Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Fuzulî Aşığı Ermeni Papazı
MesajGönderilme zamanı: 24.12.08, 13:27 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.08, 13:08
Mesajlar: 28
Fuzulî Aşığı Ermeni Papazı

İlim muhteşem bir şey. Özellikle de ilahî ilimleri, İslamî ilimleri tahsil edenler, gayr-i Müslim bile olsalar farklı oluyorlar. Kur’an’da ilahi kelamı dinleyince ağlayan hristiyan alimlerinden bahsedilir. Asr-ı saadette de görüyoruz, peygamberimizle oturup sohbet eden ve Kurân dinleyen nice bilginler, duyduklarını takdir ederek Müslüman olmuş veya olmasalar da saygılı olmuşlardır. Bu, ilmin bereketidir. Yeter ki ilim, kin ve nefretle, çıkar hesaplarıyla karışık olmasın. O zaman çok güçlü bir benlik ve menfaat kaygısı karşısında ilmin bazen altta kaldığı da oluyor. Bel’am bunun adı galiba…

Şefik Canla yapılmış bereketli bir mülakatı okuyorum. İçinde birkaç gayr-i müslimin şaşırtan tavırlarını gördüm. Bunların ortak özellikleri ilim idi. İşte o zaman “ilmin bereketi” dedim.

İlki şu olay: “O zamanlar babamı Şükrü Efendi isminde bir hoca hıfza çalıştırıyormuş, sonra tedrisini ikmal etmiş ve Tutak’a müftü olmuş. Tutak Ağrı’nın bir kazasıdır. Eskiden oraların galiba Küklise idi ismi, sonra Ağrı oldu. Şimdi Van Gölü’ne de pek yakın bir yerde Tutak.

Babam orada müftü iken bendeniz de 5-6 yaşlarında idim. 1914-18 seneleri… Seferberlik dediğimiz o savaşta bendeniz bu yaşlarda bir çocuktum. Ruslar kasabaya geldi işgal ettiler. Herkes korku içinde. O çocuk yaşta Rus askerlerinin geçişlerini daima hatırlıyorum.

İşgalden birkaç gün sonra bir Ermeni’yle bir Rus askeri geldi, bizim kapıya ve; “Müftü efendi seni kumandan istiyor” dedi. O alayın kumandanı Rus, gelen Ermeni, yanında da Rus askeri… Annem ve biz perişan olduk, babamı öldürmeye götürüyorlar diye. O zaman da hocalar sarık sararlardı. Babam da müftü olduğu için sarıklı falan. Babam gitti biz annemle perişan haldeyiz.

Üç dört saat sonra babam geldi, çok memnun yanında da bir Rus askeri. Babamdan öğreniyoruz ki; işin garip tarafı da o kumandan yani Rus kumandanı, Moskova’da Filoloji okumuş, kendisi albay rütbesinde… Farsça ve Arapça’yı çok iyi biliyor, Arap-Fars Edebiyatı’na da aşık olmuş, canı sıkılmış, Ermeni askerine demiş ki; “Burada Farsça veya Arapça bilen birisi yok mudur?” diye. “Müftü efendi biliyor” demişler. Biz babamı kesmeye götürüyorlar zannederken, kumandan merdiven başında babamı karşılıyor. Farsça, “Hoş geldiniz aziz dostum” diye onu karşılıyor. İçerde masanın üstüne semaveri koymuşlar, çaylar içiliyor. Babama Sâdî’den, Hâfız’dan, Mevlânâ’dan beyitler okuyor. Adam, aşık. Kendisi Rus albayı ama babamla öyle dost oluyorlar ki, bizim kapıya da adamını gönderiyor. Eğer kasabada herhangi birisi bir yerde bir haksızlık, bir hırsızlık, bir zorbalık yaparsa neferin burada numaraları yazılı bize bildirin ona her türlü şey yaparız.”1

Röportaj’ın ilerleyen bölümlerinde bir başka ilim adamına, bu sefer bir Ermeni Papazına rastlıyoruz Tahiru’l Mevlevî’nin evinde. O evdeki sohbet ortamını anlatırken bu papazdan laf açıyor Şefik Can ve diyor ki:

“Tâhirü’l-Mevlevî hazretlerinin Aksaray’da Taşkasap’ta bulunan mütevazı evi bir mahfel gibiydi, herkes oraya gelirdi. Tanınmış üniversite hocaları, profesörler, şairler ve edipler gelirlerdi. Hatta Mısır’dan gelen bir prensesi de orada gördüm.

Mesela, bir gün bir papaz geldi oraya, Terzibaşıyan adında bir papaz. Kayseri’de doğmuş bir Ermeni. Vatikan’da okumuş, İngilizce, Fransızca, Latince, Arapça, Farsça, Türkçe ve İtalyanca biliyor. Çok değerli bir adam. Hayatını Fuzûli’ye hasretmiş. Fuzûli’ye ait bazı şiirleri Tâhirü’l-Mevlevî’ye sordu bu Ermeni papazı Terzibaşıyan. Tâhirü’l-Mevlevî rahmetli de anlattı onları, sonra gitti. O gittikten sonra Tâhirü’l-Mevlevî hazretleri dedi ki; “Bu Terzibaşıyan, hayatını Fuzûli’ye hasretmiş, onun için çok tuhafıma gidiyor” dedi. Burada konu kapandı.

Aradan seneler geçti. Benim Beyazıt’ta kitap aldığım Nişanyan isminde bir Ermeni kitapçı vardı. Beyazıt’ta bir kahve vardı, o kahveden Şehzadebaşı’na doğru giderken dükkanlar vardı. O dükkanların birisi bu Ermeni Nişanyan’ın kitapçı dükkanıydı. Ben de bundan kitap alırdım, çok ahbaptık, bazen parayı veremezdim, “Sonra getir” derdi bu Ermeni. Kitap aşığı bir adam. Bir gün aklıma geldi Terzibaşıyan’ı sordum, Ermeni olduğu için tanır diye. Dedim ki; “Terzibaşıyan diye bir Ermeni papazının Fuzûli hakkında eser yazdığını daha evvel Tâhirü’l-Mevlevî hazretlerinden duymuştum. O eseri yazdı mı?” dedim. Şöyle bir güldü; “Evet, yazdı” dedi. Rafı gösterdi, “Yukarıda duruyor” dedi. Şaşırdım, “Ne olur Nişanyan Efendi, şu kitapları indir de göreyim dedim” Merdiveni kurdu, oradan beş cilt kitap indirdi. Bu kitaplar ciltsiz, şöyle uzun ebatta, fakat kalınlıkları öyle pek kalın değil, beş cilt. Ama daktilo sayfası gibi iri harflerle basılmış. Elime aldım, karıştırdım, içerisinde Farsça, Hâfız’ın, Mevlânâ’nın, Sâdî’nin şiirlerinin asılları, altında Ermenice tercümeleri, birçok yerlerde Fuzûli’nin divânının eski harflerle baskısı, onun altında Ermenice tercümeleri var, şaşırdım, dahası, beş cilt. Rica ettim, “Ne olur şunun önsözünden bana bir parça oku, tercüme et, Ermenice” dedim. Adam hatırımı kırmadı. Açtı kitabın en başını. Orada Cenâb-ı Hakk’a bir niyazda bulunuyor, diyor ki Terzibaşıyan;

“Allah’ım diyor, ben senin huzuruna çıktığım zaman bana diyeceksin ki; Ey kulum Terzibaşıyan! Sen dünyada ne işler yaptın? diye sorduğun zaman, sana ben diyeceğim ki; Allah’ım! Ben bütün dünya şairlerini, tasavvufî şiirler yazan dünya şairlerini gözden geçirdim. İngilizlerin Milton’unu okudum, Shakespare’i okudum. Milton’un Kaybolmuş Cennet’ini[2] okudum, ondan sonra başka milletlerin kitaplarını okudum. Tolstoy’un kitaplarının Fransızca tercümelerini okudum, ondan sonra Fuzûlî’yi, Mevlânâ’yı, Hâfız’ı okudum. Nihayet Fuzûlî’yi kendime çok uygun, ruhuma çok eş büyük bir şair olarak buldum, hayatımı buna tahsis ettim. Ben hayatımın tam otuz senesini bu kitaba hasrettim. Sana diyeceğim ki Allah’ım; benim dünyada hazırladığım eser budur. Bu kitapla senin huzuruna çıkacağım” .

Bu kısmı okuyunca, yeter dedim. Hakikaten bu kitaptan gönül isterdi ki bizimkiler haberdar olsunlar. Türkçe’ye tercüme etsinler, bu kitaptan herkes yararlansın. Neden? Çünkü bir Ermeni papazı Fuzûlî hakkında bütün dünya şairlerini mukayese ederek beş ciltlik kitap yazdığı halde üniversite profesörleri Fuzûlî hakkında gayet cılız eserler yazmıştır. Bunlar çekememezlikten köşede kalmışlardır. Ermenice bilen bir kimseden kime söyleyeceksin ki onu tercüme etsin. Bu kitabı kendi gözümle gördüm, beş cilt ve harika bir kitap. Evet, işte Tâhirü’l-Mevlevî’ye gelen Terzibaşıyan’ın ortaya koyduğu beş ciltlik eser.”2

Evet, ne diyebiliriz şimdi?

Keşke Müslümanlar biraz daha gayret ederek İslam’ı şanına uygun olarak bütün bir insanlığa tanıtabilseler.

Bizi İslam’ı tebliğdeki kusurlarımızdan ötürü yakma Allah’ım.. Bize tebliğ ve irşad için şevk ver, gayret ver, tevfik ver. Dışarıda duranlara da hidayet ihsan eyle Allah’ım.

Dipnotlar: 1) Tasavvuf Dergisi, sayı 14. s. 825. 2) A.g.m. s. 828-829

Cemal Nar


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye