Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kalpten kalbe akış var
MesajGönderilme zamanı: 11.06.11, 06:41 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Kalpten kalbe akış var

--------------------------------------------------------------------------------

Tasavvuf yollarında ehl-i sünnet mutasavvıflar yürüdüğü gibi, bazı ehl-i bid’at de mârifet vadisinde yol almaya çalışmıştır. Fakat velâyet nûru ehl-i bid’atin kalbine inmez. Onlar mârifete yaklaşamamıştır. Çünkü kalpte bid’at pisliği dururken; gönül, ehl-i sünnet îtikādı ile tezyin edilmedikçe Cenâb-ı Hakk’ın cemâlî sıfatları böyle bir hâneye asla tenezzül etmez.
Bugün dînimizi İmam Rabbânî ve emsalleri gibi büyük âlimlerin kitaplarından okuyup, öğrenip mûcibince amel etmeye çok çok ihtiyacımız var. Böyle İslâm büyüklerinin hem kālinden hem de hâllerinden istifade etmeliyiz.

İmam Rabbânî -kuddise sirruh-;

“Kalp, Allah Teâlâ’nın komşusudur. Allah Teâlâ’ya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Kalp; yani gönül mahlûkların en üstünü, en şereflisidir.” buyuruyor.

Kalbimiz Cenâb-ı Hakk’ın tecellîlerini, Hazret-i Peygamber’in bir hidâyet güneşi şeklinde kâinata yaydığı ve Allah dostlarının da birer ayna sûretinde aksettirmeye devam ettikleri nurları, yani feyizleri, enerjileri alabileceğimiz yegâne uzvumuzdur.

Kalbimizi Allah dostlarına bağlayınca, oradan akseden nurları almaya başlar. Ne kadar çok severse, o kadar çok feyz alır. Râbıta aslında budur.

Ubeydullah Ahrar -kuddise sirruh- Hazretleri, râbıtayı inkâr edenlere karşı şu mânidar cevabı vermiştir:

“Kalbi mala-mülke ve her çeşit dünya işlerine bağlamak suç olmuyor da, bir mürşid-i kâmile bağlamak niçin suç olsun?”

Râbıta; Peygamberimiz’den ashâb-ı kirâma, onlardan tâbiînin istîdatlı sîmâlarına, onlardan da kıyâmete dek gelecek Allah dostlarına kalpten kalbe in’ikâs eden feyiz ve rûhâniyet tevzîi ve o tevzîe muhabbet alıcımız olan kalp ile bağlanmaktan ibarettir.

Bir hadîs-i şerifte de Allah Rasûlü feyiz akışını şöyle beyan buyurmuşlardır:

“Allah Teâlâ’nın; kalbime ilkā ettiği, doldurduğu feyizlerin, nurların hepsini, Ebûbekir’in kalbine ilkā ettim.”

Bu feyiz akışını başlatabilmenin yolu, kalbi temizlemek ve irtibat kurulacak olan kalbin sahibi olan, mürşid-i kâmile tam bir muhabbetle bağlanmaktır.

Evliyânın büyüklerinden, zamanın kutbu, Mazhar-ı Cân-ı Cânan buyuruyor ki:

“Bütün kazançlarıma mürşidimi çok sevmekle kavuştum. Saâdetlerin anahtarı Allah Teâlâ’nın sevdiklerini sevmektir.”

Ali Râmitenî Hazretleri buyurdu ki:

“Ricâlullâh’ın kalpleri, Hakk’ın nazargâhıdır. O kalplere girmiş olanlara da, o nazardan nasip erişir.”

Kalbin bu feyiz ve nurları almasının şartlarından biri de kalbi nefsin sultasından kurtarmaktır. Kan pompalayan uzvumuz olarak yürek, nasıl bütün organlara bağlı ise, gönlümüz de göze, kulağa, dile bağlıdır. Göz neyi görürse gönül ona akar. Kulak neyi dinlerse gönül ona bağlanır. Dil neyi söylerse kalbin fikri, muhabbeti o olur.

Bu sebeple göz, kulak gibi kalbin elçilerini, mâsivâdan, haramdan, lehviyattan yani oyalayıcı şeylerden korumalı, sonra da zikirle, sohbetle, mânevî güzelliklerle meşgul ederek kalbi nurlara, feyizlere bağlanacak hâle getirmelidir.

Zikir ve namazın bir hikmeti de budur. Cenâb-ı Hak;

“Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allâh’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak-bullak olduğu bir günden korkarlar.” (en-Nûr, 37) buyuruyor.

Ahzâb Sûresi 41. âyet-i kerîmede de;

“Ey inananlar! Allâh’ı çokça zikredin.” buyuruluyor.

Kur’ân-ı Kerim’de buyurulur:

“Ey îman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) buyuruluyor.

Sâdık, doğru, dürüst insan mânâsınadır. Tasavvufta ise Allah dostlarının en yüksek derecesine denir. Mürşid-i kâmil demek, sâdık olan yüksek derecede velî demektir. Onlarla beraber olunması, muhabbeti artırır, kalbin bütün alıcılarını nur kaynağına teksif eder.

Fakat sadece kuru bir beraberlik bir şey ifade etmez.

Çünkü Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, O’na âyîne olan Allah dostları da mübârek nazarlarını, kendilerine muhabbetle bağlanan, ittibâ edenlere tevcih eder, onlara feyiz verirler. Nasipsizler ise o büyük güneşlere karşı yarasalar gibi kör kalırlar.

Sultan Mahmud Gaznevî, Ebu’l-Hasen Harakānî Hazretleri’ne;

“–Mürşidiniz Bâyezîd-i Bestâmî Hazretleri nasıl bir zât idi?” diye sordu. O da;

“–Bâyezid öyle kâmil bir velî idi ki; onu görenler hidâyete kavuşur, Allah Teâlâ’nın râzı olduğu kimselerden olurdu.” buyurdu. Sultan Mahmud bu cevaptan hoşlanmadı ve;

“–Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibi kimseler Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i defalarca gördüler. Onlar hidâyete gelmediler de, senin şeyhini görenler hemen hidâyete geldi, öyle mi?” diye sual etti.

Bunun üzerine Ebu’l-Hasen Hazretleri şu cevabı verdi:

“–Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibi ahmaklar, Allah Rasûlü’nü görmediler. O’na baktıklarında, Ebû Tâlib’in yetimi, Muhammed bin Abdullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördüler. Çünkü o gözle baktılar. Eğer Ebûbekir gibi bakarak, Rasûlullah olarak görselerdi; şekāvetten, küfürden kurtulur onun gibi kemâle ererlerdi. Nitekim A’râf Sûresi 198. âyet-i kerîmesinde;

«...Onları Sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler.» buyuruluyor.”

Sultan Mahmud bu cevabı çok beğendi, böylece kalbine gelen vesveseden kurtulmuş oldu.

İlâhî! Kalbimizi; bid’at pisliklerinden temizlemeyi, ehl-i sünnet îtikādı ile süslemeyi, hakikat güneşinin nûruyla nurlandırmayı, zikr-i şerîfinle itmi’nâna erdirmeyi ve muhabbetinle ihyâ etmeyi, Habîb’in hürmetine cümlemize lutfeyle yâ Rabbi, âmîn...

Kalb-i insan azamet Hâlık’ının hânesidir
Kalbe nisbet Arş-ı âzam mercimek dânesidir.(Abdulhay Hazretleri)



İRFAN ÖZTÜRK


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kalpten kalbe akış var
MesajGönderilme zamanı: 11.06.11, 08:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Alıntı:
Ali Râmitenî Hazretleri buyurdu ki:

“Ricâlullâh’ın kalpleri, Hakk’ın nazargâhıdır. O kalplere girmiş olanlara da, o nazardan nasip erişir.”


Hâce Azîzan ne güzel söylemiş.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye