Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 9 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 31.10.11, 13:33 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Yalova'da Milli Mücadele Kahramanları

Yunanlılar 23 Kasım 1920'de Rum çeteleriyle birlikte İlyasköyü, Denizçalı, Taşköprü, Karamürsele bağlı Oluklu, Çamçukur, Karaahmetli köylerini ele geçirdiler.


KAYMAKAM HULİSİ BEY
1921 yılının Ocak ayında Yalova’ya kaymakam olarak atandı.Yalova’nın birkaç köyü hariç tüm bölge işgal altındaydı. Bu yüzden Demir Hulusi Bey Kabaklı köyünü ilçe merkezi yaptı. Kocaeli Grup Komutanlığının emrinde mücadelesini sürdürdü. İstanbul’da vefat etti...

ÖĞRETMEN YUSUF ZİYA BEY
1919 yılında Yalova Merkez Okulu başöğretmenliğine atanmıştır. Yunan işgalinden sonra Kabaklı köyünde Kaymakam Demir Hulusi Bey yönetimindeki orduya ve muharebelere katılmıştır. 20 Mart 1923 yılında Kabaklı Köyü öğretmenliğine atanmıştır. 12 Mayıs 1923 yılında tekrar silah altına alınmıştır. El-Cezire hattına gönderilmiş ve burada gösterdiği başarı sonucu İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. 1923 yılının Haziran ayında Yalova-Fevziye köyüne öğretmen olarak atanmış, daha sonra kendi isteğiyle Çınarcık öğretmenliğine atanmıştır. Daha sonra işgal sırasında yanan Merkez okulun inşası üzerine Yalova Merkez Okulu öğretmenliğine tayin edildi. Başarılı çalışmaları sonucu Yalova Maarif memurluğuna atandı. 1935 yılına kadar Yalova’da hizmet yapmış ve daha sonra kendi isteğiyle İstanbul 22. İlkokul öğretmenliğine atandı. 3 Haziran 1938 yılında görevi başında vefat etti.

ŞEYH ŞERAFEDDİN (BİNGÖL) DAĞISTANÎ
Milli Mücadele döneminde, Yalova çevresindeki dağınık kuvvetlerin Kuvay-ı Milli’ye katılmasını halka telkin etmiştir. Şeyh Şerafeddin Efendi ağır bir katliam altındaki yöre halkını, müfrezelerin koruyuculuğunda Güneyköy’e aldırtmış, oradan da daha içlerde, güvenli bir yerde korumalarını sağlamış.

Şeyh Şerafeddin halifesi olan Ahmed Hamdullah (1887-1958) Hazretlerinden nakledilir: Ahmed Hamdullah Efendi, Yunan harbi bitinceye kadar Orhangazi’de Ziraat Bankası memurluğu ile başlayan vazifesine veznedarlık müdürlük yaparak devam etmiştir. Bu memuriyeti sırasında Güney Köyünde bulunan Şeyh Şerafeddin Zeynel Abidin Hazretleri’nin müridlerinden olan Ziya Bey ile tanışmış, bu zatın dalaletiyle Şeyh Şerafeddin Hazretlerine mülaki olmuştur. Orhangazi’nin Yunan işgaline uğramasından az önce Ahmed Hamdullah Efendi, mürşidi Şeyh Şerafeddin Hazretlerinin işareti ile bankadaki tüm parayı ve altınları alarak Güneyköy'e kaçmış, bilahare bu paralar Ankara’ya sevk edilmiştir.
Ancak daha sonra Yunanlılar Orhangazi’yi işgal edince Ahmed Hamdullah Efendi’nin yaptığı işin ne kadar yerinde olduğu ve Şeyh Şerafeddin Hazretleri’nin kerameti anlaşılmıştır.

Şeyh Şerafeddin Zeynel Abidin Hazretleri’nin Eskişehir hapishanesindeki hatıratından beraberinde bulunan Gaffarzade Yusuf Efendi’nin anlatmış olduğu bir hadiseyi nakledelim.

Şeyh Şerafeddin Efendi birkaç ihvanı ile birlikte Eskişehir'de hapishanede bulunuyordu. O tarihte meşhur olan bir zat (Said-i Nursi) da talebeleri ile beraber orada idi. O zatın talebeleri ihvanlara mütemadiyen Şeyh Şerafeddin Efendiyi kastederek:

- "Sorun, bir müşkülü varsa üstazımız buradadır, halleder" diyorlardı. Bunu Şeyh Hazretleri'ne söylediklerinde Hazret-i Şeyh Şerafeddin "Yokmuş deyin" dediği halde talebelerin ısrarları karşısında:

-Peki soralım biz buraya ne için geldik ve çıkışımız ne yolda olacaktır? Buyurdu

Talebeleri bu suali o Zat'a (Said-i Nursi) götürdüklerinde o zat:

- "Makam-ı Yusuf’ta sukutu ihtiyar edelim. Dışarıda görüşürüz" ifadeli bir pusulayı Şeyh Şerafeddin Efendi'ye gönderdi. Böylece "sorun cevap verelim" meselesi kapandı. Sonra ben bu sorunun cevabını Şeyh Şerafeddin Efendi'den öğrenmek istedim. Hazret-i Şeyh ısrarıma dayanamayıp:

- Yusuf Efendi, üzerimizde söylenilmesi lazım olan emanetler ve menakıblar var. Bunları dışarıda böyle yirmi dokuz kişiyi bir araya getirip söylememize imkan yok. Bu emanetleri siz evladlarıma tevdi etmek için burada toplanmış bulunuyoruz. Zira bizim için buraya girmek iptila değildir. Söylenmesi lazım olan sözlerimiz olup ta dinleyecek kimsenin bulunmayışı bir iptiladır.

Kabri Yalova- Güneyköy’de bulunmaktadır...

AKKÖYLÜ İBO (İBRAHİM ETHEM ÇELİKYÜREK)
Dünya savaşı sırasında işgale uğrayan Yalova’da bir müfreze kurarak, yörenin savunmasında etkili rol oynadı. Çevredeki Rum ve Ermeni çetelerinin faaliyetlerine engel oldu. Yunan işgali sırasında hile ile esir alındı. Atina’ya götürüldü. Daha sonra geri gönderildi. İstiklal mahkemesinde yargılandı ve beraat etti. 1929 yılında, Yalova Hükümet Konağının önünde silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü...

YÜZBAŞI HACI İSMAİL KEMAL AYDIN
İstanbul’da hukuk tahsili görmüş ve 1. Dünya savaşında yedek subay, Kurtuluş savaşında ise yüzbaşı olarak görev yapmıştır. Yalova’da Demir Hulusi Bey ile birlikte savaşmıştır. İstiklal madalyası sahibi yüzbaşı 1971 yılında vefat etmiştir...

YÜZBAŞI KAZIM BEY
Demir Hulusi Bey’le savaşa katılmış, dağınık olarak bulunan vatanseverleri toplamış ve komutanın bir merkezden verilmesini sağlamıştır. Kocaeli Grup Komutanlığının emirleri doğrultusunda Yalova Müstakil Bölüğünün kuruluşunu ve komutanlığını yapmıştır...

RASİM (KOÇAL) EFENDİ
Rasim Efendi (Koçal), 1893 yılında Rize`nin Büyükköyü`nde doğmuştu. İlk tahsilini Rize`de annesiyle babasının nezaretinde tamamladı. Aile, 1906 yılında, baba Hacı Ahmet Efendi`nin nezaretinde Rize`den Yalova`ya göç ederek Burhaniye Köyü`ne yerleşti.
Rasim Efendi, Fatih Medresesi`nde okurken Birinci Dünya Savaşı çıktı. O da tahsilini yarıda bırakarak vatan hizmetine gitti. 1. Dünya Savaşı sırasında Yeşilköy`de vatani görevini yapıp pilot okulunda okurken, imzalanan Mondros Mütarekesi ile birlikte, köyüne (Elmalık Köyü) döndü.

Akköylü İbo`nun tutuklanması ve Yunan askerinin bölgeyi işgal etmesi üzerine köyüne çekilen Rasim Efendi, Orhangazi Ermeni çetelerinin köylerine saldırıları üzerine kurulan Burhaniye Müfrezesi`nin kurucuları arasında yer aldı. Laledere ve Çengiler (Bugün Sugören) köyleri baskınlarına katıldı. Abdülkadir Efendi`nin şehit olmasından sonra, Müfreze Komutanlığı`nı üstlendi.

Bulundukları yerin korunmasını kurdukları Burhaniye Müfrezesi ile yaptı. Yalova Müstakil Bölüğünde komutan olarak görev yaptı.
Rasim Efendi`nin komutasındaki Burhaniye Müfrezesi, bir süre sonra Yalova Müstakil (Bağımsız) Bölüğü bünyesine alındı. Bu bölükte Takım Komutanı olarak görev yapan Rasim Efendi, Gemlik, Mudanya ve Bandırma istikametlerinde yapılan harekatta yer aldı.
Bir süre telgraf memurluğu yaptı.

Kurtuluş Savaşından sonra, 17 Mart 1926 tarihinde İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Rasim Efendi, 9 Kasım 1982 tarihinde vefat etti ve Yalova`da toprağa verildi.

ZABİT (ÜSTEĞMEN) ABDULKADİR EFENDİ
Rize`nin Büyükköyü`nde doğmuştu. Aslen Rizeli Sofuahmetoğulları`ndandır. Babası Yeşil İmam olarak da tanınan Mehmet Bahattin`dir. Mehmet Bahattin, Kurtuluş Savaşı sırasında şehit olmuştur, mezar yeri belli değildir.

Kardeşi Mehmet Güçlü`nün anlatımına göre :
"Abdülkadir Efendi, tahsilini İstanbul`da yapmış ve Harp Okulu`nu bitirerek subay olmuştur. Birinci Dünya Savaşı`na katılarak Üsteğmen rütbesiyle Bağdat cephesinde kalmış, Mondros Ateşkesi`nden sonra köyüne dönmüştür.

1. Dünya savaşı sırasında 3 yıl Bağdat cephesinde görev aldı. Daha sonra Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla köyüne (Burhaniye köyü) döndü. Abdülkadir Efendi, Yunan ordusunun Yalova`yı işgali üzerine Burhaniye Müfrezesini arkadaşı Rasim Efendi ile kurarak, başına geçti. Yunan işgaline karşı ilk direnişi başlattı. 14 Eylül 1921 tarihinde 897 rakımlı tepeyi savunurken Dumantepe civarında yapılan bir çarpışmada şehit olmuştur. Mezarı Burhaniye Köyü`ndedir.

Yalova`yla ilgili çeşitli kaynaklarda Üsteğmen olarak geçen Abdülkadir Efendi, Milli Savunma Bakanlığı kayıtlarında İhtiyat Teğmen olarak görünmektedir. Abdülkadir Efendi`nin şehit olduğu tarih, bazı anılarda 14 Eylül 1921 geçmesine rağmen, Milli Savunma Bakanlığı kayıtlarında 1 Temmuz 1921`dir.

KARA AHMET (AHMET KARA)
1920 yılında Kabaklı köyünde kurulan Milli Teşkilata katılmış, Milli mücadelenin sonuna kadar Bursa, Gemlik ve Mudanya cephesinde savaşmıştır. Daha sonra İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır.

İSMAİL ÜSTÜN
1894`te doğmuştu. Babası Hacı Ahmet Efendi`dir. Piyade Küçük Zabit Mektebi Alayı Onbaşı Taburu`ndan 15 Nisan 1917`de Ayastefanos`taki Makınalı Tüfek Taburu`na verilmiş, buradan Yalova Müstakil Bölüğü`ne gelmiştir.
Osmanlı döneminde Kapı Karakolu görevinde iken, Yalova’ya gelmiş ve bir daha geri dönmemiştir. Kaymakam Demir Hulusi Bey’in komutasındaki orduya girip savaşlarda görev almış ve daha sonra Kaymakam Demir Hulusi Bey tarafından komutanlığa getirilmiştir.
Yalova Kaymakamı Demir Bey`in emrinde bir süre görev yapan İsmail Efendi, Halil Paşa`nın komutasında Papazuçtu Muharebesi sırasında çarpışırken yaralanmıştır.
İsmail Efendi, 9 Eylül 1967`de, İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir.

YEMENİCİ İSMAİL BEY
Savaş sırasında Kabaklı Burhaniye ve Merde gözünde çatışmalara katılmıştır. Kendisi Yalova Müstakil Bölüğünde yer almıştır

JANDARMA BAŞÇAVUŞU NACİ BEY
Esadiye köyünden Abdulhadi Yılmaz, Zula Mehmet, Abbas Cent ve beraberindeki milislerle, Orhangazi- Yalova arasındaki geçiş noktasını savunmuşlardır. Ermeni ve Rum çeteleriyle sıkı mücadeleye girmiş ve Çengiler köyündeki çeteleri yok eden baskını arkadaşlarıyla birlikte düzenlemişlerdir. Yalova yöresindeki bir çok katliamı gerçekleştiren Paşa Yohan çetesini imha etmiştir. 1946 yılında vefat etmiştir.

YALOVALI YASİN YILMAZ EFENDİ
1. Dünya savaşı sırasında işgale uğrayan Yalova’da Çukurköylü İbo'nun kurduğu müfrezeye katıldı. Özellikle Ermeni çetelerinin büyümesini engelledi. Daha sonra Kocaeli Grup Komutanlığı bünyesinde Necati Efendi tarafından kurulan müfreze bölüğüne geçip çetelerle mücadeleye devam etmiştir. Kurtuluş savaşından sonra Burhaniye köyüne yerleşmiştir.

ESİR MEHMET/GOCA MEHMET (MEHMET EFENDİ)
Kurtuluş Savaşı sırasında Müdafaa-i Milliye’ye katılmış, daha sonra Güneyköyde’de kurulan Şeyh Şamil bölüğünü oluşturarak, burada düşmanla savaşmıştır. Yunanlılara esir düşmüş ve birkaç ay sonra ellerinden kurtulmuştur...

***
SIĞIRTMAÇ MUSTAFA (DEMİR)
1918 yılında Varna civarında doğdu. Annesinin adı Efide, babasının adı Recep’tir. 3 çocuklu ailenin ortance evladı idi.
Ailesi, bütün varlıklarını Bulgaristan’da bırakarak Türkiye’ye gelmiş bir göçmen aileydi. Çocukken Yalova’da sığırtmaçlık(çobanlık) yaparak ailesinin geçimine katkıda bulunmak zorundaydı.
1929 yılında gezinti yaparken yolunu kaybeden Atatürk ile karşılaşması, bütün yaşamını etkiledi. Kendisine yolu tarif etmiş ve sorularına rahat tavırlara cevap vermişti. Paşa, bir süre sonra kendisini buldurup yanına getirtti; tanıştığında sıtma olan Mustafa’yı ailesinin onayını aldıktan sonra tedavi ettirdi ve okuttu.

Beşiktaş’taki 19. İlkokulu, Işık Lisesi’nin orta kısmını ve Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. 1941 yılında Kara Harp Okulu’ndan 1941/B’li Tankçı Teğmen olarak mezun oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı. Yüzbaşı rütbesindeyken Rıfkiye Hanım ile evlendi. 1954 yılında, Makbule Atadan tarafından manevi evlat olarak kabul edildi. Kızı Tacinur’a ismini Makbule Hanım verdi. Bir süre sonra sağlık sebebiyle orduda Personel sınıfına geçti. Çeşitli askerlik şubelerinde görev aldıktan sonra 1960 yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle binbaşı rütbesindeyken emekliye ayrıldı ve ömrünün son yıllarını Yalova’da geçirdi. 15 Ocak 1987’de öldü ve Yalova’da toprağa verildi.

***


En son tarihci tarafından 31.10.11, 17:32 tarihinde düzenlendi, toplamda 5 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 31.10.11, 16:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Milli Mücadele'de Orhangazi

İşgalden çok önceleri paylaşım savaşı başlamadan evvel önemli ve stratejik yerlerden biri olan Orhangazi'ye İngiliz karakolları kurulmuştu.(15 Ekim 1919) Bu karakollar farklı kaynaklara göre 5 Ağustos, 25 Ağustos veya 7 Eylül'de yerini Yunan ordusuna bırakarak çekildi. Yunan ordusunun gelişi sonun başlangıcı oluyordu. Yunan ordusunun gelişiyle yöredeki Ermeni ve Rum çeteleri katliamlara başlıyordu ki;

Bu katliamların önüne geçebilmek ve bazı kendini bilmezlerde fırsattan istifade etmek için çeteleşme yoluna baş vurdu ve Milis güçler kuruldu: İdris kaptan çetesi, Kuzeyde Yalova dolaylarında Kara İbo çetesi ki bu adam bir direnişçi değil bir eşkiyadır, Yenişehir ve İznik dolaylarında Gökbayrak Cemal Müfrezesi faaldi.

Ancak ilçede Müdafa-i Hukuk öğretisini yayan ve temsil eden şubenin sorumlusu Bahaeddin bey'di. Yanında Ahmet Derviş (TARAKÇIOĞLU) bey ve Refik (ATAY)bey vardı.

Bu arada Orhangazi kaymakamı Mehmet Tevfik bey, İstanbul yanlısı olduğu gerekçesi ile Mayıs 1920 başlarında Gökbayrak Cemal tarafından görevden alınacaktır. Şunu da belirteyim ki; 9 Temmuz 1921 dolaylarında yaşanmıştır...

ORHANGAZİ NASIL KURTULDU ?...

Benim büyük babannem yani dedemin annesi Orhangazi Fındıklı köyünden Sineklerden Emine Erdem 107 yaşında vefat etti.
Orhangazi'nin kurtuluşuna dair ilk bilgileri ondan aldım.

Ama anlatıklarıyla kitaplardaki bilgilerin uyuşması ne kadar sağlam hafızaya sahip olduğunu gösteriyor. Çünkü son günlerinde kurtuluşa dair dinlemiştim kendisini ama benim asıl etkilendiğim şey soysuzlara inat kişilerin hakkını vermesiydi...

İşte Orhangazi'nin kurtuluşu; Başkomutan savaşında Yunanlıların Anadolu'daki asıl gücünü oluşturan güney kolordularının büyük kayıplar vermesi ve kılıç artıklarının İzmir'e doğru bozgun halinde çekiliyor olması, düşmanın kuzeydeki 3. Kolordusunu da Mramara'nın güneyinde sıkışıp kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştı. Kolordunun Anayurt'a dönebilmesi için, Gemlik,Mudanya ve Bandırma limanlarının önemi vardı. Orhangazi-Gemlik yöresi önce de 55. alay ile desteklenmişti...

Alınan önlemlere karşın,kolordu komutanına ulaşan savaş raporları iç açıcı değildi.Türk ordusunda cesareti ve kararlılığıyla nam salmış olan Halit paşa'nın (KARSIALAN) komuta ettiği Kocaeli Grubu savunmadaki Yunan birliklerini zor duruma düşürmüştü. Albay Jiras'ın uğraşlarına rağmen Yenişehir geri alındı. (6 Eylül 1922 saat:13:40)

7 Eylül 1922 günü Kocaeli Grubuna bağlı mürettep müfreze ile bu müfrezenin batısında bulunan iki tabur ve bir bağımsız bölük gücündeki birlikler Orhangazi'nin batısındaki sırtları ele geçirmek amacıyla şiddetli bir saldırı başlattılar.

Arazi son derece sarp ve uzun süreden beri Yunan istikham birliklerince özel olarak berkitilmiş bulunduğu için saldırı çok güç ilerliyordu.Birlikler ağır kayıplar vermekteydi.

8 Eylül 1922 günü Kocaeli Grubunun mürettep müfrezesinin sorumluluk bölgesinde önemli bir gelişme olmadı.Müfreze birlikleri, berkitilmiş mevzilere son ve kesin saldırı için hazırlıkları sürdürdüler.

9 Eylül 1922 günü Türk süvarileri yıldırım hızıyla İzmir'e ulaştılar ve Kordon'daki hükümet konağına Türk bayrağı'nı çektiler.

Bu kutlu haberi Batı Cephesi Komutanlığı, 3. Türk kolardusuna gönderdiği bir telle muştuladı. Hem de "3. kolordunun ,Kocaeli Grubu ile birlikte Bursa cephesindeki düşmanı izleyerek saldırııya geçmesi" buyruğunu verdi.

8 Eylül'ü 9 Eylül'e bağlayan gece Bursa'nın doğusundaki Kazancı mevzilerini tutmakta olan Yunan birlikleri 3. Yunan kolordu komutanının emriyle geri çekilmeye başladı. Bu durum 9 Eylül'de gün boyu sürdü. Yunanlılar çekilişlerini örmek için Türk birliklerine sınırlı saldırı girişiminde bulundularsa da ,bu saldırı saat 16:30'da durduruldu ve püskürtüldü. Gelen olumlu raporlar üzerine 1. Tümen hemen ileri yürüyüşe geçerek Kazancı mevzilerini ele geçirdi. Güney'deki Mürettep süvari tümeni de, Marmaracık kesimine değin ilerledi, çekilen düşmanı ateş baskısı altında tutmayı sürdürdü.

10 Eylül 1922 sabahı saat 10:30'da Kocaeli Grubu karşısındaki düşmana iki koldan saldırıya geçti. Sağ kol (Batı kolu) şiddetli direnmeyle karşılaştıysa da , kısa sürede direnmeyi kırarak Şahintepe'yi (Beşpınar dağı) ele geçirdi.

Sol kol (Doğu kolu) ise Hamzalı köyü-Fındıklı hattına yanaştı. Şiddetle saldırıya geçerek düşmanı mevzilerinden attı. Saat 10:00'da Orhangazi'ye girdi. Böylece işgal boyunca büyük acıların yaşandığı,bir kaç kez yakılıp yıkılan Orhangazi kasabası da kurtarılmış oluyordu.

Emeği geçenlerin ruhları bir kez daha şad olsun!...

KAYNAK: Yılmaz AKKILIÇ, İşgalden Kurtuluşa Bursa.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 31.10.11, 17:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
TBMM ve Şeyh Şerafeddin Dağıstani

Arif EKİM


Şeyh Şerafeddin Efendi'yi, (Yalova iline bağlı; Yalova-Bursa karayolunun 20.kilometresindeki M.M.) Güney Köyü'nü ziyaret ettiğimizde, duyarız. Türbesi bir ziyaretgah olarak kullanılan Şerafeddin Efendi hakkındaki bilgimiz ise, kendilerinin Nakşbendi tarikatının ileri gelenlerinden olduğu, Kafkas'lardan bu bölgeye geldiği, dürüst ve saygın bir inanç önderi olduğundan ibaretti. Dahası? Dahası hakkında fazla bir bilgimiz yoktu ve maalesef anlatana da rastlamıyorduk.

Bir kitap yayınlandı: "Kurtuluş Savaşı'nda Bektaşiler". Yrd. Doç. Dr. Hülya Küçük'ün bu araştırmasını, incelediği döneme duyduğumuz ilgi nedeniyle, okuduğumuzda dehşetli heyecanlandık ve şaşırdık. Kitapta Şeyh Şerafeddin Efendi önemli bir yer tutuyor ve onun Kurtuluş Savaşı içinde oynadığı role büyük bir değer biçiliyor. Hülya Küçük'ün ortaya çıkardığı ve yazımızın devamında okuyacağınız bilgi, bugüne kadar Yalova'da hiç kimsenin bilmediği ve üzerinde durmadığı bir konuyu ele almaktadır. Şeyh Şerafeddin Efendi, Kurtuluş Savaşı'nın dağdağası içinde, ihanetin kol gezdiği ve ülkenin boydan boya yangın yerine döndüğü o meşum yıllarda, sadece Yalova için değil, ülkenin kaderi ve bu kaderin olumlu bir çizgide gelişmesi ve nihayete ulaşması için büyük bir rol üstlenmiş. Şeyhimiz, öylesine alçakgönüllü ve tevekkül sahibi bir insan olmalı ki, yakınlarına dahi bu yaptıkları ile ilgili bir şey söylememiş ve bundan dolayı da böbürlenmemiştir. Yalova'da hiç kimsenin bu konuda hiçbir şey bilmemesinin nedeni de, ancak hakiki bir din önderinde rastlanabilecek, Şeyh Şerafeddin'in bu takdir edilecek tutumundan olsa gerek. Kendisine duyduğumuz saygı, şimdi daha da fazla artmış ve büyümüştür.

Hülya Küçük'ün zikrettiğimiz kitabı, türünde bir ilktir ve çok az araştırılmış bir alanı incelemektedir. Hatalar ve eksiklikler yok mu? Var ve aşağıda yeri geldikçe işlediğimiz konu çerçevesinde de bunları ortaya koyacağız. Ama peşinen ifade edelim ki, eksikleri bu araştırmanın değerini küçültmüyor.

Bu yazımızda ne Hülya Küçük'ün kitabını tanıtmak, ne de Kurtuluş Savaşı içinde tarikat ve dini cemaatlerin oynamış olduğu rolü genel çerçevede aydınlatmak amacında değiliz. Yalova'yı ilgilendiren yönüyle, Şeyh Şerafeddin Efendi ve onun Kurtuluş Savaşı'ndaki etkinliği üzerinde duracağız ve kısaca da hayat hikayesini anlatacağız ve yeri geldikçe de, söz konusu kitapta dikkatimizi çeken hatalara işaret edeceğiz.

Önce, Şerafeddin Efendi'nin hayat hikayesini kısaca özetleyelim: İncelediğimiz başka bir kaynağa göre, Şerafeddin Efendi, Hicri 3 Zilkade 1292 tarihinde Dağıstan'ın Timurhanşuro vilayeti Ganip kazasının Kikuni köyünde dünyaya gelmiştir . Doğum tarihi, Miladi takvimle tam tamına 1 Aralık 1875'tir. Babası Abdürreşid Efendi, annesi ise Emine Sara Hatun'dur. Tahsiline Dağıstan'da başlayan Şerafeddin Efendi, öğrenimini tamamlayamadan Çarlık Rusya'sının saldırıları üzerine ailesi ve kalabalık bir Dağıstanlı topluluğu ile birlikte genç yaşta Türkiye'ye göç etmek zorunda kalır. Yerleşecekleri yer, Yalova'nın o tarihlerde Reşadiye olarak anılan, Güney Köyü'dür. Zamanının ünlü Nakşibendi Şeyhi, kendisi de Dağıstan kökenli olan, Muhammed-ül Medeni'den eğitim alır. Güney Köyü'nün imarı için gayret gösteren Şerafeddin Efendi, Dağıstan'dan gelen mültecilerin sorunları ve yerleşimleri ile de ilgilenmiştir. Köyün imarı için yaptığı eserlerin, daha sonra, Yunanlılar tarafından çıkartılan yangında zarar gördüğü ifade edilmektedir. Çok sevdiği köyünde, Hicri 27 Cemaziyülevvel 1355 tarihinde, yani 15 Ağustos 1936'da, her ne kadar Hicri tarihe göre 63 derlerse de, 61 yaşında vefat etmiştir. Şeyh Şerafeddin Efendi, tarikatın Muhammed Medeni'den sonraki şeyhidir. Tarikatın Şerafeddin Efendi'den sonraki şeyhi, Mehmed Necati Simavi Efendi'dir; daha sonra da bu görev Hasan Burkay'a intikal edecektir . Şeyh Şerafeddin'in Kurtuluş Savaşı öncesinde halkı ve bağlılarının sorunlarıyla ilgilendiğini, yerleşmelerinde sorunlar olunca dilekçe verdiğini ve gelişmeleri takip ettiğini biliyoruz. 1914 yılına ait bu belgelerin suretleri yazımız ekindedir.

Şimdi, esas konumuza dönelim ve Şeyh Şerafeddin Efendi'nin Kurtuluş Savaşı sırasında yaptıklarını anlatalım. Yıl 1920'dir. Yunanlılar Anadolu'ya saldırmış ve İstanbul, dağılan ve teslimiyetin içinde debelenen payitaht, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Ankara'da onca direnişe ve oyuna rağmen TBMM açılmıştır. İsyanlar, kışkırtmalar, dört cephede devam eden çatışmalar... "Türk'ün ateşle imtihan" edildiği günler yaşanmaktadır. Mustafa Kemal ayağa kaldırdığı Anadolu direnişinin başındadır ve ulusal kurtuluşu temin etmek için ulusal birliği sağlamaya yönelik olağanüstü bir gayret gösterilmektedir.

Hülya Küçük'ü dinleyelim: "Sufi şeyhlerinin TBMM'ye destekleri sadece üye olmakla sınırlı değildi. Bazıları, Meclis'i ziyaret ederek, memleketin kurtuluşu için onu meşru bir araç olarak kabul ettiklerini müritlerine göstermişlerdir. Burada son yüzyılın önde gelen Nakşi şeyhlerinden biri ve ailesi ile birlikte Bursa'da yaşamış olan Şeyh Şerafeddin Zeynelabidin Dağistani'nin (v. 1936) TBMM ziyaretini ele alalım.

"TBMM'deki Nakşi mebuslardan biri olan Şeyh Servet'in (Akdağ) ricası üzerine, Şeyh Şerafeddin önce Saray ve Sultanla temas kurup sonra TBMM'yi ziyaret eder. 11 Mayıs 1920'de yaptığı bu ziyaret sırasında Şeyh Şerafeddin, Şeyh Servet (Akdağ) tarafından okunan etkileyici bir konuşma yapar. Şeyh Servet, bu konuşmayı okurken bir taraftan da bazı açıklamalar yapar ve bu arada, ziyaretin, mebusların Meclis'e olan güven ve inançlarını arttıracağını söyler. Konuşmadan bazı bölümler sadeleştirilmiş haliyle şöyledir:

"Kainatta hakim olan kanuna göre, kainattaki her mahlukun bir vazifesi vardır. Ve mahlukat bu vazifelerini yerine getirdiği sürece ayakta kalabilir... Kainattaki en yüce varlık olan insanın vazifelerinin neler olduğu da açık seçik olarak belirtilmiştir.... Bu vazifelerin en kutsal olanı varlık, bağımsızlık ve özgürlüğüne getirilecek herhangi bir kısıtlamaya karşı koyması ve aksini gayri meşru olarak kabul etmesidir. Bu vazife onun varlığını alakadar eder... Yani insanın hayat ve hürriyetine gelecek bir kısıtlamayı kabul etmesi İslami kurallara uymaz. Bu Meclis de bu ulvi vazifeyi üzerine almıştır. Bu harika görevin güzelliği ve hoşluğu beni burayı ziyaret etmeye sevk etmiştir. (Meclis'ten 'teşekkür ederiz' sesleri.) İslam gelişerek ilerleyecektir (Meclis'ten 'İnşallah' sesleri). Burada [TBMM'de] olmanın akıl almaz bir güzelliği var. [TBMM'nin] güneşi henüz doğmamışsa da, yakında doğacaktır. Bu güzellik ve hoşluğu gözümle görmekten dolayı mutluyum. Bir şeyi işitmek görmek gibi değildir tabii ki. (Meclis'ten 'teşekkürler' sesleri).

"Şeyh Şerafeddin, Sultan'la Milli Mücadeleciler arasında aracılık ve kamuoyunu seferber etme gibi başka fonksiyonlar da yüklenmiştir. Ancak bütün bunlara rağmen, faaliyetleri günümüz araştırmacıları tarafından pek bilinmemekte, hatta kendileri 'milliyetçi karşıtı' diye sunulmaktadır. Mesela, Şeyh Nazım Kıbrısi ve ondan nakille Atay, Şeyh Şerafeddin'in Bursa'da ihvanı (tekke arkadaşı) Abdullah Dağistani ile kaldığı sırada, Mustafa Kemal'in ona gelip Milli Mücadele için yardımını istediğini, ama onun Mustafa Kemal'in hilafetle ilgili düşüncelerini önceden sezdiği için yardım ve destekten kaçındığını, 'Sana verecek bir şeyim yok' dediğini yazarlar. "

(Bu satırlarda yazılanlar tashihe muhtaçtır. Abdullah Dağıstani 1936 yılında Şeyh Şerafeddin Dağıstani'nin vefatı sonrasında Şam'a göç etmiş ve burada vefat etmiştir.)

Tarikatın Şerafeddin Efendi'den sonraki önderlerinin, O'nun Kurtuluş Savaşı'na destek vermesinden bahis etmemesi ve hatta rahatsızlık duymasına şaşırmıyoruz. Çünkü, 1920'de de, bir kısım tarikat ve cemaat önderleri İstanbul Hükümeti ve hatta İngilizlerden yana ve Ankara'ya karşı tavır almışlardır. Küçük'ün araştırmasından öğreniyoruz ki, bu tür olumsuz tavır alan inanç önderlerinin sayısı o tarihlerde çok fazla değildir.

Hülya Küçük'ü okumaya devam edelim: "Düzgün konuşmaları ile bilinen (..) Şeyh Şerafeddin de burada bahsetmeden geçemeyeceğimiz diğer bir şahıstır. Kuva-yı Milliye lehine birçok konuşma yapmıştı. TİTE'deki [Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü] bir belgeye göre, gazetelerde onun bu faaliyetlerinden bahseden birçok haber yer alıyordu. 11 Mayıs 1920'deki TBMM ziyareti sırasında, kendisi de Osmanlı topraklarının değişik bölgelerine cihat için gelen birçok müridi olduğunu söylemişti. Sözlerinin sadeleştirilmiş hali şöyle:

"Yabancılar olarak geldiğimiz bu Osmanlı topraklarının değişik bölgelerinde birkaç müridimiz vardır. Onlar buraya, halka bu önemli görevi, en büyük ,ilahi hizmeti anlatmak arzusu ile bu ilmi, felsefi ve akli gerçekleri uygulamak için gelmişlerdir. (Meclis'ten 'Teşekkür ederiz' sesleri). Allah'a şükür bu gayemize eriştik" .

Hülya Küçük, kitabının ilerleyen sayfalarında konuyu işlemeye devam eder: "İstanbul ve Ankara hükümetleri arasında aracılık yapan diğer bir şeyh, Şeyh Şerafeddin idi. Bursa Mebusu Şeyh Servet (Akdağ), Bursa'da bir süre valilik yapmış olan Dahiliye Vekili Nazım Bey'in Şeyh Şerafeddin'in Sultan'ı etkileyecek asil bir karaktere sahip olduğunu ve onunla konuşmasının faydalı olacağını söylemesi üzerine, Şeyh Şerafeddin'den Sultan ile görüşmesini rica ettiğini söyler. Şeyh Şerafeddin bu ricayı büyük bir memnuniyetle kabul eder. İstanbul'a gidip Sultan'la görüştükten sonra, TBMM'yi ziyaret eder ve 11 Mayıs 1920'de Meclis'teki konuşması Şeyh Servet tarafından okunur. Konuşmasında, önce İstanbul'da gördüklerini özetler: Sultan'la karşılaşmış ve onu Ankara'da gelişen kurtuluş hareketinin samimiyetine inandırmaya çalışmıştır. Sultan'ın, Ankara'daki hareketin 'saltanatı devirmeye çalışan bir Bolşevik hareketi' olduğu şeklinde bazı tereddütleri olduğunu ama kendisiyle konuştuktan sonra bu düşüncelerinden kurtulduğunu söyler.

"Şeyh Şerafeddin'in ifadelerinden, Saray'ın 'vahşet olarak adlandırılabilecek' sert saldırılara hedef olduğunu, hatta bu saldırılar sırasında Saray'ın kapılarının kırıldığını ve Sultan'ın iki gelininin delirdiğini öğreniyoruz (hatta Şeyh Şerafeddin'den Sultan'ın gelinlerini okuyarak tedavi etmesi istenmiştir). Şeyh Şerafeddin, Sultan'ın tek probleminin korkaklığı olduğunu ve aslında aynı gayeyi paylaşmalarına rağmen, 'mel'un adamların' kalbindeki duygularını sızdırmasına bile müsaade etmediklerini önemle belirtmiştir." Kısaca, Şerafeddin Efendi, Padişahı çevresinin yanılttığı düşüncesindedir.

Şeyh Şerafeddin'e Ankara Hükümeti tarafından İstanbul Hükümeti ve Padişahla temas kurması için görev verilmiş olması ve bu temas sonrasında da Ankara'ya giderek izlenimlerini TBMM'de yaptığı konuşma ile milletin vekillerine aktarmış olması son derece dikkat çekicidir. Dönemin Yalova'sında bu tür kritik bir görevi yerine getirecek hiç kimse yoktur, hatta Türkiye'de bu tür bir görev üstlenecek insan sayısı da son derece azdır. Yanı sıra, Ankara Şerafeddin Efendi'yi çok iyi tanımakta onun Padişah üzerinde etkili olacağını düşünmektedir.

Şeyh Şerafeddin'in Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptıkları bundan ibaret de değildir. Hülya Küçük'ü okumaya devam edelim: "Son olarak, insanların savaşa bilfiil katılımını sağlamak için, sufi şeyhlerinin kendileri maiyetleri ile birlikte ilk saflarda yer almışlardır. Mesela, BCA'da [Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi] bulunan 2 Haziran 1337 (1921) tarihli belgeden, Şeyh Şerafeddin'in, sayısı 1.855'i bulan - bunun 155'i kendi aile ferdi imiş - köylülerden oluşan 'maiyeti' ile birlikte, her şeyini bırakarak aktif çarpışmaya katıldığını ve Orhangazi'den (Bursa, Reşadiye) Karamürsel'e göç ettiğini; TBMM'den yardım istemeleri sonucu, kendisi ve ailesinin Geyve'ye, maiyetinin Bolu ve Geyve arasına yerleştirildiğini, ayrıca kendilerinin Hilal-i Ahmer'den ve bütçeden muhacirlere ayrılan ödenekten faydalandırılmalarının da karara bağlandığını öğreniyoruz. "

Alıntı:
Kitabın "Belgeler" kısmında "TBMM Vekiller Heyeti'nin, Şeyh Şerafeddin Dağıstani ve maiyetine yardım konusundaki bir kararı" (BCA, Karar no. 1012) başlığı ile verilen belge aynen şöyledir:

Kararname

Mücahedeyi Milliyenin bidayetinden beri mayeti ile hidematı vataniyede bulunduğun ve son zamanda düşman ile muharebeye tutuşarak bilcümle emval ve emlakini terk ile Karamürsel'e hicret etdiğinden dolayı yüzelli beş nüfustan ibaret olan ailesiyle akraba ve taallükatının Geyve muhitinde iskan ve iaşe ve ilbasi ve bin yedi yüz nüfusa baliğ olan köy ahalisinin de Geyve ile Bolu arasında iskan iaşeleriyle istirahatlarının temin edilmesinden bahisle Bursa'ya tabi Orhangazi Kazasının Reşadiye karyesinde mukim Dağıstanlı Şeyh Şerafettin efendi tarafından mu'ta ve İcra Vekilleri Heyeti riyaseti celilesinden muhavvel istidaname İcra Vekilleri Heyetinin 2.7.37 tarihindeki içtimaında kıraat olunarak mumaileyha hilaliahmer ve muhacirin tertibinden muaveneti lazimede bulunulmak üzere keyfiyetin Dahiliye, Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaletlerine tebliği karargir olmuştur.

2 Temmuz 337


Kararnameyi imzalayan heyette bulunanların isimleri:

İcra Vekilleri Heyeti Reisi ve Müdafaai Milliye Vekili Fevzi,
Şer'iye Vekili Fehmi, Adliye Vekili Refik Şevket,
Dahiliye Vekili N. Refik Şevket,
Hariciye Vekili Yusuf Kemal,
Erkanı Harbiyei Umumiye Vekaleti V. Fevzi,
Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekili Dr. Refik,
İktisat Vekili Mahmut Celal,
Nafia Vekili Ömer Lütfü,
Maarif Vekili Hamdullah Suphi,
Maliye Vekili Hasan Hüsnü

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal.


Konu ile ilgili olarak Hülya Küçük, eserinin diğer bölümlerinde şu değerlendirmeyi yapmayı da ihmal etmez: "Milli Mücadele'ye müritleriyle birlikte topluca katılan sufi şeyhlerinin azlığı dikkat çekicidir. Dikkat çekicidir, zira, tarikat mensuplarının genelde şeyhleriyle birlikte hareket etmesi beklenir. Bir istisna olarak, müritleriyle birlikte bilfiil savaşa katılan veya katılmaya çalışan Şeyh Şerafeddin ve Hatuniye Dergahı şeyhi Sadeddin (Ceylan) Efendi örneği var elimizde."

Yalova ve Güney Köyü'ndeki yaşlı kuşak insanlarla Şerafeddin Efendi'nin akrabalarının anlattıklarına göre, daha Balkan Harbi sırasında ve sonrasında da, verdiği hutbeler ile halkı savaşa katılmaya çağırmış ve etkili olmuştur. Çeşitli savaşlara, bağlılarından 260 kişinin katıldığı rivayet edilmektedir. 1921 yılında Yunan askerlerinin verdiği cesaret ve teşvik ile, Yalova bölgesinde Türk nüfusa karşı yaşanan katliamların başladığı ve Çınarcık, Ortaburun, Kocadere köylerinde vahşetin doruğa tırmandığı dönemde, Yalova bölgesindeki Müslüman halk daha güvenli olan Geyve yöresine çekilir. Anlatılanlar, Şerafeddin Efendi'nin büyük bir önseziyle etkileyebildiği nüfusu, başta Güney, Soğucak, Esadiye ve Paşa köyler olmak üzere, hızla köylerini boşaltmaları için ikna ettiği ve Geyve'ye çekilmelerini sağladığıdır. Güney Köyü'nde boşaltma sağlandıktan hemen ertesi günü, köy Yunanlılar tarafından basılır ve yakılır. Yöre halkı, eğer Şerafeddin Efendi zamanında uyarmasaydı büyük bir katliam yaşayacaktı. Şerafeddin Efendi'nin hala saygı ile anılmasında bu tür gayretlerinin çok önemli bir yeri olduğu muhakkak.

Araştırmasının ilerleyen bölümlerinde Hülya Küçük, tekrar bu konuya değinip "Mürit gurubuyla hareket eden şeyhler de yok değildi. Mesela Nakşi Şeyhi Şeyh Şerafeddin Dağistani gibi bazı şeyhler, savaşa mürit guruplarıyla katılmıştır... Her durumda, milliyetçileri destekleyen şeyhlerin Milli Mücadele karşıtı şeyhlerden daha güçlü ve etkin olduklarını söylemek mümkündür" diyerek yapılan işin önemini bir kez daha belirtme ihtiyacı duyar.

Hülya Küçük, kitabının "Kurtuluştan Sonra Durum, Tarikatların Yasaklanışı" başlıklı bölümünde yine Şeyh Şerafeddin'e değinir. Cumhuriyet ilan edilmiş, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılmış, Saltanat ve giderek Hilafet müesseseleri kaldırılmıştır. Küçük'ün Şerafeddin Efendi ile ilgili değerlendirmelerindeki üslubun bu bölümde değiştiğini görüyoruz: "Devletin İslama karşı tutumunun değişmesine bir tepki olarak, tarikat şeyhlerinden de Ankara'ya karşı tavrını değiştirenler çıktı. Mesela, Şeyh Şerafeddin Dağistani bu tip şeyhlerdendi. Bu sebeple, Milli Mücadele'deki hizmetlerine rağmen, 'yeni hükümete karşı düşmanca tavırlarından dolayı' İstiklal Mahkemesi'ne gönderildi. Tarikatların kapatılmasından sonra Ürdün'e kaçan Şeyh Şerafeddin 1936 başında vatanına geri döndüğünde ünlü Bediuzzaman Said Nursi (v. 1960) ile birlikte Eskişehir hapishanesine kondu. Çıktıktan kısa bir süre sonra öldü."

(Hülya Küçük'ün bu yazdıkları tamamıyle hilaf-ı hakikattir. Şerafeddin Dağıstani Kurtuluş Savaşı sonrasında asla yurtdışına çıkmadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti ile bir sorun da yaşamamıştır. Eskişehir Cezaevi'ndeki kısa süreli tutukluluğu ise kendi köyündeki bazı muarızlarının şikayeti üzerine ortaya çıkmıştır. Küçük; Şerafeddin Dağıstani'nin halefi Abdullah Dağıstani'nin vefatından sonra dayısı Şeyh Şerafeddin Dağıstani'nin işareti ile Şam'a göç etmesi konusunda bir karışıklığa düşmüş gibi görünmektedir.)

Hülya Küçük tam bu noktada düştüğü notta kaynakça göstererek şöyle demektedir: "Detay ve kaynaklar için bkz. H. Algar ve diğerleri, Bediuzzaman ve Tasavvuf, İst., 2002, s. 25-6. Bir yargılamadan söz etmeyen Habibis, Şeyh Şerafettin'in Türkiye'de tarikatların yasaklanmasından sonra Ürdün'e gittiğini, Türkiye'ye döndükten kısa bir süre sonra da 1936'da Güneyköy, İstanbul'da vefat ettiğini yazmaktadır. Bkz. Atay, s. 73."

Kitabın "Kısa Yaşamöyküleri" başlığını taşıyan bölümünde de Şeyh Şerafeddin'in yaşamöyküsü bir kez daha anlatılır. Hülya Küçük'ten aynen aktaralım:

"DAĞISTANİ/DAĞISTANLI ŞEYH ŞERAFEDDİN (ŞERAFEDDİN ZEYNELABİDİN DAĞISTANİ, V. 1936): Hayatı hakkında elimizde çok az bilgi bulunmaktadır. Kendisiyle yirmi yıllık bir tanışıklığı bulunduğunu söyleyen Şeyh Servet'e (Akdağ) göre Şeyh Şamil'in torunlarındandır. Ailesiyle birlikte, Türkiye'ye göç ettikten sonra, dağ eteğinde bulunan bir köyde (ki BCA'ya göre, bu köy, Bursa, Orhangazi'ye bağlı Reşadiye'dir) yaşamaktaydı. Şeyh Şerafeddin'in kendisi de, TBMM'de okunan konuşmasında, Osmanlı topraklarının çeşitli yerlerinde birçok müridi olduğunu belirtmişti. Şeyh Şerafettin ve maiyeti daha sonra da Ankara Hükümeti tarafından Bolu ve Geyve arasına yerleştirilmişlerdi. Şeyh Şerafettin, Padişahla Milli Mücadelecilerin arasını bulmak için büyük çaba sarf etmişti. (....) Bediuzzaman Said Nursi (v. 1960) ile birlikte Eskişehir Hapishanesi'ne kondu. Çıktıktan kısa bir süre sonra öldü."

Hülya Küçük'ün Şeyh Şerafeddin ile ilgili olarak aktardığımız, iyi tetkik edilmeden kaleme alınmış olduğunu düşündüğümüz bu son değerlendirmeleri acaba doğru mu? Önce, Küçük'ün kaynak olarak sunduğu Said-i Nursi taraftarınca kaleme alınmış bir kitapta neler yazıldığına bakalım: "Türk Hükümeti'nden eziyet görmesi Bediüzzaman'ı diğer bir Nakşibendi şeyhi ile, Şerefeddin Dağıstani (v.1936) ile bir araya getirdi. Her ikisi de 1936'nın başlarında, bir grup talebelerinin eşliğinde, kendilerini Eskişehir'de mahpus buldular. Bediüzzaman'ın bağlıları, Şerefeddin'inkileri, kendilerinin veya şeyhlerinin herhangi bir sorusuna karşı, Bediüzzaman'ın otoriter cevabına uymaya davet eder. Şerefeddin, talebelerine teklife aldırmamalarını söyler, ancak Bediüzzaman'ın bağlıları ısrar edince, Şeyhin onlara şunu sordurduğunu ifade ederler: 'Niçin buraya geldik ve buradan nasıl ayrılacağız?' Bediüzzaman'ın talebeleriyle gönderdiği ilk cevabı kısa ve özlüdür: 'Makam-ı Yusuftayken (yani hapisteyken) sükutu tercih edelim, dışarı çıkınca tekrar konuşuruz.' Şerefeddin'e özel olarak iletilen daha ayrıntılı bir cevapta ise Bediüzzaman şöyle söyler: 'Biz, yolun sorumluluklarını seçkin bir bağlılar grubuna devretmek için buradayız; hapiste olmak bir talihsizlik değildir.' O aynı zamanda Şerefeddin'in bağlılarının sırayla ne zaman hapisten çıkacaklarını da önceden söyler ve altı ay içinde 'Ehlullahtan birinin' vefat edeceğini belirtir. Bu 'Ehlullah'ın Şerafeddin'in kendisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu anektottan, Bediüzzaman'ın Nakşibendi Şeyhi ile ortak bir kaderi paylaştığı duygusuna sahip olduğu, ancak şeyhle ve bağlılarıyla ilgili yanlışsız öngörülerde bulunmasına dayanarak, daha üst bir manevi mertebede yer aldığı sonucu çıkarılabilir".

Aktardığımız bu kısmın yazarı Hamid Algar, açık söylemek gerekirse, bir defa okuduğunu ya yanlış anlamış ya da çarpıtmıştır. Mesela, Said-i Nursi'nin Şerafeddin Efendi'nin altı ay içinde öleceğini söylediği cümlesinde kaynak olarak gösterdiği Hasan Burkay, Said-i Nursi ile Şerafeddin Efendi'nin Eskişehir hapishanesinde kısa bir süre aynı dönemde bulunduğunu ifade ile, olayı çok farklı ifade etmekte ve Şeyh Şerafeddin'in kendisinin ölümünü önceden bilerek müritlerine bildirdiğini söylemektedir: Yani, bu önceden ölümü biliş menkıbesi, bizzat Şerafeddin Efendi'nin kendisine aittir ve Said-i Nursi ile alakası yoktur .

Hamid Algar, aktardığımız paragrafın son cümlesinde de şu dipnotunu düşmüştür: "Eskişehir hapishanesindeki karşılaşmayla ilgili tamamen farklı bir rivayet, Bediüzzaman'ın bağlılarından Abdülkadir Badıllı tarafından aktarılmıştır. Ona göre, Şerefeddin dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman'ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış, ancak yalnız bir tanesinde muvaffak olmuştur. Her iki rivayet de Bediüzzaman'ın üstünlüğünü ortaya koyma eğilimindedir." Olay sanırım daha iyi anlaşılmaktadır: Mesele, Şeyh Şerafeddin ile Said-i Nursi arasında kimin daha üstün olduğunu ispatlama meselesidir. İyi ama, bilgiyi çarpıtmak niye?

Değerli araştırmacı Hülya Küçük de, sadece Nurcu kaynaklara itibar etmenin ve başka kaynakları incelememiş olmanın sonucu, yanılgıya düşmüştür. Örneğin, Şerafeddin Efendi'nin 1925 yılından sonra Ürdün'e kaçtığı ve 1936'ya kadar orada kaldığı da doğru değildir. Aynı tarikatın sonraları Şeyhi olan Hasan Burkay'da Şerafeddin Efendi'nin Ürdün'e kaçtığı ile ilgili tek satır bulunmazken; aksine 1930 yılı Ocak ayında Şeyh'in Orhangazi'nin Yukarı Sölez Köyü'nü ziyaret ettiğine dair açık bir ifade yer alır ki, bir kişinin aynı zamanda iki ayrı ülkede olması herhalde söz konusu edilemez ve bu bilgi başkalarınca da tekrarlanır .

Şerafeddin Efendi'nin görüştüğümüz ve halen hayatta olan akrabaları da, Ürdün'e kaçma olayını yalanlamakta ve Şeyhin ölümüne kadar Güney Köyü'nde yaşamaya devam ettiğini belirtmektedirler: "Şerafeddin Efendi Ankara'ya hiç küsmediği gibi, hiçbir yere kaçmamış ve gitmemiştir de" . Şeyh'in Ürdün'e bağlılarından birisini göndermiş olması ihtimali güçlüdür ve bu bilgi tarikat mensupları veya başka tarikatların mensupları tarafından nakil edilirken yanlış yorumlanmış da olabilir.

Şeyh Şerafeddin'in Mustafa Kemal ile görüşmesi meselesine gelince: Böyle bir görüşme olmuş mudur, bilmiyoruz. Konunun çok iyi araştırılması gerekmektedir. Konu, aktarmanın aktarması olarak bir tek kaynakta karşımıza çıkıyor, ki o da tarikatın bir yayınıdır: Şerafeddin Efendi'nin bağlılarından Ali Usta tarafından Hasan Burkay'a aktarılmış ve Burkay da yayınladığı bir eserinde Ali Usta'dan naklen ifade etmiştir . Bütün bu aktarmaların sağlıklı olmadığını ve aktaranların ideolojik yaklaşımlarını ortaya koyduğunu düşünmemiz için çokça neden bulunmaktadır.

1925 tarihinde Şerafeddin Efendi'nin yargılanması ile ilgili olarak da, Şeyh'in akrabaları başka bir yorum yapmaktadır: Şeyh, Kurtuluş Savaşı sırasında, yukarıda belgesini sunduğumuz, Ankara'dan aldığı parayı kendi menfaatine kullandı diye köylülerinden bazı kişilerin yaptığı şikayet üzerine yargılanmış ve beraat etmiştir; olayın Ankara'ya düşmanlıkla bir alakası yoktur. Dikkatimizi çeken başka bir nokta da, Şeyh'in hayat hikayesi üzerine çokça eser yazmış olan Hasan Burkay'ın 1925 yılındaki yargılamadan tek satır dahi olsa bahis açmamasıdır. Gerek 1925, gerekse 1936 yılındaki yargılama ve kısa süreli hapislikle ilgili olarak mahkeme zabıtlarına ulaşmak gerektiği açıktır. Çünkü rivayetler çok farklıdır ve hangisinin doğru olduğu ancak iddianame ve kararlar belgelenerek anlaşılabilir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 31.10.11, 17:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
YAlOVA'NIN DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞU

Ahmet AKYOL
15 Temmuz 2007

http://www.ahmetakyol.net/index.php?opt ... &Itemid=48

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkmış, 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Ateşkesi'nden sonra ordu dağıtılmış, silâh ve cephanesi Bağlaşık Devletler'in eline geçmişti.

Ateşkes hükümlerine göre, Anadolu’nun dört bir yanı yer yer işgal ediliyordu.

Millet yorgun ve yoksul bir durumdaydı. Milleti ve memleketi genel savaşa sokanlar( Enver Paşa, Talat Paşa vb), kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlardı.

İstanbul Hükûmeti de aciz bir durumdaydı.

Yine de, Anadolu’nun işgali öyle birden bire yapılmadı.

Osmanlı toprakları üzerinde gizli-açık bir takım emelleri bulunan işgal devletleri, amaçlarına ulaşmak için adım adım ilerlediler.

Örneğin, Yunanlılar’ın amacı: Megalo İdea, yani Büyük Ülkü’yü gerçekleştirmekti. Trakya, Girit, Kıbrıs, Adalar gibi Batı Anadolu da, yani kuzeyde İzmit’in doğusundan, güneyde Antalya doğusuna çekilecek bir hattın batısında kalan, içinde Yalova’nın da bulunduğu bölge, bu Megalo İdea hudutları içindeydi.

Yunanlılar, Batı Anadolu’da ileride yapılacak bir plebisitte Rum halkını ekseriyet gösterebilmeyi ve bu bölgenin kendi hakimiyetlerine geçmesini istiyorlardı. Bu amaçla, önce yöre halkını kazanabilmek için onlara iyi davrandılar. Ama bu sürekli olmadı.

Bölgeyle ilgili İngilizler’in amacı ise Yunanlılar’dan farklıydı. İngilizler, Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın her iki yakasını elinde bulundurarak, burada yerleşip dünya denizlerindeki üstünlüğünü korumak, Anadolu’dan gelecek tehlikeden korunmak için de, boğazların doğusunda bir tampon bölge kurmayı amaçlıyorlardı.

Ayrıca, Anadolu’da, kendi güdümleri dışında güçlü bir yönetim de İngilizler’in hiç istemediği bir şeydi. İngiliz emperyalizmi, bu amaçla, yaşam alanı olarak seçtiği bölgedeki her türlü parçalayıcı öğeyi kullanmaktan kaçınmadı. İstanbul yönetimini millî mücadelenin karşısına dikti. Millî mücadelenin de Padişah ve Halife’ye karşı olduğu yolunda propaganda yaptı.

Öteden beri, dinine son derece bağlı olan Türk Milleti, “din elden gidiyor” çığlıklarıyla en can alıcı yönünden aldatılmıştı Aynı silâh her fırsatta kullanıldı. Bu da doğaldır ki, büyük felâketler doğurdu.

İngiltere etnik, dinî ve mezhepsel öğelerden de yararlandı. Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısı, İngiliz emperyalizmine malzeme veriyordu. Bu durumdan istifade etmek isteyen İngiltere, Rum, Ermeni, Süryani, Nasturi ve Kafkas kökenli bazı etnik grupları ayırmaya yöneldi.

Tabii bu arada, halifelik makamına manevî bakımdan bağlı olduklarını söylemekle birlikte, Yunan ordusuna katılmayı, millî ve hayatî çıkarlarından sayan etnik bir gurup da oldu. Bunların, (Ç. Milletinin Büyük Devletlere, İnsanlık ve Medeniyet Alemlerine Genel Bildirgesi)’ni imzalayanlar arasında Yalova delegesinin de bulunduğunu unutmamak gerekir. (TİH, VI ncı Cilt, İstiklâl Harbi’nde Ayaklanmalar, Ek-7)

Prof. Dr. Justin McCarthy’in bu konudaki tespiti çok ilgi çekicidir, der ki:

“…Yunanlıların Anadolu seferinin en tuhaf yanlarından biri, Kafkas kökenlilerin bir bölümünün Yunan ordusuyla işbirliği içinde talancı olarak gösterilmesiydi.” (Ölüm ve Sürgün, s.321)

İngilizler’in millî mücadeleye karşı kullandıkları bir diğer unsur da, Birinci Dünya Savaşı sırasında ele geçirdiği Türk esirleriydi. Propagandaya tabi tutulacak esirlerin Anadolu’ya sokulması ve böylece bozgunculuk yapması kararlaştırıldıktan sonra, esir kamplarına özel heyetler gönderildi. Bu heyetler, esirlere, memleketlerine döndüklerinde Kuva-yı Millîye’ye katılmayıp, Padişah’a bağlı kalacaklarına dair söz verip imza atarlarsa serbest bırakılacaklarını vaad ettiler. Propaganda sırasında da özellikle din adamlarından yararlandılar. Böylece beyinleri yıkanan ve Kuva-yı Milliye’ye karşı yetiştirilen 700 esir, Bursa civarına dağılmak üzere, Mudanya’ya çıkarıldı.

Şüphesiz Padişah ya da saray yanlıları ve işbirlikçileri de vardı.

Her şey apaçık belli oluyordu; emperyalist güçler, emellerine ulaşmak için sahip oldukları kuvvetleri kullanmaktan çok, Türk Milleti’ni birbirleriyle çarpıştırmayı plânlamışlardı. Onlara göre, Türk Milleti içeride birbirleriyle vuruşa vuruşa çöküp dağılacaktı.

Bu sırada Yalova’da bölgesindeki nüfus yapısı da, tam emperyalistlerin istediği şekildeydi.

Bölgede çok sayıda Rum ve Ermeni köyü vardı.

Gürcistan’dan, Kafkaslar’dan, Dağıstan’dan ve Karadeniz kıyıları gibi değişik yörelerden Yalova bölgesine gelenler, Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yıllarda, hem kendi aralarında, hem de yerli halkla henüz kaynaşabilmiş ve uyumlu bir beraberlik sağlayabilmiş değildi. Bölgede köyler arasında tam bir uyum yoktu. Bazı köyler henüz tam olarak Türkçe bile konuşamıyor, değişik yörelerden gelen halk, kendi aralarında kümeleşirken, diğer köylerden kendilerini ayrı tutuyorlardı.

Bu sebepten, bazı köy halkı kendi başına hareket etti; bunlardan mücadelenin nizamiye safhası denilen düzenli ordu birliklerinin hareketine çok az kişi katıldı.

Belirli bir bölüm de, belirginsizlik ya da yılların verdiği yılgınlıktan olsa gerek, olaylara kayıtsız ve ilgisiz kaldı.

Bitkin ve perişan bir durumda olan halk, ancak günlük işlerini yürütebilme telâşında idi. Osmanlı Hükûmeti de teslimiyet içinde bulunduğundan vatandaşının emniyetini sağlayamıyordu. Her yerde çok büyük bir asayişsizlik vardı.

İşte bu ortamda, ortaya Akköylü İbo çıktı.

Etrafına topladığı adamlarla güçlü bir teşkilât kuran İbo, kısa zamanda yörede otorite kurmayı başardı.

Yörenin Ankara’ya bağlı olmaması işlerine geldiğinden, İngilizler İbo’yu desteklediler.

(Ayrıntılar için sitedeki Dosyalarım/Yalova: Akköylü İbo veya Kurtuluş Savaşı’nda Yalova kitabına bakınız.)

İngiliz desteği olduğu için İbo’dan çekinen Yunanlılar ise Yalova’ya asker çıkartamadılar.

İngilizler ile iyi ilişkiler içinde olan İbo, Yalova- Karamürsel ve civarının asayiş ve düzenini sağlamakla görevlendirildi.

Yalova yöresinde, İbo’nun sindirici bir baskıyla sağladığı sükûnet mevcutken, Anadolu’nun diğer yörelerinde büyük bir karmaşa yaşanıyordu.

Yunanlılar’ın İzmir’e çıktıktan sonra Anadolu içlerine ilerleyişini, millî mücadele karşıtı isyanlar takip etti.

Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşma, 10 Ağustos 1920’de Sevr’de imzalandı.

Antlaşma hükümlerine göre, Yunanlılar için tehlikeli bir durum belirmişti. Marmara Denizi güney kıyıları elden çıkmak üzereydi. Bir şeyler yapılmalı, yörede Rum nüfusun daha fazla görünmesi için etkinliklere girişilmeliydi. Bölgeye süratle Yunan askeri çıkarılmalı, bölgede Rum, Ermeni ve bazı etnik çeteler oluşturularak Müslüman Türkler’in üzerine salınmalıydı.

Her şeyden önemlisi de, yörede mutlak hakim olan Akköylü İbo, bertaraf edilmeliydi.

Yunanlılar, önce Armutlu’ya asker çıkardılar; sonra da İbo’yu tuzağa düşürerek esir aldılar.

İbo’nun müfrezesi bundan sonra dağıldı.

Bu dönemde bölgede meydana gelen önemli bir olay da, Gediz Taarruzu oldu. Batı Cephesi Komutanı olan Ali Fuat Paşa, Gediz Taarruzu için yeni bir düzenlemeye girince, Karsak bölgesinde bulunan Gökbayrak Taburu milislerini İznik Gölü doğusuna çekti.

İbo’nun yakalanması ve arkasından Gemlik- Orhangazi yöresindeki milislerin doğuya kaydırılması Yunanlıların işine yaradı ve Yunanlılar, 15 Eylül 1920’de Yalova’yı işgal ettiler.

Bu olay, aynı zamanda civarda bulunan bir takım Rum, Ermeni ve bazı etnik guruplarla, Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu.

Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne döndü. Çeşitli çetelerin amansız saldırılarına karşı, önce canlarını, sonra köylerini korumak için bir araya gelenler, küçük küçük müfrezeler oluşturdular.

Yalova Kaymakamı, hükûmet yanlısı ve millî mücadele karşıtıydı.

Bu sebeple, TBMM Hükûmeti, Ocak 1921’de, askeri rütbesi Kaymakam olan Hulusi Gökdemir’i , Demir Bey kod adı ile Yalova’ya sivil kaymakam olarak atadı.

(Ayrıntılar için bu sitedeki Dosyalarım/Yalova: Demir Bey’e bakınız)

Bundan sonra, bölgede bulunan unsurlar, giderek tek komuta altında toplanmaya başladılar. Demir Bey, gelişen olaylar sonunda, milli mücadele döneminin Yalova’da en önde gelen ismi oldu.

İşgal altında bulunan Yalova’da görev yapmak mümkün olmadığından, Kabaklı Köyü’ne yerleşen Demir Bey, eli silâh tutanlarla Yalova Millî Müfrezesi’ni kurarak Ertuğrul Grup Komutanlığı emrine girdi.

Başlangıçta Ertuğrul Gurup Komutanı, Albay Kâzım (Özalp) Bey’di.

Bu gurup daha sonra Kocaeli Komutanlığı, Mürettep Kolordu Komutanlığı, Kocaeli Grup Komutanlığı gibi isimler aldı. Komutanlık görevini de Kâzım Bey ile Deli Halit Paşa olarak tanınan Halit Karsıalan Paşa, münavebeyle üstlendiler.

İkinci İnönü Zaferi’nden sonra ise, bölgede yeni bir dönem başladı.

İkinci İnönü Muharebeleri, 28 Mart 1921’de başlamış, dört günlük zorlu bir mücadeleden sonra 1 Nisan 1921 günü sona ermişti.

Yunanlılar, saldırı üstüne saldırı yaparak mevzileri yarmaya çalışmışlar, başarılı olamayınca da yenilgiyi kabullenerek çekilmeye başlamışlardı.

Bu sırada cephe gerisinde de, mezalimler başladı.

Yunanlılar, ya öç duygusuna dayanarak İzmit, Yalova ve Orhangazi’de Müslüman Türk halkını kırımdan geçiriyor, ya da işgalindeki bölgelerde onları, Yunan yönetiminin sürdürülmesinden yana oldukları yolunda yazılı belge imzalamaya kandırıyor veya zorluyorlardı.

Yunan işgalindeki bölgelerde şiddet ve korku egemendi. Müslüman Türk halkı, Yunanlılar tarafından sistemli bir biçimde yok edilmek istendiğini anlamıştı.

Türkler’in geleceği tehlikedeydi. Korunmasız çocuklar, yaşlı erkek ve kadınlar daha güvenceli yerlere gönderilmeliydi. Yalova Kaymakamı Demir Bey ile Reşadiye Köyü’nden (yeni adı Güney Köy) Şeyh Şerafettin’in öncülüğünde, civar köylerde bulunan köylüler, Güney Köy’de toplandıktan sonra, Adapazarı bölgesine göç ettiler.

Bu tarihi göç, 1921 yılı Nisan ayı içinde yapılmıştı.

Göçten sonraki zaman içinde, göç etmeyenler ve/veya çeşitli sebeplerle göçe katılmayanlar üzerinde Yunan askerinin ve eşkıya çetelerinin katliamları gelişerek devam etti.

Çınarcık’ta, Kocadere Köyü’nde, Çalıca’da kısacası pek çok yerde büyük katliamlar oldu. 1921 yılı Nisan ayı, Yalova ve çevresinde gerçekten de acılarla geçti. Her geçen gün, bir taraftan yeni katliam haberleri geliyordu.

Durum, İstanbul’da bulunan bağlaşık devletlerin gözünden kaçmadı.

Bağlaşıklar, bölgede meydana gelen olayları incelemek üzere bir Araştırma Komisyonu kurmaya karar verdiler. Bu Komisyon, 12 Mayıs 1921 günü İstanbul’dan hareket ederek Gemlik’e gelecek ve burada karaya çıkacak üyeler, yöreyi inceleyeceklerdi.

Yunan Karargâhı, bu heyet bölgeye gelmeden önce, ileride yapılacak bir plebisitte Rum nüfusunun yeterli çoğunluğu sağlayabilmesi için, hiç beklemeksizin harekete geçti.

Prof. Dr. Justin McCarthy diyor ki:

“…İşgal edilmiş bölgelerde en öncelik verilen Yunan etkinliklerinden biri, Osmanlı siyasî yönetimi düzeninin yıkılmasıydı. Bunun iki amacı vardı. Birinci olarak, Yunanlıların Yunanistan’a katmayı tasarladıkları bir bölgede, Yunanlı olmayan bir devletin ayakta kalıp işlev yürütmesine izin veremezlerdi. Valiler, bürokratlar, yargıçlar, polisler sadece Yunanlılardan olmalıydı.

Kendilerinin kuracağı sivil yönetime yer hazırlamak için Osmanlınınkini yıktıktan sonradır ki, Yunanlılar ‘Biz Anadolu’yu geçici olarak işgal etmedik, ülkeyi yöneten biziz’ iddiasını gerçekten öne sürebilirlerdi.

İkinci olarak, Osmanlının devlet işlerinde varlığını, özellikle jandarmasını yok etmekle, Yunanlılar Müslüman ahaliyi savunmasız, tümüyle yerli Rumların, Rum çetelerinin ve Yunan ordusu askerlerinin insafına kalmış durumda bırakılıyorlardı. Türk köylüleri Yunan askerlerince silâhsızlandırılmışlardı. Saldırıya uğrarlarsa kimden medet umacaklardı? Yapabilecekleri tek şey vardı, o da kaçıp gitmek. Yunanlıların isteği de işte tam buydu.”

İşgal kuralları, bağlaşıklarca saptanmış bulunan içerikleriyle, ayrıca Mondros Ateşkesi maddeleri, işgal edilecek bölgelerde Osmanlı sivil yönetiminin olağan işlevlerini sürdüreceği yolundaydı.

Yunanlılar, bu böyle olmasın diye, ellerinden ne geliyorsa yaptılar. Marmara Bölgesi gibi bağlaşıkların gözlemine yakın yörelerde Osmanlı sivil yönetimi var denebilecek bir durumu kabullenmek zorunda kalmalarına karşılık, Yunanlılar, genellikle, Osmanlı memurlarının sırf sözde işlev görmesine bile izin vermediler.

Jandarmanın silâhsızlandırılması, Osmanlı yönetimini çaresiz bıraktı ve Rum, Ermeni ve bazı etnik çetelerin ortalığa dehşet salmalarına yol açtı.

Araştırma Komisyonu, 12 Mayıs 1921 günü, İngiliz bandıralı Brony isimli bir gemiyle İstanbul’dan hareket etti ve aynı gün Gemlik’e geldi. Heyet üyeleri, Gemlik Körfezi, Armutlu Yarımadası ve Orhangazi’de korkunç olayların bir kısmına gözleriyle şahit oldular.

Sokaklar Müslüman Türkler’e ait cesetlerle doluydu. Üst üste yığılmış cesetler arasından inleme sesleri geliyordu.

Heyet üyeleri, Çınarcık civarını da gördükten sonra, sahile toplanmış olan ve Yunan mezaliminden kaçan göçmenlerin vapurlarla İstanbul’a nakledilmesine çalıştılar.

18 Mayıs 1921’de Küçükkumla iskelesine yanaşan İnebolu isimli gemi, 820 göçmeni ve göçmen dolu iki mavnayı yedeğine alarak İstanbul’a hareket etti.

20 Mayıs’ta İnebolu tekrar gelerek kalan göçmenleri aldı. Araştırma Komisyon üyeleri de göçmenlerle birlikte İstanbul’a döndüler.

Ancak, bölgedeki Müslüman Türk halkı üzerindeki mezalim kesilmeden devam etti.

Bunun üzerine Bağlaşıklar, yeni bir Araştırma Komisyonu kurmaya karar verdiler. 24 Mayıs 1921 günü yeni bir Araştırma Komisyonu kuruldu.

Bu seyahat birincisinden de heyecanlı oldu.

Komisyon üyeleri öncelikle Yalova iskelesine çıkarak Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanı ile görüştüler, bölgeyi gezdiler ve bir takım zorluklardan sonra, İstanbul’a göç etmek isteyenleri belirleyerek gemiyle İstanbul’a götürdüler.

(Yalova- Gemlik arasında araştırma yapan Araştırma Komisyon Raporları için ilgi duyanlara, “Arnold J. Tonybee, The Western Question in Greece and Turkey: a Study in The Contact of Civilization, London, Boston and New York, 1922 ; Second Section of The General Staff of The Western Front, Grek Atrocities in Asia Minor, First Part , 1922 “ öneririm.)

Bu sıralarda, Anadolu içlerinde işler iyi gitmiyordu. Türk Ordusu, Eskişehir- Kütahya muharebelerinde yenilmiş, Sakarya Nehri doğusuna çekiliyordu.

Marmara Bölgesi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, bu durumdan yararlanmak istediler.

Marmara güney kıyıları Yalova, Armutlu Yarımadası stratejik hedefti ama, asıl amaç Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün tamamen ortadan kaldırılmasıydı.

Yunanlılar, Türk Ordusu’nun içinde bulunduğu durumdan yararlanarak asıl amaçlarına ulaşmak için, Marmara Denizi güney kıyılarında ve Yalova’da bulunan kuvvetlerini azaltarak önce Bursa bölgesine çektiler, buradan da doğuya kaydırdılar.

Bölgede Yunan hakimiyeti kayboldu.

Dağlarda bulunan müfrezeler, oluşan yeni durumdan yararlanarak, tekrar boşalan yerleri ele geçirmeye başladılar.

4 Temmuz 1921’de bir milli müfreze Karamürsel’e,

19 Temmuz 1921’de de, Yüzbaşı Kâzım Bey’in komutasındaki Bağımsız Yalova Bölüğü’nden bazı unsurlar (çatışma olmadan) Yalova’ya girdi. (Burhaniye Müfrezesi, bu sırada Müstakil Bölüğe katılmamıştı ve Burhaniye Köyü’nde bulunuyordu.)

(Ayrıntılar için ‘Kurtuluş Savaşı’nda Yalova’ isimli kitaba Bkz.)

Yunan askeri bir daha Yalova’ya girmedi.

Anadolu içlerinde Sakarya’da uğradığı yenilgiden sonra geri çekildi ; kendine uygun bir hatta savunmaya çalıştı.

Büyük Taarruz, bir sene sonra başlayabildi. Hazırlıklar ancak bitmişti.

26 Ağustos 1922’de başlayan Türk taarruzu karşısında Yunan askeri, büyük bir bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçtı.

Yalova bölgesinde toplanan Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki Kocaeli Grup Komutanlığı birlikleri ( yeni Bölük Komutanı olan İzmitli Ali Rıza Efendi komutasındaki Bağımsız Yalova Bölük unsurları da dahil), 4 Eylül 1922’de, Gemlik istikametine doğru harekâta başladılar.

(Ayrıntılar için ‘Bağımsız Yalova Bölüğü’ isimli kitaba Bkz.)

Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarında, gerçek bir kahraman olarak tanımlanan Bağımsız Yalova Bölüğü, Gemlik, Mudanya, Bandırma ve Erdek’in ele geçirilmesinde çok büyük rol oynadı.

Sonuçta, 18 Eylül 1922’de, son Yunan askeri de Anadolu’dan çekildi.

Bağımsız Yalova Bölüğü de, muharebelerin sonunda dağıtıldı.

Günümüzde, Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nin önünde bir Anıt bulunmaktadır. Bu Anıt, Kurtuluş Savaşı sırasında, Yalova civarında şehit olanların ve kahraman gazilerin anısına dikilmiştir.

Kim bilir hangi ağacın altında vatan topraklarına karışan ve vatanın kurtuluşuna vücutlarını malzeme diye hibe eden, şu anda ruhlarıyla ve mutlu bir tebessümle bizleri izleyen aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, başta cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk olmak üzere, bu topraklarda hür ve bağımsız yaşamamız için can veren bütün kahramanları rahmet ve şükranla anmayı bir borç bilirim.

http://www.ahmetakyol.net


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 31.10.11, 17:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Akköylü İbo.

Ahmet AKYOL

24 Mart 2000

Asıl adı, İbrahim Ethem’dir. Ömeroğulları ailesindendir . Artvin ili Borçka İlçesi’nin Behlivan Köyü’nde, 1876 yılında doğduğu tahmin edilmektedir.

Aile, yaklaşan 1877- 1878 Osmanlı- Rus Savaşı'nın etkisinden olacak ki, Yalova'ya göç ederek Akköy'e yerleşti. İbo, burada büyüdü. Yaşı ilerledikçe tütüncülük, odun ve kömür ticareti ve nihayet aşar mültezimliği yaptı.

Aşar, ürün üzerinden alınan bir vergiydi. Köylünün her yıl ürettiğinin yüzde onu, bazen on ikisi vergi olarak toplanırdı. Mültezim denilen kişilere, arttırma yolu ile bu hak verilirdi.

Mültezim, önce parayı devlete veriri, sonra emrine verilen devlet kuvvetleriyle bu paranın karşılığı olan ürünü halktan alırdı. Şüphesiz buna kendi masraflarını da eklerdi.

(Aşar'ın mültezimler yoluyla toplanmasının genelde pek çok yolsuzluklara sebep olduğu ve köylünün ezildiği tespit edilince, 1925 yılında yalnız aşar değil, mültezim usulü de kaldırıldı.)

Şüphesiz aşar mültezimliği, İbo’nun ününe ün katmıştı. Ümmi olan, yani okuma yazma bilmeyen İbo, aşar mültezimliği sayesinde bir dediği iki edilmeyen son derece itibarlı bir kişi olmuştu. Vergilerini zamanında topladığı için , İstanbul Hükümeti ile arası çok iyiydi.

Ancak, Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, bölgede bazı tatsızlıklar olmaya başladı. Azınlıkların bazıları, İbo’ya, “ bundan böyle Osmanlı Hükümeti’ni tanımadıklarını ve hiçbir şekilde vergi vermeyeceklerini” bildirdiler.

Bunun üzerine harekete geçen İbo, bu köyleri “ tedip” (Tedip: Kanuna aykırı hareket edenler için gerekli hükümlerin uygulanması- yola getirme, uslandırma) ile ileri gelenleri cezalandırdı.

Olaylar giderek gelişti. “ Af Allah’a mahsustur” düsturuyla yola çıkan İbo’nun emrinde zamanına göre 300, 1 000 hatta 3 000 adam toplanıyordu.

Hamdi Özkan :

“...Dedemin asıl ağalığı varlıklı olmasından başka, yaptığı yararlı hizmetleriyle tescil edilmiştir. Topluluklar herhangi bir rütbeyi kolay kolay vermiyorlar. Zamanımıza kadar gelen bir söz vardır : ‘ Ağalık vere vere, yiğitlik vura vura ‘ olurmuş. Yaptığım araştırmalar sonunda kesinlikle öğrendim ki, İbrahim Ağa’da ikisi de mevcutmuş. İsteyene, istediğini verirken, cezalandırılması gerekeni de tereddüt etmeden cezalandırırmış. ‘Af Allah’a mahsustur, hata yaptığınızda mazur görmemi beklemeyin’ dediğini pek çok kişiden işitmişimdir.”

Akköylü İbo, Karamürsel – Yalova – Armutlu ve Orhangazi arasındaki bölgenin mutlak ve tek hakimi olmak istiyordu. Bu amacına ulaşmak için Saray ile, İşgal güçleriyle ve Kuva-yı Milliye yandaşlarıyla iyi ilişkiler içinde olmaya özen gösterdi. Kısa süre içinde de türlü dil, din ve mezhepten oluşan müfreze ya da çetesiyle , yörenin tam hakimiyetini ele geçirdi.

İşgal güçleriyle iyi geçindi.

İngilizler ile iyi ilişkiler içinde olan İbo, Yalova–Karamürsel ve civarının asayiş ve düzenini sağlamakla görevlendirildi.

Yörenin Ankara’ya bağlı olmaması işlerine geldiğinden, İngilizler İbo’yu desteklediler. İngiliz desteği olduğu için İbo’dan çekinen Yunanlılar ise Yalova’ya asker çıkaramadılar.

Bir süre sonra, Yunanlılar’ın Karamürsel yöresine asker çıkaracağı duyumu alındı. Bunun üzerine çok ilginç bir olay oldu. İbo, İngilizler’e, bu bölgeye Yunanlılar’ın çıkması durumunda silâhla karşılık vereceğini ve Kuva-yı Milliye’ye katılacağını bildirdi.

İbo, Saray ile de yakın ilişki içinde oldu.

İbo’nun , İstanbul’da Ferit Paşa (Sulh ve Selâmet Fırkası Reisi bilahare Harbiye Nazırlığı yapan kişi olması kuvvetle muhtemel) ve eski Dahiliye Nazırı Reşit Bey’le görüştüğü ve Yalova yöresinde kurulacak bir teşkilât için külliyetli miktarda yardım aldığı, Damat Ferit Paşa tarafından İstanbul’a davet edilerek, kendisine Binbaşı rütbesi verildiği ve İstanbul lehine hareket etmesi sağlanmaya çalışıldığı yönünde duyumlar alınıyordu.

İbo, duruma uygun davranıyor, gerektiğinde İşgal güçlerine ve Saray’ a yakın olduğu izlenimi yaratıyor ve bunu bölgenin hakimiyetini elde etmek için koz olarak kullanıyordu.

İbo’nun bu davranışlarından rahatsız olan Orhangazi Milli Teşkilâtı, 19 Kasım 1919 günü, bu rahatsızlığını Bursa Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyesi’ne bildirdi.

Orhangazi Kaymakamı da, kazaya gelmesi muhtemel olan İbo’ya karşı yeterli savunma olanağı olmadığını ileri sürerek yardım talebinde bulundu.

Diğer taraftan, milli mücadeleyi destekleyen İstanbul’daki gruplar, silâh ve cephane nakli için Karamürsel’i merkez seçtiklerini, 56 ncı Fırka (Tümen ) Komutanı Bekir Sami Bey’e bildirdiler.

Bunun üzerine, Bekir Sami Bey, 2 Aralık 1919 günü, Yalova’daki olayları bir şifre ile, İstanbul’daki Bahr-i Sefid Boğazı Mevki-i Müstahkem Komutanı Şevket Bey’e bildirdi.

Bu şifrede :

Rumlar’ın ve Hürriyet ve İtilâfçılar’ın (Hürriyet ve İtilâf Fırkası yandaşlarının), İngilizler’in aracılık ve yol göstericiliğiyle , Yalova ve Gemlik’te, beraberce bir merkez meydana getirmeye çalıştıkları ; Yalova’nın hemen güneyinde Samanlı köyünü merkez kabul ettikleri ; İbo namında bir reise motor tahsis ettikleri ; bu işlerle ilgilenenlerin isimlerinin kısmen elde edildiği; Mudanya’nın merkez seçilmesinin daha uygun olacağı, bildiriliyordu.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra, Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Miralay Şevket Bey, 20 Aralık 1919’da, Bekir Sami Bey’e, bir şifre ile, özetle şu bilgileri iletti :

"Yalova’daki İbo tamamen elde edilmiştir. Her hususta lehimize çalışacağını ve katiyen bir fenalıkta bulunmayarak meşru işleri ile meşgul olacağını vaat ve temin eylemiştir."

İbo, davranışlarıyla tedirginlik yaratıyordu.

İbo’nun irtibatta olduğu ve zaman zaman rapor verdiği Ertuğrul Grup Komutanı Albay Kâzım (Özalp) Bey, milli mücadele hatıralarında şunları yazıyor :

“...İbo’ya, Yalova ve Karamürsel mıntıkasında faaliyet göstermekle birlikte, Bahçecik bölgesindeki kuvvetlerimizle de birlikte faaliyette bulunması bildirilmiştir. Bununla birlikte İbo’nun hal ve hareketleri daima nezaret ve gözetim altındadır.”

İbo’nun Kuva-yı Milliye ile olan ilişkisine gelince...

Bursa’daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden Tahir ve Necati Beyler, İbo’yu ikna etmek ve kendi saflarına çekmek için Yalova’ya geldiler.

Bursa’da yayınlanan Doğu Hakimiyet Gazetesi’nde, bu ziyaret şöyle anlatılır :

“...İki kişi, görüşmek üzere, İbo’nun müfrezesinin bulunduğu yere gittik. Nöbetçileri bizi kendisine çıkardılar. Belinde, göğsünde sağdan sola, soldan sağa çapraz bağlanmış fişeklerle seyyar bir cephaneliği andıran İbo, esmer yüzlü yukarıya doru burulmuş uzun bıyıkları ve bıyıkları kadar gür kaşlarıyla heybetli bir heykel görünümündeydi.

...Ben keyfimden dağa çıkmadım ,diye dert yandı. ...Sarayın tutumunu eleştirdi. Memleketin her yanına üşüşen gâvurlarla Padişah birleştikten sonra kendisinin dağa çıkmaktan başka geçer yol bulamadığını, söyledi.

...İbo’ya, milli hareketi, Kuva-yı Milliye’nin hedefini, Mustafa Kemâl Paşa’nın maksadını...sonra...Mustafa Kemâl Paşa’nın ve mukaddes vatanın emrine girmesini, anlattık.

...İbo’nun iltihakı bütün çevrede bomba etkisi yaptı. Kısa süre içinde irili ufaklı diğer çete grupları da milli kuvvetlere katıldı. Böylelikle ilde asayiş düzelmiş, hem de milli cephe kuvvetlenmişti.”

Bu görüşmeden sonra, İbo, Bursa’da 56 ncı Tümen Komutanlığı’na şu telgrafı gönderdi :

“ Murahhaslarınız Tahir ve Necati Beyler’le görüştüm. Memleketin selâmeti ve vatanın müdafaası uğrunda bana verilecek görevi, vereceğiniz talimat içinde aynen yapacağımı, namusum üzerine söz verir ve tekeffül ederim. Bu husustaki teveccühünüze teşekkür ederim.”

Bu konuda, 56 ncı Fırka (Tümen) Komutanı Bekir Sami Bey, 20 nci Kolordu Komutanlığı’na şu bilgiyi sundu : (Sadeleştirilmiş)

“Yalova’da Şeyh Şerafeddin Efendi ile İbo, toplumda sözü dinlenen kişilerdir. İbo, kurduğu korucu teşkilât ile, hem halk hem de hükümet üzerinde söz sahibidir.

İbo, civarda Hristiyanların varlığından dolayı bölgede siyasi kavgaların olabileceğini, bu durumu önlemek için de kendisinin toplumda güçlü ve sözü dinlenen kişi olarak kalmasının yararlı olacağını ileri sürmektedir.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden gönderilen bazı kişiler, İbo ile temasa gelerek , İbo’nun milli amaçlara sadık kalacağına dair kendisinden söz almışlardır.”


Tahir ve Necati Beylerin İbo’yu ziyaretinden çok kısa bir süre sonra, bir başka girişim daha oldu. Genel Jandarma Komutanı Ali Kemal Paşa, 5 Mayıs 1920 günü, Yalova’ya gelerek İbo ve Şeyh Şerafeddin ile görüştü, onları elde etmeye çalıştı. Bu sırada 56 ncı Tümen Komutanı Bekir Sami Bey de, her ihtimali dikkate alarak Gemlik Kuva-yı Milliyesi’ni takviye etti.

İbo’nun oğlu Hüseyin Çelikyürek ise babasının Kuva-yı Milliye’ye katılışını şöyle anlatmıştı:

“...İstanbul Hükümeti, bütün Yalova ve havalisinin asayişini babamdan bizzat talep etmiştir. Sırf bu maksatla Jandarma Genel Komutanı Yalova’ya gelerek babamla temas etmiş, uzun boylu konuştuktan sonra,

- İbrahim Ağa, demiştir. Size Sadrazam Paşa’dan selâm getirdim. İşin üstesinden geleceğinize sarsılmaz inancı var. Arzu ederse gelsin, varsa eğer ihtiyaçları bildirsin görüşelim ,diyor.
...Babam, İstanbul’da Sadrazam ile temas içinde bulunurken, Yalova’da halk Kaymakamlık binası önünde toplatıldı. Kaymakam kürsüye çıkarak konuşmaya başladı.

- Ey ahali, şu elimde gördüğünüz Padişah efendimiz tarafından makamımıza gönderilen telgraftır. Okuyorum, dikkatle dinleyiniz. İbo, beraberinde 300 kişilik bir kuvvetle , en kısa zamanda, Ali Fuat Paşa ile mücadele eden Anzavur’a katılsın. Duydunuz değil mi ? Bu okuduğum Padişah iradesidir.

Kaymakamın bu sözleri üzerine, kürsüye fırlayıp elinden telgrafı aldım. Bunun yalan olduğunu söyledim. Emrivaki ile bizi Kuva-yı Milliye’ye karşı kullanmak istemişlerdi.

Ama, telgraf olayı gerçektir. Babama söylemeden, bilgi vermeden, yani izin alınmadan Dahiliye Nezareti (İç İşleri Bakanlığı) tarafından çekilmişti. Amaç, emrivaki ile İbo ve kuvvetlerini kazanmaktı. Benim müdahalem işi bozmuş oldu. O ana kadar, bize kuşku ile bakan Bursa Teşkilâtı’ndan haberciler gelerek tebriklerini sundular. Böylece Kuva-yı Milliye’ye katılmış olduk.”

Harun Gürel :

“...Bir yandan saray, öte yandan milli hükümet...Millet kararsız, şaşkın ve perişan...Hükümet otoritesi kalmamış. Bu ortamda İbo, ilçede asayişi sağlamaya muvaffak oluyor. Bu küçümsenmeyecek bir başarıdır. Daha sonra İstanbul’dan kaçırılan silâhları muntazam Ankara’ya aktarıyor. İstanbul Hükümeti’ni oyalamak ve uyutmak için az sayıda silâhı da saltanat taraftarlarına veriyor. Böylece amacını mükemmel bir şekilde gerçekleştiriyor.

...İbo, İstanbul Hükümeti tarafından tevkif edilerek nezarete atılmıştır. Sebebi, milli kuvvetlere silâh sevk ettiğinin ihbarıdır. Ben, İbo’yu cezaevinde ziyaret ettim. Zaten bir süre sonra da cezaevinden milli kuvvetlere mensup, kimsenin tanımadığı güçler tarafından kaçırıldı. Bundan sonra tekrar Yalova’daki kuvvetlerinin başına döndü.”

...İbo’nun padişahçı görünmesi sadece oyalamadır ve bundan milli hükümet haberdardır. İngilizler, İbo’yu milli kuvvetlere yaptığı hizmeti tespit ettiklerinde bertaraf etmişlerdir. Saraya hizmet eden bir kişi olsaydı, işgalcilerin onu esir ederek ülke dışına götürmelerine ne lüzum vardı ?

Saraya mensup olsaydı, Padişah ve yakınları yurt dışına sürülürken İbo mu sürülmeyecekti ?
Vatan haini olsaydı, İstiklâl Mahkemesi’nde beraat etmesi mümkün olabilir miydi ?
Milli kuvvetlerin çalışmasını engelleyen, kesintiye uğratan bir kişi olsaydı, en azından 150’likler listesine alınmaz mıydı?”

Akköylü İbo’nun Yunanlılar’a yakalanması olayı da ilginçtir. Rasim Koçal, anılarında o günleri şöyle anlatır:

“...Bursa’dan gelen bir Yunan Bölüğü, Yalova’nın batısındaki Katırlı Köyü’nü (Esenköy) işgal ediyor. İşgalden bir gün sonra, bir İngiliz subayı Yalova’ya gelerek İbo’ya yeni bir mektup veriyor. Katırlı Köyü’nü işgal eden Yunan komutanına vermesini söylüyor. İbo yanına bir miktar Süvari alarak Katırlı Köyü’ne gidiyor. İbo mektubu Yunan subayına verince, Yunanlılar’ın köyden gideceğini sanıyordu. Halbuki İngiliz subayı İbo’ya oyun oynamıştı. Fakat, İbo farkında değildi. Durumu kendisine hatırlatmama rağmen, ikna etmek mümkün olmamıştı. İbo, Katırlı Köyü’ne gider gitmez Yunanlılar tarafından esir edilerek Mudanya’ya götürülüyor.”

İbo’nun oğlu Hüseyin Çelikyürek ise babasının esir alınışını şöyle anlatıyor:

“...Yalova’nın Katırlı Köyü’ne gelen İngiliz donanmasına mensup bir harp gemisi, karaya bir miktar asker çıkarıyor. Köyün işgal edildiği haberi babama ulaşınca, babam yeterli milisle Katırlı Köyü’ne gitmeye karar veriyor. Ancak, yanındakiler, kendisine gitmemesini, İngilizler’e güvenilmeyeceğini, bir miktar milisle başka birini göndermesinin daha iyi olacağını söylüyorlar. Babam, bunun üzerine tereddüde düşüyor. O akşam, otelde daha önceden tanıdığı bir sivil İngiliz,

- Hayrola ağa, diyor. Seni oldukça düşünceli görüyorum.

- Nasıl düşünmemeyim ? Buranın asayişinden sorumluyum. Seninkiler bizim köyümüze asker çıkarmışlar. Küçücük bir köye donanma ile gelmişler.

İngiliz, büyük bir iyilikseverlikle,

- Ya, öyle mi ? diyor. Ağa, gitmemen konusunda ısrar edenler haklı olabilirler. Anladığım kadarıyla sen de gitmeye kararlısın. İlle de gitmek istiyorsan, sana bir mektup vereyim. Ben, İngiltere’de tanınmış, şöhretli bir kimseyim. İsmim çok iş halleder. Yazacağım mektubu geminin komutanına verirsin. Mektubu alan komutan, sanırım geldiği gibi gidecektir. Zerrece kuşkun olmasın.

Babam, samimi olduğuna inandığı İngiliz’den mektubu alıyor. Katırlı’ya gidiyor. Bir filika ile gemiye çıkarak mektubu kumandana veriyor. Ancak, tuzağa düşürülmüştür. Herhangi bir harekette bulunamıyor. Gemi, kendisini Pire’ye götürüp teslim ediyor. Oradan da Atina’ya sevk ediyorlar.”

İbo’nun silâh arkadaşlarıyla bizzat görüşen Sayın Sinan Bozoğlu’nun, İbo’nun tutuklanması ve daha sonraki faaliyetleri hakkında görüşleri şu şekilde :

“İngilizler İbo’yu desteklediği için, Yunanlılar Yalova yöresine asker çıkaramıyorlar.
Ancak, bir süre sonra, İbo bertaraf edilirse, İngiliz desteğinin ortadan kalkacağını plânlayan Yunanlılar, İbo’yu tuzağa düşürerek tutsak ediyorlar. Bundan hemen sonra da Yunan işgâli başlıyor.

Yunanlılar, İbo’yu önce Mudanya’ya götürüyorlar. Esir olarak bir süre burada çalışıyor. Bu zaman zarfında Yunanlılar, İbo’ya un çuvalları taşıtıyorlar. İbo, burada bir fırsatını bulup kaçmayı başarıyor. İstanbul’a gidiyor. Buradan Karamürsel’e geçiyor. Kuva-yı Milliyeciler tarafından tutuklanıp Ankara’ya götürülüyor. Burada da hapisten kaçmayı başarıyor. İnegöl’e geliyor. Burada at cambazlığı yaparken, Yunanlılar onu teşhis ediyorlar. Yeniden tutuklanıyor. Yunanistan’a götürülüyor.

Cumhuriyet’in ilânından sonra Türkiye’ye dönüyor. Bu sefer de İstiklâl Mahkemesi’ne veriliyor ama burada beraat ediyor. Yalova’ya dönüyor. Tekrar ticaretle uğraşmaya başlıyor. 1929 yılında,Hükümet Konağı önünde bir silâhlı saldırı sonunda hayatını kaybediyor.”

Akköylü İbo’nun öldürülüş haberi, 2 Kanunuevvel(Aralık) 1929 tarihli Milliyet Gazetesi’nde özetle şöyle verilmiş :

“...1 Kanunuevvel (Aralık) 1929 günü, Laz İbo, Yalova’da bir meçhul şahsın kurşunuyla öldürülmüştür. Katil firar etmiştir. Kim olduğu henüz anlaşılamamıştır. ... İbo’yu öldüren meçhul kurşunun, şahsi bir husumetten ileri gelmiş bulunması muhtemeldir.”

İbo’nun öldürülüşünü, torunu rahmetli Hamdi Özkan, bakın nasıl anlatıyor:

“...1929 yılı içinde, Akköy’den, iş gereği İstanbul’a inen dedem, gerekli temaslarını yaptıktan sonra, Şirketi Hayriye gemilerinden biriyle Yalova’ya dönmüş.

Bilet mahallinde biletini verdikten sonra, bugün Atatürk heykelinin ( günümüzde yeri çiçek parkı olan eski anıtın bulunduğu yer) bulunduğu yere doğru yürümeye başlamış. O yıllarda, meydanda Hükümet Konağı bulunuyordu. Dedem oraya yaklaşırken, aniden bir silâh patlamış. Dedem sendeleyip Hükümet Konağı’nın hemen duvarı dibine yığılmış. Belinden tabancasını doğrultmaya çalışırken, üç isabet daha alarak hayatını kaybetmiş.

Dedemin öldürülmesiyle ilgili çeşitli söylentiler çıkarıldı. Nitekim, Çınarcık’ta görevli bir öğretmen, bana olan husumeti sebebiyle, mahalli bir gazetede, İbo’nun Atatürk’ün emri ile Yalova meydanında öldürüldüğünü yazmaktan çekinmedi.

Birbirini tutmayan rivayetlerin gerçek olduğuna inanmanın doğru olmayacağını söylemeye gerek yok.

Konuyu çeşitli kimselerle görüştüm.

Şu hükmü ortaya koymak isterim. İbo öldürülmüştür. Kim vurduya gitmiştir. Hükümet katili bulamamıştır. Bundan mahalli idarecilerin haberi vardır. Ancak bu cinayet, yukarının emri ile işlenmemiştir. Üst düzeydekilerin, İbo’nun öldürülmesini isteyecek çapta küçük kimseler olabilecekleri kimsenin aklına gelmez. Böyle bir ifade düpedüz haksızlıktır, büyük bir hatadır.”

Akköylü İbo'nun torunu Hamdi Özkan'ın kaleme aldığı "Geçmişle Hesaplaşma (Akköylü İbo)" isimli kitap, konuya ilgi duyanların yararlanabileceği önemli eserdir.

Kitaptaki şaşırtıcı ayrıntılar, yakın tarihi bilmek isteyenlere büyük ölçüde yardımcı olacaktır.

http://www.ahmetakyol.net/index.php?opt ... &Itemid=48


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 31.10.11, 17:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Yalova-Bursa Hattında Kurtuluş Savaşı Belgeleri

Kurtuluş Savaşı ile ilgili Yalova'yı kapsayan bazı belgeleri, o döneme ait olayları incelemek isteyenler ve ilgilenenler için sunuyorum.

http://www.ahmetakyol.net/index.php?opt ... &Itemid=48


BELGE NO: 1
YALOVAYI İŞGAL EDEN YUNANLILARIN KÖYLERİ YAĞMALAYIP YAKTIKLARI, ÇOCUK VE ERKEKLERİ ÖLDÜRÜP KADINLARA İŞKENCEYLE TECAVÜZ ETTİKLERİ
Yalova’yı işgal eden Yunanlıların kaymakam, polis, jandarma gibi tüm devlet görevlilerini kazadan ihraç ettikleri, Yalova’nın köyler ve diğer yerlerle irtibatını kestikleri, bütün silahları toplayıp, ekmek bıçaklarının dahi uçlarını kırarak, halkı her türlü müdafaa aletinden yoksun bıraktıkları, buna karşılık Hıristiyanları silahlandırıp faciaya zemin hazırladıkları, kazanın Yunan alay merkezi olması sebebiyle Müslümanlara ait bazı evlerin boşaltılarak Yunan askerlerinin yerleştirildiği, evlerden zorla alınan kadın ve kızların Yunan kışlalarına götürülüp tecavüz edildiği, Yalova’ya bağlı Çınarcık köyünde halkın camiye doldurulup kamçı ve sopayla dövüldüğü, paralarının alındığı, bu sırada birkaç kişinin öldüğü, Taşköprü ile birçok Müslüman köyünün yakılıp erkeklerinin götürüldüğü, çocukların öldürülüp, kadınlara tecavüz ve işkence edildiği hakkında Yalova kazası kadısı tarafından gönderilen rapor.
28 Ekim 1920

Bâb ı Âlî
Dahiliye Nezareti
İdâre i Umûmiyye i Dâhiliyye Müdîriyeti
Yalova Kazâsı Kâdî ve Mahkeme i Bidâyet Re’îsi ve Kâ’im i makâm Vekîli tarafından Huzûr ı Sâmî i Hazret i Meşîhât penâhî'ye
yazılan tahrîrâtın sûretidir.

Ma‘rûz ı dâ‘îleridir ki,
Makâm ı semûhîlerinden Yalova Kazâsı Kâdîlığı Vekâleti'ne bi't ta‘yîn 28 Teşrîn i Evvel sene [1]336 târîhinde işe mübâşeretimden sonra teşrîn i sânî nihâyetine kadar kazâda Yunanîler tarafından ahâlî i İslâmiyyenin mâllarına, cânlarına, nâmûs ve ırzlarına karşı irtikâb ve îkâ‘ edilen cinâyât ve fecâyi‘ ve şenâyi‘ hakkındaki Dâhiliye Nezâreti i Celîlesi'ne mütekaddim raporun ve protestonâmenin birer sûretleri taraf ı devletlerine dahi arz u takdîme mübâderet olunur. Şöyle ki:

Evvelâ— Kazânın me’mûrîn i hükûmeti ve usul i icrâ‘atı; kazânın Yunanîler tarafından işgâlini müte‘âkib hükûmet i merkeziyye i Osmâniyye tarafından ta‘yîn edilmiş olan bi'l cümle jandarma ve polis neferât ve kumandanları kazâdan ihrâc edilmiş ve bir daha teşkîline mümâna‘at vukû‘ bulmuş ve kazâ kâ’im i makâmı Rüşdi Bey ile bidâyet başkâtibi İbrahim Efendi kazâyı terk ve Dersa‘âdet'e avdetleri bi'l icbâr vukû‘ bulmuş ve Müdde‘î i Umûmî Hüsni Efendi dahi Yunanîler tarafından 18 Teşrîn i Sânî sene [13]36 târîhinde tevkîf ve işkence ile Gemlik'e sevkedilmiş ve mâl müdîri dahi esîr i firâş bulunmuş kazânın bi'l cümle vezâ’if i şer‘iyye, adliyye, idâriyye, icrâ’iyyesi şahs ı dâ‘iyâneme inhisâr eylemiş oldukdan başka kazâda muhâberât, mürâselât, teblîgât, tahsîlât, tenfîzât vesâ’ire gibi bi'l cümle vezâ’if ve umûr ı hükûmet bi'l külliye inkıtâ‘a uğradılmış ve kasaba ile köyler arasında bile ahâlînin mürûr ve ubûru men‘ edilmiş ve kazâda bir takım cühelâdan müteşekkil muhtelit bir komisyon vücûda getirülerek salâhiyet i kazâ’iyye ve idâriyye ve icrâ’iyye bi'l külliye ilgâ edilmiş ve ahâlî i İslâmiyye sıkı bir taharriyât netîcesinde hattâ ekmek bıçaklarının uçları bile kırılmak sûretiyle bi'l cümle âlât ı müdâfa‘adan tecrîd edilerek bunlardan alınan esliha ve mühimmât ve âlât ve edevât gayr i Müslim ahâlîye tevzî‘ edilmiş ve binâ’en aleyh ikinci ve üçüncü ma‘rûzâtıma ve protestonâmenin münderecâtına bir zemîn i fecâyi‘ ve şenâyi‘ ihzâr edildiği.

Sâniyen— İslâmların mâl ve cânlarının izâlesi; kazânın son zamanlarda Yunan alay merkezi olması hasebiyle kasabaya gelen Dimitri nâmında bir kumandanın taht ı idâresinde bulunan asâkir i Yunaniyye tarafından yalnız hâne halkı ihrâc edilmek sûretiyle istedikleri İslâm evlerine yerleşdikden sonra emvâl i İslâmiyyeyi nehb ü gârât ve nüfûs ı İslâmiyyeyi itlâf emâreleri yüz göstermiş idi. Binâ’en aleyh bir cuma günü kazânın Çınarcık karyesi ahâlîsini karyenin câmi‘ i şerîfine doldurmak sûretiyle beher Müslümana beş yüzden ilâ nihâye kamçı ve değnek ile darb ve bir çok pâre cebren ahzedildikden başka İbrahim Ağa nâmında halûk bir Müslümanı kasden ve bi gayrı hakkın alâ mele’i'n nâs şehîd eyledikleri gibi Taşköprü karyesiyle sâ’ir kurâ yı İslâmiyyeden ba‘zılarını yakdıkdan sonra erkeklerini gayb ve çocuklarını itlâf ve kadınlarını envâ‘ ı fuhşiyât ile işkenceye ma‘rûz bırakdıkları ve mürâca‘at ı adîdemize rağmen câniyân ı mütecâvizân bulunan asâkir i Yunaniyye ile ahâlî i gayr i Müslime ke'l evvel îkâ‘ ı cinâyâtda devâm eyledikleri görülmekde ve bu hâl i esef engîz mazlûmînin yüzlerinden akan yaşları ve bedenlerinden seyelân eden dem i ma‘sûmlarını görüp ve işidüp de yürekler parçalanmamak kâbil olmadığı.

Sâlisen— İslâmların ırzlarının hetki; leyle i sa‘âdeti müte‘âkib Kürd Ömer Ağa nâmında nâmûslu bir İslâmın Zaltune ismindeki kızını ve kasabanın Mer‘akuyu mahallesinden Hadice isminde diğer bir kızı ve Ak karyesinden diğer iki kızı ve karye i mezkûreden Arnavud Davud'un zevce i menkûhasıyla daha bir çok muhadderât ı İslâmiyyeyi kumandan ı merkûm Dimitri tarafından gönderilen asâkir i Yunaniyye alâ mele’i'n nâs hânelerinden ebeveyninin akrabâ ü ta‘allukâtının vesâ’ir komşularının yanlarından bağırda bağırda ve cebren aldırarak kendi ikâmetgâhına nakil ile mürâca‘ât ı adîdemize rağmen mezbûrât kızların bikrlerini izâle ve nâmûslarını alâ mele’i'n nâs hetkeyledikleri gibi sâ’ir muhadderât ı İslâmiyyeye dahi ayn ı sûretde tecâvüzâtda bulunmuşlardır ki protestonâme sûretinde dahi ma‘rûzdur nâmûslarına tecâvüz edilen mezbûrât ile ebeveyninin ve sâ’ir mazlûmînin ah ü enînlerini görmek ve işitmek ve bunlara bir çâre i tesellî bulamamak gibi büyük bir bed bahtlık olamayacağı ve bu hâl i esef engîz târîhlerin beyaz sahîfelerini karardacağı ve okuyanların kalblerini titreteceği bî iştibâh olduğu ve işbu hâl i esef iştimâle nihâyet verilmesi husûsunun istikmâli zımnında teşebbüsât ı lâzımede bulunulması bâbında işbu rapor bi't tanzîm makâm ı semûhîlerine arz u takdîm kılındı. Ol bâbda.
BOA. HR. SYS. 2620/57


BELGE NO: 2
YUNANLILARIN ORHANGAZİ VE YALOVA’DA MÜSLÜMANLARDAN TOPLADIKLARI SİLAHLARI HIRİSTİYANLARA DAĞITIP KATLİÂM VE YAĞMACILIK YAPTIKLARI
Karamürsel vakası sırasında Yunanlıların Üreyil ve Çakırlı köylerindeki silahları toplayıp ahalisini tamamen öldürdükleri ve ahalinin mallarını da yağma edip evleri yaktıkları, toplanan silahları Hıristiyan ahaliye verdikleri, Orhangazi’yi kuşatarak sekiz yüz mavzer teslim edilmezse kasabanın tamamıyla yakılacağı tehdidinde bulundukları, Gemlik’teki kadınların zorla götürüldüğü, Dudluca ve buna civar on bir Müslüman köyünün Yunanlılarla işbirliği yapan Ermeniler tarafından yakıldığı, Zindan köyü camiinde bayram münasebetiyle toplanan Müslümanların yirmi üçünün şehit edildiği, Yunanlıların bölgede yaptıkları idamlar hakkında rapor hazırlayıp bir İngiliz zabitiyle gönderen Emekli Binbaşı Memduh Bey ve Çınarcık köyü eşrâfının götürüldüğü ve akibetleri hakkında haber alınamadığı, Yalova’da da halkın büyük çoğunluğunun hapsedildiği ve beş yüz bomba verilmediği takdirde şehrin yakılacağı tehdidinde bulunulduğu, köy ve çiftliklerden yağmalanan hayvanların büyük bir kısmının Yunanistan’a gönderildiği, kalanının ise Elmalı Rum köyünde pastırma ve sucuk yapıldığı, Karamürsel’i işgal eden Yunan kıtaatına Yalova’nın yerli Rumlarından iki bin kişinin katıldığı ve Karamürsel’de iki yüz kişinin idam ve on dört köyün yerle bir edildiği, meydana gelen olayların araştırılması için İngiliz, Fransız, İtalyan makamlarının tayin edeceği kişilerden bir komisyon kurulması gerektiği bildirildiğinden Hariciye Nezaretince de siyasi girişimlerde bulunulması istirhamı.
3 Kasım 1920

Harbiye Nezâreti
Erkân ı Harbiyye Dâ’iresi
Şu‘be: 1
Kısım: 3
4156

Hâriciye Nezâret i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Bugün 2/Teşrîn i Sânî/[13]36 Orhanili ve Yalova havâlîsinden makâm ı çâkerîye mürâca‘at eden bir İslâm hey’eti tarafından Karamürsel vak‘a i ahîresi sırasında Yunan kıta‘ât ı işgâliyyesiyle yerli Rum ve Ermeniler tarafından harekât ı askeriyyeye sâha olan havâlî i mezkûrede îkâ‘ edilen mezâlim ve fecâyi‘ ber vech i âtî telhîsan arz kılındığı üzre îzâh eylemişlerdir:

1– Orhangazi civârında Üreyil ve Çakırlı İslâm karyelerindeki silâhlar toplanarak ahâlîsi fecî‘ bir sûretde kâmilen katl ve î‘dâm edilerek mâlları yağma ve hâneleri ihrâk olunmuşdur. Müsâdere edilen bu silâhlar Hıristiyan ahâlîye verilmişdir.

2– Dudluca karyesi ile buna civâr on bir İslâm karyesi yerli Ermeniler tarafından kâmilen yağma edilmiş bu havâlîde ancak bir kaç hâne bu tecâvüzden masûn kalabilmişdir.

3– Orhangazi'den yedi ve Çakırlı'dan yirmi kişi kurşuna dizilerek Orhangazi kasabası taht ı muhâsaraya alınmış ve sekiz yüz hâneden ibâret olan bu köy karşusuna top ta‘biyye edilerek sekiz yüz mâvzer teslîm edilmediği takdîrde kasabanın ihrâkı teblîğ olunarak ahâlî tehdîd olunmuşdur.

4– Gemlik'den gelen bir zâtın ifâdesine nazaran bu kasabadaki kadınların fahişe oldukları bahânesiyle cebren götürülmekdedir.

5– Yeniköylü Ahmed Bey nâmında bir zât berây ı şikâyet Dersa‘âdet'e geldiğinden â’ilesi Yunan Kumandanlığınca tevkîf edilmişdir.

6– Katırlı cihetinden gelerek Yalova'yı işgâl eden Yunan kıta‘âtı, bayram günü Zindan karyesinde bulunan câmi‘e toplanan halkı câmi‘den kaldırarak bunlardan sekiz kişiyi süngü ile ve on beş kişiyi de darb sûretiyle itlâf etmişlerdir. Binbaşılıkdan mütekâ‘id Memduh Bey o havâlîde bulunan bir İngiliz zâbitiyle bu sûretle i‘dâm edilenlerin cesedlerini bi'l mu‘âyene bir rapor istihsâl ederek mûmâ ileyh zâbit vesâtetiyle göndermiş ise de Yunanlılar Memduh Bey'i Armutlu karyesinde der dest etmişler ve Çınarcık karyesi eşrâfını da alup götürmüşlerdir. Gerek Memduh Bey'in ve gerek eşrâfın âkıbetleri mechûldür.

7– Güllük karyesinden odun tüccârı Pirincci oğlu İbrahim Ağa darbedilerek itlâf edilmişdir.

8– Orhangazi'den gelen müfreze bu havâlîde mevcûd her karyedeki hayvanâtı sürüp altmış ilâ seksen kıymetinde olmalarına rağmen sekiz ilâ on lira gibi pek cüz’î bir ücret mukâbilinde beğendiklerini cebren almışlardır. İşbu hayvanâtın Yunanistan'a sevkolunduğu müstahberdir.

9– Mustafa Çavuş isminde bir zât Yalova'da bulunan silâhları teslîm etdiği hâlde hayât ve memâtı mechûldür. Yalova'dan beşyüz bomba taleb edilerek verilmediği takdirde köyün yakılacağı teblîğ ve eşrâfı habsedilmişdir.

10– Yunan kıta‘âtının Karamürsel işgâli esnâsında Yalova'nın yerli Rumlarından iki bin kişi bu kıta‘âta iltihâk ederek Karamürsel'de iki yüz kişi i‘dâm edilmiş kara ve denizden icrâ edilen ateşler ile on dört köy hâk ile yeksân ve bu havâlîdeki bütün çiftlikler ve hayvanlar yağma olmuşdur.

11– Kurt Ali'nin Topcu Çiftliği'nden üç yüz sığır ve beş yüz koyun alınarak Elmalık Rum karyesine sürülmüş ve burada pasdırma ve sucuk i‘mâline başlanmışdır. Bu çiftlik ihrâk ve bin kile zahîresi de müsâdere olunmuşdur.

12– Bu hâdisâtın cereyân etdiği sâhada Rum ve Ermeni çeteleri teşkîl edilmiş ve yağmacılık ta‘ammüm etmişdir. Hâriçden gelen ve yerli olmayan Rumlar havâlî i mezkûredeki zeytunları toplamakdadır.

13– Gerek Yunan kıta‘âtı ve gerekse yerli Rumlar tarafından İslâm karyelerindeki kızlara tecavüzâtda bulunularak bikrleri izâle edilmekdedir. Yunanlıların taleb eyledikleri silâh ve bomba gibi fecâyi‘e bir bahâne içün ihdâs edilmiş olup hakîkat i hâlde Yunanîler ahâlî i İslâmiyyedeki eslihayı kâmilen alarak hiçbir silâh bırakmamışlar ve aldıkları silahlar ile ahâlî i Hıristiyâniyyeyi teslîh eylemişlerdir. Evvelce defa‘âtle arzedildiği vechile işgâl ve istîlâya ma‘rûz kalan mıntıkada Yunanlıların İslâmları imhâ siyâsetine ta‘kîb eyledikleri, bu vakâyi‘ ile de te’eyyüd etmekdedir.

Keyfiyet İngiliz mümessil i askerîsiyle Fransız ve İtalyan irtibât zâbitlerine teblîğ ve hâdisâtın derece i hakîkati ve tarz ı vukû‘u hakkında kanâ‘at i kâmile tahsîl edilmek üzre İngiliz, Fransız ve İtalyan mümessilleri makâmâtından ta‘yîn edilecek zevâtdan mürekkeb bir hey’et teşkîl ve mahallinde tahkîkât ve tedkîkât icrâsı lüzûmu iş‘âr kılınmışdır. Makâm ı devletlerinden de teşebbüsât ı siyâsiyye icrâsıyla mes’elenin hüsn i netîceye intâc ve iktirânını ehemmiyetle arz ve istirhâm eylerim. Ol bâbda emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî 21 Safer sene [1]339 ve
Fî 3 Teşrîn i Sânî sene [1]336
Harbiye Nâzırı
Bende
İmza
BOA. HR. SYS. 2619/35


BELGE NO: 3
YUNANLILARIN YALOVA, ORHANGAZİ VE KARAMÜRSEL’DE YERLİ RUMLARLA BİRLİKTE MÜSLÜMANLARI KATLEDİP MALLARINI YAĞMA VE HAYVANLARINI YUNANİSTAN’A GÖNDERDİKLERİ
Müslümanları, Hıristiyan çetelerinden korumak üzere kaza muhafazasına seçilen İbrahim Ağa zamanında Müslim ve gayr ı Müslim hiç kimsenin can, mal ve ırzına dokunulmadığı halde Yunanlıların Yalovayı işgalleriyle birlikte Yunan medeniyetinin örneklerinin görülmeye başlandığı, Teşvikiye’de bayram namazı için toplanan halkın Yunan askerleri tarafından camiden çıkarılıp içlerinden yedi kişinin sopayla dövülerek öldürüldüğü, Müslümanların silahlarının toplanıp Hıristiyanlara dağıtıldığı, gayr ı Müslimler haric ahalinin bütün hayvanlarının yok pahasına alınıp Yunanistan’a sevkedildiği, yağma için Yunan askerlerinin ardından çuval ve öküz arabalarıyla giden yerli Rumlar tarafından Müslümanların mallarının götürüldüğü, köyden köye gidişin engellendiği, yolda yakalananların akibetinin mechul olduğu, Karamürsel’de de yağma ve katliâmın yaşandığı; bir günde kazanın ileri gelenlerinin de içinde bulunduğu üç yüz Müslümanın katledildiği, memurların hapse atıldığı, Çınarcık’da cuma namazı esnasında çok sayıda Müslümanın şehit edildiği, yaralı ve hasta insanların Yalova ve Karamürsel dışına tedavi için çıkmalarına izin verilmediği, Orhangazi’de de mezâlimin geniş boyutlara ulaştığı, acil müdahale ve yardım edilmezse Müslümanların tamamıyla yok edileceği.
6 Kasım 1920

Huzûr ı Sâmî i Cenâb ı Sadâret penâhîye
Ma‘rûz ı çâkerleridir,
Ferid Paşa'nın mevki‘ i iktidâra gelmesiyle başlayan Kuvâ yı Milliyye harekâtından memleketimiz olan Yalova kasabasını muhâfaza ve İslâm, Hıristiyan çetelerinin tahrîbâtından himâye maksadıyla gerek hükûmet i merkeziyye ve gerekse Kuvâ yı Milliyye'ye karşu lâ kayd kalınmış ve âdetâ kazâmız bî taraf bir mıntıka i‘lân olunmuş fî Mayıs sene [13]36 ibtidâsından bi'l ibtidâr ağustos nihâyetine kadar devâm eden dört ay müddet zarfında eşrâf ve a‘yân ı memleketin efkâr ve ârâsıyla kazâmız muhâfazâsına ta‘yîn edilen İbrahim Ağa'nın vesâ’ir müteneffizân ı memleketin dirâyet ve kiyâsetiyle lehü'l hamd Müslim ve gayr ı Müslim (Türk, Rum, Ermeni) hiç bir ferdin ne hayâtına ne mâl ve ırzına dokunulmamış hulâsa hiç bir şahsın hukûk ı şer‘iyye ve hürriyyesi tahdîd ve takyîd edilmemişdir. Bu iddi‘âmıza o zaman Yalova'da bulunan İngiltere Devlet i Fahîmesi ordusu zâbitânından Yüzbaşı Mösyö Silit ve Yalova'ya gelen İngiliz torpidoları zâbitânı şâhiddir. Ağustos nihâyetine doğru Yunan Kuvâ yı İşgâliyye Kumandanlığınca kazâmızın işgâli karar altına alınmış ve şu sûretle bed baht kasaba ve ahâlîsinin tâli‘i renk i siyâha bürünmüşdür. Alâmât ı işgâlden olmak ve Yunan medeniyetinden bir nümûne gösterilmek üzre fî 27 Ağustos sene [13]36 Kurban Bayramı günü Teşvikiye karyesine gelen müfreze i Yunaniyye bayram namâzını edâ içün câmi‘de bulunan ehl i tevhîdi kâmilen hârice çıkardıkdan ve etrâf ı erba‘asını süngülü efrâd ile ihâta eyledikden sonra kitle i mazlûmîn önünde karye i mezkûr ahâlîsinden Ahmed, Mehmed Ali, Hüseyin Çavuş, Mehmed, Emin, İsmail, Bilâl'in oğlu nâm ma‘sûmîni sopalarla şehîd etdikden sonra süngülerle de süngülemişlerdir.

Fî 5 Eylül sene [13]36'da Yalova'ya dâhil olan kıt‘a i askeriyye kumandanı Yüzbaşı Mösyö Aleksandros bütün ahâlînin kavim ve mezheb farkı gözetilmeksizin aynı mu‘âmeleye tâbi‘ olacağını ve herkesin her dürlü hukûk ı şahsiyye ve hürriyyesini isti‘mâle seyyânen kâdir olacağını alenen söylemiş iken işgâlin ikinci gününden bi'l ibtidâr bütün ahâlî i İslâmiyye'nin silâhları toplanmış ve gayr ı Müslim kurâ ahâlîsine tevdî‘ edilmişdir.

Sâniyen gûyâ kuvve i işgâliyyenin ihtiyâcına medâr olmak ve kurâ gayr ı Müslime ahâlîsi istisnâ edilmek şartıyla ihdâs olunan cem‘ i hayvanât kaziyesi dolayısıyla bütün Müslüman köyleri birer birer abluka edilmiş ve bütün manda, öküz, inek gibi hayvanât tevzîn ile kıyyesi yirmişer guruşdan ahzedilmiş ve bu tarîk i cedîd ile zürrâ‘ın bütün hayvanâtı Gemlik tarîkiyle Yunanistan'a sevk ve i‘zâm kılınmışdır.

Sâlisen Osmanlı jandarmasının ilgâsından sonra ahâlî i İslâmiyyenin can, ırz ve nâmûsu Rumların taht ı rahmetinde olduğu gibi kurâ arasındaki muvâsalat da inkıtâ‘a uğramışdır. Ahâlî i İslâmiyyeden bir köyden diğer köye gitmek cür’etinde bulunanlar yollarda kat‘iyyen izi bulunmamak üzre gâ’ib ediliyorlar. İşte bu cümleden olmak üzre Gökçedere karyesinden Muhtar Odabaş oğlu Mehmed'in mahdûmu Yusuf, saman almak üzre Şakşak(?) karyesine gitmek içün köyden çıkmış iken el’ân avdet etmemiş ve Ortaburun karyesi civârında İsmaildere nâm mevkî‘de üç Müslüman maktûlen her nasılsa bulunabilmişdir.

Râbi‘an Karamürsel'in işgâlinden mukaddem Yalova'ya tâbi‘ kurâ gayr ı Müslime ahâlîsi heybeleriyle çuvallarıyla hattâ öküz arabalarıyla silâhlı, silâhsız fevc fevc merkez i kazâya gelmişler ve bed baht Karamürsel'i işgâl içün giden müfreze i askeriyye i Yunaniyye peşinde yağma vü gâret içün hareket etmişlerdir. Yirminci asır medeniyetinin bu son sistem yağma gerleri Yalova'dan altı sâ‘at bu‘d ı mesâfede olan Karamürsel'e gidinceye kadar yollarda etmedik rezâlet, yakmadık cân, hetk etmedik nâmûs ve ırz bırakmamışlardır. Karamürsel kasabasında cereyân eden fecâyi‘ ve yağmanın ikinci bir nazîresini henüz târîh i beşer kaydetmemişdir. Şu sûretle kasaba i mezkûrede tahaddüs eden vakâyi‘ ve hâdisât ı ma‘lûme üzerine artık vahşetin son derecesi icrâ edilmiş ve bir günde eşrâf ve a‘yân ı memleket dâhil olmak üzre bir rivâyetde otuz beş diğer rivâyetde üç yüz zavallı Müslüman katl ve ifnâ edilmiş ve Karamürsel me’mûrîn i mâliyyesi de el’ân Yunan habshânesi bodrumlarında inlemekdedirler.

Paşa Hazretleri!
İşte Karamürsel'de cereyân eden şu hâdise üzerine artık Yalova'da Yunanîlerin zulüm ve vahşeti derece i kusvâyı bulmuş ve dâ’ire i tahammülün fevkine çıkmışdır. Ez cümle Çınarcık Müslim karyesinde ehl i tevhîd geçen cuma günü cuma namâzını edâ eder iken başlarında Yunan zâbiti bulunan bir çete câmi‘i şerîfi abluka ederek Güllüklü tüccârdan İbrahim Ağa'yı silâh bahânesiyle câmi‘ mezârlığında katl ve bahriye etibbâsından müteka‘id Operatör Memduh Bey Teşvikiye hâdise i fecî‘asında İngilizlerin talebi üzerine maktûlîni mu‘âyene etdiğinden ve bu husûsda rapor i‘tâ eylediğinden dolayı der dest, envâ‘ ı hakâret ile ve iki refîki ile bir semt i mechûle sevkedilmişdir. Kurt karyesi muhtarı Mustafa Çavuş silâh bahânesiyle Yalova tevkîfhânesinde bir hafta tevkîf olundukdan sonra Gemlik’e sevkedildiği hâlde hayât memâtından henüz bir haber alınamamışdır. Yunanistan mekteb i askeriyyesinden neş’et ve sınıf ı ihtiyâta nakledildikden sonra karyesine avdet eden Kurd karyesinden Kazako oğlu ve Engüreli Leonidi'nin teşkîl etdikleri çetelerle İslâm köylerini silâh aramak bahânesiyle yağma ve ahâlîye işkence etmekdedirler. Bu kerre esâretden avdet eden Adapazarlı üç nefer İzmit tarîkinin mesdûd bulunması hasebiyle Yalova’dan kara tarîkiyle memleketlerine gider iken Taşköprü karyesi civârında şehîd edildikleri hâlde görülmüşdür. Karamürsel’in yağmasından avdet eden Yalova’nın Elmalık karyesi Rumları, yağma etdikleri ganâ’imi arabasıyla naklini teklîf ve muvâfakat etmediğinden dolayı Karaçay muhâcirlerinden bir bî çâreyi bacağından kurşunla cerhetdiler. Ahâlî i karye tarafından Yalova’ya getirülüp adliyece mu‘âyenesi icrâ etdirilerek lâzım gelen raporu ahzolundukdan sonra â’ilesi tarafından berây ı tedâvî İstanbul hastahânelerine sevkedilmekde iken Yunanlılar tarafından yaralı Müslüman İstanbul’a gitmez diyerek sevkine mümâna‘at edilmişdir.

Zât ı sâmîleri gibi bir vezîr i kiyâsetimizin merkez i saltanatdan iki üç sâ‘at mesâfede olan Yalova, Orhangazi, Karamürsel gibi karîb mahallâtdan kelimenin bütün ma‘nâ ve şumûlüyle imhâ yı İslâm politikası devâm ve icrâsına müsellem i enâm olan vicdân ı âlîleri müsâ‘ade etmez zannındayız.

Paşa hazretleri!
Bugün bu üç kazâ son dem hayatını yaşıyor. Serî‘ bir mu‘âvenet ve şedîd bir müdâhele olmaz ise ahâlînin ya tenassur etmesinden veya mecbûr ı hicret olmasından başka bir çâre yokdur. Çünkü üçüncü şık katl ve ifnâdır paşa hazretleri. Ol bâbda kâtıbe i ahvâlde emr ü fermân hazret i men lehü’l emrindir.
Fî 6 Teşrîn i Sânî sene [1]336
Yalova kazâsı ahâlîsi nâmına
Gökçedere karyesinden
Dursun nâmlı
Said kulları
BOA. HR. SYS. 2619/45


BELGE NO: 4
YUNANLILARIN YALOVA’NIN TEŞVİKİYE VE ÇINARCIK KÖYLERİNDE HALKI DÖVDÜKLERİ VE KATLETTİKLERİ
Yalova’ya bağlı Teşvikiye köyüne silah arama bahanesiyle gelen Yunanlıların halktan sekiz dokuz kişiyi katlettikleri, çok sayıda Müslümanı sopa ve dipçiklerle dövdükleri, Çınarcık halkını camiye doldurup dayaktan geçirdikleri, pek çok kişinin ağır şekilde yaralandığı, Yunanlılar tarafından kesilmek istenen iki Müslümanın yerli Hıristiyanlarca kurtarıldığının haber alındığı.
2 Aralık 1920


Bâb ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
Emniyet i Umûmiyye Müdîriyeti
Şu‘be: Âsâyiş
Husûsî: 860

Yalova kazâsına tâbi‘ Çınarcık'da Yunan efrâdı tarafından îkâ‘ olunan mezâlime dâ‘ir.
Hâriciye Nezâret i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Bayramın birinci günü Yalova'ya tâbi‘ Çınarcık civârındaki Teşvîkiye karyesine zâhiren silâh aramak vesîlesiyle ve hakîkatde İslâm ahâlîyi oralardan firâra mecbûr etmek maksadıyla gelen Yunan efrâdının ahâlîden sekiz dokuz kişiyi hemân katl ve bir kısmını da sopa ve dipçiklerle darb ve kollarıyla başlarından cerheyledikleri ve bayramdan on beş gün sonra tekrar Çınarcık'a avdet ederek ahâlîden dayakla silâh topladıkları gibi teşrîn i sânî evâ’ilinde de köyü abluka edüp İslâmları döğerek câmi‘e topladıkdan sonra birer birer çıkarup tekrar dayakdan geçirdikleri ve mağdûrînden pek çoklarının kolları kırıldığı ve başı gözü yarıldığı ve bir kişi dahi kurşunla öldürüldüğü gibi kesilmek üzre bulunan iki İslâmın yerli Hırıstiyanlar tarafından kurtarıldığı istihbâr kılınmış olmağla bu bâbda îcâb edenler nezdinde teşebbüsât ı mukteziyye icrâsıyla ahâlî i İslâmiyyenin işkenceden vikâyesi esbâbının istihsâli bâbında emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî Rebî‘ü'l evvel sene [1]339 ve
Fî 2 Kânûn ı Evvel sene [1]336 Dâhiliye Nâzırı Nâmına
Müşteşar
Bende
İmza
BOA. HR. SYS. 2620/39



BELGE NO: 5
YUNANLILARIN BOĞAZLAR VE MARMARA HAVZASINDAKİ MÜSLÜMANLARA İMHA VE TEHCİR PLANI UYGULADIĞI
Tekirdağ ve civarındaki Müslüman köylerine Yunanlıların vapurlarla getirdikleri Rumların yerleştirildiği, aşırı Yunan baskısı sebebiyle Beykoz ve Gebze’ye bağlı köylerde yaşayan Müslümanların göçe başladıkları, bu köylerden birçoğunun yerle bir edildiği, Karamürsel ve Yalova’da çok sayıda köyün tahrip olunduğu, Bandırma ve Erdek’de Müslümanlara katliâm uygulandığı, Bayramiç ve Ezine’de silah arama bahanesiyle Müslümanlara zulmedildiği, Yunanlıların bütün bunlardan asıl maksadının Boğazlar ve Marmara havzasındaki Müslümanları imha ve tehcir etmek olduğunun anlaşıldığı.
13 Aralık 1920

Erkân ı Hârbiyye i Umûmiyye Dâ’iresi
Şu‘be: 2
Kısım: 3
Numara: 2918 Mahremdir

Ma‘rûz ı çâker i kemîneleridir ki,
Son günlerde Yunanlıların müte‘addid vapurlarla Tekfurdağı ve civârına bir çok Rum getirüp bunları Müslüman köylerinde iskân etmekde, şiddetli tazyîkât yüzünden Müslümanların varını yoğunu bırakarak İstanbul'a ihtiyâr ı hicret etmekde bulundukları gazetelerde okunuyor. Bir kaç ay evvel Beykoz, Gekbuze [Gebze] civârında yapılan tedhîşât yüzünden oralardaki bir çok köylülerin öteye beriye dağıldıkları ve hattâ bir kısım kurânın hâk ile yeksân olduğu ve yine biraz evvel Karamürsel, Yalova'da bir çok Müslüman köylerin tahrîb edildiği ve Bandırma, Erdek'de de Müslümanlara karşı vakâyi‘ i fecî‘a îkâ‘ edildiği Bayramiç, Ezine cihetlerinde silâh taharrîsi bahânesiyle İslâmlar'a pek ziyâde tazyîkât yapıldığı ma‘lûm ı devletleridir. Bütün bu ahvâl ve icrâ‘âtın Boğazlar'da ve Marmara havzasında sâkin Müslümanları müretteb bir plan dâ’iresinde tedrîcen tehcîr etdirerek asırlardan beri cihân siyâsetinde pek mühim bir âmil olan Bahr i Sefîd/Bahr i Siyah tarîk i bahrîsi tarafeyninde sâkin Müslüman anâsırın imhâsı ve yerlerine gayr ı Müslim kitlenin ikâmesi maksadına mübtenî olduğunu gösteriyor. Binâ’en aleyh bundan böyle de kasden bir takım ufak ve ehemmiyetsiz sebebler ihdâs edilerek bu imhâ ve tazyîk siyâsetinin ta‘kîbine devâm edileceğine şübhe edilmemelidir.
Bu elîm hâlin Meclis i Hâss ı Vükelâ'da tezekkürüyle tedâbîr i mâni‘a ittihâzına teşebbüs buyurulması menût ı irâde i fahîmâneleridir. Ol bâbda emr ü fermân hazret i velîyyü'l emrindir.
Fî 2 Rebî‘ül âhir sene 1339
Fî 13 Kânûn ı Evvel sene 1336 Harbiye Nâzırı
Bende
İmza
BOA. HR. SYS. 2620/58



BELGE NO: 6
RUM VE ERMENİ ÇETELERİNİN YUNANLILARLA BİRLİKTE YALOVA’YA BAĞLI DEREKÖY’Ü BASIP AHALİSİNİ KATLETTİKLERİ, EŞYA VE HAYVANLARINI ÇALDIKLARI
Yalova’da faaliyet gösteren Ermeni ve Rum çetelerinin Yunanlılarla birlikte Dereköyü’nü basarak silahsız masum ahaliyi kadın çocuk ayırmadan katlettikleri, bütün mal ve hayvanlarını yağmaladıkdan sonra köyü tamamen yaktıkları, şehit olanların cenazelerinin defnine izin verilmediği; mülteci durumunda bulunan köylülerin hukuklarının korunması gerektiği.
30 Aralık 1920

Bâb ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
Emniyyet i Umûmiyye Müdîriyeti
Şu‘be: Âsâyiş
Husûsî: 935

Yalova'nın Dereköy karyesindeErmeni çeteleri ve Yunanîler tarafından îkâ‘ edilen mezâlim ve ta‘addiyât hakkında .Hâriciye Nezâret i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Kânûn ı Evvelin yirmi üçüncü perşembe günü sırf Ermeni ile meskûn bulunan Çukurköy, Lâledere, Kılıçköy ve Şakşak(?) karyeleri ahâlîsinden mürekkeb çeteler ve civâr Rum köyleri ahâlîsinden bir takım eşirrâ Yunanîlerle müştereken karyelerine ta‘arruz ederek ahâlî i ma‘sûmeyi ve muhadderât ve sıbyânı katl ve bi'l cümle hayvanât ve eşyâlarını yağma ve otuz hâneden ibâret olan karyelerini top isti‘mâliyle ihrâk eylediklerinden ve gâyet hûn rîzâne icrâ edilen ta‘arruz netîcesinde şehîd olanların cenâzelerini bile defne mümâna‘at edilmekde olduğundan ve Yalova İşgâl Kumandanlığı'na bu bâbda vukû‘bulan mürâca‘atlarının netîcesiz kaldığından bahisle bakıyyetü's süyûf olarak öteye beriye dağılmış olan karye ahâlîsinin muhâfaza i can ve hukûku ve te’mîn i selâmetleri esbâbının istikmâli Yalova kazâsına tâbi‘ Dereköy ahâlîsinden Mustafa oğlu Osman ve Hasan oğlu Süleyman ve Eyüb oğlu Abdullah imzâlarıyla verilen arzuhâlde istid‘â edilmiş olmağla bu bâbda teşebbüsât icrâsıyla karye i mezkûre ahâlîsinin muhâfaza i hukûku esbâbının te’mîn ve istikmâli ve netîceden ma‘lûmât i‘tâ buyrulması bâbında emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî Rebî‘ü'l âhir sene [1]339 ve
Fî 30 Kânûn ı Evvel sene [1]336 Dâhiliye Nâzırı Vekîli Nâmına
Müsteşar
Bende
İmza
BOA. HR. SYS. 2621/14


BELGE NO: 7
YALOVA, ORHANGAZİ VE CİVAR KAZALARDA YUNAN ASKERLERİ İLE ERMENİ VE RUM ÇETELERİNİN
MÜSLÜMANLARI KATLETTİKLERİ
Yalova, Orhangazi ve civarında Yunan askerleri ile Ermeni ve Rum çetelerinin Müslümanlara karşı olan zulümlerini artırdıkları, dört kazada yüz otuz köyü yaktıkları ve Müslüman ahalinin büyük bir kısmını katlettikleri, Cihanköy’de katliâmdan sadece sekiz kişinin kurtulabildiği, Hıristiyan ahali Yunanlılar tarafından silahlandırılırken Müslümanların ellerinden silahları alınarak kendilerini müdafaa edemez, bağ ve bahçelerinde çalışamaz duruma getirildiği, bu zulmün önlenmesi için buralara ve Yunan işgali altındaki diğer yerlere İtilaf Devletleri’nin polis ve jandarmasının gönderilmesi veya bu yerlerden çıkarılan ya da silahları alınan Osmanlı jandarmasının silahlandırılarak yeniden görevlendirilmesi, Hıristiyanların ellerindeki silahların toplatılması; bunlar da olmaz ise Müslüman ahaliye silah verilmesi yolunda girişimlerde bulunulması gerektiği.
5 Nisan 1921

Umûm Erkân ı Harbiyye Dâ’iresi
İkinci Şu‘be
Kısım: 3
Numara: 532
İstanbul

Ma‘rûz ı çâker i kemîneleridir ki,
Son zamanlarda Yalova, Orhangazi ve havâlîsindeki Yunan askeri ve Rum ve Ermeni çetelerinin şekâveti tezâyüd eylemişdir. Bu hafta Cihanköy kâmilen ve Pazarköy kısmen Rum eşkıyâsı tarafından yakılmış ve Cihanköy'den yalnız yedi erkek ve bir kadın kurtulup köyün ahâlîsi itlâf edilmişdir. Yunanlıların orayı istîlâsından beri dört kazâda 130 köy ihrâk edilmiş ve bu köyler ahâlîsinin kısm ı a‘zamı itlâf olunmuşdur. Ahâlî i Hıristiyâniyye kâmilen Yunanlılar tarafından teslîh edilüp Müslüman ahâlîden bi'l cümle esliha toplanmış olduğundan Müslümanlar müdâfa‘a i nefse gayr ı muktedir bir hâlde bulunmakda ve her gün ölüme muntazır olmakdadırlar. Bâ husûs son zamanlarda Rum ve Ermeni eşkıyâsı pek gaddârâne hareket etmekde ve tesâdüf etdikleri ahâlî i İslâmiyyeyi katleylemekde olduklarından Müslümanların köylerinden çıkmaları, tarlalarında çalışmaları gayr ı mümkin bulunmakdadır. Bu vaz‘iyyet i fecî‘anın bu sûretle temâdîsine âlem i medeniyyetin hayât ı insâniyyet kârâneleri müsâ‘id bulunmayacağı der kâr olduğundan gerek işbu havâlîye ve gerek Yunanlıların işgâli altında bulunan diğer mahallere hükûmât ı mü’telife jandarma ve polisine mensûb ba‘zı zâbitânın i‘zâmıyla bu vakâyi‘in men‘i veyâhûd havâlî i mezkûreden çıkarılmış veya silâhları alınmış olan Osmanlı jandarmasının yeniden sevki veya silâhlarının i‘âdesi ve Hıristiyanların ellerinde bulunan silâhların toplanması, bunlar mümkin olamaz ise ahâlî i İslâmiyyenin müdâfa‘a i nefs içün teslîh edilmesi en basît kavâ‘id i adl ve insâniyyet îcâbından bulunmağla bu bâbda îcâb eden teşebbüsâtın serî‘an îfâsıyla netîcenin emir ve teblîği menût ı re’y i fahîmâneleridir. Ol bâbda emr ü fermân hazret i veliyyü'l emrindir.
Fî 26 Receb sene [1]339 ve
Fî 5 Nisan sene [1]337
Harbiye Nâzırı
İmza
BOA. HR. SYS. 2623/45


BELGE NO:8
GEMLİK VE ORHANGAZİ KAZALARINA BAĞLI KÖYLERİN YUNANLILAR VE YERLİ HIRİSTİYANLARDAN OLUŞAN ÇETELER TARAFINDAN YAKILIP YAĞMALANDIĞI, HALKININ KATLEDİLDİĞİ
Silahlı Yunan ve Rum çetelerinin Orhangazi kazasına bağlı yirmi bir köyü tamamen yakıp yağmaladıktan ve halkını katlettikten sonra aynı imha hareketini Kocadere, Akköy, Soğuksu, Lütfiye, İhsaniye, Tevfikiye ve Mecidiye köylerinde de tekrarlayıp bu köyleri viraneye çevirdikleri, sahil köylerine kaçan köylülerden geride kalanları iplerle bağladıktan sonra yaylım ateşine tutarak öldürdükleri, kadınları çıplak bir şekilde oynatıp tecavüz ettikten sonra hepsini bir evde toplayıp üzerlerine bomba atarak katlettikleri, çetelerin ardından yerli Rumların köylere gelip eşya ve hayvanları yağmalayarak İstanbul’a gönderdikleri, yine çetelerin; Gemlik’e bağlı Fıstıklı köyünden dört kişiyi öldürerek köyü yağmaladıkları, Gemlik tarafından gelen bir yelkenlinin Fıstıklı’dan kaçmak için kayığa binen halkın üzerine yaylım ateşi açtığı, dağ köylerindeki zulmü duyan ve kaçmak üzere sahilde biriken Kapaklı köyü halkının üzerine ateş açıldığı ve eşyalarının Yunan askerleriyle dolu bir istimbot tarafından çalındığı, ayrıca Gemlik yerli Rumlarının Küçükkumla, Büyükkumla, Karacaali, Narlı köylerini yağmaladıkları, Yunan karakollarındaki askerlerin en basit gıda ihtiyaçlarını dahi köylülerden tehdid yoluyla aldıkları, karakollara bomba yığdıkları ve şikayeti önlemek üzere halkın Gemlik’e gelmesini engellediklerine dair köylülerin ifadeleri.
3 Mayıs 1921

Makâm ı Sadâret i Uzmâya
Ma‘rûz ı çâkerleridir,
Yunan zulüm ve vahşeti altında ırz ve nâmûsumuzu tecâvüzden kurtarmak, bomba, ihrâk, yağma ile ifnâ yı hayâtımıza kasdetmiş düşmanın ve şerîk i mel‘anetleri olan muntazam çetelerin tahrîbâtından tahlîs i girîbân içün yine ölüm tehlikeleri ile muhât olarak bütün sefâlet ve perîşânlığımızla dârü’l hilâfemizin âgûşuna atıldık. Gâsıb ve muharrib olduklarını dâ’imâ isbâtdan geri durmayan düşman, köylerimizi mütevâlî bahânelerle yağma ederken tertîb ve teslîh etdiği âşikâr Rum çetelerini isti‘mâl ederek sû’ i kasdlarını ikmâl ediyor ve cür’etlerini en son tâkat güdâz gâyesine kadar vardırmakda bir gûnâ müşkilâta dûçâr olmuyorlar. Gün be gün mükerreren ve mütezâyiden îkâ‘ edilen fecâyi‘ ve cinâyât, zavallı Müslümanların müte‘addid def‘alar uğradıkları kıtâl ve ifnâ hareketlerinin en şiddetlisi olduğundan tedâbîr i âcile i kat‘iyye ittihâz kılınmadığı takdîrde îrâs edilen tahrîbâtın itmâm edileceği reviş i ahvâlden nümâyân olmakdadır. Orhangazi kazâsının yirmi bir pâre kurâsının bomba ve mitralyözlerle mücehhez çeteler tarafından bir sistem dâhilinde icrâ edilen yağma, ihrâk ve itlâf, âkıbeti ikmâl olundukdan sonra ayn ı sistem Kocadere, Akköy, Mecîdiye, İhsâniye, Tevfîkiye, Soğuksu karyelerine tatbîk edilmiş ve bu sûretle mârru’z zikr köyler harâbe zâra dönmüşdür. Bi’l hâssa Kocadere ahâlîsi, firâr içün bindikleri kayıklar ile berâber garkedilmişler. Ve mu‘tâd vechile genç kadınların ırz ve nâmûsları hetkedilerek ihrâk edilmişlerdir. Bundan iki gün mukaddem Armudlu nâhiyesine muzâf Fıstıklı karyesine mücâvir Rumlar tarafından ta‘arruz edilerek gasb u gâret ile ahâlî i ma‘sûmeden şimdilik dört kişiyi şehîd etmeleri ve ayn ı tecâvüzün tekerrürüne mâni‘ hiç bir sebeb bulunmaması, fecâyi‘ i sâlifenin sâhasının tevessü‘ etmekde bulunduğunu göstermekdedir. Bu hal; Armudlu nâhiyesiyle Gemlik kazâsı arasında bâkî kalan ve şimdiye kadar gerek asâkir i muntazama ve gerek yerli Rumlar tarafından mütevâliyen âşikâre olarak soyulan Küçükkumla, Büyükkumla, Karacaali, Narlı, Kapaklı karyelerinin son günlerdeki mahallî Rumların soygunculuklarındaki fa‘âliyete verdikleri germî ile ayrıca te’eyyüd eden ayn ı âkîbet i fecî‘aya uğramak netîcesini pek celî bir sûretde ifhâm etmekdedir. Ahîren Yunanlıların bi’l cümle münâkalâtı kat‘ etmeleri tamâmen eser i fi‘l ve teşvîkleri olan cinâyâtın setr ve ihfâsı husûsundan neş’et etmekdedir. İşbu köyler ahâlîsi bi’l cümle mehâlik i hevâ’iyyeyi istihkâr ederek küçük küçük sandallarla muhâcerete başlamışlardır. Netîce i muhâceretin ne elîm sefâletler tevlîd edeceğini düşünemeyecek kadar hâdisât ı fecî‘adan tedehhüş eden âcizlerin zâlimlerin yakalarından kurtarılması ve bu sûretle emn [ü] âsâyişin i‘âdesi husûsuna himmet buyurularak kat‘iyyen i‘timâd ve emniyetli olmayan Yunanın idâre i zâlimânesine nihâyet verecek sûretde Düvel i İ’tilâfiyye polisinin mahalline i‘zâm buyurulması zımnında teşebbüsât ı mukteziyyenin icrâsı müsted‘âdır. Ol bâbda emr ü fermân hazret i men lehü’l emrindir.
Fî 2 Mayıs sene [1]337


Rum çetelerinin Samanlı şibh i cezîresinde îkâ‘ etdikleri mezâlim ve cinâyât.
Hayriye Çiftliği ahâlîsinden bir zâtın anlatdığı:
Çetelerin yapdıkları zulüm ve işkenceleri işiden Soğuksu, Lütfiye, İhsâniye, Tevfikiye, Mecidiye karyesi ahâlîsinden kısm ı azîmi zâten sâhil köylerine ilticâ etmişlerdi. Kalanları çeteler, iplerle birbirlerine bağlayarak sıraladılar. Sonra birden tabur ateşi ile şehîd etdiler. Bütün köyler hep ayn ı tarzda mahvedildi. Kadınları üryân bir hâle getirdikden sonra karşularında oynatıyorlar ve nihâyet ırz ve nâmûslarına tecâvüz içün hücrâ mahallere götürüyorlardı. Muhâfaza edecekleri bahânesiyle cümlesini bir hâneye doldurup üzerlerine bomba atıyorlar, sonra çapulcu Rum köylüleri gelüp bütün hayvanât ve eşyâyı yağma eylediler. Bunları fırsat buldukca İstanbul’a sevketmekdedirler. Nitekim bir kaç mahalde bu gibi hayvanât tutulmuşdur.
Dağ havâlîsindeki köyler bu sûretle ifnâ edildikden sonra bu tarafda şimdiye kadar ta‘arruz edilmeyen Armudlu ile Gemlik arasındaki sâhil köyleri kalmışdı. Bunlara da birer birer başladılar. Bu zümreden olarak, Fıstıklı karyesine tecâvüz edildi, ahâlîden dört kişiyi şehîd, hâneler yağma edildi. Ahâlînin bir kısmı firâr içün Âşık Mehmed’in piyâdesine binmişlerdi. Çetelerin vürûdundan evvel hareket eden bu küçük kayığa, Fıstıklı’nın Gemlik tarafından çıkan büyük bir yelkenli gemi yaklaşır. Piyâdeye yaklaşdıkları zamân halk ile dolu olduğunu bilerek üzerlerine yaylım ateş ederler. Halkdan kopan feryâd u figân âfâkı titretiyordu. Yelkenli piyâdeyi kendisine bağlayarak uzaklaşdı. Ne oldukları mechûldür.

Kapaklı karyesinden Kalafât Mehmed Usta’nın anlatdığı fecâyi‘:
Dağ köylerinin (İhsâniye, Tevfikiye, Hayriye, Mecidiye, Lütfiye) bir kısım ahâlî i mazlûmesi perîşân bir hâlde bizim Kapaklı köyüne hicret etmişlerdi. Bunların hâl i perîşânîsi insânın tüylerini ürpertirken, kendimiz de ayn ı fecî‘aya ma‘rûz kaldık. Muhâcirlerin bu halinden hakîkati gören bizim köylüler âkibeti anlamışlardı. Zâten Fıstıklı karyesi ayn ı Rum çeteleri tarafından basılmış olduğundan her ân ve zamân başımıza gelecek tehlikeyi idrâk ediyorduk. Bütün köylüler deniz kıyısına eşyâlarını taşımağa başladılar. Kısmen ahâlî kayıklara bindikleri sırada, birden bire zeytunluklar arasından bize doğru silâhlar atılmağa başladı. Gerek karadaki gerek sandallardaki halk bunlara hedef oluyordu. Ne istediklerini sorduk. Hiç durmuyorlar, mütemâdiyen ateş ediyorlardı. O ânda Yabanoğlu, Muhtâr Hacı oğlu Hüseyin ve bir de Sağır Tevfik’in zevcesi şehîd oldular. Mecrûh olanların mikdârlarını bilmiyorum. Her hâlde çok olacakdır. Silâhların devâm etdiği sırada Gemlik cihetinden bir istimbot geldi. İmamımız Rumca biliyordu, bağırdı. İstimbotda on kadar Yunan askeri vardı. Onlar, çetelere bağırdılar. Benim sandalım vardı. İmamı ve çetelerden birini istimbota götürdüm. Sonra bütün askerler berâber dışarı çıkdılar. Herkes eşyâlarını sâhile getirmişdi. Askerler bütün eşyâları benim sandalıma doldurdular. Herkesin cüz’dânlarını topladılar. Sonra onları istimbota götürdüm. Eşyâları aldılar. Beni serbest bırakdılar. İstimbotun ostromnası(?) bana “Nereye gidebilirsen git, hâliniz daha fenâ olacak” dedi. İstimbot, bir kısım ahâlî ile dolu olan iki küçük kayığı alarak, Mudanya’ya doğru gitdi. Çeteler, köye doğru gitdiler. Ben sandalıma â’ilemi doldurup kaçabildim. Bu sabâh yine sandalla gelenler civâr Rum çapulcularının bütün hayvanât ve eşyâların yağmasını ikmâl etdiklerini söylüyorlar. Çeteler, giderlerken:
"Yârın da sıra ile diğer köylere gideceğiz. Şimdilik dağ köylerini yakdık, tarla gibi yapdık. Yarın, öbür gün de sizin köylerinizi yakacağız. Evvelen yağma edelim de, ondan sonra."
Mudanya’ya ilticâ eden diğer bir sandaldaki eşhâsı kabûl etmemişler. Yunan limân re’îsi, "Onlar sizin çetelerinizdir. Daha fenâ olacaksınız" demiş. Katırlılı İlya çapulcuların başı imiş.

Gemlik yerli Rumlarının civâr köylerini âşikâre olarak soydukları:
Ahvâlin Müslümanlar içün tehdîd kâr olduğu zamânlarda, Gemlik Rumları, birer birer civâr Küçükkumla, Büyükkumla, Karacaali, Narlı karyelerine dağılarak ahâlîden dürlü dürlü bahânelerle hediyeler taleb etmekdedirler. Gemlik ahâlîsinden Bulgucu Vaso, Mili Apostol, Küçükkumla karyesine gidüp, köyden mâhiye beş yüz lira taleb etmişlerdir. Bu pâre köylüler tarafından ta‘ahhüd olunursa muhâfaza edeceklerini bildirmişlerdir. Ahâlînin sükûn perverliğine misâl olmak üzre mütevâlî teşebbüsât netîcesinde Yunan karagolu bir haftadan beri köye gelmişdi. Askerler en basît ihtiyâcât ı gıdâ’iyyelerini her gün bir keçi ve yüzlerle yumurta ile tatmîn ediyorlar. Gemlik’den gelen yerli Rumlar, heman karagola gidüp müşâvere ediyorlar. Sonra "Şu kadar yumurta, şu kadar keçi isteriz" diyerek ahâlîyi tehdîd ediyorlar. Ve der akab ârzûları is‘âf olunuyordu. Yine Rum köylüleri, Küçükkumla karyesinin hayvanâtına kırda tesâdüf ederek önlerine katup cümlesini götürmüşlerdir. Gemlik kumandanı ile re’îs i dîniyyesine köylüler tarafından müte‘addid hediyeler gönderilmesi tavsiye olunur. Nihâyet hiç bir lüzûm olmadığı hâlde karagola sanduklarla bombalar getirilmişdir. Bunlar karîben karyenin tahrîbi içün yapılan hazırlıklardan başka bir şey değildi. Bir Rum, bütün o civârın en büyük şahs ı zî nüfûzu oluyor. İsterse en büyük hediyeleri ahâlîden topluyordu. Yunan idâresi ahâlînin şikâyâtına ma‘rûz kalmamasını te’mîn içün ahâlîyi Gemlik’e gelmekden men‘etmişdir. Bir gün karagol Gemlik’e gitmek içün rüşvet mukâbilinde ba‘zılarına vesîka vermiş, fakat gidenler muntazaman yolda soyulmuşlardır. Bu, karagolun tertîb etdiği soygunculuk planı idi. Ahâlîyi tecâvüzden muhâfaza içün Yunanlılar böyle hareket ediyorlar.
Fî 3 Mayıs sene [1]337

Gemlik’e tâbi‘ Küçükkumla, Karacaaali, Kapaklı karyeleri ahâlîsi:
Gemlik kazâsına mensûb otuz karyeden bizim infikâkımızda kalan köyler:
Küçükkumla, Büyükkumla, Karacaali, Narlı. Orhangazi kazâsına â’id yirmi bir karye kâmilen ihrâk edilmişdir.

Diğer tezâkir ve evrâk ile birleşdirilerek
hemân Umûr ı Siyâsiyye'ye
Fî 3 Mayıs sene [1]337
BOA. HR. SYS. 2624/17


BELGE NO: 9
YALOVA’NIN ÜVEZPINAR KÖYÜNÜ BASAN RUMLARIN MÜSLÜMANLARI ÖLDÜRESİYE DÖVÜP KÖYÜ YAKTIKLARI
Yalova’nın Kadıköy, Zağferan, Hacı Mehmet, Koru, Çınarcık ve Elmalı köylerinden biraraya gelen Rumların eşkiya Toma komutasında Üvezpınar köyünü bastıkları, kimlerde para olduğunu söyletmek için on beş yaşındaki bir çocuğu ağır şekilde yaraladıkları, köy halkından birçok kişiyi ağızlarından kan gelinceye kadar döverek hayvan ve kıymetli eşyalarını gaspettikleri ve köyü yakacaklarını söyleyip gittikleri, köyün yakılacağı tehdidi üzerine ahalinin bütün eşyasını terkedip ormana kaçmasından iki gün sonra da elli hanelik köyü tamamen yağmalayıp yaktıkları.
10 Mayıs 1921

Hâk i Pây ı Sâmî i Cenâb ı Sadâret penâhîye
Ma‘rûz ı çâker i kemîneleridir,
14 Nisan sene [1]337 Perşembe günü yüz kişilik bir Yunan müfrezesiyle bunların şerîk i cinâyâtı olan Kadıköy, Zağferan, Hacı Mehmed, Koru, Çınarcık, Elmalı kurâsı Rumlarından müteşekkil ve Elmalıklı şerîr Toma'nın kumandası altında ve refâkatlerinde Hacı Mehmedli Hristo, Mihal, Vangeloğlu Nikola, Kadıköylü Terzi Anesti, Kızoğlu(?) İstavri, kardeşi Sotiri, Çakıroğlu Hristo nâm eşhâs bulunduğu hâlde karyemizi basarak 15 yaşlarında Kaşlızâde Saidoğlu Halid'i tutup köy kenârında şiddetle darb ve tehdîd ile karye eşrâfından kimlerde pâre olduğunu sorup çocuğu teb‘îd etdikden sonra karyeye girerek Karakaşzâde İsmâil, birâderi Hârun, Mayakoğlu Said ve İsmailoğlu Aziz, Köseoğlu Ömer, Köseoğlu Mustafa, Arhavili Ali ve Usta Ahmedoğlu Receb Onbaşı nâm eşhâsa â’id hayvanâtı ve üzerlerindeki sâ‘at, elbise kuşak vesâ’irelerini ahz u gasbetdikden mâ‘adâ cümlesini ağızlarından kan gelinceye kadar dipçik ve sopa ile bî rahmâne darbetdiler ve Hakanoğlu Ahmed ile yeğeni İbrahim ve Kaşlızâde Ziya ve Kaşlızâde Fâik nâm eşhâsa köy yolunda tesâdüf edüp cümlesini soydukdan sonra şiddetle darb ve Hakanoğlu Ahmed'i başından kama ile cerhetdiler. Ve ertesi günü gelüp köyü yakacaklarını söylediler. Zâten heyecânda bulunan ve etrâfda köylerin yağma ve ihrâk edildiğini ve nüfûsunun katli‘âma ma‘rûz kaldığını işiden ahâlî artık köyde devâm ı ikâmete imkân bulamayarak bütün eşyâsını terkle ormanlara firâr etti. İki gün sonra tekrar gelen Yunanlılar köyü yağma etdikten sonra her yağma etdikleri hâneyi tutuşdurarak elli hâneden ibâret olan karyemizi de kâmilen ihrâk eylediler.

İşbu fâci‘ât üzerine günlerde[ce] dağlarda saklanarak Dersa‘âdet'e gelebildiğimiz cihetle âtıfet i seniyye i Sadâret penâhîlerine ilticâ eyleriz. Ol bâbda emr ü fermân hazret i veliyyü'l emrindir.
Fî 10 Mayıs sene [1]337
BCA. 272 11 15 60 19

BELGE NO: 10
İSTANBUL’A İLTİCA ETMEK ÜZERE ELMALIK’DA TOPLANAN ÇOĞU KADIN BİN YÜZ KİŞİNİN YUNAN ASKERLERİ VE RUM EŞKIYALARI TARAFINDAN KATLEDİLDİĞİ
Gemlik’e bağlı Haydariye ve daha bir çok köyden kaçarak İstanbul’a gelmek üzere Küçükkumla köyü civarındaki Elmalık mevkiinde toplanan ve çoğunluğunu hamile ve bebekli kadınlarla çocukların oluşturduğu bin yüz kişinin, Yunan mitralyöz taburu ve Rum eşkiyaları tarafından ablukaya alınarak mitralyöz ateşiyle katledildiği ve katliâmdan sadece bir kişinin kurtulabildiğinin istidaname ve şifahi izahattan anlaşıldığı; gün geçtikçe artan Yunan mezâlimi konusunda İtilaf Devletleri’nin dikkatinin çekilmesi ve bu zulümlerin tekrarlanmaması için teşebbüste bulunulması.
15 Mayıs 1921

Bâb ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
Aşâ’ir ve Muhâcirîn Müdîriyyet i Umûmiyyesi
Şu‘besi: Tahkîk i fecâyi‘
Umûmî: 48084
Husûsî: 360
Hâriciye Nezâret i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Gemlik kazâsına mülhak "Haydariye" karyesiyle kazâ yı mezkûra tâbi‘ diğer köylerde Yunan askerleriyle Yunanlılar tarafından teslîh ve i‘âşe edilen Rum eşkıyâsı tarafından îkâ‘ edilen fecâyi‘den yalnız hayâtlarını kurtarmak sûretiyle günlerce ormanlar arasında mağaralar içinde ihtifâ etdikden sonra Dersa‘âdet'e ilticâ etmek üzre "Küçükkumla" karyesi civârında vâki‘ "Elmalık" mevki‘inde toplanan ve aralarında birçok hâmile kadın ve kucaklarında küçük çocukları bulunan bed baht vâlidelerle kadın, erkek ve sıbyândan mürekkeb ve mikdârları "1100" kişiye bâlîğ olan bir mazlûm kâfilesini Mayıs'ın on birinci çarşamba günü bir Yunan mitralyöz taburu ve bunlara delâlet eden Rum eşkıyâsı abluka altına alarak kâffesini mitralyöz ateşiyle katl ve imhâ eyledikleri ve bu bin yüz kişiden ilk ateşte urulmuş gibi yere yatarak üzerine yığılan maktuller arasında tabur ve eşkıyâ uzaklaşıncaya kadar kalan ve bi'l âhire gecenin hulûlünden bi'l istifâde firâra muvaffak olan yalnız "Çihanoğlu(?)" nâmında bir şahsın kurtulabildiği Kapaklı karyesi İmamı Mustafa ve Hayriye karyesi mu‘allimi Niğde Dârü'l mu‘allimîn Müdîriyeti'nden mütekâ‘id İsmail Hakkı efendiler tarafından makâm ı sâmî i Sadâret penâhî'ye takdîm olunup nezâret i âcizîye havâle buyurulan istid‘ânâme ile mûmâ ileyhimâ tarafından ayrıca şifâhen verilen îzâhâtdan anlaşılmaktadır. Yunan askerlerinin Müslüman köylerinde îkâ‘ında musır oldukları cinâyâtın günden güne tevessü‘ etmekde olduğuna pek sarîh bir şâhid olan şu hâdise i fecî‘anın Düvel i Mü‘telife mümessillerinin enzâr ı dikkatine vaz‘ıyla men‘ i tekerrürü hakkında îcâb eden teşebbüsâtın îfâsına müsâ‘ade i aliyye i nezâret penâhîlerinin sezâ vâr buyurulması bâbında emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî Ramazan sene [1]339 ve
Fî 15 Mayıs sene [1]337
DâhiliyeNâzır Vekîli Nâmına
Müsteşar
Bende
İmza
BOA. HR. SYS. 2624/64




BELGE NO: 11
YUNAN İŞGAL KUVVETLERİNİN İZMİT VE YALOVA’DA KATLİÂM VE SOYGUN YAPTIKLARI, ZARARIN TAZMİN EDİLMESİ GEREKTİĞİ
Yunan kuvvetlerinin İzmit Körfezi’ndeki köy ve kasabaları işgal ederek yağmalayıp yaktıkları, kadın ve çocukları sıraya dizip tabur ateşiyle katlettikleri, bu katliâmın Yalovaya da yayılacağı anlaşılarak önlem alınması için İtilaf Devletleri nezdinde etkili teşebbüste bulunulması için müracaat yapıldıysa da sonuç alınamadığı ve Yunanlıların Yalova civarındaki on dört köyü yağmalayıp ateşe verdikleri, kaçamayanları camiye doldurup yaktıkları, Müslümanların bulunduğu yerlerde dikili bir ağaç dahi bırakmadıkları; özel bir tahkik komisyonu oluşturulup bu facianın tek tek tesbit edilmesi ve yöre halkının zararlarının tazmin edilmesi hususunda İtilaf Devletleri nezdinde teşebbüste bulunulması istirhamı.
21 Mayıs 1921


Dersa‘âdet Merkez Kumandanlığı Cânib i Âlîsine
Sa‘âdetlü efendim hazretleri,
Yunan kıta‘ât ı askeriyyesinin İzmit Körfezi'ndeki kasabât ve kurânın işgâliyle bütün mebânî ve mü’essesâtı ihrâk ve sivil ahâlîyi bî günâh olarak katl ve işgâl eylediği köyleri evvelen yağma ve bi'l âhire ihrâk ile kadın, çoluk, çocuk ne buldu ise müdâfa‘adan âciz bulunduklarından bunları bir sıraya tertîb ve müfrezesine ateş emri vermekde olduğunu ve şu zulüm ve denâ’eti Yalova kurâsına dahi teşmîl eyleyeceğini bir hey’et i mahsûsa ile berâber gerek makâm ı âlîlerinize ve gerek nezâret i celîleye ihbâr ve bu bâbda serî‘ bir tedâbir ittihâzıyla buna mümâna‘at olunması ve inde'l iktizâ beyne'l milel kavâ’ide muhâlif ve beşeriyyet i medeniyye ve ictimâ’iyye ile gayr ı kâbil i te’lîf bulunmasından nâşî Düvel i İ’tilâfiyye me’mûrîn i siyâsiyye ve askeriyyesi nezdinde teşebbüsât ı şedîde ve serî‘a ittihâz ve icrâsıyla hiç olmazsa muhtelit bir hey’etin Yalova'ya i‘zâm etdirilmesi husûsunda vâki‘ olan mürâca‘at ı âcizânemiz ma‘a't te’essüf salâhiyetdâr ve vazîfedâr olan makâmât tarafından bir netîce i müsemmere iktitâf ve te’mîn olunamamasından nâşî arz ve ihbârât vechile Yunanlılar Yalova kasabası etrâfında mevcûd 14 aded İslâm köyünü evvelen yağma ve ahâlîsinin bir kısmı firâra muvaffak ve kısm ı diğerini der dest ile câmî‘ derûnunda bunları ve köyleri bir anda gaz ile ihrâk ve İslâm mıntıkasında dikili bir ağaç, zî ruh bir insan cesedi bırakmamışlardır ki mürâca‘âtımızın sıhhat ve isâbeti şu sûretle ve ma‘a't te’essüf meydân ı aleniyyete gelmişdir. Bundaki vazîfe ve mes’ûliyet şübhesiz alâkadâr ve vazîfedâr olan makâmât ve devâ’ire â’id olacağı vâreste i bî iştibâh ve inde'l iktizâ zamânında vâki‘ olacak tahkîkât ı amîka ile vâsıl ı mertebe i subût olacağı bir emr i bedîdâr ise de hakîkatin tecellîsi maksadıyla bu bâbda tahkîkât ı amîka icrâ ve fecâyi‘i yegân yegân tesbît etmek üzre ora ahâlîsinin vereceği ma‘lûmâtı tevhîd zımnında bir komisyon teşkîliyle ahâlînin zararlarını da ta‘yîn ve Düvel i İ‘tilâfiyye mümessilleri nezdinde delâlet ve teşebbüsât ı mahsûsada bulunulması hakkında lâzım gelen makâmâta işbu istid‘âmızın iblâğını ricâ eyleriz. Ol bâbda emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî 21 Mayıs sene [1]337 Yalova Ahâlîsinden
Dersa‘âdet'de KüçükMustafa Paşa'da
Gülcâmi‘ Mahallesinden
Said
BOA. HR. SYS. 2624/74



BELGE NO: 12
GEMLİK VE ÇEVRESİNDE YAPILAN YUNAN MEZÂLİMİNİ ARAŞTIRMAK MAKSADIYLA GEMLİK’E GİDEN TAHKİK HEYETİNİN YANINDA BULUNAN OSMANLI MEMURLARININ İFADELERİ
Gemlik ve çevresinde yapılan Yunan mezâlimi hakkında rapor hazırlamak maksadıyla dolaşan İngiltere, Fransa, İtalya temsilcileriyle Osmanlı zabitleri ve bir İsviçreli siyasi memurundan oluşan tahkik heyetinin yanında bulunan ve isimleri belli olan şahıslar ile bazı Osmanlı memurlarının ifadelerine göre Yunanlıların, öncelikle Müslümanların silahlarını toplayıp yerli Rum ve Ermenilere dağıtarak silahlı çeteler oluşmasına sebep oldukları, amaçlarının sadece yağma olmayıp İslâmı imha ve bulundukları bölgelerde çoğunluğu sağlamak olduğunun anlaşıldığı, mabetleri yıkarak halkın dinî ve millî münasebetlerini kesip oturdukları yerlere geri dönmemelerini sağlamaya çalıştıkları, Kumla i Sagir’den Gemlik’e sevkedilen elli altmış kadından dört tanesinin kurtulduğu, diğerlerinin akibetlerinin bilinmediği, Narlı köyünün kaçamayan ahalisinin camilerde yakıldığı, Büyük Kapaklı ahalisinden altmış kadarının kurşuna dizildiği, on beş kıza tecavüz edildiği, Küçük Kapaklı’da yirmi beş kişinin dere kenarında öldürüldüğü, elli beş kişinin de evde yakıldığı ve on iki kıza tecavüz edildiği, Fıstıklı’da yine erkeklere işkence, kadınlara tecavüz edildiği, Gemlik’te angarya ve umumi işlerde çalıştırılmak üzere götürülen bin beş yüz kişinin yollarda çeşitli bahanelerle öldürüldüğünün duyulduğu, Katırlı, Muradoba köylerinin yağmalanıp eşyalarının Yunan askerleriyle yerli Rumlar arasında paylaşıldığı, yetmiş yaşındaki bir kadına on sekiz Yunan askeri tarafından tecavüz edildiği, heyet tarafından çağırılan Gemlik Yunan merkez kumandanınca bu katliâm ve yağmaların gayrı muntazam asker ve çeteler tarafından yapıldığı söylendiyse de şahitlerin bu faciaların tamamen Yunan zabit ve askerlerinin isteği doğrultusunda gerçekleştiğini söyledikleri, Rum palikaryaları ve Ermeni gençleriyle birlikte Gemlik faciasını yapan eşkiya reislerinin isimlerinin bilindiği, yağma ve katliâm yapılan köylerin zararlarının belirlendiği.
21 Mayıs 1921

Bâb ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
Kalem i Mahsûs
İstanbul İstıtlâ‘ât Me’mûrluğu'ndan Emniyyet i Umûmiyye Müfettişliği'ne mevrûd 21 Mayıs sene [13]37 târîhli rapor sûretidir.

Gemlik havâlîsinde Yunan mezâlim i fevkâ'l âdesinin fecâyi‘ i ciğer sûz ve elem nâkını aynen müşâhede ve îcâb eden makâmât ı âliye i siyâsiyye raporlarını takdîm eyleyecek olan İngiliz, Fransız, İtalya ve berâberlerinde bulunan Osmanlı zâbitleriyle muhâcirîn arasında hidemât ı hayr hâhânesiyle temâyüz eden bir İsviçreli me’mûr ı siyâsîsinden müteşekkil hey’et i âliyenin refâkatinde bulunan Pazarköylü olup Sirkeci'de bir otel müste’ciri bulunan ve muhâcirîne nakdî mu‘âvenetlerde ibzâl ı âsâr ı insâniyyet eden Refik Bey ve refîki Gürcü Ali Bey'in oğlu Tevfik Bey muhtıralarında bulunan fecâyi‘ i gûnâ gûn ile Gemlik Belediye Re’îsi Dersa‘âdet Telgraf Muhâberât ı Umûmiyye Başkitâbeti'nden mütekâ‘id Cemal Bey'in ve yine Gemlik kazâsı Mâl Müdîri Refik ve mu‘âvinliği me’mûr ı sâbıkı Sıdkı, Geduz mâl müdîrliklerinde bulunmuş İbrahim Derviş Efendi'nin ifâdelerinden alınan netâ’ic i mühimme ber vech i âtîdir.

Gemlik kazâsının geçirdiği vukû‘ât, esâs i‘tibâriyle bir kaç fikrin mahall i mezkûrda program dâhilinde olarak tatbîk edilmekde olduğu anlaşılmakda, bu husûsda raporlar mütâla‘a ve âlâkadârlar istimâ‘ olundukda tamamiyle efkâr ı mezkûrenin tecelliyâtına tesâdüf edilmekdedir. Bu fikirlerden olarak zîrde isimleri ve vak‘aları zikrolunacak kıtâl ve harîklerin esbâb ı mûcibesi tedkîk olundukda evvelen yerli Rum ve Ermeni ahâlîsinin evvelce yapılan silâh taharriyâtında kendilerinin silâhları alınmamasından bi'l istifâde çeteler teşkîl etdikleri ve icrâ etdikleri mezâlimin gasb u gâretden ibâret olmayup tamamıyla görünecek sûretde imhâ yı İslâm ve menâtık ı mezkûrede ihrâz ı ekseriyyet olunduğu tamamıyla anlaşılmakdadır.

Eşhâs ve eşyânın zâyi‘âtlarından mâ‘adâ ma‘âbid ve zevâyânın katl ve hedmine, hiç olmazsa kurşun ile tahrîbine uğraşılması oralara tekrâr İslâmların avdet etmemesini te’mîn içün münâsebât ı dîniyye ve milliyyelerini inkıtâ‘a uğraşdıkları ve Yunan programına bilerek âlet olan Rumlar ile bilmeyerek âlet olan Ermenilerin müsellahan teşrîk i mesâ‘îsine Yunan ordu ve donanmasının bütün mevcûdiyetleriyle zahrolmaları esâsen her dürlü vesâ’it i tedâfü‘iyyeden mahrûm bırakılmış bî çâre ahâlîyi hâ’ib ve adem i muvaffakiyyete dûçâr kılacağı kemâl i bedâhetde olmağla zikrolunan program karşusunda imhâya mahkûm halka hey’et ve Hilâl i Ahmer'in mu‘âvenet i âlî cenâbânelerini ve mevt i muhakkakdan tahlîs i girîbân edilmeleri memleketimiz içün bir ân ı târîhî olmuşdur.

Gemlik havâlîsi fecâyi‘ini idâre eden rü’esâ yı eşkıyâ:
Sakızlı Kireneçci(?), Yorgo, Meyhaneci Haralambo ile Apostol olup bunlar Rum palikaryaları ve Ermeni genclerinden îcâb eden eşhâsı ma‘iyyetlerinde alarak lâzım gelen yerlerde cinâyât ve katli‘âm ve harîkler vücûda getirmekdedirler. İşbu rü’esâ yı eşkıyâ büyük ve mühim işlerde Yunan küçük, büyük askerî müfrezeleriyle îcâb eden mahallerde vezâ’if i şenî‘a ve rezîlelerini îkâ‘dan çekinmemekdedirler. Taraf ı âlîlerine gönderilen mezâlim rapor ve listelerine ilâveten kaydına lüzûm görülen ber vech i âtî zâyi‘âtın arzı İbrahim Derviş Efendi'nin îzâhât ı mu‘tenânesi üzerine tahrîr kılınmışdır.

Belediye Re’îsi Cemal Bey'in ifâdelerinden ve o havâlîye giden hey’etin müşâhedâtından Gemlik'e tâbi‘ Kumla i Sagîr ahâlîsinden elli altmış kadın Gemlik'e sevkedilmişler ve bunlardan yalnız dört dânesi kurtularak köye avdet etmiş ve iki dânesinin cenâzesini hey’et görmüş ve diğerlerinin âkıbetleri ise külliyen mechûl kalmışdır.

Hey’etin Kumla i Sagîr'e muvâsalatla, yapılan fecâyi‘in hey’et i umûmiyyesi hakkında lâzım gelen ma‘lûmât istihsâl kılınmış olduğundan Gemlik merkez Yunan kumandanı Kumla'ya hey’etin emriyle celbedilerek kendisinin ma‘lûmâtına mürâca‘at edilmiş ve ne sûretle müzâkerât ve mübâhasâtın cereyânı tabî‘atıyla ma‘lûm bulanamaması, yalnız mezkûr merkez kumandanının Kumla i Sagîr'de bulunan ahâlîyi toplayarak şimdiye kadar yapılmış fecâyi‘in gayr ı muntazam asker ve çeteler tarafından ordunun ma‘lûmâtı olmaksızın irtikâb edilmiş olduğunu ba‘demâ kurâ yı İslâmiyyeye Yunan asâkir i muntazaması ve jandarma kıt‘a yı inzibâtiyyesi getirileceği beyân kılınarak teskîn i heyecâna çalışmış ise de Belediye Re’îsi Cemal Bey ve Hatib Hüseyin Efendi, İmâm Ahmed Efendi büyük bir cesâret i medeniyye ibrâzıyla bu fecâyi‘ ve kıtâl tamâmıyla Yunan zâbit ve askerlerinin arzû ve emellerinden neş’et etdiğini evvelce aralarında hukûk ı kadîme bulunan İslâm ve Hıristiyanların, Hıristiyanların İslâmlara hitâben "Eski hukûk bitmiştir. Mâdam ki isminiz Ahmed, Mehmed, Mustafa'dır. Binâ’en aleyh sizin mahvınız muhakkakdır" diyerek en eski hukûklarını pâ mâl edilmekde[eylemekde] iken artık ahâlînin kendilerini merkez kumandanına dahî teslîm edemeyeceklerini hey’et muvâcehesinde mezkûr merkez kumandanı Terzil Vabraret'i(?) ifşâ etmek sûretiyle mahcûb etmişlerdir. Hey’etle bulunan İtalyan ceneralinin mu‘âvenet i umûmiyyesi köylüleri medyûn ı şükrân bırakmış ve İngiliz ceneralinin Gemlik merkez kumandanına vâki‘ olan itâb âmîz sû’âl ve mu‘âmeleleri kezâ muhâcirîne gösterilen nevâzişleri halkı çok memnûn etmişdir. İşbu gelen muhâcirîn kâfilesinin beyânına nazaran hey’etin getirdiği kurâ ber vech i âtîdir. Ber vech i âtî karyelerdeki vukû‘âtın bâlâda ismi geçen Refik ve Tevfik beylerin muhtıra defterlerinde aynı bulunmakla arz kılınmış ve yine mûmâ ileyhimânın Sadâret ve Dâhiliye Nezâretiyle ecnebi mümessilliklerine mürâca‘at eyleyecekleri cümle i istıtlâ‘âtdan bulunmuşdur.

Narlı karyesi ahâlîsinin bir kısmı câmi‘lerde Kurûn ı Ûlâda yapılamayan bir vahşetle ibâdethânede yakılmış ve ihrâk bi'n nâr cezâsı gören halkın mütebâkîsi bi'l cümle mevcûdâtından sarf ı nazarla firâr etmişlerdir. Büyükkapaklı karyesinin ahâlîsinden altmış kadarı kurşuna dizilmiş ve on beş bâkire kızın bikri izâle edilmişdir. Diğer Kapaklı'dan yirmi beş kişi bir dere kenarında, elli beş kişi bir hâne derûnunda ihrâk ve on iki bâkire kızın beheri on beş vahşî asker tarafından bikri izâle edilmişlerdir. Fıstıklı karyesinin erkekleri bir çok mezâlime dûçâr olmuş ve kadınlarından bir kısmının ırzlarına tecâvüz edilmişdir. Büyükkumla ahâlîsinden pek çokları Karamürsel'e kaçmak sûretiyle tahlîs i hayât etmişlerdir. Gemlik kazâsı dâhili ile civâr kurâsında hâl i hâzırda bin beş yüz kadar ahâlî bulunup Yunanîler tarafından angarya ve hidmet i umûmiyyeye götürülmek bahânesiyle alınan kesânın bir daha avdet etmedikleri ve yollarda birer sebeb ve bahâneler ile mahv ve ifnâ oldukları cümle i istihbârât ı âcizîden bulunmuş ve hey’etin fotografîsini aldığı yetmiş yaşında bir ihtiyar kadının on sekiz Yunan askeri tarafından fi‘l i şenî‘aya ma‘rûz kaldığı Katırlı Muradoba karyeleri ahâlîsinin eşyâlarını gasb u gâret Yunan askerleriyle yerli Rumlar arasında taksîm edildiği ve pey der pey arzolunacak fecâyi‘ i ciğer sûzun ta‘kîb edilmekde bulunduğu ma‘rûzuyla rapor ı âcizî bi't tanzîm makâm ı â’idine takdîm kılınur efendim.
Fî 21 Mayıs sene [13]37
Aslına mutâbıkdır.
Mühür
BOA. HR. SYS. 2624/77

BELGE NO: 13
YUNAN ASKERLERİYLE RUM VE ERMENİ ÇETELERİNİN ORHANGAZİ VE YALOVA’NIN KÖYLERİNDE MÜSLÜMANLARI KATLEDİP EŞYALARINI YAĞMALADIKLARI
Yunan askerleriyle yerli Rum ve Ermenilerden oluşan çetelerin Orhangazi kazasına bağlı Üreğil, Altıkoz(?), Cihanköy, Reşadiye, Pazarköy, Omzalı(?), Çeltikköy, Cedelik(?), Tutluca, Yalova kazasına bağlı Kocadere i Bâlâ ve Zîr, Gacık, Dereköy, Burhan, Kirazlı(?), Taşköprü gibi Müslüman köylerine saldırarak halkın para, eşya ve hayvanlarını yağmalayıp köylerini yaktıkları, kadınlara tecavüz ettikleri, halktan pek azının katliâmdan kurtulabildiği, Kocadere i Bâlâ ve Zîr köylerini yaktıktan sonra Yalova’ya göndereceklerini söyleyerek kayıklara bindirdikleri Müslümanları denize açılır açılmaz bomba ve kurşunlarla imha ve köy halkından geride kalanları da büyük bir eve toplayıp yakarak ve pencereden atlayıp yangından kurtulmaya çalışanları da silahla vurarak katlettikleri, bu katliâmı gerçekleştirenlerin yerli Rum ve Ermeniler olduğunun anlaşıldığı, Yunan mezâliminden kurtulmak üzere Gemlik, Pazarköy, Büyükkumla, Küçükkumla, Kırcaali, Umurbey köylerinden çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere bin beş yüz on kişinin vapurlarla İstanbul’a iltica ettiği, Küçükkumla’da elliyi aşkın kadın ve çocuğun kesilerek öldürüldüğü, Narlı ve Kırcaali köylerinde bir tek Müslüman kalmamacasına katliâm yapıldığı ve İtilaf Devletleri Tahkik Heyeti’nin gözü önünde bile halkın elinden zorla hayvanlarının alındığı, Gemlik ahalisinden yetmiş yaşlarındaki bir kadına ahali önünde on beş Yunan askeri tarafından tecavüz edildiğine dair raporlar.
29 Mayıs 1921

Erkân ı Harbiyye i Umûmiyye Dâ’iresi
Şu‘be: 2
Kısım: 3
Numara: 732 H. U. M
Yunan harekâtı
Hâriciye Nezâret i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Yunan mezâlimine â’id alınan ba‘zı raporların mevâdd ı mühimmesi sûreti leffen takdîm kılındı. Bu gibi ma‘lûmâtın Avrupa matbu‘âtında te’mîn i neşri ma‘rûz ı fecâyi‘ olan milletimizin derece i felâketini ifhâm içün fâ’ideli olacağı ma‘lûm ı devletleridir. Ma‘lûmât ı mezkûrenin Avrupa'daki mümessillerimize îsâli menût ı re’y i devletleridir. Ol bâbda emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî 20 Ramazan sene 1339
Fî 29 Mayıs sene 1337 Harbiye Nâzırı
İmza

Erkân ı Harbiyye i Umûmiyye Dâ’iresi
Sûret
Bundan altı yedi mâh mukaddem bir kısım Yunan askerinin dâhil olduğu yerli Rum ve Ermenilerinden mürekkeb çeteler Bursa vilâyetine merbût Orhangazi kazâsının Üreil[Üreğil], Altıkoz(?), Cebanköy[Cihan](?), Reşâdiye, Pazarköy, Omzalı, Çeltikköy, Cedelik(?), Dutluca ve geçen paskalyadan üç gün evvel de Yalova kazâsına mülhak Kocadere i Balâ ve Zîr, Gacık, Dereköy, Burhan, Kerizli[Kirazlı], Taşköprü vesâ’ir İslâm karyelerine ta‘arruz ederek ahâlî i İslâmiyyenin nukûd ve emvâl ve hayvanlarını gasb ve köylerini ihrâk ve ba‘zı kadın ve kızların ırz ve nâmûslarına tecâvüz ve pek cüz’îsi kurtulmak üzre ekserîsini katl ve hattâ sâlifü'z zikr Kocadere i Bâlâ ve Zîr karyelerini yağma ve ihrâk etdikden sonra ahâlîsini kadın, erkek, çocuk Yalova'ya gönderecekleri beyânıyla iki kısma bi't tefrîk bir kısmını altı aded yelken kayığına tıka basa doldurmak sûretiyle bi'l irkâb biraz denize açıldıkdan sonra tüfenk ve bombalarla üzerlerine ateş ederek cümlesini kayıklarıyla berâber gark ve imhâ ve diğer kısmını da köyün büyük bir hânesine doldurarak gaz ile ihrâk ve havl i cân ile hânenin penceresinden atlamak teşebbüsünde bulunanları da kurşunla katl ve ifnâ eylemiş ve bu esnâda ateş karşusuna geçerek "hurra" oynamak sûretiyle icrâ yı şâd mânî etmiş oldukları ve fâ‘illerinin dahi Yalova kazâsına merbût, Engüre, Koru ve Orhangazi kazâsına mülhak, Çengiler, Kerâmet karyeleriyle Adapazarı kazâsı, ve mahall i sâ’ire ahâlîsinden Rum ve Ermeniler oldukları beyân ve ifâde edilmekde olduğu.

21 Mayıs sene [13]37 günü sabâhı Seyr i Sefâ’in İdâresi'nin Gayret, Galata, Gelibolu vapurlarıyla Gemlik, Pazarköy, Büyükkumla, Küçükkumla, Karacaali, Umurbey köylerinden ekserîsi kadın ve çocuklardan mürekkeb olmak üzre 1210 muhâcirin limanımıza vürûd etdiği ve Yunanlıların gençlerden yüz elli kişinin Dersa‘âdet'e gelmelerine müsâ‘ade etmeyerek Pazarköyü'nde alakoydukları.

Dersa‘âdet'den giden beyne'l milel tahkîk hey’eti refâkatinde bulundurulan bir jandarma zâbitimizin Gemlik iskelesinde Yunan askerleri tarafından dûçâr ı hakâret olduğu ve Yunan işkence ve mezâliminin el’ân ber devâm bulunduğu ve Küçükkumlu[la]'da büyük bir taş üzerinde elliyi mütecâviz kadın ve çocuk kesdikleri, vürûd eden muhâcirlerin ifâdesinden anlaşıldığı. 21 Mayıs sene [13]37'de İnebolu vapuruyla 300 muhâcirin vürûd etdiği ve bu kâfilenin de ekserîsini kadın ve çocuklar teşkîl etdiği ve bunlardan birinin ifâdesine nazaran Yunanlıların, muhâcirlerin ilticâ etdikleri sevâhilde ve Düvel i İ’tilâfiyye Tahkîk Hey’eti'nin gözü önünde bile muhâcirînin ellerinden cebren koyun, sığır müsâdere etdikleri Narlı, Karacaali'de ahâlî i İslâmiyye'den hiçbir ferd kurtulmamak şartıyla ifnâ edildiği ve bu fenâlıkları Yunan askerleri ile berâber daha ziyâde yerli Rumların yapdıkları.

Yunanlıların Gemlik ahâlîsinden takrîben yetmiş yaşında olan bir kadına ahâlî muvâcehesinde alenen fi‘l i şen‘î yapdıkları ve bu denâ’et ve rezâleti sıra ile irtikâb edenlerin on beş nefere bâliğ olduğu ve bî çârenin o esnâda terk i hayât etdiği.
BOA. HR. SYS. 2625/16


BELGE NO: 14
YUNAN ASKERLERİYLE YERLİ RUM ÇETELERİNİN GEMLİK, ORHANGAZİ VE YALOVA KAZALARINA BAĞLI KÖYLERDE YAPTIKLARI KATLİÂM HAKKINDA İTİLAF DEVLETLERİ TAHKİK HEYETİNİN İNCELEMESİ
İtilaf Devletleri Tahkik Heyeti’nin, Yunan askerleriyle, onların silahlandırdığı yerli Rumlar tarafından yapılan mezâlimi araştırmak maksadıyla Gemlik, Orhangazi ve Yalova kazalarının yalnız sahil ve sahile yakın yerlerinde yaptıkları tahkikatda; bin hanelik Orhangazi kasabasında sadece beş evin kaldığı, üç cami, üç okul, on iki medrese, iki hamam, bir iplik fabrikası ve dört zeytin fabrikasının yakıldığı veya tahrip edildiği, Çengiler, Çeltikçi, Gedelek, Karacaali, Kapaklı, Kumla ve Narlı köylerinin yakılıp, halkının katledildiği, sokaklarda insan kafatasları, çene kemikleri, taşlarda kan izlerinin görüldüğü, Engüre’de büyük bir çukurda süngü ve kurşunla katledilmiş yirmi otuz, yine bir bostan kuyusunda da yüzlerce cesed bulunduğu, sahile uzaklığı sebebiyle heyetin gitmediği otuz üç köyde de sekiz bini aşkın Müslümanın katledildiği, köylerin yağmalanıp yakıldığı, bazı köylerin halkının katliâmlardan kaçarak kurtulduğunun anlaşıldığı.
29 Mayıs 1921


Bâb ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
Kalem i Mahsûs
10081
385

Hâriciye Nezâret i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Yunanîler cânibinden işgâl olunan mevâki‘deki ahâlî i İslâmiyyeye karşı îkâ‘ olunup son zamanlarda tahammül güdâz bir dereceye gelmiş olan mezâlim ve fecâyi‘in tahkîki içün vukû‘bulan teşebbüsât üzerine Düvel i İ’tilâfiyyece geçende i‘zâm edilmiş olan hey’et i muhtelitenin Gemlik, Orhangazi ve Yalova kazâlarının yalnız sevâhilinde ve sevâhile yakın yerlerinde icrâ yı tahkîkât ile avdet etdikleri anlaşılup bir sûreti leffen savb ı âlî i nezâret penâhîlerine tisyâr kılınan cedvelde muharrer olduğu vechile Yunanîlerin ve anların teşvîk ve himâyesiyle teşekkül eden Rum ve Ermeni çetelerinin mezkûr kazâlar dâhilinde daha pek çok karyeleri ihrâk ve kurâ yı muharrereden ba‘zı karyeler ahâlîsini kâmilen ve ba‘zılarını kısmen katl ve imhâ etdikleri sûret i mevsûkada bildirilmekde olmasına ve buralarda icrâ edilecek tahkîkât netîcesinin pek elîm ve dil sûz fecâyi‘in dahi zuhûru şübhesiz bulunmasına nazaran tahkîkâtın buralara da teşmîli sûretiyle tevsî‘i içün teşebbüsât ı lâzime îfâsı menût ı müsâ‘ade i aliyye i nezâret penâhîleridir. Ol bâbda emr ü fermân hazret i men lehü'l emrindir.
Fî 17 Ramazan sene [1]339 ve Dâhiliye Nâzırı Vekîli
Fî 26 Mayıs sene [1]337 Mustafa Rıza (?)

Gemlik, Orhangazi, Yalova ve Mülhakâtı Fecâyi‘inin Hulâsası
Yunan askerleriyle bunlar tarafından teslîh olunan Rum ahâlî tarafından îkâ‘ edilen fecâyi‘in tahkîki içün Gemlik, Orhangazi ve Yalova havâlîsine azîmet eden İngiliz Cenerali Frenk'in riyâseti altında İtalya Miralayı Mösyö Rolato, Fransız Miralayı Mösyö Veyg ve beyne'l milel Salîb i Ahmer nâmına İsviçreli Mösyö Geri ve Ceneralin yâveri Yüzbaşı Mister [E]ston ve Mösyö Rolato'nun tercümanı Mösyö Amelyo'dan müteşekkil hey’et âtîde muharrer yerlere gitmiş ve icrâ yı tahkîkât eylemişdir..
1– 13 Mayıs sene [1]337 Gemlik'den otomobille Orhangazi kasabasına gitmiş 1000 hânelik kasabanın beş hâneden mâ‘adâsının kâmilen ihrâk edildiğini görmüşdür. İhrâk ve tahrîb edilen 30 câmi‘, 3 mekteb, 12 medrese, 2 hamam, 1 iplik fabrikası, 4 zeytun fabrikası vesâ’ir büyük mebânînin fotoğrafîleri alınmışdır..
2– Çengiler karyesi: Kâmilen ihrâk edilerek beş on hâneden ibâret kalan köyü görmüşlerdir..
3– Çeltikci karyesi: Karyenin ihrâk edilmekde olduğu görülmüş ve cürm i meşhûd hâlinde yakalanan yedi Yunan askerinin fotoğrafları alınmışdır..
4– Gedelek karyesi: Sokaklarda insan kafatasları, çene kemikleri bulunarak hey’ete irâ’e edilmişdir. Burası 17 Nisan sene [1]337 târîhinden i‘tibâren ihrâka başlanmış idi..
5– Karacaali karyesi: Alevler içinde yanmakda idi. Deniz kenarında on iki maktûl ve mecrûh, taşlarda kan lekeleri müşâhede edilmiş, Mösyö Geri tarafından fotoğrafları alınmışdır. Karye dâhilinde maktûl yirmi kişinin fotoğrafları da Yâver Mister Eston tarafından alınmışdır..
6– Kapaklı karyesi: Dere kenarında 16 ve henüz ateş almamış hâne içinde 6 maktûl, 2 yaralı bulunmuşdur.. Karyenin alevler içinde fotoğrafı alınmışdır..
7– Kumla karyesi: İskele başında iki maktûl, bir yaralı görülmüşdür. Köy nehb ü gârete ve katli‘âma ma‘rûz kalmışdır. Burada Mösyö Geri tarafından fotoğraf alınmışdır..
8– Narlı karyesi: Alevler içinde yanmakda iken Mösyö Geri ve Yâver Eston tarafından karyenin fotoğrafı alınmışdır..
Hey’et sâhilde ve sâhile pek yakın bulunan mevâki‘de katli‘âma ve yağmaya ma‘rûz oldukdan sonra ihrâk edilen bâlâdaki kurâyı re’yü'l ayn görmüşdür. Zîrde isimleri muharrer kurâ dahi ihrâk ve yağmaya ma‘rûz kalmış olup dâhilde bulunmaları hasebiyle hey’et bu havâliye gitmemişdir.

Mikdâr ı nüfûs
Teşvîkiye 430 ahâlîsi katl, mebânîsi ihrâk edilmişdir.
Kocadere i Bâlâ 350 " "
Kocadere i Zîr 550 " "
Çınarcık 550 Katli‘âma ve yağmaya ma‘rûz kalmış ancak 20 kişi kurtulmuşdur.
Çalıca 120 Ahâlîsi katl mebânîsi ihrâk edilmişdir.
Kurdköy 400 " "
Ortaburun 150 " "
Günlük[Güllük] 200 İhrâk edilmişdir. Ahâlîsi firâr etmiş iki kişi katlolunmuşdur.
Gökçedere 100 Kısm ı a‘zamı ihrâk edilmişdir.
Üvezpınar 150 İhrâk edilmişdir. Ahâlîsi kısmen katledilmiş ve kısmen firâr etmişlerdir.
Paşaköy 350 Ahâlîsi katl ve köy ihrâk edilmişdir.
Solucak [Soğucak] 200 " "
Kirazlı 250 " "
Yortan 250 " "
Dereköy 250 " "
Akköy 550 Ahâlîsinin kısm ı a‘zamı katledilmişdir.
Samanlı 150 " "
125(?) " "
Reşâdiye 1250 Karye kâmilen ihrâk edilmiş ve katli‘âma ma‘rûz kalmışdır.
Esediye 200 " "
Çakırlı 550 Karye kâmilen ihrâk edilmiş ve katli‘âma ma‘rûz kalmışdır ve ahâlîsi katledilmişdir.
Üreğil 700 " "
Cihanköy 250 Ahâlîsi firâr etmiş, köyü yağma etmişdir.
Dutluca 850 Ahâlîsi katl, mebânîsi ihrâk edilmişdir.
Fıstıklı 550 Karye yağma edilmiş ahâlîsi firâr etmişdir.
Karacaali 650 Ahâlîsi katl, karye yağma ve ihrâk edilmişdir.
Mecidiye 200 Ahâlîsi kısmen katledilmiş ve yağmaya ma‘rûz olmuşdur.
Selimiye 700 " "
Lütfiye 100 " "
Hayriye 250 " "
Haydariye 250 " "
İhsâniye 100 " "
Küçükkumla 150 " "
Sultaniye 10 " "
Büyükkumla 620 " "

Fî 25 Mayıs sene [1]337


BELGE NO: 15
YALOVA VE EDREMİT’TE MÜSLÜMANLARA İŞKENCE EDİP YAKTIKTAN SONRA MALLARINI ÇALAN ŞAHISLARIN SUÇ CETVELLERİYLE İNGİLİZLERE TESLİM EDİLDİĞİ
Yalova’nın Kocadere köyünde beş yüz Müslümanı bir eve toplayıp gazla yakan ve pencereden atlayanları kurşunla şehit eden Vasil, Yani ve arkadaşlarıyla; Edremit’te Müslümanlara zulüm ve işkence edip mallarını gasbeden Kaptan Vangel oğlu Anastaş, suçları şahitler, tahkik ve zabıt varakası ile sabit olup üzerlerindeki para ve eşya ile birlikte tebligat gereğince İngiliz zabıtasına teslim edildilerse de İngilizlerce serbest bırakılacaklarının anlaşıldığı, hukuka aykırı bu durum karşısında siyasî girişimlerde bulunulup bunların Osmanlı mahkemelerine verilmelerinin sağlanması gerektiği, suçlarını gösterir cetvelin de sunulduğu.
25 Eylül 1922

Bâb ı Âlî
Dâhiliye Nezâreti
İdâre i Umûmiyye i Dâhiliyye Müdîriyeti
Umûmî: 57156/10
Husûsî: 340

Hâriciye Nezâret i Celîlesi Cânib i Âlîsine
Ma‘rûz ı çâkerleridir ,
Anadolu’dan gelen ve haklarında şikâyet vukû‘ bulan şübheli eşhâsın hangi millete mensûb olursa olsun müttefikîn zâbıtasına lüzûm ı teslîmlerini mübelliğ bulunan sûreti melfûf iki kıt‘a varaka üzerine o sûretle mu‘âmele îfâsına mecbûriyet hâsıl olduğu ve Anadolu’da ahâlî i İslâmiyyeye zulüm ve işkence icrâ ve bunlardan birçoklarını katl ve imhâ ve emvâl ve eşyâlarını yağma ve hânelerini ihrâk eylemelerinden dolayı vukû‘bulan mürâca‘at ve şikâyet üzerine der dest ve ancak ânifü’z zikr teblîgât mûcebince üzerlerinde zuhûr eden pâre ve eşyâ ile birlikde İngiliz zâbıtasına teslîm etdirilen kesânın esâmîsini mübeyyin cedvelin gönderildiği ve Yalova’da Müslümanlara karşı icrâ yı zulm ve i‘tisâf ve birçok kadınları ihrâk etdikleri tahkîkât ı vâkı‘a ile sâbit olan Vasil ve Yani ve rüfekâsının vukû‘bulan taleb üzerine haklarındaki evrâk suretleriyle berâber Eylül’ün yirminci günü İngiliz zâbıtasına teslîm olundukları ve şimdiye kadar Dersa‘âdet’e firâr ve ilticâ eyleyen ve müdde‘î i şahsîleri tarafından vâki‘ olan şikâyet üzerine der dest etdirilen kesândan herbirinin katl, ihrâk, nehb ü gârât ef‘âlinin fâ‘il ve mürtekibleri olduğuna kanâ‘at ı vicdâniyye hâsıl ve ez an cümle Vasil ve Yani nâm ı diğeri Mitro’nun beş yüz Müslümanı, Yalova’nın Kocadere karyesinde Bekir Çavuş nâmında birinin hânesine toplayarak ve hâneye gaz dökdürerek cümlesini ihrâk ve imhâ etdiklerinin ve pencereden atlayup tahlîs i câna teşebbüs edenleri de kurşunla şehîd ve ahâlînin pâre ve mâllarını gasbeylediklerinin ru’yete müstenid şehâdât ile mertebe i sübûta vâsıl olmuş ve Kaptan Vangel oğlu Anastaş nâmında birinin dahi Edremid’de ahâlî i İslâmiyyeye zulüm ve işkence ederek gasb ı emvâle cür’et eylediği evrâk ı tahkîkiyye ve zabıt varakası münderecâtı ve şühûd ifâdâtıyla tebeyyün etmiş olduğu ve merkûmların İngiliz zâbıtasınca serbest bırakılacakları dahi mahsûs bulunduğu beyânıyla hukûk ı umûmiyye ve şahsiyyeyi ihlâl edeceği müstagnî i îzâh bulunan işbu tarz mu‘âmele hakkında lâzım gelenler nezdinde teşebbüsât ı siyâsiyye icrâsıyla eşhâs ı merkûmenin mehâkim i Osmâniyyeye tevdî‘leri esbâbının istikmâline Polis Müdîriyyet i Umûmiyyesi’nden alınan tezâkirde lüzûm gösterilmiş ve tevdî‘ kılınan sâlifü’z zikr cedvel dahi leffen irsâl edilmiş olmasına nazaran îfâ yı muktezâsı ve netîcesinden ma‘lûmât î‘tâsı menût ı re’y i âlî i dâverîleridir. Ol bâbda emr ü fermân hazret i men lehü’l emrindir.
Fî 4 Safer sene [1]341 ve
Fî 25 Eylül sene [1]338
Dâhiliye Nâzırı
İmza


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 01.11.11, 09:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Göç, Katliam ve Hakiki Soykırım

Ahmet Akyol


Türkler tarih boyunca soykırıma uğramışlar, ama ne yazık ki, uluslar arası arenada haklarını aramadıkları ve kendi seslerini duyuramadıkları için, hep soykırım yapan millet olarak tanınmışlardır.

Oysa tarih boyunca Türkler hep koruyucu olmuş, hatta kendi ülkelerinde uğradıkları zulümden kaçanları bile kanatları altına alarak korumuşlardır.

Türkler’in gerçek bir soykırıma uğradıkları, ama bunu dünyaya duyuramadıkları, yerlerden biri de, Yalova’dır.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Yalovalılar, Yunan işgali sırasında gerçek bir soykırım yaşamışlardır.

Savaş sonunda, Mondros Ateşkesi’ni müteakiben Anadolu’ya çıkan Yunanlıların amacı, Megalo İdea’yı gerçekleştirmekti.

Trakya, Girit, Kıbrıs, Adalar gibi Batı Anadolu da, yani kuzeyde İzmit’in doğusundan, güneyde Antalya doğusuna çekilecek bir çizginin batısında kalan, içinde Yalova’nın da bulunduğu bölge, bu Megalo İdea hudutları içindeydi.

Ancak, imzalanan Sevr Antlaşması hükümlerine göre bölge, kendine özgü bayrağı ve bağımsız bütçesi bulunan bir komisyon yönetimine veriliyordu.

Yunanlılar, antlaşma hükümlerini görünce irkildiler. Marmara Denizi güney kıyıları elden çıkmak üzereydi. Bir şeyler yapılmalı, yöredeki Rum nüfusunun daha fazla görülmesi için etkinliklere girişilmeliydi.

Cephedeki gelişmeler de Yunanlılar açısından beklendiği gibi değildi.

Birinci İnönü Muharebeleri’ni takiben İkinci İnönü Muharebeleri, 28 Mart 1921’de başlamış ve dört günlük zorlu bir mücadeleden sonra, 1 Nisan 1921 günü sona ermişti.

Yunanlılar, saldırı üzerine saldırı yaparak mevzileri yarmaya çalışmışlar, başarılı olamayınca da yenilgiyi kabul ederek, başlangıçtaki hatlarına çekilmeye başlamışlardı.

Yunan askeri olanca hızıyla çekiliyordu ama, kinini kusmaktan da geri kalmıyor, çekildiği her yeri yakıp yıkıyordu.

Tabii, bu sadece cephede olmuyordu.

Cephe gerisinde de büyük mezalimler başlamıştı.

Yunanlılar, ya öç duygusuna kapılarak İzmit, Yalova ve Orhangazi’de Müslüman Türk halkını kılıçtan geçiriyor, ya da işgalindeki bölgelerde onları, Yunan yönetiminin sürdürülmesinden yana oldukları yolunda yazılı belgeler imzalamaya kandırıyor veya zorluyorlardı.

Yunan işgalindeki bölgelerde şiddet ve korku egemendi. Müslüman Türk halkı, Yunanlılar tarafından sistemli bir biçimde yok edilmek istendiğini anlamıştı, gelecek tehlikedeydi.
Korunmasız çocuklar, yaşlı erkek ve kadınlar, daha güvenceli yerlere gönderilmeliydi.

Yalova Kaymakamlığı’nı üstlenen Demir Bey ile Reşadiye Köyü’nden (Günümüzde Güneyköy) Şeyh Şerafettin’in öncülüğünde, civar köylerde bulunan köylüler, 1921 yılı Nisan ayının ikinci yarısında, Reşadiye Köyü’nde toplanmaya başladılar.

Bölgede bulunan millî müfrezelerin katkısıyla, gereken emniyet önlemleri alındıktan ve yolun iki tarafı kesildikten sonra, Yalova tarihinde çok önemli olan tarihi göç başladı.

Sayın Rasih Savaş’ın, 17 Ağustos 1995 günü, bu yazının yazarına göç ile ilgili anlattığı anıları şöyledir:

“…Güneyköy’ü terk ettik. Yolumuz önce Yalova istikametineydi. Esadiye’yi geçince ana yolu terk ederek doğuya döndük. Elmalık- Gacık- Yalakdere istikametine gittik. Yalakdere boşaltılmıştı. Burası eskiden Rum/Ermeni köyüymüş. Evler boştu. Bir- iki gece burada kaldık. Ben, o zamanlar yedi yaşındaydım. Babam bir sene önce vefat etmişti. Annemle ve kız kardeşimle beraberdik.

Biz, Yalakdere’de iken, Şeyh Şerafettin de Kabaklı Köyü’ndeydi. Sonra hep beraber Merdigöz’e gittik. Orası da Ermeni köyüydü. Burası da boşaltılmıştı. Bizi boş evlere yerleştirdiler. 2 hafta kadar burada kaldık. Sonra, Mekece- Akhisar yolu ile Geyve’ye gittik. Geyve’de kalmadan Burhaniye isimli eski bir Ermeni köyünün boş ve metruk evlerine yerleştik. Civarda çatışmalar yapılmıştı. Her tarafta cesetler vardı. Düşman gelince, Geyve Boğazı’nı geçerek Adapazarı’na vardık. Orada hiç durmadan Ali Fuat Paşa’ya (Eski adı Köprü idi) geçtik. Yolda giderken asker kaçakları tarafından soyulduk. Bizleri Adapazarı tarafında dağıttılar….Olaylar bittikten sonra da tekrar köyümüze döndük.“


Göçten sonra, göç etmeyenler ve/veya çeşitli sebeplerle göçe katılamayanlar üzerinde Yunan askerinin ve Ermeni/Rum çetelerinin katliamları devam etti.

Bu katliamlardan biri de, Yalova Kocadere’de oldu.

24 Nisan 1921 Pazar günü, Engere Rum Köyü Muhtarı Ligori, Kocadere-i Bâlâ (günümüzde Şenköy)’ya gelerek, emniyetleri için Kocadereliler’in kendi köylerine gelmelerini önerdi.

Eğer bir miktar da para verilirse, Engere Rum Köyü’ne giden Müslüman Türkler’in gelecekleri güvence altına alınacaktı.

Köylüler, Muhtar Ligori’ye inanarak Engere’ye gittiler.

Ertesi gününden itibaren de, Kocadere-i Bâlâ (Şenköy) ve Kocadere-i Zîr (Kocadere) köylerinde katliamlar başladı.

Rum çeteler, köyleri basarak soygun, gasp ve tecavüzlerde bulundular.

Bu çeteler, Kocadere-i Bâlâ ve Kocadere-i Zîr köyleri halkını Yalova’ya göndereceklerini söyleyerek, iki guruba ayırdılar.

Bir kısmını 6 yelkenliye bindirdiler. Kıyıdan biraz açıldıktan sonra da, ateş ederek ve bomba atarak bu yelkenlileri batırdılar ve böylece içindekileri öldürdüler.

Rum çeteler, 1921 yılı Paskalyasından üç gün önce, 29 Nisan 1921 günü, geri kalan köylüleri de, Kocadere-i Zîr köyünde Bekir Çavuş’un evine doldurdular. Evi gaza bulayarak yaktılar. Kapı ve pencerelerden kaçmak isteyenleri de ateş ederek katlettiler.

Olayın canlı tanıkları, yıllar sonra olayı anlatırken, 830 civarında Müslüman Türk’ün bu evde yakıldığını söylemelerine rağmen, Dahiliye Nezareti’nin tanık ifadelerinden yola çıkarak hazırladığı ve 25 Eylül 1921 tarihinde Hariciye Nezareti’ne gönderdiği raporda, bu miktar 500 kişi olarak belirlenmiş.

Yine bu raporda, 500 Müslüman’ı Kocadere’de Bekir Çavuş’un evine toplayarak yakan Rum çete liderleri Vasil ve Yani(diğer adı Mitro)’nin adamlarıyla birlikte 21 Eylül 1921’de yakalanarak İngiliz asayiş kuvvetlerine teslim edildiği, yazılı…

Yunanlılar’ın amacı: kadın, çocuk, yaşlı- genç ayırmadan Türk’ü yok etmekti.Ama, sonunda kendileri denize döküldüler.

Onlardan geriye, sadece insanlık tarihinin en kanlı tabloları kaldı.

Yalova Kocadere’deki şehitlikte, her yıl 29 Nisan günü anma törenleri düzenleniyor, bu vatan topraklarında huzur içinde yaşamamız için can veren şehitlerimize mevlid okutuluyor, dualar ediliyor.

Umarım, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu sene de, ilgisiz hamaset destanlarıyla (örneğin: dünyadaki insan hakları ihlalleri, ya da Filistin - Yahudi ilişkileri anlatılarak) geçiştirilmez.

Günün anlamına uygun tören ve konuşmalar yapılır; böylece kolektif hafıza canlı tutulur.

Konuya Türkler’in uğradığı soykırımından bahsederek girdim.

Kocadere’de yapılacak anma törenlerinde yapılacak konuşmalarda, Yalovalı’nın uğradığı soykırımın ağırlıklı olması gerekir.

1921 yılının Nisan ayı, Yalova’da Türkler’in soykırımına uğradığı bir aydır.

Özellikle bu durumu tüm dünyaya duyurmak zorundayız.

Yalova bölgesindeki Rum ve Ermeni komitacıların Yunan ordusunun desteğinde yaptıkları barbarlıklar o kadar tüyler ürperticiydi ki, İngiliz Milletvekili Aubrey Herbert, Avam Kamarası’nda, 16 Haziran 1921 günü, şu soruyu Başbakan’a sordu:

“General Leonardopulos’un komutasındaki Yunan birlikleri, Marmara Denizi sahilinde bulunan Yalova bölgesinde 7.000 savunmasız Türk kadın ve çocukların 5.500’ünü öldürmüştür. Bu olay, İstanbul’dan bir saat mesafede olmuştur. Majeste Kral Hükümeti bu olay hakkında bilgi sahibi midir?”

Chamberlain, Başbakan adına şu yanıtı verdi:

“Rapor vermek için görevlendirilmiş bulunan Bağlaşık Güçleri Komisyonu’nun İngiliz yönetimine gönderdiği rapora göre, belirlenen bölgede ciddi olaylar vuku bulmuştur.”

Unutmayalım ki, tarih bir milletin hafızasıdır. Tarihlerini bilmeyen milletler, köksüz ağaca benzerler ; en ufak bir rüzgârda devrilirler.

Tarihlerini çok iyi bilen, geçmişten ders alan milletler de, toprağa kök salmış ulu çınarlara benzerler. Hiçbir rüzgâr ve fırtına onları yıkamaz.

http://www.ahmetakyol.net

http://www.yalovamiz.com/article.php?id ... 06&aday=28


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 01.11.11, 09:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Şeyh Şamil Müfrezesi

Ahmet Akyol


Yalova Güneyköy’ün kuruluşunun 109 ncu yılı, 3 Temmuz 2005 günü düzenlenen coşkulu bir şenlikle kutlandı.
Aldığım ve bir başka kaynaktan doğrulanan habere göre, şenlikte yapılan bir konuşmada, Yalova’nın tarihini kaleme alanlara şiddetli bir şekilde çatılmış ve Güneyköy’de Milli Mücadele sırasında kurulan Şeyh Şamil Müfrezesi’nden hiç kimsenin bahsetmediğinden yola çıkılarak, sitemde bulunulmuş.
Önce, bir konuyu açıklığa kavuşturalım:
Ben, tarihçi değilim ve hiçbir zaman böyle bir açıklamam olmadı. Ben, tarihi, özellikle de Türk tarihini okuyup incelemeyi çok seven bir insanım, hepsi bu…
Okuduğum ve öğrendiklerimi ( profesyonelce değil, amatörce ) paylaşmaktan da büyük keyif alıyorum.
Kurtuluş Savaşı’nda Yalova’da geçen olayları karınca kararınca inceleyen iki-üç kişiden biri olduğum için, kendimi bu iddiaya yanıt vermekle zorunlu hissettim.
Şeyh Şamil Müfrezesi’ni tanıtmak için yapılanları ve yazılanları, bu yazının son kısmına bırakarak, önce bu müfrezenin ne olduğunu görelim.
Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, Yalova köylerinde kurulan müfrezelerden biri de, söylenenlere göre, Şeyh Şamil Müfrezesi’ydi. Yalova’nın Reşadiye Köyü’nde ( günümüzde Güneyköy) Dağıstan’dan gelenler tarafından kurulmuştu.
Anlatılanlara göre, daha çok Bursa bölgesinde bulunan ve 174 ncü Alay Komutanı Yarbay Rahmi Bey’in emrinde, Birinci Anzavur ayaklanmasının bastırılmasında ( 25 Ekim – 30 Kasım 1919 ); Ali Fuat Paşa’yla Düzce isyanının bastırılmasında ( 13 Nisan -31 Mayıs 1920) görev yapan Şeyh Şamil Müfrezesi, 8 Temmuz 1920’de Yunanlılar’ın Bursa’yı işgali üzerine dağıldı.
Bu müfrezenin başında bulunan kişi, Esir Mehmet de denilen Mehmet Ersöz’dü.
Mehmet Ersöz, anılarında o günleri şöyle anlatmıştı:
“…1304 (Milâdi 1886) doğumluyum. Babamın da adı Mehmet’ti. Biz, Kafkasyalılar’dan birkaç Alay, Rus Ordusu’nda iken Almanlar’a karşı savaşırken esir düştük. Onlar da bizi Türkiye’ye gönderdiler. Esir Mehmet lakabı buradan gelir.
…Birinci Dünya Savaşı bitmişti. Sonradan Bursa’da Müdafaa-i Milliye diye bir yer açıldı. Burada, Necati Bey ( ilk devrenin mebusu), Salih Paşa ( Erzurum mebusu), bir de Üsküplü Jandarma Albayı Mehmet Ali Bey bir teşkilât yaptılar. Rahmi Bey de Alay Komutanı idi. Mehmet Ali Bey, beni müfreze komutanı yaptı.
Sonra Şeyh Şamil Bölüğü kuruldu. İçlerinde hapisten çıkanlar da vardı.
Kısa süre sonra, Birinci Anzavur ayaklanması başladı. Bursa yolunu kestik. Anzavur’un adamlarıyla çarpıştık. Anzavur boynunda Kur’an ile geziyordu. Halkı padişahın isteklerine uymaya çağırıyordu. Çarpışma sonunda, Anzavur yakalanacağını anlayınca kaçtı. Ancak, aradan bir süre geçince tekrar ayaklandı. Biz de tekrar çatışmaya girdik. Aznavurcular, Rahmi Bey’i kurban keser gibi kestiler. Çerkez Ethem, Anzavur isyanını bastırdı. Anzavur yine kaçtı. Ali Fuat Paşa ile Düzce isyanına gittik. Onu bastırdık. Sonra İzmit’e yürüdük. Oradan da Bursa’ya geldik. Bursa henüz işgal edilmemişti.
Bursa’nın işgal edildiği günler içinde dağıldık.
Güney Köyü’ne çekildim. Bir süre sonra, köy içinde davet edildiğim ( isim vermek istemiyorum) bir yerde tuzağa düşürüldüm.Bulunduğum odaya birden Yunanlı subaylar girerek beni esir aldılar. Esir düşmemden sonra 7 köy halkı göç etmiştir.
Yunanlılar beni öldürmediler. Gemlik’ten önce Bursa’ya, sonra da Mudanya’ya götürdüler. Ellerinde 3-4 ay kaldım. Atina’ya götüreceklerdi. Mudanya’da üç kişi kaçmaya muvaffak olduk. Mudanya’da çok Rus motoru vardı. Onlarla İstanbul’a, oradan da Adapazarı’na çıktık. Adapazarı’nda Kuva-yı Milliye’ye karşı savaşmışım diye beni tutukladılar. Prangalara bağladılar. Üç ay hapis yattıktan sonra, Kastamonu İstiklâl Mahkemesi’ne çıktım. Ancak, Ali Fuat Paşa ile Kâzım (Özalp) Bey’in telgraflarıyla kurtuldum. Hapisten çıkınca düzenli ordu kurulmuştu. Müfrezeler ve çeteler dağılmıştı. Bundan sonra herhangi bir harekete katılmadım.” ( Ayrıntılar ve daha fazla bilgi için Kurtuluş Savaşı’nda Yalova isimli kitabıma bakabilirsiniz)

Şeyh Şamil Müfrezesi’ni araştırırken, Esir Mehmet’in oğlu Sayın Nurettin Ersöz ve konuyu çok iyi bilen Güneyköy’ün tanınmış isimleriyle, örneğin Sayın Rasih Savaş ile uzun uzun konuştuk. Ayrıca, 1982 yılında Esir Mehmet ile yapılan görüşmenin ses bantlarını inceledim.
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınlarında da iyice araştırdıktan sonra, 1994 yılında, TRT’de bir tarih programında, konuyu işledim, hatta Güneyköy’de olayı ben anlattım. O dönem Güneyköy’ü Muhtarı yanılmıyorsan Rafet Bey idi.
Konu,1996 yılında yazdığım ve Yalova Gazetesi’nin okuyucularına hediye olarak verdiği ( Kurtuluş Savaşı’nda Yalova) isimli kitap ile 1998 yılında kaleme aldığım (Anılarla ve Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nda Yalova) isimli kitapta, tüm ayrıntılarıyla mevcuttur.
Şeyh Şamil Müfreze Komutanı Esir Mehmet’in, ayrıca o günleri yaşayan ve bu müfrezede görev yapan pek çok kimsenin ses bandına anlattığı hatıraların deşifresi bende…Bu hatıraların hepsini yazamadığımı belirteyim.
Sayın Nuri Taner’in 1997 yılında yazdığı (Yalova’da Milli Mücadele Kahramanları) isimli kitapta konuyla ilgili bilgi vardır.
Haberci Gazetesi’nden İbrahim Yurdagül’ün , 2001 yılında yayınladığı ve bu sene yeni baskısını yaptığı (İşte Yalova) isimli kitapta, alıntılanan, az da olsa, konuyla ilgili bilgi bulunuyor.
Ayrıca, Güneyköy ile ilgili olduğu için belirteyim, rahmetli Şeyh Şerafettin’in önderliğinde yapılan göç ve faaliyetler hakkında da hem benim kitaplarımda, hem de Yalovalı arkadaşlarımın kitaplarında çok yararlı bilgiler var.

Zannediyorum bir parça ilgiyle istenilen bilgiler bulunabilir.

http://www.yalovamiz.com/article.php?id ... %BCfrezesi


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yalova-Bursa Hattında Milli Mücadele Kahramanları
MesajGönderilme zamanı: 01.11.11, 09:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.09.10, 09:02
Mesajlar: 78
Yalova’nın Düşman İşgalinden Kurtuluşu

Ahmet Akyol

19 Temmuz 2005 günü, Yalova’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 84 ncü yıldönümü…
Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları, 19 Temmuz 1921 günü, Yalova’ya girmişlerdi.
Şimdi o günleri ve öncesinde gelişen olayları kısaca hatırlayalım.

30 Ekim 1918’de, Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken Yalova, Akköylü İbo’nun sayesinde bu işgalin dışında kalmıştı.
10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.
Ağustos ayının sonlarında, İbo’nun tuzağa düşürülerek esir alınmasından sonra, Yalova ve civarında Yunan işgali başladı.
Bu aynı zamanda, civarda bulunan Rum ve Ermeniler’le Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu.
Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne dönüştü.
Ermeni, Rum ve bazı etnik ayrımcı çetelerin amansız saldırılarına karşı, bir araya gelen köylüler, küçük küçük müfrezeler oluştururken, bir yandan da daha güvenlikli yerlere göç ettiler.
Bölgede kalanlar ve/ veya göçe katılamayanlar üzerinde baskılar, hatta soykırıma varan davranışlar arttı.
Durum, İstanbul’daki İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın gözünden kaçmıyordu. Komutanlık, bir Araştırma Komisyonu’nun kurulmasın karar verdi.
12 Mayıs 1921 günü bir gemiyle Gemlik’e gelen üyeler Gemlik, Orhangazi, Armutlu Yarımadası’nda meydana gelen olayları yerinde incelediler.
Bu inceleme ve yerinde yapılan tetkikler sonucunda çok sayıda göçmen, gemilerle İstanbul’a nakledildi. Komisyon üyeleri de 20 Mayıs 1921’de son göçmen kafilesiyle İstanbul’a döndüler.
Ne var ki, çetelerin katliamları, Araştırma Komisyon üyelerinin İstanbul’a dönmesinden sonra bütün hızıyla devam etti.
Özellikle Akköy’e gelen Rum çeteciler, bazı kişileri arama bahanesiyle köyü sardılar. Köyün içindeki aramalar sırasında çok sayıda vatandaşımızı öldüren çete mensupları, daha sonra büyük bir gurubu ellerini bağlayarak köyün dışındaki ağaçlık bir alana götürdüler ve büyük bir meşe ağacının dibinde onları kurşuna dizdiler.
Bu kurşuna dizilenler içinde bulunan Halil Kaya, kaçmayı başardı.
O zamanlar 15-16 yaşlarında bulunan Hasan Arda’nın bizzat tanık olduğu bu katliamdan sonra tekrar köye dönen çete mensupları, köyü yağmaladılar.
Çevre köylerde de katliam ve soygunlar devam ediyordu.
İstanbul’da bulunan İşgal Kuvvetleri Komutanlığı, bu sefer yeni bir Araştırma Komisyonu kurdu.
Bu yeni Araştırma Komisyonu, 24 Mayıs 1921 günü, önce Akköy’e geldi. Komisyon üyeleri gördüler ki : Evlerin büyük bir kısmı tamamen tahrip edilmiş, kapı, cam- çerçeve diye bir şey kalmamıştı.
Köyün çukurlarında 60 kadar ceset sayıldı.
Araştırma Komisyonu üyeleri, bundan sonra diğer köylere gittiler.

2 nci İnönü Muharebeleri’nden sonraki günlerdi…
Sivil halk üzerinde bu seferde Yunan askeri güçlerinin baskısı başladı.
Bu günler, aynı zamanda Kuva-yı Milliye’nin düzenli orduya geçtiği günlerdi. Yüzbaşı Hulusi Gökdemir, Demir Bey kod adıyla, Yalova’ya Kaymakam olarak atanmış, bölgede bulunan unsurlar, giderek tek komuta altında toplanmaya başlamışlardı.

Ancak, Anadolu içlerinde işler istenildiği gibi gitmiyordu. Türk Ordusu, Eskişehir- Kütahya Muharebeleri’nde yenilmiş, Sakarya doğusuna çekiliyordu. Marmara bölgesinde bulunan Yunan Kuvvetleri de, bu durumdan yararlanmak istediler.
Asıl amaç, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün tamamen ortadan kaldırılmasıydı.
Yunanlılar, işte bu amaçla, Marmara Denizi güney kıyılarında ve Yalova’da bulunan kuvvetlerini münavebeyle ve kuvvet azaltarak önce Bursa bölgesine çektiler ve oradan da doğuya kaydırdılar.
Bölgede ve dağlarda bulunan milli müfrezeler, bunun üzerine teker teker boşalan yerleri ele geçirmeye başladılar.
4 Temmuz 1921’de bir milli müfreze Karamürsel’e,
19 Temmuz 1921’de de Yalova Bağımsız Bölüğü unsurları Yalova’ya girdi.
Yunan birlikleri, bir daha Yalova’ya giremedi. Anadolu içlerinde Sakarya’da uğradığı yenilgiden sonra geri çekildi. Kendine uygun bir hatta savunmaya geçti.
Büyük Taarruz, bir sene sonra başlayabildi.
Hazırlıklar ancak bitmişti.

26 Ağustos 1922’de başlayan Türk Taarruzu karşısında Yunan askeri, bu sefer büyük bir bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçtı.
Yalova bölgesinde toplanan Halit Paşa komutasındaki birlikler, 4 Eylül 1922’de, kuzeyden güneye doğru temizleme harekâtına katıldılar.
İçlerinde Bağımsız Yalova Bölüğü’nün de bulunduğu Kocaeli Grubu birlikleri, Gemlik, Mudanya , Bandırma ve Erdek bölgesini düşmandan temizlediler.

Sonuçta, 18 Eylül 1922’de son Yunan askeri de Anadolu’dan çekildi.

Olayların üzerinden yıllar geçti.

Bu gün, Akköy ile Yenimahalle arasında yol kenarında, büyük bir meşe ağacının dibinde, kurşuna dizilenlerin topluca gömüldüğü belirtilen bir Şehitlik ve onun hemen civarında, şehitler için yapılmış bir Anıt var.

Vatanın kurtuluşuna vücutlarını malzeme diye hibe eden aziz şehitlerimizi, gazilerimizi, bu topraklarda hür ve bağımsız yaşamamız için can veren bütün kahramanları, rahmet ve şükranla anmayı bir borç bilirim.

( NOT: Konu hakkında ayrıntılı bilgi isteyenler için Kurtuluş Savaşı’nda Yalova ile Bağımsız Yalova Bölüğü isimli kitaplarımı öneririm.)

http://www.yalovamiz.com/article.php?id ... den_Kurt...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 9 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye