Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İslam Ne Zaman Çözüm Olur? / Raşid Gannuşi
MesajGönderilme zamanı: 07.09.09, 11:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.09.09, 09:16
Mesajlar: 29
İslam Ne Zaman Çözüm Olur?
Raşid Gannuşi

Pazartesi

Namaz, oruç, örtünme ve zekat gibi dini ve ahlaki kurallar bazındaki İslamın yanı sıra “siyasi İslamın” da ancak çok yüksek maliyetle dışlanabileceği açıkça görülüyor. Ona olan rağbet bütün seviyeleri aşarak yükseliyor. Hatta sanki Fransa, laiklik ve siyonizmin galip gelmesi için İslama meydan okuma kaygısıyla özgürlükçü ve devrimci mirasını haczetmeye uğraşıyor.

Şöyle ki;

-Bütün dinlerden ayrı olarak İslam, modernizmin şokunu atlatmıştır. İslam, modernizmden dilediği kadarını, ihtiyaçları doğrultusunda kendine has şartlarıyla alır ya da almaz. Modernizmin bütün laik ve dışlayıcı projelerini başarısızlığa mahkum eder. Ekonomi, siyaset ve toplumsal işler gibi farklı alanlarda İslam ilkelerinin modern yaşamın gerekleriyle bütünleştiği modern kuram ve uygulamaları geliştirir.

Müslüman kadının modern giysisi onun için hareket ve insanlarla ilişkiye geçme kolaylığını temsil eder. Aynı şekilde İslami bankalar, İslam ile modernizm arasındaki ilişkiye örnek olacak şekilde, kriz içindeki kapitalist güçler arasında kendine yer bulmak için rekabet alanına girmiştir.

-İslami proje toplumun tüm kesimlerine nüfuz ettikten sonra insanlar, onun Filistin’in kurtuluşu ile rızkları çalan ve seçim sürecini –eğer varsa- her türlü karar alma ve yönetime katılma girişiminden soyutlayarak tekeline alan bir çeşit mafya çetesine dönüşecek kadar etik politikalardan yoksun olan yönetimin bu politikalara geri dönmesi çağrısına çokça bel bağlar oldular. İslami proje eylem alanına sahip oldu. Çoğunlukla kalkınma projelerinin kenar mahallelerde yaşayan enkaz yığınları haline getirdiği toplumsal grupların geniş bir kısmına hizmet sunmada bir ilki gerçekleştirdi.

-İslami proje, abdestli ellerin Amerika ve Siyonist işgaline karşı etkin bir şekilde meydan okuması ve ümmetin gücüne olan güveni tazelemesinde başarılı olduktan sonra Arap ülkeleri ve orduları ona teslim oldu.

Açıkça görülüyor ki; İslami hareketin siyasi katılımdan dışlanması, trajik sonuçları sadece İslamcı kurbanlarla sınırlı kalmayıp hayatın tüm yönlerine uzanacak yüksek bir maliyetle gerçekleşebilir. Kanun bir kenara atılmadan, devlet tüm sistemiyle toplumu terörizmden koruma bahanesiyle polis ve ordu liderlerinin elinde esir olarak mafya çetesi ve hegemonya mekanizmasına dönüşmeden toplumsal bir hareket dışlanamaz. Bunun benzeri olaylar, Cezayir, Mısır ve Tunus’ta yaşandı.

Bu, Müslümanların dışlanmasının yönetim münavebesi umutlarının yok edilmesinin yanı sıra demokrasi, kanun devleti, yargı bağımsızlığı ve basın hürriyeti dışlanmaksızın gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez. Bu, herhangi bir rejimin demokrasisi, istikrarı ve bağımsızlık derecesinin temel ölçüsünün siyasi alanda Müslümanlarla bütünleşmesi üzerine kurulmasını gerekli kılar.

Çekişmenin İslami akımlar arsında olduğu İran bir yana Türkiye, Fas, Mısır, Kuveyt, Bahreyn, Ürdün ve Endonezya’da olduğu gibi Müslümanların katıldığı seçimler ilgiyle takip edildi. Öte yandan Tunus’ta olduğu gibi Müslümanların olmadığı seçimlerde ise seçim tadı ve çekim gücü yoktu.

-Çözüm İslam’dır. Siyasi İslamı dışlayan rejimlerin tekrarlanan başarısızlığı, “çözüm İslam’dır” sloganına meşruluk kattı ve bu bütün rakip sloganların önüne geçti. Bu slogan eşliğinde Müslümanlar siyasi ve toplumsal seçim savaşlarına girdiler ve kayda değer başarılar kazandılar.

Bu katılımlardan bir dizi sunduktan sonra şu dersler çıkarılabilir:

a) Fonksiyonel farklılaşma. Kamu malı ve bir devlet, grup ya da kurumun sahip olamayacağı kadar büyük olması itibariyle çok büyük toplumsal kesimlerin ortak olduğu ideolojik İslamla şu ya da bu grup tarafından temsil edilen siyasi İslam arasında net bir ayrım oluştu.

Kitleler kendi gruplarından birine ümit bağladı ve seçim sürecinde verdiği oylarla bu gruplar fırtına estirdi. Bir sonraki aşamada Kuveyt’te olduğu gibi halk geri adım attı ve güvenini geri çekti. Ama değişmeyen şey; ideolojik İslamın –örneğin ibadetlere bağlı kalınarak- hala yükselmekte olduğudur. Fonksiyonel farklılaşmanın kapsamı, kurumsallaşma ifadesi kullanılacak kadar genişledi. Adalet ve Kalkınma partisi, Reform ve birlik hareketi ve diğer ülkelerde bunlara benzer kuruluşlar buna örnektir.

b) İslami işgal fikrinin gerilemesi. Daha önce olanların bir sonucu olarak, 1989’da Tunus, 1990 ve 1992 yıllarında Cezayir’de olduğu gibi geniş İslami katılımın oluşturduğu İslami işgal korkusu geriledi. Bazıları bu işgallerle kitlelerin, dini duygular ve yaşlanmaya yüz tutmuş tarihi formun baskısı altında ayrım melekesini kaybettiğini, dini amaçlar doğrultusunda yolda bilinçsiz bir şekilde sürüklendiğini zannetti.

Meydana gelen bu kısmi işgallerin muharrik unsurunun dini olmadığı ortaya çıktı. Bunda asıl harekete geçirici unsur, yolsuzluk ve köhnemişliğe doymuş hakim otoriter modellerin reddedilmesi ve değişim isteği ile adalet ümidinin bir karışım oluşturmasıydı.

Denedikten sonra bazı konumlarda ilerleme bazılarında ise gerileme gördük. Bu deneme, “Çözüm İslam’dır” sloganının ne derece duygusal kışkırtma ve değişmeyen bir sermayeyi temsil ettiğini ortaya çıkardı.

Onlara yönetime kutsal bir sloganı taşıyarak değil başka kanallarla geleceklerini iyi bilmeleri gerektiği empoze edilmektedir. Bu durum birçok İslami grubun adalet, kalkınma, mutluluk, refah ve reform gibi insani değerlerden başlayarak İslamın fikri, felsefi ve ahlaki merci olması itibarıyla islamiliğine de halel getirmeksizin kendisini siyasi sembollerle simgelemesine sebep olmuştur. İktidarın, kendisine bağlı olanlar üzerinde hakim olmasının rotası sadece slogan ve söylemden geçmez aksine insanlara hizmet sunma, onların meselelerine destek olma ve onları savunma miktarından geçer.

Sloganlarına bakılmaksızın bu alanda yarışanların şansı insanların sevgisi ve bağlılığını kazanmalarıyla orantılıdır. Bu yüzden halife ve şeyhülislamın teslim olduğu bir zamanda Mustafa Kemal Atatürk gibi savaşçı, Batı ordularına karşı ülkesinin başkentini korumuş laik liderlerin insanların başına geçmesi garip değildir. Bu sebeple ümmet liderine tezahüratta bulunmuş ve ona Gazi unvanını vermiştir. Şairlerin prensi de ona şöyle sesleniyor:

Allah-u Ekber! Nice büyük fetih gerçekleştirdin

Ey Türklerin Halid’i Arapların Halid’ini de yenile..


Tunusluların, dindar olmamasına rağmen Burgiba’nın şeyhlerin dini özelliklerini kaybettiği bir esnada ülkesinin bağımsızlık sancağını taşıdığı günkü tezahüratları gibi. Aynı şekilde ümmetin Cemal Abdünnasır’a İslami cemaatlere baskı uygulamasına rağmen çürümüş rejimi devirme gücü, Filistin’in bağımsızlığı, Arap ümmetinin birliği ve toplumsal reformlara dair verdiği sözleri baz alarak tezahürat atması gibi.

Ümmetimiz tecrübeleri sayesinde dini tanımla siyasi tanım arasında bir çeşit ayrım geliştirdi. Hatta denildi ki falanca şahıstan dua istenir ama liderliğe uygun değildir ve dinin için falancadan razı olursun ama dünyan için olmazsın.

Önder peygamber ashabından en yakın ve en sevdiği kişilerin komutan olmasına engel olmakta tereddüt etmedi. Örneğin Ebu Zer’e “sen kimseye liderlik etme, sen zayıf bir adamsın” diye nasihat ederken Halid Bin Velid, İkrime Bin Ebi Cehil ve Amr İbn As gibi yeni Müslüman olmuş kişilere askeri tecrübeleri sebebiyle liderlik verdi.

-Taşıdığı slogan ne olursa olsun, alınacak tavır ve İslami cemaatlerin geleceğinin de içinde yer aldığı çatışmalarla yüzleşmenin ışığı altında ümmetimizi bekleyen temel sorunlar nelerdir?

İlk olarak: Ümmetimize yapılan uluslar arası saldırıya karşı koyma. Hak ile batıl, hayır ve şer, iman ile küfür, zayıf bırakılmış ve büyüklenen güçler arasındaki sürtüşme kanunu milletimizle saldırı ve işgal kanalıyla onun üzerinde hegemonya kurmayı isteyen diğer milletler arasında bitmek tükenmek bilmeyen çekişmelerin yaşanmasını gerektirmiştir.

Ümmetimiz uzun tarihi boyunca işgal dalgalarıyla karşılaşmıştır. Bunların sonuncusu 19. yüzyılın başlarından bu yana yaşadığı Batı sömürge dalgasıdır. Bu dalgaya kültürel kimlik unsurlarının yok edilmesini amaçlayan kültür savaşı da eşlik etmiştir.

Bu istilaya karşı koyma esnasında ümmet içerisinde fikir, direniş ve verimliliğin keskinleştirilmesi için çalışan cihat, içtihat ve ihya hareketlerinin doğmasına sebep olan kalkınma projeleri netlik kazandı.

Bu hareket kültürel ve askeri iki savaşı durdurmayı başarmış, işgal ordularını geldikleri gibi geri göndermiş ve büyük oranda Batının fikri akımlarını marjinalleştirmiş olmakla birlikte İslamla uyum içinde olup İslamın tarlasındaki yerini almak için onu koruyanla ona direnen ve devre dışı bırakmaya çalışanın elenmesinden sonra bile Batının kurnaz güçleri milletimiz üzerinde hegemonyasını dayatmak için çalışmaktadır.

Bu sebeple kalkınma ve birlik projesini engellemek için daru-s selamın kalbine Siyonistlerin yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Irak ve Afganistan savaşları ile diğer bölgelerin tehdit edilmesi Batı hegemonyasının yenilenen çabalarını temsil eder. Bu da ümmetimizin ve onun kalkınan güçlerinin karşılaştığı engellerin başına, Amerika ve onun evlatlığı İsrail’in liderliğindeki Batı hegemonyasıyla yüzleşmeyi koymaktadır.

Bunun anlamı, bu engele karşı çıkmanın en önemli görev ve ümmet içindeki şu ya da bu liderliğin meşruluğunun birinci kaynağı olduğudur. Filistin’in bütünüyle bağımsız olması ümmetimizin özellikle de Arap dünyasının temel meselesidir.

Dışarıda ve içerideki bütün hareketler, yönelimler, ilişkiler ve ittifaklar bu ölçüye göre değerlendirilmelidir. Bu ölçü düşmanla ilişkileri normalleştirmeyi affedilemez bir suç, bütün kurtuluş projelerinin desteklenmesini de dini, ulusal ve insani bir görev saymaktadır.

Mesela, İhvan Camp David anlaşmasına rıza göstermiş olsaydı Mısır rejimiyle arasında sorun kalmaz ama o vakit intihar etmiş olurdu.

İkinci olarak: Parçalanma engeline karşı koymak. Bu mümkün olursa ümmet peş peşe düşman ordularını kovar. Bunların sonuncusu dünyanın en büyük ordusunun bozguna uğramış olarak Irak’tan çekilme sürecinin başında gerçekleşti. Batılı hegemonya güçleri “Arap birliği” kandırmacasıyla İslam birliğinin son kalesini de düşürmeyi başardılar. Arap birliği sözünü verirken bir yandan da parçalama planları öncesinde hazır bekletiliyordu sonra da bu empoze edildi. İsrail ve onun arkasında da NATO bu parçalanmanın ve İsrail’in bekçisiydi. Bu planın bütün kalkınma projelerinin yok edilmesinde payı vardır.

Özetle; bütün güç unsurlarının birleştiği ciddi bir şekilde parçalanmaya karşı konulmazsa Arapların kalkınma, süreklilik ve diğer İslam dünyasının halklarıyla peşinden de bütün zayıf düşürülmüş ve barış isteyen halklarla yardımlaşma noktasından hareketle devletlerini kurma hakları ellerinden alınır. Ümmetin önünde, diğer milletler arasındaki liderlik konumunu geri alabilmek için başka yol gözükmüyor.

Bu durum parçalanmışlıkla mücadele etmeyi İslami hareketlerin mutlak önceliği arasına koyuyor. Bu da ümmetin bütün güçlerini, mezheplerini ve dinlerini içine alacak merkezi İslami fikir açılımını ümmet içinde liderlik oluşmasının şartı haline getiriyor. İhvan diğer Arap kardeşleriyle İslam ulusal konferansını kurarak Arap birliği projesini benimsediklerinde çok iyi iş çıkarmış oldu.

Üçüncü olarak: Otokrasi engeline meydan okumak. Çok erken dönemde şura sisteminin devrilip yerine huysuz kralın geçmesi ümmetimizin tarihindeki ilk açığı temsil eder. Alimlerin, liderlerin tanrılaşması ve bütün makamları tekellerine almalarını engelleyerek bunun olumsuz etkilerini sınırlamak için harcadıkları çabalar sayesinde, onların kötülüklerine bir nebze olsun sınır getirilmiş yozlaşmışlıkları saraylarına hapsedilmiştir. Harcanan bu çabalar okul ve vakıf kurma, yasama, yargı ve kültürün liderlerden bağımsız olmasını sağlayarak inisiyatifi toplumun eline verme şeklinde olmuştur.

Bu İslam medeniyetinin ömrünü uzattı. Ancak sebepler kendi sonuçlarını doğurdu. İnançta zorlamanın hakim olması ve fıkhın durması siyasete de baskı olarak yansıdı. Zayıflık Batı istilasını bize doğru çekti.

Her ne kadar İslami ihya hareketleri ümmete yeniden etkinlik kazandırmış, yabancı orduları kovmuş ve onları mücahitlerin çekiçleri altında parçalamış olsa da halklarına karşı despot, onlara uzak, yabancı yardımlarına bağımlı, hürriyetin değerinin derinlere kök salmasına izin vermeyen, kültürel geri kalmışlıktan faydalanan rejimler aracılığıyla hegemonya başka şekillerde devam etti.

Şura –namaz kadar- inançla ilişkilendirilmedi. Fıkıhçılar namazı terk edenin mümin mi kafir mi olduğunu tartıştılar. Ama şura marjinal bir mesele olarak kaldı. Gerçekte ise onun toplum üzerindeki etkisi namaz kadar büyük olmasa bile ondan az değildir.

İslami akıma mensup olanların hala demokrasinin İslami olup olmadığı ve partilerin çokluğu hakkında tartışıp şu ya da bu partinin uzaklaştırılmasını istemekte tereddüt etmemesi, vatandaşlar arasındaki eşit haklardan bahsedip aralarında ayrımcılık çağrısı yapması üzüntü vericidir. Böyle İslami düşünce olur mu? Toplumlarımıza sivil savaş çıkarmama işaretleri verilecek öte yandan İslam adına baskı ve tasfiye çalışması yürütülecek!

Dördüncü olarak: Yolsuzluk ve kamu servetinin çalınmasıyla mücadele. İslam bütün peygamberlerin eliyle yaratan, emreden, mabud ve ortağı olmayan Allah’ın birliği mesajını getirdi. İslam aynı zamanda insanoğlunun bir olduğuna da çağrı yaptı. Bütün insanlar yaratılış bakımından eşittir, ilahi adalet ve Allah’ın onlar için takdir ettiği hayırlarda {Yeryüzünü mahlukat için döşedi}Rahman/10, {…onda araştıranlar için rızklarını takdir buyurdu}Fussilet/10 eşittirler.

Adalet İslam rejiminin en önemli başlığı ve en parlak amacıdır. Çağdaş rejimlerde olduğu gibi toplumu kibirli bir azınlık ile fakir bir çoğunluğa bölen hiçbir rejimin İslamla alakası olamaz. “Çözüm İslam’dır” sloganını taşıyanların üzerine farz olan şey fesada ve fesat çıkaranlara karşı cihat eden, zayıfların haklarını savunan, bütün vatandaşlar için iyi yaşam koşullarının sağlandığı adil bir toplum için mücadele veren güçlerin başında yer almalarıdır. Böylelikle sendikal hareketlere destek sağlanmış, uluslar arası ve yerel düzeyde uluslar arası yağmaya ve global kapitalizme karşı direnen güçlerle ittifak sağlanmış olur.

Beşinci olarak: Azınlıkların ve kadınların haklarında kısıtlamaya gidilmeden vatandaşlık haklarının garanti edilmesi. Peygamberin farklı kavim ve dinlerden örnek bir devlet modeli oluştururken biçimlendirdiği Medine anayasası çoğulculuğu tanıyan ilk devlet anayasasını temsil eder ve devlet kadın-erkek, müslim-gayrimüslim herkesin vatandaşlık hakkını tanıyan bu yasanın düzenlenmesini üstlenir.

Bu anayasa bütün ırk, cins ve İslami ve laik mezhep farklılıklarının içinde eritilmesi için İslami proje taraftarları tarafından üzerine bina kurmaya değer bir öncüldür. Zira devletin görevi toplumunu önceki örneklere göre oluşturmak, birinin doğum diğerinin ölüm belgesini imzalamak değil, herkesin birlikte sağlıklı bir ortamda yaşayıp ürettiği, anlaşmazlıklarının barışçı medeni yollarla çözüldüğü bir toplumun iradesini ifade etmektir.

Bu sağlıklı ortam medeni toplumlarla geri kalmışları birbirinden ayırır. Keza Medine, Şam, Kahire, Kurtuba, Saraybosna ve yine Irak şehirleri diktatörlük, işgal, parçalama ve kimliği yok etme rejimlerinin belasına düşmeden önce böyle şehirlerdi.

İslami projenin evlatları vatandaşlık temeli üzerinde bir hat ve İslamcı-laik, kadın-erkek, Şii-Sünni, Müslüman-Hıristiyan, Arap- Kürt devletin bütün güçlerini içine alacak siyasi varlıklar oluşturmada başarısız olurlarsa “Çözüm İslam’dır” sloganına karşı ne derece dürüst oldukları ile İslamı ve onun uygulanışını ne derece anladıkları konusunda şüphe oluşmuş olacak.

* Tunus Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi'nin bu analizi, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edildi.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye