Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 24 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den YENİ SOHBETLER [EYLUL 2009]
MesajGönderilme zamanı: 06.02.09, 14:27 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den YENİ SOHBETLER [EYLUL 2009]

İNDEKS


Eylul 2009
1 Eylul 2009, Ebedi hayat veya gecici hayat
2 Eylul 2009, Itaat edin mubareklerden olun
3 Eylul 2009, Iyi kul olmaya calis
4 Eylul 2009, Dunya insanlara birsey vermez
5 Eylul 2009, Allah verdigini geri almaz
6 Eylul 2009, Nur okyanuslari
7 Eylul 2009, EbediAlem ZatinlaVardir
8 Eylul 2009,
9 Eylul 2009, Maddi destek, Esege Verilen Arpa Gibidir
10 Eylul 2009, Sarik Muminin Tacidir
11 Eylul 2009, Ramazanın Son 10 Gunünde Rabbinin Ilahi Huzurunda OL
12 Eylul 2009, Kulluk icin yaratildik
13 Eylul 2009, Muhim mesele
14 Eylul 2009, Ey insanlar seytana dikkat
15 Eylul 2009, Butun Kotu Seyler Temsilcisi Seytandir
16 Eylul 2009,Kum Oyanuslari
17 Eylul 2009, Haham basi
18 Eylül 2009, Göklerde iki liste vardır
19 Eylul 2009, Ramazanin Son Cumasi
20 BAYRAM SOHBETİ
21 Eylul 2009, Cocuklariniza besmeleyi ogretin
22 Eylul 2009, İslam Insanogluna Iyi Olmayi Ogretiyor
23 Eylul 2009, Birakin Kim Yarattiysa O Dunyaya Getirsin
24 Eylul 2009, Ey Insanlar iyilerden olun.
25 Eylul 2009, Hakikiyi isteyin takliti degil.
26 Eylul 2009, Ey insanlar! Iradenizi birakin
27 Eylul 2009, Sezaryen haramdir!
28 Eylul 2009, Aranizda selami yayin
29 Eylul 2009, Hic birsey ilimsiz yaratilmadi
30 Eylul 2009, Her hucre ahenk uzerinedir

http://hakkanipost.com/pg_goster.asp?kat=cytr

***

Mevlana Șeyh Nazım Adil El-Hakkani Sultanul Evliya | Pazar, Eylül 20, 2009|Lefke, Kıbrıs



2009 RAMAZAN BAYRAMI SOHBETI: MEHDI a.s.’IN ZUHUR EDIŞI


Esselamun Aleyküm!
Eid Mubarek! Eid Mubarek!
Bayramınız Mubarek olsun.
Allahu Ekber, Allahu Ekber, la ilaha illallah Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahil hamd. Huuu.

Allahu Ekber kebira vel hamdulillahı kesira ve subhanallahil aziym bukraten ve asila…

La ilahe illallah. Allahu Ekber ve lillahil hamd.

(Her bir ağızdan:)

Allahu Ekber Allahu Ekber la ilahe illallahu Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahil hamd!

Allahu Ekber Allahu Ekber la ilahe illallahu Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahil hamd!

Esselamun Aleyküm Ya Ibadillahis-salihiyn!

Eid Mubarek!

Euzubillahimineşşeytanirraciym. Bismillahirrahmanirrahim.

Umarız ki seneye Mehdi (a.s.) ile beraber olmayı ve gerçek bir bayram olmasını ve küfrün yok olmasını ve Islamın bayraklarının, Rasulullah (s.a.v.)'in bayraklarının…

(Şeyh Nazım Hazretleri ayağa kalkar)

Elfus Selâm, Elfus Salât, Seyyid el evveline Vel Âhirin. (oturur)

Doğudan Batıya, Islamın bayrakları ile olmayı (umarız).

El HAK! HAK mutlaka gelmelidir! Ve Batıl. Mutlaka ayağımızın altındadır. El Hak başımızın üstündedir. Böyle olmalıdır. Ve zalimler en aşağıda olacaklar. Şeytan ve orduları ve takipçileri ve onun destekçileri de muhakkak ki benim ayağımın altındadırlar. Ve İslam yüksektedir. Bu dönem ki, en son Peygamber (onunla ilgili) Müjdeler veriyor.

İlk önce, diyordu ki: “Allah (C.C.) kutsal âyeti gönderdiğinde… İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn”

“Ey benim sevgilim! Sende dünyada yaşadıktan sonra, Bana geleceksin ve herkes, seni takip eden herkes mutlaka ölümü tadacak. Ve ayriyeten, onlar milyonlarca, milyarlarca insanlar ki, onlar son günü reddederler. Herkes mutlaka ölümü tadacaktır. Ve bu dünyayı bırakıp Bana geleceklerdir.”

Onun (Efendimizin) sahabeleri soruyordu:

“Ya Rasurullah (s.a.v)! Ey bizim Sevgilimiz! Başımızı senin ayağının altına koyuyoruz. Sen mutlak hakikat (gerçek) ile geliyorsun. Biz sana inanıyoruz ve seni gönderene inanıyoruz. Seni dünyadaki bütün ümmetlere gönderene inanıyoruz. Sana inanıyoruz! Sen bu dünyadan Rabbine vardığın zaman, ne olacak? Ne olacak? Senin ümmetin bitecek ve yok mu olacak?”

O da (s.a.v.) “Hayır,” diyordu.

“Sen gittiğinde kim senin ümmetine bakacak?”

Ve O da (s.a.v) diyordu:

“Benden sonra mutlaka hulefâlar geleceklerdir. Dört Halifeler ki onlar benim doğru yolumdalar. Seyyidina Ebu Bekir (r.a.), Seyyidina Ömer (r.a.), Seyyidina Osman (r.a.),Seyyidina Ali (r.a.)… Halifeler geleceklerdir ve benim ümmetim ile ilgilenecekler.

“Ve onlardan sonra? Ey Sevgili! Ey Bütün yaratılışlara Sultan olan! Senin Rabbin bütün varlıkları senin için yarattı! Senin hürmetine yarattı, YA MUHAMMAD (s.a.v) ! (Şeyh Nazım birden, hızlıca ayağa kalkar)

“Senin ümmetin dört Halifelerden sonra yok olup bitecekler mi?”

“Hayır. Başka bir dönem daha gelecektir ki…Ve mim ba’dil hulefa-I umerâun…Umeralar için bir dönem gelecektir. Yani emir il muminîn. Emir il mumimîn.. .İlk önce Emeviler, sonra Abbasiler gelecek. Onlar için bir zaman olacaktır. Onların sürelerinin ne kadar olduğu yazılıdır."

“Ve sonra, emir il muminînlerin süreleri dolduğu vakit, kıyamet günü, dünyanın sonu gelecek mi?”

Ve O da (s.a.v), “Hayır. Başka bir dönem daha gelecektir.”

“Kimdir onlar Ya Rasulullah (s.a.v.)?”

“Ve mim ba’dil umerâun mulûkun.. mulûk. Yani Sultanlar, Osmanlılar. Mukaddes Emanetleri alacak olanlar. Islamın gücüne hâkim olup, Islamı tutacaklar. Ve onlar, Sultanlar ki, Sultan Selimden itibaren başlayıp, emanetleri, Mubarek huzurda, Peygamber Efendimizden (s.a.v.) alırlar. Ve onların (hâkimiyetleri) devam eder. Tâki dünya ne zaman bitecek ve kıyamet kopacak… Hayır, biraz daha zaman kalır. Ve mim ba’dil mulûki..Onların süreleri bitecek. Ve onlardan sonra , cebabire, yani onlar şeytanın takipçileri ve onlar şeytanın temsilcileridir. Ve onlar bir sürü zulûm edecekler. Onlar zalimlerdir. Onlar yüzde yüz, İslam’a karşılardır. Onlar Kurânı ortadan kaldırıp, şeytanı ve zülümkar bir dönem getirirler. Ve onların yaptıklarını Firavun bile yapmamıştır. Onlar Müslümanlar için en kötülerden olacaklardır. Ve onlar yüzde yüz şeytanın temsilcileridir. Bütün dünya bu zâlimlerin kontrolü altında olacaktır ve onlar şeytanın mirascılardır. Ve şeytan inananlardan intikam almayı istiyor."

Ve şimdi biz o zaman içerisindeyiz! O yüzden sahabeler, onlar ağlıyorlardı. Müslümanlar ve Müminlere neler olacaklarını duyduklarında ağladılar. Ve sordular:

“Ya Rasulullah (s.a.v) ! O dönem bu dünyanın son süresi mi olacak?”

Ve O (s.a.v.)'da dedi ki:

“Hayır. Âlemlerin Rabbi intikamını şeytandan ve onun takipçilerinden alıp, zâlimleri müminlerin ayakları altına koyacak, Mehdi (as) gelecek!!! Ve mim ba’dil mulûkil cebabire, summe yekrucu raculun min ehli beyti, yemle’ul erda gısten ve adula kema muli-et cevrun ve zulma”

Bu son Peygamberden (s.a.v.) bir müjdedir. Diyor ki:

”Zalimler hiç bir şekilde sonsuza kadar devam etmeyecekler. Ama onlardan sonra Semâlardan inen bir Kuvvet gelecek. Bir kişi ki, o Semâvi ordular tarafından desteklenmiştir. Ve onları ortadan kaldırıp, onların içinden bir tanesini bile bırakmayıp, bayraklarını ayağının altına alacaktır! Ve İslamın bayraklarını yükseltecektir. Işte o zamanın içindeyiz. Ve bizim ümidimiz, İslam için mükemmel olacak o günlere ulaşmaktır. Doğudan batıya sadece La Ilahe illAllah Muhammedun Rasulullah diyebilmek

(Şeyh Nazım birden ayağa kalkar)…(oturur)

Bu benim ümidimdir. Benim ümidim. Rabbimden taleb ediyorum: Hayatımın son günlerine yaklaşmış olsam bile, ben (Rabbimden) taleb ediyorum: “Ey Rabbimiz! Senin katındaki en
Şereflinin hürmeti için bana ve benim gibi zayıf kişilere, Islamın o en mükemmel zamanına ulaşmamız için bize bir şans ver. (Amin!!!)

Bana lütfet ve dünyada kalmak isteyen o kişilere, sadece sahih (doğru) kişilere, kuvvet üzere olmamızı lütfet! Ve yalancılar, ve şeytanların takipçileri benim ayaklarımın altındalar ve evliyaların ayakları altındalar.

Esselamun Aleyküm!

Çok güzel müjdelerdir bunlar.
Ve ümit ederiz ki seneye Mehdi (a.s.) ile beraber oluruz!


(Her bir ağızdan: Amiiiiiiin!)

Ve İstanbul’a gelip emanetleri alacak ve Rasulullah’a ait en değerli şeyleri alacak. Rasurullah (s.a.v.)’den herşeyi mirâs alacak. Gelecek.

“Bir Selim,” Peygamberimiz diyor, “Bir Selim, mukaddes emanetleri alacak.”

Sultan Selim bütün o emanetleri alacak. En değerli mirâsı Mısırdan alıp, Kostantine’ye, İstanbul’a götürecek ve onların zamanı bitince, zalimler gelip onları ortadan kaldıracak.

Ama birinci Sultan Selimden sonra, Peygamber Efendimiz diyor: “Başka bir Sultan Selim daha gelip o mirâsa ulaşacak. Mukaddas mirâsı alıp çıkaracak ve Peygamberimizin (s.a.v.) mukaddes kılıcını alıp üzerinde taşıyacak. Ve İslamın tâcını başına koyacak ve doğudan batıya kadar açacak.”

Bu güzel müjdelerdir ki, müminlerin mutlu ve ümitli olmaları için. Ve bu olacaktır!
Ve ben Rabbimden taleb ediyorum:
Ey Rabbim! Bizi o günlere ulaştır. Ve İslamın yeşil bayraklarını doğudan batıya kadar yükselt ve öbürlerini indir! (Amiiin)


Esselamun Aleyküm!

Söyleyin:

Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe ilAllahu Allahu Ekber. Allahu Ekber ve lillahil hamd

Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe ilAllahu Allahu Ekber. Allahu Ekber ve lillahil hamd

Ey insanlar! Bayram namazı vaktindeyiz ve inşallah namazımızı kılacağız ve duâmızda Âlemlerin Rabbinden bizi ikinci bayrama, ikinci mübarek Ramazan ayına, doğudan batıya İslamın bayrakları ve kılıçları ile olmayı istiyoruz. (Amiiin)

Ey insanlar, hazır olun şimdi bayram namazına.

Allah kabul etsin ve bizi affetsin!

El Fatiha

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 06.02.09, 16:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Alıntı:
Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
Bismillahirrahmanirrahim

Hoş geldiniz. Cenabı Hak bizi hak sözü işiten ve hak söze tabi olan kullarından eylesin. Bu kısa bir sohbettir

İnşallahuRahman, bize yarayacak bir söz ilham olur, söylenir.

Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Seyyidina Muhammeden abduhu ve habibihu ve Rasuluhu.
Sallallahu aleyhi ve sellem.

Eüzübillahimineşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim …

Hafta sonu her şeyi bozdular onun için ne gün olduğu belli değil.

* Yahudilerin gününde tatil,

* Hıristiyanların gününde tatil,

* Müslümanların gününde tatil yok.

Yani eski nizamı bozdular dediler ki, biz eskinin yerine yeni şey kuracağız. Eski bina şeriatın üzerine kurulmuş binaydı. Ağalar dediler ki, yok biz şeriat istemeyiz. Halt ettin! Şeriat istemeyenin boynuna şeriatın kılıcı vuracak zaten.

La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül azim.

«Eddin'ün-nasiha»

Peygamberimiz aleyhisselatu ve sellem: "Din nasihat demektir", buyurdu. Nasihat olmayan yerde din yoktur. Nasihat edecek kimselerin de yetişmesin diye önünü kestiler, gâvurluğa kapı açtılar.

"İstediğiniz kadar hangi çıfıtın mezhebini tutarsanız tutun yalnız Müslüman olmayın!" Cenab-ı Hak hükmünü yürütür. Onun hükmünü bozacak kimse yok. Kadir ve Muktedir olan Allah'tır, celle celaluhu.

Uzak mesafeden gelen Şazeli ihvanlarımız var. Tövbe estağfirullah.

"Nereye geldin?"

"Ziyarette geldik"

Kapıda görürsem sövecektim. Ne için sövecektim? Burada ziyaret yok, kabir yok, ziyaret edeceksen kabristana gideceksin.

"Burada bir şeyh efendi varmış. Onu ziyarette geldik"

"Ne için geldin yahu? "

"Ziyaret için geldik"

"Yaa.. eh, ne ararsın ziyarette?"

"Vallahi Şeyh Efendi.. Biz burada bir zat varmış onun için"

"Maşaallah, size de sizin zata da.. " dedim.

Be Müslümanlar, zat kaldı mı dünyada? Zattan başka yok zart doldurdular ortalığı.. Zart zurtla anladın mı?

"Zatların hepsi mezarlıkta gidin oraya!"

Destur

Öyle görmeyin onu. O dünyaya hükmeden evliyaullahtandır o, ben onun huzurunda söylemeye haya ederim ama, gönderdim gitmedi. Ben de aşağı yukarı artık ne gelirse söyleyeceğiz.

Peygamber hadisi "Bizi aldatan bizden değildir". Yani benim kim olduğumu söylüyorum, aldanıp da zat demeyesiniz. R'le söylersen kabul ederim. Kıyamet gününde ben sizin yükünüzü çekemem. Aldatma, Aldatma.

Ne dedi koskoca Mevlana Hazretleri:

«Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün!»

Mükemmel bir söz, başka türlü söyleyemem. Kendi hakkımda söyleyeceğim, lakin bununla beraber bize ufak hizmet vermişler.

Evliyalar tükenmez. Bir evliya dünyadan ahirete naklolursa yerine hemen tayin olunur. Evliya yok değil, bir tanesi dünyayı alt üst eder, lakin hepsi gizlendi. Gizlendikleri için herkes istediğini söylüyor, istediğini yapıyor. O mübarekler de kubbelerini başlarına yıksalar hiç ses çıkarmazlar. Millet te evliyasını unuttu. Evliyasını unuttuğu için onlar da gizlendi. Dükkânı kapayan gitti bir kere daha çıkmadı ta ki bu devir kapanıp vaktin sahibi gelene kadar hepsi gizli durur.

"Hızır peygamber gelir mi buraya?" dedi bir kimse. Cidde'de bulundum 1980'de. Bir kimseler davet etmişti, onların davetine gitmiş bulunduk. Bir kimse orada konuşuyor, yanındaki bir kimse bunun tarafına bakmış demiş ki

"Bu oturan kimseyi tanıdın mı? "

"Tanımayız" demiş o.

O tanıdın mı diye soran,

"Hızır peygamber, bizim ziyaret ettiğimiz kimsedir" demiş o.

Bu meclise gelmezse olmaz. O manevi güç sahipleri, en azından kırk günde bir defa gelir. Merkeze böyle zatlar geliyor.

Bir yerde pınar var, o pınarın suyu şeker hastalığına şifalıymış, ya tuz hastalığına? Tuz hastalığı var mı? Herkes kalkar koşa koşa gider, oradan su içer.

"Manevi cihetten talip olan kimselere o Hızır peygamber kırk günde bir burada bulunmazsa olmaz" diyorlar bana, alınan haber bu.
Ben görürüm, görmem.


Ben kapıda duran adamım, içeri kim isterse girer. Yalnız hüviyetini sorarım. Sultan içerdedir, bizi kapıcı koymuşlar. Bizde böyle bir tahta kutu uydurduk orada oturuyoruz "buraya otur, senin işin burada durmak" dediler. Kapı açıktır! Gelen kimseye hüviyetini sor içeriye aldır! İşte o kadardır, bizim başka bir şeyimiz yok. Sultanlar içerde. Kapıda kapıcı nöbetçi gibi, bir nizamiye kapısında bir sandalye atıp yahut bir tahta kutu orada oturup dururum. Koku ala ala, ala ala bunların ruhaniyetleri geliyor. Bunların içerisinden birine,

"Nerden geldin?"dedim?

"Amerika'dan geliyorum" dedi.

"Be aklını mı arıyorsun?"

"Akıl almaya geldim" diyor.

"Nerden geldin? "

"Avustralya'danız"

"Nerden geldin sen yahu sen?"

"Afrika cenubinden" geldim diyor.

"Nerden geldin? "

"Madagaskar diye memleket var"

"Nerden geldin?"

"Peru'dan geldim"

"Nerden geldin?"

"Şili'den geldim"

"Nerden geldin?"

"Arjantin, Avrupa'nın Amerika'nın insanları,"

Bunun içinde Ruslar da var, Macar'ı var, Boşnak'ı var, Arnavut'u var, Çeçeni var, her kabilenin çeşit türlüsü geliyor. Demek ki ruhaniyetleri bir şey sezip de geliyorlar. Bende içeriye havale ediyorum. Kompütere ismi alındıktan sonra onların ismi de resmi de beraber yetişir, buraya gelip bir saat dursalar tamamdır, kayıta geçmişlerdir. Onları dışarıda bırakamayız. Bu efendi kendi keyfine geldiyse hemen yollayacağım buradan. Kendi kendine buraya kimse gelmez, kalbine verilir gelir.

Bu millet Evliyasını unuttu onun için belaya düştü. Onu söylemek isteriz.

* Evliya kapıları kapandı,

* Türbeleri kapandı,

* Dergâhları terk edildi,

* Tekkeleri başlarına yıkıldı

Siz misiniz bizi yıkan? Bizde sizi yıkacağız diyoruz.

Şimdi devir geldi evliyalara, evliyaların kabirlerini yıkanları yıkacak şimdi, tecelli değişti.

Evliyasını bilmeyen kimsenin imanı sahih değil, taklidi bir iman olur, lakin kalbine iman nurunu açacak olan evliyaullahtır.

Peygamber varisi, onlar varistir ondan kuvvet alır, o kuvvetle verir. Peygamberleri yeryüzünde temsil eden evliyalardır. Unuttular.

Bir kimse geldi.

"Beyefendi nerden geliyorsun?"

"Eskişehir'den geliyorum Şeyh Efendi" dedi.

"Peki, niye geldin? "

"Ziyarete"

"Eskişehir'de eli eteği öpülecek sayılacak sofrası açık bir zat var mı? "

"Hiç kalmadı Şeyh Efendi"

Eskişehir belki bir milyonluk şehir, İstanbul'un 15 milyonluk nüfusu var.

"İstanbul'da var mı kapısı açık eli öpülecek hayır duası alınacak?"

"Olsa buraya gelmezdik"

"İyi, iyi iş yaptın"

İstanbul'un taşı-toprağı evliya... 700 sene imparatorlukla İslam sancağını, Peygamber'in sancağını kaldıran millet bu millet. Nereye düştü şimdi? Birbirlerini yiyorlar. Allah, «müminler kardeştir» diyor, ana karnındaki kardeşliği söylemiyor Cenab-ı Allah, müminlerin kardeşliğini söylüyor.

Kabirde imam ölüye telkin ederken "mümin ve mümineleri kardeşlerin olarak, hemşirelerin olarak kabul ettin mi?" diye sorar. Kabrin içinde yatacağız, bugün değilse yarın, yarın değilse gelecek sene, gelecek sene değilse öbür sene.

Bir ecnebiden mektup geldi. İngilizce. Acayibime geldi. O mektubu yazan kimseye eksik etek derler. Eksik etek dediği kadındır. Bir yaşlı kadın, hatun kişi mektup yazdı. Maneviyatta bizim halimizi ona göstermişler. Onu kabul edelim diye mektupla bizi aradı. O hatun kişi mektupta yazdı,

"Bu insanlar çok cebbar ve kibirli oldular, çok kibirli, çok azametli, kendilerini bir şey zannediyorlar. Neye dayanarak? Beş para etmeyen teknolojileri var diye, lakin bir sürü ıvır zıvır icat etmişler onlara güvenip gökyüzünün yeryüzünün Rabbisine asi geliyorlar, kibirleniyorlar."

"Bu insanlar, diyor, ne kadar kibirlendiler. Kibirlendikçe çirkin oluyorlar. Ben onların cansız vücutlarını yıkarım, dedi bana, yani ölü kadınları yıkayan. Ne güzel halleri var diyor. Böyle yatıyorlar, ne azamet kaldı, ne kibir kaldı, ne büyüklenme kaldı. Hiç."

"Hanımefendi nasıl? Girdiğin salona sığmazdın. Giydiğin esvaplardan çok gururlanırdın. Boynundaki incilerle, kulağındaki küpelerle, elindeki bileziklerle şangır şungur meclise girdiğin vakitte meclise sığmazdın. O kadar azametli tavrın vardı. O kadar kibirli. Ne oldu? Ah ne oldun? Ne kibrin kaldı, ne büyüklüğün kaldı, ne süsün kaldı, ne cevahirlerin kaldı. Boğazından almışlar. Hay. Kulaklarındaki küpeleri de almışlar. Elindeki bileziği, parmağındaki küpeleri de almışlar, böyle yatıyorsun, Yatıyorsun. Şimdi halin çok güzel, kibirsiz, hiç bir şeyin kalmadı, kibrin de kalmadı. Dünya? Dünyalık elinden gitti şimdi çok tevazu sahibi oldun. Ne kibrin kaldı, ne büyüklüğün kaldı, ben beyim, ben paşayım, generalim, bakanım, bakmayanım, başbakanı, kıçbakanı. Ne yapalım geleni söyleyeceğim. Kitaptan anlayan herif mi var burada zaten? İşte böyle kelamı anlayacak. Kitaptan bir şey söyle hepsi uyuyacak bende uyuyacağım, zaten uyukladıydım. Ben de uyuyacağım burada. Dört mezhep haktır. Beşinci mezhep üzerinden konuşuyorum şimdi, ne kadar rahat şimdi."

─ Ya Şeyh Efendi?

Nerden şeyh olduk be? Kim isterse olsun. Şeyhliğin yükünü biz çekemeyiz ki.

Eh, Şeyh Efendi Hazretleri elindeki şeyleri çıkartmazsak gece vakti gelip kabrini açacaklar, elindekini boğazındakileri alıp götürecekler. Yaparlar, diyor. Onun için zenginler iki kabir açar. Bundan haberin yok senin. Bir kabre onun plastikten bir kefenlenmişini koyarlar aslını başka yere. Aslını bildiği vaktinde diyecekler ki:

"En azından bunun kefeni olsun para eder, bunun kefeni ucuz bezden değil çıkartıp alalım. " Öbürü der ki,

"Ya usta çekiç te alalım"

"Ne yapacan çekici? "

"Belki altın dişi vardır herifin ya kadının. Altın dişini sökelim. Kefeni pahalı, çekiçte alalım ağzına bakalım. O kuvvetli batarya pil getirelim bakalım ağzına varsa çekip alalım."

Bu dereceye düştü insanlar şimdi, bu derece rezalete düştü.

Hicaz kralını gördüm, galiba üç sene evvel vefat oldu, namazını kıldırdılar. Gömülecek yere dört kişi getirir onlar, orada resim çıkartmaz, ama hangi antikaysa buldu kralın defnolunduğuna dair resim çıkardı, televizyonlarda aldı, ama yerini tespit edemedi. Gömdükten sonra ona çıkıp tümsek te koymadılar, dümdüz. Ne başına taş, ne ayağına taş, hiçbir şey yok.

─ Bunların korkusu ne?

Şimdi zannederler ki o kralın bu kadar milyar parası var belki kabrin içerisine sermişler de onun üstüne yatırmışlar, belki olur diye. Yerini katiyen bilemezsin. Vahhabi mezhebi bu, hepsi böyle yatıyor.

Diyor ki bana mektupta: "Ben hanımları yıkarım diyor. Ben onlara bakar konuşurum. Ah ne güzelsin şimdi hiç kibrin kalmadı ki salonlara, saraylara sığmazdın. Her gün yeni araba, öyle kibirli insanlar, şimdi böyle rahatça yatıyorsun. Hiç kibrin kalmadı, azametin kalmadı, madalyalarında kalmadı, medeniyet yularında kalmadı boğazında. Medeniyet yuları var mı başkalarında? Oh şimdi rahat, hiçbir şeyleri kalmadı. Hepsi yatıyor fakirler. O kadıncağız uyandırdı, dedi ki ne kibri kaldı, ne azameti kaldı, ne güzelliği kaldı. Yüzüne bakılmayacak hale gelen de çok var. Ne kibri büyüklenmesi kaldı, böyle teslim oldu. "

Ey insan! Ya Ömer, vaazı istersen ölüm yetişir, çok yetişir. Ölümden nasihat almayan, ibret almayan kimseden hiç hayır yok. Cenazeye gitmez misiniz? Cenazeye gittiğinde ölümün sana vereceği vaazı kimse veremez. İnsan böyle olacak. Sonra.. sonra, bir ölü uyucu.

Osmanlı zamanında İstanbul'da Kasımpaşa mezarlığında bir mezarcı varmış. Bir müderris dersi bitirmiş ve Kıbrıs'a gelecekmiş, bir defa o kabristanı ziyaret etmiş, mezarcıyı görmüş.

"Ey Mehmet ağa, ey ölü yuyucu, mezarlık bekçisi, ölüleri defneden kimse. Ne kadar var buradasın?"

"Kırk senesini bilirim ama ondan öncesini bilmiyorum"

"Peki, bu kadar sene içerisinde sen bu kabristanda ölü defnederken acayip bir şey gördün mü?"

"Oğlum sen yeni bir müderris oldun, sana aynel yakin olan bir meseleden haber vereyim. Uyanık kişi ol, iki mesele gördüm."

"Bir defa bana dediler ki, dünya büyüklerinden, zenginlerden, hatırı sayılan kimselerden birisi geliyor vasiyeti üzerine bu mezarlığa defnolacak. Buna bir mezar hazır et dediler. İkindi namazını kılıp gelecekler. Ben gittim kabri kazıp hazır ettim. Çıktım kabrin kenarında dinleniyorum, cenazenin gelmesini bekliyorum dedi. Ne var burada dedim. Yılan ıslığı, ama ne ıslık, sağa sola baktım bir şey göremedim. Baktım ansızdan kabrin içine ne yılanlar, ne siyah böyle, ne akrepler, ne kırkayaklar, ne haşeratın bildik bilmedik içersinde karışıyor. Bu herifler gelip görürlerse benim başımı kırar bunlar. Hemen başka yerde kabir kazdım, yine dinlenirken yılanın sesi ötekinden beter ıslık çalmaya başladı. Her renkten, insan bir tanesini görse buradan Lefke'ye kaçar. Ne yapacağım yahu? Uzak bir yere koşup gücüne güç yeni mezar kazdım, helak oldum, çıkardık kabri. Yine dinlenirken ıslık, baktım içerisi dolu. Bir baktım cenaze geliyor, itibarlı kimse, kalabalık arkasında. Üç tane kabir açtım üçü de böyledir. Şimdi ne yapacağım? Ne cevap vereceğim? Başıma dert olacak, başımı kıracaklar bunlar. Gelip bakmışlar iyi kazdın mezarcı başı diyorlar. Çok iyidir kabir aferin sana. Ben bakıyorum içersine, dolu, hiç biri bunları görmüyor. Şimdi atla bir kişiyle beraber kabrin içine de cenazeyi indirelim. Nasıl ineceğimi şaşırdım ben? Öbür adam hemen atladı. Haberi yok onun, indi durdu. Ben ayakta kaldım. "Ne bakarsın mezarcı insene içerisine". La havle ve la kuvvete çekip indim. Ben indikten sonra yılanlar geriledi, aldık, koyduk, kapattık, ağaç koyduk. Hepsi oraya girdi., kapattıktan sonra o haşeratın 'çır çır çır' kefeni yırtıklarını ben duyuyordum. Onun üzerine hücum ettiklerini seyrettim, gördüm.

Bir defa da haber geldi bana bir kabir kaz, kimsesiz bir gariban için hayrına kabir kaz. Kazdım bekliyorum o gariban gelsin diye. Uyuklamışım, sonra baktım ne güzel koku. Gül kokusu. Nerden geliyor? İçine baktım, o kokulu güller uçuşuyor, güller, yaseminler, karanfiller. Böyle pamuk gibi uçuyor. Aman ne güzel dedim. Ben de indim içine. Biraz sonra dört kişi getirdi o fakiri. Çağırıyorlar, "be usta nerdesin? Nereye kayboldun sen? Ölü geldi"

Ses çıkarmadım, çünkü çok iyi yer, çok hoş cennet bahçesi. Oraya buraya baktılar ve buldular.

"Sen misin? Oradan çıksana be herif omzumuz düştü herifi getirene kadar! Başka yatacak yer bulamadın mı?"

"Ne yapalım yığının üstünde uyudum devrildim düştüm içine dedim."

Defnettik üzerine kondu onlar, toprağı örttük, gömdük kendisini, dışarıdaki o güzel koku hala devam ederdi, diyor.

Bu iki vukuatı gördüm demiş mezarcı.

"O müderris efendiyi ben bilirim burada 60 sene evvelinde. İlk geldiğimde şimdi 70 sene oluyor. "

Onun için oraya bak, giydiğinle kurtulacakları yok ya, nasıl karşılanacaksın orada kimse düşünmüyor. Düşündükleri

* Dünyada ne kazanacağım?

* Ne yiyeceğim?

* Ne giyeceğim?

* Nereye bineceğim?

* Nereye gideceğim?

* Nerde gezeceğim?

Ama burnundan gelir. İnsanlar ahireti unutmuş. Ahireti unutan Allah'ı unutmuş olur. Allah'ı unutan Allah'sızdır. Hâşâ ve dünyada azap başladı şimdi, çünkü o şeytan dolabı zaten dünyada ne olursa onda görünür. İnsanın kalbine bir ok atar. O şeytan dolabına baktı mı kalbine kasvet basar insanların.

─ Ey Şeyh Efendi, nasihat dinleyelim

Ne nasihati be! Nasihat dinleyeceksen git mezarlığa. Yok, göbek atanlar da var onun içersinde. Nasihatinle öbürleri de var. İyi nasihat ediyor sizlere göbek atanlar orada. Sabahtan akşama bir de elinde bir boru ha çağır ha çağır, ha çağır, ha çağır. Ateşin içerisinde çarptıracaklar onları, bu türkücüleri. Kadın, erkek, başka işleri kalmadı.

Ey Müslümanlar, bugün dünya yarın ahirettir. Söylediğimiz mesele ahiretiniz içindir. Ahiretinize hazırlık yapınız. Dünya ehli cehenneme gider. Ahireti isteyenler cennete gidecektir.

Ya Rabbi, Sen bizi af eyle.

Ya Rabbi bize hakiki tövbeyi nasip eyle.

Ya Rabbi bize Senin evliyalarını sevmeyi nasip eyle.

Bu sözü sürsek gelecek haftaya bitmez. Lakin azdan çok anla sen. Burada her şeyimiz var. Para pul istemeyiz biz. Rızkımız Cenabı Hakkın lütf u keremidir, geliyor Elhamdülillah, boğazımızdan hükümet parası, hükümet lokması geçmedi. Eskiden büyükler öyle demiş, «Eğer mümkünse beylik çeşmesinden su içme» demişler. Şimdi millette hepsi beylik çeşmesine hücum eder. Aman aylıkçı olayım, aman devlet memuru olayım. Devlet memuru olursun ama çekeceğin var. Aza kanaat ol. Çok diyerekten haram kazancı kabul etme. Helâlından az olsun, bir lokması bütün dünya kadar haramdan iyidir.

Yediğine dikkat et. Çocuğuna dikkat et. Kendi haline dikkat et. Yarın Hak divanında duracağız. Ne söyleyeceğiz? Cenabı Allah soracak.

* Ey Benim kulum, iyi kullarımı aradın mı?

* Hangi kulumla yürüdün sen dünyada?

İyi kulumu aradın mı? Aramadın, alın melaike bunu o kötü kulların olduğu yere.

İyi kulları arayacaksınız. Kurtuluş ondadır.

Allah bizi af eylesin. Ol Habib hürmeti için çünkü kâinat onun hürmetine yaratılmıştır. Ya Rabbi ya Rasulullah bize şefkat et, şefaat ver.[1]


***

[1] 13 Rebiyyülahir 1429/ 19 Nisan 2008 tarihli Sohbettir.



teşekkürler


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 06.02.09, 23:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Allah cc. razı olsun..

pend-i şeyh nazım efendi'yi okuduk;
gayet de müstefid olduk elhamdülillah..
şems-i tebriz (ks.) gibi konuşuyor mübarek.. :oops:


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 11.02.09, 17:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Alıntı:

Kompütere ismi alındıktan sonra onların ismi de resmi de beraber yetişir, buraya gelip bir saat dursalar tamamdır, kayıta geçmişlerdir. Onları dışarıda bırakamayız.




Hz. Şeyh'in üslubuna ; rumuzlarına aşina olmayanların bu sohbetleri okumalarından fayda hasıl olmaz...

Olanlara eyvallah...

:)

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 14.08.09, 11:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

4 TEMMUZ 2009 Cumartesi

LEFKE DERGAHI


(Teknik ariza nedeniyle videoda eksiklik vardır)

…………………………………………………………………………..


…….. kendimizi bilmeliyiz.

İnsanoğlunun, bu yeryüzündeki ilişkisini bilmezse, varlık dünyasında olması imkansızdır. Hareket etme, Bir şey yapma, düşünme, öğrenme. Hayır.

Heykel gibi olurlar.

Herşeyden önce insan, kendi hakkında ve pozisyonu hakkında bilgilenmeli. Şeref Allah`ındır. Geçmişten geleceğe kadar, ebediyyen şerefli olan O`dur. Mutlak şeref O`nadir ki, O Cennetlerin Sahibi ve Yaratandır.

Hiç kimse, ben Birşey yaratırım diye iddia edemez. Ederse, ne yarattın diye sorarız. Eğer kendimi yarattım derse , olamaz. Çünkü ana rahminden geliyorsun. Bunun üzerinde düşün.

Kuran, ki bütün bilgi ve bu bilgiye ait Herşey Kuran`dan açığa çıktı, bu bilgi bizim içimizde büyümez. İnsan Herşeyi kendi dışından alır.

Bir İnsanın, erkek olsun, dişi olsun, kendi kendini, ana karnında beslemesi imkansızdır. Onlara orada, görünmeyen dünyalardan (alemden) Birşeyler verilmesi gerekir, prensip budur.

Birşey, eğer görünen Birşeyse, aynı zamanda görünmeyen bir yani da olmalı. Şimdi burada Birşey görüyoruz. Bakıyoruz ve bu tarafta görüyoruz, ama onun ardında, görünmeyen bir yani da olmalı. Evet.

Diyebiliriz ki atmosfer, görünmeyen bir olay, atmosfer var deriz. Onlara, görebilir misiniz diye sorarsak, hiçkimse, evet görürüm diyemez.

Eğer atmosfer var, ama göremem dersen, bu demektir ki Herşeyin , o şeyle ilgili, görünmeyen bir oluşumu da vardır. Oluşum demek varlıkta yer alması demek.

Ve Birşeyin, varlıkta açığa çıkması için, bir var edenin olması lazım. Alemde görünen Birşeye bakıyoruz, ama büyük mesafe nedeniyle, hiçbir şey görmüyoruz. Bu, üzerinde daha derinlemesine konuşacağımız Birşeydir.

Birşeyin varlıkta olması için, o şeyin, bir yeri olması lazım, ve o yer dolayısıyla, o oluşumda, Birşey olması lazım, ama o şey için oluşmuyor .

Atom. Atomun varlığı var ve bir alanı var ( yani yer kaplıyor). Eğer, bir alan kaplamazsa, varlığı olmaz. Evet bir alanı var. Eğer bir alanı olmasa atomun varlığı olmaz. Ve burada, atomun alanı demekle ne demek istediğimizi sorabiliriz.

Kapladığı alan, atomdan daha mi büyüktür diye sorabiliriz, veya atom , kapladığı alandan daha mi büyüktür diye sorabiliriz.

Atom mu daha güçlüdür diye sorabiliriz veya

( burada Şeyh Efendi kaide mi diye sorar , kaidenin İngilizce karşılığını sorar, ve Şeyh Hişam Efendi “base” diye cevap verir)

Evet, temel, öz, yani “base” , alan yani “space” değil. Özü daha önemli.

Burada, o atoma bir öz (temel) yapanın kim olduğunu sorabiliriz. Bilgili ve bilim adamlarına soruyorum, akademik insanlara cevap vermeleri için soruyorum.

Atom bir oluşumdur ve oluştu, ama kendi kendine oluşmadı. Fakat bir alan içindedir ve alan, Herşey için, pek çok olasılığı içerir.

Eğer, bir alan olasılığı yoksa, hiçbir şey, bir alan içinde olamaz. Atomun, bir özü (temeli) olmadan, varlığı olamaz ve görülemez.

Veya görüldü, bir özü var, ama, onu kaplayan, yakalayan, başka bir güç ve ona öz varlık yapan, bir güç olmalı.

Bu çok önemli bir sorudur, ki bu da, hiçbir şey, temelsiz olamaz demektir. Eğer, bu dünyanın temeli olmadığını söylerseniz, bu deliliktir ve cahilliktir. Bu dünyanın bir temeli olmalı. Temeli yoksa, hareketi de yoktur. Temeli yoksa, varlığı da yoktur.

Çünkü temel (öz varlık), Herşeyin varlığını içinde taşır. Başlangıcı, atom veya atomdan daha küçük.

Atomun ortasında nükleer veya nukleos vardır. Evet. Bunun pozisyonunun, pozitif olduğunu (yani +) söylerler. Ve bilim adamları, onun etrafında, elektron olduğunu ve onların pozisyonlarının negative (yani - ) olduğunu söylerler.

Pozitif bir oluşum, etrafında dönen bir şeyle nasıl uyumlu olur?

Nukleosun temeli nedir? Elektronun temeli nedir?

Onların temeli nukleos dersen, olamaz. Çünkü, biri pozitif (+) biri negative (-).

Nukleosun ne çeşit bir özü var, elektronun ne çeşit bir özü var?

Görünmeyeni nasıl inkar ederler? Madem ki görmeyiz varlığı yoktur derler. Halbuki, onun varlığı vardır.

Bu, 21nci yüzyılın cahilliğidir.

Öz, temel çok önemlidir. Çünkü Herşey, o temelin içine konmuştur.

Ne zannedersin?

Atomu özünün içine koyan kimdir ?

Nukleosun özü nedir, elektronun özü nedir?

Nukleosu temeline kim yerleştirdi?

Temel yapının içinde kalmaları için, onları zorla tutan veya hareket ettiren kimdir?

Nasıl hiçbir şey görünmez, diyebilirler?

Bu kara cahilliktir.

Ama onlar, çok akilsizdir. Bugüne kadar, benim bu sorduğumu, onlara kimse sormadı.

Bizim, böyle bir durum karsısında, konuşmak için, İlahi Kitabımızdan gücümüz vardır. Şüphesiz vardır. Ama, inançsız insanlar yanlıştadır.

Onlar, bana cevap veremezler. Bir bilim adamının, böyle bir konuda konuştuğunu hiç duymadım. Hiçkimse, atomun temelini söylemiyor, hiç kimse elektronların özü hakkında bir şey söylemiyor.

Ya nukleosa ne demeli? Ki nukleos, yaratılıştan, değişik parçaları taşır.

Herşeyin, eğer varlığı varsa, bir de öz yapısı var demektir. Çünkü özü olmayan hiçbir şey, açığa çıkamaz, biter.

Bu nedenle, bütün ilim adamlarını uyarıyorum. Eğer, bu cahilliklerine devam edeceklerse, başlarına bir şey gelebilir ve o da ,kendilerini deli edebilir.

Kaybedecekler. Evet.

İnsanın, özü, temeli var. Herbirimizin, varlıkta bir yapımız var ve herbiri birbirinden bağımsızdır.

Benim öz yapım, senin varlığına, öz yapına asla dokunmaz.

Günesin de özü olmalı, özü olmadan, varlığı olmaz. O öz varlık, nedir?

Öyle Birşeydir ki, bilinir mi bilinmez mi? Hiçkimse bilmez.

Güneşi doğudan batıya taşıyan nedir?

Veya, yerküremizi, doğudan batıya döndüren nedir?

Ve temeli olmadan, nasıl hareket edebilir veya varlığı olabilir?

Herşeyin oluşumu için, temel, gerçek sebeptir.

Yaratıcı yarattı ve yarattıkları, mutlak mükemmeldir. Bunu neden söylemezler? Neden korkarlar?

Soruyorum ve bu oluşum için cevap bekliyorum.

Ve ben hiç birşey bilmem. Ama bazen, kalbim bir ilişki içine girer ve bazı merkezlerle bağlantıya geçer, veya kainatla.

Temel, başka bir önemli nokta. Özümüz var, zaman zaman özümüze ulaşırız, beklenmeyen veya bilinmesi imkansız güçler, bazı insanları, bazı gerçekliklere taşır.

İnsanla, biz realistiz derler, yani gerçekçiyiz derler. Senin gerçekçi olman ne demek?

Eğer gerçekçiysen, kendi gerçek öz yapını söyle. Senin özün nedir?

Simdi özümüz burada, bir saat sonra orda, hareket ediyor. Senin gölgen gibi. Öz olmalı, ama o öz senin gölgen değil.

Varlıkların gerçeği, gerçekliği, o öze aittir. O öz nedir?

O sırrın sırrıdır.

Oraya erişmen imkansızdır.

Eğer, bir sırra ulaşırsan, başka bir sır okyanusu ortaya çıkar, ve onun ötesinde, başka bir sır okyanusu ve onun ötesinde başka bir sır okyanusu bulursun. Sonsuz okyanuslar.

Böylece Allah diyor ki, bütün şeref O`nadır.

O, der ki, Ben Yaratanım, ben yaratılanların özünü verenim, yaratılanları yaratan benim. Ve yaratılanlar, özleriyle devam eder. O öz O öz diye tesbih et.

Şeref banadır. Sizin Yaratıcınız benim , şeref banadır. Bütün öz yapı, böyle der.

Ve o cahiller, ki onlar bir, iki, üçten daha fazla Bir şey bilmezler, kafaları böyle bir şeyi almaz.

Ve biz, sadece, çok basit olarak izah ediyoruz. Bu şekildeki izahı, insanların anlayabilmesi için yaparız.

Evet. Güneş. Özü nedir?

Doğuda olduğu zaman ve batıya eriştiğinde özü nedir?

Onun özü, Kuran-ı Azimuşşan diyor ki, güneş gelir ve kara denize batar, kara okyanusa.

(yanındakilere Ayeti Kerime`yi bilmez misin ? diye sorar) ( Şeyh Hişam Suret-ul Kehf der)

Suret-ul Kehf , Zulkarneyn.

( sure okunur).

O özüdür, güneş, bir yerden bir yere hareket ederken, öz yapısı da farklılaşır. Günün sonuna ulaştığındaki özü ayni değil.

İlahi Kitap`lar, özellikle Kuran-ı Kerim, bu konuda bazı işaretler verir ve der ki , güneş batarken o, başka bir özüdür. Baslarken farklı bir öz, tren gibi, bir istasyondan baslar ve başka bir istasyona varır. Güneş de hareket eder, hareket etmez deme. Onun da bir özü olmalı. özü yoksa, güneş de yok. Özüyle açığa çıkar, ilahi emre göre hareket eder, ve gelir, günün son sınırına varır ve kaybolur. Orda başka bir özü vardır.

Ama şimdiki insanlar çok yüzeysel. Gerçeklik başka, gölge başka birşeydir. Gölge açığa çıkar ve batar. Yükselir ve batar. Gerçek varlık nerede, orada bir öze ihtiyacı yok. Orada, Yaratıcı`nın görünmeyen başka bir bölümündedir.

Ondan ötesi bir noktaya, hiçkimse erişemez, orası Yaratan`a aittir.

Böylece, O, Vahid-un Ehad`dir. Vahid ve Ehad. Kul hu vallahi ehad. Subhanehu ve Teala.

Bu gibi şeyler günümüzde , böyle beklenmeyen pozisyonlar olacak.

İnsanlar, çok ucuz olan Birşeyi öğrenmek isterler. Ama, plastik oyuncak eşya gibi. Kısaca biz diyoruz ki, her görünen oluşum için, görünmeyen dünyalarda da, bir başka oluşum olmaktadır.

Bu, Misal Alemi demektir. Ki orada, bir temele gerek yoktur.

Misal Alemi`nin sahibi, Herşeyin gerçek pozisyonu , Cennetlerin Sahibi`nin ilahi emrindedir. O, ucakta, istediği zaman görünmez, görünmek istediği zaman görünür, yaratılışın şeklini , O bilir. Hand-ul Halik-ul gayrullah. Bunu sadece O yapabilir.

Bir yaratır ve özüyle varlığa çıkarır, veya özsüz hiçbir şeyin varlığı olmaz. Sadece Allah`in sonsuz yaratılmışlarının okyanusu için olacak.

Nas insanları, simdi, yaratılanlar hakkında, çok ucuz bilgi edinme peşinde koşar. Ve biz diyoruz ki, eğer yaratılanlar içinde Birşey ortaya çıkıp göründüyse, onun görünmeyen dünyalarda, gerçek bir varlığının olması lazım.

Birşey bilmek istersen, bak ve bu konuda düşün. Doğrudan, Yaratıcı`yı öğrenmek için, koşma.

Hayır, hayır.

Önce, benim, sana sorduğuma cevap ver, bana cevabini söyle. Bunu söyle ve biz de başka sayfadan konuşalım.

Ve, sonsuz sayfalar var, yaratılanlar dolayısıyla, ki o yaratılanların Sahibi`ne aittir.

Allah bizi affetsin.

Sanırım, bu ağır bir okyanus, ama, anlaşılmasının çok zor olduğunu sanmıyorum.

İnsanlara anlayacakları bir şeyi ver. Onlar onu yakalayabilir ve o yakalayışla, gerçek gerçekliğe ulaşabilirler.

burada, gerçeği, aklınla bulamazsın. Beyin üretimi yeterli değil. Başka bir oluşum, veya o, başka bir oluşum ki insan dolayısıyla olacak, o başka bir şey.

Ve, adim adim, seviyeleri çıkabilirsin, ve önünde sonsuz seviyeler bulabilirsin, Allah , bu, mutlak güç, mutlak bilgi, mutlak hikmet, senin mutlak iraden doğrultusundadır.

Ey insanlar, siz çok küçüksünüz. Fakat senin bulunduğun pozisyona göre, Allah, senin anlayabileceğin Birşeyi, sana verir. Habbeden kubbeye. Küçükten sonsuza.

Allahu Ekber

(Ezan baslar)

Allah bizi affetsin.

Bu, öyle Birşeydir ki, pek çok, hatta belki de, bütün yasayan insanlar akılsızdır. Veya, böyle bir konuda cahildirler. İnkarları nedeniyledir ki, düşünce güçlerini kullanmıyorlar. Küçük, çok önemli.

Allahu Ekber, Subhanehu ve Teala.

Allah affetsin bizi.

Bugün, öyle Birşeydir ki, beklenmedik Birşeydir. Allah bizi affetsin ki, itiraz ve inkar vadisine düşmeyelim.

Kısaca, eğer daha fazla istenirse, Allah daha fazla verir. Eğer, gerçek seviyelerinde , yani birinci seviyeden memnunsalar, orda sonsuza kadar kalırlar.

Hareket etmeli, sonsuzluğa Doğru hareket etmeli. Ve sonsuzluğa açık fikirlerle, sonsuzluğa ait Bir şeyler bulabilirler. Ve bu, insanoğluna ait, bir İnsanın gerçek mutluluğudur.

Bu, dünya veya oradan sonraki eğlenceli seviyeler değil. Hayır.

Onların eğlencesi, ki onlar hikmet sahipleri ve peygamberlerdir, ve onların takipçileridir, onlar için, gerçek eğlence, başka Birşeydir.

Soruyorlar ve yaklaşıyorlar.

Balık gibi. Balığın ağzı her zaman açıktır, asla kapanmaz. Onların sonsuz ihtirasları, hırsları, açgözlülükleri vardır. Soruyorlar , neden balık her zaman ağzı açıktır diye. İlahi alemden olan, cevap verir. Çünkü o balık, bütün okyanusu içmek için koşar, bu nedenle, ağzı her zaman açıktır ve son talebi, tüm okyanusa erişmektir.

Ve şimdi, dünyadaki İnsanın ağzı açıktır ve Herşeyi içmek ve Herşeye, bu dünyada ulaşmak ister ve bu imkansızdır.

Allah bizi affetsin.

Ve Allah, peygamberlere öğretir, peygamberler kendilerinin gerçek takipçilerine, ki onlar görünmeyen dünyalara inanırlar , görünmeyen oluşumlara inanırlar, görünmeyen güç okyanuslarına inanırlar, görünmeyen hikmet ve hikmet okyanuslarına inanırlar, ve sonsuz güzellik okyanuslarını isterler.

Ve Allahın sonsuz, sonsuz okyanusları, sadece, Cennetlerin Sahibi`nindir.

Allah bizi affetsin.

Fatiha.


***


ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

5 Temmuz 2009 Pazar

LEFKE DERGAHI



Ey insanlık bayrağı altındaki bay ve bayan kardeşlerim.

Evet. Şimdi, Allahu Teala`nin ilahi kullarının takipçileri olarak , başlamayı istiyorsunuz, ki onların istediği, ilahi kişilerin en alt seviyede olanıdır.

Çünkü her ilahi olanın bir sancağı olması lazım. Sancak kelimesi çok basit kalır, ondan daha fazlası var.

Bakingham Sarayı`nin önünden geçerken bazen bir sancak olduğunu görürdüm, o çok büyük olan sancak Kraliçe`nin sancağıdır, ki bazen oradadır, bazen orda değildir.

Bunun gibi, en şerefli kulluk olarak, Allah için, canlarını veren ilahi alemden olanların da herbirinin bir alayı var. Kıyamet zamanında bunların en büyük ve en yükseği, son peygamber olup Allah`in huzurunda geçmiş ve sonsuz gelecekte yani ebediyen en çok övülen , en çok şeref verilen Seyyidina Muhammed (Allahın selamı ona olsun) `din sancağıdır.


( Burada Şeyh Nazım Efendi ve orda bulunan herkes hürmetle ayağa kalkar ve Şeyh Efendi konuşmasına bir müddet ayakta devam eder).


Cennetlerin ve bütün yaratılanların sahibi olan Yüce Allah`a itaatimizi ve yüksek saygımızı ifade etmek üzere ayağa kalkıyoruz. Herşey Kuran-i Kerim ve son peygamber olan Peygamberimizin hadislerine uygun olmalıdır.

Simdi Allah`in emri gereğince Allahu Ekber , Allahu Ekber , Allahu Ekber demek için ayağa kalkıyorum. Azamet ve sonsuz azamet Allah`indir.

Kuran- Kerim ve emirleri hiç durmadan sürekli olarak devam eder. Böylece biz de ilahi emre uygun olanı yaparız.

Allahu Ekber , Allahu Ekber Allahu Ekber derken ayakta ol, Çünkü bunun için ayet vardır. Bu nedenle ayağa kalkarız.

Ama biz Allah`in, içinde kullarına sonsuz şeref verdiği Kuran`in gerçek anlamını kaybettik. Geçmişten, sonsuz geleceğe, ebediyyen Herşey Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber der ve Allah`ı hamleder.

Allah`i yüceltmekten alıkoyan, engelleyen, Herşeye küfür ederim ve onları ayağımın altına alırım.

Herşeyden önce kendi nefsimi ayağımın altına alırım. Sonra da, yaratılan en kotu varlık olan şeytani da ayağımın altına alırım. Bu, benim gerçek hedefimdir. Bu nedenle işaret ve izah edilen şekilde şeytanin ve takipçilerinin kafasını ezmek için Tekbir`le başlıyorum . Simdi zaman doldu, bitti.

(Şeyh Nazım Efendi burada tekrar koltuğa oturur ve sohbete oturur vaziyette devam eder).

Allah Allah.

Ey insanlar, ey insanlar gelin ve dinleyin. Bizi yaratıp sonsuza kadar ebediyyen rızık veren Allah`in ilahi emirlerini dinle ve itaat et. İlahi emre göre hayatimin sonuna kadar ayağa kalkmam istendi.

Bak. Ama biz çok zayıfız , güçsüzüz. Eğer sonsuza kadar Allah`in hürmetine ayağa kalkıp , hiçbir şey yapmasan da sadece öylece dursan, bu yine bir hiçtir.

Peygamberler Allahu Ekber gücünü kullanır. Onlara İlahi Mesaj indirildiğinde, ayni zamanda bu güç de verildi. Hayat boyu hiç oturmadan ayakta durabilirler.

Bu nedenle son peygamber Seyyidina Muhammed s.a.w. de geceleri o kadar uzun sure ayakta dururdu ki, mübarek ayakları şişerdi. Bu bilgi ondan , yani, en mükemmel, en çok sevilen, en çok hürmet edilen, en büyük şeref verilen ve Allah`tan sonsuz nimetlere kavuşan o mükemmel kuldan gelir. Allah`in emri gereğince geceleri o kadar uzun zaman ayakta dururdu ki, sevgili esi Hz. Ayşe ona, “Ey Allah`in sevgilisi Allah senin uğruna tüm kainatı yarattı” , derdi.

Ama üzülerek soyluyorum ki şimdiki zamanda, Peygamberimizin hayatını öğrenip anlama yetkisi olduğunu iddia eden pek çok insan, Allah`ın bu şerefli kulu hakkında itirazda bulunuyorlar.

Halbuki O sadece normal bir kul değil, ondan daha öte bir kuldur. O, cennetlerin sahibinin temsilcisiydi.

Ama şimdiki akılsızlar ve gururlu doktor geçinenler, onun da bizim gibi olduğunu söylerler. O ne demek? O bizim gibi mi? Eğer öyleyse O’nun yaşadıklarını sen de yaşa. Böyle Birşeyi nasıl söylersiniz? Terbiye ve utanma yok. Bizim gibi olduğunu söylemekten utanmazlar.

Eğer O, sizin gibiyse, siz neden Allah Huzuru`na davet edilmediniz? Miraç Gecesi? Bunu, yani Onun bizim gibi olduğunu nasıl söylersiniz? Utanma yok, akil yok. Onların kafası futbol topuna benzer, içi boş, içinde hiçbir şey yok. Böylelerini vurmalı.

( S.H. dum dum ya Seyyidi der).

(Şeyh Nazım Efendi burada, dum dum dum diye ritm tutarak, sohbetin geri kalan kısmını şarkı ile karışık olarak, vermek istediği mesajı, bir sure böyle vermeye devam eder .)


Dum dum dum dum ….

Allahın en sevgili kulu, gökleri ve cennetleri onurlandırıyor, …

dum dum dum…. ,

Onun şerefine ilahi varlıklar tören geçişi yaparak ayağa kalkar …

dum dum dum dum..,

Eğer sen de duyabilirsen, o meleklerin ilahi müziğini duy, duysaydın olu beden gibi düşüp kalırdın.


Hey eye y ey hey…,

Ayrıca onun adidir bu, Hu`dan He.

Bu yüzden İngilizler çok mutlu bir millettir, Çünkü onlar her gün hu hu derler ama dum dumsuz hu. O İngilizler, lisanları gereği, her gün yüzlerce Hu zikiri yapar, hi hi de derler.

Ama hei eşekler içindir,onlar hiçbir şey bilmez.

Son Peygamber`in hürmetine dum dum ….

Bütün melekler onu selamlar, Miraç gecesinde.

Buna ayni zamanda dikkat da et ey akilsiz insan.

Gelip önüme oturarak ben de akilsiz yapıyorsunuz.

Tövbe estagfirullah.

Hey hi hi hiy.

Ancak pek çok insan hiy hiy olmayı kabul etmez ve it it olmak ister. Türkçe`de it kopek demektir, it olma, kopek olma. Melekler gibi olmaya çalış.

Onlar Miraç Gecesi en büyük hürmeti gösterdiler dum dum dum…

Bu demektir ki dikkat et. Çünkü Son Peygamber , O yaratılanların sonuncusudur, o gece ona Cennetlerin Yaratıcısı Her şeyi gösterdi.

Dum dum dum,

ve onun sancağı Cennetlerin Yüce Arşının üzerine asildi.

Orada sadece onun sancağı vardır.

Öteki peygamberlere verilen sancaklar, Onun Sancağının altındadır.

Ey Avrupalılar Allah Allah Allah demeyi öğren, Deo deme, God deme, Theos deme, ama Cennetlerin Sahibi de, en Şerefli Olan de.

Oooo yaratılan her varlıkta Allaha temsil eder. O zamandan bugüne kadar o zamandır. Ey aptallar zamanın başlangıcını bilir misiniz? Başlangıcı bilir misiniz? Onu hiç kimse bilmez.

Şeyh Hişam, o ilahi şarkının başladığı zaman, yaratılısın başladığı zamandır.

Cennetlerin Sahibi onu selamlar, selamlar ve ona sürekli olarak hem bakar, hem verir. Bu nedenle O, kesinlikle Cennetlerin Sahibinin, geçmişten geleceğe sonsuza kadar temsilcisidir.

O Kanal, sadece, ona verdiğinden baslar ve oradan gelir. Yaratılanlar için esas kanal Son Peygamber`in kanalıdır.

Ey beni dinleyen kardeşlerim, ben en zayıf olan kulum ve hiçbir şey bilmem. Ancak bazen, bazı ilhamlar gelir ki, o zaman konuşabilirim. Gelmezse konuşamam.

Simdi, son surat, son güne yaklaşıyoruz. Bizim gezegenimiz için ne yazılmışsa, ona Doğru gideriz. Bir müddet sonra, bizimle birlikte yaratılanlar ve gezegenimiz değişecek.

Kıyamet günü yaklaşıyor ve bu dünya için de bu böyledir. Kıyamet günü, Allah, yasayan insanların bazılarını Cennete gönderecek, ama biz sadece Cennetin adini biliriz. Cennet öyle bir yaratılıştadır ki, biz onu hayal bile edemeyiz. Onu izah edecek bir şey yoktur. Cennetteki oluşumla ilgili hiçbir izah tarzı yoktur.

Ayni şekilde, ayrı bir yaratılış olan Cehennem`le ilgili olarak da bir izah tarzı yoktur. Kıyamette , Allah hükmünü verdiğinde, insanlar bir başka yaratılışa Doğru koşacaklar. Bu dünyayı bırakıp, başka bir yaratılışa gidecekler.

Onun emriyle , bu dünyanın yapısı bir hiç olacak. Sizin yaratılışınız sona erecek ve geldiğiniz yere döneceksiniz. Bu dünya bitecek. Ama O yaratıcıdır, sürekli olarak yaratır, yaratır, yaratır, sonsuza kadar yaratır. Bu sonsuza kadar olan yaratılanlar, varlık aleminde ortaya çıkar. Onun yaratısı asla durmaz, ebediyyen devam eder.

Bizim simdi içinde yasadığımız uzay Kudret Denizin`de sadece bir noktadır. Kudret Okyanusu devamlı gelir, gelir ve asla sona ermez. Ve simdi biz ve dünyamız, sona yaklaşıyoruz. Dünyamızın yapısı, bu Allahın Kudret Okyanusunda kaybolacak. Ona yaklaşıyoruz.

Biz bu yaratılısın büyüklüğü içinde, sadece bir atom kadar küçüğüz. Bu yüzden, oluşuyor, oluşuyor , hiç durmadan oluşuyor deriz. Ama dünyanın oluşumu sonuna geliyor, ve üzerindeki insanların bazılarını ebedi oluşuma gönderiyor, ve geri kalanlar ise toz olacaklar.

Ey insanlar, sonsuza kadar böyle olacağınızı zannetmeyin. Sonrası, Allahın Kudret Okyanuslarında devam eder. Evet böyle devam ederiz.

Her saniye, hatta ondan daha küçük , ve hatta ondan da daha küçük bir zamanda, sayılamayacak kadar çok oluşumlar olur, sayısız dünyalar, sayısız yaratılışlar. Çünkü, Allahın büyüklüğü , onun sinirsiz yaratması ve sinirsiz oluşumları yapması sayesinde bilinir.

Ey insanlar gelin ve dinleyin. Gelin ve toz olmadan önce Birşey anlamaya calisin.

Dum dum dum dum, ben dum dum dediğim anda her saniye milyonlarca varlık oluşur veya yok olur. Çünkü, Allah`in büyüklük azametine sinir yoktur.

Allahu Ekber ve Lillahil Hamd.

Ey insan, çok az, beni konuşturanlar öyle bir şeydir ki ben bile hayret ediyorum. Eğer, içinde bulunduğumuz bu oluşumu anlayabilmek için, çok çok küçük bir anlayışa bile ulaşabilsem.

Anlayabilmek için Allah size İlahi Huzurundaki sonsuz nurlarından versin inşallah.

Allah bizi affetsin.

Ey Allahım

( Şeyh Nazım Efendi ayağa kalkar)

Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber , ente hasbuna, bütün şeref sanadır, bizi affet ve bağışla, biz çok zayıfız. Peygamberlerinin Sonuncusu, Son Peygamber için Al Fatiha


( Şeyh Nazım Efendi yerine oturur).

( S.H. maşallah seyyidi)…………..…………………………………………….


Allah Allah.

Endişelenme, şüphen olmasın.Eğer bir milimetrelik mesafeden sayısız şeyler hissedebilirsek ( S.N. gözünü gösterir) ,
göz bebeği, Berr u Bahr, gökler ve yerleri , eğer bu bir milimetrelik mesafeye koyarsa, neden delil sorarsınız?

Bak. Gözünün mesafesi nedir? Bir milimetre veya daha da az. Ama baktığın zaman, bütün bu oluşumlar onun içindedir. Ve buna rağmen biz yaratılanların hala daha ancak birinci basamağındayız.

Daha da yükselir, yükselir , daha fazla alır. Biz buradan, öteki oluşuma geçerken, Allah`in bize daha ne gibi bir güç vereceğini, sadece Allah bilir.

Cennetliklere, göz bebeklerinde görmeleri için verir.

Ama simdi sadece etrafımızda olanları görürüz.

Ama o olursa, başka bir manzara olacak. O zaman, sana verilen Cennetin her köşesine erişebilirsin, her parçasına ulaşırsın, gördüğün her yerde, sen varsın.

Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Lillahil Hamd. El Fatiha.

***

MEHDİ A.S. HALİFESİ


ŞEYH NAZIM el-HAKKANİ

17 TEMMUZ 2009

LEFKE DERGAHI


( Oradaki insanlar açılın, açılın, yer verin derler. Herkes sohbeti dinlemek üzere yerini alır. )

Esselamualeykum;

Esselamu aleyke Ya Şeyh Hişam Efendi…

( Şeyh Hişam Efendi, Aleykumselam Seyyidi, diye cevap verir)

Maşaallah , minel-hulefa Es-Seyyidi Mehdi a.s.

Enzelehümme,
Ben edebimden , “ enne tevacca, fil meclis…”
( Burada Şeyh Nazım Efendi, Şeyh Hişam Efendi`ye dönerek) “Arapça söylüyorum” der.

Konuşma yetkisinin ve insanlara tavsiyede bulunma yetkisinin kimde olduğuna bakmalıyız.
Şeyh Hişam Efendi`ye bakıyorum, Onun bu otoritesi vardır. Hem Büyük Şeyh`ten var, hem de son peygamber Seyyidina Muhammed`den s.a.v. yetkilidir.
(Şeyh Nazım burada ayağa kalkar ve konuşmasına öyle devam eder).

Ya Seyyidi, Ya Resulallah ( deyip tekrar yerine oturur)

Medet,

Oooooooooooo….

Herhangi bir zaman , kendi iradenizi, böylesine yetki verilmiş insanların eline bırakabilirsiniz. Böylece ben de artik sorumluluk taşımaktan kurtulurum. Yani simdi ben biraz açıkgözlük yaparım.
(gülüşmeler)
Ben ağır yükümü Şeyh Hişam`in üstüne devrederim ve “lütfen, insanlara sen konuş” derim. Ama o, “hayır, sen yapabilirsin” der. Eğer ben yaparsam, yaptığım yanlışların sorumluluğunu o taşıyacaktır.
O gençtir, taşıyabilir, ben ise yaşlıyım. (Şeyh Hişam, Şeyh Nazım`in elini oper).
Yaşlı bir eşek satın almayı düşünürüm. Ey insanlar, bu konudaki fikriniz nedir? Benim gibi, eski bir tane isterim ki, köylerde ve yollarında, aşağı-yukarı gideyim de , insanlardaki tepkiyi göreyim. Artık mutlu mu olurlar, yoksa bana küfür mu ederler, hiç önemi yok.
Ben de, bana değil eşeğime küfredin derim. Bu yüzden, her kim ki sana küfreder veya sana kızar, sen de dersin ki, ben sorumlu değilim, eşeğim sorumludur , Eğer yanlış varsa , benim eşeğime küfredin.

Kim olduğunu söylemeyeceğim,
Senin eşeğinin adı nedir?
Ey Şeyh benim eşeğimin adı eşektir. ( Şeyh Hişam’a döner ve sorar gibi bakar, Hişam Efendi de, evet eşek , der )
Eşek demiyorum US. Büyük bir ülke var, US derler.
Bunu ilk önce , ilk okuldayken öğrendim. Okuma kitabinin ilk sayfasında, “ben”, yazardı, ve onun önünde de eşeğin resmi vardı. Altında da , “biz” yazardı.
Yani ben İngiliz lisanını öğrenirken, önce, “ben” ve “biz”`i öğrendim. Bu doğrudur.

(gülüşmeler)

Tövbe , estağfirullah ,
Bu nedenle, ey insanlar dikkat edin, size biri söverse, umurumda değil deyin. Çünkü O, yani “s” olan küfrederse, aynı zamanda benim “s” ime de küfreder.
O da “s” dir, ve sövme de benim “s” imdir. Mühim değil. Kızma. (Hişam Efendiye bakarak ) Hişam Efendi ha.
Bir kardeşimiz vardı, gelir ve birşey satardı, nereye giderse gitsin, herkesin , kendisinin geldiğini ve satmak için birşeyler getirdiğini bilmesi için , ilk önce, eşeği taklit ederdi. Ve eşek gibi “ha-hi, ha…” diye yüksek bir ses çıkarırdı. Eşek anırır gibi. O zaman, insanlar eşeğin geldiğini anlardı ve ona koşardı.
Söylediğimiz, demek istediğimiz odur ki, kendin ve eşeğinin arasında bir fark olduğunu belli etmek iyi bir edeptir . Sen her zaman, Abdurrauf, ilksin. Birincisi önce sen bir insansın, ikincisi ise, eşeksin.
Eğer, hakiki pozisyondan konuşursak, nefsimiz, yani , nefsin senin, üzerinde sürdüğün şeydir. Onun üstünde sürmek ve, cennetlere yol bulmaya çalışmalısın.
Peygamberimiz s.a.v. için, önce , cennetten , ilahi at, Burak-i Şerif getirildi. Onun üstüne binip, sürerek , Mekke`den, Kudüs`e , Mescid-ul Aksa`ya gitti. Ve , bana verilen, ümmetime de verildi mi diye soruyordu. Buna ilahi cevap geldi ve “evet, onlara da verdik “ dendi. Eğer üzerine binip sürmeye başarabilirlerse, senin gitmeyi istediğin yere , onlar da gidecektir.
Bu bir işarettir, ki, Yüce Allah eşekleri, insanoğluna binek olarak yarattı.
Yavaş yavaş yürüyor.
Ama, seviyeleri, kendi eşeklerinin seviyesi olan bazı insanlar, kızıp onlara vururlar. Bu, dogru birşey değildir.
Ey, doğudan ve batıdan gelen dinleyicilerimiz, ben de, Rabbimiz olan Yüce Allah`in bir kuluyum. Herkes de, Alemlerin Rabbine, ilahi hizmet eden kul olmak üzere yaratıldı . Hepimize de binek ikram edildi. Ve bizim bineğimiz , bizim eşeğimizdir.
Bu da, nefsimiz demektir.
Nefis. Eşeğimizi terbiye etmek, veya ona iyi davranışları öğretmekle emir olunduk. Iyi davranışlar.
İyi edep , insanların, hakiki pozisyonlarına, veya ilahi alemdeki gerçek yerlerine erişmelerine yardımcı olur.
Çünkü , Yüce Allah herkese, ilahi alemde bir yer ayırmıştır. Ey kullarım, bineklerinizi surun ve bana gelin, diye emrediyor. Benim, İlahi Huzurumda olmanız için davet ediyorum, bekliyorum der.


Bu yüzden, edebe, iyi davranışlara ihtiyacımız vardır. Bineklerimizi terbiye ederek, iyi ahlaki öğrenmeliyiz.
Bütün dinler, dünyadaki peygamberlere, ilahi mesajla gönderildi. Başlangıcından sonuna kadar, insanlara iyi ahlaki öğretirler. Ama, simdi insanlar, iyi ahlak öğrenmeyi terk ediyor ve aptal bineklerinin arzularını öğrenmeye çalışıyorlar. İnsanlar, simdi aptal nefislerinin arzularını tatmin etme ye çalışıyor.
Bundan dolayı insanların, yüzde doksan dokuzunun aptal binekleri mutludur ve Cenabı Allahın rızasını düşünmezler . Dünyada yaşayan insanların yüzde doksan dokuzu simdi düşünmezler. Eğer bir referandum yapılsa, herkes , ben kendi bineğimi mutlu etmem lazım der. Başka bir seyi değil.
Son peygamber , ilahi kelimeleriyle , ümmetinde, ortaklığın çok gizli olduğundan bahsetti. Hatta, bir karıncanın bile yürüdüğünü duyabilirsin, ama o egoistik ortaklık saklıdır. Bunu bilmek , çok zordur.

Şimdi, bir grup insan vardır ki, Eğer sen, “ Ya Resulallah “ dersen, buna “şirktir” derler.
Onlar akılsız insanlardır. Eğer, Peygamberleri .s.a.v. veya ilahi yerleri ziyaret etsen ve elini penceresine koyup da konuşsan, o tip insanlar, “Şirktir…” derler. Ve ben de derim ki, siz Allah`a ortak mısınız? Nedir dediğiniz? Böyle akıl muhakemesini ve Allah hakkındaki son kararı verme yetkisini sana kim verdi, ki, şirk dersin? Senin delilin nedir?
İsbatın yok. Bunlar, gerçek şirkin karanlığına kendileri düşüyor.
Allah affetsin bizi.

Ne derdik? Hah.

İnsanların , sadece, kendi nefslerini memnun etmeye koştuklarını söylüyordu. Kendi nefislerini hoşnut etmeye koşarlar. Evet. Bazen nefsini memnun edebilirsin, ama, günden güne yaşlanıyorsun.

Galeriden, sıfır kilometre olarak çıkan araba gibi olacağını zannetme. İnsanlar, sıfır kilometre olarak kalacaklarını zannederler. Hayır, sıfır kilometre, günden güne, daha yaşlı, daha yaşlı, daha yaşlı olacak ve sonunda da, benim gibi olacak.
Sen de yaşlı eşek gibi olacaksın. Bunlar insanlara müşrik diyenlerdir, ki onlar da eşek gibi olacaklar. Yaşlı eşek, genç değil. Kendilerine bakmazlar. Onlar bitecek. Bitecek.
Son hüküm, kıyamette, Alemlerin Rabbi , Subhanehu Teala`nındır.
( Şeyh Nazım Efendi ayağa kalkar)
Allahu Ekber-ul Ekber

Kuran-ı Kerim`de diyor ki,
(Şeyh Hişam Efendi`ye bakar) ya Şeyh, Eğer “esselamu aleykum” derseniz İslam’dan çıkacaksınız diyenlere karşı bir delil olarak diyor ki, “Esselamu aleykum” diyen kişi müslümandır, der. Nasıl anlarlar?
Bu Araplar, insanları şirkte olmakla suçlar; “bunu derseniz şirk olur”, “onu derseniz şirk olur” diye suçlarlar.
“Esselamu aleyke Ya Resulallah” diyen şirk yapar, diye nasıl diyebilirler?
Akılsız insanlar.

Ben Kıyamet Gününde , bunların hasmı olacağım, karşı çıkacağım. Bütün o vehhabi insanlara karşı çıkacağım ve ayağa kalkıp: “Ey Allah`ım, bu insanlar , senin huzurunda , en şanlı ve hürmet edilen sevgili olan kuluna “esselamu aleyke Ya Resulallah” denmesini engelliyorlardı…” diyeceğim.

İlahi Huzurda ayağa kalkacağım ve bütün o vehhabileri çağıracağım ve “bu insanlara karşıyım” diyeceğim. Diyeceğim ki, “senin sürekli ve kesintisiz olarak selam verdiğin kuluna, selam verilmesini engellerlerdi.”

(Arapca)
“İnnallahe ve melaiketuhu yusallune alennebiyy…”

Nasıl anlarlar?
Cenabı Allah, kesintisiz olarak her zaman, ilahi saygı gösteriyor ve O’nu ihtişamıyla donatıyor, “Habibullah” , “Resulullah” s.a.v. diyor, ama buna karşı, onların dediğine göre, Eğer “essalatu aleyke Ya Resulullah” dersen, sen müşrik ve kafir mi olursun?
Neuzubillah.
Cenabı Allah`tan, onların son günlerinin iyi olmamasını isterim. Belanın içinde olsunlar ve insanlar onlardan kaçsınlar. Sadece, şeytan ve şeytanın yardımcıları kalsın.
Neuzubillah…

Ey insanlar, biz müslümanlarız.
İslam’daki bazı önemli noktaları öğrenmemiz ve onlara uymamız gerekir. Öyle deli insanların (vehhabilerin) ardına düşmememiz lazım. Yanlış anlayan insanların ardına. Hayır, hayır.

Peygamberlerin bu dünyadan , ebedi hayat için ayrılmalarından sonra, hiçbir sahabenin, onun ilahi mezarına gelip de “Esselatu vesselamu Ya Resulallah “ diye hitap etmediğini zannetmem. Biz inananlarız. Çünkü, gerek enbiyalar, gerekse peygamberler, mezarlarında bile hayattadırlar ve oradan cevap verirler.

Peygamberin mezarına gelip de “ Esselamu aleyke Ya Resulallah “ deyip de, cevabını duymadan, hiçbir sahabenin, oradan ayrıldığını zannetmem.

Ey insanlar, selam verdiğinizde, karşılığında sizi daha iyi bir cevapla cevaplarlar. Biz peygamberlerin, mezarlarında bile, yaşayanlardan (minahya) olduğuna inanırız.

Bir sahabe “Esselatu vesselamu aleyke ya Seyyidi ya Resulallah” dediğinde ve baktığında, orada, peygamberi görüyorlardı ve “Aleykümesselam, ya sahibi” diye cevabını duyuyorlardı.
Elhamdulillah.
Ey Müslümanlar, inançlarınızı düzeltin, peygamberliğe hakiki inananlardan olmaya çalışın. Allah`ın huzuruna en çok şerefli olan, yüceltilen, en sevgili olan kul olan Seyyidina Muhammed`e s.a.v en yüksek saygıyı gösterin.
(Şeyh Nazım Efendi, peygamberimize s.a.v. saygı olarak, hürmetle ayağa kalkıp tekrar oturur. )


Allah affetsin bizi.

Ey insanlar, işitiniz, dinleyiniz ve uyunuz. Böyle yapmazsanız, ilahi kamçı vardır. Bu kamçı size vurulur.

Tüm İslam dünyası şimdi, bölündüler, birbirlerinden uzaklaştılar. Cenabı Hak bir araya gelin der, ama onlar, hayır, her birimiz ayrı olmalıyız derler.
Allah Subhanehu ve Teala “Hepiniz bir tek el gibi olunuz” der, ama bizim müslümanlarımız “Hayır” , derler. “Herkes tek başına , kendi kendine olmalıdır” derler.

Ey insanlar, Cenabı Hakk`tan affınızı isteyin. Eğer O bizi affetmezse, geleceğimiz hiç de iyi değil. Çünkü, af şükrü de yanında taşır. Eğer şükür yoksa ilahi alemden hiçbir şey gelmez.

Ey insanlar, Cenabı Allah`tan affedilmeyi isteyin ki, ilahi merhamet okyanuslarına , ilahi ikramlara erişebilesiniz.

Sanırım bu kadar yeter. Size , gelecek haftaya kadar, gelecek aya kadar, hiç bitmeden konuşmaya bırakabilirler, hatta, gelecek seneye kadar bitmez.

O, en hürmet edilenin onuruna, dünyanın sonuna kadar konuşsak da bitmez.
Cenabı Hak diyor ki, Allah`in kelimeleri, tüm ağaçlar kalem olsa, tüm denizler mürekkep olsa ve yazsa, kıyamete kadar bitmez.
Hem kendin için, hem de, ilahi emirlere uyanlar için ve Allah`ın rızasına ulaşmaya çalışanlar için, O`nun sonsuz merhamet okyanuslarından iste. Bu, yani Allah`ı kendimizden razı etmek ve ilahi huzurda sevdikleriyle beraber olmak, hayatımızın en son hedefidir.

Ey insanlar, zaman bitmiştir, zaman ilerliyor, zaman ilerliyor. Zaman çok çabuk ilerliyor . Son güne yaklaşıyoruz. Kıyamet Günü yaklaşıyor. Kendinize dikkat edin. Çünkü bu maddi beden, ebediyyen, sizinle beraber olmayacak . Hayır.

Arabanız yaşlanıyor, ve bir gün duracaktır. Araba kabristanlığına atılacaktır. Arabamız eskiyince, insanlar onu alır ve araba mezarlığına atar. Açın kapıları, bir başka eski araba geliyor .

Oo, araba deme, o bir kamyondu, küçük bir araba değildi, o bir kamyondu, ama hiç bir önemi yoktur. Onu çengele takıp atarlar.
Pek çok insan, kamyon olduklarını zannederler. Sen kamyon musun, ama farketmez, yine eski araba mezarlığına atarlar.
Ne yapalım.
AbdurRauf. Araba almaya çalışma. Yoksa, sırtında , mezarlığa taşımak zorunda kalırsın. Ve o zaman, ah benim arabam, ah benim kamyonum, diye ağlarsın.

Arabam Mercedes`ti, ama simdi araba mezarlığına mi atacaksınız? Ne yapacağız ? Simdi artık eski Mercedes oldu. Hayır , benim arabam prensestir.
( Şeyh Nazım Efendi, Şeyh Hişam Efendi`ye, senin araban da prenses mi? diye sorar)

Ooooooooo… prensesim, benim arabamdı, senin önünde mezarlığa atarlar.

Başka? UNP ? WP? Ha?
(Şeyh Hişam, BMW der)
BMW. Bir zamanlar şeyhimiz WC sürerdi. Neydi adı? MBWC? Ha?
Gerçekten? Ama simdi ………..
Bu yüzden, öyle arabalardan almam. Benim şoförüm, Hacı Hüseyin , ki, onun aklı başından iki metre yukardadır, beni yanına, ön tarafa, soluna oturturdu, arabanın arkasına, keçileri , koyunları koyardı . Burada mısın be deli Hüseyin? Biz o arabayı, herhangi bir yere atıyoruz, ama ağlamıyoruz. Elhamdulillah diyoruz.
Ama MBW? Senin var mi?

Ben küçükken sadece Fiat vardı. İtalyan . Şevrole vardı , Fransız. Ford ise İngiliz`indi. Başka çeşit araba yoktu. Simdi ise, arabaların adlarını sayamazsın.

Eeeeeeeeeeee sen ve senin araban? Zanneder misin ki eski vücudunu mezarlığa atamazsın?

Böyle şeylere kanmayın. Gerçekleri iste. Senin , dünyadaki, gerçek hedefini iste .
Sonsuz hürmet ve şerefli olan ve hiç kimsenin olmayacağı kadar onurlu olan Seyyidina Muhammed`e s.a.v. sonsuz saygı göster.
( herkes ayağa kalkar)

Allahumme salli ala, Seyyidina Muhammedinin Nebiyyi ümmiyyine ve ala, alihi ve sahbihi vesellim.

( Yabancı ülkelerden gelenlere biat verilir.)
( Şeyh Nazım,Şeyh Hişam`a der ki )
Önemli değil şeyh, onlara tarikat ver, beyat ver.
(Herkes, Şeyh Hişam Efendi ve Şeyh Nazım Efendi`ye elleriyle dokunarak beyat alırlar.)

***


ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

21 JULY 2009 SOHBET

LEFKE DERGAHI

Ebedi. Ebediyet.

…….. Alemlerin Rabbi, bizi sen yarattın. Kullar , ey Yaratıcımız, sen bizim Rabbimizsin, biz senin kullarınız demelidir. Bunu bu şekilde ifade edersek, Rabbimiz bizden memnun kalir.

Medet Ya Sultan-ul Enbiya,

Ey Allah`in en çok andığı, onurlandırdığı kul, biz senin ümmetinden, senin sayısız milletlerinden biri olmaktan onur duyarız. Bu öyle büyük bir ödül ve onurdur ki kelimelerle ifade edemeyiz.

Ey insanlar, imanlı olun.

Ey insanlar inanmaya calisin.

Ey insanlar, nefsinizden kurtulmaya calisin ve en büyük saygı ve onuru , senin Yaratıcın Hak olan Allah`a, Subhanehu ve Teala`ya gösterin.

Bu, bir giriştir. Bu girişten baslarsak , konuşmamız bu dünyanın sonuna kadar devam eder. Eğer bütün ağaçlar kalem olsa ve Allah`in büyüklüğünü yazsa, onun büyüklüğünü anlatmaya yetmez.

Herşey, yaratıcıdan yaratılanlara, anlayış ölçülerine göre veya anlama imkanlarına göre bir ikramdır. Çünkü, Herşeyin kendi anlayış durumlarına göre bir anlama imkanı vardır.

Bir karıncanın anlayışının , bir arinin anlayışıyla aynı olduğunu zannetme. Bir kuşun anlayışının da bir arının anlayışının benzeri olduğunu zannetme. Bir şahinin anlayışının da , bir güvercinin anlayışı ile ayni olduğunu zannetme. Varlıktaki Herşeyin, Rabbini bilmede ve anlamada, kendine özel bir anlayışı vardır. Çünkü varlıktaki Herşeyin, eğer içine bakarsan, orada kendi Yaratıcı`larından bir görünüşlerinin olduğunu görürsün.

Herşeyin, ilahi aynalarda, kendine özel bir görünüşü vardır. Eğer ayna yoksa, hiç kimse ne kendini ne de başka Birşeyi göremez. Bu nedenle, yaratılan her varlığın özel bir aynası vardır. O aynaya bakarak kendini anlayabilir. Bu çok derin bir okyanustur. Oraya akseden görünümleri izah edebilmek , bir dakika, veya da az, daha az, sonsuz sayıda az olan, ama yukarı bakarsan, oradaki görünümler sonsuz olarak ortaya çıkar. Sonsuza kadar, hatta ebediyen en son noktaya kadar.

Allah affetsin bizi.

Biz çok güçsüzüz, anlamada çok zayıfız. Çünkü her zaman ruhumuz, alemlerin, ruhların, Rabbini bilmek ister. Herşeyin sureti farklıdır. İki suret arasında sonsuz farklılıklar vardır. Bu ise sonsuz bir okyanustur.

Allahu Ekber, Allahu Ekber, Subhanallah.

O, alemlerin Rabbi ebedidir. Ebediyet sadece ona, Yüce Allah`a mahsustur. Fakat onun sonsuz kereminden , cömertliğinden herkese verir. Sonsuz merhamet okyanusları, sayısız varlığı içine alır. O Allah`in yüce varlığıdır.

Kendi seviyemizden memnun olmalıyız. Çünkü sonsuz sayıda varlıklar var ve sonsuz sayıda yaratıklar, sonsuz sayıda, bunların hepsi de Rabbimize aittir. Biz öyle bir seviyeden konuşuyoruz ki, yaratılan her varlığın ayrı bir seviyesi vardır. Çünkü, yaratılanlarda , ayni anda, benzer olan iki seviye bulamazsınız. Bu yüce Allah`in öyle bir heybetli görünüşüdür . O sayısız miktarda dünyalar, uzaylar, alemler, varlıklar yaratıyor. Her biri kendi pozisyonunda tekdir. yaratılanların hiç biri, bir ötekinin benzeri veya onun aynisi değildir.

Atomların varlığından bahsederler. Onlar aynidir derler. Halbuki biz de deriz ki. Mesela, hidrojen atomu. Bunlar birbirine benzer. Ben bir hiçim ve bir hiç olarak derim ki, madem ki bunlar birbirinin benzeridir, neden bir araya gelip de bir tek olmazlar. Eğer ben Sahip`in benzeriysem, neden bir Sahip var orda ve bir başkası olarak ben burdayim? Bütün insanoğlu da bunun gibidir. Birbirlerine benzerler, ama yüzde yüz benzemezler. Hayır. Eğer yüzde yüz benzeselerdi, bir tek adam olması yeterdi.

Veya hidrojen atomu. Eğer birbirlerinin aynisi iseler, neden , milyonlarca, trilyonlarca veya katrilyonlarca atom var?

Neden hepsi bir araya gelmezler?

Onların birbirinden ayrı, özel varlıklar olarak oluşmasını sağlayan şey nedir?

Hepsi bir olmalıydı. Demek ki, her atomun kendi özel varlığı vardır ve herbiri, kendi şahsiyetini korumakta çok hırslıdır. Her atomun bir başka şahsiyeti vardır. Bu yüzden hiçkimse, ben senin gibiyim diyemez. Öyle olsaydı, hepimiz bir blok halinde olmalıydık. Aksi halde tek bir blok halinde hidrojen atomu olmalıydı.

Ne için? Ne için?

Son zamanlarda, pek çok kezdir bu noktada düşünceye dalarım. Derim ki, neden? Neden bir atom, bu, hidrojen veya bir başka elementin atomu olabilir, eğer ayniyseler, neden farklı milyonlarca, trilyonlarca atomdurlar da, neden bir araya gelip, bir büyük kütle oluşturmazlar?

Onları farklı yapan kimdir? Demek ki her atom farklı ve bağımsız bir varlıktır. Hiç biri, bir başkasıyla, bir ikincisiyle birlikte olmaktan memnun olmazlar. Her biri, ilahi huzurda kendi başına bağımsız olmak ister. Her biri , Allah`i serbestçe bağımsız olarak yüceltmek ister.

Kalbime gelen bu noktadır.

Bu konuyu bilim adamlarına sormak isterim. Bana gelen bu fikir hakkında siz ne söylersiniz?

Neden? Eğer hepsi ayniyse, neden bir araya gelip de tek bir atom kütlesi olmazlar?

Eğer tüm insanoğlu ayniyse, neden her biri, buradaki, şuradaki olur? Neden bir tek insan sureti olmaz?

Neden milyonlarca, trilyonlarca, birbirinden ayrı ve bağımsız insan var?



Bu bağımsızlıkları nedir ki onları, yalnız bir pozisyonda tutar da, bir ötekini kabul etmezler?

O nedir?

O, Alemlerin Rabbinin sırrıdır. Yaratıcının sırrıdır.

Koyduğu o sırla, bağımsız olup, ötekini kabul etmezler . Hayır, ben bağımsızım, o bağımsızdır, öteki ise bir başka bağımsızdır. Böylece bütün dünyayı insanoğluyla doldururlar. Eğer ayni olsalardı , bir Adem ve bir de Havva olması yeterdi. Nasıl olur da, bir Adem`den ve bir Havva`dan, milyonlarca, insan olur?

Neden?

Eğer birbirlerinin benzeriyseler, neden çok büyük sayıda insan var? Bunun sebebi nedir?

Neden alemlerin Rabbi hepsini birarada tutup da bir tek adam, ve bir tek kadın yapmadı? Aksine onları sayısız, bağımsız varlıklar olarak yarattı?

Her zaman o atom konusunda düşünürüm.

Neden altın atomu, onun benzeri olan gümüş atomuyla olmaktan memnun olmaz?

gümüş atomlarını bir arada bırakırsan , ayni zamanda sunu da sorarız. Neden gümüş atomu bağımsız olmak ister ve asla altın atomuyla olmak istemez?

Neden ?

Onun, kimliğini tutmakta ısrar etmesini sağlayan kimdir?

Ve ayni zamanda, her biri kendi varlığından memnun ?

Onlar memnundur. Hiçbiri altın atomu olmayı istemez veya bir altın atomu, asla gümüş atomu olmayı istemez. Herbiri kendisinden, altın, gümüş, bakir, demir, teneke olmaktan memnun ve gurur duyar. Neden?




Bu da gösterir ki alemlerin Rabbi Yüce Allah , herbirine , İlahi huzurunda, özel bir varlık olma ikramında bulunmuştur.

Subhanehu ve Teala, Hişam Efendi.


Bir kopek baliğinin, yunus baliği olmayı istediğini zannetmem. Veya yunus baliğinin, bir balina olmayı istediğini zannetmem. Hayır.

Hatta küçükler bile, asla kocaman bir balık olmayı istemezler. Kocaman balıklar da asla, küçük balık olmayı istemezler. Varlıktaki Herşey bağımsız ve mutludur. İşte O, Yaraticidir. Kendini veya bir başka şeyi anlaman imkansizdir.

Subhanehu ve Teala.

Allah affetsin bizi.

Ey insanlar, kıymetli vaktinizi, bomboş olmak için boşuna harcamayın. Çünkü Herşey, kendi kaderi üzerinde gider. Kader ise bir başka sonsuz okyanustur. Her şeye malik olmak ise farklı bir kaderdir.

Belki de yüz tane balina var , ama her birinin kaderi farklıdır. Belki bin tane küçük mavi balık, ama, hiçbiri de , bir başkası tarafindan temsil edilmeyi istemez. Her biri de, ben bağımsızım der. Hiç kimsenin kalkıp da, benim tarafimdan, beni temsil ettiğini söylemesinden hoşlanmam der. Sen benim gibisin veya ben senin gibiyim deyip de, bir öteki tarafından temsil edilmeyi istemez. Hayır. Hepsi farklıdır.

Atomlardan konuştuğumuza göre, hiçbir atom, bir ikinci atoma , sen kendi içinde beni temsil edebilirsin demez. Hayır.

Ben başka bir şeyim, sen başka bir şeysin der. Sen ilahi huzurda bağımsız bir varlıksın, ben de ilahi huzurda bağımsız bir varlığım der. Ben niçin senden dolayı kendi bağımsızlığımı kaybedeceğim, der. Hayır.

Ben ayağa kalkarım ve Rabbimi kendim yüceltirim , senin vasıtanla değil der. Hayır. Rabbimi yüceltmek, benim için, bağımsız olarak bir şereftir. Senin kendinin de, Allah`i sonsuz olarak yüceltmen de, sana verilen bir şereftir. Hiçbiri, bir öteki tarafından temsil edilmeyi istemez. Hayır.



O Rabbimizin sonsuz güç okyanuslarıdır, sonsuz bilgi okyanusları, sonsuz yaratış okyanusları .

Böyle bir şeyi duyduğunda, dinlediğinde veya anlamaya çalıştığında , bu sana Allahın Marifetini verir. Bu , Yaratıcı olan, Yüce Allah`in ilahi ilmidendir .


Ey insanlar, bakin, bos şeyleri bırakın ve ilahi varlıklardan, peygamberlerden gelen gerçek elmas ve incileri almak için gelin, dinleyin ve kabul edin.

Bir gün , neden, yalnız bana verilen bu şeyi kullanmadım da, ötekine bıraktım diye pişman olursunuz.

Kıyamet Gününde o heybetin açılıp herkese geldiği zaman , herkesi uyandıracak ve anlayacaklar. O anlayış, Surun üflenmesiyle başlayıp, sürecek.

O zaman insanların nasıl, neden, neden, neden diye soruşlarını hayal bile edemezsin. Bu kısacık hayatımızda, bize bir şey anlamamız ve böyle bir şerefe erişmemiz için verilen bu şansı, boşuna harcadık derler.

Allah affetsin bizi.

Bugün böyle derin bir okyanustan , hiç düşünmediğim halde, ansızın kalbime gelip, oradan da aklıma gelip, konuşmamı açtı. Allah böyle anlamanın ölçüsünün olmayacağı miktarda bir kabiliyet verdi.


Allah affetsin bizi.



Böyle bir bilgi, insanları büyük olaylara, büyük görüşlere hazırlar. Ona gelip , onun üzerinde giderler. Ama insanlar simdi, sadece midelerinin kuludur. Ama simdi 21nci asırda hiç kıymeti olmayan şeylerle meşgul olurlar ve böyle çok kıymetli şeyleri bırakırlar. Ama bunlar, insanlara ölümlerinden sonra erişemez. Orada, bulundukları seviyede olurlar, daha fazlasında değil, daha fazla yukarı çıkamazlar.



Bu nedenle profesör, insanlara bu geçici dünyanın geçici lokumlarını bırakın ve gelin, kalıcı hayatin lokumlarını isteyin, ki o gerçek hayattır, onun üzerinde koşabilirsiniz derim.

Allah affetsin bizi

( S.H. maşaallah, çok guzel, yüksek seviye, ingilizce)


Yok yahu. Hiç zannetmem. Benim ingilizcem nedir ki.

(S.H. Sekspir)

Sekspir benim konuştuğumu konuşamaz. Eğer İngiliz lisani böyleyse, utanması lazım, o zaman İngilizceyi bırakıp onun İngilizcesini öğrenmem lazım, yani benim İngilizceyi der.


(S.H. en güzel lisan dum dum lisanidir)


Dum dum dum dum …………

Dum dum dum ……..

Ey benim insanlarim , ey benim insanlarım

Beni dinleyin, beni dinleyin

Öyle görüşlerin peşinde koşun

Yüce geleceğe

Ebediyetin yüceliği için

Sonsuza kadar mutlu olmalısın


Dum dum dum dum………….







(S.H. maşallah Seyyidi, en yüksek kalitede müzik)


Der ki

Şarki söylemenin en yüksek noktasına erişiyorum

Dum dum dum dum ………


Ama zannetmem ki Doğrudur

Çünkü anlamaz

Nedir yüksek ingilizce

Burada ve ahirette



Allah Allah


***












Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 14.08.09, 11:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

22 JULY 2009

LEFKE DERGAHI







Allah Allah Allah Allah

( Şeyh Nazım ayağa kalkar)

Allah Allah Allah Allah

Allah Allah Allah Allah

Allah Allah Subhanallah


Allah Allah Allah …… Kerim Allah

Allah Allah …….. Subhan Allah

Allah Allah Allah Allah Sultan Allah


Allah Allah …….Sultan Allah

Ya Sultan

Ya Rabbimiz







Sadece sen varsin, senden başkası yok.

Yaratıcı sensin, senin saltanatına sinir yoktur, heybetli olan sensin. En küçük şeyden en büyük galaksilere kadar Herşey, senin heybetini gösterir. Atomlardan galaksilere kadar senin heybetini gösterir. varlıkta görülen sadece Sensin, başka hiçbir şey ve kimse yoktur.

Salat, selam ve şeref, senin en sevgilin olan, varlıkta görülen Herşeyi onun hürmetine yarattığın, Seyyidina Muhammed’e s.a.v. olsun.

Allah Allah Allah

(Şeyh Nazım oturur)


Oooo Oooooooooo


Ey Sahibimiz,
Seninle uzaktan, en uzaktan , yarattıkların için yarattığın sonsuz okyanuslara bakabiliriz. Sonsuz okyanuslar. Rabbimiz olan Cenabı Allah yarattı.

“ Ey kullarım , söyle”, diye emrediyor. “En önce benim en şerefli adimi söyle , ki o Bismillahirrahmanirrahim`dir”. Bu nedenle biz de Bismillahirrahmanirrahim deriz.

Ey yaratıcımız, eğer sen bize bir şey öğretmezsen, biz hiçbir şey bilmeyiz. O okyanusa koşup dalmamız çok zordur. Belki bir metrelik, iki metrelik havuza girebiliriz. Eğer yaratılanda bir öğretici yoksa , biz her zaman, o küçük havuzda kalırız. Oradan dışarı çıkamayız. Ve gördüğümüz her şeyi, o küçük havuzdan görebiliriz. Daha fazlası değil.

Ama, yarattıklarının hepsini onun hürmetine yarattığı ve kendine en sevgili olan Seyyidina Muhammed sallallahu seyyidül evveline vel ahirin…

( Şeyh Nazım hürmetle ayağa kalkar) ikram etti. ( Dua)
(S.N. tekrar oturur)

Yaratıcının temsilcisi, Seyyidina Muhammed s.a.v. dir. O temsilcinin, tüm yaratılanları temsil ederken, O yaratıcıyı her yönüyle temsil ettiğini zannetme. Bu imkansızdır.

Çünkü yaratıcı Tek Bir tanedir. İki tane , veya üç tane , veya daha fazla olamaz. Hayır. O sadece Bir Tek`dir. Bir`lik varlığın Yaratıcısına aittir.

Beni böyle bir konuda, insanların biraz daha fazla anlamalarını zorlamak için konuşturuyorlar. Temsilciyi ezelden ebede tarif edebilmek imkansızdır, Çünkü temsilci olabilmesi için , onun da O`na ihtiyacı vardır.

Mutlak olarak temsil edebilmeyi, hiç kimse taşıyamaz. Bunun imkanı yoktur. Yani mutlak temsiliyet imkansızdır.

Cenabı Allah yaratıcıdır. Mutlak büyüklük onundur. Ona ait olan Herşey mutlaktır, büyüklük olarak mutlaktır. Mutlak dediğinde, anlamak veya bilmek imkansızdır veya onun ilahi Zatına yaklaşmanın bir yolunu bulma imkansızdır. Bütün azamet ve bütün büyüklük, O mutlak olanındır. O Mutlak Olan’ı anlamak her bir varlık için imkansızdır.

O Mutlak varlık`tir.

En küçük baliğin veya okyanustaki en büyük baliğin, varlığı anlamasının nasıl olduğunu zannedersin? Onların, o mutlak büyüklüğü anlayışı, ancak kendi seviyelerindedir. O okyanusu anlamaları eşittir. Bir balinanın, o okyanusu , bir küçük balıktan daha çok anlayacağını zannetme.

Biz de, adi dünya olan bu gezegendeyiz. En büyük gezegen Jupiterdir. Öyle değil mi? Eğer orda olsaydın senin anlayışın, Jupiter`de olduğun için yine değişmezdi. Ayni olurdu.

Sen büyük bir yıldız olabilirsin veya uzaydaki en büyük yıldız olabilirsin. Yani en büyük yıldızda dahi olsan, senin anlayışının değişeceğini zannetme.

Demek oluyor ki, Yaratıcı hakkında öğrenmek istediğimiz bilgi, bir karınca veya bir balina veya dünyada olmamız veya uzaydaki en büyük yıldızda olmamızla değişeceğini zannetme.

Sen, en büyük galakside de olsan, Yaratıcı ve onun azametli krallığı hakkındaki anlayışın , asla artmaz ve eksilmez, her zaman ayni seviyede kalır.



Çünkü biz yaratılmış varlıklarız, büyük veya küçük de olsak, yaratılmış varlıklarız.

O ise Yaratıcı`dir. Evet.

Affımızı isteriz.

Ey dinleyicilerimiz, lütfen buraya çok dikkat edin. Peygamberimiz , en zayıf olan bu kulun, size konuşup, tüm yaratılanların Yaratıcısı`nin birliği ve büyüklüğünü anlatmasını sağlıyor.

Subhan Allah. büyüklük Cenabı Allah’ındır.

Biz, Yaratıcı`mızı anlamaya çalışmakla emrolunduk.

Ama insanlar simdi, virusu anlamak ve bilmek ister. Ancak asla, O`nu , yani o virusu varlık alemine getireni bilmek istemezler. İnsanlar virusun peşinden koşar. O virusu kimin getirdiğini anlamanın peşinden koşmaz.

O virus, bizim anlayışımıza göre, yaratılanların içinde, yasayan varlıkların içinde en küçük olanıdır . Yasayan en küçük varlık virustur. Sen zanneder misin ki, Yaratıcı, virusten daha küçük olan bir başka varlık yaratıp, ona bir başka özellik veremez?

O büyüktür, O`nun kapasitesi sonsuzdur. Bir şeyi varlığa çıkarmak istediğinde , sadece “OL” demesi yeter ve o şey var olur.

Yani, cennetlerin ve yaratılanların Rabbi eğer isterse , o virusten çok daha küçük, belki de yüzlerce defa, binlerce defa , milyonlarca defa, bilyonlarca defa daha küçük bir virus yaratabilir.

O Şeyh senin söylediğin nedir, bu nasıl olabilir? Evet.

Bilim , virusten daha küçük bir varlığı bilmez, ama o virusu yaratan , o virusten daha küçüğünü var edebilir. O virusten çok daha küçük yasayan bir varlık, hatta o varlık virusten milyonlarda defa daha küçük olabilir.

Olabilir mi? olmalı.



Senin Yaratıcı`nin kabiliyetinin sonsuz olduğunu bilmelisin. O virusten çok daha fazla küçük, hatta milyonlarca defa daha küçük yeni bir varlık olmasını isterse , bunun nasıl olabileceğinden hiç şüphe duymamalısın.

Bunu, ben öyle bir şey yapabilirim, diyen bir kişi hakkında söyleyebilirsin. Ona, bunu nasıl yapabilirsin diye sorabilirsin. Ama, Yaratıcı`ya, bu virüsten milyonlarca defa daha küçük olan yeni bir varlığı nasıl yapabilirsin diye soramazsın.

Sen soramazsın, O yapabilir.

Onun, senin hayal edemeyeceğin Herşeyi yapmaya gücü ve kabiliyeti vardır. Bu, insanlara ilahi varlık olmanın bilgisinin şerefini verir. Allah`in büyüklüğü ve onun mutlak varlığı, Zati, hakkında yeni bir acilim yapar .

Ey Rabbimiz.

Siz onun zatına ulaşmazsınız. Onun sıfatlarına ulaşamazsınız. Sıfatlarından ilahi isimlerine ulaşamazsınız. Onun hareketlerine ulaşamazsınız.

İlahi isimlerinden, bunlara ulaşamazsın. Bu imkansızdır.

Çünkü, sizin kapasiteniz sıfırın altındadır. O`nun kapasitesi ise, Mutlak Kapasitedir. O, mutlak yapabilme gücüne sahiptir. Onu nasıl düşünebilirsiniz?

Allahu Ekber dediğimizde , bu Allah`in büyüklüğünü gösterir. Beni bu konu üstünde, insanların anlayışına göre bir acilim verebilmek için konuştururlar.

Ve Allah`in temsilcisi hakkında konuşmaya başladılar.

Biz diyoruz ki, alemlerin Rabbi`nin temsilcisi, Yaratıcının temsilcisi , O, Seyyidina Muhammed`dir s.a.v. .

Allah, Allah,

(Şeyh Nazım ayağa kalkar)

O, Ya Seyyidül evveline vel ahirin…


(Şeyh Nazım tekrar oturur)


zayıf bir kulu, tüm dünyaya duyurmak , ve onların kapasitesi ve gururlarını aşağıya düşürmek için, bu konuda konuştururlar. Böylece , biz bir şey biliyoruz demekten utanmalılar . Biz bir şey bilmeyiz demelisiniz.

Allahu Ekber.

Bir ağaç , ilk baharda çiçek açtığında , o çiçekler, o ağacın son hedefi değildir. Eğer son hedefi olsaydı, asla o çiçeklerin açmasının hiç bitmemesi lazımdı . Ama o çiçekler acar, acar, acar ve sonunda da, bir çiçek, bir elma olur, uzum olur, pek çok çeşit meyve olur. Bunlar, o ağaçtan olur. Bu nedenle, ilk baharda açan çiçeklerin, doğanın son hedefi olduğun zannetmeyin. Hayır. Doğa kendini Yaratıcı`nınn ilahi emriyle son hedefine hazırlar , yani incir, zeytin, buna benzer pek çok meyve olmaya hazırlar.

Bu nedenle, bu üzerinde bulunduğumuz gezegendeki hayatimiz, bos bir hedefimiz değildir. Hayır.

Bu gezegene, bir şey öğrenmek için indirildik.

Bildiğin ve öğrendiğin şeyden , Kıyamet Günü`nde sorulacaksın .

Hayatında ne öğrendin?

Bu gezegende yasadığın zamanda hedefin neydi?

Ne yaptın?

Ne öğrendin? Söyle bize.

Evet .

Biz hayvan değiliz. Hayvanlar, yiyip içmek ve insanoğluna hizmette bulunmak için yaratıldı.

Ama insanoğlu, başka bir şeydir. Bütün yaratılanlar, insanoğlu için hazırlandı. Ona yardim edip, gerçek hedefine ulaşmasına yardim etmek için.

Ama şimdiki insanlar, gerçek hedeflerini anlamıyorlar. En kıymetli şey olan hayatlarını ve zamanlarını, hiçbir şeye varamadan, boşuna harcıyorlar .

Bu nedenle , dünyadan göçerken , hayvanların seviyesinden daha aşağı bir seviyede olacaklar.

Allah affetsin bizi, Şeyh Hişam .


***
ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

23 TEMMUZ 2009

LEFKE DERGAHI


( Sohbetten önce Şeyh Hişam Efendi, Şeyh Nazım Efendi`nin yanında, mikrofonla, canlı yayını izleyen tüm dinleyicilere aşağıdaki hitabı yapar;)

Bunu yapmaktan onur duyarız. Ama, Londra’daki VIP ( çok önemli kişi anlamında) geçinen ve kendilerinin, Mevlana Şeyh`in islerini yürüttüklerini zanneden kişilere bir sorum var. Kapanan Peckham Cami`sine ne oldu? Kapanan Shackkelwell Lane Cami`sine ne oldu? Green Lanes Cami`sine ne oldu? Simdi de öteki, yavaş yavaş kapanıyor. Burası, tarikatla ilgisi olmayan kişilere kiralandı ve toplanan bütün paralar cebe indirildi. Bu paranın nereye gittiğini bilmek isterim. Bu, bizim şahsi bir şeyimiz değildir, aksine tüm toplumu ve Nakşibendileri ilgilendiren bir husustur. Biz, sadece bir soru işareti koyuyoruz. Bu paraya ne oldu? Mevlana`ya mı gitti? Eğer öyleyse, bunu bize bildirin. Eğer gelmediyse, bilmek isteriz. Sorumuz budur ve inşallah gelecekte bu soruyu tekrar soracağız. Ama, Mevlana`ya, Allah Subhanehu ve Teala ona uzun omur versin . Çünkü bu insanlar, Mevlana`nin islerine baktıklarını zannederler, ama aslında, tüm uzayın islerine bakan Mevlana`dir. İnşallah bu konuda, daha sonra tekrar konuşacağız. Selamunaleykum ve Rahmetullah. İste Mevlana Şeyh simdi burada sizinledir.



( Şeyh Hişam Efendi, bu konuşmadan sonra, mikrofonu Şeyh Nazım Efendi`ye verir ve sohbet baslar. )


İki rekat namaz kılalım Şeyh Hişam Efendi , kulakları acilsin, bize Sultan-ul Evliyanin himmeti hazır olsun. Bütün dünyaya hitaptır. İnşallah yerine yetişsin.




( Şeyh Nazım Efendi , Şeyh Hişam Efendi ve yanlarındaki kişiler namaza başlarlar.)

( Şeyh Nazım Efendi, namaz bitince oraya gelen misafirleri karsılar ve ondan sonra sohbete baslar.)




Destur Ya Ricalallah, medet.


(Şeyh Nazım Efendi ve Şeyh Hişam Efendi ayağa kalkarlar)


Subhanallah, Subhanallah, Subhanallah,

Sultan Allah ,Sultan Allah, Subhan Allah ,Sultan Allah , Subhan Allah, Sultan Allah


Eşhedu enla ilahe illallah ve eşhedu enne Seyyidina Muhammeden Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu


Vernahnu , vernahnu



Biz zayıf kullarız , biz bir hiçiz.

Ey Rabbimiz , bize anlamamız ve öğrenmemiz için bir şey ver . Bize, senin İlahi desteğini gönder. Yardim et, bize yardim et. Biz bu dünya üzerinde çaresiziz.







Ey yaratılanların Rabbi. Senden , ilahi huzurunda en şerefli ve onurlu kul olan, Seyyidina Muhammed`in s.a.v. onuruna isteriz.

Sen onu onurlandırdın, ona şeref verdin ve onun varlığı heybetlidir, senin sonsuz heybet okyanuslarından sadece bir atom kadarını taşır. Ondan fazlası değil.

Ey Rabbimiz , bütün heybet sadece senindir. Ondan başka hiçbir şeyin varlığı yoktur. Yaratıcı sensin. Sen Kerim`sin, en cömert olansın, senin cömertliğinin bir siniri yoktur. Senin büyüklüğüne bir sinir yoktur. Senin heybetli Zatına bir sinir yoktur.

Allahu Ekber.

Sen Ekber`sin.

Ey Rabbimiz. Senin, ezelden ebede yarattıklarının içinde , en cömert varlık olanın hürmetine bize gönder . Onun hürmetine. Bize yardim etmesi için birini gönder. ONU sen bilirsin.

( Hep birlikte otururlar)




Dinleyicilerimiz hoş geldiniz. Hepimiz ,yaratılmış varlıklarız. Hepimiz , ebedi Yaratıcı tarafından yaratılmış, insan soyunun üyeleriyiz. Ve heybetli varlık, sadece O Yüce olana aittir. Ve onun heybeti bilinemez, ama onun bu heybeti, bildiğimiz en küçük varlık olan atomların dolayısıyla ortaya çıkar . Onun heybetli varlığı, bir tek atom vasıtasıyla görülebilir.

Atomun tarihini, çevresinin sınırlarını ve o atomun son sinirini, hiç kimse bilemez. O atom, taşıdığıyla ayağa kalkıp , Yaratıcısına ve o Yaratıcının heybetli varlığına şahitlik yapmak için, her bir atom ayağa kalkar.

(Şeyh Nazım ayağa kalkar)




Atom ayağa kalkar ve, Rabbimiz sadece sensin der , Sen Yaratıcısın, Sen Heybetlisin. Sonsuzsun, Ey Allahim. Tesbih etmenin anlamı odur. Heybetini yüceltir ve onun heybetli varlığını ilan eder. Teşbih odur. O, tesbihin, çok çok basit bir tasviridir.
Onun ilahi varlığının heybetinin yüceltilmesi.

Allahu Ekber

( Şeyh Nazım Efendi oturur)

Allahu Ekber, Allahu Ekber


( Şeyh Nazım Efendi bu kısımdaki sohbetine şarkı söylermiş gibi devam eder. )


Herşey, bizi , ona inanmamız için çağırır

Dum dum dum……..

Her atom bizi Ona inanmaya

Onun heybetli varlığına inanmaya çağırır

Ve Yüce Zati bizi Subhanallah demek için
çağırır

Subhanallah, Subhanallah, Sultan Allah

Subhanallah , Sultan Allah





( Şeyh Nazım Efendi burada, normal şekilde sohbete devam eder.)







Eğer Yüce Allah, yaratılanları, Yaratıcısının , kendisinin heybetli varlığına şahit olmasına izin veriyorsa, bu, dünya bir gecede, böyle olur

( Şeyh Nazım kollarıyla , sanki Birşeyin sağ ve sola Doğru , sallanarak yana yatmasını işaret eder).

Şeyh Hişam, bir yıl boyunca sadece bir defa , o tek atoma o şans verildi. İlan etmek için. Onun bu ilanı, Yaratıcısı içindir. Bu, sadece yılda bir defa olur. güç Gecesinde (Leyletul Kadir). güç gecesi iyi bir isimdir. güç gecesi olmak. güç.

yaratılanların Rabbi Birşey göstermek için, göstermek için sorar . Bu, bir yaratılan atomun görünüşünde. Bütün yaratılanların Birşey , yani manzara görmesi ve Allahın yüce varlığına şahitlik etmesi için ister. O yaratılanlar içindeki atomun en küçük kısmidir. Bu nedenle Leyletul Kadir demek iyi bir anlayışın göstergesidir. Leyletul Kadir , yani güç gecesi.

güç gecesi, zuhur etmesi demektir. varlıkların birinin içinde O`nun gücünün açığa çıkması .

güç Gecesi.

Bu şekildeki anlatım iyidir. yaratılanlar bundan daha fazlasını taşıyamaz ve ortadan yok olur. Anında yok olurlar.

yaratılan varlığın en küçük kısmi olduğunu bildiğimiz şey atomdur. O ilahi zuhurun emriyle , o en küçük parça olan varlık, sabit ve sağlam kalır. Ona gelen zuhurdan dolayı, biz onu iki parça haline getiremeyiz. O, sadece tek bir parçadır.

Bak, şimdi , üzerine, tüm yaratılanlara , onun heybetli varlığını göstermek üzere , güç gecesinde ilahi zuhur geliyor. Ve o geldiginde , varlıkta ayakta kalabilen hiç bir şey bulamazsın, hepsi de yere dusup, secdeye varır. Bundan daha fazlasını taşıyamaz.







Hatta Şeyh Hişam, milyonlarca, katrilyonlarca büyük olduğu halde, o en küçük kısıma olan bu zuhurdan daha fazlasını taşıyamaz. Bütün bu varlıkların hepsi, o küçük parçadan daha fazlasını taşıyamaz. Bütün bu yaratılan varlıklar , varlıkların Rabbinin , sonsuz, ebedi okyanuslarının içinde yok olur.

Ey insanlar, kıymetli vaktimizi boşuna harcıyoruz. Böyle bir şeyi anlama şansımızı kaybediyoruz. Bunun yerine, kendimizi, saçma, anlamsız şeylerle meşgul ediyoruz. Hiçbir kıymeti olmayan şeylerle. Böyle ilahi anlayışlara varma şansını kaybediyoruz.

Ümitsiz olabiliriz. Bu varlığa , tekrar geri donup de, anlamak için, artik başka bir şans verilmez. Ölünce biter. Oldu mu, asla geri gelemez artik. İlahi zuhur Herşeye ancak bir defa gelir. Bir ikinci defa olmaz. Her şey değişir. O biter.

Ey insanlar, alemlerin Rabbinin, bizi bir hiçten yaratıp , başka bir sekle döndürmesinden dolayı, biz çok şanslıyız.

Yoktan geliriz, ve bir şey olarak ortaya çıkarız. İkisi de bir hiçtir.

Ama ilahi zuhur, ezelden, ebededir.

Bu, üzerinde konuştuklarımızda bir şey vardır ki, bizi titretir. Çünkü alemlerin Rabbi, yüce ve heybetlidir. Bu üzerinde konuştuğumuz nokta hakkında hayal bile etmek imkansızdır. Hatta bizi, hayal gücümüzün ötesine alıp götürür. Yüce Allah`in heybetini temsil eden insanoglundan daha küçük bir varlık.

O Yüce Allah`tir.

Onun heybetli varlığını bir mekana sığdırmak imkansızdır. Onun zuhurunda bir zaman mevhumu yoktur.

Oturacağı bir şey yoktur.

Onu bir mekanda etrafını saran bir şey yoktur. Asla. Onun oturacak bir yere asla ihtiyacı yoktur.





Onun kaç milyon yıldır var olduğunu da soramayız. Hayır.

Zaman ve mekanda olması imkansızdır.

Bu yüzden, böyle bir nokta üzerinde konuşuruz.

insanların tesbihini anlatırız. Teşbih demek, en heybetli, en yüce , en heybetli varlık olduğunu ilan ve kabul etmektir.


( Ezan okunmaya baslar ve Şeyh Nazım Efendi ve oradakiler hürmetle ayağa kalkıp, tekrar otururlar.)



Biz, yaratılanlar arasında en şanslı olanlarız. Ama ayni zamanda da, varlıkların içinde , en şanssız olanlarız. Çünkü bize böyle bir marifet verildi , ama biz kıymetini bilmiyoruz. Halbuki biz öyle varlıklarız ki, tüm gücümüzle , bir atomun oluşumuna bakıp da, alemlerin Rabbini anlamaya çalışmıyoruz.

Beni, insanların kendi bildiklerinden dolayı kapildiklari gururlari gereğince böyle konuşturuyorlar. Onların bilgilerini, sıfırın altina düşürmek için. Hatta sifir da değil, sıfırın altinda. Böylece, baslarini yukarda tutamasinlar. Bildikleri hiç bir şey yoktur. Bu noktada, hiç kimse, basindan sonuna kadar , bana itiraz edemez.


Güçlü bir acilim geliyor. Nasıl ki, bir nehir akarken , önünde buldugu her şeyi alıp oturur, öyle bir acilim geliyor.

Allahu Ekber.


( Şeyh Nazım Efendi ezani dinler)









Allah.
Allah Celle Celaluhu.
Celle Azametuhu.
Celle Kudretuhu.

Bu konuda başka bir izahat olamaz.
Celle Celalullah.
Celle Azametullah.
Celle Kudretullah.



Celle Celaluhu`nun anlami nedir? Celal `in anlami, ezelden ebede asla bilinemez. Ve biz, baslangictan ebediyete kadar , hiç bir şey bilmeyiz, hiç bir şey.

Ama, Allah bizden memnundur. Bildigimiz kadarindan. Bir İnsanın ruhu, bu gecici olan vucuttan ayrildiginda ve serbest olduğunda, kendisine, ne ogrendigi sorulacak.

Ne ogrendin?

O ogrendiginin seviyesi.

Ezelden ebede sonsuz , sayisiz, seviyeler vardır. Sonsuz olarak, o seviyeler hiç bitmeden uzar gider. Sonu gelmeden, sonsuz.







( Şeyh Nazım sarki söylermis gibi devam eder. )








Ey insanlar , dum dum sanadır

Dum dum dum ………….

Gel ve senin Yaratıcın olan Yuce

Allah`a inan

Dum dum ……………….



Eski krallar zamaninda, muhafizlar Yuce Allah`in saltanati için trampet calardi . UUUUUU çok heybetliydi. Ey Şeyh Hişam Efendi çok heybetliydi. Çok harikaydi, çok heybetliydi,

Allahu Ekber. Allahu Ekber.

Biz de, ilahi marifetten bazı bilgilere erisiyoruz, ki bu, ilahi varlık olan İlahi Ars`tir.

Allah`in Arsi.

Her an, yetmis bin çeşit renkte olan nur , ki buna isik demek çok hafif bir kelime olur, bu tecelliler Allah`in ilahi Arsi`ni kaplar . Bu, zamanin en küçük zaman diliminde olur, ve her an yetmis bin yeni renkte , yeni görunumler olusur.

Bizim dediklerimizin , karanliktan gelen bir bilgi olduğunu zannetme.

Hayır.

Bu görunumler, ilahi Arsa her an ulasir ve her an, yetmis bin farklı renkte nurlar olusur.


Allahu Ekber.







( Şeyh Hişam Efendi: masallah Seyyidi, harika der.)


Evet harika, heybetli , acayip.

Ey insanlar, gelin ve dinleyin.




( Şeyh Nazım Efendi tekrar sarkiya baslar)



Ey insanlarim sana dum dum dum

Gel ve beni dinle

Gel ve benimle beraber neselen

Bu senin içindir, sonsuza kadar

Gel ve inan ve beni takip et

Bazı noktalara ve bazı sinirlara erisirsin


Ve onlar, sonsuz, sinirsizdir





El Fatiha









( Şeyh Hişam, “Masallah Seyyidi, bu atom büyük deniz”, der)




Masallah, atomun içine sokar bütün kainatı.

Allah bu.

Acayip.

Simdi aciyor.

Ahir zamanin halidir bu.

Fatiha.




( Şeyh Nazım Efendi , basindaki sarigi çıkarır.)



Çok mutluyum , ey insanlar, basimi tras ettigim için çok mutluyum.



(Şeyh Hişam, Şeyh Nazimin basini tepesinden oper.)


Ve basima , yeni anlayislar için ,öyle , onurlu bir tac konmasini isterim .



( Şeyh Nazım Efendi, sarigini tekrar basina koyar.)


Amin


***
ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

23 TEMMUZ 2009

LEFKE DERGAHI


( Sohbetten önce Şeyh Hişam Efendi, Şeyh Nazım Efendi`nin yanında, mikrofonla, canlı yayını izleyen tüm dinleyicilere aşağıdaki hitabı yapar;)

Bunu yapmaktan onur duyariz. Ama, Londrada`ki VIP ( çok önemli kisi anlaminda) gecinen ve kendilerinin, Mevlana Şeyh`in islerini yuruttuklerini zanneden kisilere bir sorum var. Kapanan Peckham Cami`sine ne oldu? Kapanan Shackkelwell Lane Cami`sine ne oldu? Green Lanes Cami`sine ne oldu? Simdi de oteki, yavas yavas kapaniyor. Burasi, tarikatla ilgisi olmayan kisilere kiralandi ve toplanan bütün paralar cebe indirildi. Bu paranin nereye gittigini bilmek isterim. Bu, bizim sahsi bir şeyimiz değildir, aksine tüm toplumu ve naksibendileri igilendiren bir husustur. Biz, sadece bir soru isareti koyuyoruz. Bu paraya ne oldu? Mevlana`ya mi gitti? Eğer öyleyse, bunu bize bildirin. Eğer gelmediyse, bilmek isteriz. Sorumuz budur ve insallah gelecekte bu soruyu tekrar soracagiz. Ama, Mevlana`ya, Allah Subhane ve Teala ona uzun omur versin . Çünkü bu insanlar, Mevlana`nin islerine baktiklarini zannederler, ama aslinda, tüm uzayin islerine bakan Mevlana`dir. Insallah bu konuda, daha sonra tekrar konusacagiz. Selamunaleykum ve Rahmetullah. Iste Mevlana Şeyh simdi burada sizinledir.



( Şeyh Hişam Efendi, bu konusmadan sonra, mikrofonu Şeyh Nazım Efendi`ye verir ve sohbet baslar. )


Iki rekat namaz kilalim Şeyh Hişam Efendi , kulaklari acilsin, bize Sultan-ul Evliyanin himmeti hazir olsun. Bütün dünyaya hitaptir. Insallah yerine yetissin.




( Şeyh Nazım Efendi , Şeyh Hişam Efendi ve yanlarindaki kisiler namaza baslarlar.)

( Şeyh Nazım Efendi, namaz bitince oraya gelen misafirleri karsilar ve ondan sonra sohbete baslar.)




Destur Ya Ricalallah, medet.


(Şeyh Nazım Efendi ve Şeyh Hişam Efendi ayaga kalkarlar)


Subhanallah, Subhanallah, Subhanallah,

Sultan Allah ,Sultan Allah, Subhan Allah ,Sultan Allah , Subhan Allah, Sultan Allah


Eshedu enla ilahe illallah ve eshedu enne Seyyidina Muhammeden Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu


Vernahnu , vernahnu



Biz zayif kullariz , biz bir hiçiz.

Ey Rabbimiz , bize anlamamiz ve ogrenmemiz için bir şey ver . Bize, senin İlahi destegini gonder. Yardim et, bize yardim et. Biz bu dünya üzerinde caresiziz.







Ey yaratılanların Rabbi. Senden , ilahi huzurunda en şerefli ve onurlu kul olan, Seyyidina Muhammed`in s.a.v. onuruna isteriz.

Sen onu onurlandirdin, ona şeref verdin ve onun varlığı heybetlidir, senin sonsuz heybet okyanuslarindan sadece bir atom kadarini taşır. Ondan fazlasi değil.

Ey Rabbimiz , bütün heybet sadece senindir. Ondan başka hiçbir şeyin varlığı yoktur. Yaratıcı sensin. Sen Kerim`sin, en comert olansin, senin comertliginin bir siniri yoktur. Senin büyüklugune bir sinir yoktur. Senin heybetli Zatina bir sinir yoktur.

Allahu Ekber.

Sen Ekber`sin.

Ey Rabbimiz. Senin, ezelden ebede yarattiklarinin içinde , en comert varlık olanin hurmetine bize gonder . Onun hurmetine. Bize yardim etmesi için birini gonder. ONU sen bilirsin.

( Hep birlikte otururlar)




Dinleyicilerimiz hos geldiniz. Hepimiz ,yaratilmis varliklariz. Hepimiz , ebedi Yaratıcı tarafindan yaratilmis, insan soyunun uyeleriyiz. Ve heybetli varlık, sadece O Yuce olana aittir. Ve onun heybeti bilinemez, ama onun bu heybeti, bildigimiz en küçük varlık olan atomlarin dolayısıyla ortaya çıkar . Onun heybetli varlığı, bir tek atom vasitasiyla görulebilir.

Atomun tarihini, cevresinin sinirlarini ve o atomun son sinirini, hiç kimse bilemez. O atom, tasidigiyla ayaga kalkıp , Yaraticisina ve o Yaratıcınin heybetli varlığına sahitlik yapmak için, her bir atom ayaga kalkar.

(Şeyh Nazım ayaga kalkar)




Atom ayaga kalkar ve, Rabbimiz sadece sensin der , Sen Yaraticisin, Sen Heybetlisin. Sonsuzsun, Ey Allahim. Tesbih etmenin anlami odur. Heybetini yuceltir ve onun heybetli varlığını ilan eder. Tesbih odur. O, tebihin, çok çok basit bir tasviridir.
Onun ilahi varlığının heybetinin yuceltilmesi.

Allahu Ekber

( Şeyh Nazım Efendi oturur)

Allahu Ekber, Allahu Ekber


( Şeyh Nazım Efendi bu kisimdaki sohbetine sarki söylermis gibi devam eder. )


Herşey, bizi , ona inanmamiz için cagirir

Dum dum dum……..

Her atom bizi Ona inanmaya

Onun heybetli varlığına inanmaya cagirir

Ve Yuce Zati bizi Subhanallah demek için
cagirir

Subhanallah, Subhanallah, Sultan Allah

Subhanallah , Sultan Allah





( Şeyh Nazım Efendi burada, normal şekilde sohbete devam eder.)







Eğer Yuce Allah, yaratilanlari, Yaraticisinin , kendisinin heybetli varlığına sahit olmasına izin veriyorsa, bu, dünya bir gecede, böyle olur

( Şeyh Nazım kollariyla , sanki Birşeyin sag ve sola Doğru , sallanarak yana yatmasini isaret eder).

Şeyh Hişam, bir yil boyunca sadece bir defa , o tek atoma o sans verildi. Ilan etmek için. Onun bu ilani, Yaraticisi içindir. Bu, sadece yilda bir defa olur. güç Gecesinde (Leyletul Kadir). güç gecesi iyi bir isimdir. güç gecesi olmak. güç.

yaratılanların Rabbi Birşey gostermek için, gostermek için sorar . Bu, bir yaratilan atomun görunusunde. Bütün yaratılanların Birşey , yani manzara görmesi ve Allahın yuce varlığına sahitlik etmesi için ister. O yaratılanlar içindeki atomun en küçük kismidir. Bu nedenle Leyletul Kadir demek iyi bir anlayisin gostergesidir. Leyletul Kadir , yani güç gecesi.

güç gecesi, zuhur etmesi demektir. Varliklarin birinin içinde O`nun gucunun açığa çıkması .

güç Gecesi.

Bu şekildeki anlatim iyidir. yaratılanlar bundan daha fazlasini tasiyamaz ve ortadan yok olur. Aninda yok olurlar.

Yaratilan varlığın en küçük kismi olduğunu bildigimiz şey atomdur. O ilahi zuhurun emriyle , o en küçük parca olan varlık, sabit ve saglam kalir. Ona gelen zuhurdan dolayi, biz onu iki parca haline getiremeyiz. O, sadece tek bir parcadir.

Bak, simdi , üzerine, tüm yatarilanlara , onun heybetli varlığını gostermek üzere , güç gecesinde ilahi zuhur geliyor. Ve o geldiginde , varlıkta ayakta kalabilen hiç bir şey bulamazsın, hepsi de yere dusup, secdeye varır. Bundan daha fazlasini tasiyamaz.







Hatta Şeyh Hişam, milyonlarca, katrilyonlarca büyük olduğu halde, o en küçük kisima olan bu zuhurdan daha fazlasini tasiyamaz. Bütün bu varliklarin hepsi, o küçük parcadan daha fazlasini tasiyamaz. Bütün bu yaratilan varliklar , varliklarin Rabbinin , sonsuz, ebedi okyanuslarinin içinde yok olur.

Ey insanlar, kiymetli vaktimizi bosuna harciyoruz. Böyle bir şeyi anlama sansimizi kaybediyoruz. Bunun yerine, kendimizi, sacma, anlamsiz şeylerle mesgul ediyoruz. Hiçbir kiymeti olmayan şeylerle. Böyle ilahi anlayislara varma sansini kaybediyoruz.

Umitsiz olabiliriz. Bu varlığa , tekrar geri donup de, anlamak için, artik başka bir sans verilmez. Olunce biter. Oldu mu, asla geri gelemez artik. İlahi zuhur Herşeye ancak bir defa gelir. Bir ikinci defa olmaz. Her şey degisir. O biter.

Ey insanlar, alemlerin Rabbinin, bizi bir hiçten yaratıp , başka bir sekle dondurmesinden dolayi, biz çok sansliyiz.

Yoktan geliriz, ve bir şey olarak ortaya cikariz. Ikisi de bir hiçtir.

Ama ilahi zuhur, ezelden, ebededir.

Bu, üzerinde konustuklarimizda bir şey vardır ki, bizi titretir. Çünkü alemlerin Rabbi, yuce ve heybetlidir. Bu üzerinde konustugumuz nokta hakkında hayal bile etmek imkansizdir. Hatta bizi, hayal gucumuzun otesine alip goturur. Yuce Allah`in heybetini temsil eden insanoglundan daha küçük bir varlık.

O Yuce Allah`tir.

Onun heybetli varlığını bir mekana sigdirmak imkansizdir. Onun zuhurunda bir zaman mevhumu yoktur.

Oturacagi bir şey yoktur.

Onu bir mekanda etrafini saran bir şey yoktur. Asla. Onun oturacak bir yere asla ihtiyacı yoktur.





Onun kac milyon yildir var olduğunu da soramayiz. Hayır.

Zaman ve mekanda olması imkansizdir.

Bu yuzden, böyle bir nokta üzerinde konusuruz.

İnsanlarin tesbihini anlatiriz. Tesbih demek, en heybetli, en yuce , en heybetli varlık olduğunu ilan ve kabul etmektir.


( Ezan okunmaya baslar ve Şeyh Nazım Efendi ve ordakiler hürmetle ayaga kalkıp, tekrar otururlar.)



Biz, yaratılanlar arasinda en sansli olanlariz. Ama ayni zamanda da, varliklarin içinde , en sanssiz olanlariz. Çünkü bize böyle bir marifet verildi , ama biz kiymetini bilmiyoruz. Halbuki biz öyle varliklariz ki, tüm gucumuzle , bir atomun olusumuna bakip da, alemlerin Rabbini anlamaya calismiyoruz.

Beni, insanlarin kendi bildiklerinden dolayi kapildiklari gururlari gereğince böyle konusturuyorlar. Onların bilgilerini, sifirin altina dusurmek için. Hatta sifir da değil, sifirin altinda. Böylece, baslarini yukarda tutamasinlar. Bildikleri hiç bir şey yoktur. Bu noktada, hiç kimse, basindan sonuna kadar , bana itiraz edemez.


Güçlü bir acilim geliyor. Nasıl ki, bir nehir akarken , önünde buldugu her şeyi alip goturur, öyle bir acilim geliyor.

Allahu Ekber.


( Şeyh Nazım Efendi ezani dinler)









Allah.
Allah Celle Celaluhu.
Celle Azametuhu.
Celle Kudretuhu.

Bu konuda başka bir izahat olamaz.
Celle Celalullah.
Celle Azametullah.
Celle Kudretullah.



Celle Celaluhu`nun anlami nedir? Celal `in anlami, ezelden ebede asla bilinemez. Ve biz, baslangictan ebediyete kadar , hiç bir şey bilmeyiz, hiç bir şey.

Ama, Allah bizden memnundur. Bildigimiz kadarindan. Bir İnsanın ruhu, bu gecici olan vucuttan ayrildiginda ve serbest olduğunda, kendisine, ne ogrendigi sorulacak.

Ne ogrendin?

O ogrendiginin seviyesi.

Ezelden ebede sonsuz , sayisiz, seviyeler vardır. Sonsuz olarak, o seviyeler hiç bitmeden uzar gider. Sonu gelmeden, sonsuz.







( Şeyh Nazım sarki söylermis gibi devam eder. )








Ey insanlar , dum dum sanadır

Dum dum dum ………….

Gel ve senin Yaratıcın olan Yuce

Allah`a inan

Dum dum ……………….



Eski krallar zamaninda, muhafizlar Yuce Allah`in saltanati için trampet calardi . UUUUUU çok heybetliydi. Ey Şeyh Hişam Efendi çok heybetliydi. Çok harikaydi, çok heybetliydi,

Allahu Ekber. Allahu Ekber.

Biz de, ilahi marifetten bazı bilgilere erisiyoruz, ki bu, ilahi varlık olan İlahi Ars`tir.

Allah`in Arsi.

Her an, yetmis bin çeşit renkte olan nur , ki buna isik demek çok hafif bir kelime olur, bu tecelliler Allah`in ilahi Arsi`ni kaplar . Bu, zamanin en küçük zaman diliminde olur, ve her an yetmis bin yeni renkte , yeni görunumler olusur.

Bizim dediklerimizin , karanliktan gelen bir bilgi olduğunu zannetme.

Hayır.

Bu görunumler, ilahi Arsa her an ulasir ve her an, yetmis bin farklı renkte nurlar olusur.


Allahu Ekber.







( Şeyh Hişam Efendi: masallah Seyyidi, harika der.)


Evet harika, heybetli , acayip.

Ey insanlar, gelin ve dinleyin.




( Şeyh Nazım Efendi tekrar sarkiya baslar)



Ey insanlarim sana dum dum dum

Gel ve beni dinle

Gel ve benimle beraber neselen

Bu senin içindir, sonsuza kadar

Gel ve inan ve beni takip et

Bazı noktalara ve bazı sinirlara erisirsin


Ve onlar, sonsuz, sinirsizdir





El Fatiha









( Şeyh Hişam, “Masallah Seyyidi, bu atom büyük deniz”, der)




Masallah, atomun içine sokar bütün kainatı.

Allah bu.

Acayip.

Simdi aciyor.

Ahir zamanin halidir bu.

Fatiha.




( Şeyh Nazım Efendi , basindaki sarigi çıkarır.)



Çok mutluyum , ey insanlar, basimi tras ettigim için çok mutluyum.



(Şeyh Hişam, Şeyh Nazimin basini tepesinden oper.)


Ve basima , yeni anlayislar için ,öyle , onurlu bir tac konmasini isterim .



( Şeyh Nazım Efendi, sarigini tekrar basina koyar.)


Amin

***


ŞEYH NAZIM EL HAKKANÎ

29 TEMMUZ 2009 Çarşamba

LEFKE DERGAHI

Allah Allah Allah Allah

Allah Allah Allah Allah

Allah Allah Allah Allah Subhanallah

Allah Allah Allah Allah Subhanallah


( Şeyh Nazım Efendi ayaga kalkar).



Ey Rabbimiz, Yaratıcı sensin, ezelden ebede, mutlak şeref , sadece senindir. Senin bizi yaratman, en büyük mutluluğumuzdur.

İnsanoğlunu , İlahi Huzurunda en sevgili, en şerefli kul olan Seyyidina Muhammed`in s.a.v. ümmetinden yarattın.

Senin tarafından, en çok hürmet edilen Seyyidina Muhammed`e s.a.v sonsuz, sayısız, mutlak büyüklük verdin ve bizi de onun ümmetinden yaptın.


Elhamdulillah.




(Şeyh Nazım Efendi yerine oturur.)


( Şeyh Nazım Efendi, orada bulunan Şeyh Adnan Kabbani`ye hitap ederek onu yanina çağırır.)



Gel Adnan Efendi böyle yanıma otur. Seni göreyim ben.





Ey insanlar,


varlıkta görülen her şey , gururlanır, mutludur, huzur içindedir, sonsuz neşe içindedir.


Ey insanlar, deriz ki;

( Şeyh Nazım Efendi tekrar ayağa kalkar )



La ilahe illallah, Seyyidina Muhammeden Resul Allah s.a.v. Bu bizim sonsuz onurumuzdur.

( Şeyh Nazım Efendi tekrar oturur)


Euzubillahi minesşeytanirracim diyoruz. Biz şeytana ve şeytani takip edenlere , ve her turlu şeytani oyun ve tuzaklara karşıyız.insanları kandırmak için onlara verilen, şeytani fikirleri asla kabul etmeyiz. Sizin takviminizle 21nci asırda yasayan insanoğlu, dikkatli ol.






Bu dünya çok uzun bir zaman önce yaratıldı, ama zamanını kimse bilmez. Sonra insan yaratıldı ve Allah onları bu gezegene indirdi. Biz, insanoğlunun , bu gezegen üzerinde yaratılmadığına inanıyoruz. Hayır.

İnsan, öyle bir yerde yaratıldı ki , orda yer yoktur. Öyle bir zamanda yaratıldı ki, orda zaman yoktur. Asla herhangi bir yere ihtiyacı olmayan, ve etrafını saran bir zaman dilimi olmayan, O`nun tarafından yaratıldı.

O YARATTI.

Nerede? O BILIR.

Ne zaman? O BILIR.


Ama biz bu gezegende yaratılmadık.

Bu gezegen ne zaman yaratıldı ? O BILIR.


Ayrıca , onlara ilahi bilgi de verildi. Hiç kimse mükemmel, mutlak bilgiye ulaştığını söyleyemez. Hayır.

İlahi bilgi, insanoğluna, onur vermek için yeterinden fazladır .

mükemmel ilmi sadece O BILIR.


Bir perde vardır ve biz, sadece perde olduğunu söyleyebiliriz. Biz, tanımlamak için, perde kelimesini kullanabiliriz. Ama hiç kimsenin gücü, ona bir mana vermeye veya onun mahiyetini bilmeye yetmez. Tek bildiğimiz, bir perdenin olduğudur.

Ama, senin pencerendeki perde gibi olduğunu zannetme. Evindeki büyük perdeler gibi. Hayır. Perde ismini ise, sadece anlaşılabilmesi için soyluyoruz. ( Hucumul azamet)







Pek çok perde. Yüceliğinin heybetli perdesi. sayısız perdeler. Ama azamet perdeleri var.

Uffffffff . Azamet perdesi .

Allahu Ekber. Allahu Ekber ve Ekber.

Subhansin Ya Rabbi.


( Şeyh Nazım ayağa kalkar)


Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Ekber, Allahu Ekber ve Ekber.

Heybetli perdeler. Ebedi , heybetli perdeler , senindir. Hiç kimse bilmez Onu. Ayni zamanda sayısız perdeler.


( Şeyh Nazım oturur.)


Yüce Allah, sordu.

Bir ayna yaratmayı irade etti. Heybetli varlığı için, İlahi ayna. Biz mutlak hüviyeti, Zati hakkında konuşmuyoruz. Veya onun ilahi sıfatlarının hakkında konuşmuyoruz. Hayır.

Aşağı seviyelere, ilahi isimlerine Doğru iniyoruz. İlahi isimleri.

İlahi isimleri, ilahi tecellilere götürür. İlahi isimlerinin , ne başı, ne de sonu yoktur. Her isim,



( Ezan okunmaya baslar ve Şeyh Nazım Efendi hürmetle ayağa kalkar ve tekrar yerine oturur. Ezan bitinceye kadar bekler)






Subhanallah. Şeref Allah`indir. Ezelden, ebede. Heybet ve yücelik , Zati, sadece ONUNDUR.

Bir şey söylemeye çabalarız , ama, ilahi bilgi verilen o insanların her biri, veya yaratılanlar, çevresine veya sonuna ulaşamazlar. Subhanallah.


İçinde bulunduğumuz zaman, sona Doğru koşmakta olduğumuzu gösterir. yaratılanların Rabbi, Yaratıcımız, güçlü ve heybetli .



O`nun heybeti Adnan Efendi, ne kadar küçük olursa olsun, her yaratılanın vasıtasıyla görülebilir.

Ayna, nasıl ki senin hakkında bir şey verir, varlıkların en küçüğünün bile aksi var ve aynaya baktığında Birşey görürsün. Ayna olmasaydı, hiçbir şey göremezdin.

Yüce Allah`in yarattığı, varlıkta bulunan Herşey hakkında, az dahi olsa konuşmak istesek, ebediyyen, bu konuşmayı bitiremeyiz.

Ayna sana bir şey aksettirir. Ama içine baktığında, kendi şahsiyetinin içinde olduğunu düşünürsün.

Ancak, aslında sen orda değilsin.

Bu akis , nereden gelir?

Eğer, durup da baksan, o akis nereden gelir ve onun içine girer?

Nasıl girer?

Ve seni , orada gösterir?

Ve ona dokunamazsın. İmkansızdır.

Elini ona Doğru uzatabilirsin, ama oraya erişmen imkansızdır.







Ve kendine bakıyorsun, burada olduğunu görürsün. O zaman, oradaki kimdir? Oradaki kimdir?

Bu dünyada bir kişi varsa, o zaman , o aynadaki kimdir?

Eğer, birisi sana, oradaki sensin demezse, inanamazsın ve hayır dersin. Sen, nasıl bana, oradaki benim diyebilirsin? Ben, buradayım. Ama, oradaki kimdir?

Senin delilin nedir ki, oradaki benim? Ben , inanmıyorum. O içerdekinin, kendim olduğuna inanamam. Orada, o temiz bir görüntüye bakıyorum, bir de kendime bakıyorum.

Gözleriniz, kendisinden başka Herşeyi görüyor. Gözlerimiz bakıyor ve Her şeyi görüyor. Ama, kendi kendilerini göremiyor.
Bu yüzden, aynaya bakıyor ve , oradaki kimdir, diyor. O , kimdir?

Orada gördüğüm, o gözler, gerçekten, benim gözlerim mi? Bu, bir cam parçasıdır. Nasıl, benim gözlerim, içindedir? , diyebilirsin. Ve , o gözler sana bakıyor. Oradan, buraya kendi kendine bakıyorsun. Evet.


( Şeyh Nazım Efendi, sanki de , bir aynaya, bir de kendisine bakarmış gibi hareketler yapıyor.)



Evet, Herşey tamam. Ama , gözlerim . Onları göremem. Bu gözler (Kendi gözlerini gösteriyor) , kendi kendilerini göremezler. Ama , bakıyorum ve orada görüyorum.

Oradaki nedir?

Ben, o muyum?

Yoksa, başka birisi miyim?





O, bir görünüştür. Her şey orada zahir oluyor.

Ama orada zahir olanlar, nereden geliyor? Kimse söyleyemiyor.

Yani, Alemlerin Rabbi, ezelden, ebede yaratıyor. Ebediyen , yaratabiliyor. Bir insan için, onu takip edip, ezelden ebede, sayılarının, sıfatlarının üzerine ilave eklemek imkansızdır. Çünkü sen, başlangıcı ve sonu bilemezsin.

Alemlerin Rabbi, kaç tane?... bizim kapasitemize göre, yedi tane cennet yarattı.

Bir karınca, hem kendisine, hem de etrafındakilere bakabilir. Anlayışı, sadece o alanla sinirlidir. Ancak, tüm dünyayı göremez. Bakıp da gördüğü, sadece kendisinin imkanı dahilinde olandır.

Ve biz simdi, aynaya bakıyoruz ve diyoruz ki, Subhanallah. Oradaki kimdir?

Oradaki sensen, onun sen olduğuna dair , şahit getirmelisin.

Ve varlıkta olan Herşey,

Alemlerin Rabbi bize, sadece yedi cenneti verdi. O yedi cennetin ötesinde, kaç tane , şayisiz cennetler dönmektedir. Döner, döner. Onların başlangıcı nedir? Ve nereye gidiyorlar? Sonları nerededir? Hayır.


Ama simdi Herşey, ey insanlar, onlar, kendi yaratılışlarından mutlu ve gururludur. Bu nedenle Subhanallah, Subhanallah Sultan Allah, Subhanallah Sultan Allah, yücelik sadece Rabbimizindir, yücelik, yücelik, sonsuz yücelik, sonsuz heybet Rabbimizindir derler. Herşey bunu soyluyor. Tesbih ederler. Bundan da mutlu ve gururludurlar. Çünkü, yaratilan varlıkların içindedirler.


Sadece akilsiz olan insandır. Bakıp da, Subhan Allah demeyi hak ediyor, ama insan akilsizdir.


Birisi bana, İrlandalılar iyi insanlardır , ama sadece sarhoşturlar dedi. Ben de simdi diyorum ki, onlar viski veya ona benzer şarapları içmekten sarhoşturlar. O şaraplar, onların böyle bir gerçeklik hakkında, akıllarını başlarına toplamalarını engeller .



Ve şimdi, insanlar, bu geçici hayatin getirdiklerinden sarhoşturlar. O kimdir diye sormak için, hiç zamanları yoktur. Herşeyi, gerçek yerine koyan, O kimdir? Çünkü, sarhoş insan soramaz.

Bazı uyanık insanlar, ki onlar bazı ilahi anlayıştan alırlar, ancak onlar anlar . Çünkü onlar sarhoş değildir. Öteki insanları, bu dünya sarhoş ediyor ve hiç bir şey sormuyorlar.

Onların seviyesi , yani sarhoş olup da, asla bir şey sormayanların, gerçekleri ve bunların hakikatini sormayanların seviyesi, hayvanların seviyesinden de daha aşağıdır.

Simdi, Subhanallah, İhtişamlı Allah,

Zaman bitti. Her millet için, bir tavsiye vardır. Onlar Her şeyi bıraktılar.

Kendimiz için, bu dünya üzerinde verilen sınırların sonuna eristik.

Ondan sonra, ne geleceğini , hiç kimse bilmez.

yaratılanların Rabbinin, bizden yapmamızı istediği Her şey , onun , mutlak ihtişamının, şerefli varlığının, Suban olan Allaha ait olduğunu söylememizdir.


varlıkların Rabbinin , kullarindan istediği tek şey, bunu söylemektir.

Ey Rabbimiz, sen çok ihtişamlısın, sonsuz ihtişam, sonsuz güzellik, sonsuz Zat, ezelden ebede sonsuz hayat, ebediyet senindir. Biz de, bizi yarattığın için gururluyuz. Ey Rabbimiz, bütün ihtişam, bütün büyüklük, mutlak güç ve mutlak güçlü olmanın mutlak gücü, sana aittir,ve biz çok mutluyuz.

O, kullarına bakıyor.

Ey insanoğlu, bak .

Hatta , her atom, sadece yaratıldıkları ve varlık alemine getirildikleri için çok gururludur.

Her şey, yaratıcılarını över. Sadece akilsiz insanlar, şeytanın maskarası olanlar, şeytanın köleleri olanlar, o ihtişamın üzerinde düşünmezler. Onlar akılsızlığın içindedirler. Onlar, Rabbimiz bizi yarattığı için gururlu ve mutluyuz demezler.


Allah affetsin bizi.

Ey insanlar, şeytani tartışmaları ve huzursuzlukları, kavgaları, çatışmaları bırakın, tekrar gelin ve yüzlerinizi Rabbinizin, ilahi varlığına donun ki, hem burada, hem de ahirette, Rabbinizin sonsuz merhamet okyanuslarinda, ebedi hayatla mutlu olasiniz.


Allah affetsin bizi.




Fatiha.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 14.09.09, 14:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
SARIK MÜMİN’İN TACIDIR.

-İngilizceden aktarım-

ŞEYH NAZIM EL- HAKKANI EL-NAKISBENDİ EL- KIBRISİ,

KIBRIS, LEFKE, 17.30 PM

10 Eylül 2009
 

ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER 

Dua

EY RABBIMIZ!! Destur. Senin ismi celilini anmak için istiyoruz! Sonsuz şerefimizi şanımızı, övgümüzü vermek için istiyoruz. Biz zayıf kullarından kabul et lütfen. Bize ilahi kuvvetinden ver ki; ayağa kalkalım. Rahmetini istiyoruz, affını istiyoruz, bu mübarek ayda bizi affeyle. İlahi huzurundaki en sevgili kişi hürmetine: “O tektir”. Onun dışında sayısız yaratıkların var makamlarında. Şeytanın ve kötülerin şerrinden RABBIM sana sığınıyoruz ve diyoruz ki : “Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim”.  

Ve kötü nefsimizden kaçıyoruz. Ve bize ikram ettiğin ilahi kılıcı istiyoruz ve besmeleyi çekiyoruz. En şerefli isminle bizi şeytandan ve kötülüklere karşı koru.

EY RABBIM bütün övgüler sanadır. Sevgiline daha çok çok ver, sonsuz ver, seni bütün yaratılanların arasında temsil edene ver. O sana bakar sen ona.

EY RABBIM, ilahi huzurdakine sevgiline daha fazla ver, her saniye daha fazla şan, şeref en sevgili ver. Biz onun ümmeti olmakla çok gurur duyuyoruz. EY RABBIM, ona daha çok şeref ve övgü ver.

Ve diyoruz ki : "Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim".  İlahi kılıcımızı çekiyoruz.

-“ALLAH ALLAH ALLAH AZİZ ALLAH”
-"ALLAH ALLAH ALLAH SUBHAN ALLAH"
-"ALLAH ALLAH ALLAH SULTAN ALLAH"

Ey insanlar, RABBLERİNİ övmek için ve RABBLERİNİ anmak için var olan her şeyin dili vardır. Öğrenmeye çalışın. Bu çok mütevazı bir sohbettir.

Bu senenin en şerefli bir zamanda en şerefli ayında hepimize ikram edilmiştir. Ayların arasında en şerefli ve övülen ayda, bu mübarek ay.

Ey insanlar, gelin RABBINIZI, YUCE ALLAHI, bu mübarek ayda övmeye çalışın. ÂLEMLERİN RABBININ huzurunda mübarek olmaya çalışın. Mübareklerden olmaya çalışın. Mübarekler temiz kişilerdir. Ey insanlar, eğer temiz olmazsanız ilahi makamlara giremezsiniz. Saf ve temiz olmalısınız ilahi makamlara ulaşmak isterseniz.

Ey insanlar, bu çok kısa ve mütevazı bir sohbettir. Ben bir şey bilmem, ama mübarek büyüklerimin hürmetine, insanlara zevk ve ümit vermek için ruhuma ve manevi varlığıma bir şeyler ulaşır. Sonsuz zevk, sonsuz mutluluk istiyoruz.

O YÜCE ALLAH ikram eder ve sunar. Onun varlığı sonsuzdur. Onun sonsuz rahmeti, sonsuz övgüsü, sonsuz zevki ve sonsuz ilahi ikramı vardır ve yaratılanlarına bunu vermek ister.

Ey insanlar; ÂLEMLERİN RABBİ sayısız varlıklar yarattı ve bu yaratılma ne zaman başladı, kimse bilemez. Ne zaman var oldular, kimse bilmez ve nerde sona erer. Kimse YARATANIN sonsuz ikramını bilemez. Zannetmeyin ki, ÂLEMLERİN RABBI, YARATILANLARIN RABBI, cezalandırmak veya ateşe atmak için varlıklar yarattı. Hayır, onlara kendi sonsuz kereminden vermek ister.

Sonsuz ve kerem, bir kelime daha var, ikram. İkram demektir ki, her yaratana mutlu, zevk duyacağı şeyi vermektir. Ama bir şart koyar bunun için. Ey insanlar, size ikram etmek isterim, size cömertliğimi sonsuzluğumu göstermeyi severim, ama isterim ki, temiz olun ki benim ikramıma ulaşın. Bir varlığıma ikram ettiğimi hiçbir zaman geri almam, sonsuzdur. Ama sadece sizden istediğim temiz olmanız.

Bir misal verelim; Bir tane kutlama olursa, mesela bir kral çok kişiyi davet etse. Bu davet ettiği kişileri sokaktan almaz, yüksek makamlı insanları davet eder. Onlara kendi cömertliğine, imkânlarına, zenginliğine ve kuvvetine göre bir şeyler ikram etmek ister. Zannediyor musunuz ki; davet edilen kişiler o kutlamaya sıradan kıyafetleriyle gelecek? Herkes dikkat eder ki; daha heybetli nasıl gözükürüm diye çünkü yüksek bir huzura geliyorlar.

Yüksek bir buluşmaya krallar gelir, prensler gelir, şerefli kişiler gelir ve hepsi süslenip gelirler.

Siz, ey kullarım, sizi ben davet ediyorum ve siz benim ilahi süslenmeden mi geliyorsunuz?

ALLAH (CC) ne için sizi davet ediyor? Davete en yüksek saygınız için geliyorsunuz. Bu dünyada en iyi yerler camilerdir.

“Şimdi vehhabileri ve selefiler bombalıyorum”. Nedir bu bombalar? 
ALLAH (CC), O en iyi yerleri süslemeyi emir ediyor. Sadece süsleme değil en iyi dekorasyonu yapın camilere. Eskiden en iyi maddeleri kullanıyorlardı. Şimdi selefiler ve vehhabiler müsaade etmiyorlar. ALLAH VE RASULU’NUN ismini bile yazmak istemiyorlar camilere. Camilerin içini süslemek istemiyorlar, ambarlar gibi yapıyorlar. Sanki bir alışveriş merkezine geldin.


ALLAH(CC)’nın emridir camileri süslemek. Onlar Arap ama anlamıyorlar. En güzel süsleri kullanın benim ibadet yerlerime. İnsanlar camilere girince zevk almaları gerekir ve orada ALLAH (CC)’ ya secde edecekler. Fakat şimdi bir alışveriş merkezi gibi oldu. Şimdi bazen hasır bile koyarlar yerlere, o kadar büyükleniyorlar.

Şimdi derim ey insanlar ne yazar “Arş’ın” sütunlarında?
Ne yazar? Bilmeyiz. Nasıl bilmezsiniz?

ALLAH'IN arşında "LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESÛLULLAH" yazar.

Nasıl bilmezsiniz? Nedir bu cahillik, akılsızlık!

“Kim camilere giderse, en güzel kıyafetlerini giymeli. En güzel kıyafet de sarıktır”. Böyle değil böyle değil, belki bu olur, ama bu daha mükemmeldir, PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V) takmıştır. Hadisi şeriftir bu.

Ey insanlar, sarık müminler için taç gibidir. Neden takmıyorlar başlarına? Ben biliyorum, çünkü onlar buna layık değildir. Onların başları öyle baş değildir ki taç taşısınlar. Çünkü herkes taç takamaz. Özellikle Araplar ve selefiler atmıştır: “sarığı”. PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV ) özellikle söylemiştir “sarığı”. Yalan değildir. Hayır. İlahi kitaplarımızda yazar, hadisi şeriflerde.

Sarıklarını indirmeden PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV) onları ikaz etmiştir: “Ey Araplar, o başınızdaki tacı alıp yere koyarsanız hiçbir ümmet size şeref ve saygı duymaz”. Şimdi herkes şapka takar. Bunu söylemeye üzgünüm, şimdi hatta, (orada), askerlerin başında da, şapka vardır : “Ehli küfrün askerleri gibi”. Bu Araplara bombadır. Saygılı ve şerefli olmaları için başlarında sarık taşımalılar. Taşımazlarsa onlara bir şeref yoktur. Milyonlarca, trilyonlarca paraları olsa bile onlara büyüklük vermez.

Bütün Araplara söylüyorum, dinleyin; "başınızdan attınız; sarıkları, bu gayri müslümanlar içindir. Ne oldu? Şimdi kimse size saygı duymuyor. Bu hem de bir süstür, namaza giderken şapka takılır mı? Bu bir sünnettir. “Sarığı başına takarsan, göklerden gelen lanet sana dokunmaz, takmazsan dokunur”.  Aksi takdirde hep alçak seviyede olursun. “Müslümanlar her zaman yüksek seviyede olmalı”.

ALLAHÜ EKBER VELİLLAHİL HAMD.

Bu bir mütevazı sohbettir. ALLAH (CC) hak konuşanı sever.

“Sarıkla başımıza taç takmamız gerekir”. “Gelin hakiki süslerinizi kullanın, inanmayanlar gibi olmayın”. Bakin camiye giderken kaç kişi sarık takar? Camiye giderken süsünüzü takın başınıza. Herkes böyle gider. “Yüksek saygı sarıkla gitmektir”. “Meleklerin alametidir bu”.

PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’in sarığı böyleydi. PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV ), Bedir Savaş’ında, peygamberimize meleklerin sarıkla geldiklerini gördü. Meleklerin atların üstünde sarıklarla geldiğini görünce, sarığın bu tarafını da indirdi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’in böyle yaptığını gördü sahabe ve onlar da öyle yaptı. Şimdi Hicaz’a git, bir kişinin başında sarık olursa böyle bakarlar. Bunu görürlerse zannederler ki; “cehenneme gidecek birisini gördük. Suratları çok kötü, pis ve çirkin olur”.

LA HAVLE VELA KUVVETE…

EY RABBIM, sen bilirsin biz bilmeyiz. Mescitler yapın, insanlar içine girince mutlu olsunlar. Ve iyi kıyafetlerinizi giyin, özellikle sarık takın ki; tam süslü olun. O zaman belki isminiz yazar PEYGAMBER EFENDIMIZ (SAV) in sünnetini takip ediyor diye. Bugün melekler aşağıya iniyor: sarıklarıyla.

PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV )’in sünnetlerini takip edin.

PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’den sonra cennete ilk giren kişiler olmak için.

Fatiha

—Bilirler

—Elhamdülillah

—Papa da bakıyormuş!

—Kaç kişi? 253 000

—Papa da dinlemiş!

—İnşallah…


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 18.09.09, 21:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
Mevlana Şeyh Nazim Adil El-Hakkani Sultanul Evliya

Çarşamba, Eylül 16,2009

Lefke, Kıbrıs

KUM OKYANUSLARI

Destur medet el Hak.
SUBHANALLAH, SULTAN ALLAH.
SEN SUBHANSIN, SEN SULTANSIN,
SEN YARATANSIN. ALLAHU EKBER.

Bu mübarek ayda bize lütfünden ver de ilahi makamlarında temizlerden olalım. EY RABBIM, bize sonsuz lütfünden ver, bize sonsuz rahmet deryalarından ikram et. Hesapsız övgümüzü senin en sevgilin SEYYIDINA MUHAMMED (S.A.V.)’e sunuyoruz. O’na övgüsünü vermeyenleri, şanını yüceltmeyenleri ve şeytanı takip edenleri aşaĝɩ indir. ELFU SELAT ELFU SELAM. YA RASURULLAH (S.A.V.) , sen evvelden ahire kadar ilahi huzurdasın. Sen ezel ve ebed SULTANSIN! EY en övülmüş PEYGAMBER! Senin şefaatɩn ümmeti ve hesapsız varlıkları kurtarır. ALEMLERIN RABBI her şeyi senin hürmetine yarattı. Bu dünyayı donattı, bilinmeyen dünyalar ve bilinmeyen hâkimiyetler yarattı. Ey en sevgili SEYYIDINA MUHAMMED (S.A.V.) , hesapsız hamdlar sanadır.

(oturuyor)

Ey insanlar beraber söyleyelim,

Euzubillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahim.

Ey insanlar, bir ejderhadan kaçar gibi şeytandan kaçın. Ey insanlar, himaye isteyin. Muhafaza olmayı isteyin. Muhafızlar, göklerin muhafızlarıdır. İki sekil muhafız vardır, birisi göklere aittir. İkincisi de mübareklere aittir. Onlar bu dünyada yasarlar ve bu dünyada yasayan insanoğlunu korumak isterler. Ey insanlar, hem bu gezegenin muhafızlarından hem de manevi muhafızlardan isteyin. Ve"Bismillahirrahmanirrahim ", deyin. Bu insanoğlu için daha kuvvetli bir muhafızdır. Sadece "Bismillahirrahmanirrahim", demekle. Bu besmeleye verilen kuvvettir. Besmelenin yanında bütün maddi silahlar hiç kalɩr. Bütün maddi silahlar besmelenin karşısında durur. Nükleer kuvvet derler. Nükleer başlıklar, nükleer kuvvetle çalışır. Belki bu dünyadaki yasayanlara verilmiş olan kuvvetin son noktasıdır bu. ALEMLERIN RABBI kuvveti bu noktaya kadar vermiştir. Bugüne kadar bu nükleer’in sɩnɩrɩ dışında bir şeye ulaşamadılar. Görülmemiştir. Sonsuz kuvvet makamları vardır. ALEMLERIN RABBI bütün kuvvetleri, nükleer kuvvetleri ufacık bir atoma yerleştirir. O herseye kadirdir. Simdi insanlar nükleer kuvvetlerinle çok büyüklenirler. Bu bir şey değildir. Mübarek bir kişi durdurur onları. Mübarekler göklerin makamlarına aittir ve bu gezegendeki her şeyi gözetir. Tek bir sahip yeterlidir. Simdi insanlar zannediyorlar ki ALEMLERIN RABBININ tek bir dünyası vardır. Hesapsız, hesapsız.

Bir zamanlar, PEYGAMBER EFENDIMIZ (SAV) ‘in soyundan yüksek bir mübarek varmış, Ahmedi Rufai Kebir. Ona verilen dev kuvvetler vardı. Bu kuvvetlerden birisi de, göz açıp kapayana kadar doğudan batıya koşmasıydı. Çok kısa bir zaman içinde dünyadan göklere ulaşırdı. Onlar mübareklerdir. Mübarek demek, manevi kuvvet demek. Onları hakiki varlığında düşünün. Onlar mübareklerdir. Bir zamanlar o, dünyadan göklere yükseliyordu ve dördüncü gök makamına ulaştı ve orda durdu. Onun ilahi kuvveti, göklere aittir.

Ey insanlar, insanoğlu bir varlıktır, onun yaratılma sırrını bilmek imkânsızdır. Kimse bilemez. Ve o ilahi yetkisiyle dördüncü gök makamına ulaşmıştır. Gökler yedi tanedir. O dördüncüye ulaştı ve o makamda durdu çünkü karşı manzarasında bir okyanus zuhur etti. Aniden bir okyanus zuhur etti ve manevi kuvvetiyle idrak etmeye çalıştı.

Bu okyanusun sonu ve başı nerde diye. İmkânsız. Manevi kuvvet, maddi kuvvet gibi değildir. Şöyle baktı ve bir başını gördü fakat sonunu bulamadı. Ve sol tarafına baktı bu okyanusun sonu nerde diye. mümkünatɩ yok. Ve kulağına ilahi bir hitap geldi, dünya hitabından başkadır bu ses. Bu ses ona,Ahmedi Rufai Kebire, ALLAH onu takdis eylesin, "gel, gel, daha yakına gel" dedi. "Gel de, içinde ne var gör". Manevi kuvvetiyle daha fazla, daha fazla ve daha fazla yaklaştı, ta ki ulaşana kadar. O okyanusa bakar ve girer. Bunun sıradan bir okyanus olmadığını anlar. Dünyadaki gibi değil. Kum. Baştan sona kadar kum okyanusu. Başı sonu nerde bilinmez. Karşısına kum okyanusu zuhur etmişti. Simdi daha çok şaşırdı. O kadar büyük bir okyanus. Kendi kendine duruyor, altında ve üstünde bir şey yoktu.

(YAYIN KESILDI)

Ayni değil, hepsi değişiktir, ilahi kelimeler değişik çağırır.

ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER.

Bütün dünyada ezan ayni okunur ama orda her minarede değişik şekilde ve sözlerle söylenir. ALLAH’i tazim eder.

Ey RABBIMIZ, büyüklük, şeref ve azamet senin içindir,
YA ALLAH.
Hiçbir tazim ayni şekilde söylenmez hepsi değişik şekilde söylenir
ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER.
Bu azamet okyanuslardan birisidir. Kuvvet okyanusları değil azamet, en azametli kudret okyanusları. Yeni yaratılma geldiği zaman öyle okyanuslar var olur, öyle yeni yaratılanlar. Bir tane kum parçasının övgüsü oburu ile ayni değildir. Bu söylediğimiz ALLAH 'i tazim etmenin en düşük yoludur belki.

Bu tazim eden sadece tek bir velidir. O zaman hesapsız mübareklerden ne haber?

O mübarektir, ayağını o okyanusa basınca dinledi ve o okyanus neye dayanıyor diye baktı. Bilmesi imkânsızdı.

Bir yere ulaştığı zaman tövbe" YA RABBI" dedi. Ey RABBIM, bunu düşünmeye ve istemeye hayâ ediyorum. Senin hayaline getirebileceğinin kat kat fazlasıdır, sonsuzdur…

ALLAHU EKBER.

Ey insanlar, RABBINIZIN büyüklüğünü, övgüsünü ve sonsuz bölgelerini anlamaya çalɩşɩn. Sonsuz dünyalar, sonsuz hükümdarlıklar YÜCE ALLAH’A aittir.

ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER.

Ey dinleyicilerimiz, bir şeyler söylemeye çalışıyoruz çünkü daha azını söylersek RABBIMIZIN büyüklüğünü anlamak imkânsızdır. İmkânsızdır.

ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER UL EKBER.

Ey insanlar, gelin ve YÜCE RABBINIZ’e en yüksek ve övgülerin en son noktasını vermeye çalɩşɩn. Kalplerinizi canlılıkla, sevinçle, zevkle, nurla ve güzelliğe açın. Bu noktaya ulaşmaya çalışın. Bu yeter de artar da. Fakat biz şeytanin çağrıları ve aldatması ile meşguluz. Bu insanları böyle şeylere ilgi duydurmuyor. Bu noktadan sonra dersek ki, güzellik okyanusları, o her bir dünyaları sarmıştır o kum okyanusları.
ALLAHU EKBER

Ey insanlar,
Esselamun Aleyküm ve Rahmetullahu ve Berekatuhu.
Gelin dinleyin ve zevk alin. Siz sadece bir aynasınız.
Aynanızda bir şeyler yansıtmaya çalışın. Hiçbir zaman ifade edilmez.

Ey insanlar, gelecek günleriniz için mutlu ve sevinçli olmalısınız. Ve çok şerefli ve çok hayat dolu ve çok güzel ve hoşnut ve çok süslü. Beklenmedik işaretler zuhur edecek ulaşır milyonlarca ve milyarlarca ve trilyonlarca senelerde ulaşamayacaksın. Bakmak, görmek için ve hoşnut olmak için. ALLAHU EKBER!

Bu mübarek aydır, ALLAH ne için bu ayı gönderdi?
Simdi bir şeyler anlatmak için, yüksek makamlardan, kendi seviyemize iniyoruz. Neden mübarek ay deriz? ALEMLERIN RABBI, ümmeti MUHAMMEDE (S.A.V.), neden bir mübarek ay ikram etmiştir? Çünkü bu mübarek ayda çok çabuk, maddi varlığımızla beklenmedik nur okyanuslarına ulaşabiliriz. ALEMLERIN RABBI ister ki, kulları, bu hayatta en küçük parça bile olsa, kendimize ayna olalım ve o aynada, mütevazılığe ulaşalım. Mütevazılık seni mübarek ayda sabit kılar. Mübarek ayda ilahi bölgelerde olursun. YÜCE ALLAH kulları mübarek olsun ister. Çünkü mübareklik bize şeref verir, özellikle de bu ayda. En mübarek aydır. Bu ayda daha fazla (mübareklik ) kutsiyet alın. Bu ayda kalbiniz daha şeffaf olur. Hiçbir zaman bu ağır cismaniyeti bırakmazlar. Bu çok ağır cismaniyettir. Onun için bizim ağır cismaniyetimiz ağır maddeler gibidir. Bu dünyadaki en ağır madde altındır. Onun için bizim varlığımız daha ağır maddelere ulaşmak ister. Cismaniyetimiz ister, ruhumuz istemez. Hayır, ruh hiçbir zaman istemez.

Ruhumuz, ne dersiniz? Ruhumuz nefret eder maddiyattan. Maddiyat da bizim şeffaf varlığımızdan nefret eder. En ağır maddeyi yukarıya taşıyamazsın. Ama onsuz ilahi huzura yükselirsin. İlahi huzur o kadar kolay değildir. Bedenindeki bütün ağırlıkları atman gerekir o zaman şeffaf olma zevkine erersin. Onun için bütün Peygamberler şeffaftır ve bizim ruhlarımız o makamda olmayı ister. O makama ulaştıkları vakit orda ilahi varlıklar görürler. Bu ağır bedenle ulaşamazsın. Ancak ruhunla ulaşırsın.

ALLAH bizi affeylesin.

dum dum dum

İlahi şarkılar

Göklerden insanların kalplerine canlılık verir.

ALLAH bize de ikram etsin

Esselamun Aleyküm

-ingilizceden tercume-


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Şeyh M. Nazım el-HAQQANÎ'den : "Evliyalar tükenmez..."
MesajGönderilme zamanı: 18.09.09, 22:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
"Simdi insanlar zannediyorlar ki ALEMLERIN RABBININ tek bir dünyası vardır. Hesapsız, hesapsız."

Hesapsız dünyalar var ise, buralarda yaşayan mahlukat da olmalı, diye bir düşünce uyanıyor... Allahu Alem. :)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: 2009-1430 RAMAZAN'I SON SOHBETİ
MesajGönderilme zamanı: 21.09.09, 20:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 13.03.09, 06:08
Mesajlar: 291
Mawlana Shaykh Nazim Adil Al-Haqqani
Sultanul Awliya

Cumartesi, Eylül 19, 2009
Lefke, KKTC

RAMAZANIN SON CUMASI

Fatiha

Allahu Ekber. Allahu Ekber. Allahu Ekber. Allahu Ekber. Ente Allah. Ente Allah. Subhanallah. Sultanallah. Sen yaratanımızsın, biz senin zayıf kullarınız. Ey rabbim bize sonsuz lütfünden versin. Bizi affet, biz hep yanlış şeyler yaparız. Ama sen affedersin, senin bizim için af deryaların vardır. Ey Rabbim, bizi cezalama, biz zayıf kullarız. Bütün övgüler ve bütün şeref sanadır. Ey Rabbim, senin sonsuz lütuflarına ulaştığımız için çok mutluyuz.

Ramazanın sonunda… Senin en büyük hediyendir en sevgilinin ümmetine. Çok mutluyuz ve şerefinle doluyuz ve lütfünle doluyuz. Ey Rabbim, sen Sultansın. Ey Âlemlerin Rabbi en Azametlisin ve en şereflisin. Ey herşeye kadir olan, sana şükür ediyoruz sen sevgilini gönderdiğin için, bütün âlemleri onun şerefine yarattın ve bütün yaradılışlar ondan geçer, Seyyidina Muhammed (s.a.v.) . oo Ya Rasurullah, ey en sevgili, biz seni seviyoruz. Elimizden geldiği kadar kendi tarafımızdan sana selamlar vermeye çalışıyoruz. Göklerin selamı, ilahi selam sana herşeye kadir olan Allah(cc) tarafından verilmiştir. Sen kendi şerefinden bütün ümmetlere ikram ediyorsun.

Hesapsız ve sonsuz hamd sanadır.
Hesapsız ve sonsuz övgü sanadır.
Hesapsız ve sonsuz şanlar sanadır.
Ve bütün hâkimiyetler sana hamd eder.

İlahi huzurdaki unvanını kimse bilemez, ancak tek kişi hariç, ancak O bilir, Âlemlerin Rabbi. Hâkimiyetlerin Rabbi. Ebedi şan ve ebedi azamet sana herşeye kadir olan Allah tarafından ikram edilmiştir. Allahu mecidhu ya Rabbi (Arapça). Ona daha fazla fazla ver ey Rabbim.

Elfu Salât Elfu Selam. Hesapsız selamlar, şerefler ve övgüler sanadır ey en sevgili olan. Ey büyüklerim, siz göklerin adımlarını takip ediyorsunuz. İlahi huzura ulaşmak istersiniz. Ey o kişiye, Rabbi tarafından ilahi huzurdan sonsuz lütuflara ulaşmıştır. Biz sadece, kendi gücümüze ve kabiliyetimize göre mübareklerden istiyoruz. Bir karıncaya verdiğini bir file veremezsin, çok çok fazla olur. Onun için ilahi huzurun en sevgilinsin hükümdarlından sadece atom kadar birşey istiyoruz. Ve diyoruz ki Euzubillahimineşşeytanirraciym. Bu bir emirdir. Bu herşeye kadir olan Allahın (cc) emridir.

Ey insanlar, ey benim kullarım, bana koşun çünkü sizin en kotu düşmanınız şeytan sizin peşinize kosar. Sizi kara deliklere düşürmek için. Kara delikler çok önemlidir. Ey insanlar, o kara deliklere düşmemeye çalɩşɩn. kara delikler, karanlık hâkimiyetleridir. Kimse bilmez. O kara deliklerinin birisine düşmeyin. Düşerseniz, var olmak için ikinci bir fırsatın olmaz. Onun için bakin ayağınızı nereye koyduğunuzu veya nereye bastığınıza bakin.

Euzubillahimineşşeytanirraciym.

Büyük kara delik şeytandır. Yaklaşma şeytana. Yaklaşırsan seni çeker ve yutar. Ona verme, bana aklini ver! Büyük kara delik şeytandır. Kim yaklaşırsa onu aşaĝɩ düşürür ve var olmak için başka bir fırsatın olmaz. Veya nurlu varlıklara ulaşmak için. Nurlu varlıkları Allah yarattı. O yaratandır. Nurlu dünyalara girmeye çalışın. Bu hayatɩ terk edip dışarı çıkınca veya çıkartılınca bakin hangi deliğe atılıyorsunuz. Eğer şanslı iseniz, nurlu deliklere girersiniz, ama delik değildir onlar. Delik ağır bir kelimedir, hem de korkunç. Fakat bu nurludur. İçine girersen orda sonsuz nur hâkimiyet bölgeleri ve okyanuslar bulursun.

Hesabi yoktur, kimse başını ve sonunu bilmez. Çalış ki, o dediğimiz hâkimiyetlere koşun ki o nurlu delikleri anlayasınız. Delik değildir. Yüzde yüz kara deliklerden farklıdır/ değişiktir. Rabbimiz bizi kara deliklerden korusun. İçine düşenler sonunu bulamaz ve ebedi orda kalırlar, biterler. Çok dehşetli bir durumdur.

Onun için bütün peygamberler geldi. Beşiren ve neziren.
(Arapça).

Beşiren iyi ameller yapmak demektir. Kara delikler neziren, demektir ki… Nur dünyalarına ait olan bütün peygamberler, gelin bizi takip edin demişlerdi. Nur dünyaların sonsuz hâkimiyetlerine ve okyanuslarına ulaşmak için, ey insanlar gelin beni takip edin derlerdi. Kara deliklere düşmemeye dikkat edin. O kara delikler... Birisi bir parçası düşerse o karanlık dünyaya, ta ki ebediyete kadar işi biter.

Ey insanlar gelin ebedi hayati kabul edin. Ebediyet o nurlu hâkimiyetlerdedir. Size daha fazla fazla nurlar verir. Size daha fazla ve fazla görmediğiniz, duymadığınız ve bilmediğiniz beklenilmedik bölgeler verilir. Gelin bizi takip edin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) beni nurlu hâkimiyetlere takip edin buyurmuştur.

Ey Rabbim, ancak Zaten onun mübarek ismini söyler.
Allah Allah Allah Allahu Ekber.

Bu mübarek ramazanın son günüdür.

Bu gezegenimize ulasan ilahi emir göklerden gelir. Zannetme ki tek bir gezegen vardır. Hesapsız. Hesapsız. Yaratma akarsu gibi akar ve sürekli devam eder. Sürekli. Bazıları nurlu hâkimiyetlerin peşine koşarlar. Başkaları da kara delikler peşine koşarlar. İnsanlar bilirler ki kara delikler onların isini bitirir. Yutar. Nurlu hâkimiyetler ulaşmak için başka fırsatları yoktur. Nurlu hâkimiyet okyanuslarına.

Ey insanlar.
Ey insanlar.

Esselamun Aleyküm dinleyicilerimiz.
Ben birşey bilmem ama bu büyüklerimizin bir ikramıdır. O bu dünyadan sorumludur. Büyükler kaptan pilottur. O kadar çok kişi uçakta yârdim eder ama tek bir kaptan pilot vardır. Doğru mu?
Bu gezegende tek bir tane var. Tek bir kutup yıldızı olduğu gibi.
Hiç doğuya batıya veya kuzeye güneye hareket etmez, sabittir.
Bu gezegen için tek bir tanedir. Hesapsız gezegen, gezegen değil, hesapsız samanyollari vardır. Hiç bir bilgisayar ekleyemez o Samanyolu içinde ne olduĝunu.


O Rabdir, Yaratandır. Yaratan, hiçbir zaman yaratmasını durdurmayan demektir. Yaratan yaratır, yaratır.

Bu gezegende herşeyi gözeten bir kaptan vardır.
Nur hâkimiyetlerinden gelen İlahi emirlere göre bu küçük gezegen o kişiye aittir. O kutup yıldızı hiç değişmez. O öyle bir kişidir ki, birisinin kalbine ve anlayışına göre onu bilir ve takip eder. Ben birşey değilim, biz birşey değiliz. Ama bazı şeyler, ama bazı ilahi hâkimiyetten olan şeyler yaratılmış olan büyüklere ulaşır.

Ve onlara emir ulaşır. Biz çok zayıf kişileriz. İnsanları kara deliklere ve tuzaklara düşmesinler diye yöneltmek için bu gezegene gönderilmişlerdir. Nasil hareket ederler, kimse bilemez. Ancak o kaptan bilir ve yoluna devam eder.

Ey insanlar, bugün mübarek ramazanın son günüdür.
Subhanallah. Şeref herşeye kadir olan Allah’ındır (cc). Biz çok küçük varlıklarız ama biz o kadar büyük bir anlayış ikram edilmiştir. Onun için Rabbil Alemiyn insanoğluna onun halifesi olmayı ikram etti. Maddi varlığımız o kadar küçük olduğu halde bize o kadar da büyük bir anlayış vermiştir. Belki sen bir atomdan daha küçüksün ama anlayışın o kadar büyük.

Ilahi huzurda şerefli kul olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, yahudi âlimler geldi ve sordular; "Ya Muhammed (s.a.v.) bize ruhumuz hakkında birşeyler anlatabilir misin? Ruh nedir?"
Ve ilahi bir emir geldi ve dedi ki; "Siz anlayamazsınız". …
(Arapça)
Bu Rabbimizin emrindendi. Bu Rabbimizin isteĝidi.
Alemul emr (Arapça).
Yaratma makamları vardır. Rabbimiz sadece "ol" der ve var olur.
Rabbinin temsilcisi olmayı ikram edilmiş insanların sır kuvvetini kimse anlayamaz. Âlemlerin Rabbinin halifesi olmak. Halife kimdir. Allah (cc) ‘in halifeye hiç ihtiyacı yoktur ama evvelden ahire kadar bu gezegende yaratılanların arasında en yüksek şerefi âdemoğullarına verilmiştir.

O makam… Münteha makamıdır… Hayır… Bu makam en yüksek… Yaratılanlar ulaşabilecek en son ufuk noktasıdır. Ufuĝun sonunda kimse bir yol bulamaz. Bize ikram edilmiştir. Onun için hahamlara bunu soramazsınız deriz. Hiç bir zaman anlayamazsınız. Bırakın bu sadece Rabbimizin ilahi fermanıdır. Rabbimizin bütün yaratıklarıdır. Bunu soramazsınız ve anlayamazsınız. Orda durun. Bu sadece Onun ilahi emridir, "Ol’der ve var olur. Kimse anlayamaz bu son makamdır.

Ve bugün mübarek ramazanın son gününe ulaşıyoruz.
Size ben birşey bilmiyorum dedim ama bizim manevi bağlantı kurduğumuz kişiler manevi dünyalarda öyle makamdalar ki, bana birşeyler konuşturuyorlar.
Hem ben hem de siz hiçbir zaman bilemeyiz. Daha öncede konuşulmamıştır. Onun için, Subhanallah, mutlak şeref Allah (cc)’indir. İlimleriyle büyüklenen insanlara o sırrı ta ki o güne kadar saklar ki onlara uzayda birşeyler gösterir. Hiçbir şey gözükmez ama dev samanyollari gelir ve kayıp olur. Âlemlerin Rabbi onlara ikram edilen hesap ilim yetkisine göre baktırır ve bir anlayış sağlar.

Kuranı Kerimde bir rakam vardır. Belki sayısız açılışlar yapmak için bir anahtardır. O rakamla...
O rakam nedir? …
(Arapça). … (Arapça)…
Uzay sayısız enerji kuvveti ile doludur. Hayal bile edemezsiniz.
Ve bu da 19 sekil kuvvet varlıkların kontrolü altında. O 19 rakamları hesapsız hakikatleri acar. Acar, acar, hesapsız ve sonsuz
“mecal”…(Arapça) …
hâkimiyetler.
O 19 çok kuvvetli bir rakamdır. Bu dünyadaki herşeyi ve uzayda ve sonsuz göklerdeki hâkimiyetleri bu 19 rakamı verir. Verir. Verir.
Bilinmeyen hakikatler verir. Onun için teleskoplardan bakıp göremiyorlar. Bu rakamdan dolayı sır… Onlara bu rakamın sırrından dolayı yüksek matematik ilim okyanusları açılır. Matematik sonsuz, sonsuz okyanustur. Matematiğin içine girersen bir kıyı bulamazsın. Kazırsan bir karınca bulamazsın.

Allah.
Bu musekka…(Arapça).
Bu varlıkların böyle çok çok sır noktalarını bulsun diye sadece o rakam insanoğlunun anlayışına ikram edilmiştir. Bu dünya… Kâinat…
Bazı zayıf anlayışlı insanlar insanlarla dalga geçiyorlar. Diyorlar ki; "bu kâinatın başlangıcında sadece bir atom vardı sonra büyük bir patlama oldu ve bu oldu”… Bu zayıf insanları aldatmak içindir. Zayıflar. Biliyorlar. Batıl deyince. Ama bunları insanların aklini meşkul etmek için altını üstüne gösteriyorlar.

Rabbimizin yaratması evvelden ahire kadardır. Nasıl dersin bunu? İspatın nedir? Hiçbir şey değil. Ama ancak aldatırlar. Onlar şeytan tarafından mezun edilmiştir.

Allah affeylesin.

Bu mübarek ramazanın son günüdür. Ve ümit ediyoruz ki Rabbimiz affetsin. Her yanlış fikir için. Her yanlış hayal için. Her yanlış amel ve hareket için.

Ey rabbim bize yaratılanların için biraz ilim ver.
Ey rabbim bize son günlerde sonsuz rahmet ve lütuf okyanuslarından ikram et, Lanetlenen kişilerden olmayalım.
Bizi affeyle. Bize birisini gönder kâinatın hakikatleri için. Ve senin huzurunda yüzümüz parlasın ve mutlu olalım.

"dum dum dum..."

" Ey Rabbim senin ilahi şarkıları duymak çok güzeldir "

" Ey Rabbim, bize ilahi huzurundaki o meleklerin güzel ve tatlı şarkılarını dinlet ".

"dum dum dum ..."

İlahi topları ateşliyorum. Mübarek ramazanın göklerden ateşlenen silahları ve topları dinliyorsunuz.

Melekler diyorlar ki "dum dum dum dum dum dum dum dum"

Fatiha

***

Mübarek ramazanın son günü şerefine. Ve bayramı karşılamak için.

Hepinizin bayramınız mübarek olsun...

Beni affedin, ey dinleyicilerimiz, bazen bağırırım ama benim bağırmam sadece şeytani saraylara karşı silahtır. Onları asaga indirmek için.

Fatiha.

Dileriz ki hepinizin ömrü uzun, iyi, mutlu olur, burada ve ebedi bir hayat olur. Hepimiz için, inşallah.

Esselamu Aleyküm

-ingilizceden tercume-

30 RAMAZAN 1430, Cumartesi, LEFKE, KKTC


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 24 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye