Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Osmanlı ve Doğu Türkistan
MesajGönderilme zamanı: 20.01.09, 02:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:16
Mesajlar: 58
Sultan Abdülaziz'in Doğu Türkistan’a Askeri Yardımı

Yıllardan 1873, aylardan Haziran'dır. Doğu Türkistan'ı Çin istilasından kurtarmak için destansı bir mücadeleye girişen Seyyid Yakup Han, yeğeni Hoca Töre'yi İstanbul'a elçi olarak gönderir. Hoca Töre, elinde Farsça bir mektupla huzura alınır. Mektupta, Yakup Han'ın ve halkının, yeryüzündeki Müslümanların koruyucusu olan padişahın engin kanatları altına sığınmak istediklerini belirten sözleri, Abdülaziz'in duygulu dünyasında yankılanmakta gecikmemiştir. Nitekim Elçi'nin, mektubu okuduktan sonra, sözlü olarak, ülkesinin içinde bulunduğu vahim durumu anlatması ve askerî yardım talebinde bulunması üzerine Abdülaziz'in direktifiyle derhal yardım hazırlıklarına başlanmıştır.

Dünyada nerede mazlum bir halk varsa, Osmanlı'nın gönlü ve eli oradadır. Hele ki bu halk, Müslümansa. Ta Kaşgar'dan kalkıp gelmiş bu mazlum heyetin mi yardım talebini karşılıksız bırakacaktır Osmanlı?

Derhal harekete geçilir ve Tophane Müşiri Ali Said Paşa ile Umum Fabrikalar Nazın Seyyid Paşa, yardım işini organize etmekle görevlendirilir. İmkânlar mimkânlar önemli değildir. Herşey, bir Müslüman'ın bir nefes daha fazla alabilmesi içindir.

Sonunda 'yardım paketi' açıklanır: Bütün alet edevatıyla birlikte 6 adet Krupp topu, bin adedi kullanılmış, bin adedi ise yeni olmak üzere toplam 2 bin tüfek ile kapsül ve barut imaline mahsus tezgâh ve sair aletler...

İyi de bu aletleri kimler ve nasıl kullanacaktır? Bu da düşünülmüştür elbette. Mermi imal etmeyi bilmeyen ve hayatlarında ilk defa bu topları kullanacak olan Doğu Türkistanlılara yardımcı olmak ve onları, nizamî bir savaşa hazırlamak için 4 muvazzaf, 4 de emekli subay, Enderunlu Murad Efendi'nin başkanlığında ta Kaşgar'a gönderilecektir. Adları tarihimize altın harflerle yazılması gereken bu subaylarımızdan 4'ünün isimlerini biliyoruz: İstihkâm Subayı Ali Kâzım, Piyade Subayı Mehmed Yusuf, Süvari Subayı Çerkey Yusuf ve Topçu Subayı İsmail Hakkı beyler.

Kaşgar elçisi Hoca Töre'yle birlikte yola düşen bu Osmanlı savaş timini taşıyan gemi, Süveyş Kanalı'nd an geçerek Hint Okyanusu'na açılmış ve Hindistan'ın Bombay şehrine varmış, heyet, getirdiği yardım malzemeleriyle karaya çıkmıştır. İngilizlerin önlerine çıkarttığı binbir müşkilat ve eziyeti güç bela atlattıktan sonra nihayet Kaşgar'a varmışlar ve Müslümanların sevgi gösterileri ve gözyaşları arasında şehre girmişlerdir.

Seyyid Yakup Han'ın 100 pare top atışıyla selamladığı Osmanlı yardım heyeti, bu gelişiyle Orta Asya İslam âlemine adeta yeni bir hayat aşılamıştır. Doğu Türkistan'a gönderilen ay-yıl-dızlı Türk bayrağı, Kaşgar semalarında dalgalanmakta, hutbe Osmanlı padişahı adına okutulmakta ve basılan paralarda Osmanlı hakimiyeti açıkça belirtilmektedir.

Çin'de Nizam-ı Cedid askeri

Osmanlı subaylarının Kaşgarlı gönüllülerden oluşturdukları askerî birliklerin eğitimi ise ayrı bir fasıldır. Yüzbaşı Ali Kâzım Efendi'nin askerlikle ilişkisi olmayan kimselerden bir topçu taburu teşkil ettiğini, bu taburun kısa sürede "İstanbul askeri" gibi eğitimli hale getirildiğini, ayrıca 3 bin neferden ibaret bir alay kurarak bunlara "Nizam-ı Cedid askeri" adını verdiğini, dönüşte sunduğu rapordan öğreniyoruz.

Doğu Türkistan'daki bağımsızlık mücadelesinin dönüm noktalarından birindeyizdir ve bu mücadeleye Osmanlı subayları da katılmışlardır. Nizami savaşı öğretirler, taktik verirler, top-tüfek kullanma ve mermi imal etme tekniklerini Çinli Müslüman askerlerine aşılarlar.

Ve, işin acısı, günün birinde esir düşerler Çinlilerin eline. Zindana atılırlar. Ayaklarından zincire vurulurlar; sırtlarında kamçılar şaklar, tırnaklarına demirden iğneler saplanır. İşkence faslı tam 33 gün geceli gündüzlü sürer. Nihayet tam başları kılıçla gövdelerinden ayrılacağı sırada Çinlilere sığınmış bir Doğu Türkistanlı valinin araya girmesiyle kurtulup İstanbul'a, görevlerinin başına dönme imkânını bulurlar.

Abdülhamid'in Çin çıkarması

Sultan Abdülhamid, İslam Birliği (İttihad-ı İslam) siyasetini, özellikle emperyalist devletlere karşı bir koz olarak kullanmış ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur. Kendi şemsiyesi altına, yalnız sınırları dahilindeki İslam halklarını değil, aynı zamanda başka bayraklar altında yaşamak durumunda kalmış ümmet-i Muhammedi de almak için yoğun bir çaba içerisine girmiş görüyoruz onu. Faaliyetleri, Kuzey Afrika'dan Türkistan'a, Fas'tan Uzak Doğu'ya, hatta Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Müslüman misyonerlerin çabalarını desteklemeye kadar uzanmış görünüyor. Bu amaçla tarikatleri de kullanmaktan geri kalmadığını biliyoruz (mesela Afrika'nın savunmasında Sunusîleri).

Çin Müslümanlarına Osmanlı yardımlarından mahrum kaldığını düşünüyorsanız yine yanılıyorsunuz.

Çin Müslümanları ve Abdülhamid Han'la ilgili notlar

Koskoca bir Abdulhamid faslı vardır ki, sadece üzerinde Türk bayrağı dalgalanan Pekin'deki Hamidiye Üniversitesi'nin Çinli Müslümanların gözyaşlarıyla açılması hadisesi bile başlı başına bir rüyanın gerçekleşmesi demektir.

Nitekim İhsan Süreyya Sırma'nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Arşivlerinin "Çin Dosyası"ndan tespit ettiği belgelerden öğreniyoruz ki, Çinli Müslümanlar eğitim düzeylerinin ve eğitim yatırımlarının gayet düşük bir düzeyde olduğundan şikayetle, Sultan Abdülhamid'den yardım isterler. Üniversite ayarında bir okul yapsanız; biz burada gençlerimizi okutsak, kaliteli, dünya bilgileriyle mücehhez insanlar yetişse diye talepte bulunurlar. Abdülhamid de bu talebi olumlu karşılar, çalışmalara başlanır. Ve 1908 yılı başlarında Pekin'de Hamidiye Üniversitesi açılarak eğitim zilini çalar.

O yıllara ait bir Osmanlı'nın kaleminden çıkmış aşağıdaki Fransızca metin, açılış törenindeki hissiyatı şu veciz cümlelerle aktarıyordu:

Çin'de yaşayan bütün Müslümanlar, yalnız Padişahımızdan bahsetmekte ve ona karşı övgülerde bulunmaktadırlar. Camilerde, onun adının zikredildiği her seferde, müminlerin yüzünü nurlandıran ruhani bir saadet ve sevinç aksi farke-dilir. Diğer Çinlilere nazaran Çin müslümanları daha çalışkan ve daha çok gelişme ve fazilet taraftarıdırlar...

Sadece Pekin'de 38 tane cami vardır. Binlerce Müslüman, günde beş defa ibadetlerini yapmak ve Halife'ye dua etmek için bu camilere gelirler. Cuma günleri, Arapça okunan hutbeler. Pekin Müftisi ve diğer din adamları tarafından Çin diline tercüme edilir...

Her caminin büyük bir medresesi vardır. İslamî eğitimle gerçekleştirilen gelişmeyi kanıtlamak için, bu müesseseler birer delil olarak gösterilebilir. Bir müddet önce de, bu tesislerin dışında, yeniden büyük bir müessese kuruldu ki, ona Padişahımızın ismini vererek, "Pekin Hamidiye Üniversitesi" diye adlandırdılar.

Bu tesisin temelinin atıldığı gün binlerce Çinli mümin Sultan Hazretleri için Hak Ta'ala'ya dua ve niyazda bulundular. Çinlilerin, bu yeni müesseseyi bizini şanlı Padişahımızın adıyla adlandırma arzulan, her türlü övgüye şayandır. İnşaat tamamlandığı için, geçtiğimiz günlerde de açılış merasimi yapıldı.

O gün Pekin Müftüsü, çok sayıda ulema ve binlerce mümin bu bayrama iştirak ettiler. Merasimin sonunda, Arapça bir konuşma yapıldı, ve Padişahımız için dua okundu. Konuşma ve dua, Müftü tarafından Çin-ceye tercüme edilerek Müslümanlara tebliğ edildi. Müslümanların çoğu sevinçlerinden ağlıyordu. Müslüman Çinliler, diğer Çinlilere benzemiyorlar; onlar, büyük bir dini bağla birbirlerine bağlı olup, şerefli ve iyi kimselerdir. Bizim dini lisanımız olan Arapça'nın belagat ve tatlılığı, müessesenin kapısına çekilmiş olan Osmanlı Bayrağının şanı, bu ince kalpli insanları heyecanlandırmaya ve göz yaşlarını tahrik etmeye yetiyor.

Velhasıl Çin'de kurulan üniversite dahi Sultan Abdülhamid'in İslam Birliği siyasetini ve iradesini yansıtmaktadır.

Yine bir başka belgeden öğrendiğimize göre, Sultan Abdülhamid, Çin Müslümanlarına dinî ilimleri olduğu kadar diğer konuları da öğretmek üzere Şeyhülislamlık makamına yazarak Fatih dersiamlarından Ahmed Ramiz ve Hafız Tayyib efendiler ile ilköğretim müfettişlerinden Hafız Ali Rıza Efendi ve Bursalı Hafız Hasan Efendi'nin gönderilmelerini talep etmiş ama konu hükümetçe savsaklanmıştı. Bunun üzerine Başbakanlık Arşivi İrade Hususi, 86 (24 S1325) numaralı belgede, meselenin neden savsaklandığı sorgulanmakta ve "alınacak müsbet kararın" (olumsuz bir karar çıkması düşünülmemiştir bile!) saraya arzı istenmektedir.

Sultan Abdülhamid Çin Müslümanlarının varlığını önemsiyordu. Ya biz?

Başımızı öne eğdirmeyenlerin önünde eğilsin başlarımız.


Kaynak: Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı“


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye