Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İbn Battûta ve Seyahatnâmesi
MesajGönderilme zamanı: 28.12.08, 21:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İbn Battûta ve Seyahatnâmesi

İbn Battûta, Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibidir.

Künyesi: Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî.

25 Şubat 1304’te Fas’ın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368’de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berka’dan Tanca’ya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur.

Resim

Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûta’nın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûta’yı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb’in de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.

Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır.

Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârî’nin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır.

O, Ortaçağ’daki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağ’ın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polo’nun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovsky’nin ifadesiyle Marko Polo’dan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır.

Resim

Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplum hayatına karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan birine yazdırmıştır. Oyas Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rutiçello bir dinleyici-yazıcı olarak syfalar dolusu hayati hikaye katmıştır Marko Polo'nun anılarına. İbn Battûta'nın tüm gezileri hesap edilidğinde karşımıza 73.000(73 bin) mil gibi dudak uçuklatan bir mesafe çıkar. ayrıntıları asla ihmal etmeyen İbn Battûta, eserlerinde en fazla insan ögesine yer verir. Devlet adamlarından sufilere, İbn Köyük gibi uluslararası Ticaret yapan Türk asıllı namlı tacirlerden hukuk bilginlerine dek binlerce farklı kişiden bahsetmesi ve bu isimlerin büyük bir kısmının, o dönemdeki tarih ve biyografi kitaplarında aynen yer alması insanı hayrete düşürmektedir. Çeşitli milletlerin giyim kuşamı, adetleri ve inançları konusunda detaylara inmesi, bazı araştırmacılar tarafından ilk antropologlardan sayılmasına, bazıları nezdinde ise etnolog gibi görülmesine yol açmıştır. İbn Battûta, gezdiği ülkelerin coğrafyası ve ekonomisi hakkında da ayrıntılı bilgiler verir. Fakat dönemin klasik coğrafya ekollerinden herhangi birine mensup olmadığı için mesafeleri ayrıntılı bir şekilde belirtmemiş, sadece kaç gün tuttuğunu anlatmıştır. Onun incelediği ana unsur insan olduğu için pek çok şehri "binaları sağlam, mescidi küçük..."yahut"köhne bir kapısı var, kalenin içkısmı boş..." tarzında klişe cümlelerle geçiştirmiştir.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: İbn Battûta ve Seyahatnâmesi
MesajGönderilme zamanı: 28.12.08, 22:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Gezgin İbn Battuta´nın Fantastik Gezileri

Öyle birini düşünün ki, günümüzden yaklaşık 470 yıl önce, deve kervanlarıyla, yelkenlilerle, at üstünde Asya, Afrika ve Avrupa´yı gezerek tahmini 25.000 km´lik bir yol aştı.

İnanılmaz olaylar anlatarak, yüzyılları aşan bir kitap yazdırdı; "Rıhle"yi...

İşte size Hz. Adem´in ayak izi, kadın memesi yiyen yamyamlar, Hindistan´da taşlaşmış insanlar, Karanlık Ülke, Manisa, Birgi´ye düşen kara göktaşı ve yüzlerce yıl önce zift olarak kullanılan petrol...

"Önce Esirgeyen ve Bağışlayan Allah´ın adıyla..." tüm zamanların en büyük gezginlerinden birisi olan İbni Batuta söze böyle başlıyordu.

Öyle birini düşünün ki, 21 yaşında yollara düşerek, 29 yıl boyunca durup dinlenmeden iki kıtayı dolaşsın, yaklaşık 125.000 km. yol yapsın. Batuta, Marko Polo´nun üç katı daha fazla dolaştı ve günümüzdeki coğrafya ile 44 ülkeyi gezerek, bugün Paris´de Bibliotheque Nationale´da saklanan 640 yıllık el yazması ünlü kitabını yazdı. Batuta, 13 Haziran 1325 yılında doğum yeri olan Tanca´yı terkettiğinde, Mekke´ye hacı olmaya gidiyordu. Gerçek adı, Şeyh Abdullah Muhammed ibn Abdullah ibn Muhammed ibn İbrahim el Lavati´idi. Eğer bugün yolunuz Tanca´ya düşerse, stadyumun yakınında bulunan Batuta´nın yerini ziyaret edin. Tanca uzak geçmişin buhur kokularıyla buram buramdır, buradan Finikeliler, Romalılar, Vandallar, Araplar, İspanyollar gelip geçtiler, yaşadılar, ticaret yaptılar, genç Batuta, askerlerin, korsanların ve usta kaptanların arasında dolaşırken deniz çizgisinde soluklaşan uzak ufuklara açgözlülükle bakıyordu, ta ki upuzun bir deve kervanıyla Mekke´ye doğru yola çıkıncaya kadar...

Kervan on ayda, Cezayir, Tunus ve Libya´yı geçerek Mısır´a İskenderiye´ye vardı. Büyük limanı ve daha o zamanlarda yokolmaya başlamış olan dünyanın 7 harikasından birisi olan dev deniz fenerini gördü.

Nil Deltası´nda Fuwa Köyü´nde dönemin tanınmış velisi Şeyh Ebu Abdullah´ın evinde geceledi ve rüyasında geleceğini gördü;"Dev birkuşun kanatları üzerindeydim, beni Mekke yönüne sonra da Yemen´e doğru uçurdu, sonra doğuya döndü ve çok uzun bir uçuşa başladık, aşağıda bazıları bol ışıklı, bazıları karanlık yemyeşil ülkeler vardı ve beni oraya indirdi."

Ertesi gün Batuta, Şeyh´e rüyasını anlattı, Şeyh doğuya gitmesi gerektiğini söyleyerek rüyayı yorumladı. Batuta bu öneriyi reddetmeyecekti, Şeyh´in verdiği yolluğu ve gümüş paraları alarak yola düştü. Kahire´ye vardığında, ülkeyi Memlükler yönetiyordu. Batuta kitabında Kahire´nin dar sokaklarını, 12.000 su taşıyıcısını, 30.000 hamalı, 36.000 tekneyi yazacaktı. Nil´in sayısız kıvrımlarını anlattı. Sonra Kudüs´e geçti.

Gerçek müslüman Türkler´le başbaşa...

Batuta, Mescidi Aksa´nın altın kubbesini güneş gibi parlayan bir ışık kütlesi olarak tarif ediyordu. Sonra, Akka yolundan Beyrut´a doğru yola devam etti. Hamah´daki muhteşem orkide bahçelerini ve su değirmenlerini anlattıktan sonra Şam´da bir kervana katılarak Antakya´ya kadar gitti. Daha sonra onu 55 günlük bir kervan yolculuğunun ardından Mekke´de görüyoruz, hacı oldukan sonra yine yola düşerek Somali ve Zengibar´ı gezdi, sonra Bağdat´a ve Necef´e gitti, Şiileri tanıdıktan sonra Hz.Ali´nin mezarını ziyaret etti. Oradan aşağı inerek İran Körfezi´ni, Umman´ı ve Bahreyn´i gezdi. Orada Hintli hacılarla tanıştı ve Hintliler´in müslümanları beklediklerini öğrenince Hindistan´a arka kapısından girmeye karar verdi. Anadolu´ya yönlendi, Lazkiye´den Alanya´ya geçti, uzun uzun Türkler´in sıcak dostluğunu, misafirperverliğini anlattı. Batuta, kadın erkek ayrımı olmaksızın her ihtiyaçlarını karşıladıklarını yazarken peçesiz Türk kadınlarının yardımseverliğini özellikle belirtiyordu. Ona ekmek, ayran, et ikram ediyorlar ve din hakkında sohbet etmesini istiyorlardı. Batuta´nın sonraki durağı Mevlana´nın kenti Konya´ydı, orada Mevlevi dervişlerini izledi ve tasavvuf ile tanıştı. Ona "Gel, herkes hoşgeldi, ruhunun özgürlüğü için bize katıl." Uzun nefes ekzersizleri, Allah zikirleri ve uzaklardan gelen kudüm ritmi ve ardından başlayan kozmik uykuda gezerlerin uzay ve zaman dışındaki dönüşleri. Ve beyinlerde aralıksız duyulan tek bir ses; "La İlahe illaAllah"... Gezinin sonrasında Kayseri, Sivas, Erzurum, Kastamonu, Safranbolu, Bolu, Balıkesir, Bergama ve Manisa vardı. Sonra onu Sinop´da görüyoruz, oradan Kırım´a geçti, oradan Bulgaristan´a ve İstanbul´a ulaştı. Derken Özbekistan´a döndü, oradan Horasan ve Afganistan´a geçerek Hindistan´ın arka kapısına ulaştı.

İbni Battuta yorulmak bilmez

İbni Batuta, Sind Sultanı Tuğluk Şah´ın emrine girdi ve bu arada tüccarlara borçlandı, borcunu ödeyebilmek için Delhi´de yedi yıl yargıçlık yaptı ama olmadık bir anda başı derde girecekti, Hintli bir mistiği ziyarete gittiğinde tutuklandı. Mistik idam edildikten sonra serbest bırakıldı. Bir zaman sonra Sultan değişti, yeni Sultan ise Batuta´yı Çin Elçisi atadı. Bu hiç beklemediği görev gezginin çok şaşırtmıştı. Ve 1341 yılında inanılmaz bir konvoyla yola çıktı, yanında küçük bir ordu, yüzlerce Hintli dansöz, altın şamdanlar, brokarlar, mücevherli silahlar ve incili eldivenlerden oluşan bir hazine vardı. 1000 atlı konvoya eşlik ediyordu ve yeni Büyükelçi Hint Okyanusu´na doğru yola çıktı. Yolda isyancıların saldırısına uğradı ve soyuldu, esaretten güç kurtarıldı. Yine yola düştü, güneye inerek Maldive Adaları´na ve Seylan´a kadar gitti. Seylan´da amacı Adem Peygamber´in ayak izini ziyaret ederek hacı olmaktı. Zirvelere tırmanarak, kutsal ayak izini gördü, iz 12 karış büyüklüğündeydi, Budist rahipler, Zen hocaları ve Hindular İnsanlığın Atası için hep beraber dua ediyorlardı. Orada geçirdiği huzur dolu günlerden sonra Batuta´yı Java ve Sumatra Adaları´nda görüyoruz, orada yaşayan müslümanlara din hocalığı yaptı.

Bir süre sonra yine yollara düşen Battuta nihayet Çin kıyılarına çıkıyordu, Taiwan´ın karşı kıyısındaki Cathay´a ulaştı, orada gördüğü şey onu çok şaşırttı. Karşısında pagoda benzeri bir cami vardı, cami 350 yıllıktı ve orada dua etti. Bugün oraya gidenlere Batuta´nın dua ettiği yer gösteriliyor. Çin´in içinde 9 ay yolculuk ettikten sonra, dünyada en güvenilir yolculuğun Çin´de yapıldığını yazdı. Pekin´e kadar gitti. Yaşadıkları onun için inanılmazdı, artık geri dönmeye kararlıydı. Sumatra, Kalkütta, Hürmüz, Bağdat üzerinden giderek üç yıl sonra Mekke´ye tekrar ulaştı. Fas´a geldiğinde yorgundu ve annesi sadece 9 ay önce ölmüştü. Sultan´a çıkarak, gezilerini uzun uzun anlattı. Bir zaman sonra yine seyahat güdüsü depreşti, İspanya´ya geçerek Malaga ve Granada´yı ziyaret etti, Fas´a dönerek ülkesinin içlerini gezdi,

"Mezarınız dünyada değildir"

Uzak Doğu´dan dönüşünden üç yıl sonra yine bir kervanla Büyük Sahra´ya yollandı. 2500 km yol alarak Sahra´yı aştı ve Mali´ye kadar geldi, Nijer´i gördü, Timbuktu´yu gezdi sonra geriye Fas´a döndü. Sultan´ın hizmetine girerek üç yıl çalıştı ve inanılmaz kitabı "Rıhle-Seyahatname"yi tamamladı. Bazı kaynaklara göre ise, son yıllarında yargıçlık yaptı ve 1369 yılında 63 yaşında öldü. Mezarının yeri bilinmiyor, Tanca´da küçük bir yer onun anısına yapılmış. Onun için Mevlana gibi; "Öldüğümüz zaman, mezarımızı dünyada aramayalım, yerimiz insanların kalbinde olmalıdır." deniyor.

Yüzyıllar öncesinde, ulaşımın hemen hemen imkansız hatta ölümcül olduğu bir çağda dünyanın hemen yarısını gezen muhteşem İbni Batuta´nın önünde saygıyla eğilmek gerekiyor.

Rihle yani Seyahatname aslında Batuta´nın kaleminden çıkmış değildir, anlattıkları İslam bilgini İbn Cücey el-Kelbi tarafından yazılmıştır. Kitaba bazı eklentiler yapmış, dönemin bazı ünlü bilgin ve şairlerinden alıntılar yapmıştır. Hatta, bazı alıntıların başka gezginlerden alındığı da söylenir. İç Anadolu hakkında yazdıkları pek yeterli görünmese de, Afrika hakkında anlattıkları tam anlamıyla coğrafi bir keşiftir, Volga bölgesi için yazılanlar arkeolojik araştırmalara kaynak olmuştur. Hindistan tarihi ile ilgili önemli bilgiler verir. Büyük ulaşım yollarını kara ve deniz olarak anlatır, ülkelerin folklörik, yeme, içme adetlerini, ticaret merkezlerini, sınai ve zirai kaynakları, o dönemin ithalat ve ihracatını, dönemin İslam dünyasını ve İslami mezheplerin yaşam biçimlerini uzun uzun anlatarak, olağandışı bir kaynak oluşturmuştur.

Kitap bu güne kadar altı dile çevrilmiş ve ilk kez 1800 sonlarında Türkçe yayınlanmıştır. Ve yaşadığı çağın gereği olarak fantastik bir dille yazdıklarından birkaç örneği görmek gerek...

Piramitler hakkında; "Tufan´dan önce malum olan bütün ilimler Yukarı Mısır´da Sad bölgesinde oturan Hunuh denen Hermes´dan alınmıştır. Astronomik hareketleri ve ilahi cevherleri ilk anlatan odur, bilimin ve üretimin kaybolmasından korkarak piramitleri yapmış ve üzerlerine tüm araçları resmeden yine Hermes´dir... Piramitin kapıları yoktur ve neden yapıldığı bilinmemektedir... Bir söylentiye göre tufanlardan korkan bir firavun bilimin, hükümdar eşyalarının ve cesetlerinin kaybolmaması için yaptırılmıştır. İçinde bunlar saklıdır..."

Meryem ve Hz.İsa´nın mezarları: Kudüs´de Cehennem Vadisi denen yerde bulunan kiliseye Hz.Meryem´in mezarı deniyor... yine orada bir başka kiliseye de Hz.İsa´nın mezarı deniyor ve ziyaret ediliyor ama safi yalandır...

Garip bir olay: Bir defa Dehli´ye beş günlük mesafede bulunan Afkanbur´daydım... Bir grup derviş gelerek bir gece kalma istediler, bunlara Haydari deniyordu... Mürşidleri bir zenciydi, bana gelerek etrafında raks etmek için ateş yakacağını söyleyerek odun istedi... Ateşi yaktılar ve yatsı namazından sonra kor haline gelmiş ateşin içine girip raksederek yuvarlanmaya başladılar. Reisleri benden gömleğimi istedi ve ateşin içine girerek gömlekle alevleri söndürdü... Gömleği bana getirdiğinde ateşin asla etkilememiş olduğunu gördüm.

Petrol hakkında: Dicle civarında Kıyare denen bir yer vardır, burada bulunan siyah bir yerde zift kaynakları vardır, ziftin toplanması için havuzlar yapılmıştır. Zift zemin üzerinde pek siyah, parlak, yumuşak, hoş kokulu çamura benzer. Kaynakların çevresinde oluşan siyah gölün üzerinde inca bir yosun olup, onu kenara atınca zift olur. Zift çıkarmak istendikçe kaynakta ateş yakılır, ateş rutubeti buharlaştırır sonra zift parçaları ayrılarak çıkarılır. Kufe ve Basra arasında da böyle kaynakların bulunduğu söylenir.

Anadolu hakkında: Alanya´ya ulaştık... bu ülke dünyanın en güzel memleketidir, Allah diğer ülkelere tek tek bahşettiği güzellikleri burada bir araya getirmiştir. Ahalisi güzel ve temizdir... bunlar için "Bolluk, bereket Şam´da, şefkat ise Anadolu´dadır" denmiştir... Bu ülkede bir eve indiğimizde kadın, erkek durumumuzu soruştururlardı. Burada kadınlar erkeklerden kaçmazlar, ayrılacağımız zaman sanki akrabaymış gibi bizimle vedalaşırlar ve gözyaşı dökerlerdi... Alanya büyük bir şehirdir ve ahalisi Türkmen´dir...

Bir göktaşı: Birgi Sultanı Aydınoğlu Mehmet Bey´in konuğuydum... Sultan bana gökten düşmüş taş görüp görmediğimi sordu. Ben de, ne gördüm, ne işittim dedim. Birgi dışına böyle bir taşın düştüğünü söyleyerek adamlarına taşı getirtti. Sert, parlak ve simsiyah bir taş getirildi... taşçılar çağrıldı... taşı parçalamaları emredildi... dört usta çekiçlerle taşa vurdukları halde taş üzerinde zerre kadar iz meydana gelmedi... sonra Sultan taşı eski yerine göndertti.

Karanlık Ülke: Bulgar şehrinden geçerek Karanlık Ülke´ye gitmek istedim, kırk günlük yol vardı... vazgeçtim... orası buz deryasıydı... yolcular bu ülkede kırk gün giderler ve Karanlık Ülke´nin yanında kamp kurarlar, getirdikleri malları sınıra bırakıp geri dönerler... ertesi gün geldiklerinde mallarının alınmış olduğunu, yerlerine samur, sincap veya rakun kürklerinin bırakılmış olduğunu görürler. Alışverişleri budur... Oraya gidenler kiminle alışveriş yaptıklarını, bunların in mi cin mi olduğunu bilmezler...

Taş insanlar: Hindistan´da Laheri şehri dışında Tarna denen yere vardığımızda, insan ve hayvan şeklinde sayısız taşlar gördüm. Bunların çoğu kırılmış, bir baş veya bir uzuv kalmıştı. .. bir sur ile ev duvarlarının izleri vardı... bir ev kalıntısının içinde taş bir peyke üzerinde elleri arkasına bağlı gisi duran taş bir insan vardı... Kalıntılar arasındaki çukurlar pis kokulu sularla doluydu... Bir duvarda Hintçe bir kitabe vardı... yanımda bulunan arkadaşım şöyle dedi; "Tarihçilerin söylediğine göre, burada eskiden çok büyük bir şehir vardı, şehir sakinleri büyük rezaletler işlediklerinden hepsi taş kesildiler. Hintçe kitabede bu insanların 1000 yıl önce uğradıkları felaket anlatılır."

Cukiler (=Yogiler): Bu garip insanlar Hindistan´da Perven şehrinde yaşarlar... Aylarca birşey yemez içmezler, çukurlar kazılır, bir tek hava deliği bırakılır ve orada aylarca kalırlar, bir sene kalanını bile işittim... Halkın inancına göre bu adamlar bir hap yapıp onu yerler ve uzun zaman acıkmazlar... bunlar gelecekten de haber verirler... Kimisi bakışıyla adam öldürür... Bir gün Sultan beni yanına çağırdı yanında iki Cuki vardı, onlara benim bir yabancı olduğumu, görmediğim şeyleri göstermelerini emretti... Birisi bağdaş kurarak yerden havaya yükselince ben korkudan düşüp bayıldım... Bir ilaçla ayıltmışlar... Sonra ötekisi heybesinden bir nalın çıkardı, yere vurdu ve nalın kendi kendine havaya yükselip, boşlukta duranın ensesine gidip vurunca adam yere indi... Sultan aklıma zarar geleceğinden korktuğu için daha büyük şeyler yaptırmadığını söyledi.

Adem Peygamber´in ayak izi: Dünyanın en yüksek dağlarından birisi Seylan´da Serendip Dağı´dır, çıkınca bulutlardan aşağısını göremezsiniz... orada Hz. Adem´in ayak izi siyah ve yüksek bir kayanın içinde bulunur. Ayak kayaya gömülerek iz bırakmıştır, boyu 12 karıştır... Eskiden Çinliler gelerek kayadaki ayak izinin baş ve yanındaki parmakların izini kırarak oradaki bir tapınağa koymuşlar...

Yamyamlar: Timbuktu´da müslüman olmayan zenciler insan eti yerler ama beyazların etini yemezler, onlara göre beyaz insan eti gerektiği gibi gelişmemiştir, zenci eti tam kıvamındadır... bir gün bunlardan bir grup Sultan Mensa´yı ziyaret etti, Sultan bunlara ikram olsun diye bir hizmetçi kadını verdi, kadını boğazlayıp yedikten sonra kanını ellerine ve yüzlerine sürdüler... kadın etinin en lezzetli yerleri ey ayasıyla, memesiymiş..

Kitabın sonu: İbni Cüzey der ki; "Akıl sahibi hiçbir insan İbni Batuta´nın yüzyılın gezgini olduğunu takdir edememezlikten gelemez. Onun için bu milletin gezginidir denilirse abartılmış olunmaz. Benim İbni Batuta´dan yaptığım özet burada son buldu. Bu eserin yazılışı Şubat 1536´dadır..."

Günümüzden 470 yıl önce yazılan bu eser gerçekten inanılmazdır. Ama daha inanılmazı İbni Batuta´nın o dönemin dünyasının hemen hemen üçte ikisini sağ salim gezmiş olmasıdır. Anlattıkları benzeri gezginlerin anlatılarının çoğunun üzerinde ve çok daha zengindir.

Resim

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İbn Battûta ve Seyahatnâmesi
MesajGönderilme zamanı: 28.12.08, 22:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İbn Battûta'nın izini sürerek aynı güzergahı gezen bir gezginin olağnaüstü güzel resimleri ile güncel İbn Batuta Seyahati

http://girlsoloinarabia.typepad.com/

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İbn Battûta ve Seyahatnâmesi
MesajGönderilme zamanı: 30.12.08, 11:04 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İbn Battûta Seyahatnâmesi'nden aktarılan notlardan YOGI konulu olanları çok önemli...

Ferit Aydın adlı "şeyh müsveddesi" adam RABITA adlı kitabında "tasavvufun BUDİST yogilerden çalıntı yöntemleri kullandığını iddia eder"ken 17. yüzyılda yaşamış olan Pirimiz Abdullah Dehlevi Hz.ne dil uzatıyor.

Oysa şurada görülüyor ki müslümanların ağır riyazetler içeren YOGA ile bazı harikuladeliklere erişen YOGİLER ile karşılaşmalarının tarihi çok daha eski.. En azından 1304-1368 arasında yaşamış olan İbn Battûta elimizde olan Seyahatnamesi'nde bu gösterilerden bahsettiğine göre... konun mazisi en az 400 yüzyıl geriye gitmekte...

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İbn Battûta ve Seyahatnâmesi
MesajGönderilme zamanı: 08.02.09, 15:29 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İbn Battuta Seyahatnamesi

Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî

Çevirmen: A. Sait Aykut
Sayfa: 791
Ölçü: 13.5 x 21
ISBN 975-08-0990-4
YKY’de 1. Baskı: 2005


Araştırmacı A. Sait Aykut tarafından sekiz yılda beş yüze yakın kaynak taranarak çevrilen İbn Battûtta Seyahatnamesi, YKY’nin 2000. kitabı olarak yayımlanmış ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin düzenlediği yarışmada Yılın Çeviri Ödülünü almıştı.

Bu dev eser, sadeleştirilmiş basımıyla yeniden okurla buluşuyor. Bu basımda, geniş okur kitlelerine hitap edebilmek için, ana metne sadık kalınarak, ayrıntılı bilimsel açıklamalar kullanılmadı ve sayfa sayısı düşürüldü. Sonuçta kolay okunur bir İbn Battûtta Seyahatnamesi ortaya çıktı

http://www.ykykultur.com.tr/

***

TADIMLIK

TANCALI İBN BATTÛTA ve SEYAHATNÂMESİ

I) Seyyaha Dair

Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî.

17 Recep 703/25 Şubat 1304’te Fas’ın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368’de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berka’dan Tanca’ya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur.

a) İbn Battûta’ya Temas Eden Tarihî Kaynaklar
Kendi çağdaşları arasında sadece Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb,1 İbn Hacer2 ve İbn Haldûn3 ondan bahseder. Abdülhayy Hasenî4 ve Makkarî de5 Rıhle’den alıntılarda bulunan tarihçilerdendir. Fas’ta, Sa’dîler döneminde Osmanlı başşehrine sefir olarak (1589-1591) gönderilen Temgrûtî6 eserinde bazı doğu şehirlerini anlatırken İbn Battûta’ya atıfta bulunmuş, ünlü sözlükçü Zebîdî, ansiklopedik sözlüğü Tâcü’l-Arûs’da7 seyyahımızı tanıtırken “Tı” harfinin Battûta şeklinde şeddeli okunması gerektiğini bildirmiş ve Beylûnî’nin çıkardığı muhtasara değinmiştir. Muhammed b. Fethullah b. Mahmud Beylûnî (ö: 1085/1674), gerek Avrupa’da gerekse İslâm dünyasında Rıhle’nin tanınmasında önemli bir duraktır; onun sunduğu Münteka, yani özetin Doğu kütüphanelerinde çeşitli nüshalarına ulaşılmış,8 Avrupa’da ilk İbn Battûta çevirilerine de onun özetiyle başlanmıştır.9 Dolayısıyla Defrémery-Sanguinetti neşrinden önce Rıhle’nin Doğu İslâm âleminde hiç bilinmediğini savunmak abartılı bir iddiadır.
Fotokopisi Faslı diplomasi tarihi uzmanı A. Tâzî tarafından neşredilen bir mektubundan da anlaşıldığı üzere10 meşhur biyografi uzmanı edebiyatçı İbnü’l-Hatîb aslında İbn Battûta’yı çok iyi tanımaktadır; ancak ya onu ciddiye almadığından yahut kıskanç davrandığından dolayı ünlü eseri İhâta’da ona pek yer ayırmamış, birkaç cümlecik malûmatı da hocası Ebu’l-Berekât Bilfîkî’den naklederek vermiştir.11 İbn Hacer Askalânî de İhâta’yı kaynak göstererek bir-iki cümleyle geçiştirmiş12 İbn Haldun ise gerçekleşmesi imkânsız görülen olayları hemen inkâr etmenin yanlışlığı konusunda Vezir İbn Vudrâr Haşemî’nin uyarısını naklederken İbn Battûta’dan bahsetmiştir.13
Bu kaynaklardaki kısa değinilerden anlaşılacağı üzere İbn Battûta, dinî ilimlerde biraz ilerlemiş lâkin herhangi bir alanda derinleşememiş bir genç olarak başlar seyahatlerine. Yıllar sonra Merinî hükümdarı Ebû İnân Fâris döneminde (749-759/1348-1354) yurduna döndüğünde gezdiği uzak ülkelerden, gördüğü garip olaylardan bahsedince sözleri alayla karşılanmış ve pek çok şeyi uydurduğu sanılmıştır. Örneğin Ebu’l-Berekât Bilfîkî, Gırnata’da görüştüğü gezginin her şeyi çok abarttığını savunmuştur. Kuşkusuz; bilge siyasetçi Vezir İbn Vudrâr olmasaydı İbn Haldun da alaycılar kervanına katılacaktı. Seyyahın yola çıkarken derin bir kültüre sahip olmadığı savunulsa bile, gerek seyahat esnasında aldığı icâzetler ve her sahada öğrendiği yeni bilgiler; gerekse önceki yazarların anlattıklarını güncelleştirme çabası bize şunu göstermektedir ki; yurduna döndüğünde artık deneyimli bir bilgin ve seçkin bir danışman olarak Merinî sultanının meclisinde yerini almıştır. Elimize ulaşamasa da İbn Sûde bize İbn Battûta’nın el-Vasît fî Ahbâri Men Halle Timentıt başlığıyla ikinci bir kitabı olduğunu bildirmektedir.14

b) İbn Battûta’yı Tanımak İsteyenler İçin
Ana Kaynak: Rıhle
Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûta’nın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûta’yı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb’in de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.15

c) Tasavvufî Eğilimin Seyahate Katkısı
Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır.
Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârî’nin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır.

d) Başlıca Hevesi: İnsanları, İnançları ve Gelenekleri Tanımak

O, Ortaçağ’daki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağ’ın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polo’nun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovsky’nin ifadesiyle Marko Polo’dan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır.16 Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplumsal yaşama karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan güvenilir birine yazdırmıştır. Oysa Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rustiçello bir dinleyici-yazıcı olarak sayfalar dolusu hayalî hikâye katmıştır Marko Polo’nun anılarına.17 İbn Battûta’nın tüm gezileri hesap edildiğinde karşımıza 73.000 (73 bin) mil gibi dudak uçuklatan bir mesafe çıkar.18

Ayrıntıları asla ihmal etmeyen İbn Battûta, eserinde en fazla insan ögesine yer verir. Devlet adamlarından sufîlere, İbn Köyük gibi uluslararası ticaret yapan Türk asıllı namlı tacirlerden hukuk bilginlerine dek binlerce farklı kişiden bahsetmesi ve bu isimlerin büyük bir kısmının, o dönemdeki tarih ve biyografi kitaplarında aynen yer alması insanı hayrete düşürmektedir. Çeşitli milletlerin giyim kuşamı, âdetleri ve inançları konusunda detaylara inmesi, bazı araştırmacılar tarafından ilk antropologlardan sayılmasına,19 bazıları nezdinde ise etnolog gibi görülmesine yol açmıştır.20 İbn Battûta, gezdiği ülkelerin coğrafyası ve ekonomisi hakkında da ayrıntılı bilgiler verir. Fakat dönemin klasik coğrafya ekollerinden herhangi birine mensup olmadığı için mesafeleri ayrıntılı bir şekilde belirtmemiş, sadece kaç gün tuttuğunu anlatmıştır. Onun incelediği ana unsur insan olduğu için pek çok şehri “binaları sağlam, mescidi küçük...” yahut “köhne bir kapısı var, kalenin iç kısmı boş…” tarzında klişe cümlelerle geçiştirmiştir.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye