sufiforum.com
https://sufiforum.com/

Dr. Hayati BİCE: Osmanlı ve Türk Yurtlarındaki Yesevî Etkisi
https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=117&t=2727
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  kurucu [ 14.10.09, 05:52 ]
Mesaj Başlığı:  Dr. Hayati BİCE: Osmanlı ve Türk Yurtlarındaki Yesevî Etkisi

Osmanlı ve Türk Yurtlarındaki Yesevî Etkisi

Dr. Hayati BİCE


TÜRK EDEBİYATI Dergisi
Ekim-2009

Resim


Özel bir televizyon kanalında geçtiğimiz aylarda yayınlanan bir haber-tartışma programında “Türklerin İslamlaşması” hakkında ilginç görüşler ileri sürüldü. “Türk İslam Tarihi Tartışılıyor” başlığı ile sunulan ve izleyicilerin yoğun ilgisini toplayan tartışma programında pek çok konudan söz edildi. Tartışma esnasında Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)’in Türk olup olmadığından; 1600’lerde İstanbul’u yağmalayan Rus Cossack (kozak)’larının bugün Kazakistan’da yaşayan Kazak Türkleri ile ilgisi olup olmadığına; latinize Türk alfabesinde ‘kaf’ ile ‘kef’ harflerinin farklı olarak belirtilip belirtilmemesi tartışmalarından Türkiye’de yaşayan halkın gen haritasına kadar alâkalı-alâkasız konularda daldan dala dolaşıldı.

Konu tartışılırken “Türklerin İslamlaşması” süreci işlenirken kaçınılmaz olarak söz edilen Ahmed Yesevi ile Yesevilik yolunun Türk dünyasında bilhassa Osmanlı coğrafyasındaki tesiri tartışılırken tarihi yönden fahiş hatalar sergilendi. Bu yazının yazılma ihtiyacı da programda sergilenen Ahmed Yesevi’nin Türk dünyasının manevi hayatındaki belirleyici etkiyi küçümseyici tavrın sonucu olarak ortaya çıktı.

Ahmed Yesevi’nin Türk coğrafyasının “Doğu yakası”nda büyük önemi olduğu bütün katılımcılar tarafından kabul edilirken Türkiye topraklarının da dahil olduğu “Türk coğrafyasının “Batı tarafı”nda hiçbir önemli bir etkisi olmadığı”nı iddia edildi. Hatta iddiaya göre Ahmed Yesevi’nin Anadolu tasavvuf geleneğinin öncüleri ve sembol isimleri olan Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre üzerinde değil etkisi olmak; bu konuda “bahsi bile edilemez”di. Sonuçta bu iddiaları bir cümle ile özetlemek yeterli olacaksa “Osmanlı kültür çevrelerinde hiçbir şekilde bilinmeyen bir isim” olan “Ahmed Yesevi sadece Doğu’daki Türkistan Türkleri için önemli birisi” idi.

Evliya Çelebi’nin Tarihe Tanıklığı

Evliya Çelebi seyahatnamesinden haberdar olan bir kişi, Hz. Pir Yesevi’nin “Türk coğrafyasının “Batı tarafı”ndaki -ve tabii Osmanlı coğrafyasındaki- etkisinden habersiz olamaz. Ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi (d.1611) ünlü seyahatnamesinin ilk cildinden itibaren “Türk-i Türkân” (=Türklerin Türkü), “Pirân-ı Türkistan” (=Türkistan’ın mürşidi) olarak saygı ile andığı Hoca Ahmed Yesevî’nin soyundan geldiğini birçok yerde iftiharla belirtir. Burada sorulması gereken soru şudur: Evliya Çelebi, nasıl olmuş ta Osmanlı kültür çevrelerinde “hiç bilinmeyen ve önemsenmeyen” Ahmed Yesevi’den bahisle O’nun evladından olmayı bir itibar referansı olarak kaydetmiştir? Evliya Çelebi’nin “Osmanlı kültür çevrelerinde hiçbir şekilde bilinmeyen bir isim” olan Ahmed Yesevi evladından olduğu ile övünmesi nasıl tevil edilir?

Evliya Çelebi’nin Göynük’te Akşemseddin türbesi civarında medfun Bıçakçı (Sikkini) Ömer Dede’den bahsederken Hz. Ali’ye uzanan Hoca Ahmed Yesevi şeceresinden haberdar olduğunu gösteren satırları son derecede dikkat çekicidir: “…İslambol zindanında medfun Baba Cafer oğlıdır. Anlar Muhammed Hanefi evladıdır kim bizim ceddimiz Ahmed Yesevi bin Muhammed Hanefi’ye müntehi olduğında şecerelerimizde böyle tahrir olmağıla hasib ve nesibleri ile malumumuzdur…” ibaresiyle Hoca Ahmed Yesevi’nin Hz. Ali’nin oğlu olan Muhammed Hanefi soyundan geldiğini açıklıkla ortaya koyar. Bu satırlar Evliya Çelebi’nin Ahmed Yesevi’nin şeceresine işaret ile O’nu Hz. Ali evlâdı olduğuna da işaret etmesi yönünden de önemlidir.

Evliya Çelebi, Ahmed Yesevi ile Hacı Bektaş-ı Veli ilişkisine de şu satırları ile ışık tutar: …Horasan’dan yediyüz Horasan erenleri ile Hacı Bektaş-ı Veli ceddimiz Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevi hazretlerinden Rûm’a gelmek içün mezun olup doğru bu Âsitâne-i Seyyid Battal Gazi’ye gelüp niçe zaman anda ikâmet edüp Bursa’dan Orhan Gazi Hacı Bektaş-ı Veli’yi görmeğe bu Seyyid Battal âsitânesine gelüp Bektaş-ı Veli ile müşerref olup Bektaş-ı veli ricasıyla bu âsitâne-yi Battal’ı Koca Orhan Gazi eyle imar edüp gûya bir kal’a-yı metîn edüp bin adet hâne halkın iskân etdirüp şehr imar eder. (1)

Evliya Çelebi, Osmanlı’nın kuruluş yıllarının Orhan Gazi dönemini anlatırken Horasan’dan gelerek Anadolu’da irşad postuna oturan Hacı Bektaş Veli hakkında şunları yazar: Orhan Gazi’nin “zaman-ı hilafetinde cedd-i izâmımız Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretleri Horasan’dan halifesi olan Hacı Bektaş-ı Veli’yi üçyüz fukarasıyla sahib-i seccade idüp deff ve kudüm ve alem saraf virüp “Var Orhan Beğ ile Rûm fatihi ol yâ Bektaş” diyü nefes idüp Hacı Bektaş-ı Veli üçyüz er ile Horasan’dan Orhan Gazi’ye gelüp mülakat olduğı gibi Bursa üstüne gelüp feth itdiler…”

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Hacı Bektaş-ı Veli’nin Ahmed Yesevi ile ilişkili olarak zikredildiği yerlerden birkaçını daha kaydedelim (2):

“Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî’nin halifelerinden Şeyh Lokmân ki Horasan erenlerindendir. Vâlid-i büzürgvârı Hacı Bektaş’ı Şeyh Lokmân’a tilâmizliğe verüp Hacı Bektaş anlardan ulûm-ı zâhire ve bâtımayı tahsîl eyledi.

“…devletleri müebbed ola deyü yetmiş aded kibâr-ı evliyaullah Horasan’da Yesu şehrinde Türk-i Türkan Hoca Ahmed Yesevi hazretleri huzurunda hayr dua ve senâlar edüp yedi yüz fukarasıyla Hacı Bektaş-ı Veli’yi Devlet-i Âl-i Osman’a mûin ü zâhir ola deyü gönderüp…”

“…Amma (Hacı Bektaş) irşadı Hoca Yesevî’den görüp Rûm erenlerinden olmağla izin taleb edüp yedi yüz fukarâ ile Seyyid Muhammed-i Buhari-i Saltık ile Hacı Bektaş’ı Rûm’da Osmancığa gönderüp Mevlânâ-yı Rûmi ve Hacı Bektaş-ı veli ve Şems-i Tebrizi ve Muhyiddin-i Arabi ve Karaca Ahmed Sultan ve gayrı yetmiş kibâr-ı evliyaullahların bin yirde haşrolup sohbet-i has edüp Orhan Gazi asrında Hacı Bektaş-ı Veli iştihar bulup yeniden çeri yani yeni-çeri peyda edüpRûm diyârların Orhan ile maan feth edüp yedi yüz fukarâlarınnın cümlesin feth olunan şehirlerde sâhib-i seccade edüp Muhammed Buhari Sarı Saltık Bay’ı Kafiristan’a gönderüp Dobruca ve Eflak ve Boğdan ve Leh ve Moskov’da çok gazâlar edüp "Saltık" namıyla iştihâr verdi. Anınçünhâlâ Rûm’da yedi yüz âsitâne-i Bektaşiyân vardır. Ba’dehû Hacı Bektaş-ı Veli sene (----) tarihinde yine Orhan hilafetinde merhûm olup Orhan, cenâze-i Sultan’a hazır olup Kırşehri’nde defn etdiler…”

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ndeki Bazı Yesevî Dervişânı

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nin geçtiğimiz yıllarda Orhan Şaik Gökyay tarafından yayına hazırlanan ve Yapı-Kredi Yayınları arasında neşredilen transkribe tam metninde birçok yerde Yesevi etkisinin Osmanlı coğrafyasındaki derinliğini gösteren veriler sunulmaktadır. Birkaç örnek verelim:

Evliya Çelebi’nin bugünkü Romanya’da bulunan türbesinde ziyaret ettiği Sarı Saltuk’dan bahsettiği şu satırları da vermek istiyorum: Sarı Saltuk “…Sâdât-ı kirâmdan bir ulu sultan idi. Bu hakirün ecdâdı Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretlerinin halifesidür kim ism-i şerifleri Muhammed Neccâr’dur kim hasib ve nesib ırk-ı tâhirdendür.” Evliya Çelebi “Bir mücâhid-i fisebilullah bir sultan idi..” diye övdüğü Sarı Saltuk’a Ahmed Yesevi tarafından Rumeli’nin fethinin hedef gösterildiği rivayetini anlatırken “ceddimiz pirân-ı Türkistan Hoca Ahmed Yesevi ibn Muhammed Hanefi, Hacı Bektaş-ı Veli’ye imdat içün, yedi yüz âdem Horasan erenlerinden virüp” “Makedonya ve Dobruca ve yedi krallık yerde nam ve nişan sahibi ol” talimatı ile yönlendirildiğini belirtir. (3)

Evliya Çelebi’nin bu satırları Ahmed Yesevi’nin Osmanlı’nın kuruluş döneminde etkili olan Hacı Bektaş-ı Veli; Sarı Saltuk gibi seçkin dervişleri beraberinde gönderdiği belirtilen ve sayıları “üçyüz” ve “yediyüz” olarak kaydedilen Horasan erenleri vasıtasıyla icra ettiği fonksiyonu kanıtlamaktadır. Bunlar da Evliya Çelebi’nin, İstanbul fethini anlatırken İstanbul Unkapanı’nda medfun Horoz Dede hakkında yazdıklarından: İstanbul’un fatihlerinden “… Horos Dede ceddimiz Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretlerinin fukaralarından bir pir-i fâni olup asâkir-i İslam içre yigirmidört saatde yigirmidört kere bank-i horos urup “Kum yâ Gafilûn” diyü guzât-ı müslimîni agâh itdiğiçün Horos Dede dirlermiş…” (4)

Osmanlı Coğrafyasından Bazı İşaret Taşları

Evliya Çelebi, ayrıca Osmanlı’nın Anadolu ve Rumeli topraklarını gezerken rastladığı Yesevî dervişlerine ait türbe ve makamlar ile buralarda Yesevî dervişleri ile ilgili olarak anlatılan menkıbeleri de eserine tek tek ve ayrıntıları ile kaydetmiştir.

Evliya Çelebi’nin gezdiği Osmanlı beldelerinde izlerini tesbit edebildiği Yesevî derviş-gazileri arasında en başta Bursa’daki Geyikli Baba Sultan vardır: “…Fukarâ-yı Yesevi’den olup Azerbaycan şehirlerinden Hoy-ı hüsn-hûydandır. Kûh-ı azîmlerde vahşi sığınlara süvâr olup Orhan Gâzi ile sefer eşüp at tavlası gibi bir tavla sığınları var idi, barhanasın bile vahşi gazâllara yükledirdi. (...) Kabr-i şerifi Bursa şehri içre (---) mahallesinde bir tekye-i azîmdir kim Orhan Gâzî binâsıdır.Kuddise sırruhu…” Bursa’da defnedildikleri kaydedilen diğer Yesevi dervişleri ise Dâvûd Baba, Abdal Musa’dır (5).

Tokat il merkezindeki Gıj-Gıj Dede ve yine Tokat’ın Zile ilçesindeki Şeyh Nusret de Evliya Çelebi’nin Anadolu’da izlerine rastladığı Yesevi dervişanındandır (6). Evliya Çelebi’nin Tokat’taki Gıj-Gıj Dede Sultan’dan bahsedilen satırlarını nakledelim: “..Şehre hâil bir cihan-nümâ püşte üzere tekye-i Gıj-Gıj Dede Sultan tarik-i Yesevî’de bir ulu sultan imiş.Hacı Bektaş Velî-i Horasanî’yle diyâr-ı Horasan’dan gelüp izn-i Bektaş Velî ile bu kûh-ı bülend üzere sâkin olur. Kaçan kim celâl sıfat olduklarında ejderha gibi gıjıldadığından Gıj-Gıj Dede derlermiş. Himmeti hâzır ü nâzır ola. Sâhib-i kanâat birkaç fukaraları vardır.”

Çocukluğumun geçtiği Tokat’ta Gıj-Gıj Tepesi yakınındaki bağ evimize gidip gelirken hep bu garip ismin nereden geldiğini merak etmiştim. Gerek aile çevrem, gerekse okuduğum ilk ve orta dereceli okullarda hiç kimsenin bu ismin menşei hakkında bilgisi olmadığını hatırlıyorum. Nihayet Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” kitabından bu “garîb” ismin nereden geldiğini öğrenebildim. Danışmanlığını yaptığım Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı’na –üstelik Tokat milletvekili idi- ismini ve yerini çok iyi bildiği ve bugün ağaçlandırılarak güzel bir mesire yeri haline getirilmiş olan “Gıjgıj Dede Sultan” zaviyesi önüne bir Ahmed Yesevi Parkı yapılması ve park içerisinde Kazakistan’ın Yesi (bugünkü Türkistan) şehrindeki görkemli Yesevi Türbesinin küçültülmüş -fakat içerisinde namaz kılınabilecek bir ölçekte- bir tıpkıyapımının inşa edilmesi teklifim ilgili bakanlık raflarında kalmış olmalı.

Evliya Çelebi, Anadolu’daki etkilerinin asırlarca devam ettiğini belirttiği diğer Yesevi dervişleri olarak Amasya Merzifon’daki Pir Dede, Aksaray’da Pertevi Sultan, Bozok Sancak merkezi Yozgat’taki Emir-i Çin Osman, isimlerini sıralar ve çok önemli olarak buralarda tasavvufi bir hayatın gereklerini Yeseviyye tarikatı adâbına göre yaşayan Yesevi fukarası ile sohbetlerinden bahseder (7).

Evliya Çelebi’nin Anadolu coğrafyası dışında Balkanlar ve Kafkaslardaki seyahatlerinde tesirlerine tanık olduğu ve türbeleri ile karşılaştığı Yesevi izdaşları ise Deliorman’daki Demirci Baba, Varna yakınındaki adına tekke ihdas olunmuş Batova’daki Akyazılı Sultan ile Azerbaycan’ın kuzey bölgesindeki Şirvan Hanlığı’nın merkezinde adına bina edilen zaviyesi olan Avşar Baba’dır. (8)

Topkapı Sarayındaki Yesevî Şair : Hazinî

Osmanlılar ile Yesevi ilişkisinde önemli bir isim ise bir Yesevi şeyhi olarak 16. yüzyılda İstanbul’u ziyaret eden ve devrin hükümdarı olan III. Murad tarafından ağırlanan Yesevi şeyhi Hazini’dir. Günümüzde Tacikistan sınırları içerisinde kalmış bulunan Hisar kentinde doğmuş olan ve eserinde Yesevî’nin ilk halefi Mansur Ata’nın torunlarından olduğunu belirten Sultan Ahmed Hazini adlı Yesevî dervişinin Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu olan Osmanlı Sultanı III. Murad’a 1593 yılında sunmak üzere kaleme aldığı “Cevâhiru’l-Ebrâr Min Emvâc-ı Bihâr” Yesevilik çalışmalarının bilinen en önemli kaynağıdır.

Bu değerli eserde Yeseviyye’nin Türkistan coğrafyasındaki etkileri ve Yesevilik’in esasları hakkında önemli veriler yer almaktadır. Eserde Hz. Pir-i Türkistan Ahmed Yesevî hakkında ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. (9)

Kitabda yer alan Farsça bölümdeki manzum silsilede Rasûlullah (s.a.v.)’den eserin müellifi Hazini’ye kadar uzanan Yeseviyye ve Nakşbendiyye silsilelerine işaret edilmektedir. Bu 312 beyitlik mesnevi tarzı Farsça şiirde Yusuf Hemedanî’nin halifeleri olarak Ahmed Yesevî ve Abdulhalık Gücdüvanî zikredilir. Hazinî’ye göre “Yesi, Maveraünnehr ve Yemen’de kadın-erkek herkes” Ahmed Yesevî’nin manevi tasarrufu altındadır.

Hazinî, Ahmed Yesevî hakkında “Türklerin piri”, “Türklerin sultanı”, “kutubların kutbu”, “din sultanı”, “takva eri” gibi oldukça dikkat çekici ibareler kullanır:

Dünya kutublarının kutbu, Türklerin (mânâ) sultanı, Yesili ulu şeyh Hoca Ahmed.

Ki O’nun kapısında nice bin evliya fakr makamını elde etti ve yokluk yolunu tamam­ladı.

Hakk erleri O’nun dergahında hizmet kemerini kuşandı, kutbların kutbu O’nun ayağına baş koydu.

Hakk yolunda yola girmişlerin başı, ayağının toprağı meliklerin tacının incisi.

O Hazret’in naibleri de ulu kişilerdir; evliya arasında her biri zamanın kutbudur.

İlk kez Sultan II. Selim zamanında İstanbul’a gelen Hazini Hacc yaptıktan sonra yeniden İstanbul’a döner. Bu sırada Osmanlı tahtına Kanuni’nin torunu III. Murad geçmişti. Hazini’nin İstanbul’da Osmanlı Sultanı ile görüştüğü, sultana kaleme aldığı “Cevâhiru’l-Ebrâr Min Emvâc-ı Bihâr” adlı eserini takdim etme fırsatı bulmuştur. Hazini’nin yazdığı değerli eseri ile başta Hz. Pir Hoca Ahmed Yesevî olmak üzere Yeseviyye yolunun önderlerini efsanelere karışmış bir konu olmaktan kurtarmış hem de kendi adını ebedileştirmiştir.

Türkistan ile Osmanlı devletinin kalbi Topkapı’yı birbirinden haberdar ederek son derecede önemli bir görevi ifa eden Hazini’ye sadece eserinin değerli içeriğinden dolayı değil Türk tarihine yapmış olduğu bu katkısı vesilesi ile de minnet borçluyuz. Bırakın Hz. Pir-i Türkistan Yesevi’yi bir yana; “fukarasından bir aciz” olan dervişi Hazini dahi Türk coğrafyasının batı bölümüdeki Yesevi tesirinin somut bir kanıtıdır.

***

Hazret Sultan Hoca Ahmed Yesevî’nin Türk yurtlarının doğu ve batı bölgelerindeki tesirinden söz etmişken kuzey ve güneyi de ihmal etmeyelim. Türk dünyasının kuzey kuşağını teşkil eden Başkırdistan ve Tataristan’da da Ahmed Yesevi’nin kalıcı tesirlerinin izine bugün bile rastlanılmaktadır. Bunun en somut kanıtı Türklük aleminin en kuzeyindeki kültür merkezi Kazan’da komünizmin egemen olduğu dönemdeki katı yasak günlerinden önceki yüzyılda defalarca basılmış olan Divân-ı Hikmet’tir.

Ayrıca bir örneği elimde bulunan halka İslâm’ı öğretmeğe yönelik olarak 1894 tarihinde Kazan’da Arab ve Kiril harfleri ile Tatarca ve Rusça olarak basılmış olan risaledeki ifade bile tek başına Ahmed Yesevi’nin Türk yurtlarının kuzey alanındaki etkisini kanıtlamağa yeterlidir. Doç. Dr. İbrahim Maraş tarafından ilim dünyasına tanıtılan Şerâitu’l-İman (İmanın Şartları) adlı risaledeki konumuzu ilgilendiren ibare aynen şöyledir: “ Kim silsilesinden tururmuz?” (cevab) “Hoca Ahmed Yesevi razıyallahu aleyh silsilesinden tururmuz.” (10) Bu risalede ezberlenmek üzere tek tek sıralanan iman esasları “Kimin kuluyuz ?”, “Kimin ümmetindeniz?” gibi temel soruların hemen ardından sıralanırken şu soru ve cevab ile devam etmektedir :“Kimin silsilesindeniz ?” (cevab ) “Hoca Ahmed Yesevi r.a. silsilesindeniz.”

Daha fazla söze hacet var mı?

Geçenlerde karşılaştığım Suriye kökenli ve aynı zamanda Nakşbendi tarikatına mensub bir hukukçu, ziyaret ettiği Türk cumhuriyetleri’ndeki manevi etkisine hayran olarak Hz. Pir Ahmed Yesevi’nin bütün dünyadaki Nakşbendi silsilelerine Yusuf Hemedani’yi takiben eklenmesi gerektiğinden bahsetti. Bu önemli teklifi Batı ilim çevrelerinde Nakşbendi tarikatı konusunda referans kitaplarından birisi olan “Naqshbandi Sufi Way” kitabının yazarı Şeyh Muhammed Hişam Kabbani’ye bizzat ileterek kitabında ayrıntılı olarak anlattığı Nakşbendiyye silsilesini bu şekilde tashih etme dileğimi belirtme fırsatım oldu. (11)

Bu yazıda teknik nedenlerle bazılarının sadece isimlerine yer verebildiğim derviş-gazileri ile manevi dünyamızda silinemez bir iz bırakmış olan Hz. Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi’nin doğusu ile batısı ile bütün Türk coğrafyasında bugün de devam eden öneminin farkında olmamak ne mümkün ?!...

Konunun Ahmed Yesevi’nin ölümsüz eseri Divân-ı Hikmet’in tarihi değer ve önemine ilişkin bir yönü daha var ki -inşaallah- başka bir vesile ile günü gelir; yazılır..

Dipnotlar:

(1) Evliya Çelebi’nin “cedd-i izâmımız Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretleri” ibaresini kullanımları için bkz: Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 38; 2. Kitap, s. 130 ; 3. Kitap, s. 12, 229, 280, 5. Kitap, s. 33, 154, 165, 314 ; Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996-1999-2001

(2) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 26, 34; 2. Kitap, s. 25; 3. Kitap, s. 17; Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul- 1996-1999.

(3) Sarı Saltık Sultan Menkıbesi’ne Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nin değişik yerlerinde de yer verilmiştir: Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 312, 2. Kitap, s. 73-75, 3. Kitap, s. 175; Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996-1999.

(4) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 38, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996

(5) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 31, 34 ; Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

(6) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 5. Kitap, s. 36, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-2001.

(7) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 207-208 ; 3. Kitap, s. 118, 146 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999.

(8) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 147 ; 3. Kitap, s. 197 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999.

(9) Tesbit edilen tek yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde bulunan “Cevâhiru’l-Ebrâr Min Emvâc-ı Bihâr” adlı bu “Yesevî Menâkıbnamesi” Prof. Dr. Cihan Okuyucu tarafından yayına hazırlanarak 1995 yılında Kayseri’de yayınlandı.

(10) Şerâitu’l-İman, s.42, Kazan-1894.

(11) Kabbani, Hisham, Naqshbandi Sufi Way, KAZI Publications, Chicago, 1995.



KAYNAKLAR:

1. Ahmed Yesevi, Divân-ı Hikmet, Yay. Haz. Dr. Hayati Bice, TDV yayını; (Genişletilmiş 5. Baskı), Ankara, 2009.

2. Eraslan, Prof.Dr. Kemal, Divân-ı Hikmet’ten Seçmeler, Kültür Bak. Yay., Ankara, 1983.

3. Köprülü, Prof.Dr. Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, DİB Yay. , Ankara, 1966.

4. Hazinî, Cevâhirü’l-Ebrâr Min Emvâci’l-Bihâr, Yay.Haz. Prof. Dr.. Cihan Okuyucu, Kayseri,1993.

5. Bice, Dr. Hayati, İşaret Taşları, İnsan Yay., İstanbul, 2006.

6. Nurmuhammedoğlu Na’im-Bek, Hoca Ahmed Yesevî Türbesi, Haz.Dr. Hayati Bice, 1.baskı: Kültür Bak. Yay., Ankara 1991, 2. Baskı:Türk-Eximbank Ankara,1993 .

7. Evliya Çelebi Seyahatnamesi; Yay. Haz. Orhan Şaik Gökyay ; Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu – Dizini; Yapı-Kredi Yay.; İstanbul-1996.

(*)Yayınlandığı Yer: TÜRK EDEBİYATI Dergisi Ekim-2009; Sayı: 432 Sayfa:61-65.

http://www.haberakademi.net/default.asp ... &hid=10176

Yazar:  kurucu [ 15.10.09, 09:15 ]
Mesaj Başlığı:  Re: Dr. Hayati BİCE: Osmanlı ve Türk Yurtlarındaki Yesevî Etkisi

Murat Bardakçı gerçekleri çarpıtma inadını sürdürüyor.

viewtopic.php?f=117&t=2699

Yazar:  kurucu [ 15.10.09, 16:48 ]
Mesaj Başlığı:  Re: Dr. Hayati BİCE: Osmanlı ve Türk Yurtlarındaki Yesevî Etkisi

Doğudan batıya bütün "Türk Yurtlarındaki Yesevî Etkisi" devam ediyor....

Divan-ı Hikmet okundukça..

Elhamdulillah...

Kıyamete kadar da devam edecek...

Bi-iznillah...

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/