Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Bu başlık kilitlenmiştir mesajlarınızı düzenleyemez veya cevap gönderemezsiniz.  [ 8 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Değerlendirme/Tavır
MesajGönderilme zamanı: 04.11.09, 10:35 #mesajın linki (?)
Ebu Hanif yazdı:
Adnan Oktar'ın güvenilmez olduğunu yazdığımda bayağı tepki almıştım...(2-3 sene evvel)...

cahil kesimler üzerinde (her ne kadar bunlar ehli namaz ve ehli tarik de olsalar) hala etkisi sürüyor...

Cübbeli'nin beyanları yetersiz kalmaktadır, ŞAHSINDAN DOLAYI...

dolayısıyla "etkin ve yetkin" cemaatların önderleri "ORTAK" açıklama yapmalılar...

ya da vakıfları aracılığıyla "toplu" bir beyan yayınlamalılar...

gönül bunu istiyor...



Şu yukarıdaki mesaj (kanaatime göre) [b]ülkemiz müslümanlarının tamamı için önem taşımaktadır.

Bu başlık altında bir istişare başlatalım.

Hayrların feth'ine şerlerin def'ine vesile olsun.[/b]

Alıntı:
Yazar Harun Yahya (Adnan Oktar) Hakkında...

Adnan Oktar, kitaplarını "Harun Yahya" müstear ismi ile yazmaktadır.

ADNAN OKTAR’IN HAYATI ve ESERLERİ

Adnan Oktar 1956 yılında Ankara’da doğdu ve lise eğitiminin sonuna kadar orada yaşadı.

İslam ahlakına olan bağlılığı lise yılları boyunca çok güçlendi. Bu dönemde büyük İslam alimlerinin hemen tüm eserlerini okuyarak, İslam hakkında derin bilgi edindi. Yine bu yıllarda, İslam ahlakını tüm insanlara anlatmaya ve onları doğruya ve güzele davet etmeye karar verdi.

1979 yılında, binlerce kişi arasından üçüncülükle girdiği Mimar Sinan Üniversitesi'nde eğitimine devam etmek üzere İstanbul’a taşındı. Sanatı, Allah'ın üstün yaratışının bir tecellisi olarak gören Oktar, resim yapma konusunda çocukluğundan beri yetenekliydi ve zaman zaman sürrealist tablolar yapardı. Arkadaşlarına hediye olarak verdiği çok sayıda tablosu bulunmaktadır. Ayrıca, Allah'ın sanatının birer tecellisi olarak gördüğü hayvanlara, bitkilere ve çiçeklere de özel ilgisi bulunan Adnan Oktar'ın, bahçe bakımı, iç mimari ve dekorasyon, ilgilendiği alanlar arasındadır.

Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki Yılları

Adnan Oktar Mimar Sinan Üniversitesi’ne girdiği dönemde üniversite, çeşitli illegal Marksist-komünist organizasyonların etkisi altındaydı. Hem akademisyenler hem fakülte görevlileri hem de öğrenciler arasında saldırgan ateist ve materyalist akımlar hakimdi. Hatta, öğretim üyelerinin bir kısmı, derslerinde konuyla bağlantısız olmasına rağmen hemen her fırsatta materyalist felsefe ve Darwinizm’in propagandasını yapıyorlardı.

Adnan Oktar, dini ve ahlaki değerlerin saygı görmediği ve neredeyse bütünüyle reddedildiği, materyalist görüşün kontrolündeki bu ortamda, çevresindeki insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmaya başladı. Üniversitenin bitişiğindeki Molla Camii'nde açıkça namaz kılan tek kişiydi.

Annesi Mediha Oktar’ın da anlattığı gibi, bu dönemde Adnan Oktar gecede sadece birkaç saat uyuyor, zamanını okuyarak, notlar alarak ve dosyalar tutarak geçiriyordu. İçinde Marksizm, Leninizm, Maoizm, komünizm ve materyalist felsefe konulu temel kitapların da yer aldığı yüzlerce eser okumuş ve hem klasik hem de nadiren okunan kitaplar üzerinde detaylı çalışmalar yapmıştır. Ayrıca, bu ideolojilerin sözde bilimsel temelini oluşturan evrim teorisi üzerine geniş çaplı araştırmalar yapmış, bu bilim dışı teorinin açmazlarını gözler önüne seren bilgi ve belgeler toplamıştır. Allah’ın inkar edilmesine dayalı olan bu batıl felsefe ve ideolojilerde yer alan çıkmazlar, çelişkiler ve yalanlar konusunda çok detaylı bilgi derleyen Oktar, bu bilgi birikimiyle insanları gerçeğe ve doğruya davet etmiştir. Üniversitedeki öğrenciler ve öğretim üyeleri de dahil olmak üzere herkese Allah’ın varlığını, birliğini ve Kuran ahlakını anlatmıştır. Okul kafeteryasında, koridorlarda ya da ders aralarındaki sohbetlerde, materyalizmin ve Darwinizm'in aldatmacalarını, bu ideolojilerin kaynak kitaplarından direkt alıntılar yaparak açıklıyordu.

Adnan Oktar, özellikle materyalizm ve ateizmin dayanak noktası olan evrim teorisinin çökertilmesi konusuna özel önem vermiştir. Zira, Sayın Oktar Darwinizm'in ilk ortaya çıktığı tarihten itibaren, ateist ve materyalist akımlar tarafından sahiplenildiğini görmüştür. Günümüzde de halen aynı çevreler tarafından ideolojik kaygılarla savunulduğunun ve ayakta tutulmaya çalışıldığının farkında olan Adnan Oktar, Darwinizm'in çökertilmesinin, söz konusu akımlar için büyük bir yenilgi anlamına geleceğini düşünmektedir.

Darwinizm'i Çökerten İlk Kitapçık

İşte bu amaçla Adnan Oktar, öncelikli olarak yüz yılı aşkın bir zamandır insanları etkisi altına alan ve onları din ahlakını yaşamaktan uzaklaştıran bu aldatmacanın geçersizliğini ispatlama konusundaki çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Oktar, sözde bilim adına ortaya çıkan Darwinizm'in gerçek yüzünü ortaya koymanın en etkili yolunun yine bilimin kendisi olduğunu düşünüyordu. Bu anlayışla, geniş çaplı araştırma ve çalışmalarının bir özeti olan Evrim Teorisi isimli bir kitapçık çıkardı. Bu kitapçığın tüm masraflarını ailesinden kalan gayri menkulleri satarak kendisi karşıladı. Ardından, bu kitapçığı üniversite öğrencilerine bedava olarak dağıtmaya başladı.

Bu kitapçık, evrim teorisinin hiçbir bilimsel değeri olmadığını ve bir aldatmacadan ibaret olduğunu gösteren kapsamlı bir çalışmaydı. Bu çalışmayı okuyan ve Adnan Oktar'la konuşan birçok kişi evrim teorisinin bilimsel bir geçerliliği olmadığını açıkça anlıyordu. Sonuç olarak, hiçbir canlının tesadüfler sonucu var olamayacağı, kainatı ve içindeki tüm canlıları Yüce Allah'ın yarattığı bilimsel, açık ve anlaşılır bir üslupla ispat ediliyordu. Yine de, materyalist düşünceye körü körüne bağlı bazı öğrenciler -gerçeği net olarak görmelerine rağmen- inkardaki kararlılıklarını açıkça ifade ediyorlardı.

Dahası üniversitedeki bazı militan öğrenciler, faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatını riske atacağını söyleyerek Oktar’ı açıkça tehdit ediyorlardı. Tüm bu baskı ve tehditler, Oktar’ın Allah'a olan bağlılığını ve kararlığını daha da artırdı. Materyalist ve ateist çevrelerin sert reaksiyonları ve endişeleri Adnan Oktar’ın doğru yolda olduğunun en önemli delillerinden biriydi.

Terörün hüküm sürdüğü, ateist ve materyalist akımların hakimiyeti altındaki bir üniversitede dindar insanlar, inançlarından dolayı taciz ediliyorlardı. O yıllarda Türkiye’de pek çok genç insan, ideolojik gerilimler yüzünden acımasızca katledilmekteydi. Bu şartlar altında Adnan Oktar, Allah’ın varlığını, birliğini ve Kuran’ın doğruluğunu açıkça tebliğ ediyordu. Hiç kimsenin inançlarını açıklamaya dahi cesaret edemediği bir okulda, karşılaştığı tepkiler ve tehditlerden asla yılmadan, düzenli olarak Molla Camii’ne giderek namaz kılmaya devam ediyordu.

Mimar Sinan Üniversitesi'nde Din Ahlakının Yayılmaya Başlaması

Adnan Oktar Mimar Sinan Üniversitesi’nde İslam ahlakını anlatmaya başladığında yalnızdı. Üç yıldan fazla bir süre görüşlerini destekleyen kimse olmadı. Ancak bu durum onun kararlılığını değiştirmedi. Tek dostunun Allah olduğunu biliyor ve tüm bunları sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyordu.

Tüm zamanını, enerjisini ve imkanlarını sadece tek bir amaca vakfetti: Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmek ve din ahlakını tüm insanlığa anlatmak…

1982 yılında, ilk kez, yine Mimar Sinan Üniversitesi’nde okuyan birkaç genç, Adnan Oktar’ı fikri mücadelesinde desteklemeye karar verdiler. Aradan aylar, yıllar geçtikçe, bu fikirleri benimseyen gençlerin sayısı arttı. Adnan Oktar’ın bu gençlerle yaptığı sohbetlerin konuları arasında vatan ve millet sevgisi, büyük önder Atatürk'ün izinde yürümenin önemi, yaratılışın delilleri, Peygamber Efendimiz (sav)'in örnek ahlakı, Kuran'da Rabbimiz'in bildirdiği hükümler ve ahlaki değerler ve o zaman hakim ideoloji olarak kabul edilen materyalizmin, ateizmin ve Darwinizm'in geçersizliği yer alıyordu. Bu dönemde ve bundan sonraki hayatı boyunca da Adnan Oktar pek çok insanın iman etmesine vesile oldu.


-ALINTI-

http://tr.harunyahya.tv/about_author.php


Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 04.11.09, 11:06 #mesajın linki (?)
Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu

Adnan Oktar 2008 yılından itibaren bölgesel TV kanallarında yayınlattığı 1-2 saat süren canlı yayınlar ile Türkiye geneline seslenmeğe başladı.

Daha önce sayılarının 300'ü bulduğunu söylediği "cicili-bicili" kitaplar ile bir kitle oluşturmağa çalışan Adnan Oktar Yeni Şafak, Vakit gibi İslami nitelikteki gazeteler yanında milliyetçi bir söylemi olan Yeni Çağ gazetesine verdiği "tam sayfa paralı ilanlar" ile kamuoyuna sesini duyurmağa çalışıyordu.

Bölgesel TV kanallarında yayınlattığı röportajlar ile çoğunun İslam ile çok yüzeyel bir ilişkisi olan "saf" ve -maalesef- "cehalet sahibi" ülkemiz insanlarına muhterem "bir İslam alimi"; saygın bir "Hoca" olarak tanıtılmağa başlandı.

Bu arada adına açılan ve sayıları oldukça fazla internet siteleri ile geniş bir arşiv halinde konuşma ve sohbetlerini izlemek de mümkündür.

Adnan Oktar'ın bölgesel TV yayınları ile milyonlarca ülkemiz insanına ve özellikle İslami bilgi ve tecrübesi kıt genç insanlara ulaşmasının etkisiz olduğunu söylemek "başını kuma gömmek" olacaktır. Bu etkinin somut örnekleri kendisi ile röportaja çıkan genç kadın-erkek spikerlerin sergiledikleri tavırlarda görülebilir.

Adnan Oktar'ın söylem ve eylemlerinin İslami çerçevede değerlendirilip nehy-i anil munker çerçevesinde toplumun ikaz edilmesi ilim sahipleri için farz-ı kifaye mertebesinde bir görevdir. Bu konuda ülkemizin "resmi din otoritesi" olan T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı'na da toplum önünde düşen bir irşad sorumluluğu olduğu da tartışılamaz.

Çok ciddi maddi destek gerektiren bu "basın-yayın" faaliyetleri dikkat çeken Adnan Oktar'ın son zamanlarda sürekli olarak Mehdi A.S. ile ilgili sorulara muhatap olduğu izlenmektedir.Adnan Oktar'ın son bir yıldır siyasi ve stratejik bazı yorumları da dikkat çekicidir.


Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 07.12.09, 23:25 #mesajın linki (?)
PROF. DR. ESAD COŞAN HAZRETLERİNİN HZ. MEHDİ (AS) HAKKINDAKİ BİR SOHBETİ 1

http://tr.harunyahya.tv/videoDetail/Lan ... _MEHDI_(AS)_HAKKINDAKI_BIR_SOHBETI_1


PROF. DR. ESAD COŞAN HAZRETLERİNİN HZ. MEHDİ (AS) HAKKINDAKİ BİR SOHBETİ 2

http://tr.harunyahya.tv/videoDetail/Lan ... _MEHDI_(AS)_HAKKINDAKI_BIR_SOHBETI_2


PROF. DR. ESAD COŞAN'ın postnişini ve oğlu olan Muharrem Nureddin Coşan'ın babasının mirasına sahip çıkması ve babasının sözlerinin ehliyetsiz ellere-dillere düşmesi karşısında gereğini yapması gerekiyor...

***

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Rh.A
Güncel Meseleler kitabından:

MEHDİ AS
1. Soru:

--Ehl-i Sünnet'te Mehdi inancı nasıldır? Mehdi inancının Şia'dan etkilenmek suretiyle Ehl-i Sünnet'e girdiği söylentisi ne derecede doğrudur?

--Bu hususta bizim büyük alimlerimizin, hadis ve fıkıhta hakîkaten güzel bilgi sahibi alimlerimizin kitapları vardır. Rivayet edilmiş edilmiş hadis-i şerifler gösteriyor ki, Mehdi inancı Ehl-i Sünnet'e Şia'dan girmiş değildir. Mehdi hakkında hadis-i şerifler eskiden beri vardır. Hattâ, o hadis-i şeriflerden dolayı Şia'da Mehdi inancı kuvvetlenmiştir. Yâni, Şia'nın içindeki Mehdi inancı birdenbire çıkmış değil ki... Ondaki inanç da yine, Peygamber Efendimiz'in mevcut olan hadislerinin bir çeşit yorumlanmasından çıkmıştır.

Şia'nın Mehdi inancı yanlıştır. yanlışlığı akılla, mantıkla, nakille, her şeyle sabittir. Meselâ, bugün İran'da hakim olan Caferî mezhebinin mensubu, hâl-i hazırda idareci olanlarla görüştük. Ülkelerine resmen vazifeli olarak gitmiştik. Onlar davet etmişti, biz de üniversiteden görevlendirilip gitmiştik. Ordaki şahıslarla konuştuk. Bize kitaplarını verdiler, Mehdi inancı vs. hakkında... Onların mehdi inancı şudur: "Oniki imamın onikincisi olan El-İmam Muhammed el-Mehdî şu anda saklıdır.Yaşıyor, aradan binyüz küsur sene geçmiş, hâlâ sağ, saklı, çıkacak!" diye inanıyorlar. Bu inanç yanlıştır.

Ama, ahir zamanda Peygamber Efendimiz'in soyundan, adı Peygamber Efendimiz'in adı gibi, babasının adı Peygamber Efendimiz'in babasının adı gibi olan bir mübarek şahıs çıkıp müslümanları birleştirecek ve yeryüzü zulüm ve cevr ile dolmuş iken, o zulmü cevri izâle eyleyip adaletle hükmedecek!.. Ehl-i Sünnet'in inancı budur.

Şia'nın inancı mantık dışıdır. Onikinci imamı bekliyorlar. Biz karayoluyla seyahat ederken, Bağdat'ın kuzeyinde Samerra şehrine gittik. Orda uzaktan böyle pırıl pırıl, altın kubbesi ve altın kaplı minareleriyle görülen Hasan-ı Askerî Hazretleri'nin camisiymiş. Minarelerinin ucunda, bizim kurşun dötktüğümüz yerlere altın dökmüşler. Ziyarete gittik, gezdik. Muhteşem bir abide... Hakîkaten zenginlik dökülüyor her tarafından, pırıl pırıl parlıyor... Kristaller, aynalar, altınlar, gümüşler, ltınlar, gümüşler, kıymetli taşlar... Gözlerim kamaştı.

Bizim padişahların saraylarını düşündüm. İstanbul'daki en lüks gördüğümüz, bildiğimiz şeyleri düşündüm; onların yanında sıfır kalır.

Mekke-i Mükerreme'yi düşündüm, Peygamber Efendimiz'in Türbe-i Saâdet'ini düşündüm. Suudları biraz büyük binalar yaptılar, vantilatörler filân taktılar ama, ondan önceki hallerini düşündüm, gayet sade idi.

Oraları böyle altına, gümüşe, mücevhere garkedilmiş yâni... Gezdik. Millet alt katlara doğru gidiyor. Biz de alt kata kalabalıkla beraber gittik şöyle... Gittik gittik, merdivenlerden indik, bir yere geldik. Koridor gibi küçük bir oda... Dipte şişman, göbekli, sarıklı bir adam oturuyor. Köşede de mazgal deliği gibi bir yarık var...

Dedik:

"--Ne var burda, millet niye buraya kadar geldi?"

"--Muhammed Mehdi burdan gitti aşağıya!.." diyorlar.

O delikten gitmiş aşağıya, yine o delikten çıkacakmış. Sübhânallah dedik, döndük, çıktık geldik.

İnançları akılla, mantıkla, din ilimleri ile, sahih rivayetlerle uyuşacak tarzda değil... Bekliyorlar ki, gelsin... Hâlâ sağ, hâlâ gelecek... İnançları öyle... Nasıl yerleştirmişlerse yâni, bir aslı esası yok...

2. Soru:

--Hocamız Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin, "Aranızda Mehdî'nin askerlerini görüyorum." dediği doğru mu?..

--Ben duymadım, benim duyduğum bir söz değil... Sıhhatli bir şahıs söylemişse, belki demiştir.

Ben böyle rüyaları, gördümüz bazı şeyleri anlatmayı sevmiyorum. Keşiften, kerametten, istikbalden bahsetmeyi, böyle gaybî birtakım şeyleri bahis konusu etmeyi, bir de böyle efelik taslamayı sevmiyorum. Şahsen insana bazı şeyler gösterilebiliyor, bazı şeyler söylenebiliyor, şu şöyledir, bu böyledir filân diye... Nitekim, Ebû Süleyman ed-Dârânî de ne diyor: "Hadisten ve ayetten iki delil olmadıkça kalbime gelen o fikir üzerinde günlerce duruyorum." diyor.

Mehdî AS'ın nerde olduğu, yaşının ne olduğu, doğup doğmadığı gibi konularda çeşitli konuşmalar oluyor. Çıkmasının yakın olduğuna dair şeyler söyleniyor. Yalnız bir de, hocaefendilerin söylediği sözleri, bazı insanlar hocaefendilerin söylediği mânâya anlamıyorlar. Nitekim, bizim arkadaşlardan bir tanesi Mehdî meraklısı... Bir arkadaş Medine'ye gidiyormuş. Ona tenbih etmiş:

"--Sor bakalım ordaki tanıdıklarımıza, bir bilgi var mı?" filân diye...

O da Medine'deki arkadaşların birisine sorunca, Medine'deki arkadaş:

"--Evet var... Geçen akşam rüyamda Mehmed Zâhid Efendi'yi gördüm. O bana dedi ki: 'Falanca'ya söyleyin; hiç ben Mehdi falan tarihte çıkacak diye tarih verdim mi?.. Vermedim!.. Ona selâm söyleyin; o şu tarihi veriyor, bu tarihi veriyor... Ben tarih vermedim!' dedi." demiş.

"Tamam, çok güzel bir işareti almış." dedim. Demek ki, Hocamız tarih verilmesinden, rakam verilmesinden memnun olmamış.

Meselâ, benim de bir gece --hiç ilgisi yokken, akşam o konuşulmamışken, o günlerde zihnimde yokken-- rüyamda çok kesin bazı bir şeyler söylediler. Ama ben kimseye bir şey söylemek istemiyorum şu sırada...

Demiş olabilir, tutabilir, içimizdeki bazı kimseler belki onun askeri olabilme durumunda olabilirler. Ama bazıları Mehdî'nin askeri olacağız derken, şairin bir sözü var:

Gökte yıldız ararken nice turfa müneccim,
Gafletle görmez kuyuyu rehgüzerinde...

Mânâsı şudur ki: "İlm-i nücûma hevesli, astronomiye yeni öğrenci olmuş, müneccim olacak, yıldızlarla ilgili bilgileri öğrenip camide muvakkit olacak vs... Turfa müneccim demek; yâni tâze, yeni müneccim... 'Kutup Yıldızı bu muydu? Çoban Yıldızı bu muydu?' filân diye gökte yıldız ararken, nice tâze müneccim, gafletirnden ayağının ucundaki çukuru görmez." diyor şair... Önüne bak mübarek!.. Gökteki yıldıza bakacağına, bastığın yere bak!..

Bu şakanın arkasından şuraya getirmek istiyorum: Bazıları Mehdî'yi beklemekten, şeyhe bağlılığı terkediyorlar. Öyle yağma yok... Öyle saçma iş de yok... Yâni, sen önündeki kuyuyu görmezsen, cump diye kuyuya düşersin... Kafan gözün duvarlara vurur, kanar... Aşağıdan da belki çıkaramazlar seni... Onun için, yukarıda yıldız arayacağına, önüne bak!..

Ben bazı arkadaşlara şöyle dedim: "Mehdi çıkacak!.. Tamam, çıkınca haber alırsak, Allah'ın izniyle hep beraber gideriz, tabi oluruz. Çünkü, tâbî olmak emrediliyor. Tâbî oluruz çıktığı belli olunca..." Peki, Mehdî çıkmamışken niye şu günkü vazifelerini yapmıyorsun? Daha çıkmamış!.. Çıkmamışken, niye şu anda üzerine borç olan vazifelerini yapmıyorsun?..


Tekkeye gelmez, vazifeleri yapmaz, bağlantısının hiç esâmesi, emâresi yok... Sen mürid misin, değil misin?.. Çıktın mı, girdin mi, batın mı?.. Ne oldun, belli değil...

Böyle bir takım şeyler oldu. Ben bazı arkadaşlara dedim ki: "Bakın Mehdî kıyamet alâmetlerinden birisidir, çıkacak. Onun zamanında yaşayan insanlar, (Velev habven ales selci) buz üzerinde emekleyerek dahi olsa, ona ulaşıp, onun askeri olmaları lâzım!.." Hadis-i şerifte böyle buyruluyor. "İsmi Peygamber Efendimiz'in ismine benzeyecek, babasının ismi Peygamber Efendimiz'in babasının ismine benzeyecek, sîmâsı Rasûlüllah Efendimiz'e benzeyecek..." Evsafı şudur, budur diye hadis-i şeriflerde bildirilmiş, bu konuda kitaplar da neşredilmiş. Bu bir kıyamet alâmetidir netice itibariyle ama, Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:

(İzâ mâtel insânü fekad kàmet kıyâmetehû) "İnsan kendisi öldü mü, onun kıyameti kopmuştur." Ne Mehdî kaldı, ne başka bir şey!.. Öldü mü, bitti, onun kıyameti kopmuş demektir.

Onun için, ölüm bize daha yakın olduğundan, dervişlikte biz Mehdî için telâştan daha çok ölüme hazır olmalıyız. Hemen ölecekmiş gibi hazır olmalıyız. Bu da, gafil olmamayı, görevleri ihmal etmemeyi gerektirir.

Dünün dervişi olan nice insan, bugün sapır sapır dökülmüştür, dervişlikten çıkmıştır. Dervişlikten düşmüştür. Dervişliğe uygun olmayan duruma gelmiştir. Bir takım şeyler yapacağız diye tasavvufu, tarikatı inkâr durumuna gelmiştir. Kuş kadar beyni ile, şu kadarcık bilgisi ile bu duruma gelmiştir. Bunlar yanlıştır. Mehdî sevgisi hepimizin içinde vardır. Mehdî'ye bağlanmak arzusu hepimizin arzusudur. Ama, durum böyledir.


3. Soru:

--"Hazret-i İsa AS ve Mehdî AS gelmiştir." deniliyor; bu doğru mu?

--Doğru değildir. Bu çeşit sözler çok söyleniyor. Ben geçen senelerde hatırlıyorum, Amerika'da basılmış bir gazete getirdiler bana... Koca bir sayfa, "İsa geldi." diye yazıyor. Bunu böyle hristiyanlar yapıyorlar.

Mehdi AS hakkında da bu çeşit söylentiler çok oluyor. Kimisi de, "Ben Mehdî'yim!" diyor. Bunlar doğru değildir. Mehdî AS zuhuruna kadar, Mehdî olduğunu kendisi bile bilmeyecek. En sonunda Mekke'de anlaşılacak, insanlar kendisine bey'at edecekler. Çıkmıştır filân gibi sözler bir esasa dayanmıyor. Gayr-i ciddî rivayetler oluyor.


http://www.dervisan.com/kiyamet/mehdi.html


***

Alıntı:
Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Rh.A ile ilgili bir Anı
Yine 1984 yılında, zannedersem yıl sonuna doğruydu. Bir akşam Sincan'dan birkaç kişiyle Hocaefendimiz'in evine ziyarete gittik. Evde Vâlide Hanım yokmuş, bizzat kendisi hizmet etti. Çay yaptı, bir şeyler ikram etti. Birkaç gün sonra Avustralya'ya gidecekmiş (ilk gidişi), ondan bahsetti. Avustralyalılar bir kanguru derisini terbiye edip seccade yapmışlar, Hocaefendimiz'e getirmişler, onu gösterdi. Deve tüyü rengindeydi ve yere serdiğimiz zaman Kıbrıs haritasına benziyordu. Herkesin soracağı meseleler vardı, sordular.

Ben de, kıyametle ilgili bir soru sordum. "Efendim, son günlerde hadis derslerinde kıyamet alâmetleri anlatıldı. Bu hususta nasıl bir düşünce içinde olalım?" dedim. Cibrîl hadisinden başlayıp, bu konudaki bir sürü hadis-i şerifleri anlattıktan sonra, işi "İnsan öldü mü kıyameti kopmuştur." noktasına getirdi. "Bu Mehdicilik akımını hiç sevmiyorum. Bunun ardında, 'Mâdem Mehdi çıkacak, şeyhe ne lüzum var?' fikri yatıyor. Bir insanı şeyhi kabul etmezse, Mehdi de kabul etmez!" buyurdu. "Hocamız vefat ettiği zaman, birisi demiş ki, "Acaba kutupluk Hocamız'dan filân efendiye mi geçti?' demiş. Eğer ona geçseydi, ona tabi olmak gerekirdi. Şimdi o efendi öldü, kutupluk nereye gitti?.." dedi.

Nakleden: Dr. Metin ERKAYA



Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 08.12.09, 00:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Allah razı olsun, Esad Efendiden pek güzel bahisler bunlar.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 18.12.09, 14:40 #mesajın linki (?)
Cübbeli Ahmed Hoca; Haberturk.TV'deki 13 Aralık 2009 tarihli son sohbetinde gerekli açıklamaları yapmıştır. Allah kendisinden binlerle razı olsun.

Cübbeli Ahmed Hoca'nın sadece ve sadece Risale-i Nur'daki konular ve "MEHDİ" iddiası ile ortaya çıkanların İçyüzü hakkında konuşması maksadıyla teketek@haberturk.com e-mail adresine taleplerin iletilmesi faydalı olacaktır.


Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 22.12.09, 16:04 #mesajın linki (?)
Alıntı:
12 MAYIS 2009, 13:05'DEN, 19 Aralık 2009, 16:21'YE KADAR CÜBBELİ AHMET HOCA'YA CEVAP
İLE İLGİLİ SİTELERİMİZİN TAMAMINA 11.191.169 KİŞİ GİRİŞ YAPMIŞTIR.

http://cubbeliahmethocayacevap.com



Adnan Oktar son hafta içerisinde yaptığı konuşmalarda Cübbeli Ahmed Hoca'nın Hbaerturk.TV'deki 13 Aralık 2009 tarihli açıklmaları sonrası sitelerine girişin yaklaşık 3 misline çıktığını ve günlük 60.000 hiti geçtiğini söylüyor.

Bölgesel yayın yapan ve tüm dünyadan (TÜRKSAT uydu alıcıları ile) izlenebilen TV programalrı da dikkate alınırsa önemli bir halk kesiminin bu konulardan haberi olduğu ortadadır.

Kimin eğri-kimin doğru söylediğini ayırd edebilme yeteneği bulunmayan halk kitlelerinin korunması yönünden bu konularda T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konuya müdahil olma vaktinin gelip de geçtiğini söylemek gerek.


Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 24.12.09, 09:35 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Alıntı:
PROF. DR. ESAD COŞAN'ın postnişini ve oğlu olan Muharrem Nureddin Coşan'ın babasının mirasına sahip çıkması ve babasının sözlerinin ehliyetsiz ellere-dillere düşmesi karşısında gereğini yapması gerekiyor...


İnşaallah gereği ilham olunur.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Adnan Oktar: Bir Değerlendirme/Tavır Geliştirme Zorunluluğu
MesajGönderilme zamanı: 28.12.09, 14:39 #mesajın linki (?)
Adnan Oktar hakkında sağlam bir değerlendirme yapılabilmesi için yeteri kadar veri sufiforuma eklenmiştir.
Daha fazla kanıta gerek yok.

=========================
Yönetim Notu:
(KONU KİLİTLENMİŞTİR)


Başa Dön
  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Bu başlık kilitlenmiştir mesajlarınızı düzenleyemez veya cevap gönderemezsiniz.  [ 8 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye