sufiforum.com https://sufiforum.com/ |
|
Feridun Nafiz UZLUK: Selçukiler Devrinde Konya Darüşşifası https://sufiforum.com/viewtopic.php?f=117&t=147552 |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) |
Yazar: | arz [ 10.05.15, 22:22 ] |
Mesaj Başlığı: | Feridun Nafiz UZLUK: Selçukiler Devrinde Konya Darüşşifası |
SELÇUKİLER DEVRİNDE KONYA DARÜŞŞİFASI Feridun Nafiz (UZLUK) “Selçukiler Devrinde Konya Darüşşifası”, Millî Mecmua, nr. 14, 15 Mayıs 1340, s. 222-223. Çev. Nuran ÖZLÜK Hamdizade Abdülkadir Efendi’ye İthaf Selçuk Türklerinin derin bir yurt aşkıyla sevdikleri Anadolu şehirlerindeki ilim müessesatı (kurumları) yanında darüşşifa (sağlık yurdu), maristan (hastane), darüssıhha (hastane) gibi unvanlarla açtıkları umumi hastaneleri ve bunlardan haklarında tetkikatta bulunduklarımın isimlerini bir bir gösteren Babalık’ın 10 ve 13 Kanunuevvel 923 nüshalarında münteşir “Konya’da Darüşşifa”, “Aksaray’da Darüşşifa” serlevhalı (başlıklı) iki etüdümün muhit-i tıbbi (tıp çevrelerince) ve tarihimizde en ufak bir aks-i cevabiye (karşılık) uyandıramadığına çok müteessifim (üzgünüm). Bu, memleketimiz münevveratından (aydınlarından) millî tarihimize ait şe’nleri (işleri) tetkik ve tamik (derin şekilde araştırma) fikrinin henüz iptidai şekline delaleti cehtiyle (çabasıyla) acıklıdır. Mamafih bu derin lakaydi önünde bedbinliğe ve yese düşmeyerek insaniyet ve medeniyetimizin ulvi hadiselerini neşretmek yine zevkli ve eğlencelidir. *** Selçukîler, Anadolu’nun her şehrinden ziyade Konya’yı sevmişlerdi. Zira bıraktıkları ve dünkü neslin lakaydisine rağmen yıkılmaktan, tahripten kurtulan birçok kıymetli abideler, Konya toprakları üzerindedir. Güzel olmasına, temizliğine dikkat ve gayret sarf ettikleri payitahtlarının hastanesi var mı idi, varsa nerede idi? Konya’ya dair yazılan arkeolojik asardan okuyabildiklerimde böyle bir kayda tesadüf etmedim. Yalnız Babalık’ta intişar eden yazımın sonlarına doğru Şadi Bey Darüşşifası olmak üzere tarif edilen mahallenin ismini “sakahane” değil “şifahane” olmalıdır diye -evkaf (vakıflar) müdürü beyin tekzibine (yalanlamasına) rağmen- ısrar etmiştim. Karamanoğulları’na ait olduğu söylenen bimarhane (hastane, tımarhane) için Abdülkadir Efendi Hazretleri henüz bir şey yazmadılar. Anadolu Türk tarihini bir küll (bütün) hâlinde tetkik için en kıymetli ve eski eserleri dikkatle okumuş, istinsah etmiş (bakarak aynısını yazmış) bir gencin malumatından ettiğim istifadeyi karilerimize arz edeceğim. Ümit ederim ki bu defa Konya’dan ve Aksaray’dan cevapsız bırakılmam. Selçukîler vukuatını yedinci asr-ı hicrinin ilk rubuuna (çeyreğine) kadar temadi ettiren (devam ettiren) Tezkire-i Aksarayi ismindeki Farisi Selçuk Tarihi “ümeradan bir zat, Muinüddin Pervanebeyoğlu ile muharebe etti; Pervanezade Konya darüşşifasında tahassun eyledi (sığındı).” diyor. Bizce şu vakanın bir ehemmiyeti yoktur. Yalnız öğrendiğimiz şey Selçukiler Devrinde tahassun edilecek derecede kale gibi metin bir darüşşifanın Konya’da mevcut olmasıdır. Selçukîler, yol üzerinde kervansarayları kaleler derecesinde metanet ve rasaneti (sağlamlık, dayanıklılık) haiz bir şekilde yaptıklarına nazaran bimarhaneleri de çok sağlam imiş… Bu darüşşifa nerede idi? Bazı ihtimalat (ihtimaller) ile yerini tayin kabil olacak… Çok temenni ederim ki bulunacak bir vesika bu defa da nokta-i nazarımı teyit mahiyetinde olsun. Bimarhane zannediyorum ki İnce Minare ile Karatay Medresesi arasında idi. Hatta Karamanoğulları zamanındaki “Şadi Bey Darüşşifaası içerisinde kanlı harpler ve mübarezelerle (çatışmalarla) harap olup yıkılan eski bimarhane arsası üzerinde inşa edildi. Şadi Bey Vakfiyesi bu nokta-i nazardan da tetkik edilmelidir. Ahali çok defa veli (!) zannettikleri deliler yurdunu unutmadı. “Şifahane” mahallesi noktalarını gaip ederek “sakahane” kelimesi hâlinde resmî kayda geçti. Fakat müteakip nesiller oraya “bimarhane yeri” diye eski ismini muhafaza ettiler. Ben bunu İstanbul’daki ihtiyar tüccarlardan sorup öğrendim. İstiyorum ki Konya’daki Türk Ocağı, Konya’daki şuurlu ve nurlu gençleri bu mahal ve bu mahalle hakkında ciddi tahkikatta bulunarak Türk tıbbına yardım etsinler. Çünkü bu hastane bir doktoru olduğu kadar her Türk’ü de alakadar eder. Bimarhaneyi hangi zat ve ne zaman yaptırdı, vakfiyesi nerede, ne kadar hasta istiap ederdi (içine alırdı); etibbası (doktorları), kehhali (göz doktoru) ve cerrahı, eczacıları kaç tane idi? Merkez hastanesinin sertababetinde (başhekimliğinde) hangi zevat (kişiler) bulundu?.. Tedai-i efkârın (düşüncelerin hatırası) muhayyilenize davet edeceği birçok suallerin bir tek cevabı var: zulmet ve meçhuliyet!.. Ölümden sonra beşer maden ve gaz hâlinde inkılap ederken birçok hatıraları da beraberce kayboluyor… Acaba fikirler hangi şekilde bulunuyor bilen var mı? İklaplar (tersine çevrilmeler), fırtınalar mermer taşlardaki yazı ve hakkları (oymaları), heykelleri, binalardaki çini, renk ve çizgiyi o kadar tahrip ediyor ki mamur bir şehir veya kıta bir çöl gibi ruhsuz, harabeler gibi kasvetengizdir (iç sıkıntısı verir). Bazen bu cins hastaların dimağları ve cümle-i asabiyeleri (sinir sistemi) haricî bir tesire uğramamıştır. Fakat bütün hücreleri artık melekat-ı akılenin (akıllı kimselerin melekeleri) makarrı (durulacak yeri) değildir. Hücerat-ı dimağiye (dimağ hücreleri) yıkılmış, bozulmuş binalar, taşlar gibi karmakarışık ve ahenksiz, haraptır… Yine ihtimal ile yazıyorum, darüşşifada hekimlik edenlerden birisi İnce Minare’nin arkasında çinilerle müzeyyen (süslenmiş) zarif cami içerisindeki türbede yatan “Beyhekim” idi. Bu zatın aramgâh-ı uhreviyesinde (mezarında) asalet-i irsiye ve hazakat-ı tıbbiye (üstat hekimlik) okunuyor… Fakat hüviyeti ismi gibi namalum… Mevlevilik’in tarihini Farsça Menakıbü’l-Arifin kitabıyla tedvin eden (kitap hâline getiren) Eflâki Dede, eserinin nihayetinde “Emir-i Tabip Hamd” diye bir zattan bahsediyor. *** Emir kelimesini “bey” gibi asalet mukabili kabul edersek ismi meçhul hekim acaba bu zat mı?.. İhtimal. Eflâki Dede menakıbinde (menkıbelerinde) “Şeyh Nurettin Bimaristanı” ismiyle bir zat tarif ediyor. Bu, Konya’ya gelmiş fakat Sultan Velet’i ziyaret etmemiş. Sultan Velet, o bimaristandan geliyor, tabibin hastaya gitmesi lazımdır diye Nurettin’in yanına gitmiş, zannedersem bu “Nurettin Bimaristanı” Selçuk hastanelerinin umumi müfettişi idi. Selçuk Sarayı’nın ve Konya’nın namdar (ünlü) ve hazık (işinin ehli) iki hekimi var: Tabip Ekmelüddin ve Gazanfer. Hiç şüphesiz hastaneye devam ederlerdi. Zira o zamanki bütün hekimler, hastanelerden neşet ederlerdi (yetişirlerdi). Selçuk mimarlarının severek yaptıkları taş oymalar, kabartma çiçekler ve çini üzerindeki temiz ve asil renklerin ahengine bürünen duvarlar, beyzî kemerler, kubbelerle yükseldiğine kuvvetle ihtimal verdiğim -çünkü mevcut olanlar bana bu fikri ilham ediyor- uzuv ve ruhi hastalar yurdu, elbette güzel ve ilahî bir müessese idi. Şark’ın en yüksek bir sima-yı deha ve tıbbiyesi İbn-i Sina ve Hipokrat’ı aynı zevk ve dikkatle okuyan bimarhane hekimleri dört hıltın (dem, safra, balgam, sevda) fesadında görülen maraz-ı tezahüratı (meydana gelen hastalığı) hangi devalarla iyiletmeye uğraşırlardı? En başta nebati ilaçlar ve emraz-ı akliye hastaları (akıl hastaları) için de “eftimon” isminde bir terkip vardı. Ve belki Anadolu muhit-i zevk-i tasavvufiyesine (tasavvuf zevkine sahip çevrelere) “ney” ve “rübap (saz)”, “kudüm (Türk müziğine mahsus usul vurma aleti)” ve şiiri bir ses ve yenilik getiren Mevlana’nın kutsi sazları, hasta koğuşlarının tavanları altında inlerdi. Belki bazı hastaları soğuk duşlarla tembih, manyakları ılık banyolarla teskin ederlerdi. Mazinin unutkan ve karanlık hatırasından ruhuma dökülen müphem (belirsiz), muzlim (karanlık) ihtisaslarla (duygulanmalarla) kalbim bunalıyor… Mustarip beşere şifa ve sükun vadeden aziz hekim, sen neredesin ve ilacın hangisidir?.. 1) Feridun Nafiz, “Selçukiler Devrinde Konya Darüşşifası”, Millî Mecmua, nr. 14, 15 Mayıs 1340, s. 222-223. |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |