|
Moderator |
|
Kayıt: 14.12.08, 22:59 Mesajlar: 666
|
Şu Üç Makale Konuya İlişkin ayrıntılar İçeriyor: -------------------------------------------------------------------------- Muhammed Özkılınç mozkilinc@hotmail.com 2010-01-16 Bedîu'z zaman Said nursi (rh.a) nin kıyam teessürü Üstad Said nursi (rh.a) nin hayatını islama ilgisi olan herkes az çok bilir. Doğunun bir çok medreselerinde islami ilimleri tahsil etmiş, Allah (cc) ın kendisine olan özel zeka ve mevhibeleri sebebiyle de kısa zaman da farklılığı kabul edilip Bedîu'z zaman lakabıyla anılır olmuş. En önemli özelliği ise Allah (cc) ın şeriatı uğrunda gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgememesidir. Hayatının esaret, sürgün, işkence ve zindanlarda geçmesinin asıl sebebi de budur.
Durum buyken onun, Allah (cc) ın şeriatını ortadan kaldıran bir otoriteye adeta rıza gösterdiği ve bu sebeple Şeyh Said (rh.a) in kıyamından teberri ettiği iddiası onun tabiatına, hayatıyla ispat ettiği direniş ruhuna ve onun çok iyi bildiği islamın ilkelerinne aykırı bir durumdur.
Daha önce konuyla ilgili yazılarımıza tuhaf tepkiler geldi. Bu tepkiler nur şakirdi geçinen nice yığınların, üstadın ideallerine tam ters istikamette olduklarının bariz örnekleriydi. Sanki bu nurculuk oyunu oynayan garibanlar, Bedîu'z zaman Said nursi (rh.a) nin haytını hiç okumamış, onun verdiği mücadeleyi; kime, niçin, nasıl ve hangi şartlarda vediğinden haberdar değillerdi…
Bunlar Bedîu'z zaman Said nursi (rh.a) nin duvar yazıları haline nice sözlerini hiçmi okumamışlar. Bu sözlerin, çile dolu bir hayatın, mertliğin, yiğitliğin ve tuğyana karşı direnişin en güzel örneğini sadece bu sözlerde dahi bulabilirsiniz. Rısaleyi nurla hiç tanışmayan nice insanlar dahi sadece bu sözlerle üstadın mezkur vasıflarını bilir ve takdir ederler. İşte bazı örnekler:
* Allah'a hakiki abd olan, başkalarına abd olamaz.
* Saçlarım kadar başım olsa, hak yoluna feda olsun.
* Zalimler için yaşasın cehennem.
* Ümitvar olunuz, su istikbal inkilabâti (gelecekteki devrimler) içersinde, en yüksek sada (ses), Islam’in sadasi olacaktir.
* Her söyledigin dogru olmali, fakat her dogruyu her yerde söylemek dogru degildir.
* "Paşa! Paşa! İslamiyette , imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur."
* Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değil.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, bugün risaleyi nuru hoyratça kullanan nice taifeler, sadece risaleyi nurda tahrifat yapmakla kalmamış, artık kendi fikir ve şablonlarını risaleyi nurun önene geçirmiş ve üstüne çıkarmışlardır. Artık bunlar fikirlerini ağabeylerinin kitap, dergi, gazete, radyo, tv vs kitle iletişim organlarından almaktadırlar.
İçeriği; bazen demokrasi, bazen liberalizm, bazen light islam bazen şu veya bu batı ülkesinin mandacılığı veya bazen şovenizm ve ırkçılık olan bu fikirlerin foyası belli olmasın diye “risaleyi nur” veya nurculuk ambalajına sarılarak sunulmaktadır. Şeriatçılık Bedîu'z zaman Said nursi (rh.a) nin hücrelerine işlemişti, ondan bu İslam karşıtı bu mozaik fikirler nasıl çıkabilir. Demek ki bu işte bir bit yeniği var.
Örneğin Şeyh Said (rh.a) kıyamıyla ilgili tavrını nasıl da tersine çevirivermişler. Güya Bedîu'z zaman (rh.a) "Altıyüz sene İslamiyetin bayraktarlığını yapmış bu milletin torunlarına kılıç çekilmez. Halk irşad edilmelidir." Demişmiş. Bu apaçık bir çarpıtmadır.
Mumammed Sıddık Şeyhanzade, “nurculuğun tarihçesi” isimli eserinde, risaleyi nurdaki yüzlerce çarpıtma örnekleri içerisinde (bakınız a.g.e. s. 10 tenvir neşriyat ist. Birinci baskı 2003 )bu konuyu açıkça zikretmektedir. Risaleyi nurdaki tahrifatı başka bir yazıda inceleyeceğiz inşallah.
Teodor Herzl Emanuel Karaso, Aram Efendi, vb kafirlerle işbirliği içine girerek; sultan Abdulhamid’i tahttan indiren, alenen ve kasten ümmeti İslam’ın paramparça olmasına sebep olan ve böylece üç kıtaya yayılan Osmanlı imparatorluğunun köküne incir diken İttihat ve terakki komplocuları, Osmanlının torunu falan olamazlar. Bunlar Osmanlı hanedanını avrupa’ya sürerken, “bunların dedelerinin mezarlarını açıp, kemiklerini torbalara doldurup, ellerine verelim beraberinde götürsünler. Aksi halde yarın bunların mezarları dahi başımıza bela olabilir.” Diye meclise teklif sunmuşlardır. Biraz tarih okuyun…
Hadi oldular diyelim ne değişir tüm bu hıyanetleri yapan, daha sonraki yıllarda Allah (cc) ın şeriatını ayaklar altına alan, İslam'a ve Kur'an’a ait her şeye, kırmızıya saldıran boğa misali saldıran aynı güruh değil mi? Halen de aynı mezalim devam etmiyor mu? Şeyh Said (rh.a) in kıyamı da bu güruha karşı değil miydi? Her müslümanın da her tür küfür şirk ve tuğyana karşı olması gerekmez mi? El insaf!!!…
Şeyh Said (rh.a) in oğlu Şeyh Salahaddin der ki: ağabeyim Şeyh Ali Rıza’nın hastalığı nedeniyle beraber ankaraya hastaneye gittik. Taburcu olduğunda, Bedîu'z zaman Said nursi (rh.a) nin Ankara da olduğunu işittik. Ağabeyim, gidip üstadı ziyaret edelim dedi ve beraber gittik. Kapıda ziyaret için bekleyen epey bir kalabalık vardı, ağabeyimin sağlık durumu da beklemeye pek elverişli değildi. Dedi ki; “kendimizi tanıtacak bir not yazıp kapı görevlisine verelim, eğer bize bir öncelik verilirse görüşelim yoksa fazla bekleyecek takatim yok”
Notumuz içeriye ulaşıp Şeyh Said (rh.a) in çocukları olduğumuz anlaşılınca, bekletilmeden içeri alındık. Bedîu'z zaman Said nursi (rh.a) bizi görünce ayağa kalkıp bizi kucakladı, “gelin bakalım kardeşimin çocukları” diyerek epeyce iltifatlarda bulundu. Sonra bize şu açıklamaları yaptı:
“Şeyh Said (rh.a) beni kıyama davet ettiğinde değişik sebeplerle ona icabet edememiştim, keşke icabet etseydim. Takdiri ilahi böyleymiş. Fakat ben Şeyh Said (rh.a) i rüyamda gördüm, biraz önce sizi kucakladığım gibi o da beni kucakladı ve “Kardeşim Said! ben küfrü mutlakaya karşı cihad ettim, sen ise cehli mutlakaya karşı cihad ettin Allah (cc) ikimizin de amelini kendi rızası için kılsın.” dedi. Bu rüya onun davetine icabet etmeme konusundaki üzüntümü hafifletti.”
Bu ifadeleri halen hayatta olan Palolu bir alimden (ismi bende mahfuz) dinledim. Aynı zat şu ifadeleri de ekledi; “Paloda bu işe ilgisi olan bir çok yaşlı kesim bu görüşmeyi iyi bilmektedir ve her keste bilir ki, Ali Rıza efendi hilaf konuşacak birisi değildir. Ayrıca aynı konuyu 1978 yıllında “yazıcı” diye tabir edilen rısaleyi nur şakirtlerinin yanında bulunduğum esnada ağabeylerimden işitmiştim. (rısaleyi nur benim de ilk göz ağrımdır. Bir yılı yatılı olmak üzere iki buçuk yıl rısaleyi nur yazdım, daha sonra doğu medreselerine ilim tahsiline gittim.)
Muhammed Sıddık hoca efendi de mezkur eserinde aynı konuya değinerek, üstadın (rh.a) Şeyh Said (rh.a) in oğullarıyla Ankara’da görüştüklerini doğrulamakta ve aralarında geçen diyaloğu da ikinci bir kitabında detaylarıyla yazacağını bildirmektedir. (a.g.e. S. 175)
Esasen risalelerdeki tahrifatı önce irdeleseydik, Bedîu'z zaman (rh.a) ın Şeyh Said (rh.a) e olan mesajının nasıl olmuşta böyle ters yüz olduğu daha iyi anlaşılacaktı. Bu konuyu bir sonraki yazıya bırakalım inşallah. Yukarda ismi geçen kitap bu konuda çok net deliller içermektedir. Ayrıca siz, netten arama sayfasına, “risaleyi nurdaki tahrifatlar” vb bir ifade yazıp ararsanız, nice sitelerde mukayeseli olarak yapılan değişiklikleri göreceksiniz.
Şunu kesinlikle belirtmeliyim ki; gaye bekçi dövmek değil üzüm yemektir. Abid, zahid ve de mücahid bir alime buğzetmek akidevi bir tehlikedir. Ne olur tüm İslam alimleri gibi Şeyh Said (rh.a) i de doğru söyleyen tarihlerden okuyunuz, yalan söyleyen tarihten değil.Habervaktim com http://www.habervaktim.com/yazar/20923/ ... suru_.html--------------------------------------------------------------------------------------------------------- Risale-i Nur tahrif olmuştur. Biz böyle bilelim, ama dış âlem bilmesin 18 Ağustos 2009 Salı, 08:04 Evet, Risale-i Nur tahrif olmuştur. Biz böyle bilelim, ama dış âlem bilmesin
Said Nursi Hazretleri zamanında dahi Risale-i Nur külliyatının Latince basımında tahrifatlar yapıldığını ifade eden Sıddık Dursun, "Risale-i Nurlar da tahrif edildi. Hıfz olan sadece Kur'an-ı Kerim'dir. Bunu Risaleleri dikkatlice okuyan herkes anlar" diye konuştu Mevcut Nur cemaatlerinden birçok konuda farklı düşünen Sıddık Dursun, Nur hareketinin mecraasını değiştirdiğini belirtiyor. İsim vermeden Mustafa Sungur, Mehmet Kırkıncı, Said Özdemir, Mehmet Kutlular, Hüsnü Bayram, Mehmet Fırıncı ve Mehmet Birinci gibi Nur cemaatleri liderlerini eleştiriyor. Tenvir Neşriyat'ın sahibi olan Dursun, Risalelerin tahrif edildiğini belirtiyor. Kendisine yapılan Kürtçülük eleştirisini kabul etmeyen Dursun, "Ben ümmetçiyim" diyor.
-Mevcut Nur cemaatleri ile birçok konuda farklı düşünüyorsunuz. Fikir ayrılığınızın altında yatan temel unsurlar nelerdir?
-Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken Risale-i Nurlarla tanıştım. Bütün hayatım Risale-i Nurların neşriyle geçti. Şu an Nur talebeleri olarak görünen cemaat liderlerinin aksine farklı bir tavır içerisinde oldum. Said Nursi'nin has talebeleri olan Hüsrev, Mehmet Fevzi, Hulusi, Tahir Mutlu, Hasan Atıf, Mustafa Acet, Refet ve diğer abilerle görüştüm. Herkese aynı mesafede durmuş, aynı samimiyeti göstermiş ve Risale-i Nurların neşri konusunda da icazetlerini aldım.
Gelinen çizginin Risale-i Nurun dışında bir çizgi olduğunu gördüm. Bunları bütün abilerle bire bir konuştum. Hiçbir akidem ve düşüncem Üstad'ın çizgisinin dışında olmamış ve olamaz. İnandığım çizgi, Bediüzzaman'ın mehdiyet çizgisidir. Üstad zamanında dahi külliyattın Latince basımında tahribatlar yapıldığını gördüm. Bakın size Hekimoğlu İsmail ile aramızda geçen ilginç bir olayı anlatayım. Risale-i Nurların tahrif edildiğini kendisine anlattım, bana "ispat et" dedi. Yanlışlarını ispat edince de dönüp, "Evet, Risale-i Nur tahrif olmuştur. Biz böyle bilelim, ama dış âlem bilmesin" dedi. Kendisine İncil ve Tevrat'taki tahrifatlarla beraber, binlerce hadisin tahrifini hatırlatarak Risale-i Nurların da bu tehlike ile karşı karşıya kalacağını söyledim. 'Hıfz olan sadece Kur'an-ı Kerim'dir' dedim. Bunu risaleleri dikkatlice okuyan herkes anlar. Bu tahrifatları sayfa sayfa bütün abilerle görüşüp anlattım. Envar Neşriyat, Bediüzzaman'ın "Ben o putu kırdım" sözünü "Ben pot kırdım" gibi çirkin bir şekilde değiştirdi. Bunların hepsini ispatlayabilirim. Üstad, Latince'den tek bir harf bile tanımıyordu. Üstad'ın Latince bilmemesinden istifade ederek, tahrifatlar yaptılar. Hulisi ve diğer abilerle bu tahrifattan konuştuk. Mehmet Fevzi abi bir gün bana şu sözü söyledi: "Kardeşim; bazıları çıkarlar, derler ki biz de vârisiz. Bizim de ismimiz Risalelerde geçiyor. Onlara karışmayın onlar da hizmet etsinler. Ama gerçek Risale-i Nurların vârisleri hakiki Nur talebeleridir."
-Peki 'abiler' müdahale etmedi mi?
-Maalesef Hulusi abiyi de dinlemediler. Hulisi abiyi tarikatçılıkla suçluyorlardı. Mehmet Fevzi abiyi de Türkçü olarak anlatıyorlardı. 1972'de Fevzi abinin yanına Ankara'dan gittiğim zaman, "Sen bu zinciri nasıl kırıp da geldin?" dedi. Mehmet Kayalar abi, ismini vermek istemediğim bazıları için "Bu çeteler bana zulmetti" dedi.
-Kim bu çeteler?
-İsim vermek istemiyorum. Ancak siyasi anlayışlarına bakarak, kim olduklarını görebilirsiniz. İsimler üzerinde fazla durmak istemiyorum. Sadece Nurculuk adına yapılanları söyleyeceğim.
-O zaman cemaatten ayrılmamış mıydınız?
Hiçbir zaman Risale-i Nur'dan ve cemaatten ayrılmış değilim. Ama tahrifatları yapanlara karşı durdum. Ben bu davayla beraberim. Ben onlardan değil, onlar benden ayrıldı. Biz o sıralarda beraber hizmet ediyorduk. Henüz Tenvir Neşriyatı kurmamıştım. Adem BALTA’nın Röportajı Vakit Gazetesi 13.04.2005 http://www.facebook.com/notes.php?id=121485575188---------------------------------------------------------------------------------------------- Bediüzzaman Said Nursi'nin geride bıraktığı eseri Risale-i Nur Külliyatı bir devrim niteliğindedir. Üstad'ın hayatta olduğu zamana ve günümüz sorunlarına ışık tutan bu eserler bilhassa Türkiye'de Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz'in sünnetinden sonra rehber olarak kabul edilmiştir. Hayattayken ilim hizmetinden bir adım dahi geri atmayan ve bu doğrultuda karşılaştığı siyasi baskılara boyun eğmeyen, ömrünün büyük bir çoğunluğunu hapis ve sürgünde geçiren ‘asrın âlimi' sıfatıyla hafızalarımıza kazınan Sadi Nursi Hazretleri'nin eserlerinde bir takım tahrifatlar yapıldığı geçmiş zamanlarda gündeme gelmiş ve bu iddiaların üstü bir şekilde kapatılmıştı. Bu iddiayı, "ispat ve belgeleriyle ortaya koyacağını" söyleyen sahibi olduğu Tenvir Neşriyat'ta Risale-i Nur'ların tahrif edilmemiş ve eksiksiz bir şekilde basımını yaptığını iddia eden Muhammed Sıddık Şeyhanzade'yle görüştük. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?Bingöllüyüm. 1969'da Ankara'ya geldim ve Ankara İlahiyat Fakültesi'ni bitirdim. Daha sonra Tenvir Neşriyat'ı kurdum. Bütün hayatımı ‘Nur Hareketi'ne adamış, bu hareket içerisinde hayat bulmuş birisiyim.
Asrın İmamı diye kabul ettiğimiz Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin eserlerinde yani Risale-i Nur'larda bir takım tahrifatlar yapıldığını ve orijinal basımının sahibi olduğunuz ‘Tenvir Neşriyat' tarafından neşredildiğini söylüyorsunuz. Bu, çok ciddi bir iddia değil mi?
Bu bir iddia değil, birebir tespit ettiğim tahrifatlardır. Şu anda piyasada olan Risale-i Nur'larda bir takım, ciddi değişiklikler yapılmıştır. Kur'an'ın manevi bir mucizesi olan Risale-i Nur, insanlar için içtima-i ve imani hakikatler içerdiği halde, onda yapılacak en küçük bir inhirafın dahi çok büyük yaralar açılmasına sebep olur. Ben bu meselenin ispatına hazırım.
Yapılan değişiklikleri ne zaman fark ettiniz?
Okurken. Daha öncesinden Osmanlıcasını okuduğum için, Türkçe çevirilerde birçok önemli değişikliklerin yapıldığını fark ettim. Üstad zamanında basılan Osmanlıca Risale-i Nur'larda tahrifat yok. Latincelerde var. Daha sonra ben orijinal eserleri tekrar Latinceye çevirdim ve yapılan tahrifatları detaylı bir şekilde ortaya koydum.
Sizce bu değişiklikler kasıtlı olarak mı yapılmış, çevirilerde bir hata olamaz mı? Üstad eserlerinin çevrilmesine izin vermiş mi?
Üstad eserinde şöyle diyor; "Ben Latinceden bir tek harfi bilmediğim için o mübarek gazeteyi (Cihat Gazetesi) bana gönderiyorlardı ben okuyamıyordum, anlamıyordum." Onun için Üstad, Hattı Kur'an hâkim olsun diye bütün gücüyle çalışmış fakat daha sonra bakmış üniversite gençliği Risale-i Nur'lardan mahrum kalıyor, eserlerinin Latinceye çevrilmesine müsaade etmiştir. Bunların detayına fazla girmek istemiyorum. Üstad ancak Latinceye zaruret derecesinde cevaz vermiştir.
Neden girmek istemiyorsunuz?
Tahrifatların yapıldığını tespit ettiğim dönemlerde yapmış olduğum araştırmalarda bu işin içinde o zamanki devlet yönetiminin de eli olduğunu gördüm. Şahısların ismini vermek istemiyorum. Fakat yeri ve zamanı gelince gerçekleri söyleyeceğim.
Yani bu tahrifatlar, "Belli bir amaç doğrultusunda sistemli olarak mı yapıldı" diyorsunuz?
Evet, ben değiştirenlere karşı çıktım Ankara'daki kitap evlerinde bir tek Risale-i Nur yokken benim dükkânımda yüzlerce Risale-i Nur kitapları bulunuyordu. Envar Neşriyat, Risale-i Nur basıyordu. Ben bu yayınevini satın alıyordum, her şey tamamdı. Fakat bazı oyunlar oynandı bu yayınevini alamadım. Bana söylenen, "Devletin yayınevini satın almaya müsaade etmediği" oldu. Alacağımız dükkândaki bütün kitaplar toplanıp götürüldü ve bir daha da geri alamadım. Akıbetlerinin ne olduğunu bilmiyorum
Bahsini ettiğiniz bu değiştirmeler bir kerede mi yapıldı, yoksa zamana yayılan bir durum mu söz konusu?
Değişik zaman ve dönemlerde yapılmış. ‘Vahhabi', ‘Münafıklar' ve buna benzer bazı parçalar eserlerden tamamen çıkarılmış.
Bu değişiklikler Bediüzzaman hayattayken de yapılmış mıdır? Yapıldıysa bu durumdan haberi olmuş mudur?
Bediüzzaman hayatta iken Hattı Kuran'larda en küçük bir tahrifat yapılmamış. Fakat Latince kitaplarda tahrifatlar yapılmış. Üstad bu değişiklikleri bizzat tespit etmiştir. Mehmet Fevzi ağabeyle bir görüşmemizde Üstat'dan bir hatırasını şöyle nakletti; "Üstadımız yeni basılan risaleleri tetkik ederken yüzünde bir şiddet belirtisi oluştu. Sinirlenerek bıçağını çıkarıp yapılan değişiklikleri bıçğıyla kazarak şöyle buyurdu; ‘Kardeşim Risale-i Nur'a birer lügatçe yap. Yoksa bazı nedenler kendi hissiyatına ters düşen bazı tabirleri değiştireceklerdir.' Ben de bu emir üzerine Asa-ı Musa'nın ahirine (sonuna) lügatçe yaptım ve basıldı." dedi. Biz, Risale-i Nur'ları orijinal olarak ne eksik ne de fazla neşrettik. Okuyanlar gerçekleri görmüşlerdir. Eserler ortadadır ve bunun kuru edebiyatını yapmıyoruz. İddiamız soyut değil somuttur.
Bu değişiklikler hangi maksat doğrultusunda yapılmış olabilir?
Siyasi, içtima-i ve milli duyguları ifade eden meselelerde yapılmış.
O halde Nur hareketinin, yıllarca, bir partinin yan kuruluşu gibi görülmesinde değişikliklerin rolü var mıdır? Mutlaka var. Ümmetçi olan Risale-i Nur Cemaati yapılan tahrifatlarla milliyetçi çizgiye kaydırıldı. Zamanla devlet kademelerine ulaştılar ve ümmetten, vatandaşa geçiş yaptılar.
Bahsini ettiğiniz tahrifatlar daha çok hangi konularda yapılmış?
Daha çok siyasi konularda yapılmış. Böyle bir hareket parti siyasetine bulaştırdı. Gerçek Risale-i Nur talebeleri siyasete girmediler zaten. Bu gün gerçekten Risale-i Nur'a bağlı kalınsaydı hiçbir iç karışıklık, mezhep, meşrep ve ırki çatışmalar olmazdı.
Tahrifatı yapanların bu işten kârı ne olabilir?
Bu gün dünyayı bilen bir insan karını, zararını da çok iyi bilir. İslam'ı roman olarak okuyan birçok insan var. Irki, siyasi ve ekonomi zaafı olanlar bu vartaya düşmüşlerdir ve istifade etmişlerdir.
Bediüzzaman'ın ciddi bir muhalif ve çok kesin bir tavrının olduğunu biliyoruz. Bu değişiklikler, Üstad'ın kamuoyundaki imajını değiştirmeye neden olmuş mudur sizce?
Mutlaka gölgeleme olmuştur. Bazı kesimler fikir değişikliğine gidip siyasi hükme boyun eğmiştir. Gerçek manada Said Nursi ve kitaplarını bilen insanlarda imaj erozyonuna uğramaz. Bu değişmeleri yapan fikir yozlaşmasına uğradığı gibi onları taklit edenler de fikri ve duruş erozyonuna uğramıştır.
Orijinal eserleri size kim verdi?
Envar Neşriyat'ı alma girişimlerimin engellenmesi doğrultusunda yapılan hile ve oyunlar neticesinde, Üstad'ın varisi olan Mustafa Acet ağabeyle Ankara'ya görüşmeye gittiğimde olayları ve hadiseleri kendisine naklettim. Bana dönerek, "Kardeşim hemen bir yayın evi kur ve bu eserleri neşretmeye başla, dün akşam Üstad rüyama gelerek. ‘Sana verdiğim çuvalı sahibine ver' dedi. Üstad Urfa seyahatine giderken ağzı bağlı bir çuval dolusu kitapları bana emanet bırakmıştı. ‘Bunun günü ve sahibi gelir bu emaneti kendisine tevdi edersin' demişti. Bende o günden bu güne çuvalı açmamıştım. Fakat bu hadiseler ve olaylar gösterdik ki Üstadın çuvalı sahibine teslim et dediği şahıs sensin. Onun için senin önünde çuvalı açıp sana teslim ediyorum" dedi. O zaman bütün hadiseleri bariz bir şekilde önünde serili gördüm. Ve kendiside ayrıca bir vasiyetname yazarak "Bütün hak ve hukuklarını bana verdiğini beyan etti." Bu vasiyeti kendisi çoğaltarak, Üstad'ın bütün varislerine gönderdi. Buna ek olarak da Cevşenül Kebir ve Tesbihat'ı yazarak basımı için de hediye etti.
Aksini iddia edenler, bir yüzleşme talep ederlerse herhangi bir platforma karşı karşıya gelmeyi kabul eder misiniz?
Ben her görüşe açığım ve netim. Ama her televizyona çıkmam. Nifak çıkmasını istemiyorum. Bu konuyla ilgili iddiası olan ortaklaşa belirlediğimiz bir yerde karşıma çıkabilir ve tartışırız.Ersin ÇELİK, GERÇEK HAYAT, 27 NİSAN 2007
|
|