sufiforum.com
https://sufiforum.com/

Namık Kemal Zeybek / Ülkü Yolu
https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=117&t=6225
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  pusat [ 19.09.11, 08:24 ]
Mesaj Başlığı:  Namık Kemal Zeybek / Ülkü Yolu

Ülkü Yolu

Hayat damarları çok derinden olan büyük bir buhran içindeyiz. Dünyayı saran köklü mes'eleler, ülkemizin hususi dertleriyle birlikte milli bünyemizde derin yaralar açmıştır.

Maddeye tapmaya dayanan, maddi başarıdan gayrı değer tanımayan batı medeniyetine, yerini yeni bir medeniyete bırakmak üzere çökme dönemine girdi. İnsanlık için yeni bir çağ başlıyor. Maddenin en küçük parçası sayılan ve bölünmez sanılan ''atom parçalandı'' ve görüldü ki, madde bir başka varlık biçiminin görüntüsünden ibaret. Maddede saklı muazzam enerjiyi disiplin altına alıp, kullanmak imkanı doğdu. Yer çekimini yenip, fezaya açılmayı sağlayacak teknikler gelişti.

Olaylara izah getirmede temel olan yeryüzü mantığı, yerini uzay mantığına terk etti. İnsan zihninin görevlerini bir çoğunu üstlenebilen, sun'i beyinler yapıldı. Kainatta hakim olan esrarengiz denge mekanizmaları araştırılmaya başlandı. Bütün bunlar, gelmekte olan çağa, atom çağı, feza çağı, bilgisayar çağı, sibernetik çağı, gibi isimlerin verilmesi heveslerine doğurdu. Madde medeniyetinin, insana aradığını huzuru verememesinin sebep olduğu tepki ile madde ötesine aşırı ilgi doğdu. Batı insanı maneviyat açlığını, Hind Mistisizminin çıkmaz sokaklarında tatmin etme gayretine düştü. Parapsikoloji Üniversitelerde kürsülere kavuşurken, meditasyon, transandantal meditasyon teknikleri modalaştı.

Madde medeniyetine gösterilen tepkiyi haklı bulan ve çöküşün delillerine teferruatı ile ortaya koyan Dr. A. Carrel gibi tefekkür adamları, maddeyi inkar edecek bir maneviyatçılığın doğacağından endişe ederek, ruh ve madde dengesini çıkar yol olarak ortaya koydular. Bir çok batılı metefekkir, yeni medeniyetin maneviyatçı karakterde olacağını vurguladı.

Bir husus kesindir. Yeni bir çağ başlamakta, yeni bir medeniyet doğmaktadır. Bu büyük inkılap, bütün dünyada büyük gürültülere, rahatsızlıklara ve ma'şeri problemleri sebep olmaktadır. Dünya doğum sancıları içindedir. Türkiye de problemlerin elbette içinde ve tesir sahasındadır.

Ancak bizim derdimiz bu kadar değildir. Biz aynı zamanda marazi bir sanayileşmenin doğurduğu hastalıkları da yaşıyoruz.

Bunların üstüne milli bünyemizi tahrip eden yabancılaştırma, bizi milli benliğimizden sıyıracak başkalaştırma çabalarının etkisi ekleniyor. Asıl büyük problemimiz de bu… Bir değerler ve kültür kaosunun içindeyiz. Her dileyenin aklına eseni yapabildiği bir kültür Babil Kulesi'ni ortaya çıkaran, milli müesseselerimize ve tarihimiz tabii akışına yapılan cahilce müdahaledir. Kendine dönmek isteyen bir milli şuuraltı kültür taarruzlarına karşı direniyor. Çatışmalar ortaya çıkıyor.

Bütün bunlara rağmen, milletimizin yaşama iradesinin gücü son senelerde cihanın en hızlı büyüyen birkaç ekonomisinden birisinin oluşmasını sağlayacak zindeliktedir. Elli milyona yaklaşan genç, hareketli ve arayış içinde bir nüfus imkanımız doğmuştur. Kaderin güzel bir hediyesi olarak, karayolu taşımacılığının, deniz taşımacılığın önüne geçmesi sonunda, ''tarihi ipek yolu'' dirilmiş ve Türkiye'nin elinde değerlendirmesi gereken büyük bir kaynak imkanı haline gelmiştir.

Bir milyarlık bir İslam dünyasının Türkiye'den liderlik görevi bekler ve bunu açıkça talep eder hale gelmeleri ise, yüzyılın başındaki siyasi hava göz önüne getirilirse, çok ''anlamlı'' bir gelişmedir. Ortadoğu'nun ve Afrika'nın ve Uzak Asya'nın İslam Ülkelerinin devlet yetkililerinin diplomatik lisanı çok aşan ifadeleri ve hatta İslam Milletlerinin tabanlarından gelen manidar haberler, dostları sevindirici, düşmanların uykuların uykularını kaçırıcı mahiyettedir.

Düşmanlarımızın, Ülkemiz üzerinde gözü olanların ve Büyük Türkiye'nin bir yeni Dünya'nın lideri olmasını ihtimallerinden korkanların en fazla uykularını kaçıran ise, Türk Milleti'ni her türlü yabancılaşmadan kurtarıp; büyük ve kuvvetli Türkiye hedefi yolunda yaşamayı ve gerekirse ölmeyi göze almış, kararlı, disiplinli ve imanlı bir büyük gençlik, aydın ve halk kitlesinin, yani ülkücülerin ortaya çıkmasıdır.

Uykusu kaçan düşmanın boş durmayacağı tabiidir. Komünistlerin Türkiye'yi savaş alanı seçip, biran önce, toparlanmasına fırsat vermeden yutmak istemelerinin manası bundan başka bir şey değildir. Büyük mali imkanlar, propaganda üstünlüğü ve altmış yıldan beri yapılan hazırlıklar sonucu oluşturulan güçler seferber edilmiştir. Her cepheden taarruz edilerek, Türkiye düşürülmeye çalışılmaktadır. Maneviyat ve kültür boşluğundan istifa edilerek, içimizden devşirdikleri askerlere talimler yaptırmakta, silahlar vermekte, milletimize karşı savaşa sürmektedirler.

Böylece bir yol ağzına gelinmiştir. Ya olacağız, Ya öleceğiz…

Ülkücüler milli tarihinin yüklediği görevi bir kere daha yapmak durumundadırlar. Görev yapılacak ve başarılacaktır. Sıkıntılı günler geçecek ve güzel günler gelecektir. Şafak, karanlığının en koyu olduğu yerden başlamıştır. Ülkücü kadroların mücadelesi, Millete mal olma noktasına gelmiştir. Davayı millete mal etme işine hız verilmesi, büyük borçtur.

Ülkücülük, Türk Tarihinin kanuniyetidir. Buhran dönemlerinde zuhur eder. Türk Milletinin kendinden kopma noktasına geldiği, cemiyet yapısına fetret vakıasının hakim olduğu, Devletin ortadan kalkma tehlikesine düştüğü tarih anlarında, Milli Bünye ''Türk Milliyeti''nin var olma ve yücelme davasına gönül vermiş kadroları ortaya çıakrmıştır. Bu kadroların yönetime hakim olmaları ise, Türklük için yeni bir yükselme devrini başlatmıştır.

Oğuz Han bilinen ilk ülkücü Başbuğ, Çiçi yabgu Türk Milliyetçiliği şuurunu emanet eden bir sağlam hareket ve bir büyük sestir. Göktürk gerçeğinin kurucuları Ispara'lar, Bumin'ler, Milliyetçilik nazariyesini günümüze bile ışık tutacak bir nitelikte kutlu Orkun Kitabelerine yazdıran Bilge Kağan ve Kültigin, Ülkücülüğün abide şahsiyetleridir. Milletimizin son hak ve gerçek dini girmesinde en büyük görevi yapan Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han, Şelçuklu'nun temelini atan Çağrı bey Tuğrul bey, Alparslan, Anadolu'nun Türk yurdu olmasında en büyük hizmeti gören Süleyman Şah, Kılıçaslan ve Osman Gazi büyük ülkücü başbuğlardandır… Osman Gazi ve kendisinden sonra başbuğ olan dokuz ahfadı, Osmanlı mucizesinin temelini atan Ülkücülerdir. Oğuz Han'ın, Çiçi Yabgu'ların, Kültügin'lerin, Alp-Er'leri; Alparslan'ların, Osman Bey'lerin Alp-Erenler'i, Gazi Dervişleri dünün Ülkücüleri idi. Bugünün ülkücüleri de dünün Alpleri, alperenleridir.

Yine bir Başbuğ zuhur etmiş ve Türk nesilleri içine ülkücülüğü oluşturan kutsal mayayı çalmış, dişi ve tırnağı ile yaman bir mücadele vermiş ve ihtiyaç olduğu anda, Ankara'nın göbeğinde toplanabilen yüzbinlerce adanmış ülkücüye hitab edebilme imkanını ilahi irade kendisini nasib etmiştir. Kendisinde, bu imkanı bahşeden Ulu Yaratıcı'ya şükran secdesine kapanmayı ihmal etmeyecek bir ruh hassasiyetinin bulunması ise, çok anlamlı bir olaydır.

Ülkücülüğün varlı temeli Türk Tarihi; hayat görüşünün esası ise, İslam Dinidir. ''Türklük Bedenimizin, İslamiyet Ruhumuzdur'' vecizesi, bu gerçeğin en güzel ifadesidir. Ülkücülerin ana hedefi çağlar üzerinden sıçrayarak, ilimde, teknikte, san'atta, ahlak ve maneviyatta insanlığının en ön safına geçmiş, insanlığın girmek üzere olduğu yeni medeniyetin kuruculuğu görevini yürütecek, Nizam-ı Alem davasının davacısı Büyük Türkiye'yi gerçekleştirmektir. İlay-ı Kelimetullah için, Cihana öncü olma ülküsü Türk Milletinin Milli Ülküsüdür. Bu ülkü etrafında toplanmış, şuurlu hale gelmiş insanlardan müteşekkil bir Türkiye oluşturmak, ülkede hukuki, iktisadı, siyaseti ve içtimai hayatı içine alan bir Milli Devlet, Milli yaşama tarzını gerçekleştirmeyi hedef alan ''Türk Milliyetçiliği'' davası, ülkücülerin vazgeçilmez ideolojisidir. Milli meseleyle, Türkiye'nin ve Dünya'nın içinde bulunduğu problemler açısından felsefi izahlar ve pratik çözümler getirmeyi gaye edinen DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i ise, ülkücü hareketinin temel uygulama programıdır. Bu alanda DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i milli ülküyü ve ideolojiyi sağlıklı, gerçekçi ve çağdaş temele oturtan yerli ve milli tek doktrindir.

Ülkücüler, mevki, şan, şöhret veya macera için yola çıkmış basit ruhlu insanlar değildir. Ülkücü'nün ferdi hedefi tektir: Milli değerler ve millete hizmet yolu ile, Allah'ın rızasına kavuşmak. Ülkücülerin, dostları ve düşmanları şaşırtan güç kaynağı bu vakıadır. Ülkücü, yolunun kolay olmadığını, sarp ve çileli olduğunu bilen, yoluna güller atılmasını, halılar serilmesini beklemeyen, hak bildiği yolda yüzbinlerce ülküdaşı ile birlikte yürüyen insandır. Türk-İslam Medeniyetinin altın ufuklarına doğru… Sağlam, kararlı ve emin adımlarla…

***

Millî Ülkü

Milletleri yaratan, her şeyin yaratıcısı olan Cenab-ı Hak'dır. Her yarattığı şeyde hikmetler vardır. Her hikmetli yaratılış bir ayettir. Millet gerçeği, tarihin ve içtimai hayatın temel gerçeklerindendir. Milletlerarası yarışlar, rekabetler, husûmetler, düşmanlıklar, ihtilaflar ve itilaflar, dostluklar, birleşmeler, ittifaklar, kaynaşmalar ve karışmalar, insanlık tarihine renk veren, yon gösteren değişmeyi ve gelişmeyi sağlayan en ehemmiyetli hadiselerdir. Millet vakıasına karşı çıkmak ilahi irade isyan manasını taşır. Millet vakıası olmasa idi insanlık bu günkü seviyesine asla ulaşamazdı. İnsanlık tarihinin temel meselesi milletlerarası münasebetlerdir. Milletler dünyasında düşmanlık kadar dostluklara da yer vardır. Ayrılıklarla birlikte birleşmeler de milletlerarası münasebetlerin temellerindendir.
Kendisinde belli bir atıl ve hali hazır güç varsayan her millet, sahip olduklarından daha fazlasını istemeğe, sığamadıkları kabında taşmaya başlar. Ortaya bir takım dilekler, hevesler, temayüller konulur. Bu maşeri arzuları billurlaşır. İfade edilir hala gelirse, milli ülküler ortaya çıkar.
Milli bir ülküye ulaşmış olan milletler için ülkü en büyük muharrik güç kaynağıdır. Var olmanın, gelişmenin ve kalkınmanın en tesirli destekçisi, milli ülkülerin mevcudiyetidir. Japonlara mucize çapında kalkınmayı sağlayan, dinlerinden kaynaklanan; "Yamota Damaşi" dedikleri Japon ruhunu kutsallaştıran milli ülküleri olmuştur. Almanları, her savaştan ve yenilgiden sonra, hiçbir şey olmamışçasına dirilten, soylarını kutsallaştırmaya dayanan milli ülküleridir. Yahudilere binlerce yıl sonra Mev'ut toprakta yurt kazandıran siyonizmin meydana getirdiği heyecan fırtınalarıdır. Yunanistan'ı yüzyıllarca sonra bir devlet ve millet hayatına ulaştıran ve devamlı genişlemelerine sağlayan 'Megalo idea" larıdır. Ruslara sahip oldukları durumu sağlayan Deli Petro'nun vasiyetleri ve büyük Rusluk inançlarıdır. Bugün cihanın efendisi rolüne talip olan ülkelerin bu hava ve heyecan kaybettikleri anda neleri kaybettikleri gözler önündedir.
Milli bencilikten başka bir kaynağı sahip olmayan milletlerin ülkülerinin insanlığına nelere mal olduğu da unutulmaması gereken bir husustur. Başka milletlerin hakkına tecavüzü esas alan başkalarını sömürerek kendi insanlığına refah sağlamaya çalışan kendi milletlerinden olmayanları insan saymayan bir anlayış, bu anlayışa sahip olan millet için de bir felaket kaynağıdır. Böyle milletler insanlığa verdiği huzursuzluk ve zararın yanında, kendileri de huzura erişemezler.
Türk milleti tarih sahnesine çıktığı andan itibaren milli bir ülkünün takipçisi olan bir millettir. Tarih içindeki emsalsiz yerimizin sırrı da buradadır. Maddi ve manevi kuvvetlerin bağdaşması ile ortaya çıkan çok yüksek bir güç birikimi Türklerin cihana hâkim olma ülküsüne sevk etmiştir. Hunlar ve Göktürkler o çağın dünyasında bu ülkü yolunda en ileri merhalelere ulaşmışlardır. Ancak İslamiyet ile şereflenmekle Türkler sadece yeni bir dine girmiş olmamışlardır. İslam potası ile eriyerek, adeta yeniden şekillenmişlerdir. Böylece Milli ülkü'de yeni bir muhteva kazanmıştır.
Türk Milleti kendisine ilahi irade tarafından çok yüksek bir görev verildiğine, kendisinin Aleme Nizam vermeye mecbur ve vazifeli olduğuna inanmışlardır. Karahanlı ve Selçuklu dönemlerinde bu yolda ileri adımlar atılmıştır. Osmanlı ise bir manada milli ülkünün gerçekleştiği bir devir olmuştur. Bütün insanlık tarihinde en büyük beşeri teşkilatlanmayı ortaya koymuş olan Osmanlı'nın başarısının Sırrı da buradadır. En üst nokta olan Kanuni devrinde cihanın bilinen bütün kuvvetleri kendilerini az veya çok Osmanlıya tabi hissediyorlardı. Osmanlıda biriken güç, kendisinin dışındaki bütün toplam güçlerden daha üstün bir halde idi.
Milli ülkü yolunda ilerleyen milletimizin başka insan topluluklarını da yönetmek arzusunu, çok defa onların da talepleri doğrultusundaki izhar ediyordu. Ancak emperyalist devletlerden önemli bir ayrılıkla, o insanları ezmek, hor görmek istismar etmek değildi bu istek... Onlara adil bir nizam huzur dolu bir hayat, emniyet ve asayiş götürmek temel anlayış halindeydi. Milletimizin ÂLEME NİZAM vermek istiyordu. Ama kendi menfaati arzu ve hevesleri açısından değil, ilahi kaideler istikametlerinde bir NİZAM... İşte ilay-ı kelimetullah ruhu bunu gayeleştirmiştir. Milli ülkünün zahiri görünüşü NİZAM-I ÂLEM davası, özü ise İLAY-I KELİMETULLAH idi. İlayı kelimetullah Sözü bir kavl-ı mücerret değil, manası medlulü ve muhtevası tatbiki yönü olan büyük bir vaad idi. Allah adını yayma. Allah'ın iradesi istikametinde insanlara saadet kapıları açan bir nizam verme manasına idi.
Milletimizin milli ülküsünden koptuğu kendisine güvenini yitirdiği batı taklitçiliği belasına kapıldığı andan itibaren zirveden aşağılara doğru düşmeye başlamışlardır. Son yüzeli senelik maceramız budur...
Bugün yeni bir düşünme, derlenme, uyanma ve dirilme dönemindeyiz. Milli ülkü yeniden yüzbinlerce inançlı insanın gönlünde nazlı birer hayal haline gelmiştir. Bir buçuk milyona ulaşan gençlik zümresi, kendini bulmanın hazzı ve heyecanı içinde, toprağın derinliklerine ve göklerin yüceliklerini kurcalama hali içindedir.
Ülkücülerin bedeninde Satuk Buğra Han, Alparslan, Osman Gazi, Osman Gazi'nin Gazi Dervişleri, Hüdavendigar Murat Fatih yeniden dirilmiştir. ülkücülerin kendilerine yamanmak istenen suni ülküleri güdük hevesleri silkinip atmış ve gerçeği görmüşlerdir.
Bir genç ülkücünün deyimiyle "ülkücülüğün kulağı ezan sesinde... gözü başbuğun işaret parmağındadır". 0 işaret parmağının neyi gösterdiğini anlatmadan anlayacak üstün bir idrak seviyesine ulaşmıştır, ülkücüler...
15. İslam asrının Alperenleri, Gazi Dervişleri olan ülkücüler yoluna baş koydukları ülkülerini göklere yükselen gür seslerle haykırıyorlar:

ÜLKÜMÜZ ALEME NİZAM VERME ÜLKÜSÜDÜR!
HEDEFİMİZİN ALLAH RIZASINA KAZANMAK VE İLAY-I KELİMETULLAH YOLUNDA SAVAŞMAKTIR!
TÜRK MİLLETİ AHLAKTA VE MANEVİYATTA İLİM VE TEKNİKTE YENİDEN CİHANA ÖNCÜ OLACAKTIR. ANADOLU YAYLALARINDA PARLAYAN MEŞALE, BÜTÜN CİHANI AYDINLATACAKTIR!
BÜTÜN DÜNYA TÜRKLÜĞÜ BAĞIMSIZ OLACAK VE BİRLEŞECEKTİR! İSLAM MİLELTLERİ KÖLELİK ZİNCİRLERİNE KIRACAK VE KAYNAŞACAKTIR.
İNSANLIK İÇİNDE BULUNDUĞU ZULÜM ÇAĞINDAN KURTULACAK MADDEYE TAPAN KÖLELER OLMAKTAN ÇIKACAK, YENİDEN KENDİNİ BULACAKTIR!
TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ ÇAĞIN VE GELECEK ÇAĞLARIN SIRTINA MÜHRÜNÜ VURACAKTIR...

***

Ülkücüler, Ülkücülük

Ülkücü Hareket, kökleri Türk Tarihinin ve Maneviyat Dünyasının derinliklerinde, dalları ile mekanı ve zamanı kucaklayan ULU BİR ÇINAR gibi gelişiyor.

Yeni bir medeniyetin başlatıcısı, sahibi ve sembolü olmanın idrâki içindedir. Ülkücüler...

Ülkücülüğü bir satıh hareketi zannedenler, yanılırlar. Alabildiğine öze ve alabildiğine derinliğe yönelik bir fikir sistemidir. Ülkücülük.

Ülkücü Dünya Görüşünün iki ana kaynağı vardır:
Son Hak Din İslamiyet ve Milli Tarihinin kanuniyetleri.

İvazsız ve tavizsiz, tüm Müslüman olmayı hedef alan Ülkücü, İslamiyetin bir bütün olarak değerinin şuurundadır.

Ama yine bilir ki som altından bir saat gibi her parçası ve her hükmü de ayrıca değerlidir. Dinin yirmi üç yılda tamamlanmasındaki hikmet unutulamaz. Müslümanlığı particilik derecesine düşüren bazı mürâilerin aksine başkalarındaki İslami tavır ve davranışlar. Ülkücüyü sevindirir. İslamı inhisar altına almayı aklından bile geçirmez. İslâm'ın inhisarına girmektir hedefi... Ülkücü dini siyasete âlet etmeyi hiç düşünmemiştir.
Başarabildiğinde siyâseti dine hizmet aracı yapar.

Ülkücü Müslümandır. İslami pazara çıkaran İslamcılığın gerçek İslamlıkla ilgisi olmadığını bilir. Ülkücünün mezhebi vardır ve mezhebine bağlanıp İslam'ı mezhebinin yorumlarına göre yaşar. Ancak başka mezhep mensuplarını hasım sayan mezhepçiliğin gayri İslami bir tutum olduğunu da bilir. Kâbe’ye varmak için yollar muhteliftir. Bütün Hak yollar ulaştırıcıdır. Mezhepler, mektepler tasavvufi tarikatlar, dini zümre ve gruplar birbirlerini Hak ölçüsü içinde sevmek ve birbiriyle müsahamaya dayanan bir dayanışma içinde bulunmak borcundadırlar. Bu her şeyden önce İslami ve milli bir borçtur. Hele ülkenin içinde bulunduğu bu şartlarda menfi mânâda tefrikaya yol açacak bir hizipçiliğin savunulacak en küçük bir yanı yoktur. Ülkücü birleştirici ve bütünleştirici görevini yapacak ve inananların Allah'ın ipine sımsıkı yapışmak suretiyle gerçek mücâdele çizgisine gelmelerini sağlayacaktır. Türk tarihinin bir bölümünü kabul, diğerini red anlayışı Ülkücünün kabul edemeyeceği bir görüştür. Binlerce yıllık mazisi olan bir milletiz. İki bin iki yüz yıllık bir tarih geçmişimiz var. Hepsi bizim geçmişimizdir. Ancak 940 yılında Satuk Buğra Han'ın İslamiyeti kabulü ile ebedi tercihinin yapılmış olduğunun idraki içinde tarihi değerlendiririz. Bu temel gerçekten ne dövüş ve ne de sapış düşünülemez. Ülkücülük dışardan ithâl edilen yamama ve ariyet bir hareket değil, milli tarihin öz kânuniyetlerine göre oluşmuş, tabii, yerli ve milli bir harekettir. Ancak kesin olarak bir reaksiyoner hareket de değildir. Yani geçmişte yaşanan bir anı geleceğe aynen yansıtmak gaye değildir. Milli mazinin tabii akışına uygun olarak, EBEDİ DEĞERLERİ KORUYARAK ve onlardan kaynaklanarak geleceği inşa hareketidir. Çağdaş ihtiyaçlara ve doğmakta olan yeni çağın gereklerine göre gelişmiş bir harekettir. Selçuklu, Karahan'lının kopyası değildir. Osmanlı da Selçukluyu tâklid etmemiştir. Biz KÖKLERİ MAZİDE OLAN ÂTİYİZ.

Ülkücülük reformcu ve revizyoncu bir gayret değildir. Hayatı bütünüyle kucaklayan, "köktenci" ve "bütüncü" bir dünya görüşüdür. Hayatın sorduğu her suale Ülkücünün aynı ana kaynaklardan hareket edilerek ortaya konulmuş cevapları vardır. Felsefi tezleri, içtimâi görüşleri, iktisâdi çözümleri ile Ülkücülük bir bütündür. Bu anlamda inklâpçı bir harekettir.

Bozuk düzen, rezilce yaşama tarzı, soyguna ve vurguna dayanan bir ekonomi çarkı en büyük hasmının Ülkücüler olduğunu iyi bilir. Ancak Ülkücü Dünya Görüşünde, teşebbüs ruhunu öldüren, milletlerin donuk ve şahsiyetsiz sürüler haline gelmesine sebep olan bir kollektifleştirmeğe de kesin olarak yer yoktur. Meşru kazanca, dürüst bir yaşama tarzına, âdil, gelir ve servet dağılımına dayanan bir iktisâdi yapı amaçlanmıştır.
En büyük inkılâbı yapmağa hazırlanan Ülkücü Hareket, ihtilâlciliği reddeder. "Halka rağmen halk için" sözü bir safsatadan ibarettir. Halkın uyandırılması yolu ile ve halkın isteği ile yani halkla beraber halk için esası mücâdelemizin temel stratejisini ortaya koyar. Ülkücü Gençlik ile Türk Milleti arasındaki birleşmenin sağlanması için Ülkücülüğün amacının anlaşılması kâfidir. Bunun için de anlatılması şarttır. Ülkücü dâvayı halka anlatmayı en faydalı hizmet ve birinci görev bilir. Ülkücü Hareketi anti-komünizmle karıştıranlar yardır. Ülkücüler komünizme düşmandırlar. Çünkü; Türklüğün ve bütün insanlığın en azılı düşmanı komünizmdir. Ülkemizi tehdit eden en büyük tehlike de komünistlerden gelmektedir. Milletini seven her Türk gibi Ülkücüler de komünizmle mücadeleyi en âcil görev bilirler. Bunun içinde mücâdele etmektedirler. Mücâdeleyi sert ortamlara sürükleyenler Ülkücü Dünya Görüşünün fikri gücü karşısında direnemeyen komünistler olmuştur. Ülkücü fikir ile komünist fikrin karşılaştıkları her yerde Ülkücülük galip gelmiştir. Silâhlı mücadeleyi başlatıp önce Ülkücüleri susturmak, sonra da Türk Milletini köle yapmak isteyen komünist militanların ve asıl onların arkasındaki emperyalist patronların, ağababaları Rusya'nın bu hesapları da tutmamıştır. Allah'ın İzniyle tutmayacaktır da. Ülkücü kadrolar komünist zalimlere bu ülkeyi zindan edeceklerdir. Mücâdele devam edecek ve hedefine ulaşacaktır. Bununla beraber Ülkücü Mücâdele sadece anti-komünizmden ibaret değildir. Komünizme karşı bir reaksiyon değil; tezi olan bir aksiyondur. Adı Üstünde bir HAREKET'tir. Küçük zevklerde soluğu kesilenler, hayatı beşikte başlayıp mezarda biter zannedenler, bizden ve bizim hâlimizden anlamazlar. Ülkücü bir kutlu dâvaya adanmış ve fenâ-fid-dava olmuş, dâvanın içinde erimiş; milletinin felâketini felâketi, saadetini saadeti bilmiş insandır. Ülküdaşlık karındaşlıktan daha ileri bir akrabalıktır. Ülkücüler, kardeşlik birliği içinde erime halini en iyi şekilde gerçekleştiren insanlardır.

Ülkücü, Ülküsünü bütün unsurlarıyla yaşayan, göründüğü gibi olma gayretinde olan insandır. Şahsında dâvasının yara alabileceğini hiç unutmayan Ülkücü, örnek bir Türk, örnek bir Müslüman olmak hedefini hiç aklından çıkarılmaz.

Ülkücü, davası için yaşayan insandır. Sadece boş vakitlerini, dâvasının başarısı için değerlendiren her an uyanık ve şuurlu olan insandır. Ülkücülük asla bir "hobi" yani boş zamanları değerlendirmeğe yarayan bir merak değildir. Ciddi ve çileli bir iştir. Ülkücüler bu yüzden ciddi ve çileli erbabı insanlardır.

Ülkücülük sadece bir fikri taraftarlık meselesi de değildir. Ülküsü için çalışmayana, uğraşmayana, mücâdele vermeyene Ülkücü denilemez.

Yüce Peygamberimizin buyruğu gereğince: "Kötülüğü gören, eliyle önleyecektir. Gücü yetmiyorsa diliyle mâni olmaya çalışacaktır. Ona da yetmiyorsa kalbiyle buğz edecektir. Ama imânın en alçak derecesi budur."

İnsan; mutluluk peşinde koşan bir varlıksa. Ülkücünün mutluluğu Ülkücülük şuuruna sahip olmasında kaynağını bulur.

İnsan, ihtiyaçlarını tatmin peşinde mücâdele eden bir varlıksa Ülkücü inancını yaymak ve yaşamak ihtiyacı için uğraşan insandır.

Aranılan manevi huzur ve ukbâ saadeti ise Allah Rızâsını kazanmayı kendisine ferdi planda ana hedef alan Ülkücü, en sağlam yolu seçen insandır. Allah Rızasını kazanmak için, İlay-ı Kelimetullah yolunda Cihâna öncü bir Türkiye oluşturmak ülkücülerin ana ülküsüdür. Bu ülkeye lâyık bir milli yapı oluşturmayı amaçlayan milliyetçilik ideolojisi ve Türkiye'yi çağlar üzerinden sıçratarak girmekte olduğu çağa onlarla birlikte sokmayı amaçlayan bir uygulama programına sahip olan DOKUZ IŞIK MİLLİ DOKTRİNİ yolumuzun temel fikirleridir.

Türk milletinin yücelmesi ve insanlığın mutluluğunu amaçlayan Türk Ülküsü bütün insanlığa ışık tutacak ruh ve madde dengesine dayalı Türk İslam medeniyetinin yeniden doğuşunun öncü kuvvetidir. Ülkücüler tarihi bir görev yaptıklarının şuurunda olarak bütün davranışlarını bu şuur uyanıklığına göre yönlendiren insanlardır.

Ülkücüler dâvası için kan vermiş, kan ile yoğrularak olgunlaşmış bir kadrodur.

Maneviyatın yardımı Ülkücülerle beraberdir. Ahmed Yesevilerin, Aksemseddinlerin, Şah'ı Nakşibendilerin, Gavs-ı Azamların, Hacı Bayramların, Hacı Bektaşların, Mevlanaların, Yunus Emre'lerin mânevi himayesinde, Alparslanların, Osman Gazilerin, Fatihlerin açtığı yoldan yüzlerce kutlu dâva şehidlerinin ruhâniyetlerini her an yanlarında hissederek. Başbuğlarının izinde, teşkilat disiplininin yüceltici değerini unutmadan muhteşem bir kervanda yürüyen insanlardır.

Ülkücüler:

"Mehmedim, sevinin başlar yüksekde!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekde!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış:ebed bizimdir!"

diyen insanlardır...


***

İÇİNDEKİLER
•Ülkü Yolu
•Millî Ülkü
•Ülkücüler, Ülkücülük
•Alperenler
•Alperenlik Kolay Değil
•Alperenlerin Pîrleri ve Manevî Disiplinleri
•Ondokuzuncu Yüzyylda Bir Alp-Eren Başbuğ
•Çağlar Üzerinden
•Türk - İslam Medeniyeti ve İlim
•Toplumculuk
•Aynı Oyun
•Ülkücü Mücadele ve Gafiller
•İslâm Âleminin Türkiye’si
•Ülkücüler!... Halkla Beraber
•Disiplin
•Başbuğ Türkeş

http://ayvalikulkuocaklari.com/?islem=p ... ayfa_id=15

Yazar:  pusat [ 19.09.11, 08:40 ]
Mesaj Başlığı:  Re: Namık Kemal Zeybek / Ülkü Yolu

"ÜLKÜ YOLU"NU DEĞERLENDİREYİM DERKEN...

NAMIK KEMAL ZEYBEK'LER HALTEDİYORLAR!

İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com
metgultekin@hotmail.com

"Bilgeoğuz Yayınları"ndan Temmuz 2006'da neşredilen Namık Kemal ZEYBEK'in "Ülkü Yolu" isimli, neredeyse her Milliyetçi-Ülkücü Türk Gençliği'nin "el kitabı"nın hatırlattıklarını yazmak üzereydim!
Bugünkü Radikal'deki köşesinde, "Milliyetçiliğe Bakışımız" yazısı, "hafakanlara" sebep oldu.
"...Tarih milletler mücadelesinden ibarettir...Bu anlamsız ve bilime aykırı hüküm bırakılmalıdır.Daha birçok kimlikler.....Geçmişte Türk milliyetçiliğinin siyasî hareketine bulaştırılmış altı sosyal dilime dayalı ekonomi de faşist programın taklidinden başka bir şey değildir."(1)
Yani Namık Kemal ZEYBEK'ler demek istiyor ki; hem de "Tabiî(Doğal)Türk Milliyetçiliği'nden dem vurarak; "Tarih milletler mücadelesi değildir" ve "Aslında Dokuz Işık Doktrin'e, gayr-i millîlikler bulaşmıştır..."
"Halteylemiş" tabikî..

Behey Namık Kemal ZEYBEK'ler; o zaman niye Temmuz 2006'lar Türkiyesi'nde , 3 .baskısı da yapılan "Ülkü Yolu" isimli eserini "gözden geçirmeden, tashih etmeden, düşüncelerini değiştirdiğini deklare etmeden" yayınladın?Şu cümlelere ne diyeceksin?:"Millî meseleye, Türkiye'nin ve Dünya'nın içinde bulunduğu problemler açısından felsefî izahlar ve pratik çözümler getirmeyi gaye edinen DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i ise , ülkücü hareketin temel uygulama programıdır. Bu anlamda DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i millî ülküyü ve ideolojiyi sağlıklı, gerçekçi ve çağdaş temele oturtan yerli ve millî tek doktrindir"(2)

"Ana kaynağını İslamiyet ve Türk töresinden alan DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i..."(3)

"Dokuz Işık'çı Çağlar Üzerinden Sıçrama tezi, kaynağını Türk tarihinin ana gerçeklerinde bulur..."(4)

"Millet vakıasına karşı çıkmak, İlahî iradeye isyan manasını taşır. Millet vakıası olmasa idi, insanlık bugünkü seviyesine asla ulaşamazdı. İnsanlık tarihinin temel meselesi milletlerarası münasebetlerdir. Milletler dünyasında düşmanlıklar kadar dostluklara da yer vardır. Ayrılıklarla birlikte birleşmeler de milletlerarası münasebetlerin temellerindendir."(5)

Evet, zamanında, "Ülkücülük bitti!" deyip, "fırıldaklıklar"la "devlet muhiti"nden "muhit" edinmesi...

Namık Kemal ZEYBEK'ler, 10.10.2009 tarihi itibari ile neredeler? Ne BBP'deler, ne de MHP'de?

Çok defalar, 12 Eylül 1980 sonrası yetişen nesillerden, "Yıldıray ÇİÇEK", kaç defa "Ortadoğu Gazetesi"nde, "eleştirel bakışlar" serdeyledi. "Ağır eleştiriler" olsa da; Namık Kemal ZEYBEK'lerin 12 Eylül sonrası yaşadığı "vetireler"i, "süreç"leri de birer "vakıa", birer" olgu..."

Dönemin Millî Eğitim Bakanlığı'nca da "tavsiyeli" "Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi-Teori" isimli eseri ile "Fikirler/İdeolojiler Vadisi"ndeki " "fikir kavgası"nda, "Milliyetçi-Ülkücü Türk Gençlerini; hem "Yeşil Komünistler"den, hem de "Kızıl Komünistler"den ve bilumum "sahte-uyduruk fikir sistemleri"nden(Atatürkçülük gibi) koruyan ve "dik durmaları"na vesile olan bir eserdi. Eserin sahibi hâlâ "fikir mücadelesi"ni, Star "Açık Görüş"teki yazıları ile devam ettirmekte. Hâlen Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi olan Prof.İskender ÖKSÜZ; nam-ı diğer "Ayhan TUĞCUGİL", "sistemli düşünme" namına yaptığı ve hâlen de yapmaya devam ettiği "fikir katkıları"na da "Allah razı olsun" demek gerekir elbette...

"İnternet ortamı"nda rahatlıkla erişebileceğiniz, acizane benim, "İdeolojiler Vadisi'nde Sistemli Düşünme "isimli "ilk" bölümünü yazdığım yazı da da, "aktüelleştirilmiş" kısımlar ile hâlen de geçerli düşünceler mevcut.

"Yeni Dünya Düzeni", "Yeşil Kuşak Projesi", iki blok'un çöküşü ve "yeni düşman"ın "İslamiyet" "ilan" edilmesi ve tabiki "küreselleşme/globazısyon ideolojisi" ile neticede, "Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi"nin "fikir/düşünce kuvveti" "yok" mu oldu yani?Hattâ Türk Ocakları'nın güzide bir hizmeti olarak, "özel sayı" hâlinde ele aldığı "Küreselleşme karşısında Türk Milliyetçiliği" fikri/düşüncesi yenildi mi yani?

Aksine, "Soğuk Harp Yılları"nda olduğu üzre, günümüzde de, 2009'lar Türkiyesi'nde de; "İslamcılar"ın, "Marksistler"in, "Sosyalistler"in, onca propaganda gücü ve üstünlüğüne rağmen; "fikir sistemi/sistemli fikir" olarak "Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi", yine "en kuvvetli fikir sistemi'dir. Bakmayın sizler, "tersinden Marksizm" diyenlere!!!"Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi"ne 'tersinden Marksizm" diyenler; 12 Eylül 1980 öncesi "fikir kavgaları"nda, hasımlarına neler söyleyebiliyorlardı ki?! Kaldı ki, "fikir/düşünce kuvveti" karşısında hezimete uğrayanlar, "iftiralar, karalamalar" ve akabinde adına "silahlı propaganda" denilen "şiddet-terör" yapmaktan da geri kalmadılar.Binlerce Milliyetçi-Ülkücü Türk Gencini "şehid" ettiler...

Evet, "tarih elbetteki milletler mücadelesinden ibarettir." Çünkü, İslamiyet, "Mamak Günleri" de yaşamış olan merhum ARVASÎ Hocamızın da eserlerinde sıkca vurguladığı üzre, "milletleri yok etmez. Milletleri zayıflatmaz. Bilakis milletleri kuvvetli, muhkem yapar ve milletler, böyle bir İslamî şuur kuvvetliliği ile milletler camiasında var olurlar, yarışırlar, mücadele ederler..."

Bu sebeple, 2009'lar Türkiyesi'nde, "Gerçek Hayat" gibi haftalık mevkutelerinde, "yetişmiş, çilekeş Milliyetçi-Ülkücüdaşlarımız"a, "Ben de İslamcıyım" dedirtmekten "haz" duyanlara; "Evet ben de Türk'üm..Evet, ben de ülkü ,ideal sahibi olma namına da olsa Ülkücüyüm veya Alperenim", dedirtebiliyor muyuz? "Milliyetçi-Ülkücü Hareket, İslamcı Hareket'tir" dedirtmek için, adeta "totaliter, jakoben baskı, dayatma" yapmaya yeltenenler; "Milliyetçi-Ülkücü Hareket, İslamcı Hareket'tir" dedirtmekten "dört köşe" olurken; "İslamcı Hareket de, Türklük dolu Ülkücü Hareket'tir", dedirtebiliyor muyuz?
Bütün bunları geçtik, daha "Ben de Türk'üm" dedirtemiyoruz be?!!!

Evet, Namık Kemal ZEYBEK'ler, "halteylemişlerdir."Evet, bir "dönem" "o nesil" olarak üzerlerine düşeni yapmışlardır. Ancak rahmetli şehid Muhsin YAZICIOĞLU'nun "kavramı" ile çokca sayıda da "fırıldaklaşmışlar"dır!!!Sebep? "Devlet Muhiti"nden "mevzi" edinebilmek, "statü" kazanabilmek için!!!"Milliyetçi-Ülkücü Dava'yı satmışlardır!!!", demeyeceğim, ancak "muhit edinme namına" bir hayli de "miras"larını kullanmışlardır.

2009'lar Türkiyesi'nde Namık Kemal ZEYBEK'lerin "Milliyetçiliğe Bakışımız" yazılarında, "tarih milletler mücadelesinden ibaret değildir. ..Bu anlamsız ve bilime aykırı hüküm bırakılmalıdır...Daha birçok kimlikler de eklenmelidir...Dokuz Işık Doktrin'in de gayr-ı millî unsurlar bulaştırılmıştır" demelerine , kelimenin tam anlamı ile "halteylemek" derim. Hadi ordan siz de be!, derim...

"Benzer kategori"den diyebileceğimiz TÜRKÖNE'lerin de "açılım"la ilgili fikirlerini ifade ederken; "MHP politika yapıyor" diyebilirken, derken; "AKP de politika yapıyor" diyememeleri, 12 Eylül 1980 Sonrası çok doğal, çok tabii bir şekilde yetişen bizleri, daha da "temkinli" olmaya da sevketmektedir.

Gönül ister ki, tıpkı "okuma-yazma-düşünme iştiyakı"nın en fazla olduğu 1970'li yıllardaki gibi, Namık Kemal ZEYBEK'lere de "en üst perde"den cevapların verilebilir olmasıdır...

Dip Notlar:
(1): Namık Kemal ZEYBEK, "Milliyetçiliğe Bakışımız", Radikal Gazetesi, 10.10.09
(2): Namık Kemal ZEYBEK, "Ülkü Yolu", Bilgeoğuz Yayınları, 3. Basım, Temmuz 2006, s.11
(3): ZEYBEK, a.g.e., s. 66
(4):ZEYBEK, a.g.e., s. 51,
(5):ZEYBEK, a.g.e., s.11

10.10.2009

http://mefkureadamlar.blogspot.com/2009 ... 50b24ed6cc

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/