Tanhucum, kusura bakma; böyle bir sitede, Tasavvuf ehliyken, kendi yoluna eğri bakan birinin mesajlarına müsaade etmeyiz. Senin, o tanhu olup olmadığından emin olamadım, tedbiren yazılarını sildim.
Yukarıda kaynaklar verdik bakabilirsin.
Hanefi fıkhının en meşhur eserlerinden birisi olan reddül muhtar'da duanın edeplerinden dediğimiz cümleleri var diye hatırlıyorum. Oralardan ya da başka muteber kaynaklardan bakabilirsin. Tabii yanılıp yanılmadığını görmek istiyorsan bunu mutlaka yapmalısın.
Selamlar, sevgiler.
Not: Yazıyı yazdıktan sonra, Reddul Muhtar'a baktım ve tevafuk ettim, elhamdulillah. Himmettir:
İZAH KISMI [REDDUL MUHTAR]
«Peygamberlerinin hakkı için demesi mekruhtur ilh...» Burada Ebu Yusuf imama muhalefet etmemiştir.
Ama metinde geçen meselede İtkani'nin ifade ettiği gibi, muhalefeti vardır.
Hatta Tatarhaniye'de geldiğine göre; eserlerde bunun caiz olduğuna delalet eden ifadeler vardır, denilmektedir.
«Çünkü hiçbir mahlukun halik üzerinde hakkı yoktur (Allah Tealayı bir şeye mecbur tutma ihtimali) ilh...» ibaresine gelince; Allah'a vacib olan bir hakları yoktur, denilebilir
Fakat Allah, faziletinden onlar için bir hak kılmıştır. Veya haktan maksat, hürmet ve azamettir.
Bu takdirde şu ayette geçen vesile kabilinden oluyor. Cenab-ı Hak ayette: «Ona vardıran vesileyi arayınız» (Maide, 35) buyurmuştur.
Hısn'de sabit olduğuna göre, tevessül duanın edeplerinden sayılmıştır.
Bir rivayette şu varid olmuştur:
«Ey Allah’ım ben senin katında diliyenlerin hakkıyla senden istiyorum. Sana atılan adımların hakkıyla senden istiyorum. Kesinlikle ben fitneci ve saldırgan olarak çıkmadım.»
Molla Ali el-Kari'nin Nihaye üzerindeki şerhinden nakletmiştir.
Muhtemel ki: «Peygamberlerin hakkından maksat, bizim boynumuzdakidir; onlara iman etmek, onları tazim etmek görevimiz olmasıdır.»
Yakubiye'de şu hüküm yer alıyor:
Hak kelimesi mastar olabilir; sıfat-ı müşebbihe değil. O taktirde mana:
«Peygamberlerin hakkıyetiyle senden istiyoruz» demek olur. O zaman herhangi bir mani yoktur. Düşünülsün.
Yani ibarenin manası: Onların hak olmaklığıyla senden istiyoruz olur, onların senin katında müstahak oldukları bir hakkı vardır da ondan istiyoruz, demek değil.
Derim ki: Lakin bütün bunlar, bu lafızdan insanın zihnine ilk anda gelen ibareye muhalif düşen ihtimallerdir.
Lafız caiz olmayan bir şeyi iham ettirirse; sadece bu, onu kullanmaktan men için yeterli olur.
Nitekim bu durumu da önceden söyledik.
Binaenaleyh ahad haberlere zıt düşmez. Bunun için -Allah her şeyi daha iyi bilir- bizim imamlar bu tür ibarelerin kullanılmasının memnu olduğunu mutlak olarak söylemişlerdir. Bu manaların irade edilmesi takdirde Allah'dan başkasıyla yemin etme vehmi dahi vardır. Bu da ikinci bir manidir. Düşün.
Evet Allame Münavi, «Ey Allah’ım, Rahmet Peygamberi olan Peygamberlerinle sana yöneliyor ve senden istiyorum» hadisinin şerhinde İzzuddun b. Abdüsselam'dan rivayet etmiştir ki:
Bu sadece Muhammed hakkında söz konusudur. Ve Muhammed'den başka hiç kimseyle Allah'a ant verdirmek uygun değildir.
Bu Resulü Ekrem'in özelliklerindendir.
Münavi der ki: "Subki dedi ki: (Herkes için) Peygamber ile Peygamberin Rabbine tevessül etmek güzeldir.
Seleften ve haleften İbni Teymiyye hariç hiç kimse bunu mekruh görmemiştir, inkar etmemiştir.
İbni Teymiyye ise, kendisinden önce hiç bir alimin söylemediğini söylemiştir"
Reddul Muhtar nakli burda Bitti
***
"İbni Hacer", asrının en büyük hadis alimi olduğu kabul edilen İbni Hacer el-Askalani'dir (vefatı m. 1448). Miladi 1566'da vefat etmiş olan büyük Şafii fıkıh ve hadis alimi (Hafız) İbni Hacer-i Mekki (Heytemi) de rivayetin sahih olduğunu açıkca yazmıştır. İbni Hacer Mekki'nin sözleri:
"...Bundan başka, Resulullah ile tevessül, istigase etmek demek, Onun dua etmesini istemek demekdir. Çünkü O, kabrinde diridir, istiyenin istediğini anlar. "
***
Şafii ulemasından Allame Şihab er-Remli'ye (Rahimehullah), "Bazı insanlar zorluklarla karşılaştıklarında: 'Ya Resulallah!', 'Ya Şeyh filan!' gibi nidalarla, Peygamberlerden, Velilerden, Alimler ve Salihlerden istiğasede bulunuyorlar (meded dileniyorlar), bu caiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonra bir iğaseleri (yardımları) var mıdır?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
"Resullerin, nebilerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. Çünkü Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez.
Zira birçok sağlam hadis-i şeriflerde varid olduğu üzere, peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar, hacca giderler, dolayısıyla onların yardımları mucizelerinden sayılır.
Şehitler de diridirler, gündüz gözüyle aşikare kafirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerin yardımı ise onların kerametleridir."
Kaynak: (Fetave'r-Remli, fiHamişi'l-Fetave'l-Kübra, libni Hacer el-Heytemi, 4/382,el-Fetave'l-Hayriyye, fiHamişi'l-Ukudi'd-Dürriyyefi Tenkihi'l-Hamidiyye, 2/279-280, Tehanevi, Ahkamü'l-Kur'an, 3/67, Nebhani, Şevahidü'l-Hak, Sh.141)
Vesselam
|