Hâlk-ı Kur'ân Mes'elesî
Ebû Hanîfe zamanında bâzı kimseler Müslümanlar arasında Kur'ân'm mahlûk olduğuna dair sözler etmeğe başladılar. Kur'ân Hz. Peygamberin en büyük mûcizesidir, fakat Allah'ın mahlûkudur, diyorlardı.
Bildiğimize göre bu sözü ilk söyleyen Ca'd b. Dirhem olmuştur. Onu Horasan Valisi Hâlid b. Abdullah idam etmiştir. Cehm b. Safvâ da buna kail oluyordu.
Ebû Hanîfe düşmanları onun da bu re'yde olduğunu iddia edi*yorlar ve onun bundan dolayı iki defa tövbeye çekildiğini söylüyorlar.
Sözde Emevîlerin Irak Valisi olan Yusuf b. Ömer tarafından bir defa, başka bir defa da kadı Ibn-i Ebî Leylâ tarafından tevbe ettirilmiş imiş!
Sabit olmuş bir töhmeti veya delile dayanan bir görüşü ulu orta reddetmek bizim âdetimiz değildir. Fakat bu hususta Ebû Hanîfe'ye nisbe tolunan bu rivayetleri kabul etmekte tereddül ediyoruz. Bunları doğru bulmuyoruz.
Çünkü bunlar onu kötülemek istiyen düşmanları yoliyle gelmektedir. Ve elimizde bunlara muarız rivayetler de vardır. Ve bunlar kabule daha lâyıktır. Çünkü bunlar töhmet altında olmıyan mevsuk kimselerin rivayetleridir.
Akâid hususunda rasgele söz söylememekle şöhret bulan, ölçülü konuşan Ebû Hanîfe'nin sânına yakışan da budur. Çünkü o ancak selefin daldığı mevzulara dalardı. Selefin görüşlerini ve dînî hakikatleri müdafaa ederdi.
Onun Kur'ân mahlûktur deyip de sonra bundan tevbe ettirildiğine dair olan rivayetleri bir yana bırakalım da onun bu mesele hakkındaki kanaatim başka haberlerden öğrenmeğe çalışalım.
Bu hususta iki haber nakledeceğiz.
Birincisi:
Bağdat tarihi diyor ki: «Kur'an mahlûktur sözüne gelince denildiğine göre Ebû Hanîfe'nin buna asla kail olduğu yoktur.»
Yine orada şöyle deniyor: «Ne Ebû Hanîfe, ne Ebî Yusuf, ne Züfer, ne Muhammed ve ne de onların arkadaşlarından hiç birisi Halk-ı Kur'ân hakkında asla birşey demediler. Haîk-ı Kur'ân hakkında Bişr, Merisi, Ibn-i Ebî Duâd konuştular ve işte bunlar Ebû Hanîfe'nin ashabına da leke sürdüler.»[1]
ikincisi:
întikâ kaydediyor:
Ebû Yusuf diyor ki: «Bir Cuma günü Küfe mescidine bir adam gelerek Kur'ân hakkında sorar. Ebû Hanîfe orada yoktur, Mekke'de bulunmaktadır." Oradakiler aralarında ihtilâfa düşerler,
Ebû Yusuf diyor ki: Vallah o insan şekline girmiş bir şeytandı zannederim; bizim halkımıza sokuldu, bize bu mes'eleyi sordu, biz de birbirimizle soruştuk ve cevap da vermedik.
Üstadımız burada yok, o söze başlamadıkça biz söze katılmağa hoş görmeyiz, deyip savdık. Ebû Hanîfe geldiği zaman ona bu mese'leyi açtık, şöyle şöyle oldu, bu hususta ne biliyorsun, dedik. Yüzünün rengi değişti. Güç bir mes'ele vuku buldu da biz de o, hususta bir şey söylemedik zannetti. Nasıl oldu diye sordu. Biz de şöyle oldu diye anlattık. Bir müddet sükûta daldı. Sonra: Siz ne cevap verdiniz? dedi. Biz de hiçbir cevap vermedik, yanlış bir şey söyleriz, sen de onu beğenmezsin diye korktuk da bir şey söylemedik,, dedik. Bunu duyunca sevindi ve:
— Allah hayırla mükâfatlandırsın, benim vasiyetimi iyi tutun. Bu hususta asla birşey demeyin, bunu asla sormayın. Yalnız şunu bilin: Kur'ân Allah'ın kelâmıdır, deyin. Buna bir harf bile ziyade etmeyin. Zannetmem ki bu mes'elenin sonu gelsin.»[2]
Açık Netice :
Hâlk-I Kur'ân Mes'etesine Dalmaktan Çekinirdi
Bu sözlerden çıkan netice şüphe bırakmayacak surette gösteriyor ki, Ebû Hanîfe bu mes'eleye dalmaktan çekiniyordu. Fakat düşmanları bu yolda asılsız şeyler uydurdular; Ebû Hanîfe'ye iftira ettiler.
Hanefiyyeden bazılarının hâlk-ı Kur'ân'a kail olmaları onların bu asılsız sözlerinin yayılmasına ve doğru zannedilmesine yardım etti. Ebû Hanîfe onların iftiralarının gadrine uğramıştır.
Bâzı Hanefîyyenin sözlerini ona yüklemişlerdir. Yine bu cümleden olarak Ebû Hanîfe'nin torunu ismail b. Hammâd b. Ebû Hanîfe'nin Hâlk-ı Kur'ân'a kâiî olması da bu isnadın ona yapışmasına sebep olmuştur.
Çünkü rivayete göre, İsmail b. Hammâd şöyle demiş:
«Kur'ân mahlûktur, bu benim re'yimdir ve atalarımın re'yi-dir..»
Bişr b. Velid bunu şöyle reddetmiştir.
— Senin re'yindir, buna evet deriz. Fakat atalarının re'yi olduğuna gelince, buna cevabımız: Hayır, öyle değildir, olacaktır.
Hâlk-ı Kur'ân'a kail olan Mutezile .ilimde fıkıhta yüksek mevki sahibi olan kimselerin de bu re yde olduklarını' söyleyerek kendi mezheblerini tervice çalışıyorlardı. Ebû Hanîfe'yi de bu işe karıştırdılar.
Bütün bunlara dayanarak diyoruz ki: Ebû Hanîfe Hâlk-ı Kur'ân mes'elesine dalmamıştır, bu mevzuu kurcalamamıştır.
Ve pek tabiî ki Kur'ân mahlûktur da dememiştir.
Kanaatımızca bu mes'e-leyi mevzuubahs etmek günah da sayılmaz!
[1] Hatib Bağdadi, Târihi Bağdat, c. XIH, s. 377, 378.
[2] İbn-i Abdulber, İntikâ, s. 156. muhammed ebu zehra - ebu hanife
_________________ Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |
|