu ve bu sıfatının gereği olarak pek çok varlıkla konuştuğu, başta Kur’an olmak üzere ilahi kitaplarda belirtilmektedir. Biz burada, Kelam kitaplarında uzun uzadıya tartışılan Allah’ın ses ve harflerden müteşekkil olmayan kelam sıfatı konusu üzerinde fazla durmayacak, bu yöndeki tartışmalara değinmeyeceğiz1. Sadece yeri geldikçe konuya kısaca temas edecek; Kur’an ve diğer bazı kutsal kitaplarda örnekleri verilen Allah’ın varlıklarla yaptığı konuşmalarından bazılarını sunacağız. 1 - Allah’ın Meleklerle Konuşması Bu bağlamda üzerinde duracağımız ilk husus, Allah’ın, meleklerle yaptığı ve Kur’an’ın yer verdiği bazı konuşma örnekleridir. Bu konuşmanın keyfiyeti hakkında kesin bilgimiz yoktur. Ama mahiyeti, hangi konular etrafında cereyan ettiği gibi hususlar hakkında Kur’an’daki örnekler çerçevesinde bilgimiz vardır ve biz burada sadece Kur’an’da verilen bu örenkler çerçevesinde meleklere ait bazı konuşma örneklerini vereceğiz. Kur’an’da bir yerde şöyle denmektedir: “Bir zaman Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar: “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi var edeceksin? Oysa biz, seni överek tesbih ve takdis ediyoruz” dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”1 Görüldüğü gibi burada, yeryüzünde bir halife var edilmesi konusu çerçevesinde Allah ile melekler arasında cereyan etmiş bir konuşma örneği geçmektedir.2 Bazı âlimler, buralarda söz konusu edilen konuşmanın, hâl diliyle yapılmış konuşmalar olduğuna işaret etmektedirler. Buna göre “Allah, meleklerin tavrından onların düşüncelerini anlamış ve bunu onlara izah etmiştir. Yoksa Allah ile melekler arasında karşılıklı bir konuşma; özellikle de onların itirazına sahne olacak bir diyalog söz konusu değildir, olamaz” demişlerdir.3 Bir yerde, inananların müşriklerle yaptıkları Bedir savaşında, meleklere, müminlere yardımcı olmaları söylenmektedir: “Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.4” Bazı ayetlerde ise, Allah’ın kıyamette meleklerle yapacağı konuşmaya işaret edilmektedir. Buna göre, Allah kıyamette, meleklere, kendisi dışındaki varlıklara tapanları göstererek, “bunlar size mi tapıyorlardı?” diye soracaktır.5 Başka bir yerde, yine kıyamet günü, sorgu için zalimlerin getirilmesi yönünde meleklere verilen bir emirden söz edilmektedir.6 Görülyor ki Allah’ın meleklerle konuşması, genellikle O’nun yeryüzünde bir halife yaratması ve meleklere, ona secde etmeleri emriyle ilgilidir. Bunun dışında, müminlere yardım etmeleri, kendilerine bazı insanların dünya hayatında tapınmaları ve sorgu için bazı zalimlerin getirilmesi emri gibi hususlar da Allah’ın meleklerle yaptığı konuşmalar bağlamında geçmektedir. 2 - Allah’ın İblisle Konuşması Allah’ın İblisle olan konuşmalarına da Kur’an’da epeyce yer verilmiştir. Bu konuşmaların tümü, Âdem’e secde emrine İblisin karşı çıkması ve onun ardından gelişen bazı olaylarla ilgilidir: “Allah dedi: “Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” İblis dedi: “Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.”
Allah dedi: “Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen, aşağılıklardansın.” İblis dedi: “Bana, insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver!” Allah dedi: “Sen, mühlet verilmişlerdensin.” İblis dedi: “Öyleyse, beni azdırmana karşılık and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!” Allah dedi: “Haydi sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak, oradan çık. Andolsun ki, onlardan sana kim uyarsa, bilin ki, hepinizle cehennemi dolduracağım.”1 Görüldüğü gibi Allah’ın İblis’le konuşması, onun Adem’e secde emrine karşı gelmesi ve bu bağlamda meydana gelen gelişmeler çerçevesindedir. 3 - Allah’ın Cinlerle Konuşması Allah’ın kıyamet günü cinlere yapacağı bir hitap da Kur’an’da yer almaktadır: “O gün onların hepsini bir araya toplayacak: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan birçoğunu kendinize uydur-dunuz” diyecek Yine onlara, “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi okuyan ve sizi bu gününüzün gelip çatacağı ile uyaran rasullerimiz gelmedi mi?”diyecektir. Onlar da: “Biz nefislerimizin aleyhine şahitlik ederiz.” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair nefislerinin aleyhine şahitlik ettiler.”2 4 - Allah’ın İnsanlarla Konuşması Allah, yukarıda geçtiği üzere insan dışındaki varlıklarla muhtelif şekillerde konuştuğu gibi, insanlarla da konuşmuştur. Kur’an’da Allah’ın insanlarla konuşmasının ya, vahiy yoluyla, ya bir bir perdenin arkasından veya bir elçi göndermek suretiyle olduğu; bunların dışındaki bir yolla Allah’ın insanlarla konuşmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.3 Biz burada bu üç yoldan karşılıklı konuşma şeklinde olmayanları, sadece kulun Rabbine olan yalvarış ve yakarışlarını yahut benzeri sözlerini dua kabilinden kabul edip, konumuzun dışında tuttuk. Bu cümleden olarak İmran’ın karısının Allah’a yönelik sözlerini4 buraya almadık. Yine, ıstılahi manada vahiy diye nitelendirdiğimiz ve daha ziyade peygamberlere bazı emir, yasak ve buyrukların, gayp türünden haberlerin ve benzeri hususların bildirildiği konuşmaları da burada söz konusu yapmayacağız. Sadece Allah ile bir insan arasında geçen karşılıklı konuşma şeklinde olanları vereceğiz. a – Allah’ın Âdem ve Havva’yla Konuşması Allah’ın, insanlarla yapmış olduğu konuşmaların başında Âdem ve eşiyle yaptığı konuşma gelir. Bilindiği gibi Arapça “kelam”5 sözcüğüyle karşılanan “söz” (konuşma), aynı zamanda Allah’ın sıfatlarından biridir. İslam anlayışında kelam (bilhassa kelam-ı nefsî), Allah’ın aslî sıfatlarından biri olarak kabul edilir ve buna göre de Allah ezelden beri mütekellimdir, yani konuşma sıfatına sahiptir. O, bu sıfatı daha sonra kazanmış değildir.1 İşte bu sıfatının gereği olarak Âdem ve Havva’yla konuşmuştur: “Allah buyurdu: Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını...”2 Kur’an’da daha çok Allah’ın Âdem ile yaptığı konuşmadan söz edilir: “Ve Âdem’e şöyle buyurmuştuk: Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde bol bol yiyin...”3 Bununla beraber Âdem ve eşine, ikisine birden hitap edildiği de olmuştur: “(...) Rableri onlara seslendi: Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için apaçık bir düşmandır, demedim mi?”4 Bir ayette de Allah’ın Âdem, Havva ve İblis’e üçüne birden yaptığı hitaptan söz edilir: “Dedik ki: Hepiniz oradan inin! Şüphesiz size benden bir hidayet gelecektir; kimler benden gelen hidayete tabi olurlarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır...”5 “Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. “Orada yaşaycaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız” dedi.”6 Kur’an, Adem ve eşinin Allah’a seslenişlerinden de söz eder: “Ey Rabbimiz, dediler, kendimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette hüsrana uğrayanlardan olacağız.”7 Allah’ın Adem ve eşiyle yaptığı konuşma, Tevrat’ta da geçmektedir. Burada şöyle denir: “Ve Rab Allah adama seslenip ona dedi: Neredesin? Ve o dedi: Senin sesini bahçede işittim ve korktum, çünkü ben çıplaktım ve gizlendim. Ve dedi: Çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Ondan yeme diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi? Ve adam dedi: Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi, ve yedim. Ve Rab Allah kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Ve kadın dedi: Yılan beni aldattı, ve yedim...”8 Görüldüğü gibi Tevrat’ta Allah’ın doğrudan Havva’yla konuştuğuna dair örnekler geçmektedir. Oysa Kur’an’da, Allah’ın doğrudan ve yalnızca Havva’ya yaptığı herhangi bir knuşma örneğ yoktur. Hıristiyan araştırmacılar, Adem’le Allah ve Havva arasındaki bu konuşmanın, sessiz, soyut, ruhânî bir tefekkür olmadığını; tam tersine, bunun, tam anlamıyla bildiğimiz manada bir konuşma olduğunu söylemektedirler.9 Esasen buna benzer bir durum, Musa ile olan konuşma için de söz konusu olacaktır ve orada da bu konuşmanın, bildiğimiz manâda bir konuşma olduğu vurgulanacaktır. Burada Allah ile Adem ve eşi Havva arasında geçip de Kur’an’da verilen konuşmanın düzeyi ile aynı konuda Tevrat’ta geçen konuşmanın düzeyi arasında ciddi bir farkın hemen göze çarptığını belirtmeliyiz.
b - Nuh Peygamberle Konuşma Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.” Allah buyurdu ki: Ey Nuh! 0 asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum! Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.1 c - İbrahim Peygamberle Konuşması Hani Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle denemişti de, İbrahim onların tümünü tamamlamıştı. İşte o zaman Rabbi dedi: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim, “zürriyetimden bazılarını da” dedi. Allah: “Ben asla zalimlere bir söz vermem” dedi.2 Hani Rabbi İbrahim’e “teslim ol!” demişti. O da “ben âlemlerin Rabbine teslim oldum “ dedi.3 Hani İbrahim, Rabbim, demişti, bana göster, ölüleri nasıl diriltiyorsun? Rabbi dedi ki: Yoksa inanmıyor musun? İbrahim dedi: İnanıyorum, fakat kalbim mmutmain olsun diye istiyorum. Rabbi dedi ki: Dört tür kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları (parçala ve her dağın başına (o parçalardan) bir parçayı koy! Sonra onları kendine çağır. Göreceksin ki hepsi dirilip sana gelecekler. Bunları görünce bil ki, Allah aziz ve hâkimdir.”4 d - Musa Peygamberle Konuşması Kur’an, Allah ile Adem ve diğer bazı perygamberler arasındaki diyaloga dair örnekler verdiği gibi, Musa peygamber ile Allah arasındaki muhaverenin örneklerini de vermektedir. Musa peygamber, ilk kez Tuvâ vadisinde Allah ile konuşmuştur: “Musa’nın haberi sana geldi mi? Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “siz durun, ben bir ateş gördüm; belki ondan size bir kor getiririm yahut ateşin yanında bir yol gösteren bulurum” demişti. Oraya gelince, kendisine “Ey Musa!” diye seslenildi. Şüphesiz ki ben, ben senin Rabbinim. Çarıklarını çıkar, çünkü sen kutsal vadide; Tuva’dasın. Ben seni seçtim. Şimdi vayolunanları dinle...”5 Musa’nın Medyen’den Mısır’a dönüşü esnasında cereyan eden bu konuşmadan6 sonra da Allah ile Musa arasında pek çok kez muhavereler geçmiştir. Allah ile çok konuşmuş olmasından dolayı bu peygambere aynı zamanda “kelîmullâh”, yani “Allah ile çok konuşan” da denmiştir.7 Tevrat’ta bu konuda verilen bilgiler ise, Allah’ın insanlarla (Hz. Musa’yla) insanların birbirleriyle konuştukları gibi konuştuğunu göstermektedir. Nitekim bir yerde şöyle denmektedir : “Ve dedi: Şimdi sözlerimi dinleyin; eğer aranızda bir peygamber varsa, ben Rab, rüyette ona kendimi bildireceğim, rüyada onunla söyleşeceğim. Kulum Musa öyle değildir; bütün evimde sadıktır; onunla remz ile değil, açıkça, ağız ağıza söyleşeceğim...”1 Başka bir yerde bu gerçek şöyle anlatılmaktadır: “Ve Rab, Musa ile bir adam arkadaşıyla söyleşir gibi, yüz yüze söyleşirdi...”2 Ancak hemen şunu hatırlatalım ki, Allah’ın bu şekilde konuşması, sadece Musa’yla olan konuşmalarına hasredilmiştir; onun dışındakiler için böyle bir şey söz konusu değildir. Zaten biraz evvel Tevrat’tan yaptığımız alıntılarda da bu anlaşılmaktadır. Yine de işin gerçeğini Allah bilir. Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik. Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında zinet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler). (Allah): İkinizin de duası kabul olunmuştur. O halde siz doğruluğa devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin! dedi.3 e - Zekeriya ile Konuşması Zekeriya peygamber, kendisine bir zürriyet vemesi için Allah’a dua eder. Bunun üzerinde Alah ile Zekeriya arasında bir konuşma cereyan eder. Ne var ki bu konuşmanın öncesinde meleklerin Zekeriyayla olan konuşması zikredilmektedir. Buna göre, Zekeriya’nın duasının ardından melekler ona, o mihrapta ayakta namaz kılıyorken “Şüphesiz ki Allah seni, Allah’tan bir kelimeyi tasdik edici olan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” dediler. Bunun üzerine Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? dedi. Bunan sonra melekler devreden çekilir ve doğrudan Allah konuşmaya başlar: Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar. Bunun ardından Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”4 Burada dikkat çeken husus şudur: Konuşma Zekeriya’nın duası, bu duaya cevaben de meleklerin müjdesiyle başlar. Ancak daha sonra konuşma Allah ile Zekeriya arasında cereyan eder. Bu durumda şunu diye biliriz: Ya gerçekten de konuşma Allah ile Zekeriya arasında cereyan etmiştir ki, ayetler sarahatle bunu göstermektedir; ya da konuşma esasında başlangıçta olduğu gibi meleklerle Zekeriya arasındadır; ancak melekler Allah adına konuştukları için, ayetlerde sanki doğrudan Allah konuşuyormuş gibi verilmeketdir. Nitekim aşağıda geleceği gibi Meryem’le olan konuşmada da daha ziyade meleklerin konuşması önplana çıkarılmıştır.
f - İsa’yla Konuşması Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim....”1 Hani havârîler “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. O, “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun” cevabını vermişti. Onlar “Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve onu gözleriyle görmüş şahitler olalım istiyoruz” demişlerdi. Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın. Allah da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta hiç bir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim! Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, “Beni ve anamı, Allah’tan başka iki tanrı bilin” diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, “Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, hâlbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin. Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin” dedi.2 İncil’de Allah’ın konuşmasından çok, gökten gelen bir sesten bahsedilmektedir. Nitekim Yahya İsa’yı vaftiz edince, gökler açılmış, Allah’ın ruhu bir güvercin gibi gelip İsa’nın üzerine konmuştur. İşte o arada gökten bir ses şöyle demiştir: “Sevgili oğlum budur, ondan razıyım.”3 g - Kimliği Belirsiz Bir Kişiyle Yaptığı Konuşma Kur’an, ismini ve kimliğini bildirmediği bir kişinin virane olmuş bir köye uğradığını; Allah’ın bir daha burayı eskisi gibi canlı bir köy haline getirip geirmeyceği konusunda şüpheye düştüğünü, bunun üzerine Allah’ın onun canını aldığını ve yüz yıl ölü tuttuğunu, sonra da yarattığını anlatır. Ardında da Allah ile o kişi arasında geçen şu konuşmayı verir: Allah dedi: Ne kadar zaman burda böyle kaldın? Dedi ki: Bir gün veya ondan da az bir zaman. Allah dedi: Hayır, sen yüzyıldır burada duruyorsun. Yiyeceğine ve içeceğine bak, bozulmamıştır; eşeğine bak! Bunları seni insanlara ibret yapalım diye gerçekleştirdik. Kemiklere bak, nasıl da onları yaratıp diziyoruz! Sonra da onlara et giydiriyoruz. Bütün bunlar ona açık bir şekilde gösterilince, dedi ki: Anlıyorum ki, Allah her şeye kadirdir!”4 Kur’an’da Allah’ın zaman zaman İsrailoğullarına, havarilere ve diğer bazı guruplara yaptığı genel hitaplardan da söz edilir. Ancak bu tür hitaplar, özel olarak bir kişiye yapılmış hitaplar olmayıp, genel hitaplar olduğundan bunların üzerinde durmadık. Allah’ın insanlarla konuşmasının, insanlar için büyük bir meziyet ve fazilet olduğunda şüphe yoktur. Esasen Allah, ancak salih ve muttaki olan kullarıyla konuşur. Ahirette de kullarıyla konuşacaktır ki, Allah’ın bazı emirlerini ihlal eden insanlar bundan mahrum kalacaklardır. Nitekim bir ayette, “Allah’ın kitabında indirdiği hususları insanlara bildirmeyip de onları gizli tutanlar ve Allah’ın ayetlerini parayla satanlar; işte bunların karınlarına yiyecek diye koydukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacaktır...”1 denerek, Allah ile konuşmadan mahrum kalmanın büyük bir ceza ve kayıp olduğu belirtilmektedir. 5 – Allah’ın Diğer Bazı Varlıklarla Konuşması Kur’an bize, Allah’ın, yukarıda sözünü ettiklerimiz dışında, diğer bazı varlıklarla da konuştuğuna dair örnekler vermektedir. Söz gelişi Allah, insanoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp onlara hitap etmiş ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiştir. Onlar da “Evet, (buna) şahidiz” demişlerdir.2 Yaratılış esnasında, göğe ve arza, “İsteyerek veya istemeyerek (buyruğuma) gelin” demiş; onlar da, “İsteyerek buyruğuna geldik” demişlerdir.3 Nuh tufanının sonuna doğru da, “Ey yer, suyunu yut ve ey gök (sen de suyunu) tut!” demiş, onlar da denileni yapmışlardır.4 İbrahim’in atıldığı ateşe, “Ey ateş, İbrahim’e serin ve esenlik ol!” demiş, ateş, denildiği gibi olmuştur.5 Dağlara ve kuşlara, Davud’la birlikte tesbih etmelerini söylemiş, onlar da emredileni aynen yapmışlardır.6 Kıyamet günü de cehenneme, “doldun mu?” diyecek, cehennem de, “daha var mı?” diye cevap verecektir.7 Böylece Allah’ın bu ve benzeri bazı varlıklara, canlıların bir fonksiyonu olan konuşmayı izafe ederek onları konuşturduğu görülmektedir.8 Kur’an’da geçmemesine karşılık, Tevrat’ta Allah’ın yılana olan hitabından da bahsedilir: “Ve Rab Allah yılana dedi: Bunu yaptığın için bütün sığırlardan, ve bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin; karnının üzerinde yürüyeceksin ve ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin...”1 Görüldüğü gibi Allah, canlı- cansız, akıllı-akılsız pek çok varlığa hitap etmiş, onlara seslenmiştir. Allah’ın yaratıklarına yaptığı bu hitapların keyfiyeti hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Bu, yukarıda da geçtiği gibi hâl diliyle olabilir. Buna göre Allah’ın, yeri ve göğü düzene sokup, onlara bu düzene göre hareket etme yetisi vermesi, onlara yaptığı bir hitap olmaktadır. Diğerlerini de buna kıyaslamak mümkündür. Ancak, bunun dışında bir şekilde de hitap yapılmış olabilir. Burada sözü edilen hitapların büyük bir kısmında, Arapçada normal konuşmalar için kullanılan “qâle-yaqûlu” fiili kullanılmıştır ki, bu da dikkat çekilmesi gereken önemli bir husustur. Dolayısıyla ne Allah’ın bu dünyada yaratıklarıyla olan konuşması, ne de ahirette yapacağı konuşmaların keyfiyetini tam olarak bilemiyoruz. Rivayet edildiğine göre, Şia imamlarından İmam Rıza’ya, muhaddis Ebû Kurre, “canım sana feda olsun! Allah’ın Musa’yla konuşmasından biraz söz eder misin?” diye sordu. İmam Rıza şöyle cevap verdi: “Hangi lisanla –Süryaniceyle mi, İbraniceyle mi- konuştuğunu Allah (kendisi) daha iyi bilir.” Bunun üzerine Ebû Kurre dilini göstererek, “ben size bu dilden soruyorum?” deyince, Ebû’l-Hasan şöyle cevap verir: “Subhanellah, senin bu dediklerinden Allah’ı tenzih ederim. O, mahlûkatından herhangi birine benzemekten, onların konuştuğu gibi konuşmaktan münezzehtir. Onun benzeri hiçbir şey –ne fâil, ne de kâil- yoktur.” Ebû Kurre, “Peki ama nasıl konuşuyor?” deyince, şöyle der: “Hâlık’ın mahlûkla konuşması, mahlûkun mahlûkla konuşması gibi değildir. O, ağzı açmakla veya dili hareket ettirmekle söz söylemez, sadece “ol!”der, o da olur.”2 Burada da Allah’ın konuşmasının keyfiyeti hakkında bilgi sahibi olunamayacağı açıklanmaktadır. B – Meleklerin Konuşması Bilindiği gibi melekler, Allah’ın nurdan yarattığı saf, nurani varlıklardır.3 Bunlar konuşabilirler mi, şayet konuşabiliyorlarsa nasıl konuşuyorlar? Bunlara dair kesin bilgilerimiz yoktur. Yukarıda meleklerle Allah arasında geçen bazı konuşmalardan söz etmiş ve meleklerin Allah’a, Âdem’i kast ederek, “yeryüzünde bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa bizler seni hamd ile tesbih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz” dediklerini vermiştik. O halde, bu ayete dayanarak –her ne kadar mahiyetini bilmesek de- meleklerin de konuştuklarını söyleyebiliriz. Esasen bazı âlimler, meleklerin latif varlıklar olduğuna işaret etmekle birlikte konuşur olduklarını belirtmektedirler.4 Başka bazı âlimler ise, “Allah ile melekler arasında geçen konuşmaların, meleklerin içlerinde beliren bir niyetin, yani hâl diliyle takınmış oldukları tavrın, içlerinden geçen sözün nakli” şeklinde olduğunu söylemektedirler. Bunlara göre melekler, bizim anladığımız manada harf ve sesle konuşmazlar, onların konuşması içlerindeki düşünceden ibarettir.1 Bununla birlikte meleklerin ve ruhların, Süryânîce konuştukları da iddia edilmiştir. Hatta bu iddiayı ileri sürenlere göre, melekler, kabirde kişiyi sorguya çekerken de Süryânîce soru soracaklardır.2 Ünlü müfessir el-Kurtubî (v. 671/1273) ise, Mukâtil’in (v. 150/767), “gök ehlinin dili Arapçadır” dediğini nakletmektedir.3 Fakat bu iddiaların herhangi bir dayanağının olmadığını belirtmeliyiz. Melekler, insanlarla da konuşmuşlardır. Kur’an’ın bize örneklerini verdiği bu konuşmaların bir kısmı dünya hayatı ile ilgiliyken, bir kısmı da ahirette gerçekleşecektir. Dünya hayatında yaptıkları konuşmaların bir kısmı, İbrahim, Lut, Zekeriya, Meryem, İbrahim’in karısı gibi seçkin insanlarla iken, diğer bir kısmı ise böyle bir özelliğe sahip olmayanlarladır. Şimdi bunlardan bazı örnekler görelim. 1 – Meleklerin Bazı Peygamberlerle Konuşması Ayette belirtildiğine göre melekler, İbrahim’in evine gelir, ona selam verir ve karşılıklı konuşurlar. Bu konuşma esnasında ona salih bir çocuğunun olacağını müjdelerler, ayrıca Lut kavmine azap edeceklerini bildirirler.4 Onların bu konuşmalarını İbrahim’in karısı da duyar ve güler. Ona da, aynı şekilde çocuğunun olacağı müjdelenir. Yaşlanmış olduğu halde, hamile kalıp doğum yapacağını hayret ve şaşkınlıkla karşılayan ve bu şaşkınlığını ifade eden kadına melekler, “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir ey ev halkı!” derler.5 Aynı melekler daha sonra Lut’a giderler, onunla konuşurlar, kavminin yaptıklarını görür ve konuşmalarını duyarlar. Sonra da ona, ailesini alıp oradan uzaklaşmasını söylerler.6 Zekeriya peygamber de, mabette durmuş namaz kılarken, melekler ona gelip Yahya’yı müjdelemişlerdir.7 Meleğin Zekeriya ile konuştuğuna dair bir bilgi İncil’de de geçmektedir: “Fakat melek ona dedi: Korkma Zekeriya! Çünkü duan işitildi, karın Elisabet sana bir oğul doğuracak, onun adını Yahya koyacaksın. Sevinç ve safa bulacaksın...”8 İncil bize, Zekeriya ile konuşan bu meleğin, Cebrail olduğunu da söylemektedir. Zekeriya, kendisine yapılan bu müjdeyi hayretle karşılayıp, “ben bunu nasıl bileyim? Çünkü ben yaşlı bir adamım; karım da çok yaşlıdır” deyince, melek ona şöyle cevap verir: “Ben, Allah önünde duran Cebrail’im; seninle konuşmaya ve bu şeyleri sana müjdelemeye gönderildim” demiştir.9
2 – Meleklerin Meryem’le Konuşması Meryem’e de hitap eden melekler, ona, seçkin bir insan olduğunu söylemiş, İsa Mesih’e hamile kalacağını müjdelemiş ve İsa’nın bazı vasıflarını ona açıklamışlardı.1 Bunun üzerine Meryem: Rabbim! Bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? dedi. Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece “Ol!” der; o da oluverir. Konuçmanın burasında, Zekeriya örneğinde olduğu gibi, melekler devreden çıkmış, bizzat Allah Meryem’le konuşmuştur veya yine Zekeriye örneğinde açıkladığımız gibi, aslında konuşanlar yine meleklerdir, fakat Allah onların yerine kendi konuşmuş gibi göstermitir, çünkü melekler O’nun adına konuşuyorlardı. Burada ayrıca ve özellikle de Meryem ile ona gelen Rûh arasında geçen diyaloğa dikkat çekmek istiyoruz. Buradaki konuşma da yine Meryem’in İsa’ya hamile bırakılmasıyla ilgilidir.2 Bu konuda İncillerde de konuşma örnekleri geçmektedir. Burada verilen bilgilere göre, melek, Meryem’in yanına girer ve “selam ey nimetlere eren kız, Rab seninledir” der. Sonra da şöyle devam eder: “Korkma Meryem, çünkü Allah önünde inayet buldun. Ve işte, gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın, ve adını İsa koyacaksın...”3 İncil’de belirtildiğine göre Meryem, nişanlısı Yusuf ile buluşmadan önce hamile kalmıştı. Yusuf, bundan dolayı Meryem’den ayrılmayı düşünürken, rüyasında Rabbin meleği göründü ve ona dedi ki: “Sen, Davud oğlu Yusuf, Meryem’i kendine karı olarak almaktan korkma; çünkü kendisinde doğmuş olan, Ruhülkudüstendir. Ve bir oğul doğuracaktır; ve onun adını İsa koyacaksın...”4 3 – Meleklerin Diğer Bazı İnsanlarla Konuşması Diğer insanlarla yapılan konuşma örneklerine gelince, bunlardan biri, dünya hayatında Harut ile Marut adında iki meleğin, insanlarla yaptığı konuşmalardır ki, bu konuşma, sihir olayı etrafında cereyan etmektedir.5 İncil’de de meleklerin çobanlarla olan konuşmasına dair bir örnek geçmektedir: “Aynı civarda çobanlar vardı; geceleyin kırda kalarak sürülerini nöbetle bekliyorlardı. Rabbin bir meleği onların yanına durdu ve Rabbin izzeti onların çevresini aydınlattı; çok korktular. Melek de onlara dedi: Korkmayın, çünkü işte ben size bütün kavme olacak büyük bir sevinci müjdeliyorum. Çünkü bugün Davud’un şehrinde size Kurtarıcı doğdu, o da Rab Mesih’tir...”6 İncil, ayrıca çobanlarla konuşan bu meleklerin, onların gözü önünde göğe çekildiklerini de haber vermektedir7. Meleklerin yüzbaşı Kornelius, Petrus gibi salih kişilerle konuştukları da Kutsal Kitap kolleksiyonunda geçmektedir.8 Meleklerin dünya hayatında yaptıkları bu konuşmalar yanında ayrıca ahiret hayatında da konuşacakları belirtilmektedir. Bu konuşmaların büyük bir kısmı, cehenneme atılanlarla melekler arasında olacak, birkaç tanesi ise, iyi kullar ile melekler arasında geçecektir. Cehenneme atılanlara melekler, “(bugün başınıza gelecekler hususunda) sizi uyaran bir elçi gelmedi mi?” diye soracaklar, onlar da “evet, bize uyarıcı geldi, ama biz yalanladık” diyecekler.1 İnananlar, cennete bölük bölük sevk edildikleri zaman, onlara cennetin kapıları açılacak ve melekler diyecekler ki: “Selam size! (Ne) hoşsunuz! Ebedi kalmak üzere buraya girin!”2 Allah’a iftira eden ya da O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken “Allah’ı b ırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?” derler. (Onlar da) “Bizden sıvışıp gittiler” derler. Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.3 Buraya kadar verdiğimiz ayetlerden, meleklerin konuşmalarına dair bazı misaller gördük. Ahiret hayatında bu konuşmanın nasıl gerçekleşeceğini elbette bilemeyiz. Dünya hayatındaki konuşmalarına gelince, bunların, kendileriyle konuştukları kimselerin diliyle olduğu aşikârdır. Esasen, meleklerin İbrahim, onun karısı, Lut ve Meryem’le olan görüşmelerinde, beşer suretine büründükleri ayetlerde ifade edilmektedir.4 Dolayısıyla İbrahim ve Lut’a gelen melekler, onların diliyle; Meryem’e gelenler de onun diliyle konuşmuşlardır. Konuşmanın da, normal iki insan arasındaki konuşma şeklinde gerçekleşmiş olması gerekir diye düşünüyoruz. C – Şeytanın Konuşması Kur’an, İblis ve onunla bağlantılı olarak şeytanlardan bahseder. Genel İslami kanaate göre, İblis ve şeytanlar aynı soydandır.5 Allah onları ateşten yaratmıştır.6 Önceleri melekler arasında bulunan ve onlarla birlikte olan İblis, Âdem’e secde emrine karşı geldiği için ilahi rahmetten kovulmuştur. Kur’an, İblis ve onunla aynı cinsten olan şeytanların konuşma örneklerine de yer vermektedir. Yukarıda, Allah ile İblis arasında geçmiş olan bir konuşma örneğini vermiştik. Bu bapta başka misaller de vardır. Söz gelişi, Allah’ın kendisine lanet etmesi üzerine şeytan, şunları söylemiştir: “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım. Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: Hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!”7 Bu, şeytanın Allah’a hitaben yaptığı bir konuşmadır. Şeytanın insanlarla olan konuşma örnekleri de vardır. Özellikle Âdem ve eşi Havva’yla konuşmasına dair birkaç örnek geçmektedir ki, bunların hepsi aynı konuyla ilgilidir: “Derken, şeytan onların, kendilerinden gizlenmiş olan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek olursunuz, ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti” dedi. Ve onlara, “elbette ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin etti.”1 Başka bir ayette şöyle denmektedir: “Nihayet şeytan ona fısıldayıp, “Ey Âdem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?” dedi.”2 Bazı ayetlerde şeytanın, başka insanlarla da konuştuğunu görmekteyiz. Bunların birinde, dünya hayatında insanlarla yaptığı konuşma geçmektedir: “O zaman şeytan onlara yaptıkları işi süslemiş: “Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur (korkmayın), ben sizin yanınızdayım” demişti. Fakat iki topluluk birbirini görüp (karşılaşınca), ardına dönüp, “Ben sizden uzağım; ben sizin görmediğinizi görüyorum; ben Allah’tan korkarım, zira Allah’ın cezası çetindir” demişti.”3 Bir diğerinde ise, ahirette yapacağı konuşmanın örneği verilmektedir: “İş bitirildikten sonra, şeytan onlara şöyle dedi: “Allah size gerçek va’detti; ben de size va’dettim, ama ben sözümden caydım. Benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Sadece sizi (küfür ve isyana) davet ettim; siz de benim davetime koştunuz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz..!”4 İblis’in konuşma örneklerine İncil’de de rastlıyoruz. Burada verilen bilgilere göre, İblis, İsa’yı sınamak için çöle götürmüş, kırk gün kırk gece oruç tutturarak aç bırakmış, sonra da, “eğer sen Allah’ın oğlu isen, söyle, bu taşlar ekmek olsun” demiştir. İsa da ona, “insan yalnız ekmekle yaşamaz; fakat Allah’ın ağzından çıkan her bir sözle yaşar” diye cevap vermiştir. Daha sonra onu, mukaddes şehrin mabedinin kulesine çıkarıp, oradan kendisini yere atmasını istemiş ve bu meyanda aralarında bir konuşma geçmiştir. Nihayet İblis onu yüksek bir dağın tepesine çıkarmış ve ona dünyanın bütün ülkelerini; onların izzetini göstermiş; “eğer yere kapanıp bana tapınırsan, bütün bu şeyleri sana veririm” demiş; İsa ise, “çekil şeytan, çünkü; Rab Allah’ına tapınacak ve yalnız ona kulluk edeceksin diye yazılmıştır” diyerek cevap vermiş, bunun üzerine de İblis onu bırakıp gitmiştir.5 Görüldüğü gibi şeytanın da konuşma örnekleri kutsal kitaplarda geçmektedir. Elbette şeytanın burada söz edilen konuşmalarının keyfiyetini bilemeyiz. Allah ile olan konuşmalarının, içinden geçirdiği düşüncelerinin, Allah tarafından bilinmesi şeklinde olabileceği söylenebilir. Dünya hayatında insanlarla yaptığı konuşmalarının ise, onların zihinlerinde bir takım düşünceler meydana getirmesi şeklinde veya bunların dışında bilemediğimiz başka bir şekilde olabileceğini düşünüyoruz. Bununla birlikte buralarda, Arapça’da konuşmayı ifade eden “qâle” fiilinin kullanıldığına dikkat çekmek istiyoruz. Meleklerin bazı seçkin insanlarla konuştukları gibi şeytanların da buna benzer bir şekilde insanlarla konuştuğuna dair örneklere Kur’an’da rastlamadık. D – Cinlerin Konuşması İslam anlayışına göre cinler de Allah’ın yaratıp sorumlu kıldığı varlıklardır.1 Bunlar ateşten yaratılmışlardır.2 İşte cin denilen bu varlıkların konuşma örneklerine de Kur’an’da rastlanmaktadır. Tamamen soyut varlıklar olan cinlerin konuşmasının biz insanlarınki gibi olmadığını söylemeye gerek görmüyoruz. Bununla beraber Kur’an bunların konuşmaları için de, insanlar arasındaki konuşmalar için kullanılan “qâle” fiilini kullanmıştır.3 Nitekim Kur’an’da, cinlerin kendi aralarındaki konuşmaları verilirken bu fiil istimal edilmiştir. Buna göre Kur’an okuduğu sırada Hz. Peygamber’i dinleyen bazı cinler, “şüphesiz ki biz, doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık Rabbimiz’e hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız, dediler…”4 denmektedir. Ancak bizi daha çok cinlerin insanlarla yaptığı konuşma örnekleri ilgilendirdiğinden, bunların üzerinde durmayacağız. Kur’an zaman zaman, bazı insanların, cinlerden bazılarına sığındıklarına işaret etmektedir.5 Bu sığınmada söz boyutunun nasıl olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Muhtemelen burada da, daha önce şeytan örneğinde geçtiği gibi, zihinlerine bazı duyguları, düşünceleri getirme durumu söz konusudur. Cinleri kendi işlerinde kullanan6 ve onlarla konuşan bir kişi de Süleyman peygamberdir. Nitekim Sebe’ melikesinin tahtının yanına getirilmesi konusu görüşülürken, “cinlerden bir ifrit, sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm, demiştir.”7 İncil’de de İsa’nın cinlerle olan konuşmasının örnekleri geçmektedir: “Cinler İsa’ya: Bizi çıkarırsan, domuz sürüsüne gönder, diye yalvardılar. İsa da onlara: Gidin, dedi.”8 E – İnsanların Konuşması Konuşma, insanların en belirgin vasıflarından biridir. İnsanoğlu, bildiğimiz manada konuşan yegâne varlıktır. Biz, insanların bu yöndeki konuşmalarını burada işlemeyeceğiz; daha çok insanların, kendi cinsleri dışındaki varlıklarla olan konuşma örneklerini vereceğiz. Allah’ın konuşma örneklerini verirken, Âdem ile ve eşi Havva ile olan konuşmasını da zikretmiştik. Doğrusunu söylemek gerekirse Kur’an’da, açık bir şekilde Âdem’in ve eşi Havva’nın Allah ile yaptıkları bir konuşmaya şahit olamadık. Allah’ın onlara yaptığı emir mahiyetindeki konuşmalar olmakla beraber, bunların, Allah’ın bu konuşmasına karşılık yaptıkları herhangi bir konuşma bulamadık. Daha ziyade tevbe edip af dileme mahiyetindeki bazı sözlerini görüyoruz. Nitekim onlar, yasak ağaçtan yiyerek ilk günahı işlemelerinin ardından şöyle demişlerdir: “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik; eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, şüphesiz ki ziyan edenlerden oluruz.”1 Bakara suresinde de onların Rablerinden öğrendikleri bir takım kelimelerle ona tevbe ettikleri belirtilir2 ki, muhtemelen bu kelimeler, biraz evvel verdiğimiz sözlerdir. Yukarıda Allah’ın Tevrat’ta geçen konuşma örneklerini verirken, Âdem ile Havva’nın Allah ile olan konuşmasını nakletmiştik. Buna göre, Rab Allah, adama seslenip ona, nerede olduğunu sorunca, o şöyle cevap vermiştir: “Senin sesini bahçede işittim ve korktum, çünkü ben çıplaktım ve gizlendim.” Allah, ona, yasakladığı ağaçtan niçin yediğini sorunca da “yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi, ve yedim” demiştir. Bundan sonra Havva’nın Allah ile konuşması geçmektedir. Rab Allah kadına, bu yaptığın nedir? diye sorunca o şöyle cevap vermiştir: “Yılan beni aldattı, ve yedim...”3 Kur’an, bize Nuh peygamber ve Musa peygamber ile Allah arasında geçen diyaloğa dair örnekler de vermektedir. Bunların da bir kısmını yukarıda zikretmiştik. Buna göre, bütün ısrarına rağmen kendisine inanmayıp inkârda direnen oğlunun boğulmak üzere olduğunu gören Nuh, “Rabbim, dedi, oğlum benim ailemdendir...” Onun bu şekilde oğlunu kurtarması yönünde Allah’a yaptığı nida karşısında Allah ona şöyle cevap vermiştir: “Ey Nuh, o senin ailenden değildir. O uygun olmayan iş yaptı. Bilmediğin bir şeyi benden isteme...”4 Buradaki konuşmanın mahiyeti hakkında da kesin bir bilgiye sahip değiliz. Acaba Nuh’un talebine karşılık içine doğmuş bir husus olabilir mi? Musa’nın Allah ile olan konuşması da bu bağlamda zikredilmesi gereken ilginç konuşmalardan biridir. Yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz gibi Musa peygamber, Medyen’den Mısır’a dönerken, kutsal vadi Tuva’da (Sina çölü) bulunduğu bir sırada, gördüğü bir ateşin olduğu çalılığın yanına gider. Orada Allah kendisine seslenir ve onu peygamber seçtiğini söyler, ona bazı mucizeler verir. Bu noktada Allah der ki: “Ey Musa, sağ elindeki nedir?” Musa şöyle cevap verir: “O asa’mdır; ona dayanıyorum ve onunla davarıma yaprak silkeliyorum...” Daha sonra aralarında şöyle bir muhavere geçer: Allah buyurdu: “(Yere) at onu ey Musa!” Musa onu attı, bir de ne görsün; o, koşan kocaman bir yılan! Allah, “al onu” dedi. “Korkma, biz onu yine ilk durumuna sokacağız. Elini yanına sok! Bir hastalık olmadan ayrı bir mucize olarak bembeyaz bir durumda çıksın ki, sana en büyük mucizelerimizden bazılarını göstermiş olalım. Şimdi sen Firavun’a git; çünkü o azdı.” Musa dedi: “Rabbim benim göğsümü aç. Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Bana ailemden bir vezir ver; kardeşim Harun’u... Onunla beni kuvvetlendir...” Musa ile Allah arasında bu şekilde diyalog devam eder gider ve bir süre sonra Harun da bu muhavereye katılır.5 Görüldüğü gibi Musa ile Allah arasındaki bu diyalog, iki insan arasındaki bir konuşmayı andırmaktadır. Tevrat da bu noktaya temas etmekte ve Musa ile yapılan konuşmanın, normal insanlar arasında yapılan konuşma gibi olduğunu vurgulamaktadır. Nitekim bir yerde şöyle denmektedir : “Ve dedi: Şimdi sözlerimi dinleyin; eğer aranızda bir peygamber varsa, ben Rab, rüyette ona kendimi bildireceğim, rüyada onunla söyleşeceğim. Kulum Musa öyle değildir; bütün evimde sadıktır; onunla remz ile değil, açıkça, ağız ağıza söyleşeceğim...”1 Başka bir yerde bu gerçek şöyle anlatılmaktadır: “Ve Rab, Musa ile, bir adam arkadaşıyla söyleşir gibi, yüz yüze söyleşirdi...”2 Bununla beraber biz, Allah’ın Musa’yla ses ve lafızlardan ibaret bir şekilde beşer konuşması tarzında mı, yoksa onun içinde yarattığı bazı duygu ve düşüncelerle mi konuşup anlaştığı konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz. Zira akaid kitaplarımızda, Allah’ın kelamının ses ve lafızlardan münezzeh olduğu belirtilmektedir.3 Burada olağandışı olması açısından İsa peygamberin daha yeni doğmuş bir bebekken insanlarla konuştuğuna da işaret edelim. Kur’an’ın verdiği bilgilere göre Meryem, doğumunu yapıp, kucağında çocuğuyla şehre gelince, insanlar onu zina ile suçladılar: “Ey Harun’un kızkardeşi, baban kötü bir adam değildi; annen de fahişe değildi (sen ne yaptın böyle?) dediler. Meryem çocuğu gösterdi. Dediler ki: Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?” İşte o anda İsa henüz kundak çocuğu iken dile gelir ve şöyle der: Ben Allah’ın kuluyum; O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı...”4 İncil’de de, Yahya’nın henüz bebekken dilinin çözülüp Allah’a hamdettiğinden ve etrafındakilerin bundan dolayı korktuklarından bahsedilir.5 Kur’an’da ahiret hayatında insanlar arasında vuku bulacak konuşma örnekleri de geçmektedir.6 Buna göre, inkârcılar cehennem yolunda götürülürlerken, birbirlerine dönecek ve saptırılanlar, saptıranlara diyecek: “Siz bize her yanımızdan sokulup, inandıklarınızın hak olduğu konusunda bize güven veriyordunuz.” Onlar diyecekler ki: “Hayır, zaten siz kendiniz inanan insanlar değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplum idiniz...” Aralarındaki konuşma böyle devam eder.7 Cehennem ehlinin Allah’a hitaben şöyle diyecekleri de Kur’an’da geçmektedir: “Rabbimiz, bizi saptıran cin ve insanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım da alçaklardan olsunlar!”8 İnkârcılar, cehennemde meleklerle de konuşacaklar. Cehennem bekçileri olan melekler, onlara, “size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorduklarında şöyle diyecekler: “Evet, bize uyarıcı geldi, ama biz yalanladık ve “Allah hiçbir şey indirmedi; siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz” dedik. Eğer söz dinleseydik yahut düşünseydik, şu çılgın ateş halkı arasında bulunmazdık!”9 Cehennem ehli gibi cennet ehli de ahiret hayatında konuşacaklardır. Altlarından ırmaklar akan cennetlerde oldukları halde şöyle diyeceklerdir: “Lütfedip bizi buraya getiren Allah’a hamd olsun. Allah bizi getirmeseydi, biz bunu bulamazdık. Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.”10 Cennet ehliyle cehennem ehli arasında geçecek konuşma örnekleri de Kur’an’da mevcuttur. Cennet ehli, cehennem ehline soracak: “Sizi şu yakıcı ateşe ne sürükledi?” Onlar da şöyle diyecekler: “Biz namaz kılanlardan olmadık; yoksula yedirmezdik; boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık; ceza gününü yalanlardık. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı.”1 Cennetlik olan bir zatın, dünya hayatında kendisine kötülükler tavsiye eden bir arkadaşından bahsederken onu ateşte gördüğü ve aralarında şöyle bir konuşma geçtiği görülmektedir: “Baktı, onu cehennemin ortasında gördü. Tallahi, dedi, sen az daha beni de alçaltacaktın. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi, ben de (oraya) getirilenlerden olurdum.”2 Cehennem ehlinin de cennet ehline hitabı olacak; onlardan su ve rızık isteyecekler. Fakat bu istekleri karşılık bulmayacaktır.3 Onların dostları olan insanlar şöyle diyecek: “Rabbimiz, kimimiz kimimizden faydalandı ve bizim için belirlediğin süreye ulaştık.” Allah buyuracak: “Allah’ın dilediği müstesna sizin barınağınız, içinde ebedi kalacağınız ateştir.” Muhakkak ki Rabbin Hakîm’dir, Alîm’dir.4 Kur’an’ın, kıyamette insanların bazı uzuvlarının da konuşacaklarına dair örnekler verdiğini bilmekteyiz. Kıyamet günü Allah’ın, kullarını hesaba çekmesinden bahisle şöyle denmektedir: “O gün ağızlarını mühürleriz de elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder.”5 Başka bir ayette konuşacakları belirtilen diğer bazı uzuvlar zikredilmektedir: “Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında aleyhlerine şahitlik ettiler. Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? dediler. Derileri: Her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu...”6 Burada sözü edilen konuşmaların nasıl olacağı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Esasen ahiret hayatında bu dünyadaki gibi lafız ve seslerden ibaret kelimelerle mi, yoksa bunun dışında bir şekille mi konuşacağımızı da kesin olarak bilmiyoruz. Her ne kadar hadis olduğu kaydedilen bazı rivayetlerde, cennet ehlinin lisanının Arapça veya Farsça yahut Süryanice olduğu söylenmişse de, bu rivayetler sahih addedilmemektedir.7 O yüzden bunlara dayanarak kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. F – Hayvanların Konuşması Kur’an, yukarıda sözünü ettiğimiz varlıkların konuşmalarına dair örnekler verdiği gibi, yeryüzünün önemli varlıklarından biri olan hayvanların konuşma örneklerini de sunmaktadır. Tabii ki biz burada hayvanların kendi aralarındaki konuşma örneklerini değil, başka varlıklarla aralarında cereyan eden ve kutsal metinlerde nakledilen konuşma nümunelerini zikredeceğiz. Bu noktada sözünü edeceğimiz ilk konuşma örneği Tevrat’ta geçen ve Havva ile yılan arasında geçen bir konuşmadır. Tevrat’ın ifadesine göre Âdem’e eş olsun diye yaratılan kadın, kocası Âdem’le beraber cennette konulduktan sonra, yılanla aralarında bir diyalog geçer. Yılan kadına, “Gerçek, Allah: Bahçenin hiçbir ağacından yemeyeceksiniz dedi mi?” diye sorar. “Ve kadın yılana dedi: Bahçenin ağaçlarının meyvasından yiyebiliriz; fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvası hakkında Allah: Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki, ölmeyesiniz, dedi. Ve yılan kadına dedi: Katiyyen ölmezsiniz; çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak, ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız.”1 Görüldüğü gibi kadın ile yılan birbirleriyle konuşabilmektedirler ve aralarında bu şekilde bir muhavere geçmiş bulunmaktadır. Kur’an’da buna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Buna karşılık Kur’an, hüdhüd adında bir kuş ile Süleyman peygamber arasında geçen bir konuşmadan söz etmektedir. Süleyman peygamber kuşları teftiş eder ve aralarında hüdhüdü bulamaz. Bunun üzerine, “Neden hüdhüdü göremiyorum, yoksa kayıplardan mı oldu o?” der. Çok geçmeden hüdhüd gelir ve Süleyman’a hitaben şöyle der: “Ben senin görmediğin bir şey gördüm ve Sebe’den sana gerçek bir haber getirdim. Ben onlara hükümdarlık eden bir kadın buldum, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var. Onun ve kavminin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm...” Hüdhüd, Süleyman peygambere, bu toplulukla ilgili daha başka bilgiler de verir. Daha sonra da Süleyman’la o kadın arasında elçilik yapar.2 Kur’an bize, Süleyman’ın karıncalarla olan diyaloğundan da bahseder: “Karınca vadisine geldikleri zaman bir karınca: Ey karıncalar dedi, yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları, farkında olmayarak sizi ezmesinler. (Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi ve Rabbine hamd etti.3 Süleyman’la bu hayvanlar arasında cereyan eden konuşmaların da mahiyetini tam olarak bilemiyoruz. Şüphesiz ki bu, Allah’ın ona verdiği bir yetenekle olmuştur. Bunun yanında, acaba Süleyman, onların hal ve tavırlarından dillerini, ne demek istediklerini anlamış olabilir mi? diye sormadan da edemiyoruz. Sonuç Yukarıdan itibaren verilen bilgilere bakarak, başta Kur’an olmak üzere kutsal kitapların, dil konusuna oldukça önem verdiklerini söyleyebiliriz. İlk insan olan Âdem’e, dili, yani varlıkların isimlerini, ya da varlıklara isim koymayı bizzat Allah öğretmiştir. Fakat bu öğretmenin mahiyeti ve keyfiyeti hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Kutsal kitaplarda, başta Allah olmak üzere, soyut-somut varlıklar arasında çok farklı muhavere ve konuşma örnekleri yer almaktadır. Kur’an bize, dünya hayatındaki pek çok monolog ve diyalog şeklindeki konuşma örneğini verdiği gibi, ahiret hayatında tezahür edecek konuşmaların da misallerini sunmuştur. Bu açıdan, kutsal kitapların zengin birer kaynak olduklarını söyleyebiliriz. Yukarıdan beri verilen bu bilgiler, bize sadece insanlar arasında değil, fakat aynı zamanda insanlarla insandışı varlıklar arasında da bazı konuşma örneklerinin cereyan ettiğini göstermektedir. Bu bağlamda Allah, melekler, şeytan, Âdem, Havva ve yılan arasında geçen konuşmalara dair bazı örnekleri yukarıda verdik. Ne var ki buralarda sözü edilen konuşmaların, bizim şu an yapmakta olduğumuz gibi dil ile yapılmış bir konuşma mı, yoksa başka bir şekilde mi olduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Bunların nasıl cereyan ettiğini en iyi Allah bilir. Bize düşen, kutsal kitaplarda verilen bilgiler çerçevesinde bu konuşmalara dikkat çekmek ve bazı örneklerini sunmaktı ve biz bu çalışmada bunu yapmaya çalıştık.
2 Bkz. XnaaeT Aöaap, «CynjHOCTb s3LiKa ıepe3 npH3My KopaHa H apyrnx CBsmeHHLix nncaHHH» (Kur’an-ı Kerim ve Diğer Kutsal Kitaplara Göre Dil Olgusu), Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmi Dergisi, yıl 2007 (Bişkek), sayı 3-4, ss. 5-19.
1 Bkz. Kâdî Abdulcebbâr b. Ahmed, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, (Ta’lîk: Ahmed b. El-Hüseyin b. Ebî Hâşim; Tahkîk: Abdulkerîm Osman), Mektebu Vehbe, eş-Kâhire 1416/1996, 529-542; A. Saim Kılavuz, Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul 2004, 135-138.
1 el-Bakara, 2/30. 2 Aynı konudaki dieğr bazı örnekler için bkz. el-Bakara, 2/35; el-A’râf, 7/11; el-Hicr, 15/28-29; el-İsrâ, 17/61; Sâd, 38/71-72. 3 Bkz. Ahmed Mustafa el-Merâğî, Tefsîru’l-Merâğî, Dâru’l-Fikr, ts., I/78-79; Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, tarih yok, I/142; aynı müellif, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, ts., 5, dipnot 2. 4 el-Enfâl, 8/12. 5 Sebe’, 34/40. 6 es-Sâffât, 37/22-24. 1 el-A’râf, 7/12-18. Buna benzer başka bir konuşma için bkz. el-Hicr, 15/32-42; Sâd, 38/75-85. 2 Bkz. el-En’âm, 6/128-130. 3 Bkz. eş-Şura, 42/51. 4 Bkz. Al-i İmran, 3/35-36. 5 Kelam kelimesinin bazı manaları ve Kur’an’daki kullanışı için bkz. er-Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, Dâru Kahraman, İstanbul 1986, 660-662; Ebû’l-Fadl Cemâluddîn Muhammed İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr-Dâru Sâdır, Beyrût 1410/1990, XII/522-525. 1 Bkz. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd Tercümesi, (Terc. B. Topaloğlu), İsam Yay., Ankara 2002, 70-76; et-Teftâzânî, III/105-106. 2 el-Bakara, 2/33. 3 el-Bakara, 2/35; el-A’râf, 7/19; Taha, 20/117-119. 4 el-A’râf, 7/22. 5 el-Bakara, 2/38-39. 6 elA’raf, 7/24-25. 7 el-A’râf, 7/23. 8 Bkz. Tevrat, Tekvin, 3/9-13. 9 Bkz. Jacques Ellul, Sözün Düşüşü, (Çev. H. Arslan), Paradigma Yay.,İstanbul 1998, 72. 1 Hud, 11/45-48. 2 el-Bakara, 2/124. 3 el-Bakara, 2/131. 4 el-Bakara, 2/260. 5 Tâhâ, 20/9-13. Bu hususun benzeri Tevrat’ın Çıkış bölümünde de geçiyor; “(...) ve Allah’ın dağına, Horeb’e geldi. Ve Rabb’in meleği bir çalı ortasında ateş alevinde ona göründü; ve gördü, ve işte çalı ateşle yanıyor, ve çalı tükenmiyordu. Ve Musa dedi: Şimdi döneyim, ve bu büyük manzarayı göreyim, çalı niçin yanıp tükenmiyor. Ve görmek için döndüğünü Rab görünce, Allah ona çalının ortasından çağırıp dedi: Musa, Musa! Ve o: İşte ben, dedi. Ve dedi: Buraya yaklaşma; çarıklarını ayaklarından çıkar; çünkü üzerinde durduğun yer, mukaddes topraktır...” (Çıkış, 3/1-6). Bundan sonra Allah ile Musa arasında cereyan eden uzun bir konuşma gelir (Bkz. Çıkış, 3 ve 4. baplar). 6 Geniş bilgi için bkz. Ali Sayı, Firavun, Hâmân ve Kârun Karşısında Hz. Musa, İz Yayıncılık, İstanbul 1992, 61-76. 7 Bkz. Ebû’l-Fidâ İsmail İbn Kesîr, Tersîru’l-Kur’âni’l-Azîm, (Tahk. Komisyon), Kahraman Yay., İstanbul 1985,II/426.
1 Tevrat, Sayılar, 12/6-8. 2 Tevrat, Çıkış, 33/11. 3 Yunus, 10/87-89. 4 Al-i İmran, 3/38-41. 1 Al-i İmran, 3/55-57. 2 el-Maide, 5/111-117. 3 İncil, Matta, 3/16-17. Ayrıca bkz. Markos, 1/10-11. 4 el-Bakara, 2/259. 1 el-Bakara, 2/174. 2 Bkz. el-A’râf, 7/172. 3 Fussilet, 41/11. 4 Hûd, 11/44. 5 el-Enbiyâ, 21/69. İncil’de, İsa ve beraberindekilerin bir kayık içerisinde denizde giderlerken, şiddetli bir fırtına çıktığı, suların kabararak kayığı devirecek gibi olduğu, bu arada insanların korkup uyumakta olan İsa’dan yardım istedikleri anlatıldıktan sonra şöyle denmektedir: “O da uyanıp yeli azarladı ve denize: Sus, dur dedi. Yel dindi, büyük limanlık oldu.” (İncil, Markos, 4/35-39; Matta, 8/26-27). Bundan, İsa’nın yel ve denizle konuştuğu anlaşılmaktadır. 6 Sebe’, 34/10. 7 Kâf, 50/30. 8 Hayati Aydın, “Kur’an’da Anlamı Güçlü Kılan Üç Unsur: Teşhis-İntak; Ses Anlam Uyumu, İstiare”, Akademik Araştırmalar Dergisi, yıl 4 (Şubat-Nisan 2003), cilt 4, sayı 16, 104-106. 1 Tevrat, Tekvin, 3/14. 2 Bkz. Muhammed Hüseyin Tabatabâî, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Tahran 1343, II/341’den Dücane Cündioğlu, “Vahiy Dili-Kur’an Dili”, 1. Kur’an Sempozyumu, 1-3 Nisan 1994, Ankara 1994, 104. 3 Mesûd b. Ömer et-Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsid, (Tak. İ.Şemsuddîn), Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrût 1322/2001, III/319; Kılavuz, a.g.e., 295-296 Yener Öztürk, Yeni Bir Youmla İslam İnanç Esasları, Işık Yayınları, İstanbul 2003, 74-76. 4 Bu konuda geniş bilgi için bkz. er-Râzî, et-Tefsiru’l-Kebîr, II/160-161. 1 Bkz. Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, tarih yok, I/142-144. Ayrıca bkz. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşr., İstanbul tarih yok, I/314-315. 2 Bkz. Abdulazîz Debbâğ, Kitâbu’l-İbrîz, (Derleyen: Ahmed b. Mübârek, terc: A.Arığ – H.M. Yeniler), Seha Neşriyat, İstanbul 1997, 163-164. 3 el-Kurtubî, XVI/61. 4 Bkz. Hûd, 11/69-70, 76; el-Hicr, 15/52-60; el-Ankebût, 29/31-32. 5 Bkz. Hûd, 11/71-73. 6 Bkz. Hûd, 11/77-81; el-Hicr, 15/61-66; el-Ankebût, 29/33-35. 7 Bkz. Âl-i İmrân, 3/39. 8 İncil, Luka, 1/13-14. 9 Bkz. İncil, Luka, 1/18-19. 1 Bkz. Âl-i İmrân, 3/42-48. 2 Bkz. Meryem, 19/18-26. Ayrıca bkz. İncil, Luka, 1/28-38. 3 Bkz. İncili, Luka, 1/28-31. 4 Bkz. İncil, Matta, 1/18-21. Ayrıca bkz. 2/19-21. 5 Bkz. el-Bakara, 2/102. 6 İncil, Luka, 2/8-12. 7 Bkz. İncil, Luka, 2/15. 8 Bkz. Resullerin İşleri, 10/1-21. 1 Bkz. ez-Zümer, 39/70-72; el-Mülk, 67/8-10. Diğer bazı konuşmalar için bkz. el-Enfâl, 8/50; et-Tevbe, 9/35; en-Nahl, 16/28-29; el-Hac, 22/22; en-Neml, 27/90; ez-Zuhruf, 43/77;ed-Duhân, 44/47-50; el-Câsiye, 45/28-35; el-Ahkâf, 46/20; Kâf, 50/19-26. 2 ez-Zümer, 39/73. Cennetliklerle meleklerin yapacağı diğer konuşmalar için bkz. er-Ra’d, 13/24; en-Nahl, 16/32. 3 el-A’raf, 7/37. 4 Bkz. Hûd, 11/69-71, 77-79; el-Hicr, 15/62; el-Ankebût, 29/33; Meryem, 19/17. 5 Bkz. el-Kehf, 18/50. Ayrıca bkz. et-Teftâzânî, III/318; Kılavuz, a.g.e., 316-321; Bekir Topaloğlu-Yusuf Şevki Yavuz-İlyas Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, İfav yayınları, İstanbul 1999, 252-253; Öztürk, a.g.e., 87-88. 6 Bkz. el-A’râf, 7/12; el-Hicr, 15/27; Sâd, 38/76; er-Rahmân, 55/15. 7 en-Nîsâ, 4/118-119. 1 el-A’râf, 7/20-21. Ayrıca bkz. el-Bakara, 2/36. 2 Tâhâ, 20/120. 3 el-Enfâl, 8/48. 4 İbrâhîm, 14/22. 5 Bkz. İncil, Matta, 4/1-11; Luka, 4/1-13. 1 Bkz. ez-Zâriyât, 51/56. 2 Bkz. el-Hicr, 15/27; er-Rahmân, 55/15. Ayrıca bkz. Kılavuz, a.g.e., 310-312; Öztürk, a.g.e., 84-86. 3 Bkz. el-Ahkâf, 46/29-32; el-Cin, 72/1-15. 4 El-Cin, 72/1-2. Ayrıca 3-15. 5 Bkz. el-Cin, 72/6. 6 Bkz. Sebe’, 34/12. 7 Bkz. en-Neml, 27/39. 8 İncil, Matta, 8/31-32. Ayrıca bkz. Luka, 8/31-32. 1 el-A’râf, 7/23. 2 Bkz. el-Bakara, 2/37. 3 Bkz. Tevrat, Tekvin, 3/9-13. 4 Hûd, 11/45-46. 5 Bkz. Tâ-hâ, 20/17-48. 1 Tevrat, Sayılar, 12/6-8. 2 Tevrat, Çıkış, 33/11. 3 Bkz. Kâdî Abdulcebbâr, a.g.e., 529-542; Kılavuz, a.g.e., 135-138. 4 Bkz. Meryem, 19/28-33. 5 Bkz. İncil, Luka, 1/64-65. 6 Uzun bir örnek için bkz. el-A’raf, 7/45-50. 7 Bkz. es-Sâffât, 37/23-32. 8 Fussilet, 41/29. 9 el-Mülk, 67/8-10. Ayrıca bkz. ez-Zümer, 39/71; ez-Zuhruf, 43/77. 10 el-A’râf, 7/43. Ayrıca bkz. Yûnus, 10/10; Fâtır, 35/34-35; ez-Zümer, 39/74. 1 el-Müddessir, 74/40-47. Ayrıca bkz. el-A’râf, 7/44. 2 es-Sâffât, 37/51-57. 3 Bkz. el-A’râf, 7/50. 4 el-En’am, 6/128-130. 5 Yâsîn, 36/65. 6 Fussilet, 41/20-23. 7 Bkz. Mahmûd b. Ahmed Bedruddin el-Aynî el-Hanefî, el-Binâye Şerhu'l-Hidâye, (Tahk. E. S. Şa'bân), I. baskı, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût 1420/1999, II/176; Alâuddîn Muhammed b. Alî el-Haskefî, Tenvîru'l-Ebsâr li'ş-Şeyh Şemsuddîn et-Timurtâşî ve Şerhuhu Aleyhi, (Durru'l-Muhtar ile beraber), (Tahk. A.T. Halebî), I. baskı, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût 1420/2000, II/223; İbn Âbidîn, İbn Âbidîn Reddu'l-Muhtâr ale'd-Durri'l-Muhtâr Hâşiyetu İbn Âbidîn, (Tenvîru'l-Ebsâr ile beraber), (Tahk. A.T. Halebî), I. baskı, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût 1420/2000, II/223-224; Dâmad Efendî (Abdurrahmân b. Muhammed Şeyhzâde el-Hanefî), Mecmau’l-Enhur fî Şerhi Multekâ’l-Ebhur, (ed-Durru’l-Muhtâr fî Şerhi’l-Multekâ ile birlikte), (Tahrîc: H.İ. el-Mansûr), Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1. baskı, Beyrût 1419/1998, I/139-140. 1 Bkz. Tevrat, Tekvin, 3/1-5. 2 Bkz. en-Neml, 27/20-29. 3 Bkz. en-Neml, 27/18-19.
48
|