Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İMAM-I RABBANİ ile Mektubât Mülakatı
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 11:37 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İMAM-I RABBANİ ile Mektubât Mülakatı

Müslümanların zihin fesadına uğratılamaya çalışıldığı,alimlerin bile zamanın fitneleriyle doğruyu söylerken bile zorlandığı ahirzamanda ötelerden ilmine, irşadına kimsenin itirazı olmayan, realist ve tasavvuf alanında otorite olmuş İmam-ı Rabbani Hazretlerinden alacağımız çok dersler var. Bu manada İmam-ı Rabbani ile güncel konularda Mektubât'ı esas alınıp bir mülakat yapılsa nasıl olur ?

Soru: -"Alimler Alimi" mi desek, "Hakikatın Hikmetli Madeni" mi desek, "Karanlık gecelerin parlayan ışığı" mı desek, sizin gibi bir mürşid-i ekmel'e hangi ünvanla hitap etsek kelimelerin yetmeyeceği aşikardır. Bunu baştan itiraf etmek gerek. Ama ilminizin,irfanınızın büyüklügüne güvenerek affınızla size "Aziz İmam" diyelim ve müsaade ederseniz ilk soruyu yöneltelim: Dünya nedir ?


Yanıt: -Ey oğul!

Dünya nedir, bilir misin? Kadın, çocuk, mal, makam, reislik, oyun, oyuncak, lüzumsuz işlerle uğraşmak...

Bütün bu sayılanlardan hangisi seni alıp Allah'tan başka şeylerle oyalayıp perdelerse, o dünyaya dahildir.

Dünya malına gelince, elde etme sebepleri çok ve kolaydır, bu manada arkadaşlarının çoğu da uygunsuzdur. Dünya bir seraptır

Bu dünya imtihan yeridir. Onun yüzü yaldızla ve çeşitli yüzlerle süslenmiştir. Sureti nakışlıdır. Çirkin bir kadın gibi kaşı çekilmiş, yanakları boyanmış. İlk bakışta tatlı gelir, göze tazelik ve canlılık hayali verir; lâkin gerçekte o üzerine koku sürülmüş cifeye benzer.

Sineklerin ve kurtların içine dolduğu bir çöplük gibidir. Su gibi görünür, o bir seraptır, Şeker suretinde zehirdir. İçi harap ve çok kötüdür. Bu süsü ve hayasızlığı ile söylenenlerin ve anlatılanların hepsinden şerlidir.

Onun aşıkı sefih ve büyülüdür. Fitneye düşmüş, çıldırmış ve aldatılmıştır. Kim onun görünüşüne aldanırsa ebedi kayıp zehiri ile zehirlenmiştir. Kim onun tazeliğine ve tadına bakarsa sonsuzluğa kadar pişmanlık duyar.

Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Dünya ve âhiret iki kuma gibidir; birini razı etsen, diğeri darılır."

Soru: Aziz İmam bu dünyada hakikate ulaşmamız için bize öyle bir formül verin ki dünya ve ahiret dengesini kurmak için devamlı kullanacağımız bir kılavuz olsun..

Yanıt: - Ey oğul!

Sana tefekkür lazım...

Önemle üzerinde duracağın iş, mübah şeylerin zaruri olan miktarı ile yetinmektir. Bu zaruri miktar da ibadetlerde kuvvet bulmak niyetiyle alınmalıdır.

Yenen yemekten maksat, ibadetin yerine getirilmesi için kuvvet kazanılması olmalıdır. Elbise giymekten maksat, avret yerini örtmek, sıcaktan ve soğuktan korumaktır. Bu ölçüyü diğer zaruri mubah işlerde de devam ettirmelidir.

Sana tefekkür lâzım. Kalbe dayalı işleri yapmak gerek. Aksi halde yarın ziyandan ve pişmanlıktan başka bir şey elde edilmez.

Soru: Aziz İmam, zamanınımızın gençleri her yönden manevi olarak kuşatılmış durumda; sokaklar, medya onların ruhi hayatlarını öldürmek istercesine yaşayan şuursuz ölülere çeviriyor. Bu zamanın gençlerine merhem olması için nasıl bir manevi reçete arzedersiniz?

Yanıt: Ey oğul!

İbadete yönelme vakti gençliktir. Akıllı olan bu vakti kaçırmaz, fırsatı ganimet bilir. Zira iş önemlidir. İnsan yaşlılık zamanına kalmayabilir. Kaldığını farz edelim, derlenip toparlanmak nasip olmaz. Böyle bir derlenip toparlanmanın mümkün olduğunu farz edelim, bir amel işlemeye güç yetiremez. Zira o zaman, zaafın ve aczin bastırdığı zamandır. Halbuki şu anda derlenip toparlanma durumu vardır, elde eldilmesi kolaydır.

Bu mevsim fırsat mevsimidir. Güç ve kuvvetinin yettiği mevsimdir. Bugünün işini yarına bırakmak için şu andaki durum nasıl bir özür olabilir? Ertelemeye ne gerek var? Resulullah (a.s.m.) bu manada şöyle buyurmuştur: "İşi erteleyen helak olur."

Evet, bugün ahirete ait işlerle bir meşguliyet varsa, bu düşük dünyanın işini yarına bırakmak cidden güzel olur, tam bunun aksi ise pek çirkin bir şey olur.

Şu zaman gençlik zamanıdır. Nefsin, şeytanın ve din düşmanlarının istilası zamanıdır. Bu zamanda yapılan az amele biçilen itibar, bu vakitlerden başka zamanlarda yapılan amellere biçilmez.

Allah'ın emir ve yasaklarına uymalı

Ey oğul!

Varlıkların özü olan insanın yaratılmasındaki gaye, oyun ve oyuncakla eğlenmek, yemek ve içmek değildir. Onun yaratılmasındaki gaye, kulluk vazifelerini yerine getirmek, devamlı bir şekilde Allah'a iltica ve niyazda bulunmaktır.

Dinin anlattığı ibadetlere gelince, bunların edasından gaye, kulların faydası ve onların yararıdır. Bunlardan hiçbiri Cenab-ı Hakkın yararına değildir, çünkü onun böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.

Durum böyle olunca, onların edası memnuniyete sebep olmalıdır. Bu emirlerin yerine getirilmesi ve yasaklardan kaçınmak için koşmalı, çabalamalıdır.

Cenab-ı Hak sonsuz zenginliği ile kullarına emir ve yasaklar yolundan ikramlar eylemiştir. Bu durumda bize düşen, tam manasıyla bu nimetlere şükretmektir. Memnuniyetin en üstün derecesi ile emir ve yasaklardan ne varsa hepsinin yerine getirilmesi için çaba harcamaktır.

Gençlik tevbesi

Ey oğul!

Cenab-ı Hak sonsuz inayetinden sana nasip verdiyse. Bilhassa gençlik çağında sana tevbe nasip ettiyse. Şimdi bilmiyorum, o tevbede sebatlı mısın? Yoksa çeşitli muzahrefat ile şeytan seni azdırdı mı?

Tevbe üzerinde durup devam ettirmek zor görülebilir, zira çağ gençlik çağıdır. Dünya malına gelince, elde etme sebepleri çok ve kolaydır, bu manada arkadaşlarının çoğu da uygunsuzdur.

Nefs kendi özünde cimridir. İlâhi emirleri yerine getirmekten kaçar. Bunun için devamlı yumuşak konuşmalıdır. Yoksa mal ve mülk bütünüyle Allah'ındır.

Kula asıl layık olan zekâtı tam bir memnuniyetle vermektir. Yoksa nefsin arzularına uyarak ibadetin edasında tembellik edip ağırdan almak yakışmaz.

Tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek?

Ey oğul!

Hayatının en güzel zamanlan heva ve heveste geçti. Allah düşmanlarının rızasını kazanma yolunda geçip gitti. Şimdi ömrünün sonu kaldı. Bugün de bunu Hakkın rızası istikametinde harcamazsak, o en güzel ömrün yerini doldurma işinde bir tedarik görmezsek, isterse pek az olsun, çekeceğimiz zahmeti ebedi rahata vesile bilmezsek, az sevap işlemek suretiyle çok günahlarımıza kefaret ettirmezsek, yarın hangi yüzle Allah'ın katına varacağız? Hangi çareye başvuracağız?

Bu tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek? Bu gaflet pamuğu ne zamana kadar kulakta kalacak? Yakında basiret gözünden gaflet kalkacak, hiç şüphe edilmesin kulaktan bu gaflet pamuğu da gidecek, lâkin o zaman ne faydası olur? O zaman hasret ve pişmanlıktan başka bir şey olmayacak.

Ölüm gelmeden önce amel işlemeye bak. Kabrinde yaslanacağın bir şey hazırlamalısın. Öncelikle itikadını düzeltmelisin. Sonra dini yönden zaruri bilgileri öğrenmelisin. Fıkıh kitaplarının açıkladığı şeyleri bilmeli ve amel etmelisin.

Soru: Aziz İmam, nefs kavramı nedir, nefsin büyük hastalıkları nelerdir? Satır alimlerinin çok olduğu sadr(kalp) alimlerinin bilinmedigi bu dönemde ebedi kurtuluş için sadece ilim yeterli mi? İbadet yaparken en çok hangi hususlara dikkat etmemizi tavsiye edersiniz?

Yanıt: Ey oğul!

Bilmiş ol ki, ebedî kurtuluşun kolaylaşması için insana şu üç şey mutlaka lâzımdır: İlim, amel, ihlâs.

İlim iki kısımdır: Birinci kısım, amel olup bunun izahını fıkıh üzerine almıştır.

İkinci kısım, bundan maksat mücerred itikat ve kalbi yakindir. Bunun tafsilatı kelâm ilmi üzerine yazılan kitaplarda vardır. Haliyle Ehl-i Sünnet ve'1-cemaatin görüşüne göre... Şöyle ki: Bunlar fırka-i naciye olup, bunlara tabi olmadan hiç kimse için kurtuluş ümidi yoktur. Bunlara kıl kadar muhalefet olsa, iş tehlikeye girer, hem de ne tehlike!

Hayat şeriat üzere olmalıdır

Ey oğul!

Düşük dünya süslerine aldanmaktan sakın. Bu fani saltanata kanmamaya dikkat et. Bütün hal ve hareketlerinde şeriata göre amel et. Hayat, temiz şeriat üzere olmalıdır.

Ehl-i Sünnet ve'1-cemaat âlimlerinin görüşlerine göre öncelikle itikadı düzeltmek gerekir. Bundan sonra himmet dizginlerini amele faydalı fıkıh hükümlerini yerine getirmeye sarfetmelidir.

Farzların edasınde önemle durulmalıdır. Helal ve haram işlerinde dikkatli hareket etmelidir. Farzların yanında nafile ibadetlerin durumu yolda bırakılmış ve itibardan düşmüş gibidir. Halbuki bu zamanda insanların pek çoğu nafile ibadetlere önem verip farzları harap bırakmaktadır. Nafile ibadetlere önem verip farzları da düşük ve itibarsız saymaktadırlar.

Kul hakkını dünyada iken öde

Ey oğul!

Tam manasıyla kul hakkının ödenmesi cihetine gidilmelidir. Bu yolda tam bir gayret gösterilmelidir. Ta ki, üzerinde hiç kimsenin hakkı kalmaya. Çünkü bu dünyada hak ödemek kolaydır, yumuşaklıkla, tatlı dille helallik dilemek mümkündür; ama âhirette iş zordur. Orada çare bulmak mümkün değildir.

Nefsin sevdasına kapılma

Ey oğul!

Nefis, makam ve baş olmak sevdası üzerine yaratılmıştır. Bütün gayreti, akranı üzerine üstün gelmektir.

Bütün arzusu yaratılmışların hepsi kendisine muhtaç, emrine ve nehyine boyun eğmiş olmaktır. Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmasını istemediği gibi, hiç kimsenin hükmü altına da girmek istemez.

Bütün bunlar ondan gelen uluhiyet davasıdır. Benzeri olmayan Yüce Yaratıcı ile ortaklık davasına girer. Mutlu olmaktan yana pek uzaktır.

Hatta ortaklığa bile razı olmaz. Yalnız kendisinin hâkim olmasını ister, başkasını istemez. Herşeyi hükmü altında görmek ister. Bir kudsî hadiste şöyle buyurulur:

"Nefsine düşman ol, çünkü o Bana düşmanlığa saplandı."

Makam, reislik, yükselmek, büyüklenme hususunda nefsin isteklerini vermek suretiyle nefsi terbiyeye kalkışmak ona yardım olur ki, hakikatte Yüce Allah'a düşmanlıktır. Onu takviye etmek dahi bu mânâyadır. Bu işin çirkinliği ciddi bir şekilde idrak edilmelidir.

Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ şöyle buyuru:

"Kibriya ridamdır, azamet izarımdır. Bir kimse bunlardan birisi ile benimle nizaya tutuşmak isterse, onu ateşime atarım, haline hiç bakmam."

Soru: Aziz İmam, nefs terbiyesiyle uğraşırken nefsin hilelerini bozmak nasıl olur? İnsan ibadet ederken de nefsin hilelerine düşer mi ? Peygamberler nefs-i emmareden bahsetmişler midir?

Yanıt: Peygamberlerin gönderilmesinin hikmeti, nefs-i emmareyi âciz bırakıp onu tasfiye etmektir. Dinî emirler nefsi arzuları kontrol etmek için gelmiştir. Ne kadar dinî emir işlenirse, o kadar nefsanî arzu zail olur.

Dinî hükümlerin birini yerine getirmek nefsanî arzuların izalesi için bin senelik riyazetten ve bu uğurda mücahededen daha faziletlidir.

Bu riyazet ve mücahede şeriat gereğince olmayınca nefsin arzusunu takviye ve teyit eder. Brahmanlar ve Hindular riyazet ve mücahedede hiçbir kusur işlemezler, fakat şeriat dairesinde yapmadıkları için kendilerine hiçbir faydası olmaz.

Meselâ bir kimse dinin emrettiği zekât niyetiyle bir dinar verse, nefisten gelen bir arzu ile nefsin tahribi yolunda bin dinar harcamasından daha faydalıdır.

Ramazan Bayramında şeriatın emrine uymak maksadıyla oruç tutmayıp yemek, bir kimsenin kendiliğinden tuttuğu bin senelik oruçtan hayırlıdır.

Sabah namazının iki rekât farzını cemaatle kılmak sabah namazını cemaatle kılmayı bırakıp geceyi sabaha kadar ibadetle geçirmekten çok faziletlidir.

Hâsılı; nefsin, başkanlık, üstünlük, yükseklik taslamak hususundaki boş kuruntulann pisliklerinden kurtulmadıkça kurtuluş mümkün değildir. Ondanki bu hastalığın izalesi zaruridir. Tâ ki, ebedi ölümle yüz yüze gelmeye...

***

NOT: Yazdığı mektublarla asırlardır yolundan giden sevenleri ile müminlere ışık tutan İmam-ı Rabbani şu an hayatta olsaydı bu sorular ona sorulabilirdi. Fakat bu soruların yanıtları asrımıza ulaşan mektublarından oluşan Mektubât-ı Rabbanî satırlarında vardır.

Mektubât-ı Rabbanî özellikle Nakşbendi tarikatına mensub bazı çevrelerde kaynak kitab olarak değerlendirilmesi sayesinde Türk okurunun ilgi alanındadır.

Mektubât-ı Rabbanî'de yer alan mektupların büyük bir kısmı kendi müridlerine yönelik tavsiyeler için yazıldığından "Ey oğul!" şeklinde hitaplarına sıkça rastlanır. Bu mülakatta da "Ey oğul!" hitabının bulunduğu tavsiye paragraflarından seçmeler verildi. Abdülkadir Akçiçek'in Mektubât-ı Rabbanî tercümesi aslına en uygun bir şekilde yapılmağa gayret edildiğinden tercih edildi.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye